GİRİŞ :
İncil de en zor anlaşılan bölümle karşı
karşıyayız. Bu bölümü ilk okuduğumuzda bir
anlam çıkaramayabiliriz. Ve de bizi farklı
yerlere sürükleyebilir. Şimdi birlikte bu
bölümü çalışacağız. Size biraz bu bölümü
açmaya çalışacağım, fakat her konu ve her
ayet üzerinde durmayacağım. Çünkü bu hepimiz
için zor olurdu. Bazı ipuçları vermekle
yetineceğim. İnanıyorum ki bu ipuçları vahiy
bölümünü okudukça her konuyu ve her ayeti
daha iyi anlamanızı sağlayacak ve de size
yardımcı olacak.
Bir şey daha söylemem gerekiyor; vahiy bölümü
gibi bir bölümü çalışırken alçak gönüllü
olmak zorundayız. Benim burada sunduğum
yorumların tek doğru olduğunu ve bunun dışında
ki yorumların yanlış olduğunu söyleyemem.
Ama sizinle üzerinde düşüneceğimiz yorum
sayesinde Tanrının tasarısının nasıl yerine
oturduğunu ve bu mesajını verdiğini göreceğiz.
Bu dersimizde Vahiy bölümün konusunu, içeriğinin
açıklamasını yaparak ve ana hatlarına biraz
bakarak bir giriş yapacağız.
Vahiy bölümü, biz imanlıları Mesih'in zaferine
ortak etmek için esinlendirilmiş kutsal
bir yazıdır. Vahiy bölümü gerek zulümlerden,
gerekse dünyanın çekiciliğinden ötürü cesaretini
yitiren kardeşlere yazılmıştır. Asıl amacı
kötülüğün güçlerine karşı savaş veren Kiliseyi
yüreklendirmektir. Konusu ise Tanrının taht
üzerindeki egemenliği ve zaferidir. Yani
İsa Mesih, ölümü, ölüler diyarını, cehennemi
ve Vahiy bölümünde geçen ejderhayı, canavarı,
sahte peygamberleri ve de canavara tapanları
kesin kes yeniyor. Zafer hem Onun hem de
bizimdir. Öyle ki kutsalların duaları tarihin
akışını sağlayan ve de sırlarını açan anahtardır.
İmanlılar bazen yenilmiş görünse de aslında
egemenlik sürmekteler. Örnek: Video kaseti.
Vahiy bölümü elçi Yuhanna'nın görünümlerinden
oluşuyor. Yuhanna Rab'den bu görümleri aldığı
sırada Yunanistan'da ki Patmos Adası'nda
esirdi. Görümlere baktığımız zaman vahiy
bölümünün imanlıların baskı altında olduğu
bir dönemde, yani imparator Neron'un son
zamanlarında ya da Domityan'ın zamanında
yazıldığını İ.S. 95-96 yılları olduğunu
görüyoruz. Domityan'ın dönemlerinde imanlılar
imparatorun heykeline tapınmayı reddettikleri
için baskılara maruz kaldılar.
Vahiy bölümü Kutsal Kitap'ın son bölümüdür;
son bölüm olduğu için özellikle iki şeyi
anlamamızı sağlar:
1. Başka vahiy yoktur; tanrısal vahiy
bitmiştir.
2. Günahın araya girmesinden dolayı
yaratılışta yarım kalan birçok konu burada
sonuca bağlanmakta ve tamamlanmaktadır.
Bu yüzden Kutsal Kitap'ımızdaki Yaratılış
bölümünde gördüğümüz birçok simgeyi ve olguyu
Vahiy bölümünde de tekrar görebiliyoruz.
Örnek: Yaratılış 2. bölümdeki "Yaşam
ağacı"na Vahiy 20 ve 21. bölümlerde
tekrar rastlıyoruz. Yaratılışta ne olmuştu?
Günah araya girdiğinde yaşam ağacının meyvesinden
alamaz olduk. Vahiy'e geldiğimizde bütün
uluslar yaşam ağacından yiyebilmektedir
artık her türlü lanet, bela günahın getirdiği
yozlaşma, ceza, hastalık ve ölüm ortadan
kalkmıştır. Yaratılışta cennet ortadan kayboluyor
vahiy de cennete yeniden kavuşuyoruz Kutsal
Kitap'taki bu iki bölüm Kutsal Kitap'ın
kapaklarını oluşturmaktadır. Baş ve son;
bir kitaba ne zaman kapak konur? Tamamlandığı
zaman, bizimde elimizdeki bu Kutsal Kitap
tamamlanmıştır.
Vahiy kitabı Apokaliptik bir yazıdır. Grekçe
bir kelimedir, kelime anlamı perde arkasında
gizli kalan sırların perdenin açılışı ile
gün ışığına çıkması demektir. Apokaliptik
yazıların özelliği nelerdir? Bir yazının
Apokaliptik bir yazı olması için:
1. Son günler ile ilgili haber vermesi
gerekli,
2. Acı çeken imanlılara hitap etmesi
gerekli,
3. Mecazi bir dil kullanılması gerekli
(Örneğin benzetmeler ve görümler),
4. Yazarı sürgünde olması da diğer
bir özelliğidir apokaliptik yazıların (Kutsal
Kitaptaki apokaliptik diğer yazılar Hezekiel,
Daniel ve Zekeriya'dır. Vahiy bölümündeki
birçok mecaz ve mesaj bu kitaplardan alınmadır.).
Vahiy kitabının ana dersi: Rab dualarımızı
işitir. Bizim aracılığımızla zafer kazanır
ve imanlı hayatının sonu olmayan bir kutlama
olduğunu gösterir. Yani ana dersi "Güven"dir.
Buradan çıkarmamız gereken derslerden birisiyse
dua hayatımızın yoğunlaşması gerekliliğidir.
Rab'bin egemenliği uğruna fedakarlık, O'nun
zaferi uğruna gerekirse hayatımızı bile
verebilmek, sıkıntı ve zorluk içinde bile
kutlama ve sevincin bilincine varabilmek
ve bu kitapta Rab'bin zaferini görmeye çalışmaktır.
Eğer bu mutluluğun kaynağını öğrenip hayatımıza
geçirebiliyorsak ne mutlu bize (Vahiy 1:3).
Vahiy bölümünde anlatılan ana olaylar yani
son günler Rab'bin ikinci gelişi, yargı,
Mesih karşıtı, büyük sıkıntı dönemi, Kiliseye
uyarılar, bütün bu olaylar bu kitabın kabuğudur.
Yani meyvenin kabuğu gibi, önemli olan ana
derstir yani meyvenin etidir. Tabi ki ete
ulaşmak içinde kabuğu soymalıyız ama bizim
için önemli olan bu kitabın etidir.
Vahiy bölümü ile ilgili 4 tane yorum vardır
:
1. Geçmişçi
2. Tarihçi
3. Gelecekçi
4. Mecazcı
1. Geçmişçi Yorum :
Vahiy bölümü aslında yazıldığı dönemde olup
bitenleri anlatır. Yuhanna simgesel bir
dil kullanarak seslendiği kiliselere, kendilerini
ilgilendiren konuları yazıyordu. Dünyanın
sonunu anlatmıyordu. 1.yy imanlılarına seslenir.
Bu yoruma göre vahiy kitabının genel amacı
o dönemde baskı çeken imanlıları, "Size
zulmeden Roma İmparatorluğu'nun çöküşü kesindir,
siz zafer kazanacaksınız." mesajıyla
yüreklendirmektir. Bu yoruma göre canavar,
İmparator Neron oluyor. Babil ise Roma'dır.
Mesih'in 1000 yıllık krallığı ise 4.yy.dan
sonra resmi kilisenin güç kazandığı dönem
olarak yorumlanıyor. Katolik Kilisesi Vahiy
bölümünü bu yoruma göre değerlendirmektedir.
2. Tarihçi Yorum :
Vahiy bölümü tarihi belirleyen ana gelişmeleri
simgeliyor. Örneğin Hun istilası, Hitler'in
ortaya çıkması, İslamiyet'in doğuşu, Roma'nın
yıkımı vb. gibi olayları simgeliyor.
3. Gelecekçi Yorum :
Vahiy bölümünde geçen bütün olayların
ve bütün simgelerin yalnız ve yalnız dünyanın
sonu geldiğinde cereyan edecek gerçekleşecek
olan olayları anlattığını ileri sürer. Bu
yoruma göre Vahiy kitabı dünyanın sonunda
olacakları bilmek ve buna hazırlanmak dışında
güncel yaşamımızı ilgilendiren bir mesaj
taşımadığını ileri sürmektedir.
4. Mecazcı Yorum :
Vahiy bölümünün geçmişteki, şimdiki
ve gelecekteki belirli olaylardan veya kişilerinden
söz ettiğini kabul etmez. Bu yoruma göre
semboller imanlılara yalnız cesaret veren
ruhsal ilkeleri anlatıyor kitabın konusu
iyiliğin kötülük üzerindeki zaferidir.
Peki biz hangi yorumu savunuyoruz? Aslında
hepsini; neden hepsini savunuyoruz? Çünkü
Kutsal Kitap bunu gösteriyor; bu konudaki
anahtar ayetimiz hangisidir? Vahiy 1:19
Burada Rab Yuhanna'dan Kilise'nin ilk günleri
ile ilgili, sürmekte olan tarih ile ilgili
ve son olaylarla ilgili olarak yazmasını
istemiştir. Gördüğü şeyler: Yuhanna'nın
geçmişte tanık olduğu şeylerdir. Nedir tanık
olduğu şeyler? Mesih inancının tarihsel
temeli, çarmıh ve diriliş. Şimdi olan şeyler:
Tarihsel gelişmeler, kiliselere yazılan
olaylar ve o dönemde ki Kilise'nin durumu.
Bundan sonra olacak şeyler: Dünyanın sonuna
doğru gerçekleşecek olaylardır ki Vahiy
kitabında en çok son günler anlatılmaktadır.
Okurken ve yorum yaparken dikkat etmemiz
gereken ve kendimize sormamız gereken soru:
"Bu üç şıktan hangisi söz konusu ve
buna paralel Kutsal Kitap'tan hangi ayetler
bulunmakta." Örneğin Vahiy 12:5'de
geçen "doğan çocuk" Mesih'in göğe
alınışı ve "demir çomak" ikinci
gelişini anlatmaktadır. Bu yüzden bu ayetin
yorumu geçmişçi yorumdur.
Evet birinci anahtarımız Vahiy 1:19 dedik.
Okurken anlamamızı sağlayacak ikinci anahtarımız
ise Vahiy bölümünde sürekli tekrarlanan
bir rakamdır, hiç dikkat ettiniz mi? Kaç
kiliseye mektup gönderiliyor? 7 kiliseye.
Kaç mühür açılıyor? 7 mühür. Kaç bela gönderiliyor?
7 bela. Ve daha çoğaltmak mümkün 7 tane
gazap tası, 7 tane borazan, Tanrı'nın 7
ruhundan söz edilmekte yani vahiy bölümünde
7'ler sürekli tekrarlanmakta hatta bütün
kitap 7'nin üzerine tasarlanmıştır diyebiliriz.
7 rakamı rasgele bir sayı değildir. Tanrının
tasarısının sayısı olduğu için önemlidir.
Bunun bir anlamı vardır: Tanrı'nın tasarısının
mükemmel olduğunu her şeyin Tanrı'nın planına
göre ilerlediğini gösterir; hiçbir şeyin
tesadüf olmadığını ama her şeyin Tanrı'nın
kontrolünde olduğunu gösterir. 7 rakamı
Tanrı'nın zaferini anlatmaktadır hatta kendi
Tanrı'lığını da anlatır.
6 rakamı ise insanı simgeler insan 6.günde
yaratıldı, 6 mükemmele ulaşamayan ve Şeytan
tarafından körüklenen insan çabaları ve
dünyanın sistemidir. 6, Tanrı'ya ulaşmak
isteyen 7 'ye yaklaşan ama 7 olamayan rakamdır.
Yani 6 rakamı Şeytan'ın kullandığı, O'nun
yalanlarına uyan doğal benliğin durumunu
simgeler. Vahiy bölümünde peş peşe sıralanan
6'lar ise Şeytan'ı simgelemekte. Vahiy 13:18'de
geçen 666 sayısı Şeytan, Mesih karşıtı ve
sahte peygamberin üçlü birliğinin gizli
şifresidir.
Kardeşler Vahiy kitabının 7 rakamı üzerine
düzenlenmiş olması bize nasıl bir mesaj
vermektedir? Tanrı olup bitenleri kontrol
etmektedir. Siz acı çekiyor olabilirsiniz
veya kilise olarak çok zor bir durumdan
geçiyor olabiliriz ya da ileride başınıza
gelecek olaylar son derece korkunç olabilir
ama bilin ki Tanrı hepsinin üzerinde egemendir.
Hepsini O kontrol etmektedir ve her türlü
haksızlığı yargılayacaktır.
Böylece Vahiy kitabımızın 22 bölümünü de
7 ana kısma ayırarak inceleyeceğiz:
1. 7 Kandil (bölüm 1-3)
2. 7 Mühür (bölüm 4-7)
3. 7 Borazan (bölüm 8-11)
4. 7 Alamet (bölüm 12-14)
5. 7 Gazap Tası (bölüm 15-16)
6. 7 "Vay!" (bölüm 17-19)
7. 7 Yenilik (bölüm 20-22)
Vahiy bölümünü yorumlamamızı sağlayacak
diğer bir yardımcı anahtar ise "Paralellik
İlkesi"dir (1.Anahtarımız Vahiy 1:19,
2.Anahtarımız 7 rakamı dedik ve son anahtarımız
ise "Paralellik İlkesi"dir.).
Paralellik İlkesi : Kitap boyunca aynı olayların
farklı bakış açılarından anlatımıdır. Vahiy
kitabında her kısım, her bölüm birbirine
paralel gider. Bu olay bir maçı 7 ayrı kameradan
aynı anda izlemek gibidir. Yani Vahiy kitabında
geçen olayların paralel olarak diğer kısımlarda
da anlatılmasıdır. 7 kısım aynı anda meydana
gelmektedir. Örneğin, Rab'bin gelişi iki
üç kısımda gösteriliyor ama Rab üç kere
gelmiyor bir kere geliyor. Birinci kısımda
anlatılan olaylar üçüncü ve dördüncü kısımlara
da paralel gittiği için aynıdır, yani bir
tek gelişi vardır. Bunu da bir golü 7 kameradan
farklı açılarla görmek olarak anlatabiliriz,
ama gol 7 değil 1 tanedir.
Şimdi Vahiy bölümünün genelinde simgelenen
büyük olayların kendi aralarındaki ve tarihsel
akış içerisinde ki bağlantılarını anlamaya
ve bunları elimizdeki çizelge şeklinde düzene
oturtmaya çalışalım. Elimizdeki bu çizelge
Vahiy kitabının özetlenmiş resmidir. Vahiyde
anlatılan olaylar, kitabın 7 ana bölümüne
uygun olarak bant şeklindeki 7 yatay hanede
dizilmiştir. Bu bantlar içerisinde resimlenen
olayların vahiy bölümünün hangi bölümlerinde
geçtiği solda gösterilmektedir.
Çizelgemizde zaman kavramı soldan sağa doğru
ilerlemektedir. Bantlar içinde, geçmişte
yaşanan olayları solda, günümüzde yakın
tarihte yaşananlar ortada, ve dünyanın sonuna
yakın olaylar sağda bulunmaktadır. Dikey
olarak aynı hizada bulunan simgeler aynı
olayları ya da zaman içinde paralel olarak
cereyan eden olayları tasvir etmektedir.
Örneğin, 4. ile 7. bölümlerin bandında "Boğazlanmış
Kuzu"yu, 12. ve 14. bölümler için ayrılan
bantta ise "Mesih'in Doğumu"nu
görmekteyiz. Bu iki simge Vahiy 5:6 ile
Vahiy 12:4'ü tasvir eder. Vahiy kitabının
sıralanmasında Mesih'in ölümünü anlatan
boğazlanmış kuzu, doğumu anlatan kadının
çocuğundan daha önce karşımıza çıkar. Ama
tarihin akışı içerisinde birbiriyle yakın
iki olay olduğundan çizelgede aynı dikey
hizada dizilmiştir.
Sağda dikey kutu içerisindeki çizimler ise
Mesih tekrar gelmeden önceki son 7 yılda
Daniel 9:24-27'de söylenen olayları simgeler,
kutu noktalı çizgi ile iki tane üç buçuk
yıllık yarıya bölünmüştür. Daniel'in bu
70 hafta peygamberliğine daha sonra bakacağız.
Buna göre Vahiy'in konularını şöyle toplaya
biliriz:
1. Mesih ile kilisesi arasında tarih
boyunca süren ilişki gönderilen 7 mektupla
özetlenir (Rab 7 şamdan ortasında). Bu dönem
kilisenin bulutlara, Rab'bin yanına alınmasıyla
sonuçlanmaktadır (Bölüm 1-3).
2. Göksel taht ve tapınma. Tanrı'nın
devletler üstü yönetimini simgeleyen 7 mühür,
kuzunun kanı sayesinde açılmıştır. Bunlar
hem tarihin akışını, hem de son olayları
belirler. Rab zafer kazanmıştır (Bölüm 4-7)
3. Yedinci mühür açılınca 7 borazan
çalınır. Sonun belirtilerini ve Tanrı'nın
göndereceği yargı belalarını önceden haber
veren yeni bir peygamberlik dönemini simgelemektedir
(Bölüm 8-11).
4. Bu bantta çocuk doğuran İsrail
olarak simgelenen İsrail ile Şeytan arasındaki
çatışma ve Şeytan'ın (ejderha) beden alıp
bir insan olarak (canavar) kurduğu dünyasal
yönetim konu edilmektedir (Bölüm 12-14).
5. Gazap Taslarından borazanların
önceden haber verdikleri felaketler, canavarın
peşinden giden dünya üzerine dökülmektedir.
Kutsallara yapılan kötülüklerin hesaplaşma
günü gelmiştir (Bölüm 15-16).
6. Sonunda fahişe (sapkın dinler)
ve Babil (puta tapar dünyasal sistem) Mesih'in
gelişiyle yenilirler. İşte o zaman Mesih'in
1000 yıl süren doğruluk krallığı yeryüzünde
kurulacaktır (Bölüm 17-19).
7. Şeytanın son bir isyanından sonra
son yargı günü gelir ve sonsuz yaşama kavuşanlar,
yeni gök ve yeni yerde (cennette) Rab ile
birlikte sonsuza dek süren bir mutluluğa
kavuşurlar (Bölüm 20-22).
Ayrıca çizelgede göğe yükselen eller vahiy
kitabı boyunca göksel tapınmayı ve sallanan
bayraklar ise zafer sahnelerini simgeliyor.
Vahiy bölümündeki kutsalların Rab'be en
derin tapınmasını gösterirken bize de Mesih'in
zaferine ortak olma sevincini yaşatıyor
ve gerçek tapınmayı bize öğretiyor.
Şu ana kadar geçen konuların kısa tekrarı
ve anahtarlar :
1. Vahiy 1:19
2. 7 Rakamı
3. Paralellik İlkesi
Sizlere ilk olarak birinci kısma bakmadan
önce Kutsal Kitap'ta ki Apokaliptik bir
yazı olan Daniel Peygamberin kitabında ki
Vahiy Bölümü ile ilişkili 70 haftalık peygamberliği
incelemek istiyorum. İlk önce bu konuyla
ilgili ayetleri okuyalım:
Daniel 9:24-27
a. 24. ayete baktığımız da İsrail'in
geleceğine ilişkin 70 haftalık bir süre
saptanmaktadır. Bu süre üçe bölünüyor:
1. Fars kralının verdiği fermandan
Kudüs inşaatının bitimine kadar 7 hafta
geçer.
2. Mesih'in ölümüne kadar 62 hafta
daha geçer (toplam 69 hafta).
3. Son olarak İsrail tarihine ait
ve ikiye bölünen son 1 haftadan söz edilmektedir
(ayet27).
b. İbranice'de hafta kelimesi yedilik
demektir. Yedi gün de olabilir, yedi yıl
da olabilir. Eğer bir hafta yedi yıl ise:
Birinci Süre : (7 hafta x 7 yıl =
49 yıl yapar) ve tarih göstermektedir ki
Tapınak 49 yılda yeniden inşa edildi.
İkinci Süre : İlk 7 hafta ve 62 hafta
boyunca devam eder (toplam 69 hafta x 7
yıl) yani
483 yıl Kudüs'ün inşasına izin veren ferman
İ.Ö. 450 yıllarında çıktı bu tarihten itibaren
483 yıl saymaya başlarsak çıkan tarih İ.S.
33'dür. Yani hesap İsa Mesih'in ölümüne
denk geliyor. Daniel 9:26'da 69. haftadan
sonra Mesih'in yaşamı alınacak diyor.
a. Bundan sonra Kudüs şehrinin yok
edilmesinden söz edilmektedir. Geriye son
1 hafta kaldı. Bu hafta ikiye bölünüyor
( yani 3,5 yıllık iki yarıya ). Bu Peygamberlik
Tanrı'nın İsrail'i ile ilgili bir Peygamberliktir.
Ama İsrail, İsa'yı çarmıha gerdikten sonra
İsrail olmaktan yani Tanrı'nın özel halkı
olmaktan çıktı. İsrail ne zaman yeniden
Tanrı halkı konumuna gelirse işte bu bir
haftalık son süre o zaman işlemeye başlayacak.
b. Bu Peygamberlik 70 haneye bölünmüş
bir saate benzemektedir. Saatin ibresi döndü,
döndü, döndü ve sona bir hafta kala durdu.
İsrail yeniden seçilmeli ki bu son hafta
yani son 7 yıllık dönem devreye girsin.
Bu hafta iki yarıya bölünmüştür.
c. 7 yıllık dönemin bölünmesi ile
ortaya çıkan bu 3,5 yıllık dönemler büyük
sıkıntı dönemleri oluyor. Bu dönemde Mesih
Karşıtı İsrail ile yaptığı anlaşmasını bozacak
Tapınağın en kutsal yerine geçerek kendisini
Tanrı ilan edecek (2.Selanikliler 2:1-8).
Bu yasa tanımaz adam ile ilgili tarihte
değişik yorumlar oldu. İ.Ö. 200 yılında
Antiyak Epifaros Kudüs'te ki Tapınağın en
kutsal yerine domuz oturturdu ve ondan sonra
ki yıllarda İ.S. 70 yılında Titus Tapınağı
yıktı ve Yahudi olmayanlar Tapınağa girerek
en kutsal yerdeki eşyaları yağmaladılar.
Katolik Kilisesi bir dönem Martin Luther'i
Mesih karşıtı ilan ederken aynı zamanda
başka bir grup Mesih İmanlısı, Papayı Mesih
karşıtı ilan etti.
Bütün bu ayetlere baktığımızda Peygamberlik
Sözleri'nin nasıl gerçekleştiğini, gerçekleşiyor
olmasını ve gerçekleşeceğini görebiliyoruz.
Tıpkı bir doğum sancısı gibi önceleri yavaş
yavaş sonra şiddetli oluyor.
Bütün bunları değerlendirdiğimiz de Vahiy
kitabı düzensiz bir kaosa değil, mükemmel
bir matematik formülüne benzemektedir. Formülü
çözdükçe anlamak daha kolay oluyor. Formülü
biraz olsun çözdüğümüze göre birinci kısma
yani 1'den 3. bölüme kadar olan zamanı inceleyebiliriz.
7 KİLİSE ( 1.BANT 1.VE 3. BÖLÜMLER )
GİRİŞ:
Vahiy Kitabı'nın ilk ayetlerine baktığımızda
Yuhanna hemen ilgimizi Vahiy bölümünün İsa
Mesih'in vahiysi olduğuna dikkat çekiyor.
Daha önceki derste Vahiy kitabının 1 ve
3. bölümlerini Mesih ile kilisesi arasında
ki ilişkinin bir özeti olduğunu söylemiştik.
Bu sözler bizim için de geçerlidir. Çünkü
hala biz "Kilise Dönemi"nde yaşıyoruz.
Giriş bölümünde ki 4 ve 6. ayetlere baktığımızda
7 kiliseye selam gönderiliyor, ayetin sonun
da "Lütuf ve esenlik sizin olsun"
diyor. İncil'e baktığımızda İsa Mesih dirildikten
sonra öğrencilerine "Korkmayın, sizlere
esenlik olsun" ve Yuhanna 14. bölüme
baktığımızda "Sizlere esenliğimi bırakıyorum"
diyor.
Romalılar bölümüne baktığımızda imanla aklanıp
tam bir esenliğe kavuştuğumuzu öğreniyoruz.
Çünkü Tanrı ile barıştık. Esenliğimiz neye
bağlıdır? Yaşadığımız durumlara mı? Yoksa
esenliği verene mi? Rab esenliğini sıkıntı
da olan imanlılara daima veriyor. O'na daima
sıkı bir şekilde bağlanmamız gerekiyor.
O zaman Homeros'un Odessia adlı destanında
ki Ulyses gibi olacağız.
Bu eserde, deniz kızları yaşadıkları adanın
yakınlarından geçen denizcileri tatlı şarkılarıyla
kıyıya çekmektedirler. Bu tatlı çağrılara
karşı koyamayan denizciler tekneleri ile
kayalıklara çarparak parçalanmaktadırlar.
Ulyses'in de bu sınavdan geçmesi gerekir.
Mürettebatın kulaklarını pamukla iyice tıkayıp
kendini de geminin direğine bağlatır. Böylece
kulakları açık olduğu halde eli kolu bağlıyken
tuzağa karşı koymuş olur ve bu denenmeden
başarıyla çıkar.
Rab'bin esenliği O'na bağlı kaldığımızda
bütün sıkıntılara karşı koyabildiğimiz sarsılmaz
bir direk gibidir. Esenlik, imanlının yüreğinden
yansıyan Tanrı'nın gülümsemesidir. Lütuf
ve esenlik Baba aracılığıyla sağlanır, Kutsal
Ruh aracılığıyla dağıtılır ve Oğul aracılığıyla
tarafımızdan hak edilmiş olunur.
Böylece Vahiy'de ki selam Baba, Oğul ve
Kutsal Ruh'tan gelir. Varolan, varolmuş
ve varolacak olan ifadesi ezeli ve ebedi
olan değişmeyen Tanrı demektir. Yani burada
Tanrı "Ben Yahveyim, varolanım"
diyor. İbranice'de "eşher" kelimesi
sürekli varolmaktayım demektir. Dikkat ederseniz
önce "varolmuş" değil "varolan"
diyor. Rab geçmişi ve geleceği bitmeyen
zamanın üstünde yaşıyor.
Yuhanna bu kitabı yazdığı dönemlerde Asya
ilinde bulunan kiliselere hizmet ediyordu.
Rab Yuhanna'ya bu kiliseler için bir mesaj
veriyor. O dönemde 7 kilise mi vardı? Hayır.
Ne demiştik, Vahiy bölümünü çalışırken anahtarlarımızı
kullanacağız. Bunlardan birisi neydi? "7
rakamı"
O dönemde 7 kilise yoktu çok kilise vardı.
Burada ki 7 kilise ile Kilise'nin bütünlüğü
yani tamlığı simgelenmektedir. Rab bu mektuplar
aracılığıyla 7 kiliseye seslenmektedir.
Adı geçen bu kiliseler bize değişik konularda
örnek olarak gösterilmektedirler.
Her mektup aslında gerçek bir kilise cemaatinin
gereksinmelerini dile getirmekle birlikte
tarih boyunca Kilise'nin yaşadığı önemli
durumları ve sorunları dile getiriyor. Vahiy'de
adı geçen bu 7 mektup Kilise'nin tüm tarihine
seslenmektedir.
İNSANOĞLU :
Yuhanna kendisini sesleneni görmek için
baktığında İnsanoğlu'na benzer birini gördüm
diyor. İnsanoğlu Mesih ile ilgili bir ünvandır
ve İsa'nın Tanrılığını açıklayan İncil'de
ki en güçlü ifadelerden birisidir. Neden
en güçlü ifade diyoruz? Çünkü Daniel 7:9-13
ve 10:5-6 ayetlerine baktığımızda İnsanoğlu
deyimi Baba Tanrı için kullanılıyor, Vahiy
Bölümü'nde aynı yüceliği İsa'da görüyoruz.
İsa Tanrı'nın yüceliğine Yehova Şahitleri'nin
dediği gibi sonradan ortak olmamıştır. Önceden
aynı yüceliği paylaşıyordu.
Ve Yuhanna görümünde İnsanoğlu'nun yani
İsa'nın 7 kandil arasında, yani 7 kilisenin
ortasında olduğunu ifade ediyor. Bu bize
İsa'nın mesajını gösteriyor. O dönemde bazıları
2.Petrus 3:3-4'ten anlaşılacağı gibi Rab'bin
gelişini neden geciktirdiğini anlamayıp
umutsuzluğa düşmeye başlamışlardı. Rab'bin
gelişini geciktirmesi yetmiyormuş gibi dev
düşmanlar imanlıları ezmeye başlamışlardı.
Rab bu olaylara sanki seyirci kalıyormuş
gibiydi.
Ama buna karşılık Yuhanna'nın görümünde
İsa'nın 7 kandillik ortasında olması "Ben
sizin aranızdayım, bunu bilin, dokunun,
hissedin, kabul edin." diyor. Ayrıca
"Sınırsız tanrılığım, gücüm ve görkemimle
aranızdayım, size yapılan her haksızlığın
hesabını tutuyorum. Çünkü onlar size değil
bana yapılmıştır." ( Örnek: İsa'nın
Şam yolunda Pavlus'a söylediği söz ). İsa
Mesih aramızdadır ama bu bir mecaz değildir.
"Atam senin izindeyiz" diyoruz,
bu sadece gönülde canlanan güzel bir duygudur.
Halbuki Mesih Ruh'ta ve gerçekte aramızda
olup bizlere sesleniyor.
Esinleme 1:11-20'de geçen 7 kandil yani
7 kilise Kilise'nin bütünlüğünü anlatıyor
dedik. Yani Mesih'le bütün kiliseler arasındaki
ilişkiyi anlatmaktadır. Ve birinci bandın
sonunda yani Vahiy 3.bölümden sonra "kilise"
kelimesine bir daha rastlamıyoruz. Neden?
Çünkü Kilise göğe alındı (1.Selanikliler
4:13-18). Diğer bir yorum ise Kilise var
ama simgesel olarak anlatılıyor ( 144.000
kişi gibi ).
7 KİLİSE :
İsa her kilisede Leodikya hariç övülmeye
layık gelişmeler bulmaktadır. Bu kiliselerin
beşinde eleştirilecek yönler vardı, diğer
ikisinde ise Filedelfiya ve İzmir örnek
kiliselerdir. Şimdi bu kiliselere kısaca
bakalım.
1. EFES KİLİSESİ : Efes, o dönemde Asya
ilinin yani bugünkü Ege bölgesinin başkentiydi.
Bu kent inançları ve büyücülüğü ile ünlüydü.
Zengin bir ticaret merkezi olup tanrıça
Diyana (Artemis) ibadetin merkeziydi.
O dönemde Efes Kilisesi, çok yoğun baskılar
görüp yoğun bir ruhsal savaş yaşayan bir
kiliseydi. İmanlılar arasında farklı öğretiler
yayan Nikolas yanlılarına karşı çıktılar.
Çünkü onlar ruhsal özgürlüğü ileri sürerek
imanlılara putlara kesilen kurbanları yediriyor
ve ahlaksızlıklara izin veriyorlardı.
Efes Kilisesi'nin başarısı gayretiydi, yanlışı
ise ilk sevgiyi yitirmekti. Biz de Rab'de
ki ilk sevgimizi yitiriyor muyuz? Rab ile
olan ilişkimiz, şekilselliğe ve rutinleşmeye
mi yoksa sevgide büyümeye mi gidiyor?
2. İZMİR KİLİSESİ : İzmir Kilisesi,
üçüncü müjdeleme gezisi sırasında Pavlus
tarafında kuruldu (İ.S.53-56) Orada 1.yy.ın
ilk yarısında kilisenin önderi Polikarp
yakılarak şehit edilmişti ( İ.S. 155 ).
Sezarı Rab olarak tanıması için O'nu zorlayan
cellada Polikarp şunu söyledi, "Sen
beni ancak bir saat süreyle yanıp sonra
sönecek olan ateşle tehdit ediyorsun fakat
kötüler üzerine gelecek olan yargı ateşinden
ve sonsuz cezadan habersizsin. Ne duruyorsun,
ne yapacaksan yap."
Bu kiliseye yapılan baskılar devlet yetkililerinin
inisiyatifiyle değil Yahudilerin körüklemesiyle
yapılmıştır (Vahiy 2:9). Rab yine de kendini
Kilise'nin gereksinimini karşılayan niteliklerde
tanıtıyor. Onlara sizleri tehlikeden koruyacağım
demiyor, "Ölmüş ve yaşama dönmüş, ilk
ve son benim. Siz benim uğruma ölseniz de
benimle yaşayacaksınız" demek istiyor.
Rab'den gelen teselli, bizi bilmesinden
ve "Sonsuz Yaşam"ı vaat etmesinden
kaynaklanır. Rab durumumuzu biliyor (Mezmur
56:8 ve Vahiy 2:9) ve her şeyi görüyor.
Sıkıntıda olan kilise Rab'den azar görmeyen
kilisedir. Baktığımızda bu kilisenin başarısızlığı
ve yanlışı yoktu. Sıkıntılar bizi kamçılar,
olgunlaştırır ve Rab'be bağlar. Sıkıntılardan
geçeceğimizi ilk duyduğumuz zaman yüreğimizi
korku sarar. Ama Kilise tarihinde yaşanmış
bazı derin fedakarlık örneklerini öğrendiğimizde
yüreğimiz alevlenir ve aynı ruhsal hararetle
yanmak isteriz. Filipeliler 4:3'de adı geçen
Klement 2.yy.ın başlarında Korint'te bulunan
kiliseye yazdığı bir mektupta, yakalanan
evli imanlıların aslanlara atılmaması için
bazı bekar imanlıların gönüllü olarak onlarla
yer değiştirdiğini yazıyor.
Böyle bir adanmışlığa erişemesek de karşısına
çıktığımızda Rab bizi aynı şekilde sevecektir.
Ama O'nu tam olarak hoşnut etmiş olmanın
mutluluğundan yoksun kalacağız. İzmir Kilisesi'nin
en büyük başarısı sadık kalmaktır. Çünkü
sadık kalmak en büyük zenginliğimizdir.
Bu kilisenin başarısızlığı yoktu.
3. BERGAMA KİLİSESİ : Bergama, İ.Ö.
133 yılında kurulan bir şehir ve İ.S. 29
yılında Asya'nın başkenti durumundaydı.
Bergama, ekonomik yönden Efes ve İzmir kadar
önemli değildi ama kültürel yönden çok büyük
ve çok önemli oldu. O dönemde İskenderiye'den
sonra en büyük kütüphaneye sahipti ve bir
çok sanatçı ve şair barındırıyordu. Ruhsal
açıdan Bergama'da ki kilisenin Rab'bin gözünde
önemli bir yeri vardı. Aynı İzmir'de ki
imanlılar gibi Sezara tapınmayı kabul etmedikleri
için Bergama topluluğu da aynı İzmir gibi
çok acı çekti. Ve Rab Kilise'ye seslenirken
"Şeytan'ın tahtı oradadır." diyor.
Rab bunu söylerken yılan simgesinin altında
şifa tanrısı olarak tapınılan Evskulapyus'u
kastediyor. Bergama topluluğu, Rab'bi inkar
etmeyi reddetmişti ama başka bir şeyi ihmal
etmişti: Kilise'nin disiplinini.
Aralarında Efeslilerin taviz vermedikleri
Nikolas yanlılarının bulunmasına izin veriyorlardı.
Ve bu Nikolas yanlıları, öğretileriyle topluluğu
saptırıyor ve ayartıyordu. Ve Rab onları
ikaz ediyor, "Ya onlar kilisenin bu
tümörünü kesip atarlar, ya da Rab onları
kesip atacaktır." Günümüzde de buna
benzer sapmalar oluyor. Kiliseler kendi
içlerinde başka öğretileri hoş gördükçe
ne oluyor? Bunlar büyüyerek topluluk bedeni
içerisinde bir virüs gibi yayılıyor. Tarih
boyunca Hıristiyan toplulukları içine sızan
birçok batıl inançlar olmuştur. Ve daha
sonraları bu inançlar şekilselliği ve putlaşmayı
getirmiştir.
İşte bu yüzden Rab Bergama topluluğu aracılığıyla
böyle durumda olan kiliseleri uyarıyor,
tövbeye çağırıyor ve yanlış öğretilerin
uzaklaştırılmasını istiyor. Ve Rab sadece
kendisine bakarak yürümemizi istiyor. O
zaman bize ödül olarak saklı mandan vereceğini
söylüyor. Man, yaşam sözüdür. Yani Mesih'in
doluluğudur. İsa diyor, "Ben yaşam
ekmeğiyim", ayrıca "Ona beyaz
taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni
bir ad; alandan başka kimsenin bilmediği
bir ad vereceğim" diyor. İsa'nın verdiği
bu taş, ruhsal vatandaşlık ve kalıcı olan
kimliğimizi simgeliyor. Hepimizin kendimizi
tanıtan bir kimliği var, Orada da kimliklerimiz
olacak. Başka hiç kimsenin bilmediği ad
ise Rab'bimiz İsa ile olan kimsenin karışmadığı
ve yok edemeyeceği o müthiş ruhsal ilişkiyi
simgeliyor. Özetleyecek olursak, Rab bize
"Sadık kalın, putlara yönelmeyin, imanla
galip gelin. İşte o zaman her birinizle
özel bir ilişki kuracağım" diyor.
4. TİYATİRA KİLİSESİ : Akhisar adıyla
anılan Tiyatira, İzmir-Bursa Karayolu üzerinde
kurulu bir kenttir. İ.Ö. son yy.larda kurulmuştur.
Dini yönden önemi yoktu, sadece bir zamanlar
Apollon Tyrimnos burada yüceltilmişti. Bir
de falcılık yapanlar vardı. Onun dışında
başka ilahlara veya Roma İmparatoru'na adanmış
önemli bir tapınak yoktu.
Vahiy bölümünde ki kiliselere yazılan mektupların
en uzunu bu topluluğa yazılıyor. Bu topluluğun
başarısı, sabrıydı. Rab'bin gözünde topluluğun
sabrı çok iyi ve Rab topluluğun bu sabrını
övüyor fakat topluluk içinde İzebel olarak
adlandırılan bir kadın peygamber var. Bu
kadın yaptığı peygamberlikler ile insanları
saptırıyor. O dönemde topluluk içinde çevredeki
diğer inançları hoş görmeyi hatta onların
ibadetlerine ve törenlerine katılmakla imanlıların
kirlenmeyeceklerini öğretiyordu. İzebel
bir zamanlar İsrail'i ahlaksızlığa ve putperestliğe
sürükleyen Fenikeli bir kraliçeydi (1.Krallar
16:31).
Bizler de, topluluk olarak peygamberlik
veya esin iddiasıyla gelen öğretilerin ve
sözlerin neyi teşvik ettiğini sınamamız
gerekir. Kilise içinde Rab'be sadık kalan
bir grup bulunuyordu. Anlaşılan güçlü bir
kesim değildi. O zaman Rab'bin yüreğine
ve ahlakına uymayan öğretilere karşı imanlının
silahı nedir? "Sizde olana sımsıkı
sarılın" ayetidir. Nedir hem onlarda
hem de biz de olan şey? Filipeliler 2:14-15
Her öğretinin ve uygulamanın kıstası olan
Tanrı sözü, doğruluğun tek kılavuzudur.
Galip gelene yani Rab'bin işlerini sonuna
kadar sürdürene ulusların üzerinde yetki
vereceğim diyor Rab 26. ayette. Bu ayet
bize şunu gösteriyor ki, dünyayı Rab'bin
tasarladığı hedefe yönelten şey Kilise'nin
imanı, bağlılığı ve duasıdır. Ayrıca sabah
yıldızı vaat ediliyor. Sabah Yıldızı, nasıl
gökyüzüne hükmedercesine sabahları aydınlatan
tek yıldız ise Rab'bin gelişi de öyle olacak.
Bu unvan Krallık yetkisinin bir simgesidir.
Yetkiyi gösteriyor ve İsa'nın kendiside
diyor ki, "Bütün yetki bana verildi.
Bu nedenle gidin ve bütün ulusları öğrencilerim
olarak yetiştirin." (Matta 28:18-19).
5. SART KİLİSESİ : Sart, Filedelfiya
ve Tiyatira arsında Bozdağ'ın bir uzantısında
500m yükseklikte kurulu bir şehirdir. Fethedilmez
unvanı vardır. Bu mektup yazılmadan 700
yıl önce Sart, dünyanın en önemli bölgelerinden
birisiydi. Buradaki topluluğu ruhuyla güçlendirmek,
dolu bir yaşama yönlendirmek isteyen İsa
Mesih maalesef toplulukta övülecek pek bir
şey bulamıyor.
Nasrettin Hoca, belediye başkanıyla kavgalıydı.
O yüzden başkan Nasrettin Hocanın sözünü
hiç dinlemedi. Kısa süre sonra başkan öldü
ve çevresinde ki insanlar Hocaya gelerek,
"Hocam, başkan için dua edip bir şeyler
söyler misin?" dediler. Nasrettin Hoca,
bu teklifi reddederek şöyle dedi: "Beni
yaşarken dinlemedi ki ölüyken dinlesin."
Ölüler dinlemez. Sart topluluğunun sorunu
buydu. Orada ki imanlıların çoğu ruhsal
çöküntüye uğramıştı. Bu yüzden Rab kendini
topluluğa Tanrı'nın yedi ruhuna sahip olan
kişi olarak tanıtarak ruhsal yaşamın kaynağının
kendinde olduğunu gösteriyor.
Kilise kendi ruhsal gereksinimini fark etmiyor.
"Yaşayan topluluk olarak ad yapmışsın
ama ölüsün, uyan" diyor Rab. Ama Sartlı
imanlılar, gayet rahat ve durgundurlar bir
mezarlık gibi. Rab uyarıyor "Tövbe
et. Eğer uyanmazsan bilmediğin saatte sana
hırsız gibi geleceğim."
Sart şehri, geçmişte iki defa gece saldırısına
uğramıştı ve hazırlıksız yakalanmıştı. Kresus
zamanında (İ.Ö.549) ve Büyük Antiyukus zamanında
(İ.Ö.218). Bu yüzden uyarının ne anlama
geldiğini çok iyi anlayacak durumdaydı.
Peki bizler kendimizin de yenilmez olduğunu
düşünüyor muyuz? Eğer böyle görüyorsak,
tehlike her an yanı başımızda kendini gösterebilir.
6. FİLEDELFİYA KİLİSESİ : Alaşehir
Vadisi'nin ortasında bulunan Filedelfiya,
kardeşlik sevgisi anlamına gelen ismini
II.Atolus zamanında O'ndan almıştır. Lidya
ve Firigya illerinin kültür merkezi olması
düşüncesiyle kurulan şehir 4 yol vazifesi
görüp önemli Yahudi kolonilerini barındırmış
ve Anadolu'da Müjde'nin yayılmasında da
büyük etkisi olmuştur. "Sözüme uydun
ve adımı inkar etmedin." sözüyle kilisenin
sıkıntılardan geçtiği anlaşılıyor. Ama yine
de sabırla dayanıyor ve Rab'den övgüler
alıyor. Müjdeci olan bu kiliseye tıpkı İzmir
Kilisesi gibi hiçbir sitem yok. Filedelfiya,
hepimize Rab'bin sevgisini kabul etme ve
böylece İsa ile müjdeyi yayma konusunda
eşsiz bir örnek ve teşvik vermektedir.
7. LEODİKYA KİLİSESİ : Pamukkale'nin
hemen yanı başındaki Hiyerapolis yakınlarında
bulunan bu şehir, termal sulara sahipti.
Ve parlak ticaret merkezi olarak ün kazanmıştı.
Asya ilinin en önemli ticaret yolu buradan
geçiyordu. Burada önemli bir tıp okulu vardı.
Aynı zamanda göz hastalıkları için merhem
üretiliyordu ve zengin bir giyim sanayisi
vardı.
Buradaki imanlılar buranın maddi zenginliklerinden
yararlanırken bu bolluğu Rab'bin özel bir
bereketi olarak yorumlarken gerçek ruhsal
değerleri göz ardı ediyorlardı. Ama bunun
en acı tarafı ise kendilerinin ruhsal olarak
da zengin olduklarını düşünmeleriydi. Bu
yüzden ruhsal disiplin konusunda gevşektiler.
İmanlı olup ruhsal mücadeleye aldırmayan
kardeşler, ne sıcak ne de soğuk, ılıktılar.
Ilık termal suları nasıl mide bulandırır,
kusturursa Rab'de böylelerini ağzından kusacağını
söylüyor.
Leodikya topluluğu, kendisini üstün görüyordu.
Bu yüzden üstünlük duygusu veren her türlü
ruhsal anlayış Rab'bin gerçek bereket sofrasından
bizi uzaklaştıran ruhsal bir tokluktur.
Yalnız ruhta yoksul (aç) olanlar göklerin
egemenliğini miras alacaklar. Bizler Rab'de
dimdik ayakta kalabiliyorsak yine de bu
bizim gücümüzle değil ama O'nun lutfu sayesindedir.
Bu yüzden Rab'bin zavallı, acınacak durumda,
yoksul, kör ve çıplak olarak değerlendirdiği
bu topluluğa kendisinden lutuf almasını
salık veriyor.
Vahiy 3:18
Arıtılmış altın : Denenmiş imandır
(1.Petrus 1:7)
Beyaz giysiler : Mesih'ten gelen
doğruluk (Romalılar 13:14)
Gözler için merhem : Yüreği aydınlatan
Kutsal Ruh'un işleyişidir (Efesliler 1:17-20)
İltihaplı yarayı temizlemek ve dağlamak
canı yaktığı halde nasıl şifa getirirse
Rab'bin sert uyarıları ve imanlılara verdiği
cezaları da sevgisinin derinliklerinden
kaynaklanan ruhsal iyileştirme sağlar. Rab,
"Sevdiklerimi azarlayıp terbiye ederim."
diyor.
Genellikle müjdeyi duyurmak için kullandığımız
"İşte kapı da durmuş kapıyı çalıyorum..."
ayeti (Vahiy 3:20) aslında kiliselere yönelik
bir çağrıdır. Gerçek, zengin yaşama ve ruhsal
uyanışa bir davettir. "İşte kapıdayım"
ifadesinin anlamı Mesih için yeryüzüne ikinci
gelişini haber vermektedir. "Eğer biri
sesimi işitir ve kapıyı açarsa" sözünden
bunun imanlıya kişisel bir çağrı olduğu;
"Akşam yemeği" ifadesinden ise
toplu ilişkilere çağrı olduğu anlaşılmaktadır.
Akşam yemeği, ailenin bir araya gelip her
şeyini (üzüntüsünü, neşesini, yoksulluğunu,
bolluğunu...) paylaştığı zaman ve ortamdır.
Burada ki akşam yemeği, hem özel ilişkide
hem Rab'bin sofrası da hem de kuzunun düğün
şöleninde bulunmaktır.
7 MÜHÜR ( 2.BANT 4. VE 7. BÖLÜMLER )
GİRİŞ:
Yedi kiliseye gönderilen mektuplardan
sonra Vahiy kitabı'nın geri kalan 19 bölümü
boyunca Kilise'den bir daha söz edilmiyor;
uluslardan ve İsrail'den, Babil'den ve canavarlardan
söz edilmekte ama Kilise'den söz edilmemektedir.
Bunun iki açıklaması olabilir:
a. Kilise'den simgesel olarak söz
ediliyor.
b. Kilse dönemi geri de bırakılıp
yeni bir dönem anlatıldığı için.
Bu yüzden bir açıklama yapmak gerekir. İncil
Yahudileri, diğer ulusları, Kiliseyi oluşturan
imanlıları birbirinden ayrı insan grupları
olarak adlandırır (1.Korintliler 10:32).
Vahiy Kitabı'nda da hem dünya tarihinden
hem Kilise tarihinden, hem de Tanrı'nın
tasarısında tekrar yer alan yeni bir İsrail
'den söz ediyor (Bu İsrail'i bugünkü İsrail
ile karıştırmayalım).
İncil'in müjdesi diğer uluslara açıklandığında
henüz Eski Antlaşma'da gerçekleşmemiş İsrail'e
yönelik birçok peygamberlik devam etmektedir.
Ama İsrail reddedilmiş, yerine Kilise seçilmiştir.
Ne oldu? Tanrı kendi sözünü yerine getirmiyor
mu yoksa? Verdiği vaatleri unuttu mu ya
da iptal mi etti? "Tanrı insan değil
ki yalan söylesin, insan soyundan değil
ki düşüncesini değiştirsin, O söylerde yapmaz
mı? Ya da söz verir de yerine getirmez mi?"
Bazı yorumcuların yaptığı gibi İsrail ile
ilgili vaatler Kilise döneminde ruhsal olarak
gerçekleşti deyip de es geçemeyiz, kesip
atamayız. Mesih inancının sırf İncil'e değil
Eski Antlaşma dahil bütün Kutsal Kitap'a
dayandığını ve bütün yazıların aynı derecede
Tanrı esini olduğunu unutamayız.
Diğer ulusların elçisi olup aynı zamanda
Yahudi olan Pavlus Kilise ve İsrail ile
ilgili bu bilmeceyi çözmek istedi ve Kutsal
Ruh O'na cevap verdi.
Romalılar 11:25-26
Bu ayette üç halk grubu göze çarpıyor:
1. Şimdiki dönemde diğer uluslardan
kurtulanlar Tanrı halkını oluşturur.
2. Bu dönemde iman eden Yahudiler
de bu kapsama girer.
3. Diğer uluslardan iman edenlerin
sayısı dolduğunda İsrail yine bir bütün
olarak Tanrı Halkı konumuna ve kurtuluşa
kavuşacaktır.
Vahiy'de ki Kilise ile Yeni İsrail'i, Tanrı
Halkı başlığı adı altında toplayabiliriz.
İmanlıyı imanlı olarak gösteren şey Tanrı'ya
olan bağlılığıdır. Ne Kilise'yi batıyla,
ne de yeni İsrail'i Siyonist hareketlerle
karşılaştırmamak gerek. Gerçek iman soydan
gelmiyor. Uyruğuna bakmaksızın doğrudan
Tanrı'dan kişiye geliyor (Yuhanna 1:12-13).
Eski Antlaşma'da Tanrı Halkı İsrail idi.
Buna İbrani inancını kabul edip İsrail vatandaşlığına
geçenlerde dahildi. Yeni Antlaşma'da ise
Tanrı Halkı Kilise'dir. Buna Mesih inancına
bağlanan Yahudiler de dahil. Ama son günlerde,
7 yıllık sıkıntı döneminde sırf Kilise diyemeyeceğimiz,
sırf İsrail diyemeyeceğimiz yeni bir Tanrı
Halkı olacak. Ve yeni İsrail eski vaatleri
miras alarak Daniel'in bahsettiği son hafta
devreye girecek.
Vahiy Kitabı'nda böyle bir yorumu neye dayanarak
yapıyoruz? Tabi ki peygamberlik sözlerine
dayalı olarak. Henüz bu peygamberlikler
gerçekleşmediği için bunları anlamakta çok
zorluk çekebiliriz. Kendi kendimize böyle
bir şeyin olması mantıklı mı, mümkün mü?
Diye sorabiliriz. Ama Kutsal Kitap diyor
ki, "Tanrı için imkansız olan hiçbir
şey yok ve Tanrı'nın düşüncesi insanınkinden
üstündür."
Tarih boyunca Tanrı'nın Halkı da peygamberlikler
yerine gelmeden onları yorumlamakta ve anlamakta
zorluk çekip durmuştur. Eğer İbrahim'in
zamanında yaşasaydınız Tanrı'nın İbrahim'e
vermiş olduğu vaadi nasıl yerine getireceğini
tahmin edebilir miydiniz?
En büyük örnek İsa Mesih'tir. İsa Mesih'e
dair birçok peygamberlik vardı Eski Antlaşma'da.
Yahudiler bu peygamberlikleri çok iyi biliyorlardı,
hatta ezberden söyleyebilirlerdi ama İsa'yı
Mesih olarak tanıyan Yahudiler çok azdı.
Henüz yerine getirilmemiş peygamberlikle
karşılaştığımız zaman alçakgönüllü olmamız
çok önemlidir. Tanrı ile karşılaştırıldığımız
zaman ne kadar küçük olduğumuzu ve Tanrı'nın
vaat ettiklerini nasıl yerine getireceğini
kavrayamayacağımızı itiraf etmeliyiz.
İsrail ile ilgili henüz gerçekleşmemiş bu
peygamberliklere baktığımız da bize mantıksız
veya imkansız gelebilir ama Tanrı için öyle
değildir. Tanrı İsrail'e ve bize verdiği
tüm sözlerini ve vaatlerini gerçekleştirecektir.
Ama ne zaman olacağını biz bilemeyiz.
Öğrencileri İsa'ya gelip son günler ne zaman
olacak diye sorduklarında İsa onlara zamanı
söylemedi ama dedi ki: "Göksel egemenliğin
bu müjdesi tüm uluslara bir tanıklık olmak
üzere bütün dünyada duyurulacak ve o zaman
son gelecektir"(Matta 24:3,14). Ve
yine Elçilerin İşleri 1:6-8'de öğrenciler
İsa'ya şunu sordular: "Rab İsrail'e
egemenliğini şimdi mi geri vereceksin?"
İsa şu cevabı verdi: "Baba'nın kendi
yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve
tarihleri sizin bilmenize izin yoktur. Ama
Kutsal Ruh üzerinize inince güç alacaksınız,
Yeruşalim'de, tüm Yahudiye'de ve Samiriye'de
ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım
olacaksınız."
İsrail ile ilgili henüz gerçekleşmemiş peygamberlikler
Amos 9:11-15
Hoşeya 3:4-5
Yeşaya 2:1-2 ve 11:9-10
Yeremya 31:31-34
Mika 4:1-2
Peygamberliklerin Kilise'den değil de ulus
olan İsrail'den bahsettiğine dikkatinizi
çekmek isterim. Pavlus'da Rab'bin İsrail'i
tekrar kullanacağını İncil'de Romalılar
11:25-26'da söylüyor.
Geçen dersimizde çizelgemizin ilk bandını
yani kiliselerle ilgili bölümüne bakarak
Rab'bin hem o dönemde ki hem de şimdi bizim
gibi topluluklara vermek istediği mesajlara
kısaca değindik. Ve ikinci banda bir giriş
yaptık ve bu banda giriş yaparken artık
Kilisenin yeryüzünde olmadığını ve Selanikliler
Mektubu'nda yazıldığı gibi göğe alındığını
ifade ettik ve bundan sonra Tanrı'nın Kiliseyi
değil ama yeni bir İsrail'i kullanacağını
söyledik. Kutsal Kitap'a baktığımızda bunun
olması gerektiğini görebiliyoruz. Çünkü
henüz İsrail'le ilgili Kutsal Kitap'da ve
Tanrı'nın verdiği vaatler arasında gerçekleşmemiş
birçok peygamberlikler var ve Tanrı sözlerini
ve vaatlerini gerçekleştiren bir Tanrı olduğu
için bunları da gerçekleştirecektir, dedik
ve şimdi ikinci bandımızı çalışmaya devam
edelim.
Vahiy bölümünün yazılmasında ki amaç neydi?
Dünya üzerine gelecek son felaketleri anlatmak
mı? Hayır tarih boyunca imanlılar zaten
bir çok sıkıntı yaşamış ve hala yaşamaktalar.
Birçokları imanı uğruna canını bile vermiştir.
Vahiy bölümü hesap gününü anlatır. Ama kitap
boyunca en önemli konu asıl zaferimizin
gökte olduğu gösterilmektedir. 4. ve 5.
bölümler tarihi bir kenara bırakıp göksel
tahtı gösteriyor. Yaşanan bunca acılara
rağmen Taht etrafındaki imanlıların sürekli
tapınma yaşamına girdiklerini görüyoruz.
Yuhanna "Gökte açık bir kapı gördüm
ve ruhun beni yönetimine almasıyla"
diyerek göklere çağırıldığını söylüyor.
Esinleme bölümüne baktığımızda Yuhanna Ruh'un
denetiminde göğe çıktığı zaman müthiş görkemli
bir taht görüyor. Ve bu tahtta oturan yüceler
yücesi Tanrı'yı görüyor. Hamdolsun Tanrımız
"Taht"tadır. Güçlü bir Kral olarak
duruyor. Dünyadaki yönetim sistemlerine
baktığımızda devlet başkanları, başbakanlar,
yöneticiler sık sık değişiyor. Tarihe baktığımızda
da krallıkların sık sık değiştiğini görebilmekteyiz.
Birisi tahttan iniyor hiç zaman kaybetmeden
başka birisi geçiyor ve daima farklı kişiler
yönetiyor. Ama hamdolsun sevinebiliriz çünkü
göklerin egemenliği yani Tanrı'nın Krallığı
böyle değildir. O daima güçlü bir Kral olarak
tahttadır ve sonsuzluklar boyunca orada
olacaktır. O'nun Krallığı geçici değildir
sonsuza dek kalıcıdır. Her şeye egemendir
ve tahtta oturur.
Amerika'ya yapılan saldırı herkes için büyük
bir sürpriz oldu. Yaşanan şeyler CIA için
FBI için MİT için sürpriz olabilir ama Tanrı'ya
sürpriz olmaz. Tanrı'nın bilmediği hiçbir
şey yoktur. O her şeyi bilir neler olup
bittiğini ve neler olacağını bilir, geçmişi
de geleceği de görür, sadece yaşanan olayları
değil belirli planları değil her şeyi bilir,
seni de beni de içten bilir.
Vahiy 4:1
İsa'nın öğrencisi Yuhanna buradan uzak olmayan
Patmos Adası'ndaydı. Kendi ülkesi Filistin'den
sürgündeydi. Yeni bir kültür, yeni bir halk,
yeni bir dil... Her şey yeniydi onun için.
Eve geri dönüş yolu tamamen kapalıydı. Belki
de hayatı boyunca orada kalacaktı ama sonradan
Efes'e gittiğini biliyoruz ve bu sürgün
yerinde geçirecekti bundan sonraki hayatını.
Ailesini, arkadaşlarını, akrabalarını getirecek
yol tamamen kapalıydı. Sanki bütün yer kapılarını
ona kapatmıştı. Ve bundan sonra diyor ki:
"Bundan sonra gökte açık duran bir
kapı gördüm." Şükrediyorum yeryüzü
bizlere kapılarını kapattığı zaman, insanlar
bizlere kapılarını kapattığı zaman gökyüzünde
bizim için açık olan bir kapı var.
Eğer hayatında, yeryüzünün kapılarının birçok
noktada sana kapalı olduğunu hissediyorsan
bunu hatırlatırım sana, İsa Mesih'in vasıtasıyla
kapıdan giren herkes için gökteki kapı açık.
Daha önce duymadığı bir ses olan bu ses
için "İşittiğim ses." diyor Yuhanna.
Aynı şekilde bu günde dünyada birçok ses
var. Bize verilen birçok öğütler var bugün.
Ama İsa Mesih dedi: "Ben koyunlarımı
tanırım, koyunlarım da benim sesimi tanırlar."
Özellikle bu zaman da, bugün de herkesin
söyleyeceği bir şeyleri var. Fakat duyalım,
işitmeye çalışalım Tanrı ne diyor? Bu günlerde
Rab İsa'nın sözü ne diyor? Duymamız gereken
söz budur. Ve insanların duyması gereken
söz de budur. O ses ne diyor? "Gel
diyor yakında olacak şeyleri sana göstereyim."
Bugün dünyada neler oluyorsa olsun unutmayın
ki Mesih'in Krallığının sonu olmayacak Rab'bimizin
Krallığı sonsuzluklar boyuncadır ve Rab
İsa her zaman Oradan yönetecek. Çünkü İsa
her şeye egemen Rab'dir. İsa Mesih'i tanıyanlar,
yaşamlarını ona verenler onunla birlikte
sonsuzluk boyunca egemenlik sürecekler.
Daha çok yukarıya çıkmamız gerekiyor, Tanrı
ile daha çok zaman geçirmemiz lazım. İnsanların
sesini duymaktansa Tanrının sesini duymaya
ihtiyacımız var. "Gel çık yukarıya"
ilginç olan şu ki Rab Yuhanna'ya çık buraya
deyince Yuhanna diyor ki: "Aniden ruhta
oldum." Eğer Rab senden bir şey isterse
Kutsal Ruh vasıtasıyla o şeyi yapman için
sana güçte verecektir. Bu kitap hayatımızı
Tanrı'ya adayınca Tanrı'nın bizim aracılığımızla
neler yapacağını gösterir. Bu kitap her,
"Ya Rab isteğin olsun." dediğimizde
bize bu gücü sağlayacaktır. Evet Rab seni
daha çok tanımak istiyorum.
4. ve 5. bölümlerde "Taht" kelimesi
17 defa geçmektedir. Burası "Göksel
Tapınak"ın en kutsal yeridir. Öyle
ki Vahiy, tarihin yönlendirdiği doruğu,
Eski Antlaşma'da ki tapınağın avlusundan
en kutsal yere kadar uzanan bir yol olarak
gösterir.Yani dünya sahnesinden cennete
kadar uzanmaktadır.
Dünya bize haksızlık edebilir ama gün gelecek
ki Rab bunların hesabını soracak. Rab bizleri
hiçbir zaman unutmaz. Bu yüzden göklerde
görkemli bir tapınma görebiliriz. Bizim
yaşadığımız değişken olaylara bağlı değildir.
Üç ana temele bağlıdır ve bu bize günlük
kişisel tapınmamızın ya da Kilise'nin toplu
tapınmasının ne gibi temellere bağlı olması
gerektiğini göstermektedir. Bu üç ana temele
bakmadan 4. bölümdeki göksel sahneyi biraz
inceleyelim.
Taht : Tahtın Tanrı'nın olduğunu kolayca
söyleyebiliriz. Bu tahtın görünüşü nasıl?
"Tahtta oturanın yeşim ve kırmızı akik
taşına benzer bir görünüşü vardı."
Eski Antlaşma'da ki kahinler tapınağın en
kutsal yerine giderken böyle değerli taşlardan
oluşan bir göğüslük takarlardı. Bunlar Rab'bin
kutsallığını, paklığını ve görkemini simgelemekteydi.
Buradaki taşlardan birisi billur gibi diğeri
ise kırmızıdır. Bir taraftan Rab'bin kutsallığı
diğer taraftan da O'nun günah üzerindeki
gazabı ve yargısı simgelenmektedir.
Taht bir yargı kürsüsüdür. Ama bu tahtın
etrafında onu çevreleyen bir gökkuşağı var.
Gökkuşağı Kutsal Kitabımızın başka neresinde
görebiliyoruz, hatırlıyor musunuz? Nuh tufanında.
Tanrı tufanla insanları yargıladı ama Nuh
ve ailesiyle bir antlaşma yaptı. Bir daha
dünyayı böyle bir tufanla yok etmeyeceğine
söz verdi ve bu antlaşmaya sadık kalacağına
dair işaret olarak gökkuşağını gösterdi.
Burada aslında Rab ne anlatıyor? "Ben
vaatlerime sadık kalırım." demek istiyor.
Yönetimi simgeleyen taht etrafında önce
onun sadakatini görüyoruz.
Tahtın Etrafındaki 24 Ayrı Taht : Bu tahtların
üzerinde oturan 24 ihtiyar İsrail'in 12
oymağı ve Kilise'nin temeli olan 12 elçisidir.
Böylece bütün çağlardan Tanrı halkının temsilcileri
sürekli tahtın önünde durmaktadırlar. Onlar
bir şekilde Göksel Tahtın yetkisine paydaştırlar.
Bu 24 ihtiyar, beyaz giysilerle, Tanrı'nın
bizlere Mesih göğe alındıktan sonra Kutsal
Ruh'u aracılığıyla verdiği doğruluk yaşamının
simgesidir. Bu doğruluğu biz kendimiz bulamayız.
Mesih'i giyinmekle kazanabiliriz. Galatyalılar
3:25-28.
Şimşekler, Uğultular ve Gök Gürlemeleri
: Vahiy kitabı boyunca sık sık karşınıza
çıkar (8:5, 10:3, 11:19, 16:18) ve bu olaylar
son fırtınanın yaklaştığını haber verirler.
Ve bunlar tahttan çıkıyorlar. Hatırlarsanız
Vahiyde video bandı başa sarılıp olaylar
farklı açılardan birkaç defa gösterilir
demiştik. Ama her seferinde bakış açısı
değişir, derinlik artar ve olaylar daha
büyük şiddet kazanır. Tıpkı doğum sancılarında
olduğu gibi giderek sıklaşır ve acısı artar.
Zaten bunu İsa Mesih'in kendisi de öğrencilerine
söylemişti. Matta 24:3-8. Savaşlar, afetler,
salgın hastalıklar, depremler sıklaşır ve
şiddet kazanır. İşte bu şimşekler, uğultular
ve gök gürlemeleri video bandının tekrar
başa sarıldığını gösterir.
Cam Deniz : Buradaki cam denizinin
vahiy 15:2'ye baktığınızda zafer kazanan
imanlılar olduğunu görüyoruz. Özellikle
bu müjde uğruna ölüp zafer kazananları simgeliyor.
Doğan güneşin bütün görkemini yansıtan deniz
gibi taht üzerindekinin görkemini yansıtanlarda
öyledir. Çünkü Mesih imanlıları, geçirdikleri
durumlar her ne olursa olsun, yaşayışlarında
ayna gibi Tanrı'nın görkemini yansıtmaya
çağırıldılar.
Yaratıklar : Tahtın önünde, Daniel
peygamberinde görümünde olduğu gibi burada
da değişik hayvanlara benzeyen yaratıklar
görüyoruz. Bu benzetmelerin hepsinin bir
anlamı vardır. Aslan, yetkiyi; dana, gücü;
kartal, yüceliği; insan yüzü ise aklı simgeliyor.
Ve bu yaratıkların keruvlar olduğunu söylüyor
Ruhsal dünyada melekler arasında bir rütbe,
bir farklılık olduğunu daha önce söylemiştik
ve hepsinin farklı hizmetleri olduğunu da
dile getirmiştik. İşte bu keruvlar tahtın
ve yasanın bekçiliğini, serraflar Rab'bin
görkemi ve kutsallığının bekçiliğini yaparken
diğer melekler ise hem bize hem de bütün
yaratılışa hizmet etmek için görevli melekler
oluyor. Tabi ki bütün bu melekleri yönlendirmek
ve yönetmek için ise baş melekler var. Bunlardan
sadece iki tanesini Kutsal Kitap bize söylüyor.
Birisi Mikail diğeri ise İsrail'in meleği.
Ve bütün Kutsal Kitaba baktığımızda bir
de Cebrail meleğinin ismini görüyoruz. Başka
bir melek ismini görmüyoruz. Neden görmüyoruz?
Çünkü Tanrı ilgimizi meleklere değil, kendisine
çekmemizi istiyor.
Ama çevremizde o kadar insan var ki ilgisini
bu alana yönlendirmiş, hep yeni yeni şeyler
ortaya çıkartarak insanları yoldan saptırıp
ayartıyorlar. Ayrıca çevremizdeki inançlara
da baktığımızda farklı farklı melek isimleri
görmekte mümkün oluyor. İslam inancında
Azrail, İsrafil, Münkar ve Nakir adlı meleklerden
bahsederken Mormonlar ise Moroni meleğinden
bahsediyorlar. Ama bunlar bizim Kutsal Kitabımızla
hiç uyuşmayan öğretişler ve melek isimleridir.
İnsanlar bu yeni çağda reenkarnasyona doğru
yönelirken yeni yenide melek isimleri ortaya
çıkarıyorlar ( vurail meleği örneği ).
Konumuz değil ama yinede kısaca bahsetmek
istiyorum, bizler ruhsal alemi bilmediğimiz
için bazen yanlış düşüncelere kapılıyoruz
ve ruhsal yaratıkları aşırı yüceltiyoruz
ve onları yanlış tanıyoruz. Ama şunu bilmeliyiz
ki onların yetkileri sınırlıdır yetkilerinin
dışına çıkamazlar; çıktıkları zaman aynı
Lusifer gibi ve diğer düşmüş melekler gibi
düşerek cezalandırılırlar. Melekler geleceği
bilmez, hatta biz bir şey söylemedikçe veya
dudaklarımızı kıpırdatmadıkça onlar bizim
ne düşündüğümüzü anlayamazlar bile.
Vahiy bölümüne baktığımızda canavarlarla
karşılaşıyoruz bunlar kötülüğü yani şeytanı
ve düşmüş melekleri temsil ediyor ve bu
canavarlarla Tanrının melekleri daima savaş
halindeler. Nasıl savaşırlar? Tahtın etrafında
tapınarak Rab'bin görkemini korur ve karanlığın
güçlerine karşı zafer kazanırlar. Rab'bin
sadakatine tanıklık ederler ve onun halkına
hizmet edip onları korurlar. Tanrının yasalarını
bildirip kararlarını da uygularlar. Dualara
verilen cevapları imanlılara ulaştırırlar
ve onları güçlendirirler. En önemlisi ise
Rab'be tapınırlar.
Vahiy 4:8-11 bütün yaratıklar Rab'bin önünde
ona tapınıyorlar. Göklerdeki tapınma üç
temele dayanıyor. 4. bölümün son ayetlerinde
ilk ikisini görebiliyoruz. 5. bölümde ise
üçüncüsünü görebiliyoruz ve bu bizim yeryüzündeki
tapınmalarımızda göksel tapınmanın bir yansıması
olmalıdır. İbadetlerimiz, tapınmalarımız
göksel aslına ne kadar benziyor? Bizim tapınmalarımız
da bu üç ana temele dayanmalıdır. Nedir
bu temeller?
1. Kutsal Kutsal Kutsaldır : Sözleri
ile başlayan tapınmaya "Var olmuş,
var olan ve var olacak olan gücü her şeye
yeten Rab Tanrı" sözleri ekleniliyor.
Rab'be her şeyden önce niçin tapınmalıyız?
O'nun kutsallığı ve varlığı için yani karakterleri
ve yetkileri için. O kutsal ve güçlüdür,
bunun için ona tapınmalıyız. O adildir,
sevgidir, merhametlidir aynı zamanda da
öç alandır. Ne yazık ki bazen biz imanlıların
tapınışı çoğu zaman şu bereket için sana
teşekkür ederim sözlerine indirgenir. Halbuki
Tanrı'nın özü, varlığı, nitelikleri, güvenilirliği
ve tüm erdemleri için tapınmamız gerekir.
Bu göksel tapınmaya baktığımız zaman kutsalların
ve ihtiyarların tapınmada taçlarını çıkararak
Tanrı'nın önüne attıkları görüyoruz. Taçlar
imanlıların aldıkları ödülleri ve yetkileri
simgeler. Sahip olduğumuz her şeyi Tanrı'dan
aldık. Bu yüzden ondan hiçbir şey almamış,
kendimiz kazanmışız gibi övünemeyiz. Ödüllerin
en büyüğü ve yetkilerin en güçlüsü bunların
hepsini Rab'be geri vermektir. Bunları tahtın
önüne sermektir. "Rab bunları ben değil
sen yaptın, hepsi senin gücünle oldu, bu
yüzden bu taçlara ben değil sen layıksın,
çünkü kazanan sensin demeliyiz." Bundan
daha büyük bir mutluluk ne olabilir ki?
Her şeyi Rab yapar, O'nun gücü yapar. Bu
yüzden O'na alçakgönüllülükle tapınmamız
gereklidir. İşte tapınmanın alçakgönüllülükle
sunulan gerçek kimliği budur. Çünkü Rab
içimizde, aramızda ve üzerimizde güçlü olur.
2. Tapınmamızın İkinci Temeli : "Rab'bimiz
ve Tanrımız, yüceliği, saygıyı ve gücü almaya
layıksın." Rab bu övgüleri kimsenin
ağzından zorla alamaz. Gönüllü övgülerimizle
O'nun haklarını tanımamızı bekler. Nitekim
kendisi buna layıktır. Gerçekten de bu nitelikleri
hak eder çünkü hiç kimse, hiçbir şey kendisinden
üstün değildir. Övgülerimiz, bereketleri
karşısında Rab'bin bizden beklediği tek
karşılıktır.
24 ihtiyar ne diyor; çünkü her şeyi sen
yarattın hepsi senin isteğinle yaratılıp
var oldu diyorlar. Yani Rab'bi, yarattıkları
ve yaptıkları için överiz. Dünyayı ve bizleri
yarattı. O'nun bir tasarısı bir planı var.
Bunun için de ona övgüler sunarız.
Sonuç olarak tapınmamızın iki temel odağını
gördük:
1. Rab'bi O'nun karakterleri ve yetkilerinden
ötürü;
2. Yaratıcılığı ve sonsuz tasarısından
dolayı övmek.
Tapınmamızın üçüncü bir temeli daha var
ki bunu 5. bölümde göreceğiz.
Geçen dersimizde Vahiy 4. bölüme baktık.
Yuhanna'nın yeryüzündeki sahneden alınarak
gökyüzünde tanık olduğu olayları biraz inceleyerek
bazı simgeleri açıklamaya çalıştık. Geçen
dersimizin en önemli konusunun "Taht"
olduğunu gördük ve tahtta "Kuzu"nun,
yani Tanrımız İsa Mesih'in oturduğunu ve
herkesin O'na tapınarak yücelik sunduğunu
gördük. Önemli olarak Tanrı'ya olan tapınmalarımızın
üç ana temele dayandığından bahsettik. Bunlardan
birincisi, kutsallığı ve karakterlerinden
dolayı dedik, göklerde bütün varlıkların
Tanrı'yı bu şekilde övdüğünü söyledik ama
bir şey daha eklemek istiyorum bu göksel
tapınmaya baktığımız zaman kutsalların ve
ihtiyarların tapınmada taçlarını çıkararak
Tanrı'nın önüne attıkları görüyoruz. Taçlar
imanlıların aldıkları ödülleri ve yetkileri
simgeler. Sahip olduğumuz her şeyi Tanrı'dan
aldık. Bu yüzden O'ndan hiçbir şey almamış
gibi övünemeyiz. Ödüllerin en büyüğü ve
yetkilerin en güçlüsü bunların hepsini Rab'be
geri vermektir. Bunları tahtın önüne sermektir.
"Rab bunları ben değil sen yaptın,
hepsi senin gücünle oldu. Bu yüzden bu taçlara
ben değil sen layıksın, çünkü kazanan sensin."
demeliyiz. Bundan daha büyük bir mutluluk
ne olabilir ki? İşte tapınmanın alçakgönüllülükle
sunulanı ve gerçek tapınmanın kimliği budur.
Her şeyi Rab yapar, O'nun gücü yapar. Bu
yüzden O'na alçakgönüllülükle tapınmamız
gereklidir. Böylece Rab içimizde, aramızda
ve üzerimizde güçlü olur. İkincisi, tapınmamızın
yaratılışın işlerinden dolayı olduğunu dile
getirdik. Bugün Vahiy 5. bölümde de Rab'be
tapınmamızın üçüncü nedenini göreceğiz.
Vahiy 5. bölüme baktığımızda bütün ilgi
tahtta oturanın sağ elindeki "Tomar"ın
üzerine odaklanır. Tomar, Tanrı'nın sağ
elindedir. Tanrı'nın sağ eli gücünün ve
yetkisinin simgesidir. 6. bölümde mühürlerin
açılışına tanık olacağız. Mühürler açılınca
tarihi belirleyen bazı olayların cereyan
ettiğini görüyoruz. Buna göre iki tarafı
da yazılmış ve 7 mühürle mühürlenmiş tomar
neyi simgeliyor?
Mühürlere niçin kullanılır? Bir yere, bir
mala, bir mektuba mühür vurulduğu zaman
yetkili kişiden ve makamdan başkası onu
açamaz. Mühür söz konusu malın ve belgenin
mührün sahibine ait olduğunu vurgular. Eski
zamanlarda kral bir fermana mühür bastığında
fermanın kimse tarafından değiştirilmemesi,
mutlaka emrin yerine gelmesi şarttır. Burada
ki mühürü Tanrı'dan başkası açamaz.
Burada ve özellikle 6. bölümde göreceğimiz
gibi Tanrı, mühürler simgesi ile karşımıza
tarihin sahibi olarak çıkmaktadır. Yuhanna'nın
burada bahsettiği tomarlar Yaşam Kitabı'nı
simgeliyor. Tomarın açılması, boğazlanmış
kuzunun ölümü ve dirilişine bağladır. İsa'nın
ölümü iki yönden bir etki yaratır. İman
edenleri kurtarır, iman etmeyenleri ve reddedenleri
de Mesih'in ölümünden suçlu bulup yargılar.
Çizelgemize baktığımızda kuzu yani İsa Mesih'in
ölümü ve dirilişinin ardından ne oluyor?
Mühürler açılmaya başlıyor ve tarihte ki
olaylar gerçekleşiyor. Çizelgemizin de gösterdiği
gibi 7 yıllık sıkıntı dönemine girer girmez
yani Kilise göğe alındığında 5. mühürün
açıldığını görüyoruz.
Bütün yaratışta tomarı açıp içine bakabilecek
kimse yoktu. Çünkü buna layık olmak gerekmektedir.
Ama ne gökte yani melekler arasında ne de
yeryüzünde insanlar arasında ne de yeraltında
ölüler arasında buna layık kimse yoktur.
Yaratılanlar arasında bunu yapabilen birinin
olması için Tanrı kadar kutsal olması gerekirdi.
Kutsal Kitap diyor ki: "Doğru olan
kimse yok, bir kişi bile yoktur. İyilik
eden de yok, bir kişi bile yoktur."
(Romalılar 3:10-12)
Bunu anladığımızda insanların kendi çabalarıyla,
kendi gayretleriyle, dini etkinlikleriyle
veya iyi işlerle yani sevaplarıyla cenneti
hak edebileceklerini düşünmeleri ne kadar
garip kaçıyor, değil mi? "Çünkü başka
hiç kimse de kurtuluş yoktur. Bu göğün altında,
insanlara bağışlanmış bizi kurtarabilecek
başka hiçbir ad yoktur." (Elçilerin
İşleri 4:12). Hiç kimsenin Tanrı katında
dini gereklerini yerine getirerek aklanamayacağını
başka hiçbir ifade Vahiy'in şu sözü kadar
net bir dille ortaya koymamıştır. Vahiy
5:3-4.
İlkin Yuhanna'ya baktığımızda tomarları
açmaya layık biri ortaya çıkmayınca Yuhanna
ağladığını söylüyor ama daha sonra Kuzu'nun
layık olduğunu görüyoruz. Kuzunun tomarı
açıp içine bakabilmesi son derece önemli
bir mesaj vermektedir. Mesih İsa'nın çarmıhta
ölmesi insanlara sunulan bir alternatif
yol değildir, tek yoldur. Kan dökülmeksizin
günah için bağışlanma olmaz ve bu kan kutsal
birinden olmadan bütün insanlar için evrensel
bir kurtuluş asla söz konusu olamaz.
İsa çarmıhta ölmesiydi kurtuluş, Tanrısal
plan, sonsuz yaşam, cennet diye bir şey
olmayacaktı ve tarih diye de bir şey olmayacaktı.
İlk günahın işlendiği anda Tanrı'nın adil
yargısıyla Evrende ve Dünyada bütün yaşayanlar
yok olacaktı. Böyle bir düşünce karşısında
kim ağlamaz. Ne var ki Kuzu, dünyanın kuruluşundan
beri galip gelmiştir. Boğazlanmış kuzu tarihe
varlık veren anahtardır. Kuzu boğazlandığı
için tarih vardır. Bir sayfanın ortadan
ikiye katlanması gibi İsa'dan önce ve İsa'dan
sonra diye tarih çarmıhta ikiye bölünüyor.Daha
önce tapınmamızın iki temeli olduğunu söylemiştik
şimdi üçüncü temele geldik.
3. Tapınmamızın Üçüncü Temeli : Üçüncü
temel, Vahiy 5:10 ayetine baktığımızda Kuzu'nun
kazandığı zaferden dolayı yani Tanrı'nın
sağladığı kurtarış yüzünden O'nu övmeliyiz.
Biz sonsuzluklar boyunca bütün melekler
ve kutsal varlıklarla birlikte gece gündüz
Tanrı'ya ve Kuzu'ya bu sağladığı kurtuluş
için tapınacağız. Halimiz orada yani cennette
mükemmelken bile kurtuluş için şükretmeye
ihtiyacımız varsa bu dünyada ne kadar daha
çok şükretmeliyiz. Şükretmek dünyada kaldığımız
sürece bütün dertlerimize ilaç, bütün ihtiyaçlarımıza
kaynak ve bütün ruhsal yaşamımıza güç katacaktır.
6. BÖLÜM :
6. bölüme baktığımızda artık mühürler açılıyor.
Vahiy'in dramatik bölümü burada başlıyor.
Mühürlerden ilk dördü dünya tarihinde yer
alan doğal olayları anlatır, son üçü son
günler ile ilgili bazı alametleri ve yargıları
sahneye getirir. İlk dördünde olaylar yeryüzünde
geçer, son üçünde ise göklerde geçer.
İlk dört mühür açılınca değişik renklerde
atlara binmiş dört atlı çıkıyor. Atlar tarihte
etkin birer dünyasal gücü simgelemektedir.
Her dünyasal gücün arkasında duran kötülüğün
ruhsal güçleri onu etkisi altına almaya
çalışır. Bunu anlatan ayetlere derinlemesine
baktığımızda bütün bu ruhsal güçleri denetleyen
güç keruvlar aracılığıyla Kuzu'nu kendisidir.
Böylece bir kes daha kötülüğün orduları
olsun dünyasal iktidarlar olsun yönetimleri
denetleyen ve onlar karşılık veren birer
Tanrı yetkilisi olduğunu görüyoruz.
Vahiy 6: 1-8 ayetleri arasında dört tane
at görüyoruz:
Birinci At : Yeryüzündeki imparatorluk,
krallık ve egemenlikleri simgeliyor. Geçen
dersimizde yeryüzündeki krallıkların geçici
olduğunu söylemiştik. Biri kuruluyor biri
yıkılıyor. Zaten tarihe baktığımızda bunu
bir çok örneklerini görebiliyoruz. Babil
İmparatorluğu vardı, Farslar gelip onu yendi.
Daha sonra Roma bunları ele geçirdi. Ondan
sonra Hunlar, Bizanslılar, Osmanlılar, İngilizler
hep aynı çizgiyi izlediler. Bir imparatorluk
kurdular sonunda başka biri tarafında alt
edildiler. Çünkü bu imparatorluklar neyin
gücüyle ayakta duruyorlar, güzelliğin, sevginin
ve adaletiyle mi ayakta duruyorlar? Hayır,
silahla, kılıçla ayakta duruyorlar. Zaten
bu yüzden yıkılıyorlar. Çünkü İsa, Matta
26:52'de şöyle diyor: "Kılıç çekenlerin
hepsi kılıçla ölecek." O zaman Mesih'in
yeryüzünde kurmak istediği egemenlik nasıl
olacaktır? Yeşaya 2:4-5. Bu yüzden Yahudiler
Mesih'i anlamadılar. Onlar dünyasal bir
krallık beklediler ve bu yüzden kabul etmediler.
İkinci At : İkinci atın rengi kızıl
renktir yani savaş rengi. "Barışı kaldırma
yetkisi ona verildi." diyor ayet. Her
ne kadar bu savaşlarda imanlılar acı çekse
de ne var ki bu bile Tanrı'nın tasarısı
dahilindedir. Kızıl atlının yetkisi kendisinden
gelmiyor, kendisi de elinde tutamıyor. Yetkisi,
Platus'a "Sana gökten verilmemiş olsaydı,
hiçbir yetkin olmazdı." diyen aynı
kişiden geliyor (Yuhanna 19:11) yani İsa
Mesih'ten.
Üçüncü At : Bütün bu yaşanan savaşlar
ve olayların sonunda ortaya çıkan kıtlık
ve açlığı simgeliyor.
Dördüncü At : Dördüncü at ölümün
renginde olup ilk üçünün özeti ve toplamıdır.
Bütün bu savaşlara ve kıtlıklara bir de
veba, AIDS, ebola gibi hastalıklarda ekleniyor
ve bunlar Tanrı'nın yargısıdır. İsa bu yargıyı
anlatırken neler söyledi? Matta 24.7-8.
Vahiy kitabı'nda doğum sancılarından sürekli
bahsediyor. Daha önce söylediğimiz gibi
bu doğum sancılarının özelliği neydi? Sancı
devamlı sürmeyen bir ağrıdır. Aralıklarla
gelir, zaman geçtikçe sıklaşır, yoğunlaşarak
artar. Hem daha kısa aralıklarla hem de
daha şiddetli bir acıyla gelir korkulacak
derecede.
Baktığımızda tarihe dünya kendi kendini
yönetirken her şey daha iyiye gideceğine
daha kötüye gidiyor. Örnek: 17.yy.da, Orta
Avrupa'nın yüzyıllık savaşında toplam 1.000.000
insan ölmüştür, Hiroşima ve Nagazaki'de
bir günde 45.000'e yakın insan öldü.
Tanrı'nın kontrolünde gelişen bütün bu savaşlar
ve egemenlikler ve sıkıntılar içersinde
tarih boyunca imanlıların durumu nasıldı?
Buna 5.mühür açıldığında cevap buluyoruz.
Vahiy 6:9-11. 5. mühür açıldığında inançları
uğruna ölen imanlıları görüyoruz. Bunlar
sunağın altındadırlar. Eski Ahitteki kurban
sisteminde kan sunağın ayağına dökülürdü
(Levililer 4:7). Böylece bunların bir kurban
niteliğinde olduklarını görebiliyoruz. Bunlara
birer beyaz kaftan veriliyor; kaftan, İsa'nın
kutsallığı ve doğruluğudur. Bu kutsallar
Tanrı'ya dua ederek "Ne zaman dökülen
kanın intikamını alıp, adaleti sağlayacaksın."
diyorlar. Onlarda biliyorlar ki her şey
Tanrı'nın elinde.
Altıncı Mühür : Böylece 6. mühüre
geldik. İlk dört mühür tarihi anlattı; 5.
mühür, bizi ölmüş olup Tanrı'nın adil yargısını
bekleyen imanlılara götürdü. Şimdiyse 6.
mühür de gelecek olan olaylar anlatılmaya
başlıyor. Çizelgede de gördüğümüz gibi 6.
mühür büyük sıkıntı dönemine açılış yapıyor
ve imanlıların cennette teselli edilecekleri
sona kadar uzanıyor. Böylece ilk dört mühür
günümüz dahil şimdiki çağı anlatıyor. 5.'de
bir an için tarih sahnesinden çekiliriz,
6.'da ise son günler başlar. Son günler
nasıl olacak? Bunu Yoel peygamber net bir
görüntü ile çiziyor. Yoel 2:28-32. Yoel:
"Kızlarınız, oğullarınız..." derken
kime sesleniyor? İsrailoğullarına. Bu ayetler
yeni İsrail'i gündeme getiriyor. Tanrı,
İsrail üzerine ruhunu yeniden dökecek, ondan
sonra bu göksel belirtiler meydana gelecek.
Dünya üzerine evrensel bir yargı geliyor.
Daha önceleri Nuh'un günlerinde de bu böyle
olmuştu. Ama şimdi gökler eriyip yok olacak.
2.Petrus 3:10-13. Dünyayı ve insan tarihini
bekleyen son budur. Öyle ki Tanrı Adaleti'nin
barınacağı yeni gökler ve yeni yeryüzü yaratılsın.
Dünya şiddetini imanlılara gösterirse dünyanın
Kuzu'dan göreceği gazap hiç de aşağı kalmaz
bu yüzden ümitsizliğe kapılmayalım. Biz
kendimiz hiçbir durumda öç almayalım. Dünya,
imanlıları hep ezmiştir. İmanlılar, mağaralarda
ve dağların kayaları arasında çok kes saklanmıştır,
Kapadokya buna iyi bir tanıktır. Şimdiyse
dünya büyüklerinin mağara ve dağların kayaları
arasında saklanacakları gün yaklaştı. Şimdi
dünyanın güçleri ezilecek ve dünya, imanlıların
aslında Tanrı'nın gücü olduklarını anlayacak.
Çünkü onlar dualarıyla dünyanın yargısını
belirliyorlar.
7. BÖLÜM :
7.bölüme baktığımızda 7.mühür açılmadan
önce birkaç konu işleniyor, İsrail'den 144.000
kişinin mühürlenmesi ve göklerde tapınan
sayısız kalabalık. Vahiy 7. bölüm 1:8'e
kadar anlatılan ayetlere kadar anlatılan
144.000 kişi daha öncede söylediğimiz gibi
7 yıllık büyük sıkıntı dönemi içersinde
Rab'bin müjdesini dünyanın dört bir yanına
duyurmak için görevlendirilmiş kişilerdir.
Bunların mühürlendiğini görüyoruz. Mühür,
Kutsal Ruh'tur.
Yuhanna 144.000'yi gördükten sonra ve onların
ne yaptıklarını anlattıktan sonra ne görüyor?
Vahiy 7:9-12. Birden 9.ayette sahne değişiyor
ve tahttın önünde Tanrı'ya tapınan imanlıları
ve melekleri anlatıyor ve hepsi Tanrı'ya
tapınıyorlar. Yuhanna dikkatimizi burada
başka önemli bir şeye daha çekiyor. Kimsenin
sayamayacağı kadar büyük bir topluluğun
Tanrı'ya tapındığını söylüyor. Burada cennetin
çok kalabalık olduğunu görüyoruz. Bazı inançlara
göre cehennem insanlarla dolsun diye yaratılmıştır.
Bizim inancımız da ise tam tersi… Cennet
insanlarla dolsun diye yaratılmıştır. Cehennem
bir kere insan için değil Şeytan ve yardakçıları
için düzenlenmiştir. Ama onun peşinden gidenler
İblis ile aynı sonu paylaşacaklardır. Ama
Vahiy'in buradaki haberi bambaşkadır. Burada
inanılmaz bir güzel haber görüyoruz, kurtulanların
sayısı kimsenin saymayacağı kadar büyüktür.
Tarihte açılan her yeni aşama için göksel
sahnede yapılan hazırlıklar veya verilen
tepkiler nedir? Tapınma, tapınma, tapınma!
Bizler de Vahiy'in vermek istediği bu ders
doğrultusunda her durumda ve her koşulda
tapınmayı öğreniyoruz.
Rab'bin yanına gittiğimizde en heyecanlı
görevimiz, uğraşımız ve eğlencemiz O'na
tapınmak olacaktır. Ve şimdiden burada topluluk
olarak bunun tadını almaya başlıyoruz. Bu
yüzden kilseler olarak tapınıyoruz ve Rab'bi
yüceltiyoruz.
7 BOROZAN ( 3.BANT 8 VE 11. BÖLÜMLER
)
GİRİŞ :
En son yaptığımız Vahiy dersimizde çizelgemizde
bulunan ikinci bandımızı bitirmiştik. Bu
ikinci bantta kısaca neler gördüğümüzün
bir özetini yapmak istiyorum. İkinci bandımız
Vahiy kitabındaki 4.ve 7. bölümler arasında
geçen mühürlerden bahsediyor demiştik. Hatırlarsanız
bu mühürlerin hepsi bize bazı olayları simgesel
olarak gösteriyordu. Şemada da gördüğümüz
gibi mühürler İsa Mesih'in çarmıha gerilmesiyle
açılmaya başladı.
Şimdiye kadar kaç tane mühür açıldı tam
olarak bilinmiyor ama bildiğimiz bir şey
varsa oda İsa Mesih'in gelip Kiliseyi yani
kendine ait olanları göğe alacağı döneme
kadar geçen zaman içerisinde beş tane mühür
açılmış olacak. Bu mühürlerin her biri bir
şeyi simgeliyor dedik. 1.mühür, Fatihleri;
2.mühür, savaşları; 3.mühür, kıtlıkları;
4.mühür, ölümü ve 5.mühürde, şehitlerin
zaferini yani İsa'nın Kiliseyi yanına almasını
simgeliyor dedik. 6.mühür ise yani henüz
açılmamış olan mühür yedi yıllık büyük sıkıntı
dönemine geçişi gösteriyor. Bu dönem içerisinde
Kilise'nin Rab'bin yanında olduğunu, yeryüzünde
ise 144 bin kişinin Rab'bin müjdesini duyurmak
için görevlendirildiğini söyledik ve orada
noktayı koymuştuk ve bu dersimizde kaldığımız
yerden devam edeceğiz ve üçüncü bandımıza
giriş yapacağız. Üçüncü bandımız Vahiy 8
ve 11. bölümler arasında geçen olayları
bize anlatıyor. Nedir bu olaylar ? Şimdi
bunlara bir bakalım.
Şemada da gördüğümüz gibi yedinci mühür
henüz açılmamıştı. Daha önceki bant İsa'nın
ölümüyle birinci mühürün açılışı ile başlıyor
ve sıkıntı dönemindeki altıncı mühürle sona
eriyor. Bu banda baktığımızda Yuhanna, anlatımı
yeniden topluyor yani video bandımız başa
sarılıyor ve yedinci mühürün açılışı ile
birlikte sırayla çaldığını görüyoruz.
Mühürler bizi biraz tarih içinde, birazda
büyük sıkıntı dönemi içerisinde gezdirse
de borazanlar tamamen son günlere ait olayları
sahneye koyar. Böylece mühürler doğumun
ilk sancısı oluyorsa borazanlar da doğumun
gelişini çabuklaştıran son sancılardır.
Önümüzdeki bölümlerde de göreceğimiz gibi
borazanlar afetlerle geliyor ve bize Tanrı'nın
yargı belalarını anlatıyor. Bu kısımda göksel
uyarılar başlığı altında çalınan borazanlara
tanık olurken 8 ve 9. bölümlerde dünyayı
sarsan felaketleri, 10 ve 11. bölümlerde
de dünyayı uyaran iki peygamberi göreceğiz.
DEVAMI
İÇİN TIKLAYINIZ
|