incil.TürK

 

 
 

 

 
 
 
 
 

 


 

Borazanlar ve Yargı Belaları ( Vahiy 8. Bölüm )

8. bölümün birinci ayetini okuduğumuzda 7. mühürün açılmasıyla büyük bir sessizlik olduğunu söylüyor. Hiç ses yok, en ufak bir fısıltı bile yok. Onca olayların gerçekleşip önceki mühürler açıldığı zaman heyecanla Mesih'in gelişini haber veren bir ses duymayı umuyorduk.

Bazen göksel taht bize fazla sessiz gelebilir. Tanrı'nın planını bilmediğimiz için Tanrı bir kurtarış hazırladığı zaman biz sabırsız insanlara hep bir gecikme varmış gibi gelir. Bazıları ise alay ederler "Ne oldu Rab'biniz nerede? Niye sessiz, niye hiçbir şey olmuyor ve ne oldu hani Rab'biniz gelecekti?" der. Böyle insanlara İncil hemen cevap veriyor. 2.Petrus 3:8-10.

Aslında hepimiz Rab'bin harekete geçmesini istiyoruz O'nun hemen bir şeyler yapmasını bekliyoruz ama O acele etmiyor. Önce insanlara bir fırsat daha tanıyacak. O halde bu sessizlik orkestra müzisyenlerinin çalgılarını deneyerek gereken ayarları yaptıkları, konserden birkaç dakika önceki sessizlik gibidir.

Vahiy 8:1-5

Bu ayetlerde ki buhurun kutsalların duaları olduğunu görüyoruz. Tarihin sonuçlanması için en önemli hazırlık kutsalların dualarıdır. Tarihte böylesine önemli bir rol alabiliriz çünkü borazanlar dualarımıza cevaben çalınacaktır. Hatta Rab bize Petrus mektubunda 2.Petrus 3:12'de adanmışlık ve duayla gelişini bile çabuklaştıracağımızı söylüyor. O halde buradan çıkaracağımız ders daima dua etmek. Selanikliler mektubunda da durmadan dua etmemizi söylüyor.

Rab'bin bir nevi arşivi var cennette. Gelen dua dilekçeleri ve dualara verilen cevaplar dosyalanır. Cennete varınca gidip bakacağız 12 Ağustosta şu duayı yapmıştık diye. Ve bütün duaların birikimi ile Rab'bin evreni nasıl yönettiğini o zaman anlayacağız. Tek başına veya toplu halde olsun dua etmek için her fırsatı değerlendirmiyorsak cennetteki arşivimiz boş duracak.

Dua bir nevi büyü ya da sihir değildir dua bir mektup gibidir. Önemli olan onu doğru adrese göndermektir. Rab onu kabul edince esas güç o zaman başlıyor ve dualarımız o zaman etkin oluyor. Dualarımızı etkin kılan iki yardımcı vardır. Birincisi her duamızı adrese doğru ve uygun şekilde ulaştıran Kutsal Ruh'tur yeter ki bizler gerçekte ve ruhta dua edelim. İkincisi ise meleklerin hizmetidir çünkü onlar bize ve tüm yaratılışa hizmet etmek için yaratılmış hizmetçi ruhlardır.

8.Bölümün 5. ayetine baktığımızda bir paralellik ilkesi görüyoruz. Gök gürlemeleri, şimşekler ve depremler neyi gösteriyordu bize "kasetin tekrar başa gelmesi" yani olayları gerekli bir açıdan tekrar izleyeceğiz anlamında.

(8:6-13)'e kadar baktığımızda Borazanlar çalmaya başlıyor. Borazanların işi nedir? Uyarmak, haber vermek, dikkat çekmek ve savaşa hazırlamaktır. Tanrı dünyaya sanki bir uyarı gönderiyor. Tanrı'nın uyarısı olan borazanlar hem doğal afetler hem de peygamberlik sözleridir. Bu uyarılara cevap gelmediği takdirde ilerleyen derslerimizde 5. bantta da gördüğümüz gazap tasları yeryüzüne dökülecek. 3.bantta gördüğümüz borazanların çalınmasıyla gelen belalar henüz evrensel bir ceza niteliğinde değildir. Yalnız dünyanın ve insanların üçte biri zarar görüyor. Çünkü borazanların amacı insanları yok etmek değil onları tövbeye getirmektir.

Buradan da görebiliyoruz ki gerçekten Rab'bimiz çok adaletli, merhametli ve sabırlı bir Rab'dir. Rab büyük bir sabır göstererek yargısını göndermeden önce insanlara fazlasıyla fırsatlar veriyor. Kutsal Kitap'ta da bunun bir çok örneklerini görebiliyoruz.

Rab Nuh'un zamanında 120 yıl bekledi. Bu süre boyunca Nuh tufan geliyor diye uyarıda bulundu, insanlar ne yaptı? Boş verdiler, hatta Nuh'la çölün ortasında bir gemi yaptığı için alay ettiler, ama sonunda ne oldu? Nuh'un uyarısı gerçekleşti ve yok oldular. Sebebi: Nuh'un tövbe çağrısına kulak asmadılar. Ama diğer taraftan bu uyarılara kulak asanların örneği de Kutsal Kitap'ta var. Örneğin Ninova halkı. Yunus Tanrı'nın yargısını haber vermek için onlara geldiğinde Ninova halkı korktu ve hemen tövbe ettiler.

Bazı yorumcular borazanlar ile anlatılan olayların yazıldığı gibi gerçekleşeceğini söylüyordu, bazıları ise bunların birer simge olduğu düşüncesini savunuyorlar. Bize göre aslında her ikisi de haklı çünkü bu bölümlerde sürekli "gibi" kelimesi kullanılıyor. Demek ki anlatım simgelerle yapılmakta ya da gerçekleşen olayları anlatmak için kelimeler yetmediğinden benzetmelere başvuruluyor.

Örnek: 3. borazanın çalınmasıyla düşen yıldız ırmakları pelin kadar acılaştırıp zehirler. Bu sulardan içen pek çok kişi de ölür. Bundan 12 yıl kadar önce batıda ki gazeteler şu manşeti atıyorlardı; "Vahiy kitabı haklı çıktı". Rusya'da ki Çernobil patlamasıyla ortalığa yayılan nükleer sızıntılar suya ve havaya karışınca birçok kişinin ölümüne yol açtığı gibi doğan çocukların özürlü olmasına da sebep olmuştur. Çernobil Rusça'da Pelin demektir. Böyle olaylar tarihte birçok kez kullanılarak bazı yanlış yorumlara sebep olmuştur. Oysa ki Vahiy'de anlatılan bu olay daha büyük bir sancıdır. Çernobil gibi olan olaylar ancak bunun gölgesi olabilir.

Serbest Bırakılan Şeytan ve Güçleri ( Vahiy 9. Bölüm )

Kitabımızın 9.bölümüne baktığımızda olayların daha da büyüdüğünü ve sıkıntıların arttığını görüyoruz. Bu bölümde de Yuhanna bize borazanları gösteriyor. Ama aynı zamanda şemamızın 6.bandında adı geçen yani kitabın 18.bölümünde daha çok açıklanan 7 "vay"la da bir paralellik ilkesi olduğunu görüyoruz yani bu vayların ilki 5.borazanda başlıyor.

Bu bölümde şeytana ve onun güçlerine bir serbestlik tanınıyor. Rab'bin bazı olayların gerçekleşmesi için onlara izin verdiğini görüyoruz. Örnek: "Dipsiz derinliklerin anahtarı" şeytana veriliyor (Vahiy 9:1). Yani Cehennemin güçleri salıverilip dünyada ki kötülüklerin artmasına izin veriliyor.

Yani bu durum Rab'bin denetiminden ayrı değil, kendisi tarafından izin verilen bir durumdur. Böylece görüyoruz ki, Tanrı Şeytan'ın etkilerini insanlara ceza ya da terbiye vermek için dahi kullanabilir. Tanrı'nın bunu kullanmasındaki amacı insanların kötülükten tiksinip tövbeyle kendisine dönmelerini sağlamaktır. Şeytana izin verilen bu son etkinlik 2.Selanikliler mektubunda "yasa tanımazlığın gizli gücü" olarak tanımlanıyor. Ama günümüzde bu gücü engelleyen bir şey var. 2.Selanikliler 2:6-7. Nedir bu güç? Bu güç Kilisedir yani inanlılar topluluğudur.

Bu bölümde simgesel olarak gösterilen aslanlar ve çekirgeler Şeytanın güçlerini temsil ediyorlar. Yıldız ise şeytanın kendisi oluyor.

6.borazanın çalınmasıyla tabi ki bu yine kutsalların dualarıyla oluyor. Dört düşmüş, yani kötü melek bazı yetkilerle dünyayı cezalandırıyorlar ve insanların ölümüne sebep oluyorlar.

Günümüzde tıp ilerliyor, günah daha da ilerliyor. Tıp ömrümüzü uzatıyor ama bazı bozukluklar ortaya çıkıyor. Gerçekten de bilim adamlarının ölüme sebep olan geni bulduklarını ve ileride bu geni değiştirip ölümsüzlüğü sağlayacaklarını okumuştum. Ama günah sorunu halledilmeden insana sonsuz yaşam verilmesi olanaksızdır. Diğer bir taraftan tarihin saatinin son dakikalarına yaklaştıkça dünyamız insan hakları adı altında kimi şiddet günahlarından kurtulsalar bile cinsel ahlaksızlıkla ilgili günahlar diz boyu olmuştur. Üstelik bunlar yasallaşmaktadır. Günümüzde kimi ülkelerde erkeklerle erkekler, kadınlarla kadınların evlilikleri yasal sayılıyor. Dünyamız nereye doğru gidiyor? Felakete ve yıkıma. Vahiy 9.bölümün sonunda bunca uyarıya karşın insanlar aynı şekilde davranıyor. Vahiy 9:20-21.

İncil bir sevgi haberidir kimseyi reddetmeden günahlarından dönmesi için fırsat tanır. Tanrı eşcinselliğe düşenleri de seviyor ama bu günahtan kurtulmalarını istiyor. Onlar da diğer herkes gibi Tanrı'nın uzattığı eli reddederek kendi kaderlerini belirlemiş oluyorlar.

Vahiy bölümünün ortaya çıkardığı tablo çok üzücüdür. Çünkü isyankar ve asi insanoğulları Tanrı'nın on emir levhalarından birinci levhayı ve ikincisini çiğnemeye devam ediyorlar.

Rab'bin Vaatleri ( Vahiy 10. Bölüm )

10.bölüme baktığımızda Dünya üzerine hızla gelmekte olan felaketleri öğrendikçe ürkmemek elde değil fakat Vahiy kitabının mesajı karamsar ve iç karartıcı değildir. Bir terazi gibidir, yalnız hangi kefede daha fazla ağırlığın olduğunu gösterir. Dünyanın içine düştüğü isyan ve günah durumu gittikçe ağırlaşıyorsa da Tanrı'nın sadakati ve güvenilirliği daha da büyük bir yücelikle parlıyor. Bu bantta gördüğümüz 8 ve 9. bölümlerde çalınan borazanların uyarıları doğanın ve toplumun çektiği sancılardır. 10 ve 11.bölümdeki uyarıları ise Tanrı Sözü olarak gelecektir. Bunların 10.bölümde Yuhanna'ya teslim edilen tomar ve 11.bölümde ise dünyaya gönderilecek son "iki peygamber" olduğunu göreceğiz.

10.bölümde 11.ayete kadar olan yerde anlatılan ayetlerin ana mesajı şöyledir: Tanrı sadıktır ve sözünden dönmez, tasarısı da saat gibi işlemektedir. Birlikte Vahiy 10:8-11 ayetlerine bakalım. İncil Mesih'in kendisi ve getirdiği kurtuluş mesajıdır. Ama bu mesajı İsa kendisi yazmadı ve Yahudiye dışında kendisi yaymadı. Bu mesajı yani tomarı elçilere yedirdi ve onlar İncil'i dünyaya duyurdu. Tanrı'nın elçilerine, peygamberlerine ve temsilcilerine "al bunu ye" dediğini görüyoruz.

Tomar tatlıdır çünkü biz imanlılar acı çeksek de onu okuduğumuzda Tanrı'nın görkemini, sevgisini ve mükemmel yönetimini görürüz ve Mezmur 119:103'de Davut'un dediği gibi "Sözlerin damağımda ne tatlıdır. Ağzımda baldan tatlıdır." Tanrı Sözü ruhumuzu güçlendiren besindir. Ama Vahiyde ki tomar önceleri tatlı gelse de sonraları acılık verir. Ayet 10'da böyle diyor. Neden? Çünkü İncil'in son olaylarla ilgili peygamberliklerini içeren bu tomar birçok halklar, uluslar ve insanlar üzerine gelecek yargıyı haber veriyor.

İmanlılar kendilerini ne olursa olsun Tanrı'nın esenliğine ve yüceliğine erişeceklerini biliyorlar ama, bu mutluluğa kavuşmamış bunca insana ne olacak… İşte bu Tanrı'nın sevgisiyle sarılmış her yüreğe acılık verir. Çünkü Tanrı'nın yüreğine de acılık verir. Bu yüzden bizlerde Yuhanna ile birlikte bu müjdeyi yaymaya devam etmek için bu ayetlerden büyük cesaret bulmalıyız.

Müjdeyi yayarken sevgi mesajından ödün vermeden yaymalıyız ama aynı zamanda adil yargı mesajından da ödün vermemeliyiz. Böylece İncil'in haberi hem tatlı hem de acıdır. Yani bizler için; kurtulanlar için tatlı, imanlı olmayanlar için ve onlar için kaygılanan bizlere acı gelir.

İki Tanık ve Mesih Karşıtı ( Vahiy 11. Bölüm )

7. Borazan çalınmak üzeredir. Tanrı insanların günahlarını görmesi için son bir fırsat tanımaktadır. Bu, dünyaya duyurduğu son mesajdır ve bu mesaj iki peygamber aracılığıyla iletilmektedir. Bu peygamberler Eski Antlaşma'nın peygamberlik vasfını tekrar canlandırıp tamamlayacaklardır. İlk önce Vahiy 11:1-3 okuyalım.

42 ay nedir? 1260 gün ne kadarlık bir süredir? Yahudi takvimi bizimki gibi 365 gün değil 360 gündür. Böylece gerek 42 ay gerekse 1260 gün tam tamına 3,5 yıl yapar. Bu 3,5 yıl son yedi yıllık sıkıntı dönemini anlatan süredir ve bu süre boyunca ayetler Tanrı'nın iki tanığı olacağından bahsetmektedir. Bu iki tanık ne yapacaklar? Borazanlarla simgelenen ve dünya üzerine gelen felaketlerin gerçek anlamını açıklayacaklardır. Anlamı nedir? Anlamı Tanrı'nın gazabının ve son yargısının yaklaştığıdır.

Burada Tanrı Yuhanna'dan tapınağın yerini ölçmesini istiyor ve görüyoruz ki Tanrı'nın tekrar kullanacağı İsrail'le birlikte tapınakta tekrar inşa ediliyor. Ayetlerin devamına baktığımızda 4.ayette Rab'bin önünde duran "iki zeytin ağacı" ve "iki kandillik"ten söz ediyor.

Bu simgeler Zekeriya peygamberin kitabından alınıyor. Bu iki kandil Kiliseyi simgeleyen 7 kandil değildir. Aynı zamanda Zekeriya'daki tek kandil olan İsrail'de değildir. İki kandil bizlere Tanrı'nın iki topluluktan bir ulus yapacağını gösteriyor. Tapınağın tekrar inşa edileceğini söylüyor. Fakat tapınak gerek bu yeni İsrail gerekse ordular arcılığıyla değil Kutsal Ruh sayesinde olacaktır. Tanrı Zekeriya'ya bunu söylüyor diyor ki Zekeriya 4:6

Okuduğumuz ayetlerde gelecek olan bu iki peygamberlerle ilgili anlatılan özellikler onlarında kim olacağını ve kimliklerini bize açıklıyor. Bu peygamberlerden birinin 6.ayette de söylediği gibi yağmur yağmasın diye göğü kapatmaya yetkisi vardır. Diğerinin ise suları kana dönüştürme ve yer yüzünü kaç kez isterse her türlü bela ile vurma yetkisine sahiptir. Bu özellikler size bunların kim olacağına dair bir ipucu veriyor mu? Kim bunlar?

Bu özellikler ister istemez aklımıza İlyas ve Musa'yı getiriyor değil mi? İlyas 3,5 yıl boyunca yağmur yağmasını engelledi, Musa'da Mısır'ı birçok belalarla vurdu. Şimdi birlikte Tanrının tasarısında Musa ve İlyas'ın yerine kısaca değinmemiz iyi olur. Musa, İlyas ve İsa Mesih 3 ayrı dönemi temsil ediyorlar. Musa, yasa dönemini; İlyas, peygamberlik dönemini ve İsa Mesih ise lütuf dönemini temsil ediyor. Bu üç dönemin Kutsal Kitap'a baktığımızda mucizelerle açıldığını görüyoruz. Şimdide dördüncü dönemi bekliyoruz; dördüncü dönem krallık dönemi olacak. Bu dönemde son kez peygamberlik ve mucizelerle gerçekleşecek. Bu peygamberlerin yapacakları Kutsal Kitap'a herhangi bir şey eklemeyecek. Çünkü artık Kutsal Kitap mühürlendi, peygamberlik sözleri bitti. Zaten bu gelen peygamberler de Kutsal Kitap'taki peygamberlikleri yerine getirecekler ve söyleyecekler.

Bu dönemde hizmet eden iki peygamber İlyas'ın ve Musa'nın çok önemli özelliklerini taşıyorlar ya onların hizmetini ve yetkilerini devralan yeni peygamberlerdir ki ben bunu düşünmüyorum ya da Musa ve İlyas'ın ta kendileridir. Neden Musa ve İlyas oluyor bakalım: Malaki 4:5. Gördüğümüz gibi Eski Antlaşma'nın peygamberliklerine göre Mesih gelmeden İlyas gelecekti; İsa'nın iki gelişi var. Bunlardan ilki İsa'nın beden alıp gelişi ondan önce vaftizci Yahya'nın onun yolunu hazırlamak için ortaya çıktığını görüyoruz. Ama Yahya, İlyas değildi. Luka 1:17'ye baktığımızda İlyas'ın ruhuna ve gücüne yani O'nun görevine sahip olduğunu görüyoruz çünkü Yuhanna 1:21'de Yahya'nın kendisi İlyas olmadığını dile getiriyor. Ama İsa'nın ikinci gelişinde onun yolunu hazırlamak için İlyas'ın geleceğini biraz önce Malaki'de okuduk. Bu yüzden diyebiliyoruz ki Vahiy 11.bölümdeki söz edilen Peygamberlerden birisi kesinlikle İlyas'tır.

Yahuda 9. ayete baktığımızda Mikail'in Musa'nın cesedi için İblisle çekiştiğini görüyoruz. Bu konuda Musa'nın bedeninin ibadet hedefi yapılmaması için Tanrı'nın cesedi göğe aldırttığı düşünülüyor. Zaten Musa öldüğünde de cesedi bulunamamıştı ve mezarının da nerede olduğu bilinmemektedir. Tanrı insanların Musa'nın cesedini ibadet hedefi yapmalarını istemediği için cesedi göğe aldı ( Konya'daki Mevlana örneği).
İlyas'a gelince o zaten ölümü tatmadan göğe alındı (2.Krallar 2:1-11). Ayrıca Rab İsa dağa çıktığında Petrus, Yakup ve Yuhanna'da onlarla birlikteydi. İsa'nın dağdaki görünümü değiştiğinde birden ortada belirip İsa ile konuşanlar kimlerdir? Musa ve İlyas (Matta 17:3, Markos 9:4). Ne konuştular? Rabbin kurtuluş tasarısını Luka 9:30-31. Dolayısıyla Musa ve İlyas dünyanın sonunda olacaklarla doğrudan ilgiliydiler.

Vahiy'in bu ayetlerinde geçen bu tanıklar Rab'bin önünde duran iki meshedilmiş kişidir. İşte burada her şeyin tamamlanacağı zamana dek Musa ve İlyas İsrail'e tekrar ruhsal soluk vermek için bekliyorlar. Zamanı gelince bu iki tanık insanları uyaracaklar yani borazan sesleri onlar olacaklar 11. bölümün 8. ayetine baktığımız zaman Rab'bin çarmıha gerildiği kentten, yani kutsal kentten Sodom ve Mısır olarak söz ediliyor. Çünkü kölelikten kurtulduktan sonra İsrail hep Mısır'a dönmek istedi. Çöl yaşamından daima şikayet ettiler. Yani İsrailoğulları Mısıra dönmek istemekle aslında dünyasal kolaylıklara dönmek istediler. Vahiy'deki olaylar içinde bu tanıkların öldürüleceği de 11.bölümdeki ayetlerde gösteriliyor. İlyas ölümü hiç tatmamıştı ama burada onunla ölümü tadacağını görüyoruz.

Şimdiye kadar baktığımız zaman içinde 7 yıllık sıkıntı döneminin ilk 3,5 yılını gördük bundan sonraki 3,5 yıllık dönemde sancılar ve olaylar daha da büyüyor ve 7 "vay" dediğimiz ayrı bir sıkıntı zamanı başlıyor.

Burada Vahiy kitabının ilk yarısının sonuna geldik bu yüzden gökteki tapınak açıldı ve O'nun yani Tanrı'nın "Antlaşma Sandığı" göründü (11:19). Bunun görünmesinin nedeniyse bundan sonra gerçekleşecek olan korkunç ve ruhsal felaketler karşısında Tanrı her zaman antlaşmasının ve kendisinin ne kadar güvenilir olduğunu bize göstermek istiyor ve ardından şimşekler, uğultular ve depremler görmekle de filmin yani kasetin yine başa sarıldığını anlayabiliyoruz.


7 ALAMET (4. BANT 12 VE 14. BÖLÜMLER)

GİRİŞ:
Bu banttaki gerçekleşen olaylarla Vahiy kitabının ikinci yarısının başladığını görüyoruz. Bu kısmı oluşturan 12 ve 14. bölümlerde insanlık tarihi boyunca devam eden kadının soyu ile yılan arasındaki savaş anlatılmaktadır. Kadının soyu yaratılış bölümünde (3:15) haber verilen Mesih'in geleceği imanlı soy, yılan ise açıkça ifade edildiği gibi Şeytan diye adlandırılan ve tüm dünyayı saptıran o eski yılandır (12:9).

Yılan Tanrı'nın insanlar üzerindeki egemenliğini etkisiz kılma çabası içinde bir saldırı hazırlar; bunu gerçekleştirebilmek için de bu dünyanın egemeni olan kendisi (Yuhanna 14:30) İnsan bedeni alıp, yasa tanımız adam olarak yeryüzüne gelir. Vahiy kitabında söz edilen canavar budur. İnsanları saptıracak.

Ama kadının soyu son saat gelmeden önce son bir fırsatı değerlendirerek dünyaya müjdeyi yaymaya devam eder. Kendi canı pahasına da olsa bu şekilde yılanın kendi peşinden sürüklediği bütün meleklere ve insanlara rağmen kadının soyu onu yener ve Tanrı'nın haklı yargısının gelmesini sağlar. Bundan sonra da isyankarların haline yalnız "vay" demek kalır.

İşte bu çerçevede çağın sonuna ilişkin en belirgin 7 alamet gösterilmektedir. Alamet ne demek? Bir olayın gerçekleşmesini önceden haber veren belirtidir. Kitabımızın 12 ve 14. bölümlerindeki alametler nelerdir? Bunlara kısaca bakalım:

Birinci Alamet : (12:1) Tanrının seçtiği ulus; yani İsrail'in görümü kadın olarak temsil ediliyor.
İkinci Alamet : (12:2) Bakire kızın gebeliği, kadından doğan çocuk; yani Mesih'in ta kendisi
Üçüncü Alamet : Ejderha; Şeytan'ın kendisidir.
Dördüncü Alamet : (13:1-3) Birinci canavar; yani Deccal Mesih karşıtı olarak karşımıza çıkacak.
Beşinci Alamet : (13:11-13) İkinci canavar; bu din adamıdır öyle ki bütün dünyayı birinci canavara tapmaya yönlendirir ve kendisi sahte peygamberdir.
Altıncı Alamet : (13:18) 666; bir insanı simgeler bu simge canavarın ismi ve Mesih karşıtının sayısı olacak yani bir ekonomik sistem.
Yedinci Alamet : Rab'bin 2. gelişi; Tanrı'nın dünya üzerine göndereceği yargı ve gazap demektir.
Kadının Soyu ve Şeytan Arasındaki Savaş ( Vahiy 12. Bölüm )

Kadın ve yılan konusu kurtuluş tarihinde en önemli olaydır. Bu konu Yaratılış bölümünde ortaya çıkıyor. Tanrı'nın verdiği ilk kurtuluş vaadiyle bağlantılıdır. Yaratılış 3:15 burada Tanrı ilk günahın etkisini yok edecek, kadının soyundan gelecek bir kurtarıcıyı vaat ediyor. Ama bu yılanın soyu yani imansızlar ile kadının soyu yani imanlılar arasında bir düşmanlılığa yol açar. Buradaki kadının kimliğini biraz açıklayalım.

12:1'e baktığımızda orada güneşe sarılmış bir kadın, ay ve yıldızlar görüyoruz. Kimileri burada Meryem Ana'yı görmek istiyor ama Eski Antlaşmadan gelen bütün bu simgeler bize net bir mesaj iletmektedir. Yaratılış 37:9-11'e baktığımızda Yusuf'un bir rüyada güneş, ay ve on bir yıldızın önünde eğildiğini görür. O halde bu ayetlere baktığımızda kadının soyu burada İbrahim'in torunu Yakup aracılığıyla Mesih'in ataları olarak gösteriliyor.

Vahiy 12. bölüme baktığımız zaman burada ruhsal bir savaştan söz ediliyor. Bu savaş Şeytan'ın ilk isyanından beri devam eden bir savaştır. 10 ayetten 18.ayete kadar baktığımızda bu ruhsal savaşın iki cephesi olduğunu görüyoruz. Gökyüzünde yani gözlerimizle görmediğimiz ruhsal alemde birde yeryüzünde imanlıların hizmetleri arasındaki cephelerdir. Bu savaş içinde Meleklere yani ruhsal varlıklara düşen görev farklıdır, imanlılara düşen görev farklıdır.

Mikail ve melekleri, Şeytan ve ordularıyla direk savaşa giriyor. Bu tam olarak nasıl bir savaş bilemeyiz. Bildiğimiz kanlı bıçaklı savaş değil. Gökteki zaferler Tanrı'nın zaferidir ama yeryüzünde olanlarda dua ve tapınmalarıyla bu zaferi etkiliyor. Çünkü Şeyta'nın ele geçirmeye çalıştığı yer dünyamızdır ve dünya üzerinde Tanrı'dan asıl yetkiyi alanlar ise biz Mesih imanlılarıyız.

İmanlılar ejderha ile yani Şeytan ile direk savaşa girmezler bu meleklerin işidir (12:7-9). Meleklerin bile bu savaşı yaparken bir yetki sınırları olduğunu görüyoruz. Bizlerde buna dikkat etmeliyiz. Bazen yaşadığımız olaylardan dolayı Şeytan'a kızarak yetkimizi aşan şekilde davranıyoruz. Şeytanı lanetliyor ona bağırıp küfrediyoruz. Bizim böyle bir şeye yetkimiz yoktur. Baş melek Mikail bile Şeytan'la olan tartışmasında ona küfredip kötü bir şey söylemedi sadece "Seni Rab azarlasın" dedi. Bu çok önemli ve bizde buna çok dikkat etmeliyiz.

İmanlılar olarak bizler bir savaş içerisindeyiz. Savaşımız Efesliler 6.bölümde de belirtildiği gibi kötülüğün göksel yerdeki ruhsal ordularına karşıdır. Bu savaşta akıllıca hareket etmek gereklidir. Bu yüzden kuşanmamız gereken ruhsal silahlar vardır. Bu silahlar Vahiy'de de gösterilen saldırı silahlarıdır. Nedir bunlar? Tanrı sözü, Müjdeyi yaymak ve dua etmek. Dua: İmanlıların güçlenmesi ve müjde kapılarının açılmasını diledikçe Tanrının egemenliği yüreklere dolar. Tanrı'nın sözü ve Müjdeyi yaymak: Tanrı'nın gerçeği yayılıp İncil'in haberine insanlar inandıkça Şeytan gücünü yitirir.

12. bölümdeki ayetlere baktığımızda ejderhanın yani Şeytan'ın çocuğu yani İsa Mesih'i öldüremediğini, Çocuğun onu yendiğini görüyoruz. Bu da Mesih'in çarmıhtaki zaferidir. Mesih çarmıhta ne yaptı? Şeytan'ın başını ezdi. Bu yüzden Şeytan ölümcül bir yara almış bir yılan gibi kuyruğunu sağa sola sallayıp kadına yani iman soyuna ve bizlere saldırmaya devam ediyor. Gücünü yitirdi ama hala kuyruğuyla bizi korkutuyor (Fikret Ağabey'in örneği).

Mesih Karşıtı ve Sahte Peygamber ( Vahiy 13. Bölüm )

Vahiy bölümünün en önemli konularından birisidir. Buna geçmeden önce sizinle Vahiy bölümünde adları geçen imanlıların düşmanlarına bir göz atalım:

Ejderha : Baş düşman, suçlayıcı, katil ve yalanın babası olan Şeytanın ta kendisidir ve görevi sapkın öğretiler yayarak insanları ayartmak.

Birinci Canavar : Mesih karşıtıdır.
İkinci Canavar : Sahte Peygamberdir. Yanıltıcı mucizeler yapar.
Kötü Ruhlar : Acı veren ruhlardır.
Fahişe : Sahte dini simgeliyor.
Babil : Dünyasal sistemi baskı ve çekiciliği simgeliyor.
İzebel : Putperestlik ve ahlaksızlığı simgeliyor.
Balam : Ücret uğruna hizmet edenleri simgeliyor.

Mesih Karşıtı ( Birinci Canavar ) :
İnsan kılığına girerek dünyaya gelen önceleri kendini iyi biri olarak gösterip daha sonra maskesini çıkartan güçlü ve kötü bir ruhtur. Zulmeden ve Tanrı'ya karşı isyankar olan bu Mesih karşıtını dünya bir kurtarıcı olarak görecektir. Bu yüzden birinci canavarın yani Deccal'in asıl kimliğini biraz daha açalım.

Bu canavar, Mesih karşıtıdır. O, dini ve siyasi yönden çok güçlü olacaktır ama görünüşü iğrenç olmayacak tam tersine kendisini çok nazik biri olarak gösterecek ve dünya O'na bir hayli ilgi gösterecek. 13.bölüm 4.ayete baktığımızda O'na tapındıklarını bile okuyoruz. Sonra bu Mesih karşıtı İsrail ile bir antlaşma yapacak ve 3,5yıl sonra bu antlaşmayı bozacak ve bu sefer kutsallara eziyet edecek ve büyük bir savaş olacak. 16. bölümde göreceğimiz bu savaşa Armagedon deniliyor.

"Ejderha kimdir?" demiştik. Şeytan'ın ta kendisi, canavar ise ejderhadan yetki alan bir insan olacak. Mesih karşıtı ismini alan bu insan sahte bir Mesih olacaktır. Aynı zamanda yasa tanımaz bir adam olacağını söylüyor Pavlus Selaniklilere yazdığı mektupta 2.Selanikliler 2:1-12. Burada Mesih karşıtından yasa tanımaz olarak söz ediliyor çünkü Tanrı'nın yasasını yani On Emir'i hiçe sayacak ve insanları Tanrı'ya karşı kışkırtacak. Tarihte bir çok defa böyle insanlarla karşılaşıldı, örneğin imparatorlardan Neron, Kaligula, Domiçiyanos; devlet adamlarından Hitler, Stalin birçok kişilerce Mesih karşıtı ilan edildiler. Ama onlar gerçek Mesih karşıtı değildiler. Fakat onlarda Mesih karşıtı gibidirler. 1.Yuhanna 2:18'de böyle deniliyor: "…Mesih Karşıtı'nın geleceğini duydunuz. Nitekim şimdiden çok sayıda Mesih karşıtı türemiş bulunuyor."

Bu Mesih karşıtının aynı zamanda usta bir taklitçi olduğunu görüyoruz. Kendisini gerçek Mesih olarak tanıtacaktır. Kendisi kalkıp da ben Mesih Karşıtıyım demeyecek. Yahudilere ben beklediğiniz Mesih'im, Hıristiyanlara ben gelecek olan İsa'yım, Müslümanlara ben Mehdi diye beklediğiniz kişiyim, Budistlere ben Mesih'te kendisini gösteren sonsuz ruhun son reenkarnasyonuyum diyecek.

Bu yüzden insanların O'na taptıklarını görebiliyoruz.Zaten günümüzde bile bunları yapan insanlar yani Şeytan'a tapanlar vardır. Ayrıca Yeni Çağ (New Age) akımının yaklaşımı… Şeytan, insana yaklaşırken Tanrı gibi olacaksınız demişti. Bu akıma baktığımızda da aynı şeyleri görüyoruz. İnsanlara "Tanrı sizsiniz, içinizdeki tanrıyı keşfedin" gibi sözler ile yaklaşıyorlar ve birçok kişi Tanrı gibi olmak istediği için bu akımların peşinden sürükleniyor. Hepimiz bunlara dikkat edelim. Çünkü Şeytan ayartıcı olarak her yerde insanları Tanrı'dan uzaklaştırmak için çalışıyor. O'nun ayartılarına kapılmayalım.

Sahte Peygamber ( İkinci Canavar ) :
Vahiy 13:11'de karşımıza çıkan ikinci canavar da birinci canavar gibi karşımıza insan olarak çıkıyor. Şimdi bu canavarın yaptıklarına bakarak onu tanımaya çalışalım. Bu canavar ilerideki bölümlerde "Sahte Peygamber" olarak tanıtılan kişidir. Büyücü ve din adamı özelliklerini taşıyor. Yaptıklarına baktığımızda insanları birinci canavara tapınmaya teşvik ediyor. O'nun dini tamamıyla Mesih karşıtını yüceltmeye yönelik oluyor. Yani Mesih karşıtının peygamberi ağzı ve sözcüsü oluyor. Ve çok mütevazı bir şekilde insanlara yaklaşıyor. Bu size bir şeyi hatırlatıyor mu?

İsa, Matta 7:15'de ne diyor? Maalesef insanlar bu canavarın ayartılarına kapılıyorlar çünkü bu canavar aynı zamanda büyük mucizeler de yapıyor. Bu çok önemli bir şey buradan görebiliyoruz ki mucize yapanlar sadece Tanrı adamları değil Şeytan'ın elinde olan kişilerinde böyle bir şey yapabileceklerini anlıyoruz. Zaten bunu Tanrı'nın sözü de söylüyor. İsa Mesih Matta 24:23-24'te diyor ki: "Eğer o zaman biri size, 'İşte Mesih burada', ya da 'İşte şurada' derse, inanmayın. Çünkü sahte mesihler, sahte peygamberler türeyecek; bunlar büyük mucizeler ve harikalar yaratacaklar. Öyle ki, ellerinden gelse, seçilmiş olanları bile saptıracaklar." Bu yüzden bu bize güzel bir şey öğretiyor; farkına varabiliyor musunuz? Bize öğrettiği şey: Biz Tanrıya, bize mucizeler yaptığı için değil gerçek ve tek olduğu için tapınmalı ve inanmalıyız. Eğer sadece mucizelerini görüp ona mucize Tanrı'sı olarak inanırsak o zaman bugün bir tanrıya, yarın başka bir tanrıya, öbürsü gün başka bir tanrı inancı peşinde koşarız. Bu ayetlerden görebiliyoruz ki: Tanrı, Şeytan'a da mucizeler yapabilme yetkisi veriyor. Bu yüzden biz Tanrı'ya gerçekten var olduğu için ve sağladığı kurtuluş için inanmalıyız.

İkinci canavar ilkinden daha zararsız olarak görülebilir ama aslında daha yıkıcıdır. "Elinden gelse…" diyor ayet seçilmişleri bile saptıracak. Ama bu mümkün değil. Neden mümkün değil? Çünkü seçilmiş olan bizler ve o dönemde yaşayacak kişiler Rab'bin elinde olduğu için Kutsal Kitap ne diyor? Romalılar 8:31-39.

Bu canavarın yapacağı mucizeler ve yalanlar 3,5 yıl sürecek diyor ayetler. Bu yüzden Şeytan'ın yanıltıcı gücünü küçümsemeyelim. Çünkü o basit yalanlarla değil, Tanrı'nın sözünü çarpıtıp, insan gururunu okşayarak yanaşır. Böylece taklitçi Şeytan yani ejderha, Mesih karşıtı yani birinci canavar ve sahte peygamber yani ikinci canavar olarak korkunç bir üçlü birlik oluşuyor. Birinci canavar Şeytan'ın elindedir, ikincisi ise onun aklı ve düşüncesinin sesidir. Birinci canavar bu dünyanın güçlerini kullanarak Kutsalları ezdirendir. ikincisi ise sahte dinler ve felsefeler aracılığıyla insanların yüreğini fetheden yanıltıcı güçtür. Vahiy 14:8'de de Şeytan'ın kullandığı araçlardan birini açıklayacağız. Bu da fahişe olarak tanıtılan Babil'dir. Böylece Şeytan'ın en azgın üç silahını görüyoruz. Zulüm, Mesih karşıtı, din ve ayartma.

Vahiy 13:15-18'de 666 sayısının Mesih karşıtını yani Şeytanı simgelediğini söyledik daha önce. Ama burada başka bir şeyden daha bahsediliyor. Okuduğumuz bu ayetlere göre Şeytan'ın ekonomik bir sistem getireceğini ve herkese bir işaret vereceğini ve canavarı simgeleyen bu işareti taşımayanların sıkıntı ve zulüm çekeceğini söylüyor ayetler. Bu ayetleri okuduğumuzda bize daha önce Mesih inanlılarının tarihte yaşadığı bir olayı hatırlatıyor. Mesih inanlıları Neron zamanında Roma'da İmparatorun heykeline tapınmadıkları için zulüm ve baskı yaşıyorlardı ve Mesih inanlıları o dönemde Roma'da ticaret yapıp çalışamıyorlardı. Çünkü şehre giren insanlar İmparatorun heykeline Krios diye tapındıktan sonra onlara işaret verilirdi ve bu kişiler kolayca her şeyi yapabilirlerdi. Ama Mesih inanlıları bunu yapmadılar; yapmadıkları içinde işkence görüp zor anlar geçirdiler, canlarından oldular. İşte o son günlerde de imanlılar canavarın sayısını taşımadıkları için sıkıntı çekip öldürülecekler.

Burada, Vahiy 14. bölümde karşımıza yine 144.000 kişi çıkıyor. Daha önce mühürleri anlatırken 2. bandımızda bu konuyla ilgili açıklama yapmıştık. Kimdi bu 144.000 kişi? İsrail'in 12 oymağından seçilmiş ve Rab İsa'nın da sonun belirtileri kısmında söylediği sözü gerçekleştirmek üzere seçilmiş kişilerdi. Neydi İsa'nın bu sözü, "İşte bu egemenlik müjdesi dünyanın dört bir yanına duyurulmadıkça o son gün gelmeyecek." Daha öncede dediğimiz gibi bu 144.000 kişi Kilise göğe alındıktan sonra dünyada yaşanacak 7 yıllık sıkıntı döneminin son 3,5 yıllık döneminde Müjdeyi dünyanın dört bir yanına duyuracaklar. 14.bölümde bu 144.000 kişinin kusursuz bir şekilde İsa'ya hizmet edeceklerini okuyoruz ama bu günahsız oldukları anlamına gelmiyor. Bu kişilerin ruhsal olarak zinaya düşmediklerini yani kendilerini canavara ve putlara kaptırmadıklarını görüyoruz bu sıkıntı döneminde. 14.bölümün diğer ayetlerinde, son günler için müjdenin mesajının üç başlıkta toplandığını görüyoruz. Bu mesaj melekler tarafından iletiliyor:
1.Tanrıya tapının.
2.Babil yıkıldı.
3.Canavara uyanlar sonsuza dek acı çekecekler.


Burada Babil'in yıkılışından bahsediyor. Ama biz onu 18.bölümde inceleyeceğiz. Şimdilik Babil'in Tanrı'ya dönmemeleri için insanları cezbeden dünyasal düzeni simgelediğini bilelim yeterli. Bu bölümün ana konusu Vahiy 14:16 ayetinde açıklanıyor. Nedir bu? Değişmeyen, sonsuza dek kalıcı olan Müjde ve burada çok güzel bir ayet bu, çünkü müjdenin değişmeyeceğini ve sonsuza dek kalıcı olduğunu gösteriyor (Kutsal Kitabın değişmezliğini açıkla).

Bu bölümün teşvik veren yanlarından birisi 14:13 ayetinde görüyoruz ki bu sıkıntı döneminde İncil'in mesajını yürekten kabul eden insanlar kurtuluyor ama etmeyenler ise 11.ayetinde söylediği gibi sonsuza dek cehennemde acı çekecekler ve rahat yüzü görmeyecekler. İşte bu da onların üzerine inen Tanrı yargısı oluyor.

Bu yargıyı tekrar Vahiy 14:14-15'de görüyoruz. Burada Matta 13:40-43'teki İsa'nın sözleri gerçekleşiyor. Biçme saati yani insanoğlunun artık her şeyi yargıladığını yani son güne gelindiğini görüyoruz (Deliceler benzetmesini açıkla Matta 13:36-43).


7 TAS (5. BANT 15 VE 16. BÖLÜMLER)

KUTLAMA VE GAZAP TASLARI :
Vahiy bölümünün diline ve anlatımına alıştığımız için ve de gösterdiği simgeleri artık bildiğimiz için bundan sonraki bölümleri daha kolay anlayabiliriz. Bu derste 5. bandımızda açıklanan 7 gazap tasını inceleyeceğiz. Dökülen gazap tasları bizi Mesih'in yeryüzüne gelip Krallığını kurmadan önceki sona götürüyor, dünyanın yok olacağı sona değil. 15. bölüm Vahiy kitabındaki en açık ve en kısa bölümlerden biridir. Bu bölümün ilk ayetlerinde Tanrı'nın öfkesini taşıyan, 7 melek bize tanıtılıyor ve 2. ayette daha öncede bahsettiğimiz camdan oluşmuş denizi görüyoruz.

Hatırlıyor musunuz, bu cam deniz neyi simgeliyordu? Tanrı'nın tahtı önünde duran ve onun ışığını yansıtan kutsalları yani imanlıları simgeliyordu. Daha önceki bölümlerde de bu kalabalığın sayılamayacak bir kalabalık olduğunu söylemiştik. Ama bu ayetler bizim dikkatimizi canavarın döneminde onun getirdiği düzene katılmayan ve Tanrı'ya bağlı kalabilen galiplere çekiyor ve onların Musa'nın ve Kuzu'nun ezgisini söylediklerini gösteriyor. Neden? Çünkü nasıl Musa İsrailoğullarını Kızıl Denizin ortasından geçirerek kurtardıysa, Kuzu da gerçek zafere; sonsuz zafere bizleri ve dünyada sıkıntı çeken sadık imanlıları kavuşturdu. Nasıl ki İsrailoğulları Kızıl Deniz'i geçtikten sonra Onların peşlerine düşen Mısırlıların ordusu yok edildiyse, Mesih aracılığıyla da Şeytan'ın ordusu da yok edilmiş oldu. Musa Eski Antlaşma halkını, Kuzu ise Yeni Antlaşma'nın halkını temsil ediyor. Buradan da görebiliyoruz ki Rab tarih içindeki zaferlerini halkıyla paylaşıyor ve kutluyor. 3 ve 4. ayetlerde yazılı olan sözlerde bu zaferi ve Tanrı'nın işlerini bize yansıtıyor.

5 ve 6. ayetlerdeki meleklerin giydiği elbiseler ve altın kuşaklar daha önce söylediğimiz gibi saflık, paklık ve kutsallığın sembolleri oluyor. Bu meleklerden Tanrı'nın yargısı gerçekleştirecek olan meleğe Tanrı'nın öfkesini simgeleyen gazap tasları veriliyor ve bundan sonra kutsal yerin dumanlarla dolduğunu görüyoruz. Bu demek oluyor ki belalar sonuçlanana kadar hiç kimse Tanrı'ya ulaşamaz. Yani artık pişmanlığa ve tövbeye yer yoktur.

TANRININ ÖFKESİ VE 7 TAS :

16. bölümde anlatılan Tanrı'nın öfkesiyle dolu tasların 7 olması bizlere bir kez daha Tanrı'nın mükemmel işleyişini anlatıyor ve daha öncede dediğimiz gibi 7 rakamı Tanrı'yı simgeleyen ve eksik olmayan "Tam"ı gösteriyor. Borazanlara baktığımızda da benzer olaylar görmüştük ama onların sadece uyarılar olduğunu ifade etmiştik fakat bu taslar ise uyarılarla gelen yargıyı gerçekleştiriyor.



Taslar tarih boyunca haksızlıklara karşı birikip Tanrı'nın adil ve kutsal öfkesiyle dolup taşmaktadır. Tanrı insana son fırsatını verene kadar yinede sabrediyor fakat bu bölümde ise yargısını uyguluyor. Tasların yol açtığı belalar insanlara kendi davranışlarıyla hak ettikleri cezadan başka bir şey değildir. Tanrı'nın gazabı keyfi ve ani değildir. Tanrı'nın bu gazabı şimdi de var ama henüz yeryüzüne dökülmemiştir. Dikkat etmek lazım. Tanrı'nın öfkesi damla damla dolan baraj gibidir. Baraj taştığı zaman nasıl önüne çıkanları yok ederse Tanrı'nın öfkesi de böyledir. Tanrı'nın öfkesini taşıyan bu taslar dökülmeye başladığında neler oluyor?:

1)-Birinci Tas : İğrenç ve ıstırap verici yaralar oluşturuyor (16:2).
2)-İkinci Tas : Denizi ölü kanına benzer bir kana dönüştürüyor (16:3).
3)-Üçüncü Tas : Irmakları ve su pınarlarını kana çeviriyor (16:4-7).
4)-Dördüncü Tas : Güneşin üzerine dökülüyor ve güneşe insanları yakma gücü veriliyor ve korkunç bir sıcaklık oluyor (16:8-9).
5)-Beşinci Tas : Canavarın tahtına dökülüyor ve canavarın hükümdarlığını sana erdiriyor.
6)-Altıncı Tas : Fırat nehri üzerine boşaltılıyor ve dünyada son savaş başlıyor. Nehir kuruyor. 6.tasla ilgili ayetlerde aslında bu savaşı körükleyen gerçek kaynak gösteriliyor. Bu da dünya krallarının aklını çelen kötü ruhlardır. Bu yüzden İncil bize bu konuyla ilgili bir şey öğretiyor: 1.Timoteyus 2;1-2. Her zaman devletimiz ve yöneticilerimiz için dua etmeliyiz.
7)-Yedinci Tas : Büyük sıkıntını sonuna geldiğimizi gösteriyor. 18. ayet bizi tekrar başka bir bakışa yönlendiriyor. Bandımızı biraz başa sararak farklı bir bakıştan 6. bant içindeki olaylara gireceğiz, çünkü 18. ayette gök gürlemeleri, şimşekler ve uğultular yine karşımıza çıkıyor.


7 VAY (6. BANT 17 VE 19. BÖLÜMLER)

YIKIM VE RAB'BİN GELİŞİ :
Vahiy kitabı sembolik bir film gibidir. Filmde ki hiçbir sahne aslında göründüğü gibi değildir ama gösterilenler bizim olayların iç yüzünü anlamamız için bize yardımcı oluyorlar. 6. bandımızın konusu 7 vay. Şimdi çalışacağımız bölümler büyük bir şiddetle gelecek olan "Son"dan bahsediyor. Diğer bölümler zaten bizi bu sona hazırlamıştı. Daha önceki bölümlerde hem "Son"un haberi verilmiş hem de tarih boyunca gelen felaketler yargılar aracılıyla gösterilmiştir. Bu kısımda anlatılan "Vay"lar ise Rab'bin felaketlerini göndermeye hazırlandığını gösteriyor. Vaylar 8. bölümden beri karşımıza çıkmaya başladı. Vay kelimesi, kaçınılmaz olan bir felaket karşısında üzüntü duymayı ve çaresizliği gösterir. Son bir uyarıdır. Yani "Şunu yapmazsanız vay halinize sizin" gibi 7 vay Vahiy kitabı boyunca bize şu şekilde açıklanıyor.

1)-Birinci Vay : Son üç borazan çalınmadan önce geliyor (8:13).
2)-İkinci Vay : Kötü güçlerin çözülmesiyle oluşan Armagedon Savaşı'nda bu facia karşısında çaresizlik içinde kalan insanların durumunu gösteriyor.
3)-Üçüncü Vay : Mesih geldikten sonra ona karşı direnenlerin üzerine gelen yargıyı simgeliyor.
4)-Dördüncü Vay : Dünya üzerine gelecek olan felaketin bir genel hatırlatması şeklinde.
5)-Beşinci Vay : Babil yani dünyasal sistemin ve çekiciliğin yok edilmesi.
6)-Altıncı Vay : Dünyasal sistemin çöküşüyle çaresizlik içinde olanları simgeliyor.
7)-Yedinci Vay :
Son yargı.

Vahiy 17. bölümde Babil bize fahişelerin anası olarak ta gösteriliyor. Fahişe neyi simgeliyordu? Sahte dinleri, Babil ise Dünyasal sistemi simgeliyor demiştik. Bu bölümde bunların uğrayacağı gazap ve yıkım bize anlatılıyor. "Fahişe" terimi yalnız Vahiy Kitabında değil Kutsal Kitap'ın bir çok bölümünde de geçiyor. Kutsal Kitap'taki zinakar kadın ve fahişe tabirleri belli bir insan kesiminin putperest yaklaşımlarını simgeler yani doğru yoldan yürüyeni baştan çıkarıp saptıran sahte dindir. Aynı zamanda da fahişe değişik dinleri hepsini birleştirmeye çalışan bir akım olacaktır. Elbette ki insanları hoş görü altında birleştirmek iyidir. Ama bunu Tanrı'nın gerçeğini hiçe sayarak yapmak iyi değildir. Babil kulesinin amacı buydu. "Gelin Yeryüzüne dağılmayalım göklere erişecek bir kule dikip kendimizi de bir isim yapalım" ( Yaratılış 11;3-4 ) dediler.
Zaten günümüzde ki Tanrı'nın içimizdeki güç olduğunu söyleyen yeni çağ akımlarının uyguladıkları strateji de Babil'in kullandığı stratejinin aynısıdır. Bu yüzden Vahiy 17:15'de geçen fahişenin ismi Büyük Babil'dir. Bu yüzden de kadın tek bir akım değil bir çok akımı birleştiren dünya fahişelerin anasıdır. Ayetlerin söylediği gibi, işte bu güçler kuzuya karşı savaşacaklar ama yenilecekler. Rab'le birlikte olanların çağrılmış, seçilmiş, ve sadık kalmış kişiler olduğunu görüyoruz.

18. bölümde Babil'in tamamen yıkılışını görüyoruz ama bu zamanda Tanrı'nın halkına da bir çağrısı var. Vahiy 18:4-8. Biz imanlılar bütün Kutsal Kitap boyunca Babil'den çıkmaya çağrılıyoruz. Tanrı her zaman peygamberlerini kullanarak bize seslendi "Ey halkım çıkın oradan" diyerek. Çoğu inançlılar Mesih'i kabul ediyorlar ama Tanrı'nın istediği gibi değil. Bu yüzden bir inanç İncil'in özüne bağlı değilse ne kadar İsa'yı kabul etsede bu inançlar Babil'dir. Bu yüzden biz imanlılar da Kutsal Kitap'ın özüne sadık kalmayan her din ortamında her türlü Babil'den ayrılmaya çağrılıyoruz.

Tanrı tarafından 6. ayete baktığımızda dünyanın uğrayacağı cezanın insanların kendisinin seçtiğini görüyoruz. Çünkü insanoğlu kendi kaderinden sorumludur "İnsan ne ekerse onu biçer". Burada da Tanrı'nın adaletinin ve yargısının yerinde olduğunu ve haklı olduğunu görüyoruz çünkü bunu dünya kendisi istedi. Tanrı'dan uzak kalmayı seçerek. 18. bölümün sonunda da Tanrı'nın Babil üzerindeki yargısının tamamen gerçekleştiğini insanlara daima tökez olan ve insanları saptıran Babil'in yıkıldığını görüyoruz.


19. BÖLÜM :

Şimdiye kadar çalıştığımız Vahiy bölümleri ardından nihayet sona yaklaşıyoruz ve böylece Mesih'in ikinci gelişi gerçekleşecektir. Bu bölümün ilk ayetlerin de gökteki büyük bir kalabalığın Haleluya ve övgü sözleriyle Tanrı'ya tapındıklarını görüyoruz. Haleluya İbranice'de Yahve'ye övgüler anlamını taşıyor.Ve tam dört defa 19. bölümde bu sözlerle insanların Tanrı'ya tapındıklarını görüyoruz.

Şimdiye kadar çalıştığımız bölümlerde hep felaket haberleri okuduktan sonra bu ayetleri okumak insanın içini ferahlatıyor ve daha ilk ayetlerde gökteki kalabalık kurtarışın yüceliğin ve gücün sadece Tanrı'ya ait olduğunu vurguluyor. Başka hiç kimse sonsuz kurtuluşu sağlayamaz ve buna en ufak katkıda bulunamaz.

Rab'bin kurtarışı sonsuzlukta bir kefaretin sağlanmasıyla başlar, çarmıhta günahlarımızın yüklenilmesiyle gerçekleşir ve Rab'bin ikinci gelişiyle inanlıların cennete kavuşmasıyla tamamlanır. O beni kurtarmasaydı ben asla cennete ulaşamayacaktım. Hamdolsun ki onun kurtarışıyla aklandım. Bu yüzden kurtuluşumdan eminim. Çünkü beni kurtaran Tanrı Romalılar 8. bölümde dediği gibi beni kimse suçlu çıkaramaz "Çünkü Tanrı'nın seçtiğini kim suçlayabilir ki İsa benim aracım olduktan sonra".

Ve ayetler gökte bir düğünün başladığını söyleyerek devam ediyor. Burada damat Mesih, inanlılar topluluğu ise gelindir. Damat ve gelin nasıl düğünde birleşip her şeyi paylaşıyorsa Rab'de her şeyi hiçbir engel olmaksızın bizimle paylaşmak istiyor. Bu ilişki bedensel değil ruhsal bir ilişkidir. Sevginin en derin şekilde yaşanacağı bir ilişkidir. Bu düğüne katılabilmek için tek şart vardır oda yeni bir elbise yani düğün elbisesi giymek lazım. 8. ayette de gördüğümüz gibi keten giysiler ve beyaz kaftanlar Vahiy kitabı boyunca Rab'den gelen doğruluğu simgeliyor dedik. Bu düğün elbisesi olmadan hiç kimse düğüne giremeyecektir. Ama girenler ise sevinip coşacaklar.

Düğün duyurusundan hemen sonra bütün beklentiler amacına ve hedefine nihayet ulaşır. Çünkü Mesih ikinci defa yeryüzüne gelir. Gelişiyle göğün kapılarının açıldığını görüyoruz. Kutsal Kitap'a baktığımız da göğün kapıları üç kes açılıyor:

1. Mesih'in birinci gelişinde doğumunu gerçekleşmesi için o heybetli kapılar alçak gönüllü bir şekilde açıldı.
2. Mesih dirildikten sonra göğe alındığında bu geçiş tahta yükselmek üzere zafer ve görkem içinde gerçekleşti.
3. Ebedi kapılar üçüncü kes açıldığında Mesih'in yeryüzüne ikinci gelişinde göksel orduların komutanı olarak geçmesi için açılacaktır ve yeryüzünü adaletle yargılayacaktır.

Bu yargıyla ilgili ayetleri okuduğumuzda 19. bölümün sonlarında bir savaştan bahsediyor ama bu savaşın ruhsal bir savaş olduğunu bilmemiz gerekiyor. Ayetleri okuduğumuzda Mesih'in ağzından çıkan kılıçla canavarı, yasa tanımaz adamı ve canavara tapanları öldüreceğini söylerken bu eylemi sözüyle yapacağını ima ediyor. Çünkü Kutsal Kitapta Tanrının ağzından çıkan her bir söz bize kılıç olarak tanıtılıyor.



7 YENİLİK (7. BANT 20 VE 22. AYETLER)

GİRİŞ :
Şimdiye kadar incelediğimiz Vahiy kitabının konusu büyük sıkıntı döneminin sonuna yani Mesih'in gelişine kadar olan bölümleri kapsıyor ve açıklıyordu. Şimdiye kadar toplam 6 kısımda inceledik Vahiy kitabımızı ve Tanrı'nın o mükemmel tasarısının tarih üzerinde nasıl egemen olduğuna tanık olduk. Bugün ise 7. kısmı inceleyeceğiz. 7. kısımda ise Eski ve Yeni Antlaşma'daki peygamberlik sözlerinin gerçekleştiğine tanık olacağız.

Hatırlıyor musunuz, Vahiy Kitabı'nın amacı neydi? Vahiy kitabı hatta bütün Kutsal Kitap'ın bizi yönelttiği hedef Tanrı'nın sonsuz ve kalıcı zaferidir demiştik. İşte bugün bu zaferi göreceğiz ama şunu söylemeliyim ki bu zafer bir son değildir. Aksine yenilikler dizisine görkemli bir başlangıçtır. Bu hafta 7. kısımda 7 tane yenilikten bahsedeceğiz. Bu yenilikler Vahiy 20, 21 ve 22. bölümlerde bize anlatılıyor. Nelerdir bu yenilikler?

1. Mesih'in bin yıllık krallığında, dünyada yeni düzen kurulur (Vahiy 20:1-6, Matta 19:28, Elç. İşl. 3:21).
2. Yeni gök ve yeni yeryüzü yaratılır (Vahiy 21:1, Yeşaya 65:17, 66:22, 2.Petrus 3:13).
3. Cennet (Vahiy 21:2-9,21, Yeşaya 54:11-12, Hezekiel 48:30-35).
4. Kurtulanlar Tanrı'nın yüceliğine erişip sonsuz mirasa kavuşurlar (Vahiy21:3-7,Romalılar5:2 ve 8:17-18).
5. Önceki düzen ortadan kalkıp ölüm ve günah yok olur (Vahiy 21:4, Yeşaya25:8 ve 1.Korintliler15:54-55).
6. Tapınak yok, güneş yok, gece yok ama Tanrı var ve merkez O (Vahiy 21:22-27 ve Yeşaya 60:19-20).
7. Yaşam sonsuzluklar boyunca daima yenileniyor ve tazeleniyor (Vahiy22:1-5,Tekvin2:9 ve Yeşaya60:19).

Bu bölümlerde bize çok net bir mesaj verilmektedir. Bu mesaj şudur: Cenneti cennet yapan Tanrı'nın oradaki varlığıdır. Gerçek mutluluk Tanrı'ya yakın olmaktır. Yaşamın anlamı, Kutsallık içinde O'nunla egemenlik sürmektir. İsa Mesih'in benzerliğini taşımak ve görkemini paylaşmaktır.

BİN YILLIK KRALLIK : Tanrı'nın Krallığı kurtuluş tarihinin en önemli konularından birisidir. Bu krallığın yeryüzünde kurulması da, bu tarihin son aşamasıdır. Hatırlarsanız daha önceki bölümlerde Mesih'i reddettikleri için Tanrı halkı konumundan ayrılan İsrail'in Mesih'in gelip Kiliseyi göğe aldıktan sonra tekrar Tanrı halkı konumuna geçeceğini söylemiştik. Neden? Çünkü henüz gerçekleşmemiş vaatler vardı. İşte bin yıllık krallıkta bu vaatlerin arasında yer alıyor. Romalılar 11:29'da "Tanrı'nın armağanları ve çağrısı geri alınmaz" diyor. İsrail'in Tanrı'nın ilahi tasarısındaki konumundan söz eden bu ayet kendisine krallıkla ilgili verilen vaatlerin gerçekleşeceğini gösteriyor.

Bu konuda yorumlar birbirinden farklıdır. Bazı Kutsal Kitap bilginleri Vahiy'in son bölümlerindeki olayların bir başka bakış açısından ele alınıp iyilik ve kötülük güçlerinin arasındaki çatışmanın son bir perdesi olarak sunulduğunu savunur. Her türlü yorum mümkündür; ve hepsine de saygı göstermek gerekir. Ama Kutsal Kitap'ı bir bütün olarak ele alırsak Mesih' in birinci gelişi ilgili bütün peygamberlikler nasıl gerçekleştiyse Krallık ile ilgili vaatlerin de aynı şekilde gerçekleşmesini beklemek en doğru yorum olur. Bazen anlayamıyoruz "Acaba böyle bir şey mümkün olabilir mi?" diye soruyoruz. Ama olacak. Çünkü Tanrı'nın düşünceleri bizim düşüncelerimiz değil bizim için imkansız olan her şey Tanrı için mümkündür.

Bin yıllık Krallık konusunda üç farklı yorum var bunlar Amilenyum, Postmilenyum ve Premilenyum isimleri ile bilinir. Bunları kısaca açıklayalım.

1. Amilenyum : Bin yıllık Krallık döneminin olmayacağını ve İsrail ile ilgili Tanrı'nın verdiği vaatlerin Kilise üzerinde gerçekleşeceğini ve şimdi bu bin yıllık krallığın hüküm sürdüğünü, ruhsal olarak bu krallık dönemini yaşadığımızı söylüyorlar. Ama bu hem Kutsal Kitap'ın diğer bölümlerinde hem de Vahiy bölümünde bir çok soruyu cevapsız bırakıyor.
2. Postmilenyum : İsa Mesih'in yer yüzüne dönüşünün bin yıllık dönemden sonra gerçekleşeceğini söylüyor.
3. Premilenyum : Bizim daha çok üzerinde çalıştığımız ve kabul ettiğimiz bu yorum ise İsa Mesih'in bin yıllık dönemden önce yer yüzüne döneceğini ve bin yıllık bir krallık kuracağını savunuyoruz. Çünkü Kutsal yazılardaki ayetlere baktığımızda Tanrı'nın egemenliği İsrail'e geri verip Eski Antlaşma'daki vaatleri yerine getireceğini, İsa Mesih'in yeryüzüne dönüp onlarla dünyasal bir krallık kuracağını, bin yıl boyunca dünyayı barışa, doğruluğa ve adalete kavuşturacağını görüyoruz.

Özellikle Vahiy 20.bölüm bunu açık bir şekilde anlatıyor. Buradaki ayetlere baktığımız zaman İsa Mesih'in kutsalları ile birlikte bin yıllık egemenlik sürdüğünü en sonunda Şeytan'ın bir müddet serbest kalıp son bir saldırıda bulunduğunu öğreniyoruz. O zaman Şeytan yenilip sonsuz ateşe, cehenneme atılacaktır.

Bu bölümlerde anlatılan konulardan biri ise diriliş konusudur. Kutsal Kitap'ta anlatılan en önemli diriliş İsa Mesih'in ölümden dirilişidir. Neden önemlidir? Çünkü Mesih'in dirilişi bütün imanlıların dirilişini mümkün kılan önemli bir zaferdir. İsa Mesih'in dirilişi biz Hıristiyanlar için büyük bir önem taşıyor. Pavlus'un da dediği gibi eğer Mesih dirilmemiş olsaydı bizim imanımız boştu. Hamdolsun ki Mesih dirildi ve bizlerde bunu bütün toplantılarımızda dile getirdiğimiz gibi Paskalya bayramlarında da önemle vurguluyoruz. Mesih dirildi. Kendisi dirildiği için bu yüzden kendisine ait olanları da diriltecek güçtedir.

1. Korintliler 15:12-24 Vahiy 20:4-6. ayetlerine de baktığımızda da ölüler arasından ilk önce; Vahiy'in daha önceki bölümlerinde bahsettiğimiz, yedi yılık sıkıntı dönemi içinde canavara ve onun sistemine kapılmadan acı çekip ölen kutsalların, dirileceğini görüyoruz. Ve onlar Mesih ile birlikte bin yıllık krallık sürdükten sonra ölülerin geri kalanları dirilecek. Burada asıl önemli olan şey dirilişin tam olarak nasıl ve ne zaman olacağı değil, önemli olan şey dirilenlerin tadacağı mutluluktur. Bu bizim içinde büyük bir mutluluk ve ümit kaynağıdır. Çünkü Mesih uğrununa katlandığımız hiçbir acı veya sıkıntının boşa gitmeyeceğini bir kez daha görüyoruz.

Mesih'in bin yıllık krallığının sonunda Şeytan serbest bırakılıyor. Yani yine dünyaya gelerek insanları fısıltılarıyla ve oyunlarıyla ayartacak. Dünya onun kışkırtmalarına uyup Yecüc ve Mecüc denen ülkeler önderliğinde ayaklanacak (Hezekiel 38:2-9) ve son bir dünya savaşına karışacaktır. Fakat bu durum kısa sürecektir. Bu ülkelerin günümüzde hangi ülkeler olacağına dair değişik tahminler yürütülmüş ama bu Kutsal Kitap'ta açıklanmamıştır. Vahiy 20:8 ayetlerine baktığımız zaman savaş için toplananların sayısının denizin kum taneleri kadar çok olduğunu ama 9. ayette ise bunların gökten yağan bir ateş ile yok olduğunu görüyoruz. Bu ateş direk Tanrı'dan mı gelecek? Yoksa nükleer bir savaşın sonucu mu olacak? Bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz ki 11. ayetinde dediği gibi yer ve gök yok olacak.

Size güzel bir haberim daha var. Kutsal Kitap bunu söylüyor. Nedir bu haber? Son olarak İblis ateş gölüne atılıyor. Haleluya! Nihayet ilk isyanından beri Şeytan insanları günaha teşvik etmekle, onları aldatmak, acı çektirmek ve Mesih'in öldürülmesine sebep olmakla, Deccal'i göndermekle ve dünyayı saptırmakla suçuna suç katıp çarptırıldığı ve hak ettiği cezayı görmektedir. Haleluya! Cehennem İblis ile O'nun melekleri için hazırlanmış sönmez ateştir. 10. ayetin dediği gibi orada sonsuzlara dek işkence görecekler. Sonunda Şeytan'ın maskesi de düşmüş oluyor. Maskesi ne idi? Kendisine ışık meleği süsü vermesi idi. İnsanlara hep böyle yaklaşıp tanrısızlığı dünyaya yayıyordu. Baştan beri kendisini ilah olarak gösterip Baba Tanrı'ya ait olan yüceliği, tapınışı kendi üzerine almaya çalışıyordu. Böylece Vahiy 20. bölüm Şeytan'a karşı kazanılan zaferi ve kutlamayı bize gösteriyor. Zafer Mesih'indir! Ve imanlılarda Mesih'in bu zaferine ortaktır.


YARGI : Dünya yok edilmiştir. Şimdi sırada gelmiş geçmiş insanların yargılanmaları söz konusudur ama bu konuları incelemeden önce ilahi yargının üç ayrı yönüne bakmamız gerekiyor.

1. İlk günahtan beri hüküm süren sonsuz ölüm yargısı : Yaratılış 2:17'de beyaz taht önünde geçen bu yargı ilk günah işlendiği gün ölümle sonuçlandı. Adem ve Havva işledikleri günaha karşılık yargı olarak nasıl ölümü aldılarsa, bizler de günahlı soydan geldiğimiz için; günahlı olduğumuz için bu yargı altındayız. Kutsal Kitap diyor ki: "Doğru olan kimse yok bir kişi bile hepsi yoldan saptılar ve günahlı oldular". Bu yüzden hiç kimse ben bu yargıyı hak etmedim ben günahsızım diyemez. Herkes günahlıdır ve hala herkes günah işlemektedir. Ve hala herkes bu yargı altındadır. Ama tarih boyunca insanlara Yargıtay'a baş vurma imkanı tanınmıştır. Bu Yargıtay Kararı beraata çevirebilir. Hayatta iken her insan bu aftan yararlanıp son yargı gününden sıyrılabilir. Ama bu hayatta iken bu imkana bu tövbeye sarılmayanların yani Yargıtay'a baş vurmayanların kaderi çoktan belirlenmiştir. Bakın Kutsal Kitap bu konuda ne söylüyor? İbraniler 9:27-28 Hamdolsun işte böyleler son yargıya uğramayacaklar. Çünkü onlar Yargıtay'a baş vurmuşlardır.

2.
Büyük beyaz taht yargısı : Büyük beyaz taht, insanların cehennem cezası yani sonsuz ölüm için yargılanacakları ilahi makamdır. İmanlılar yani Mesih'e ait olanlar bu yargıya uğramayacaklar. Neden bu yargıya uğramayacaklar? Çünkü onlar zaten Mesih'in bedeninde yargılandılar. Mesih ölürken onların yargısı tamamlandı. Romalılar 8:3 böyle diyor: "Öz oğlunu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı bedende yargıladı" aynı şekilde Yeşaya peygamberde Pavlus'un yazdığı bu ayetlere destek veriyor. Yeşaya 53: 4-5 aynı şekilde 1.Petrus 2:24 diyor. Haleluya! İsa bizim günahlarımızı kendi bedenin de yargıladı işte bu yüzden Oğul'a iman edenin sonsuz yaşamı vardır, böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiş demektir. Hamdolsun İsa'ya ait olanlara karşı artık hiçbir mahkumiyet söz konusu değildir. Çünkü İsa'ya ait olanlar yargılanmayacaklar. Çünkü onlar zaten yargılanmıştır. Bir insan aynı dava için iki kere cezaya uğramaz hele hele bu dava kapandı ise. Hamdolsun Mesih bizi sonsuz yargıdan kurtardı. Ama bedende yaşarken gerek iyi gerekse kötü yaptıklarımızın karşılığını almak için her birimizin Mesih'in yargı kürsüsü önünde görünmesi gerekir.

3. Mesih'in yargı kürsüsü : Romalılar 14:10 Mesih'in yargı kürsüsü yalnız imanlıların hesap verecekleri yargı mekanıdır. Bu da cennette olacaktır. Orada kurtuluş için değil yeryüzünde iken yaptığımız hizmete göre yargılanacağız. Ona göre ödüller alacağız veya alamayacağız. Bu konuda Kutsal Kitap ne söylüyor ona da bakalım. 1.Korintililer 3:11-15 birde bunu size şema üzerinde göstermek istiyorum. (Şema Çiz )

Vahiy 20;11-15 'e kadar anlatılan yargı işte buna göre olacak. Bu doğrultuda beyaz taht önünde iki türlü kitap açıldığını görüyoruz. "Bazı kitaplar açıldı ve yaşam kitabı denen başka bir kitap daha açıldı" Bu ayete baktığımızda iki yargı usullüde hemen göze çarpıyor. 1- Adı yaşam kitabında yazmayanlar bunlar işlerine göre yargılanıp cehenneme 2- Adı yaşam kitabında yazılanlar ise Tanrı'nın makamına yani cennete gidecek. Adı yaşam kitabında yazılı olanlar ise kendi işlerine göre değil İsa'ya olan imanlarıyla cennete gidiyorlar. Çünkü insan terazi zihniyeti ile yargılanırsa karar açıktır. Daniel 5;20 Tanrı Daniel'in ağzından Krala diyor ki; "Terazide tartıldın ve eksik bulundun" hiçbir sevabımız ki Kutsal Kitap'ın ilahi adalet anlayışında sevap diye bir kavram yoktur. Çünkü bizim işlerimiz kirli bir paçavra gibidir.Tanrı'nın Kutsallığı önünde yaptığımız işler suçlarımızı silemez. hiçkimse yaptıkları ile kurtulamaz .Peki o zaman insanlar nasıl kurtulacak.İşte Vahiy'in müjdesi daha doğrusu Kutsal Kitap'ın bu konuda tekbir müjdesi var oda. Romalılar 3;21-26

Geçen haftadaki Vahiy dersimizin konusu çok zengindi ve birlikte çok önemli konulara değindik. Ve bunları açıkladık. Neydi bu konular hatırlıyor musunuz?
1. Tanrı'nın Krallığı,
2. Ölülerin dirilişi ve
3. Yargı konularına değindik. Bu hafta da yine çok zengin ve Önemli konulara değineceğiz. Vahiy Kitabımızın 21 ve 22. bölümlerini inceleyerek yaklaşık 12 haftalık çalışmamızı noktalayacağız ve çok güzel bir şekilde noktalayacağız. çünkü şimdiye kadar Vahiy derslerimizi çalışırken hep son günlerdeki felaketlerden sıkıntılardan acılardan ve dünya üzerine gelecek yargıdan bahsettik. Ama bu son dersimizde göreceklerimiz bizi bayağı mutlu edecek ve sevindirecek bu dersimizin ilk konusu Vahiy 21. Bölümde anlatılan yeni yer ve gök.

Yeni Göğün ve Yerin Yaratılışı : Cennetin simgesel olarak anlatıldığı 21 ve 22.bölümler hakkında da Hıristiyanlar arasında çok farklı yaklaşımlar vardır. Cennet fiziksel bir ortam mı olacak yoksa maddenin yer almadığı tamamen ruhsal bir boyut mu? Yeni yer ve gök neresi olacak? falan gibi sorular sorabiliriz ama tekrar hatırlatmalıyım ki Vahiy kitabı bize hangi amaca sürüklüyordu? Tanrı'nın sonsuz zaferine demek ki cennet yani yeni yer ve gök bizim bu zaferin tadını çıkaracağımız ve paylaşacağımız güzel bir yer olacak.

21. bölümün ilk ayetinde baktığımızda Yuhanna bize "Yeni gök ve yeni yeryüzü" gördüğünü söylüyor. Nasıl ki biz öldüğümüz zaman aynı olmayan, yıpranmayan, eskimeyen ve zayıflıkları olmayan mükemmel yeni bir bedene sahip olacaksak aynı şekilde yeni yeryüzü de günahın ve yozlaşmanın yer almadığı, tamamen yeni ve mükemmel bir yer olacak. Tanrı günahtan dolayı bozulan insan doğasını tamir ederek değil de yeniden yaratarak kurtarıp değiştiriyorsa aynı şekilde yeni yerimizde dünyanın tamir edilmiş bir şekli değil tamamen mükemmel ve yeni bir yer olacak.

Cennet hem Kutsal bir kent olarak hem de bir Gelin olarak tanımlanıyor. Buradan da görebiliyoruz ki esas vurgulanan şey sonsuz yaşamın fiziksel düzeni değil sonsuz yaşamın ruhsal niteliğidir. 13.ayette belirtildiği gibi "İşte Tanrı'nın konutu insanların arasındadır. Tanrı onların arasında yaşayacak onlar O'nun halkı olacaklar. Tanrı'nın kendiside onların arasında bulunacak" zaten Tanrı insanı da bunun için yaratmadı mı? Mükemmel ve Kutsal bir beraberlik için ama insanın işlediği bu günah ilişkiyi bozdu. Günahla bozulan bu ilişki sonunda cennette tekrar gerçekleşiyor. İşte o zaman insan yüklerinden kurtulacak.

Çünkü 4. ayette dediği gibi: "Tanrı onların gözlerindeki bütün yaşları silecek. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak." Çünkü onların zaten Tanrı'nın insanı yarattığı zamandaki o mükemmel planında yeri yoktu. Tanrı hiçbir zaman böyle bir plan yapmadı; insana acı çektireyim, ıstırap edip onları sıkıntıya sokayım diye, bunları yapan günah oldu. İnsanın itaatsizliğini o Tanrı`nın mükemmel planını değiştirdi. Hamdolsun ki Yeni yer ve gökte yani Tanrı ile birlikte olacağımız o cennette bunlara yer olmayacak bunların yerine tapınma, mutluluk huzur ve güzel olan her şey olacak ve çok güzel bir şey daha söylüyor ayet "Artık ölüm de olmayacak." ne güzel değil mi? Bizi sevdiklerimizden ayıran, bizi özlem ve kaygı içerisinde bırakan o ölümde artık olmayacak. Artık ölümün yol açtığı Tanrı`dan ayrılık yalnızlık ve anlamsızlık ortadan kalkacak ve Tanrı`nın kendisi bütün gözyaşlarını silecek ve bizleri teselli edecek. Matta 5:4'de dediği gibi "Ne mutlu yaşlı olanlara, onlar teselli edilecek." Tanrı o mükemmel sevgisiyle bizi kucaklayıp bağrına basacak ve kendi mutluluğunu tattırmak için insanlara bütün ilgisini ve sevgisini gösterecektir. Bir daha hiç ayrılmamak üzere bu yüzden de "işte her şeyi yeniliyorum" diyor. Tanrı her şeyi mükemmelleştiriyor. Zaten İsa`da bize bunu söylemedi mi? Ayrılırken O'nun nereye gideceğini merak eden öğrencilerine yer hazırlamaya gittiğini anlatmadı mı? Yuhanna 14:1- 4

Kutsal Kitap cennet ortamının ve koşullarının ayrıntılarını vermektense oradaki Tanrı merkezli yaşamı ve kusursuzluğu daha çok bize anlatıyor. Bunun içinde göksel cisimleri ve varlıkları anlatırken mükemmellik simgesi olan değerli taşlardan sürekli söz etmektedir. Bu taşlar oranın ne kadar mükemmel olduğunu simgeliyor. Yenilenme kaynağını açıklarken yaşam ağacından ve Cennetin ortasındaki diri su ırmağından bahsediyor. Tapınmayı tarif ederken hurma dalları ve cenkleri gösteriyor. Bütün bu anlatılanlar bir çağrışımdır.

Burada ki güzel olan şeylerden bir tanesi ise 22. ayette geçen sözler. Yuhanna diyor ki: "Kentte tapınak görmedim." Yeryüzündeki gibi ibadet şekillerine ve tapınaklara ihtiyaç yok orada çünkü insanlar gösterişli binalara, ayinlere ve ruhban sınıflarına ihtiyaç duymayacaklar. Çünkü gücü her şeye yeten Rab Tanrı ve Kuzu O kentin tapınağıdır. O'nun görkemi her şeye yetecek.

Tanrı'nın çocukları olarak onun sevgisine doyamayacağız, Tanrı'nın Kutsalları olarak onun yüzünü göreceğiz, Kulları olarak ona sonsuza dek hizmet edeceğiz, Krallığı olarak bütün evren üzerinde O'nunla birlikte egemenlik süreceğiz. Kahinleri olarak da O'nu sonsuza dek övecek ve ona tapınacağız. Daha bu dünyada nasıl O'nunla diri bir ilişki yaşayarak, O'na hayran kalarak tapınıyorsak; orada da O'na tapınmaya devam edeceğiz. Çünkü orada da Tanrı'yı %100 anlamayacağız. Çünkü eğer onu tam olarak bilirsek. Artık O'na hayran olamayız ve hayran olamadığımız içinde tapınamayız. Çünkü insan Hayran olduğu şeye tapınır. İşte orada da Tanrı'ya hayranlığımız her zaman devam edecek. Çünkü O sınırsız bir Tanrı'dır. O'nun tahtı önünde O'na tapınırken O'na her baktığımızda yeni şeyler göreceğiz ve hep onu öveceğiz. Durmadan o hayranlığı yaşayacağız.

Şimdi Kutsal Kitap'ımızın son bölümüne bakalım. Vahiy 22. Bölüme daha önceki bölümde Cennet bize bir "Gelin" ve "Göksel bir kent" olarak tasvir edildi. Burada 22. bölümün 5. ayetinde ise yüceltilmiş bir "Aden bahçesi" olarak resmediliyor. Kutsal Kitab'ın başında anlatılan uzaklaştığımız Cennet bahçesine Vahiy'in bu bölümü de tekrar kavuştuğumu görüyoruz. Bu bahçede ki bütün gereksinmelerimiz Kuzu'nun tahtından temin ediliyor. Tanrı bütün vaatlerini gerçekleştiriyor. Bizde cennete gittiğimiz zaman bu bereketlere kavuşacağız. Zaten hepimizin beklentisi bu değil mi?

Tanrı'ya kavuşmak ama hala bu dünyadayız. Çünkü hepimizin bir ruhsal bir hizmeti var. Nedir bu hizmet? Tanrı'nın bizden yapmamızı istediği bu hizmetimiz bütün insanları Kuzu'nun düğününe davet etmek. Çünkü Kuzu'nun kanında kaftanlarını yıkamayanlar İsa Mesih vasıtası ile o doğruluk elbisesini yani düğün elbisesini giymeyenler bu düğüne katılamayacaklar. İşte bizim ruhsal hizmetimiz budur. 17. ayette ve sık sık ilahilerde de söylediğimiz gibi "Gel ve karşılıksız al" demek. Çünkü bizler, Tanrı'nın geliniyiz. Kilise Tanrı'nın gelinidir. İşte insanlara "gel" çağrısını yapan Ruh'un yani Tanrı'nın kendisi olduğu gibi aynı zamanda da bu sorumluluk bu görev geline yani kiliseye de verilmiştir.Peki sen Tanrı'nın sana verdiği bu sorumluluğu yerine getiriyor musun? İnsanları Kuzu'nun bu görkemli düğününe davet ediyor musun?

Vahiy Kitap'ı önemli bir gerçeği daha son bir uyarı olarak bize gösteriyor Kitap'ımızın son ayetlerinde. Nedir bu uyarı? Vahiy 22:18-19 Vahiy dizisinin kapanış sözleridir bunlar bu konuda geniş bir yorum yapmaya gerek yok. Çünkü bu sözler hem çok net, hem de çok ciddiye alınması gereken sözlerdir. Hamdolsun ki her ne kadar başka inançlar ve kitaplar olsa da, her ne kadar insanlar bu kitaplara Tanrı sözü olmadığı halde, Tanrı sözü olarak inansalar da bizim inandığımız Tanrı sözü bozulmadan değişmeden ve herhangi bir şey eklenmeden ve çıkarılmadan günümüze kadar gelmiştir, kendini korumuştur ve koruyacaktır da. Çünkü bu konuda Tanrı'nın sözü diyor ki "Ot kurur çiçek solar ama benim sözlerim ebediyen durur" diyor. Biz de Tanrı'nın bu sözlerine güvenerek ne yapıyoruz ? Tabi ki Rab'bin gelişini özlemle bekleyerek ve O'na "ya Rab tez gel" diye haykırarak sesleniyoruz. Ve bizim sesimizi duyan Rab'bimiz ise ne diyor? 20. ayetinde söylediği gibi. "Evet tez geliyorum" AMİN.

Ramazan Arkan

   

© Copyright incil.TürK