Borazanlar ve Yargı Belaları ( Vahiy
8. Bölüm )
8. bölümün birinci ayetini okuduğumuzda
7. mühürün açılmasıyla büyük bir sessizlik
olduğunu söylüyor. Hiç ses yok, en ufak
bir fısıltı bile yok. Onca olayların gerçekleşip
önceki mühürler açıldığı zaman heyecanla
Mesih'in gelişini haber veren bir ses duymayı
umuyorduk.
Bazen göksel taht bize fazla sessiz gelebilir.
Tanrı'nın planını bilmediğimiz için Tanrı
bir kurtarış hazırladığı zaman biz sabırsız
insanlara hep bir gecikme varmış gibi gelir.
Bazıları ise alay ederler "Ne oldu
Rab'biniz nerede? Niye sessiz, niye hiçbir
şey olmuyor ve ne oldu hani Rab'biniz gelecekti?"
der. Böyle insanlara İncil hemen cevap veriyor.
2.Petrus 3:8-10.
Aslında hepimiz Rab'bin harekete geçmesini
istiyoruz O'nun hemen bir şeyler yapmasını
bekliyoruz ama O acele etmiyor. Önce insanlara
bir fırsat daha tanıyacak. O halde bu sessizlik
orkestra müzisyenlerinin çalgılarını deneyerek
gereken ayarları yaptıkları, konserden birkaç
dakika önceki sessizlik gibidir.
Vahiy 8:1-5
Bu ayetlerde ki buhurun kutsalların duaları
olduğunu görüyoruz. Tarihin sonuçlanması
için en önemli hazırlık kutsalların dualarıdır.
Tarihte böylesine önemli bir rol alabiliriz
çünkü borazanlar dualarımıza cevaben çalınacaktır.
Hatta Rab bize Petrus mektubunda 2.Petrus
3:12'de adanmışlık ve duayla gelişini bile
çabuklaştıracağımızı söylüyor. O halde buradan
çıkaracağımız ders daima dua etmek. Selanikliler
mektubunda da durmadan dua etmemizi söylüyor.
Rab'bin bir nevi arşivi var cennette. Gelen
dua dilekçeleri ve dualara verilen cevaplar
dosyalanır. Cennete varınca gidip bakacağız
12 Ağustosta şu duayı yapmıştık diye. Ve
bütün duaların birikimi ile Rab'bin evreni
nasıl yönettiğini o zaman anlayacağız. Tek
başına veya toplu halde olsun dua etmek
için her fırsatı değerlendirmiyorsak cennetteki
arşivimiz boş duracak.
Dua bir nevi büyü ya da sihir değildir dua
bir mektup gibidir. Önemli olan onu doğru
adrese göndermektir. Rab onu kabul edince
esas güç o zaman başlıyor ve dualarımız
o zaman etkin oluyor. Dualarımızı etkin
kılan iki yardımcı vardır. Birincisi her
duamızı adrese doğru ve uygun şekilde ulaştıran
Kutsal Ruh'tur yeter ki bizler gerçekte
ve ruhta dua edelim. İkincisi ise meleklerin
hizmetidir çünkü onlar bize ve tüm yaratılışa
hizmet etmek için yaratılmış hizmetçi ruhlardır.
8.Bölümün 5. ayetine baktığımızda bir paralellik
ilkesi görüyoruz. Gök gürlemeleri, şimşekler
ve depremler neyi gösteriyordu bize "kasetin
tekrar başa gelmesi" yani olayları
gerekli bir açıdan tekrar izleyeceğiz anlamında.
(8:6-13)'e kadar baktığımızda Borazanlar
çalmaya başlıyor. Borazanların işi nedir?
Uyarmak, haber vermek, dikkat çekmek ve
savaşa hazırlamaktır. Tanrı dünyaya sanki
bir uyarı gönderiyor. Tanrı'nın uyarısı
olan borazanlar hem doğal afetler hem de
peygamberlik sözleridir. Bu uyarılara cevap
gelmediği takdirde ilerleyen derslerimizde
5. bantta da gördüğümüz gazap tasları yeryüzüne
dökülecek. 3.bantta gördüğümüz borazanların
çalınmasıyla gelen belalar henüz evrensel
bir ceza niteliğinde değildir. Yalnız dünyanın
ve insanların üçte biri zarar görüyor. Çünkü
borazanların amacı insanları yok etmek değil
onları tövbeye getirmektir.
Buradan da görebiliyoruz ki gerçekten Rab'bimiz
çok adaletli, merhametli ve sabırlı bir
Rab'dir. Rab büyük bir sabır göstererek
yargısını göndermeden önce insanlara fazlasıyla
fırsatlar veriyor. Kutsal Kitap'ta da bunun
bir çok örneklerini görebiliyoruz.
Rab Nuh'un zamanında 120 yıl bekledi. Bu
süre boyunca Nuh tufan geliyor diye uyarıda
bulundu, insanlar ne yaptı? Boş verdiler,
hatta Nuh'la çölün ortasında bir gemi yaptığı
için alay ettiler, ama sonunda ne oldu?
Nuh'un uyarısı gerçekleşti ve yok oldular.
Sebebi: Nuh'un tövbe çağrısına kulak asmadılar.
Ama diğer taraftan bu uyarılara kulak asanların
örneği de Kutsal Kitap'ta var. Örneğin Ninova
halkı. Yunus Tanrı'nın yargısını haber vermek
için onlara geldiğinde Ninova halkı korktu
ve hemen tövbe ettiler.
Bazı yorumcular borazanlar ile anlatılan
olayların yazıldığı gibi gerçekleşeceğini
söylüyordu, bazıları ise bunların birer
simge olduğu düşüncesini savunuyorlar. Bize
göre aslında her ikisi de haklı çünkü bu
bölümlerde sürekli "gibi" kelimesi
kullanılıyor. Demek ki anlatım simgelerle
yapılmakta ya da gerçekleşen olayları anlatmak
için kelimeler yetmediğinden benzetmelere
başvuruluyor.
Örnek: 3. borazanın çalınmasıyla düşen yıldız
ırmakları pelin kadar acılaştırıp zehirler.
Bu sulardan içen pek çok kişi de ölür. Bundan
12 yıl kadar önce batıda ki gazeteler şu
manşeti atıyorlardı; "Vahiy kitabı
haklı çıktı". Rusya'da ki Çernobil
patlamasıyla ortalığa yayılan nükleer sızıntılar
suya ve havaya karışınca birçok kişinin
ölümüne yol açtığı gibi doğan çocukların
özürlü olmasına da sebep olmuştur. Çernobil
Rusça'da Pelin demektir. Böyle olaylar tarihte
birçok kez kullanılarak bazı yanlış yorumlara
sebep olmuştur. Oysa ki Vahiy'de anlatılan
bu olay daha büyük bir sancıdır. Çernobil
gibi olan olaylar ancak bunun gölgesi olabilir.
Serbest Bırakılan Şeytan ve Güçleri (
Vahiy 9. Bölüm )
Kitabımızın 9.bölümüne baktığımızda olayların
daha da büyüdüğünü ve sıkıntıların arttığını
görüyoruz. Bu bölümde de Yuhanna bize borazanları
gösteriyor. Ama aynı zamanda şemamızın 6.bandında
adı geçen yani kitabın 18.bölümünde daha
çok açıklanan 7 "vay"la da bir
paralellik ilkesi olduğunu görüyoruz yani
bu vayların ilki 5.borazanda başlıyor.
Bu bölümde şeytana ve onun güçlerine bir
serbestlik tanınıyor. Rab'bin bazı olayların
gerçekleşmesi için onlara izin verdiğini
görüyoruz. Örnek: "Dipsiz derinliklerin
anahtarı" şeytana veriliyor (Vahiy
9:1). Yani Cehennemin güçleri salıverilip
dünyada ki kötülüklerin artmasına izin veriliyor.
Yani bu durum Rab'bin denetiminden ayrı
değil, kendisi tarafından izin verilen bir
durumdur. Böylece görüyoruz ki, Tanrı Şeytan'ın
etkilerini insanlara ceza ya da terbiye
vermek için dahi kullanabilir. Tanrı'nın
bunu kullanmasındaki amacı insanların kötülükten
tiksinip tövbeyle kendisine dönmelerini
sağlamaktır. Şeytana izin verilen bu son
etkinlik 2.Selanikliler mektubunda "yasa
tanımazlığın gizli gücü" olarak tanımlanıyor.
Ama günümüzde bu gücü engelleyen bir şey
var. 2.Selanikliler 2:6-7. Nedir bu güç?
Bu güç Kilisedir yani inanlılar topluluğudur.
Bu bölümde simgesel olarak gösterilen aslanlar
ve çekirgeler Şeytanın güçlerini temsil
ediyorlar. Yıldız ise şeytanın kendisi oluyor.
6.borazanın çalınmasıyla tabi ki bu yine
kutsalların dualarıyla oluyor. Dört düşmüş,
yani kötü melek bazı yetkilerle dünyayı
cezalandırıyorlar ve insanların ölümüne
sebep oluyorlar.
Günümüzde tıp ilerliyor, günah daha da ilerliyor.
Tıp ömrümüzü uzatıyor ama bazı bozukluklar
ortaya çıkıyor. Gerçekten de bilim adamlarının
ölüme sebep olan geni bulduklarını ve ileride
bu geni değiştirip ölümsüzlüğü sağlayacaklarını
okumuştum. Ama günah sorunu halledilmeden
insana sonsuz yaşam verilmesi olanaksızdır.
Diğer bir taraftan tarihin saatinin son
dakikalarına yaklaştıkça dünyamız insan
hakları adı altında kimi şiddet günahlarından
kurtulsalar bile cinsel ahlaksızlıkla ilgili
günahlar diz boyu olmuştur. Üstelik bunlar
yasallaşmaktadır. Günümüzde kimi ülkelerde
erkeklerle erkekler, kadınlarla kadınların
evlilikleri yasal sayılıyor. Dünyamız nereye
doğru gidiyor? Felakete ve yıkıma. Vahiy
9.bölümün sonunda bunca uyarıya karşın insanlar
aynı şekilde davranıyor. Vahiy 9:20-21.
İncil bir sevgi haberidir kimseyi reddetmeden
günahlarından dönmesi için fırsat tanır.
Tanrı eşcinselliğe düşenleri de seviyor
ama bu günahtan kurtulmalarını istiyor.
Onlar da diğer herkes gibi Tanrı'nın uzattığı
eli reddederek kendi kaderlerini belirlemiş
oluyorlar.
Vahiy bölümünün ortaya çıkardığı tablo çok
üzücüdür. Çünkü isyankar ve asi insanoğulları
Tanrı'nın on emir levhalarından birinci
levhayı ve ikincisini çiğnemeye devam ediyorlar.
Rab'bin Vaatleri ( Vahiy 10. Bölüm )
10.bölüme baktığımızda Dünya üzerine hızla
gelmekte olan felaketleri öğrendikçe ürkmemek
elde değil fakat Vahiy kitabının mesajı
karamsar ve iç karartıcı değildir. Bir terazi
gibidir, yalnız hangi kefede daha fazla
ağırlığın olduğunu gösterir. Dünyanın içine
düştüğü isyan ve günah durumu gittikçe ağırlaşıyorsa
da Tanrı'nın sadakati ve güvenilirliği daha
da büyük bir yücelikle parlıyor. Bu bantta
gördüğümüz 8 ve 9. bölümlerde çalınan borazanların
uyarıları doğanın ve toplumun çektiği sancılardır.
10 ve 11.bölümdeki uyarıları ise Tanrı Sözü
olarak gelecektir. Bunların 10.bölümde Yuhanna'ya
teslim edilen tomar ve 11.bölümde ise dünyaya
gönderilecek son "iki peygamber"
olduğunu göreceğiz.
10.bölümde 11.ayete kadar olan yerde anlatılan
ayetlerin ana mesajı şöyledir: Tanrı sadıktır
ve sözünden dönmez, tasarısı da saat gibi
işlemektedir. Birlikte Vahiy 10:8-11 ayetlerine
bakalım. İncil Mesih'in kendisi ve getirdiği
kurtuluş mesajıdır. Ama bu mesajı İsa kendisi
yazmadı ve Yahudiye dışında kendisi yaymadı.
Bu mesajı yani tomarı elçilere yedirdi ve
onlar İncil'i dünyaya duyurdu. Tanrı'nın
elçilerine, peygamberlerine ve temsilcilerine
"al bunu ye" dediğini görüyoruz.
Tomar tatlıdır çünkü biz imanlılar acı çeksek
de onu okuduğumuzda Tanrı'nın görkemini,
sevgisini ve mükemmel yönetimini görürüz
ve Mezmur 119:103'de Davut'un dediği gibi
"Sözlerin damağımda ne tatlıdır. Ağzımda
baldan tatlıdır." Tanrı Sözü ruhumuzu
güçlendiren besindir. Ama Vahiyde ki tomar
önceleri tatlı gelse de sonraları acılık
verir. Ayet 10'da böyle diyor. Neden? Çünkü
İncil'in son olaylarla ilgili peygamberliklerini
içeren bu tomar birçok halklar, uluslar
ve insanlar üzerine gelecek yargıyı haber
veriyor.
İmanlılar kendilerini ne olursa olsun Tanrı'nın
esenliğine ve yüceliğine erişeceklerini
biliyorlar ama, bu mutluluğa kavuşmamış
bunca insana ne olacak… İşte bu Tanrı'nın
sevgisiyle sarılmış her yüreğe acılık verir.
Çünkü Tanrı'nın yüreğine de acılık verir.
Bu yüzden bizlerde Yuhanna ile birlikte
bu müjdeyi yaymaya devam etmek için bu ayetlerden
büyük cesaret bulmalıyız.
Müjdeyi yayarken sevgi mesajından ödün vermeden
yaymalıyız ama aynı zamanda adil yargı mesajından
da ödün vermemeliyiz. Böylece İncil'in haberi
hem tatlı hem de acıdır. Yani bizler için;
kurtulanlar için tatlı, imanlı olmayanlar
için ve onlar için kaygılanan bizlere acı
gelir.
İki Tanık ve Mesih Karşıtı ( Vahiy 11.
Bölüm )
7. Borazan çalınmak üzeredir. Tanrı insanların
günahlarını görmesi için son bir fırsat
tanımaktadır. Bu, dünyaya duyurduğu son
mesajdır ve bu mesaj iki peygamber aracılığıyla
iletilmektedir. Bu peygamberler Eski Antlaşma'nın
peygamberlik vasfını tekrar canlandırıp
tamamlayacaklardır. İlk önce Vahiy 11:1-3
okuyalım.
42 ay nedir? 1260 gün ne kadarlık bir süredir?
Yahudi takvimi bizimki gibi 365 gün değil
360 gündür. Böylece gerek 42 ay gerekse
1260 gün tam tamına 3,5 yıl yapar. Bu 3,5
yıl son yedi yıllık sıkıntı dönemini anlatan
süredir ve bu süre boyunca ayetler Tanrı'nın
iki tanığı olacağından bahsetmektedir. Bu
iki tanık ne yapacaklar? Borazanlarla simgelenen
ve dünya üzerine gelen felaketlerin gerçek
anlamını açıklayacaklardır. Anlamı nedir?
Anlamı Tanrı'nın gazabının ve son yargısının
yaklaştığıdır.
Burada Tanrı Yuhanna'dan tapınağın yerini
ölçmesini istiyor ve görüyoruz ki Tanrı'nın
tekrar kullanacağı İsrail'le birlikte tapınakta
tekrar inşa ediliyor. Ayetlerin devamına
baktığımızda 4.ayette Rab'bin önünde duran
"iki zeytin ağacı" ve "iki
kandillik"ten söz ediyor.
Bu simgeler Zekeriya peygamberin kitabından
alınıyor. Bu iki kandil Kiliseyi simgeleyen
7 kandil değildir. Aynı zamanda Zekeriya'daki
tek kandil olan İsrail'de değildir. İki
kandil bizlere Tanrı'nın iki topluluktan
bir ulus yapacağını gösteriyor. Tapınağın
tekrar inşa edileceğini söylüyor. Fakat
tapınak gerek bu yeni İsrail gerekse ordular
arcılığıyla değil Kutsal Ruh sayesinde olacaktır.
Tanrı Zekeriya'ya bunu söylüyor diyor ki
Zekeriya 4:6
Okuduğumuz ayetlerde gelecek olan bu iki
peygamberlerle ilgili anlatılan özellikler
onlarında kim olacağını ve kimliklerini
bize açıklıyor. Bu peygamberlerden birinin
6.ayette de söylediği gibi yağmur yağmasın
diye göğü kapatmaya yetkisi vardır. Diğerinin
ise suları kana dönüştürme ve yer yüzünü
kaç kez isterse her türlü bela ile vurma
yetkisine sahiptir. Bu özellikler size bunların
kim olacağına dair bir ipucu veriyor mu?
Kim bunlar?
Bu özellikler ister istemez aklımıza İlyas
ve Musa'yı getiriyor değil mi? İlyas 3,5
yıl boyunca yağmur yağmasını engelledi,
Musa'da Mısır'ı birçok belalarla vurdu.
Şimdi birlikte Tanrının tasarısında Musa
ve İlyas'ın yerine kısaca değinmemiz iyi
olur. Musa, İlyas ve İsa Mesih 3 ayrı dönemi
temsil ediyorlar. Musa, yasa dönemini; İlyas,
peygamberlik dönemini ve İsa Mesih ise lütuf
dönemini temsil ediyor. Bu üç dönemin Kutsal
Kitap'a baktığımızda mucizelerle açıldığını
görüyoruz. Şimdide dördüncü dönemi bekliyoruz;
dördüncü dönem krallık dönemi olacak. Bu
dönemde son kez peygamberlik ve mucizelerle
gerçekleşecek. Bu peygamberlerin yapacakları
Kutsal Kitap'a herhangi bir şey eklemeyecek.
Çünkü artık Kutsal Kitap mühürlendi, peygamberlik
sözleri bitti. Zaten bu gelen peygamberler
de Kutsal Kitap'taki peygamberlikleri yerine
getirecekler ve söyleyecekler.
Bu dönemde hizmet eden iki peygamber İlyas'ın
ve Musa'nın çok önemli özelliklerini taşıyorlar
ya onların hizmetini ve yetkilerini devralan
yeni peygamberlerdir ki ben bunu düşünmüyorum
ya da Musa ve İlyas'ın ta kendileridir.
Neden Musa ve İlyas oluyor bakalım: Malaki
4:5. Gördüğümüz gibi Eski Antlaşma'nın peygamberliklerine
göre Mesih gelmeden İlyas gelecekti; İsa'nın
iki gelişi var. Bunlardan ilki İsa'nın beden
alıp gelişi ondan önce vaftizci Yahya'nın
onun yolunu hazırlamak için ortaya çıktığını
görüyoruz. Ama Yahya, İlyas değildi. Luka
1:17'ye baktığımızda İlyas'ın ruhuna ve
gücüne yani O'nun görevine sahip olduğunu
görüyoruz çünkü Yuhanna 1:21'de Yahya'nın
kendisi İlyas olmadığını dile getiriyor.
Ama İsa'nın ikinci gelişinde onun yolunu
hazırlamak için İlyas'ın geleceğini biraz
önce Malaki'de okuduk. Bu yüzden diyebiliyoruz
ki Vahiy 11.bölümdeki söz edilen Peygamberlerden
birisi kesinlikle İlyas'tır.
Yahuda 9. ayete baktığımızda Mikail'in Musa'nın
cesedi için İblisle çekiştiğini görüyoruz.
Bu konuda Musa'nın bedeninin ibadet hedefi
yapılmaması için Tanrı'nın cesedi göğe aldırttığı
düşünülüyor. Zaten Musa öldüğünde de cesedi
bulunamamıştı ve mezarının da nerede olduğu
bilinmemektedir. Tanrı insanların Musa'nın
cesedini ibadet hedefi yapmalarını istemediği
için cesedi göğe aldı ( Konya'daki Mevlana
örneği).
İlyas'a gelince o zaten ölümü tatmadan göğe
alındı (2.Krallar 2:1-11). Ayrıca Rab İsa
dağa çıktığında Petrus, Yakup ve Yuhanna'da
onlarla birlikteydi. İsa'nın dağdaki görünümü
değiştiğinde birden ortada belirip İsa ile
konuşanlar kimlerdir? Musa ve İlyas (Matta
17:3, Markos 9:4). Ne konuştular? Rabbin
kurtuluş tasarısını Luka 9:30-31. Dolayısıyla
Musa ve İlyas dünyanın sonunda olacaklarla
doğrudan ilgiliydiler.
Vahiy'in bu ayetlerinde geçen bu tanıklar
Rab'bin önünde duran iki meshedilmiş kişidir.
İşte burada her şeyin tamamlanacağı zamana
dek Musa ve İlyas İsrail'e tekrar ruhsal
soluk vermek için bekliyorlar. Zamanı gelince
bu iki tanık insanları uyaracaklar yani
borazan sesleri onlar olacaklar 11. bölümün
8. ayetine baktığımız zaman Rab'bin çarmıha
gerildiği kentten, yani kutsal kentten Sodom
ve Mısır olarak söz ediliyor. Çünkü kölelikten
kurtulduktan sonra İsrail hep Mısır'a dönmek
istedi. Çöl yaşamından daima şikayet ettiler.
Yani İsrailoğulları Mısıra dönmek istemekle
aslında dünyasal kolaylıklara dönmek istediler.
Vahiy'deki olaylar içinde bu tanıkların
öldürüleceği de 11.bölümdeki ayetlerde gösteriliyor.
İlyas ölümü hiç tatmamıştı ama burada onunla
ölümü tadacağını görüyoruz.
Şimdiye kadar baktığımız zaman içinde 7
yıllık sıkıntı döneminin ilk 3,5 yılını
gördük bundan sonraki 3,5 yıllık dönemde
sancılar ve olaylar daha da büyüyor ve 7
"vay" dediğimiz ayrı bir sıkıntı
zamanı başlıyor.
Burada Vahiy kitabının ilk yarısının sonuna
geldik bu yüzden gökteki tapınak açıldı
ve O'nun yani Tanrı'nın "Antlaşma Sandığı"
göründü (11:19). Bunun görünmesinin nedeniyse
bundan sonra gerçekleşecek olan korkunç
ve ruhsal felaketler karşısında Tanrı her
zaman antlaşmasının ve kendisinin ne kadar
güvenilir olduğunu bize göstermek istiyor
ve ardından şimşekler, uğultular ve depremler
görmekle de filmin yani kasetin yine başa
sarıldığını anlayabiliyoruz.
7 ALAMET (4. BANT 12 VE 14. BÖLÜMLER)
GİRİŞ:
Bu banttaki gerçekleşen olaylarla Vahiy
kitabının ikinci yarısının başladığını görüyoruz.
Bu kısmı oluşturan 12 ve 14. bölümlerde
insanlık tarihi boyunca devam eden kadının
soyu ile yılan arasındaki savaş anlatılmaktadır.
Kadının soyu yaratılış bölümünde (3:15)
haber verilen Mesih'in geleceği imanlı soy,
yılan ise açıkça ifade edildiği gibi Şeytan
diye adlandırılan ve tüm dünyayı saptıran
o eski yılandır (12:9).
Yılan Tanrı'nın insanlar üzerindeki egemenliğini
etkisiz kılma çabası içinde bir saldırı
hazırlar; bunu gerçekleştirebilmek için
de bu dünyanın egemeni olan kendisi (Yuhanna
14:30) İnsan bedeni alıp, yasa tanımız adam
olarak yeryüzüne gelir. Vahiy kitabında
söz edilen canavar budur. İnsanları saptıracak.
Ama kadının soyu son saat gelmeden önce
son bir fırsatı değerlendirerek dünyaya
müjdeyi yaymaya devam eder. Kendi canı pahasına
da olsa bu şekilde yılanın kendi peşinden
sürüklediği bütün meleklere ve insanlara
rağmen kadının soyu onu yener ve Tanrı'nın
haklı yargısının gelmesini sağlar. Bundan
sonra da isyankarların haline yalnız "vay"
demek kalır.
İşte bu çerçevede çağın sonuna ilişkin en
belirgin 7 alamet gösterilmektedir. Alamet
ne demek? Bir olayın gerçekleşmesini önceden
haber veren belirtidir. Kitabımızın 12 ve
14. bölümlerindeki alametler nelerdir? Bunlara
kısaca bakalım:
Birinci Alamet : (12:1) Tanrının
seçtiği ulus; yani İsrail'in görümü kadın
olarak temsil ediliyor.
İkinci Alamet : (12:2) Bakire kızın
gebeliği, kadından doğan çocuk; yani Mesih'in
ta kendisi
Üçüncü Alamet : Ejderha; Şeytan'ın
kendisidir.
Dördüncü Alamet : (13:1-3) Birinci
canavar; yani Deccal Mesih karşıtı olarak
karşımıza çıkacak.
Beşinci Alamet : (13:11-13) İkinci
canavar; bu din adamıdır öyle ki bütün dünyayı
birinci canavara tapmaya yönlendirir ve
kendisi sahte peygamberdir.
Altıncı Alamet : (13:18) 666; bir
insanı simgeler bu simge canavarın ismi
ve Mesih karşıtının sayısı olacak yani bir
ekonomik sistem.
Yedinci Alamet : Rab'bin 2. gelişi;
Tanrı'nın dünya üzerine göndereceği yargı
ve gazap demektir.
Kadının Soyu ve Şeytan Arasındaki Savaş
( Vahiy 12. Bölüm )
Kadın ve yılan konusu kurtuluş tarihinde
en önemli olaydır. Bu konu Yaratılış bölümünde
ortaya çıkıyor. Tanrı'nın verdiği ilk kurtuluş
vaadiyle bağlantılıdır. Yaratılış 3:15 burada
Tanrı ilk günahın etkisini yok edecek, kadının
soyundan gelecek bir kurtarıcıyı vaat ediyor.
Ama bu yılanın soyu yani imansızlar ile
kadının soyu yani imanlılar arasında bir
düşmanlılığa yol açar. Buradaki kadının
kimliğini biraz açıklayalım.
12:1'e baktığımızda orada güneşe sarılmış
bir kadın, ay ve yıldızlar görüyoruz. Kimileri
burada Meryem Ana'yı görmek istiyor ama
Eski Antlaşmadan gelen bütün bu simgeler
bize net bir mesaj iletmektedir. Yaratılış
37:9-11'e baktığımızda Yusuf'un bir rüyada
güneş, ay ve on bir yıldızın önünde eğildiğini
görür. O halde bu ayetlere baktığımızda
kadının soyu burada İbrahim'in torunu Yakup
aracılığıyla Mesih'in ataları olarak gösteriliyor.
Vahiy 12. bölüme baktığımız zaman burada
ruhsal bir savaştan söz ediliyor. Bu savaş
Şeytan'ın ilk isyanından beri devam eden
bir savaştır. 10 ayetten 18.ayete kadar
baktığımızda bu ruhsal savaşın iki cephesi
olduğunu görüyoruz. Gökyüzünde yani gözlerimizle
görmediğimiz ruhsal alemde birde yeryüzünde
imanlıların hizmetleri arasındaki cephelerdir.
Bu savaş içinde Meleklere yani ruhsal varlıklara
düşen görev farklıdır, imanlılara düşen
görev farklıdır.
Mikail ve melekleri, Şeytan ve ordularıyla
direk savaşa giriyor. Bu tam olarak nasıl
bir savaş bilemeyiz. Bildiğimiz kanlı bıçaklı
savaş değil. Gökteki zaferler Tanrı'nın
zaferidir ama yeryüzünde olanlarda dua ve
tapınmalarıyla bu zaferi etkiliyor. Çünkü
Şeyta'nın ele geçirmeye çalıştığı yer dünyamızdır
ve dünya üzerinde Tanrı'dan asıl yetkiyi
alanlar ise biz Mesih imanlılarıyız.
İmanlılar ejderha ile yani Şeytan ile direk
savaşa girmezler bu meleklerin işidir (12:7-9).
Meleklerin bile bu savaşı yaparken bir yetki
sınırları olduğunu görüyoruz. Bizlerde buna
dikkat etmeliyiz. Bazen yaşadığımız olaylardan
dolayı Şeytan'a kızarak yetkimizi aşan şekilde
davranıyoruz. Şeytanı lanetliyor ona bağırıp
küfrediyoruz. Bizim böyle bir şeye yetkimiz
yoktur. Baş melek Mikail bile Şeytan'la
olan tartışmasında ona küfredip kötü bir
şey söylemedi sadece "Seni Rab azarlasın"
dedi. Bu çok önemli ve bizde buna çok dikkat
etmeliyiz.
İmanlılar olarak bizler bir savaş içerisindeyiz.
Savaşımız Efesliler 6.bölümde de belirtildiği
gibi kötülüğün göksel yerdeki ruhsal ordularına
karşıdır. Bu savaşta akıllıca hareket etmek
gereklidir. Bu yüzden kuşanmamız gereken
ruhsal silahlar vardır. Bu silahlar Vahiy'de
de gösterilen saldırı silahlarıdır. Nedir
bunlar? Tanrı sözü, Müjdeyi yaymak ve dua
etmek. Dua: İmanlıların güçlenmesi ve müjde
kapılarının açılmasını diledikçe Tanrının
egemenliği yüreklere dolar. Tanrı'nın sözü
ve Müjdeyi yaymak: Tanrı'nın gerçeği yayılıp
İncil'in haberine insanlar inandıkça Şeytan
gücünü yitirir.
12. bölümdeki ayetlere baktığımızda ejderhanın
yani Şeytan'ın çocuğu yani İsa Mesih'i öldüremediğini,
Çocuğun onu yendiğini görüyoruz. Bu da Mesih'in
çarmıhtaki zaferidir. Mesih çarmıhta ne
yaptı? Şeytan'ın başını ezdi. Bu yüzden
Şeytan ölümcül bir yara almış bir yılan
gibi kuyruğunu sağa sola sallayıp kadına
yani iman soyuna ve bizlere saldırmaya devam
ediyor. Gücünü yitirdi ama hala kuyruğuyla
bizi korkutuyor (Fikret Ağabey'in örneği).
Mesih Karşıtı ve Sahte Peygamber ( Vahiy
13. Bölüm )
Vahiy bölümünün en önemli konularından birisidir.
Buna geçmeden önce sizinle Vahiy bölümünde
adları geçen imanlıların düşmanlarına bir
göz atalım:
Ejderha : Baş düşman, suçlayıcı,
katil ve yalanın babası olan Şeytanın ta
kendisidir ve görevi sapkın öğretiler yayarak
insanları ayartmak.
Birinci Canavar : Mesih karşıtıdır.
İkinci Canavar : Sahte Peygamberdir.
Yanıltıcı mucizeler yapar.
Kötü Ruhlar : Acı veren ruhlardır.
Fahişe : Sahte dini simgeliyor.
Babil : Dünyasal sistemi baskı ve
çekiciliği simgeliyor.
İzebel : Putperestlik ve ahlaksızlığı
simgeliyor.
Balam : Ücret uğruna hizmet edenleri
simgeliyor.
Mesih Karşıtı ( Birinci Canavar ) :
İnsan kılığına girerek dünyaya gelen önceleri
kendini iyi biri olarak gösterip daha sonra
maskesini çıkartan güçlü ve kötü bir ruhtur.
Zulmeden ve Tanrı'ya karşı isyankar olan
bu Mesih karşıtını dünya bir kurtarıcı olarak
görecektir. Bu yüzden birinci canavarın
yani Deccal'in asıl kimliğini biraz daha
açalım.
Bu canavar, Mesih karşıtıdır. O, dini ve
siyasi yönden çok güçlü olacaktır ama görünüşü
iğrenç olmayacak tam tersine kendisini çok
nazik biri olarak gösterecek ve dünya O'na
bir hayli ilgi gösterecek. 13.bölüm 4.ayete
baktığımızda O'na tapındıklarını bile okuyoruz.
Sonra bu Mesih karşıtı İsrail ile bir antlaşma
yapacak ve 3,5yıl sonra bu antlaşmayı bozacak
ve bu sefer kutsallara eziyet edecek ve
büyük bir savaş olacak. 16. bölümde göreceğimiz
bu savaşa Armagedon deniliyor.
"Ejderha kimdir?" demiştik. Şeytan'ın
ta kendisi, canavar ise ejderhadan yetki
alan bir insan olacak. Mesih karşıtı ismini
alan bu insan sahte bir Mesih olacaktır.
Aynı zamanda yasa tanımaz bir adam olacağını
söylüyor Pavlus Selaniklilere yazdığı mektupta
2.Selanikliler 2:1-12. Burada Mesih karşıtından
yasa tanımaz olarak söz ediliyor çünkü Tanrı'nın
yasasını yani On Emir'i hiçe sayacak ve
insanları Tanrı'ya karşı kışkırtacak. Tarihte
bir çok defa böyle insanlarla karşılaşıldı,
örneğin imparatorlardan Neron, Kaligula,
Domiçiyanos; devlet adamlarından Hitler,
Stalin birçok kişilerce Mesih karşıtı ilan
edildiler. Ama onlar gerçek Mesih karşıtı
değildiler. Fakat onlarda Mesih karşıtı
gibidirler. 1.Yuhanna 2:18'de böyle deniliyor:
"…Mesih Karşıtı'nın geleceğini duydunuz.
Nitekim şimdiden çok sayıda Mesih karşıtı
türemiş bulunuyor."
Bu Mesih karşıtının aynı zamanda usta bir
taklitçi olduğunu görüyoruz. Kendisini gerçek
Mesih olarak tanıtacaktır. Kendisi kalkıp
da ben Mesih Karşıtıyım demeyecek. Yahudilere
ben beklediğiniz Mesih'im, Hıristiyanlara
ben gelecek olan İsa'yım, Müslümanlara ben
Mehdi diye beklediğiniz kişiyim, Budistlere
ben Mesih'te kendisini gösteren sonsuz ruhun
son reenkarnasyonuyum diyecek.
Bu yüzden insanların O'na taptıklarını görebiliyoruz.Zaten
günümüzde bile bunları yapan insanlar yani
Şeytan'a tapanlar vardır. Ayrıca Yeni Çağ
(New Age) akımının yaklaşımı… Şeytan, insana
yaklaşırken Tanrı gibi olacaksınız demişti.
Bu akıma baktığımızda da aynı şeyleri görüyoruz.
İnsanlara "Tanrı sizsiniz, içinizdeki
tanrıyı keşfedin" gibi sözler ile yaklaşıyorlar
ve birçok kişi Tanrı gibi olmak istediği
için bu akımların peşinden sürükleniyor.
Hepimiz bunlara dikkat edelim. Çünkü Şeytan
ayartıcı olarak her yerde insanları Tanrı'dan
uzaklaştırmak için çalışıyor. O'nun ayartılarına
kapılmayalım.
Sahte Peygamber ( İkinci Canavar ) :
Vahiy 13:11'de karşımıza çıkan ikinci canavar
da birinci canavar gibi karşımıza insan
olarak çıkıyor. Şimdi bu canavarın yaptıklarına
bakarak onu tanımaya çalışalım. Bu canavar
ilerideki bölümlerde "Sahte Peygamber"
olarak tanıtılan kişidir. Büyücü ve din
adamı özelliklerini taşıyor. Yaptıklarına
baktığımızda insanları birinci canavara
tapınmaya teşvik ediyor. O'nun dini tamamıyla
Mesih karşıtını yüceltmeye yönelik oluyor.
Yani Mesih karşıtının peygamberi ağzı ve
sözcüsü oluyor. Ve çok mütevazı bir şekilde
insanlara yaklaşıyor. Bu size bir şeyi hatırlatıyor
mu?
İsa, Matta 7:15'de ne diyor? Maalesef insanlar
bu canavarın ayartılarına kapılıyorlar çünkü
bu canavar aynı zamanda büyük mucizeler
de yapıyor. Bu çok önemli bir şey buradan
görebiliyoruz ki mucize yapanlar sadece
Tanrı adamları değil Şeytan'ın elinde olan
kişilerinde böyle bir şey yapabileceklerini
anlıyoruz. Zaten bunu Tanrı'nın sözü de
söylüyor. İsa Mesih Matta 24:23-24'te diyor
ki: "Eğer o zaman biri size, 'İşte
Mesih burada', ya da 'İşte şurada' derse,
inanmayın. Çünkü sahte mesihler, sahte peygamberler
türeyecek; bunlar büyük mucizeler ve harikalar
yaratacaklar. Öyle ki, ellerinden gelse,
seçilmiş olanları bile saptıracaklar."
Bu yüzden bu bize güzel bir şey öğretiyor;
farkına varabiliyor musunuz? Bize öğrettiği
şey: Biz Tanrıya, bize mucizeler yaptığı
için değil gerçek ve tek olduğu için tapınmalı
ve inanmalıyız. Eğer sadece mucizelerini
görüp ona mucize Tanrı'sı olarak inanırsak
o zaman bugün bir tanrıya, yarın başka bir
tanrıya, öbürsü gün başka bir tanrı inancı
peşinde koşarız. Bu ayetlerden görebiliyoruz
ki: Tanrı, Şeytan'a da mucizeler yapabilme
yetkisi veriyor. Bu yüzden biz Tanrı'ya
gerçekten var olduğu için ve sağladığı kurtuluş
için inanmalıyız.
İkinci canavar ilkinden daha zararsız olarak
görülebilir ama aslında daha yıkıcıdır.
"Elinden gelse…" diyor ayet seçilmişleri
bile saptıracak. Ama bu mümkün değil. Neden
mümkün değil? Çünkü seçilmiş olan bizler
ve o dönemde yaşayacak kişiler Rab'bin elinde
olduğu için Kutsal Kitap ne diyor? Romalılar
8:31-39.
Bu canavarın yapacağı mucizeler ve yalanlar
3,5 yıl sürecek diyor ayetler. Bu yüzden
Şeytan'ın yanıltıcı gücünü küçümsemeyelim.
Çünkü o basit yalanlarla değil, Tanrı'nın
sözünü çarpıtıp, insan gururunu okşayarak
yanaşır. Böylece taklitçi Şeytan yani ejderha,
Mesih karşıtı yani birinci canavar ve sahte
peygamber yani ikinci canavar olarak korkunç
bir üçlü birlik oluşuyor. Birinci canavar
Şeytan'ın elindedir, ikincisi ise onun aklı
ve düşüncesinin sesidir. Birinci canavar
bu dünyanın güçlerini kullanarak Kutsalları
ezdirendir. ikincisi ise sahte dinler ve
felsefeler aracılığıyla insanların yüreğini
fetheden yanıltıcı güçtür. Vahiy 14:8'de
de Şeytan'ın kullandığı araçlardan birini
açıklayacağız. Bu da fahişe olarak tanıtılan
Babil'dir. Böylece Şeytan'ın en azgın üç
silahını görüyoruz. Zulüm, Mesih karşıtı,
din ve ayartma.
Vahiy 13:15-18'de 666 sayısının Mesih karşıtını
yani Şeytanı simgelediğini söyledik daha
önce. Ama burada başka bir şeyden daha bahsediliyor.
Okuduğumuz bu ayetlere göre Şeytan'ın ekonomik
bir sistem getireceğini ve herkese bir işaret
vereceğini ve canavarı simgeleyen bu işareti
taşımayanların sıkıntı ve zulüm çekeceğini
söylüyor ayetler. Bu ayetleri okuduğumuzda
bize daha önce Mesih inanlılarının tarihte
yaşadığı bir olayı hatırlatıyor. Mesih inanlıları
Neron zamanında Roma'da İmparatorun heykeline
tapınmadıkları için zulüm ve baskı yaşıyorlardı
ve Mesih inanlıları o dönemde Roma'da ticaret
yapıp çalışamıyorlardı. Çünkü şehre giren
insanlar İmparatorun heykeline Krios diye
tapındıktan sonra onlara işaret verilirdi
ve bu kişiler kolayca her şeyi yapabilirlerdi.
Ama Mesih inanlıları bunu yapmadılar; yapmadıkları
içinde işkence görüp zor anlar geçirdiler,
canlarından oldular. İşte o son günlerde
de imanlılar canavarın sayısını taşımadıkları
için sıkıntı çekip öldürülecekler.
Burada, Vahiy 14. bölümde karşımıza yine
144.000 kişi çıkıyor. Daha önce mühürleri
anlatırken 2. bandımızda bu konuyla ilgili
açıklama yapmıştık. Kimdi bu 144.000 kişi?
İsrail'in 12 oymağından seçilmiş ve Rab
İsa'nın da sonun belirtileri kısmında söylediği
sözü gerçekleştirmek üzere seçilmiş kişilerdi.
Neydi İsa'nın bu sözü, "İşte bu egemenlik
müjdesi dünyanın dört bir yanına duyurulmadıkça
o son gün gelmeyecek." Daha öncede
dediğimiz gibi bu 144.000 kişi Kilise göğe
alındıktan sonra dünyada yaşanacak 7 yıllık
sıkıntı döneminin son 3,5 yıllık döneminde
Müjdeyi dünyanın dört bir yanına duyuracaklar.
14.bölümde bu 144.000 kişinin kusursuz bir
şekilde İsa'ya hizmet edeceklerini okuyoruz
ama bu günahsız oldukları anlamına gelmiyor.
Bu kişilerin ruhsal olarak zinaya düşmediklerini
yani kendilerini canavara ve putlara kaptırmadıklarını
görüyoruz bu sıkıntı döneminde. 14.bölümün
diğer ayetlerinde, son günler için müjdenin
mesajının üç başlıkta toplandığını görüyoruz.
Bu mesaj melekler tarafından iletiliyor:
1.Tanrıya tapının.
2.Babil yıkıldı.
3.Canavara uyanlar sonsuza dek acı
çekecekler.
Burada Babil'in yıkılışından bahsediyor.
Ama biz onu 18.bölümde inceleyeceğiz. Şimdilik
Babil'in Tanrı'ya dönmemeleri için insanları
cezbeden dünyasal düzeni simgelediğini bilelim
yeterli. Bu bölümün ana konusu Vahiy 14:16
ayetinde açıklanıyor. Nedir bu? Değişmeyen,
sonsuza dek kalıcı olan Müjde ve burada
çok güzel bir ayet bu, çünkü müjdenin değişmeyeceğini
ve sonsuza dek kalıcı olduğunu gösteriyor
(Kutsal Kitabın değişmezliğini açıkla).
Bu bölümün teşvik veren yanlarından birisi
14:13 ayetinde görüyoruz ki bu sıkıntı döneminde
İncil'in mesajını yürekten kabul eden insanlar
kurtuluyor ama etmeyenler ise 11.ayetinde
söylediği gibi sonsuza dek cehennemde acı
çekecekler ve rahat yüzü görmeyecekler.
İşte bu da onların üzerine inen Tanrı yargısı
oluyor.
Bu yargıyı tekrar Vahiy 14:14-15'de görüyoruz.
Burada Matta 13:40-43'teki İsa'nın sözleri
gerçekleşiyor. Biçme saati yani insanoğlunun
artık her şeyi yargıladığını yani son güne
gelindiğini görüyoruz (Deliceler benzetmesini
açıkla Matta 13:36-43).
7 TAS (5. BANT 15 VE 16. BÖLÜMLER)
KUTLAMA VE GAZAP TASLARI :
Vahiy bölümünün diline ve anlatımına alıştığımız
için ve de gösterdiği simgeleri artık bildiğimiz
için bundan sonraki bölümleri daha kolay
anlayabiliriz. Bu derste 5. bandımızda açıklanan
7 gazap tasını inceleyeceğiz. Dökülen gazap
tasları bizi Mesih'in yeryüzüne gelip Krallığını
kurmadan önceki sona götürüyor, dünyanın
yok olacağı sona değil. 15. bölüm Vahiy
kitabındaki en açık ve en kısa bölümlerden
biridir. Bu bölümün ilk ayetlerinde Tanrı'nın
öfkesini taşıyan, 7 melek bize tanıtılıyor
ve 2. ayette daha öncede bahsettiğimiz camdan
oluşmuş denizi görüyoruz.
Hatırlıyor musunuz, bu cam deniz neyi simgeliyordu?
Tanrı'nın tahtı önünde duran ve onun ışığını
yansıtan kutsalları yani imanlıları simgeliyordu.
Daha önceki bölümlerde de bu kalabalığın
sayılamayacak bir kalabalık olduğunu söylemiştik.
Ama bu ayetler bizim dikkatimizi canavarın
döneminde onun getirdiği düzene katılmayan
ve Tanrı'ya bağlı kalabilen galiplere çekiyor
ve onların Musa'nın ve Kuzu'nun ezgisini
söylediklerini gösteriyor. Neden? Çünkü
nasıl Musa İsrailoğullarını Kızıl Denizin
ortasından geçirerek kurtardıysa, Kuzu da
gerçek zafere; sonsuz zafere bizleri ve
dünyada sıkıntı çeken sadık imanlıları kavuşturdu.
Nasıl ki İsrailoğulları Kızıl Deniz'i geçtikten
sonra Onların peşlerine düşen Mısırlıların
ordusu yok edildiyse, Mesih aracılığıyla
da Şeytan'ın ordusu da yok edilmiş oldu.
Musa Eski Antlaşma halkını, Kuzu ise Yeni
Antlaşma'nın halkını temsil ediyor. Buradan
da görebiliyoruz ki Rab tarih içindeki zaferlerini
halkıyla paylaşıyor ve kutluyor. 3 ve 4.
ayetlerde yazılı olan sözlerde bu zaferi
ve Tanrı'nın işlerini bize yansıtıyor.
5 ve 6. ayetlerdeki meleklerin giydiği elbiseler
ve altın kuşaklar daha önce söylediğimiz
gibi saflık, paklık ve kutsallığın sembolleri
oluyor. Bu meleklerden Tanrı'nın yargısı
gerçekleştirecek olan meleğe Tanrı'nın öfkesini
simgeleyen gazap tasları veriliyor ve bundan
sonra kutsal yerin dumanlarla dolduğunu
görüyoruz. Bu demek oluyor ki belalar sonuçlanana
kadar hiç kimse Tanrı'ya ulaşamaz. Yani
artık pişmanlığa ve tövbeye yer yoktur.
TANRININ ÖFKESİ VE 7 TAS :
16. bölümde anlatılan Tanrı'nın öfkesiyle
dolu tasların 7 olması bizlere bir kez daha
Tanrı'nın mükemmel işleyişini anlatıyor
ve daha öncede dediğimiz gibi 7 rakamı Tanrı'yı
simgeleyen ve eksik olmayan "Tam"ı
gösteriyor. Borazanlara baktığımızda da
benzer olaylar görmüştük ama onların sadece
uyarılar olduğunu ifade etmiştik fakat bu
taslar ise uyarılarla gelen yargıyı gerçekleştiriyor.
Taslar tarih boyunca haksızlıklara karşı
birikip Tanrı'nın adil ve kutsal öfkesiyle
dolup taşmaktadır. Tanrı insana son fırsatını
verene kadar yinede sabrediyor fakat bu
bölümde ise yargısını uyguluyor. Tasların
yol açtığı belalar insanlara kendi davranışlarıyla
hak ettikleri cezadan başka bir şey değildir.
Tanrı'nın gazabı keyfi ve ani değildir.
Tanrı'nın bu gazabı şimdi de var ama henüz
yeryüzüne dökülmemiştir. Dikkat etmek lazım.
Tanrı'nın öfkesi damla damla dolan baraj
gibidir. Baraj taştığı zaman nasıl önüne
çıkanları yok ederse Tanrı'nın öfkesi de
böyledir. Tanrı'nın öfkesini taşıyan bu
taslar dökülmeye başladığında neler oluyor?:
1)-Birinci Tas : İğrenç ve ıstırap
verici yaralar oluşturuyor (16:2).
2)-İkinci Tas : Denizi ölü kanına
benzer bir kana dönüştürüyor (16:3).
3)-Üçüncü Tas : Irmakları ve su pınarlarını
kana çeviriyor (16:4-7).
4)-Dördüncü Tas : Güneşin üzerine
dökülüyor ve güneşe insanları yakma gücü
veriliyor ve korkunç bir sıcaklık oluyor
(16:8-9).
5)-Beşinci Tas : Canavarın tahtına
dökülüyor ve canavarın hükümdarlığını sana
erdiriyor.
6)-Altıncı Tas : Fırat nehri üzerine
boşaltılıyor ve dünyada son savaş başlıyor.
Nehir kuruyor. 6.tasla ilgili ayetlerde
aslında bu savaşı körükleyen gerçek kaynak
gösteriliyor. Bu da dünya krallarının aklını
çelen kötü ruhlardır. Bu yüzden İncil bize
bu konuyla ilgili bir şey öğretiyor: 1.Timoteyus
2;1-2. Her zaman devletimiz ve yöneticilerimiz
için dua etmeliyiz.
7)-Yedinci Tas : Büyük sıkıntını
sonuna geldiğimizi gösteriyor. 18. ayet
bizi tekrar başka bir bakışa yönlendiriyor.
Bandımızı biraz başa sararak farklı bir
bakıştan 6. bant içindeki olaylara gireceğiz,
çünkü 18. ayette gök gürlemeleri, şimşekler
ve uğultular yine karşımıza çıkıyor.
7 VAY (6. BANT 17 VE 19. BÖLÜMLER)
YIKIM VE RAB'BİN GELİŞİ :
Vahiy kitabı sembolik bir film gibidir.
Filmde ki hiçbir sahne aslında göründüğü
gibi değildir ama gösterilenler bizim olayların
iç yüzünü anlamamız için bize yardımcı oluyorlar.
6. bandımızın konusu 7 vay. Şimdi çalışacağımız
bölümler büyük bir şiddetle gelecek olan
"Son"dan bahsediyor. Diğer bölümler
zaten bizi bu sona hazırlamıştı. Daha önceki
bölümlerde hem "Son"un haberi
verilmiş hem de tarih boyunca gelen felaketler
yargılar aracılıyla gösterilmiştir. Bu kısımda
anlatılan "Vay"lar ise Rab'bin
felaketlerini göndermeye hazırlandığını
gösteriyor. Vaylar 8. bölümden beri karşımıza
çıkmaya başladı. Vay kelimesi, kaçınılmaz
olan bir felaket karşısında üzüntü duymayı
ve çaresizliği gösterir. Son bir uyarıdır.
Yani "Şunu yapmazsanız vay halinize
sizin" gibi 7 vay Vahiy kitabı boyunca
bize şu şekilde açıklanıyor.
1)-Birinci Vay : Son üç borazan çalınmadan
önce geliyor (8:13).
2)-İkinci Vay : Kötü güçlerin çözülmesiyle
oluşan Armagedon Savaşı'nda bu facia karşısında
çaresizlik içinde kalan insanların durumunu
gösteriyor.
3)-Üçüncü Vay : Mesih geldikten sonra
ona karşı direnenlerin üzerine gelen yargıyı
simgeliyor.
4)-Dördüncü Vay : Dünya üzerine gelecek
olan felaketin bir genel hatırlatması şeklinde.
5)-Beşinci Vay : Babil yani dünyasal
sistemin ve çekiciliğin yok edilmesi.
6)-Altıncı Vay : Dünyasal sistemin
çöküşüyle çaresizlik içinde olanları simgeliyor.
7)-Yedinci Vay : Son yargı.
Vahiy 17. bölümde Babil bize fahişelerin
anası olarak ta gösteriliyor. Fahişe neyi
simgeliyordu? Sahte dinleri, Babil ise Dünyasal
sistemi simgeliyor demiştik. Bu bölümde
bunların uğrayacağı gazap ve yıkım bize
anlatılıyor. "Fahişe" terimi yalnız
Vahiy Kitabında değil Kutsal Kitap'ın bir
çok bölümünde de geçiyor. Kutsal Kitap'taki
zinakar kadın ve fahişe tabirleri belli
bir insan kesiminin putperest yaklaşımlarını
simgeler yani doğru yoldan yürüyeni baştan
çıkarıp saptıran sahte dindir. Aynı zamanda
da fahişe değişik dinleri hepsini birleştirmeye
çalışan bir akım olacaktır. Elbette ki insanları
hoş görü altında birleştirmek iyidir. Ama
bunu Tanrı'nın gerçeğini hiçe sayarak yapmak
iyi değildir. Babil kulesinin amacı buydu.
"Gelin Yeryüzüne dağılmayalım göklere
erişecek bir kule dikip kendimizi de bir
isim yapalım" ( Yaratılış 11;3-4 )
dediler.
Zaten günümüzde ki Tanrı'nın içimizdeki
güç olduğunu söyleyen yeni çağ akımlarının
uyguladıkları strateji de Babil'in kullandığı
stratejinin aynısıdır. Bu yüzden Vahiy 17:15'de
geçen fahişenin ismi Büyük Babil'dir. Bu
yüzden de kadın tek bir akım değil bir çok
akımı birleştiren dünya fahişelerin anasıdır.
Ayetlerin söylediği gibi, işte bu güçler
kuzuya karşı savaşacaklar ama yenilecekler.
Rab'le birlikte olanların çağrılmış, seçilmiş,
ve sadık kalmış kişiler olduğunu görüyoruz.
18. bölümde Babil'in tamamen yıkılışını
görüyoruz ama bu zamanda Tanrı'nın halkına
da bir çağrısı var. Vahiy 18:4-8. Biz imanlılar
bütün Kutsal Kitap boyunca Babil'den çıkmaya
çağrılıyoruz. Tanrı her zaman peygamberlerini
kullanarak bize seslendi "Ey halkım
çıkın oradan" diyerek. Çoğu inançlılar
Mesih'i kabul ediyorlar ama Tanrı'nın istediği
gibi değil. Bu yüzden bir inanç İncil'in
özüne bağlı değilse ne kadar İsa'yı kabul
etsede bu inançlar Babil'dir. Bu yüzden
biz imanlılar da Kutsal Kitap'ın özüne sadık
kalmayan her din ortamında her türlü Babil'den
ayrılmaya çağrılıyoruz.
Tanrı tarafından 6. ayete baktığımızda dünyanın
uğrayacağı cezanın insanların kendisinin
seçtiğini görüyoruz. Çünkü insanoğlu kendi
kaderinden sorumludur "İnsan ne ekerse
onu biçer". Burada da Tanrı'nın adaletinin
ve yargısının yerinde olduğunu ve haklı
olduğunu görüyoruz çünkü bunu dünya kendisi
istedi. Tanrı'dan uzak kalmayı seçerek.
18. bölümün sonunda da Tanrı'nın Babil üzerindeki
yargısının tamamen gerçekleştiğini insanlara
daima tökez olan ve insanları saptıran Babil'in
yıkıldığını görüyoruz.
19. BÖLÜM :
Şimdiye kadar çalıştığımız Vahiy bölümleri
ardından nihayet sona yaklaşıyoruz ve böylece
Mesih'in ikinci gelişi gerçekleşecektir.
Bu bölümün ilk ayetlerin de gökteki büyük
bir kalabalığın Haleluya ve övgü sözleriyle
Tanrı'ya tapındıklarını görüyoruz. Haleluya
İbranice'de Yahve'ye övgüler anlamını taşıyor.Ve
tam dört defa 19. bölümde bu sözlerle insanların
Tanrı'ya tapındıklarını görüyoruz.
Şimdiye kadar çalıştığımız bölümlerde hep
felaket haberleri okuduktan sonra bu ayetleri
okumak insanın içini ferahlatıyor ve daha
ilk ayetlerde gökteki kalabalık kurtarışın
yüceliğin ve gücün sadece Tanrı'ya ait olduğunu
vurguluyor. Başka hiç kimse sonsuz kurtuluşu
sağlayamaz ve buna en ufak katkıda bulunamaz.
Rab'bin kurtarışı sonsuzlukta bir kefaretin
sağlanmasıyla başlar, çarmıhta günahlarımızın
yüklenilmesiyle gerçekleşir ve Rab'bin ikinci
gelişiyle inanlıların cennete kavuşmasıyla
tamamlanır. O beni kurtarmasaydı ben asla
cennete ulaşamayacaktım. Hamdolsun ki onun
kurtarışıyla aklandım. Bu yüzden kurtuluşumdan
eminim. Çünkü beni kurtaran Tanrı Romalılar
8. bölümde dediği gibi beni kimse suçlu
çıkaramaz "Çünkü Tanrı'nın seçtiğini
kim suçlayabilir ki İsa benim aracım olduktan
sonra".
Ve ayetler gökte bir düğünün başladığını
söyleyerek devam ediyor. Burada damat Mesih,
inanlılar topluluğu ise gelindir. Damat
ve gelin nasıl düğünde birleşip her şeyi
paylaşıyorsa Rab'de her şeyi hiçbir engel
olmaksızın bizimle paylaşmak istiyor. Bu
ilişki bedensel değil ruhsal bir ilişkidir.
Sevginin en derin şekilde yaşanacağı bir
ilişkidir. Bu düğüne katılabilmek için tek
şart vardır oda yeni bir elbise yani düğün
elbisesi giymek lazım. 8. ayette de gördüğümüz
gibi keten giysiler ve beyaz kaftanlar Vahiy
kitabı boyunca Rab'den gelen doğruluğu simgeliyor
dedik. Bu düğün elbisesi olmadan hiç kimse
düğüne giremeyecektir. Ama girenler ise
sevinip coşacaklar.
Düğün duyurusundan hemen sonra bütün beklentiler
amacına ve hedefine nihayet ulaşır. Çünkü
Mesih ikinci defa yeryüzüne gelir. Gelişiyle
göğün kapılarının açıldığını görüyoruz.
Kutsal Kitap'a baktığımız da göğün kapıları
üç kes açılıyor:
1. Mesih'in birinci gelişinde doğumunu
gerçekleşmesi için o heybetli kapılar alçak
gönüllü bir şekilde açıldı.
2. Mesih dirildikten sonra göğe alındığında
bu geçiş tahta yükselmek üzere zafer ve
görkem içinde gerçekleşti.
3. Ebedi kapılar üçüncü kes açıldığında
Mesih'in yeryüzüne ikinci gelişinde göksel
orduların komutanı olarak geçmesi için açılacaktır
ve yeryüzünü adaletle yargılayacaktır.
Bu yargıyla ilgili ayetleri okuduğumuzda
19. bölümün sonlarında bir savaştan bahsediyor
ama bu savaşın ruhsal bir savaş olduğunu
bilmemiz gerekiyor. Ayetleri okuduğumuzda
Mesih'in ağzından çıkan kılıçla canavarı,
yasa tanımaz adamı ve canavara tapanları
öldüreceğini söylerken bu eylemi sözüyle
yapacağını ima ediyor. Çünkü Kutsal Kitapta
Tanrının ağzından çıkan her bir söz bize
kılıç olarak tanıtılıyor.
7 YENİLİK (7. BANT 20 VE 22. AYETLER)
GİRİŞ :
Şimdiye kadar incelediğimiz Vahiy kitabının
konusu büyük sıkıntı döneminin sonuna yani
Mesih'in gelişine kadar olan bölümleri kapsıyor
ve açıklıyordu. Şimdiye kadar toplam 6 kısımda
inceledik Vahiy kitabımızı ve Tanrı'nın
o mükemmel tasarısının tarih üzerinde nasıl
egemen olduğuna tanık olduk. Bugün ise 7.
kısmı inceleyeceğiz. 7. kısımda ise Eski
ve Yeni Antlaşma'daki peygamberlik sözlerinin
gerçekleştiğine tanık olacağız.
Hatırlıyor musunuz, Vahiy Kitabı'nın amacı
neydi? Vahiy kitabı hatta bütün Kutsal Kitap'ın
bizi yönelttiği hedef Tanrı'nın sonsuz ve
kalıcı zaferidir demiştik. İşte bugün bu
zaferi göreceğiz ama şunu söylemeliyim ki
bu zafer bir son değildir. Aksine yenilikler
dizisine görkemli bir başlangıçtır. Bu hafta
7. kısımda 7 tane yenilikten bahsedeceğiz.
Bu yenilikler Vahiy 20, 21 ve 22. bölümlerde
bize anlatılıyor. Nelerdir bu yenilikler?
1. Mesih'in bin yıllık krallığında,
dünyada yeni düzen kurulur (Vahiy 20:1-6,
Matta 19:28, Elç. İşl. 3:21).
2. Yeni gök ve yeni yeryüzü yaratılır
(Vahiy 21:1, Yeşaya 65:17, 66:22, 2.Petrus
3:13).
3. Cennet (Vahiy 21:2-9,21, Yeşaya
54:11-12, Hezekiel 48:30-35).
4. Kurtulanlar Tanrı'nın yüceliğine
erişip sonsuz mirasa kavuşurlar (Vahiy21:3-7,Romalılar5:2
ve 8:17-18).
5. Önceki düzen ortadan kalkıp ölüm
ve günah yok olur (Vahiy 21:4, Yeşaya25:8
ve 1.Korintliler15:54-55).
6. Tapınak yok, güneş yok, gece yok
ama Tanrı var ve merkez O (Vahiy 21:22-27
ve Yeşaya 60:19-20).
7. Yaşam sonsuzluklar boyunca daima
yenileniyor ve tazeleniyor (Vahiy22:1-5,Tekvin2:9
ve Yeşaya60:19).
Bu bölümlerde bize çok net bir mesaj verilmektedir.
Bu mesaj şudur: Cenneti cennet yapan Tanrı'nın
oradaki varlığıdır. Gerçek mutluluk Tanrı'ya
yakın olmaktır. Yaşamın anlamı, Kutsallık
içinde O'nunla egemenlik sürmektir. İsa
Mesih'in benzerliğini taşımak ve görkemini
paylaşmaktır.
BİN YILLIK KRALLIK : Tanrı'nın Krallığı
kurtuluş tarihinin en önemli konularından
birisidir. Bu krallığın yeryüzünde kurulması
da, bu tarihin son aşamasıdır. Hatırlarsanız
daha önceki bölümlerde Mesih'i reddettikleri
için Tanrı halkı konumundan ayrılan İsrail'in
Mesih'in gelip Kiliseyi göğe aldıktan sonra
tekrar Tanrı halkı konumuna geçeceğini söylemiştik.
Neden? Çünkü henüz gerçekleşmemiş vaatler
vardı. İşte bin yıllık krallıkta bu vaatlerin
arasında yer alıyor. Romalılar 11:29'da
"Tanrı'nın armağanları ve çağrısı geri
alınmaz" diyor. İsrail'in Tanrı'nın
ilahi tasarısındaki konumundan söz eden
bu ayet kendisine krallıkla ilgili verilen
vaatlerin gerçekleşeceğini gösteriyor.
Bu konuda yorumlar birbirinden farklıdır.
Bazı Kutsal Kitap bilginleri Vahiy'in son
bölümlerindeki olayların bir başka bakış
açısından ele alınıp iyilik ve kötülük güçlerinin
arasındaki çatışmanın son bir perdesi olarak
sunulduğunu savunur. Her türlü yorum mümkündür;
ve hepsine de saygı göstermek gerekir. Ama
Kutsal Kitap'ı bir bütün olarak ele alırsak
Mesih' in birinci gelişi ilgili bütün peygamberlikler
nasıl gerçekleştiyse Krallık ile ilgili
vaatlerin de aynı şekilde gerçekleşmesini
beklemek en doğru yorum olur. Bazen anlayamıyoruz
"Acaba böyle bir şey mümkün olabilir
mi?" diye soruyoruz. Ama olacak. Çünkü
Tanrı'nın düşünceleri bizim düşüncelerimiz
değil bizim için imkansız olan her şey Tanrı
için mümkündür.
Bin yıllık Krallık konusunda üç farklı yorum
var bunlar Amilenyum, Postmilenyum ve Premilenyum
isimleri ile bilinir. Bunları kısaca açıklayalım.
1. Amilenyum : Bin yıllık Krallık
döneminin olmayacağını ve İsrail ile ilgili
Tanrı'nın verdiği vaatlerin Kilise üzerinde
gerçekleşeceğini ve şimdi bu bin yıllık
krallığın hüküm sürdüğünü, ruhsal olarak
bu krallık dönemini yaşadığımızı söylüyorlar.
Ama bu hem Kutsal Kitap'ın diğer bölümlerinde
hem de Vahiy bölümünde bir çok soruyu cevapsız
bırakıyor.
2. Postmilenyum : İsa Mesih'in yer
yüzüne dönüşünün bin yıllık dönemden sonra
gerçekleşeceğini söylüyor.
3. Premilenyum : Bizim daha çok üzerinde
çalıştığımız ve kabul ettiğimiz bu yorum
ise İsa Mesih'in bin yıllık dönemden önce
yer yüzüne döneceğini ve bin yıllık bir
krallık kuracağını savunuyoruz. Çünkü Kutsal
yazılardaki ayetlere baktığımızda Tanrı'nın
egemenliği İsrail'e geri verip Eski Antlaşma'daki
vaatleri yerine getireceğini, İsa Mesih'in
yeryüzüne dönüp onlarla dünyasal bir krallık
kuracağını, bin yıl boyunca dünyayı barışa,
doğruluğa ve adalete kavuşturacağını görüyoruz.
Özellikle Vahiy 20.bölüm bunu açık bir şekilde
anlatıyor. Buradaki ayetlere baktığımız
zaman İsa Mesih'in kutsalları ile birlikte
bin yıllık egemenlik sürdüğünü en sonunda
Şeytan'ın bir müddet serbest kalıp son bir
saldırıda bulunduğunu öğreniyoruz. O zaman
Şeytan yenilip sonsuz ateşe, cehenneme atılacaktır.
Bu bölümlerde anlatılan konulardan biri
ise diriliş konusudur. Kutsal Kitap'ta anlatılan
en önemli diriliş İsa Mesih'in ölümden dirilişidir.
Neden önemlidir? Çünkü Mesih'in dirilişi
bütün imanlıların dirilişini mümkün kılan
önemli bir zaferdir. İsa Mesih'in dirilişi
biz Hıristiyanlar için büyük bir önem taşıyor.
Pavlus'un da dediği gibi eğer Mesih dirilmemiş
olsaydı bizim imanımız boştu. Hamdolsun
ki Mesih dirildi ve bizlerde bunu bütün
toplantılarımızda dile getirdiğimiz gibi
Paskalya bayramlarında da önemle vurguluyoruz.
Mesih dirildi. Kendisi dirildiği için bu
yüzden kendisine ait olanları da diriltecek
güçtedir.
1. Korintliler 15:12-24 Vahiy 20:4-6. ayetlerine
de baktığımızda da ölüler arasından ilk
önce; Vahiy'in daha önceki bölümlerinde
bahsettiğimiz, yedi yılık sıkıntı dönemi
içinde canavara ve onun sistemine kapılmadan
acı çekip ölen kutsalların, dirileceğini
görüyoruz. Ve onlar Mesih ile birlikte bin
yıllık krallık sürdükten sonra ölülerin
geri kalanları dirilecek. Burada asıl önemli
olan şey dirilişin tam olarak nasıl ve ne
zaman olacağı değil, önemli olan şey dirilenlerin
tadacağı mutluluktur. Bu bizim içinde büyük
bir mutluluk ve ümit kaynağıdır. Çünkü Mesih
uğrununa katlandığımız hiçbir acı veya sıkıntının
boşa gitmeyeceğini bir kez daha görüyoruz.
Mesih'in bin yıllık krallığının sonunda
Şeytan serbest bırakılıyor. Yani yine dünyaya
gelerek insanları fısıltılarıyla ve oyunlarıyla
ayartacak. Dünya onun kışkırtmalarına uyup
Yecüc ve Mecüc denen ülkeler önderliğinde
ayaklanacak (Hezekiel 38:2-9) ve son bir
dünya savaşına karışacaktır. Fakat bu durum
kısa sürecektir. Bu ülkelerin günümüzde
hangi ülkeler olacağına dair değişik tahminler
yürütülmüş ama bu Kutsal Kitap'ta açıklanmamıştır.
Vahiy 20:8 ayetlerine baktığımız zaman savaş
için toplananların sayısının denizin kum
taneleri kadar çok olduğunu ama 9. ayette
ise bunların gökten yağan bir ateş ile yok
olduğunu görüyoruz. Bu ateş direk Tanrı'dan
mı gelecek? Yoksa nükleer bir savaşın sonucu
mu olacak? Bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz
ki 11. ayetinde dediği gibi yer ve gök yok
olacak.
Size güzel bir haberim daha var. Kutsal
Kitap bunu söylüyor. Nedir bu haber? Son
olarak İblis ateş gölüne atılıyor. Haleluya!
Nihayet ilk isyanından beri Şeytan insanları
günaha teşvik etmekle, onları aldatmak,
acı çektirmek ve Mesih'in öldürülmesine
sebep olmakla, Deccal'i göndermekle ve dünyayı
saptırmakla suçuna suç katıp çarptırıldığı
ve hak ettiği cezayı görmektedir. Haleluya!
Cehennem İblis ile O'nun melekleri için
hazırlanmış sönmez ateştir. 10. ayetin dediği
gibi orada sonsuzlara dek işkence görecekler.
Sonunda Şeytan'ın maskesi de düşmüş oluyor.
Maskesi ne idi? Kendisine ışık meleği süsü
vermesi idi. İnsanlara hep böyle yaklaşıp
tanrısızlığı dünyaya yayıyordu. Baştan beri
kendisini ilah olarak gösterip Baba Tanrı'ya
ait olan yüceliği, tapınışı kendi üzerine
almaya çalışıyordu. Böylece Vahiy 20. bölüm
Şeytan'a karşı kazanılan zaferi ve kutlamayı
bize gösteriyor. Zafer Mesih'indir! Ve imanlılarda
Mesih'in bu zaferine ortaktır.
YARGI : Dünya yok edilmiştir. Şimdi
sırada gelmiş geçmiş insanların yargılanmaları
söz konusudur ama bu konuları incelemeden
önce ilahi yargının üç ayrı yönüne bakmamız
gerekiyor.
1. İlk günahtan beri hüküm süren
sonsuz ölüm yargısı : Yaratılış 2:17'de
beyaz taht önünde geçen bu yargı ilk günah
işlendiği gün ölümle sonuçlandı. Adem ve
Havva işledikleri günaha karşılık yargı
olarak nasıl ölümü aldılarsa, bizler de
günahlı soydan geldiğimiz için; günahlı
olduğumuz için bu yargı altındayız. Kutsal
Kitap diyor ki: "Doğru olan kimse yok
bir kişi bile hepsi yoldan saptılar ve günahlı
oldular". Bu yüzden hiç kimse ben bu
yargıyı hak etmedim ben günahsızım diyemez.
Herkes günahlıdır ve hala herkes günah işlemektedir.
Ve hala herkes bu yargı altındadır. Ama
tarih boyunca insanlara Yargıtay'a baş vurma
imkanı tanınmıştır. Bu Yargıtay Kararı beraata
çevirebilir. Hayatta iken her insan bu aftan
yararlanıp son yargı gününden sıyrılabilir.
Ama bu hayatta iken bu imkana bu tövbeye
sarılmayanların yani Yargıtay'a baş vurmayanların
kaderi çoktan belirlenmiştir. Bakın Kutsal
Kitap bu konuda ne söylüyor? İbraniler 9:27-28
Hamdolsun işte böyleler son yargıya uğramayacaklar.
Çünkü onlar Yargıtay'a baş vurmuşlardır.
2. Büyük beyaz taht yargısı : Büyük
beyaz taht, insanların cehennem cezası yani
sonsuz ölüm için yargılanacakları ilahi
makamdır. İmanlılar yani Mesih'e ait olanlar
bu yargıya uğramayacaklar. Neden bu yargıya
uğramayacaklar? Çünkü onlar zaten Mesih'in
bedeninde yargılandılar. Mesih ölürken onların
yargısı tamamlandı. Romalılar 8:3 böyle
diyor: "Öz oğlunu günahlı insan benzerliğinde
günah sunusu olarak gönderip günahı bedende
yargıladı" aynı şekilde Yeşaya peygamberde
Pavlus'un yazdığı bu ayetlere destek veriyor.
Yeşaya 53: 4-5 aynı şekilde 1.Petrus 2:24
diyor. Haleluya! İsa bizim günahlarımızı
kendi bedenin de yargıladı işte bu yüzden
Oğul'a iman edenin sonsuz yaşamı vardır,
böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiş
demektir. Hamdolsun İsa'ya ait olanlara
karşı artık hiçbir mahkumiyet söz konusu
değildir. Çünkü İsa'ya ait olanlar yargılanmayacaklar.
Çünkü onlar zaten yargılanmıştır. Bir insan
aynı dava için iki kere cezaya uğramaz hele
hele bu dava kapandı ise. Hamdolsun Mesih
bizi sonsuz yargıdan kurtardı. Ama bedende
yaşarken gerek iyi gerekse kötü yaptıklarımızın
karşılığını almak için her birimizin Mesih'in
yargı kürsüsü önünde görünmesi gerekir.
3. Mesih'in yargı kürsüsü : Romalılar
14:10 Mesih'in yargı kürsüsü yalnız imanlıların
hesap verecekleri yargı mekanıdır. Bu da
cennette olacaktır. Orada kurtuluş için
değil yeryüzünde iken yaptığımız hizmete
göre yargılanacağız. Ona göre ödüller alacağız
veya alamayacağız. Bu konuda Kutsal Kitap
ne söylüyor ona da bakalım. 1.Korintililer
3:11-15 birde bunu size şema üzerinde göstermek
istiyorum. (Şema Çiz )
Vahiy 20;11-15 'e kadar anlatılan yargı
işte buna göre olacak. Bu doğrultuda beyaz
taht önünde iki türlü kitap açıldığını görüyoruz.
"Bazı kitaplar açıldı ve yaşam kitabı
denen başka bir kitap daha açıldı"
Bu ayete baktığımızda iki yargı usullüde
hemen göze çarpıyor. 1- Adı yaşam kitabında
yazmayanlar bunlar işlerine göre yargılanıp
cehenneme 2- Adı yaşam kitabında yazılanlar
ise Tanrı'nın makamına yani cennete gidecek.
Adı yaşam kitabında yazılı olanlar ise kendi
işlerine göre değil İsa'ya olan imanlarıyla
cennete gidiyorlar. Çünkü insan terazi zihniyeti
ile yargılanırsa karar açıktır. Daniel 5;20
Tanrı Daniel'in ağzından Krala diyor ki;
"Terazide tartıldın ve eksik bulundun"
hiçbir sevabımız ki Kutsal Kitap'ın ilahi
adalet anlayışında sevap diye bir kavram
yoktur. Çünkü bizim işlerimiz kirli bir
paçavra gibidir.Tanrı'nın Kutsallığı önünde
yaptığımız işler suçlarımızı silemez. hiçkimse
yaptıkları ile kurtulamaz .Peki o zaman
insanlar nasıl kurtulacak.İşte Vahiy'in
müjdesi daha doğrusu Kutsal Kitap'ın bu
konuda tekbir müjdesi var oda. Romalılar
3;21-26
Geçen haftadaki Vahiy dersimizin konusu
çok zengindi ve birlikte çok önemli konulara
değindik. Ve bunları açıkladık. Neydi bu
konular hatırlıyor musunuz?
1. Tanrı'nın Krallığı,
2. Ölülerin dirilişi ve
3. Yargı konularına değindik. Bu
hafta da yine çok zengin ve Önemli konulara
değineceğiz. Vahiy Kitabımızın 21 ve 22.
bölümlerini inceleyerek yaklaşık 12 haftalık
çalışmamızı noktalayacağız ve çok güzel
bir şekilde noktalayacağız. çünkü şimdiye
kadar Vahiy derslerimizi çalışırken hep
son günlerdeki felaketlerden sıkıntılardan
acılardan ve dünya üzerine gelecek yargıdan
bahsettik. Ama bu son dersimizde göreceklerimiz
bizi bayağı mutlu edecek ve sevindirecek
bu dersimizin ilk konusu Vahiy 21. Bölümde
anlatılan yeni yer ve gök.
Yeni Göğün ve Yerin Yaratılışı : Cennetin
simgesel olarak anlatıldığı 21 ve 22.bölümler
hakkında da Hıristiyanlar arasında çok farklı
yaklaşımlar vardır. Cennet fiziksel bir
ortam mı olacak yoksa maddenin yer almadığı
tamamen ruhsal bir boyut mu? Yeni yer ve
gök neresi olacak? falan gibi sorular sorabiliriz
ama tekrar hatırlatmalıyım ki Vahiy kitabı
bize hangi amaca sürüklüyordu? Tanrı'nın
sonsuz zaferine demek ki cennet yani yeni
yer ve gök bizim bu zaferin tadını çıkaracağımız
ve paylaşacağımız güzel bir yer olacak.
21. bölümün ilk ayetinde baktığımızda Yuhanna
bize "Yeni gök ve yeni yeryüzü"
gördüğünü söylüyor. Nasıl ki biz öldüğümüz
zaman aynı olmayan, yıpranmayan, eskimeyen
ve zayıflıkları olmayan mükemmel yeni bir
bedene sahip olacaksak aynı şekilde yeni
yeryüzü de günahın ve yozlaşmanın yer almadığı,
tamamen yeni ve mükemmel bir yer olacak.
Tanrı günahtan dolayı bozulan insan doğasını
tamir ederek değil de yeniden yaratarak
kurtarıp değiştiriyorsa aynı şekilde yeni
yerimizde dünyanın tamir edilmiş bir şekli
değil tamamen mükemmel ve yeni bir yer olacak.
Cennet hem Kutsal bir kent olarak hem de
bir Gelin olarak tanımlanıyor. Buradan da
görebiliyoruz ki esas vurgulanan şey sonsuz
yaşamın fiziksel düzeni değil sonsuz yaşamın
ruhsal niteliğidir. 13.ayette belirtildiği
gibi "İşte Tanrı'nın konutu insanların
arasındadır. Tanrı onların arasında yaşayacak
onlar O'nun halkı olacaklar. Tanrı'nın kendiside
onların arasında bulunacak" zaten Tanrı
insanı da bunun için yaratmadı mı? Mükemmel
ve Kutsal bir beraberlik için ama insanın
işlediği bu günah ilişkiyi bozdu. Günahla
bozulan bu ilişki sonunda cennette tekrar
gerçekleşiyor. İşte o zaman insan yüklerinden
kurtulacak.
Çünkü 4. ayette dediği gibi: "Tanrı
onların gözlerindeki bütün yaşları silecek.
Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap
olacak." Çünkü onların zaten Tanrı'nın
insanı yarattığı zamandaki o mükemmel planında
yeri yoktu. Tanrı hiçbir zaman böyle bir
plan yapmadı; insana acı çektireyim, ıstırap
edip onları sıkıntıya sokayım diye, bunları
yapan günah oldu. İnsanın itaatsizliğini
o Tanrı`nın mükemmel planını değiştirdi.
Hamdolsun ki Yeni yer ve gökte yani Tanrı
ile birlikte olacağımız o cennette bunlara
yer olmayacak bunların yerine tapınma, mutluluk
huzur ve güzel olan her şey olacak ve çok
güzel bir şey daha söylüyor ayet "Artık
ölüm de olmayacak." ne güzel değil
mi? Bizi sevdiklerimizden ayıran, bizi özlem
ve kaygı içerisinde bırakan o ölümde artık
olmayacak. Artık ölümün yol açtığı Tanrı`dan
ayrılık yalnızlık ve anlamsızlık ortadan
kalkacak ve Tanrı`nın kendisi bütün gözyaşlarını
silecek ve bizleri teselli edecek. Matta
5:4'de dediği gibi "Ne mutlu yaşlı
olanlara, onlar teselli edilecek."
Tanrı o mükemmel sevgisiyle bizi kucaklayıp
bağrına basacak ve kendi mutluluğunu tattırmak
için insanlara bütün ilgisini ve sevgisini
gösterecektir. Bir daha hiç ayrılmamak üzere
bu yüzden de "işte her şeyi yeniliyorum"
diyor. Tanrı her şeyi mükemmelleştiriyor.
Zaten İsa`da bize bunu söylemedi mi? Ayrılırken
O'nun nereye gideceğini merak eden öğrencilerine
yer hazırlamaya gittiğini anlatmadı mı?
Yuhanna 14:1- 4
Kutsal Kitap cennet ortamının ve koşullarının
ayrıntılarını vermektense oradaki Tanrı
merkezli yaşamı ve kusursuzluğu daha çok
bize anlatıyor. Bunun içinde göksel cisimleri
ve varlıkları anlatırken mükemmellik simgesi
olan değerli taşlardan sürekli söz etmektedir.
Bu taşlar oranın ne kadar mükemmel olduğunu
simgeliyor. Yenilenme kaynağını açıklarken
yaşam ağacından ve Cennetin ortasındaki
diri su ırmağından bahsediyor. Tapınmayı
tarif ederken hurma dalları ve cenkleri
gösteriyor. Bütün bu anlatılanlar bir çağrışımdır.
Burada ki güzel olan şeylerden bir tanesi
ise 22. ayette geçen sözler. Yuhanna diyor
ki: "Kentte tapınak görmedim."
Yeryüzündeki gibi ibadet şekillerine ve
tapınaklara ihtiyaç yok orada çünkü insanlar
gösterişli binalara, ayinlere ve ruhban
sınıflarına ihtiyaç duymayacaklar. Çünkü
gücü her şeye yeten Rab Tanrı ve Kuzu O
kentin tapınağıdır. O'nun görkemi her şeye
yetecek.
Tanrı'nın çocukları olarak onun sevgisine
doyamayacağız, Tanrı'nın Kutsalları olarak
onun yüzünü göreceğiz, Kulları olarak ona
sonsuza dek hizmet edeceğiz, Krallığı olarak
bütün evren üzerinde O'nunla birlikte egemenlik
süreceğiz. Kahinleri olarak da O'nu sonsuza
dek övecek ve ona tapınacağız. Daha bu dünyada
nasıl O'nunla diri bir ilişki yaşayarak,
O'na hayran kalarak tapınıyorsak; orada
da O'na tapınmaya devam edeceğiz. Çünkü
orada da Tanrı'yı %100 anlamayacağız. Çünkü
eğer onu tam olarak bilirsek. Artık O'na
hayran olamayız ve hayran olamadığımız içinde
tapınamayız. Çünkü insan Hayran olduğu şeye
tapınır. İşte orada da Tanrı'ya hayranlığımız
her zaman devam edecek. Çünkü O sınırsız
bir Tanrı'dır. O'nun tahtı önünde O'na tapınırken
O'na her baktığımızda yeni şeyler göreceğiz
ve hep onu öveceğiz. Durmadan o hayranlığı
yaşayacağız.
Şimdi Kutsal Kitap'ımızın son bölümüne bakalım.
Vahiy 22. Bölüme daha önceki bölümde Cennet
bize bir "Gelin" ve "Göksel
bir kent" olarak tasvir edildi. Burada
22. bölümün 5. ayetinde ise yüceltilmiş
bir "Aden bahçesi" olarak resmediliyor.
Kutsal Kitab'ın başında anlatılan uzaklaştığımız
Cennet bahçesine Vahiy'in bu bölümü de tekrar
kavuştuğumu görüyoruz. Bu bahçede ki bütün
gereksinmelerimiz Kuzu'nun tahtından temin
ediliyor. Tanrı bütün vaatlerini gerçekleştiriyor.
Bizde cennete gittiğimiz zaman bu bereketlere
kavuşacağız. Zaten hepimizin beklentisi
bu değil mi?
Tanrı'ya kavuşmak ama hala bu dünyadayız.
Çünkü hepimizin bir ruhsal bir hizmeti var.
Nedir bu hizmet? Tanrı'nın bizden yapmamızı
istediği bu hizmetimiz bütün insanları Kuzu'nun
düğününe davet etmek. Çünkü Kuzu'nun kanında
kaftanlarını yıkamayanlar İsa Mesih vasıtası
ile o doğruluk elbisesini yani düğün elbisesini
giymeyenler bu düğüne katılamayacaklar.
İşte bizim ruhsal hizmetimiz budur. 17.
ayette ve sık sık ilahilerde de söylediğimiz
gibi "Gel ve karşılıksız al" demek.
Çünkü bizler, Tanrı'nın geliniyiz. Kilise
Tanrı'nın gelinidir. İşte insanlara "gel"
çağrısını yapan Ruh'un yani Tanrı'nın kendisi
olduğu gibi aynı zamanda da bu sorumluluk
bu görev geline yani kiliseye de verilmiştir.Peki
sen Tanrı'nın sana verdiği bu sorumluluğu
yerine getiriyor musun? İnsanları Kuzu'nun
bu görkemli düğününe davet ediyor musun?
Vahiy Kitap'ı önemli bir gerçeği daha son
bir uyarı olarak bize gösteriyor Kitap'ımızın
son ayetlerinde. Nedir bu uyarı? Vahiy 22:18-19
Vahiy dizisinin kapanış sözleridir bunlar
bu konuda geniş bir yorum yapmaya gerek
yok. Çünkü bu sözler hem çok net, hem de
çok ciddiye alınması gereken sözlerdir.
Hamdolsun ki her ne kadar başka inançlar
ve kitaplar olsa da, her ne kadar insanlar
bu kitaplara Tanrı sözü olmadığı halde,
Tanrı sözü olarak inansalar da bizim inandığımız
Tanrı sözü bozulmadan değişmeden ve herhangi
bir şey eklenmeden ve çıkarılmadan günümüze
kadar gelmiştir, kendini korumuştur ve koruyacaktır
da. Çünkü bu konuda Tanrı'nın sözü diyor
ki "Ot kurur çiçek solar ama benim
sözlerim ebediyen durur" diyor. Biz
de Tanrı'nın bu sözlerine güvenerek ne yapıyoruz
? Tabi ki Rab'bin gelişini özlemle bekleyerek
ve O'na "ya Rab tez gel" diye
haykırarak sesleniyoruz. Ve bizim sesimizi
duyan Rab'bimiz ise ne diyor? 20. ayetinde
söylediği gibi. "Evet tez geliyorum"
AMİN.
Ramazan
Arkan
|