3.
PEKİ YA BİLİM?
Birçok kişi Mesih’e iman etmemek için,
“Bilimselliği kanıtlanmayan hiçbir şey gerçek
ya da kabul edilmeye değer değildir” görüşünü
dile getiriyor. Ne var ki hiç kimse, İsa’nın
Tanrı olduğunu ya da dirilişini bilimsel
olarak kanıtlayamaz.
Felsefe
ya da tarih dersinde bana sık sık, “İnandığını
bilimsel olarak kanıtlayabilir misin?” sorusu
sorulur. Ben de, “Hayır, bilim adamı değilim”
diye yanıt veririm. Ardından sınıfta gülüşmeler
olur ve birkaç kişi, “O zaman boşuna konuşma”
ya da “Gördün mü, seninkisi kör iman"
gibi sözler söylerler.
Yakın
zamanda uçakla yolculuk yaparken yanımdaki
yolcuya neden Mesih’e iman ettiğimi anlatıyordum.
O anda yolcuları selamlayan pilot konuşmamızı
duydu. “Ama bir sorun var” diye söze karıştı.
“Nedir o?” diye sorduğumda, “Bunları bilimsel
olarak kanıtlayamazsın” yanıtını aldım.
Çağdaş
insanlığın kafa yapısı çok şaşırtıcı bir
düzeye ulaştı. Günümüzde, “bilimselliği
kanıtlanamayan bir şey, gerçek değildir”
düşüncesine sahip olan o kadar çok kişi
var ki! Ancak bu düşünce doğru değildir!
Çünkü böyle bir sonuca varmadan önce, bilimsel
kanıt ile geçerli tarihsel kanıt arasındaki
farkı anlamamız gereklidir. İkisini de açıklayayım.
Bilimsel
kanıt, gerçeği sorgulayan kişinin huzurunda
olayı yineleyerek bir şeyin doğruluğunu
göstermektir. Gözlemlerin yapılabileceği,
verilerin toplanabileceği ve tezlerin onaylanacağı,
kontrollü bir ortam olması gereklidir.
Bilimsel
yöntem, nasıl tanımlanırsa tanımlansın,
olgunun ölçülmesine, deneylere ve yinelenen
gözlemlere dayanır. Bilim, deney ve gözlem
sonuçlarına dayanarak gelişen, birbirine
bağlı bir kavramlar dizisidir. Bir tezin
doğruluğunu, kontrollü deneyleri kullanarak
sınamak çağdaş bilimsel yöntemin ana tekniklerinden
biridir. Örneğin birisinin kalkıp, “Su 100
derecede kaynamaz” dediğini varsayalım.
Bu kişiyi alıp mutfağa götürür, bir cezveye
su koyar, kaynama noktasını da dereceyle
ölçerim. Gözlemleri yapıp, verileri toplarım
ve tezin doğruluğunu bu şekilde değerlendirmiş
olurum. Böylece o kişiye bilimsel olarak
suyun 100 derecede kaynadığını kanıtlarım.
Şimdi,
eğer bilimsel yöntem bir şeyi kanıtlamanın
tek yoluysa, bu sabah kalkıp işe gittiğinizi
ya da öğle yemeğinde köfte yediğinizi kanıtlayamazsınız.
Çünkü bu olayları kontrollü bir durumda
tekrarlamanıza olanak yoktur.
Bilimsel
kanıtın yanı sıra bir de geçerli tarihsel
kanıt dediğimiz bir kavram vardır. Bu şekilde,
bir şeyin gerçek olduğunu kuşkuya yer vermeden
kanıtlayabilirsiniz. Örneğin mahkemede,
eldeki kanıtların değerine göre hüküm verilir.
Ancak bunun için kararın doğruluğuna ilişkin
kuşku kalmamalıdır. Hükmün doğruluğu, üç
çeşit tanıklık incelenerek değerlendirilir;
sözlü tanıklık, yazılı tanıklık ve ipuçları
(kurşunlar, parmak izleri vb. gibi). Olayı
değerlendirmenin geçerli yöntemini kullanarak,
bu sabah işe gittiğinizi ya da öğle yemeğinde
köfte yediğinizi kanıtlayabilirsiniz. Çünkü
arkadaşlarınız ya da patronunuz sizi görmüştür.
Veya yemek yediğiniz lokantanın fişi yanınızdadır.
Bilimsel
yöntem yalnızca tekrarlanabilen olguları
kanıtlamak için kullanılır. Tarihte yaşayan
kişilerin ya da olayların gerçekliğini kanıtlamak
için ise yetersizdir. Bilimsel yöntem aracılığıyla,
“Napolyon gerçekten yaşadı mı?”, “Büyük
İskender ne zaman doğdu?” ya da “İsa Mesih
ölümden dirildi mi?” gibi sorular yanıtlanamaz.
Bu olaylar, bilimsel kanıt sahası dışına
çıkar. Doğrulukları ancak geçerli tarihsel
kanıtlar aracılığıyla belirlenebilir. Başka
bir deyişle, gözlemlere, verilerin toplanmasına,
tezlere, tümevarıma ve deneyerek doğrulamaya
dayanan bilimsel yöntem, “İsa’nın Tanrı
Oğlu olduğu kanıtlanabilir mi?” ya da “Ölümden
dirildi mi?” gibi sorulara yanıt veremez.
Bununla birlikte, geçerli tarihsel kanıta
dayanacak olursak, tanıklıkların güvenilirliğini
sınamak zorundayız. Beni en çok etkileyen
noktalardan biri de Mesih inancının kör
ve cahil değil, akıl üzerine kurulmuş bir
inanç olduğudur. İncil’de kişiden akılcı
bir iman beklenir. İsa, insanları hiçbir
zaman gerçeği göz ardı etmeye teşvik etmemiş,
tam tersi, “Gerçeği bileceksiniz” demiştir
(İncil: Yuhanna 8. bölüm). Mesih’e, "En
önemli buyruk hangisidir?” diye sorulduğunda,
“Tanrın olan Rab’bi bütün yüreğinle ve aklınla
sevmek” yanıtını vermiştir. İnsanların çoğunun
sorunu yürekleriyle görmek istememeleridir.
Ayrıca Mesih’le ilgili gerçekler asla kafalarına
girmez. Oysa bize, Tanrı’yı tanımak için
Kutsal Ruh’un işleviyle çalışabilecek bir
akıl, O’nu sevmek ve izlemek için de bir
yürek verilmiştir.
Tanrı’yla mümkün olan en derin ilişkiyi
tatmak ve O’nu yüceltmek için bunları kullanmamız
gereklidir. Okuyucumun ne düşündüğünü bilemem,
ama aklımın reddettiğine yüreğim de inanamaz.
Aklım ve yüreğim uyum içinde işlev görsünler
diye yaratılmıştır. Kimseden, Mesih’e Rab’bi
ve Kurtarıcısı olarak iman ederken, akıl
ve mantık kurallarını çiğnemesi beklenmiyor.
Sonraki
dört bölümde, yazılı belgelere, sözlü tanıklığa
ve Mesih’i gözleriyle gören kişilerin kayıtlarına
bakacağız.
Sonraki
Sayfa (İncil Kayıtları Güvenilirmi?)
|