2.
İsa Rab mi, Yalancı mı, Deli mi?
İsa’nın Tanrı olduğunu iddia etmesi, günümüz
kuşkucularının, O’nun yalnızca iyi bir ahlakçı
ya da büyük şeyler söyleyen bir peygamber
olduğu düşünceleriyle çakışıyor. Bu düşünceler
aydınların bulabildiği tek mantıklı açıklamalardır.
Çoğu insan da, bu düşünce biçiminin yanlışlığını
görmeden doğruluğunu onaylar.
İsa,
insanların kendi kimliği hakkında ne düşündüklerine
büyük önem verirdi. İsa’nın kendisi hakkında
söylediklerine ve iddialarına bakıp da O’nun
yalnızca iyi bir ahlakçı ya da peygamber
olduğu sonucuna varmak olanaksızdır. Zaten
İsa da insanların böyle yanlış bir sonuca
varmasını istememişti.
Tanrıtanımaz
bir geçmişe sahip olan Cambridge profesörlerinden
C.S. Lewis bu konuyu net bir şekilde anlamıştı.
Kendisi şöyle yazmıştır: “İnsanların İsa
hakkında yaptıkları budalaca yorumlara son
vermek isterim. Biliyorsunuz çok kişi İsa
için ‘Büyük bir ahlakçı ve peygamber olduğuna
inanmaya hazırım. Ama sakın bana Tanrı olduğunu
söylemeyin’ diyor. İşte yanlışlık buradadır.
İsa’nın söylediği şeyleri söyleyen ve iddia
eden kişi yalnızca bir peygamber ya da öğretmen
olamaz. Bu kişi ya delidir – kendisinin
Devlet başkanı ya da Allah olduğunu iddia
eden ruh hastalarının sayısı az değildir
– veya Şeytan’ın ta kendisidir. Seçiminizi
yapın. Bu adam ya gerçekten iddia ettiği
gibi Tanrı’nın Oğludur, ya delidir, ya da
hayal edebileceğinizden daha kötü bir şeydir.”
Lewis
sözlerini şöyle noktalıyor: “İsa’yı deli
diye tımarhaneye kapatabilir, yalancı olduğu
için O’nu öldürebilirsiniz. Ya da ayaklarına
kapanıp Rab ve Tanrı olduğu için tapınırsınız.
Ama lütfen, İsa yalnızca büyük bir peygamberdir
diye saçma bir yorumda bulunmayın. Çünkü
kendisinin öyle bir iddiası yoktur.”
İncil
metinlerini ince eleyip sık dokuyarak yirmi
sekiz yıllık bir inceleme yapmış olan bir
aydın şöyle diyor: “İsa’nın Kendisi hakkında
söylediği sözler birbirlerini o denli ince
bir şekilde tamamlıyor ki, bunları soyut
yönlere çekip peygamber ya da ahlakçı anlamları
çıkarmak olanaksızdır. Söylediği sözcüklerden
kendisi hakkında olanları çıkarın. Bütün
anlamlarını yitireceklerdir.”
Yine
Yale Üniversitesinden Mesih İnancı profesörlerinden
biri şunları söylemiştir: “İsa’yı farklı
ve önemli kılan öğretişleri değildir. Aslına
bakılırsa bunlar bile O’nun kim olduğunu
açıkça ortaya koyuyor. Ama İsa’nın öğretişlerini
O’nun kimliğiyle birleştirin. İsa öğrettiği
şeylerle kişiliğini hiçbir zaman ayrı tutmadı.
O büyük bir öğretmendi, ama bu kadarla kalmıyordu.
Tanrı’nın krallığıyla, insanın ödevleriyle
ve Tanrı’nın kendisiyle ilgili öğretişleri
önemliydi. Ne var ki, İsa’nın kendisiyle
ilgili şeyleri, öğrettiklerinden ayrı tutularak
yorumlanmaya çalışılırsa bunların anlamı
tümüyle yitirilecektir.”
İsa
Tanrı olduğunu iddia etti. Ve insanlara
başka bir seçenek tanımadı. Bu iddiası ya
doğrudur, ya da yanlış. Onun için üzerinde
ciddiyetle düşünülmesi gereklidir. İsa’nın
öğrencilerine sorduğu, “Ya siz, ben kimim
dersiniz?” (İncil; Matta 16:15) sorusunun
bir kaç yanıtı olabilir.
İlk
önce Tanrı olduğuna ilişkin iddianın yanlış
olduğunu varsayalım. Eğer bu iddia yanlışsa
geriye iki seçeneğimiz kalıyor. İsa, iddiasının
yanlış olduğunu biliyor, ya da bilmiyordu.
Her seçeneğe ayrı ayrı bakıp kanıtları inceleyeceğiz.
İSA YALANCI MIYDI?
Diyelim
ki İsa kendisine Tanrı diyor ve bunun doğru
olmadığını biliyordu. O halde yalan söylüyor
ve öğrencilerini aldatıyordu. Üstelik ikiyüzlüydü
de! Çünkü başka insanlara, ne pahasına olursa
olsun dürüst olmalarını öğütlüyor, kendisi
ise dev yalanlarla yaşıyordu. Dahası, Şeytan’ın
ta kendisiydi. Çünkü sonsuz yaşamın yalnızca
kendisi aracılığıyla kazanılacağını söylüyordu.
Zavallı insanları böyle aldattığı için tarif
edilemeyecek derecede kötü bir kişiydi!
Ayrıca akılsız da olmalıydı! Çünkü bu yalanları
yüzünden sonunda çarmıha gerildi.
Birçok
kişi İsa’nın iyi bir peygamber ya da öğretmen
olduğunu söylüyor. Ama gelin, gerçekçi olalım.
İyi bir öğretmen en önemli öğretisinde yanlış
yapabilir mi? Kendi kimliğini insanlara
yanlış anlatabilir mi?
Eğer
bu düşünceleri savunuyorsanız, İsa’nın büyük
bir yalancı olduğunu kabul etmek zorundasınız.
Oysa O’nun yalancı olduğu görüşü, yaşamıyla
ve öğretişlerinin yarattığı sonuçlarla ve
O’nun hakkındaki diğer düşüncelerimizle
bağdaşmaz. İsa’nın anlatıldığı her yerde,
insanların yaşamları değişti, hırsızlar
dürüst bir yaşamı seçtiler, alkolikler iyileşti,
nefretle yaşayanlar sevgiyi yansıtmaya,
adaletsizler adil olmaya başladılar.
İngiltere’nin
en önemli tarihçisi ve Mesih inancının en
büyük karşıtlarından biri şöyle yazmıştır:
“18 asır boyunca dünyaya ideal insan kişiliğini
tanıtma görevini Mesih inancı yerine getirmiştir.
Yüzyıllar boyunca insanların yürekleri sevgiyle
dolmuş; bu kişilik uluslara, çağlara ve
tüm durumlara işleyebilmiş, en yüce erdem
ve ahlak düzeni olarak kendini göstermiştir.
Bütün bunların ışığında kısacası İSA, insanlığı
yenilemek ve yumuşatmak için gelmiş geçmiş
tüm düşünürlerden ve ahlakçılardan daha
etkili olmuştur.”
Bu
tanıklık doğru değilse, düpedüz delilik
ya da küfürdür. Ne var ki İsa’nın her sözünde
ve eyleminde belli olan ahlaki saflığı ve
saygın kişiliğiyle bu varsayım hiç bir şekilde
bağdaşmaz. İsa’nın kendini aldatmış olduğu
ise söz konusu bile edilemez. Çünkü her
yönden berrak ve sağlam bir zekası vardı.
Akli dengesini her zaman korumuş, tüm dertlere
ve insanlardan gelen baskılara sakin bir
şekilde, sabırla katlanmış, en ayartıcı
sorulara en bilge yanıtları vermiş; sakin
bir kararlılıkla çarmıhtaki ölümünü, üçüncü
gün ölümden dirilişini, Kutsal Ruh’un dökülüşünü,
Kilisenin kuruluşunu, Kudüs’ün yıkımını
önceden bildirmiş ve bu olayların hepsi
de gerçekleşmiştir. Böyle bir kişi için
nasıl olur da yalnızca bir deli ya da dindar
denilebilir? Böylesine eksiksiz, özgün,
tutarlı, mükemmel, insancıl, ama aynı zamanda
insandan bu denli yüksek bir kişilik, ne
sahte ne de uydurma olabilir. Ve aslına
bakılırsa böyle bir İsa’yı uydurmak, İsa
olmaktan zordur.
Yine
başka bir ünlü tarihçi İsa’nın yalancı olması
olasılığına karşılık şöyle diyor: “Nasıl
oldu da aldatıcı, bencil ve sefil bir sahtekâr,
tarihin en temiz ve soylu kişiliğini uydurup
baştan sona kadar mükemmel derecede gerçekçi
bir havayla oynayabildi. Bu sahtekâr, eşi
görülmemiş iyilik, merhamet, ahlaksal yücelik
ve tanrısallık rolünü, insanların en şiddetli
tepkilerine ve önyargılarına karşın nasıl
sürdürebildi ve daha da önemlisi bunun için
nasıl canını verebildi?”
İsa,
insanların kendisini izlemelerini ve Tanrı
olduğuna inanmalarını istediyse, neden Yahudi
ulusuna gitti? Bu denli küçük coğrafyaya
ve nüfusa sahip olan, tek tanrıcı inanca
sımsıkı sarılan ülkeye, hem de Nasıralı
fakir bir marangoz kimliğinde neden gitti?
Neden Mısır’ı ya da çok tanrıcı inancın
yaygın olduğu Yunanistan’ı seçmedi?
İsa
gibi yaşayan; öğreten ve ölüme giden bir
kişi yalancı olamaz. Bakalım başka hangi
seçenekler kaldı.
İSA DELİ MİYDİ?
İsa’nın
yalancı olması mantık kurallarına uymadığına
göre, yanılmış ve kendisini Tanrı sanmış
olabilir mi? Ne de olsa, içten, ama yanılmış
olmak mümkündür. Ama şunu hatırlamamız gerekir.
Bir kişi, hele hele tek tanrıcı bir toplumda
kendisinin Tanrı olduğunu düşünüyorsa ve
insanlara kurtuluşlarının yalnızca kendisine
bağlı olduğunu söylüyorsa, bu kişinin hafif
bir ruh hastalığı değil, bayağı ağır bir
sarsıntı geçirdiği düşünülmelidir. İsa Mesih
acaba böyle bir kişi miydi?
Kendisini
Tanrı sanan bir kişi, günümüzde kendisini
Napolyon sanan hastalara benzetilebilir.
Tümüyle yanılgı içindedir, kendisini aldatmaktadır.
Büyük olasılıkla, insanlara zarar verebileceği
için bir yere kapatılır. Oysa bu tür akıl
bozukluklarını açığa vuran dengesizlik ya
da anormallik gibi belirtileri İsa’da görmüyoruz.
Eğer deli olsaydı, duruşu ya da eylemleriyle
mutlaka kendini belli ederdi.
Şizofreni
üzerinde yapılan testlerde, hastaların gerçekçi
olmaktan çok hayal dünyasında yaşadıkları
görülmüştür. Şizofren gerçek dünyadan kaçmayı
arzular. Ve elbette kişinin kendisini Tanrı
sanması gerçeklerden kaçmasının başka bir
yoludur.
İsa
hakkında bildiğimiz diğer gerçeklerden dolayı,
O’nun akli dengesinin bozuk olduğunu düşünmek
olanaksızdır. Söyledikleri tarih boyunca
kayıt edilmiş en büyük sözlerdir. Öğretişleri,
akli dengesi bozuk bir çok kişiye şifa vermiştir.
Acaba
İsa kendi büyüklüğü hakkında yanılgıya mı
düşmüştü. Paranoyak ya da şizofren miydi?
Eğer bizim de en az O’nun kadar aklımız
varsa, “Hayır” demeliyiz. Çünkü öğretişlerinin
yetkinliği ve derinliği böyle bir olasılığa
kesinlikle yer vermiyor.
Bir
üniversite öğrencisi bana psikoloji profesörünün
derste şöyle dediğini anlattı: “Tek yaptığım
İncil’i elime alıp hastaların çoğuna Mesih’in
öğretişlerini okumak. Çoğunlukla gereksinim
duydukları tek öğüt bu oluyor.”
Psikiyatrist
J.F. Fisher şöyle demiştir: “En nitelikli
psikolog ve psikiyatristlerin akıl sağlığı
konusunda yazdığı en yetkin makalelerin
toplamını alsanız – birleştirip arıtsanız,
laf fazlalıklarını ayırsanız – bunların
özünü içeren Zeytin Dağındaki Vaazın eksik
ve biçimsiz bir uyarlamasını elde edersiniz.
İmanlı dünyası, tüm sorunlarının yanıtını
iki bin yıldır ellerinde tutmaktadır. Ümit,
akıl sağlığı ve mutluluk dolu olan başarılı
bir yaşantı için gerekenlerin özü İsa’nın
sözlerinde bulunmaktadır.”
C.S.
Lewis şöyle diyor: “İsa’nın yaşamı, sözleri
ve etkisine Mesih inancının getirdiğinden
başka bir açıklama getirmek çok zordur.
Ahlaksal öğretişinin derinliği ve zekası
ile din bilimsel öğretişinin altında yatan
megalomaniayı bağdaştırmak zordur. İsa gerçekten
Tanrı değilse bunlara doyurucu bir açıklama
getiremezsiniz. İşte bu yüzden İsa’nın kimliği
hakkındaki diğer tüm yorumlar verimsiz ve
eksik kalıyor."
Gökyüzü
kadar berrak, dağ havası kadar kucaklayan,
kılıç kadar keskin ve girgin, tümüyle sağlıklı
ve güçlü, daima hazır ve kendine hakim olan
böyle bir zeka, kendi kişiliği konusunda
aldanmış olabilir mi? Olağandışı bir olasılık!
İSA RAB MİYDİ?
Kişisel
olarak İsa’nın deli ya da yalancı olduğu
sonucuna varamıyorum. Geri kalan diğer seçenek
ise kendisinin iddia ettiği gibi Tanrı’nın
Oğlu olduğudur.
Bunu
birçok Yahudiyle tartıştığımda ilginç yanıtlar
alıyorum. Genellikle bana, İsa’nın bir ahlakçı,
dürüst bir din önderi ya da bir çeşit peygamber
olduğunu söylerler. Ardından onlarla İsa’nın
iddialarını ve bu bölümde yaptığım karşılaştırmaları
(yalancı, deli, Rab) paylaşırım. İsa’nın
yalancı mı olduğunu sorduğumda sert bir
“Hayır!” yanıtı gelir. “Sizce deli miydi?”
dersem yanıt, “Elbette hayır” olur. “Peki
ya İsa Tanrı mıydı?” diye sorarsam, “Kesinlikle
hayır” yanıtını alırım. Ne var ki bundan
başka seçeneğimiz yoktur.
Bu
üç seçenekten hangisi mümkün diye soramayız,
çünkü üçünün de mümkün olabileceği açıktır.
Sorumuz şu olmalıdır: “Bu seçeneklerden
hangisinin olasılığı daha çoktur?” İsa Mesih’in
kim olduğuna karar vermeniz baştan savma
bir seçenek olmamalıdır. Büyük bir peygamber
ya da öğretmen diye O’nu rafa kaldıramazsınız.
Bu geçerli bir seçenek değildir. İsa, ya
bir yalancı ya deli ya da Tanrı’dır. Seçim
size aittir. İsa’nın elçilerinden Yuhanna
şöyle yazıyor: “Ne var ki yazılanlar, İsa’nın,
Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz”
– daha da önemlisi – “iman ederek O’nun
adıyla yaşama kavuşasınız diye yazılmıştır”
(İncil; Yuhanna 20:31).
Görüldüğü
gibi kanıtlar İsa’nın Rab olduğu yönündedir.
Ne var ki bazı insanlar bu açık kanıtı ahlaksal
nedenlerle reddediyorlar. İsa’yı Rab olarak
tanımanın getireceği sorumluluklarla yüzleşmek
istemiyorlar.
Sonraki
Sayfa (Peki ya Bilim?)
|