SOTERİYOLOJİ
KURTULUS DOKTRiNi
İçindekiler:
Yaradılış
ve Düşüş Yaratılış 2:15-3:6
Günah
ve Yargı Yaratılış 3:7-24
Yetersizlik
Yeşaya 59:1-21
Kurtuluş
Mısır’dan Çıkış 15:1-21
Borcun
ödenmesi Rut 4:1-22
Gazabı
yatıştırmak Luka 18:9-14
Barışma
2.Korintliler 5:14-6:2
Diriliş
Elçilerin İşleri 13:26-49
Yenilenmek
Yuhanna 3:1-18
Mesih’le
birlik Efesliler 2:1-10
İman
ve tövbe Luka 18:35-19:10
Evlat
edinme 2.Samuel 9:1-13
Aklanma
Romalılar 3:21-28
Kutsallaşma
Romalılar 6:1-14
Dayanma
1.Petrus 1:1-9
Yüceltilme
Vahiy 7:9-17
YARADILIŞ
VE DÜŞÜŞ
Kurtuluşu
anlamak için öncelikle günahı anlamamız
gerekir. Günahı anlamak için de Yaratılış
bölümüne gitmemiz gerekmektedir. Zamanın
başlangıcından beri insanlığın her zaman
ve her yerde savaş, terör, fuhuş gibi
birçok problemi olmuştur ve olacaktır.
İnsanlar gururlarından, zenginliğin açgözlülüğünden,
güçlülüklerinden dolayı acı çekmektedirler.
Peki zamanla insanlık daha iyiye mi gidiyor?
Bu sorunun cevabı kesinlikle hayırdır.
İnsanlık tarihine baktığımızda bunu görebiliriz.
Çünkü asıl problem günahlı insanın kendisidir.
Peki bu problemin çözümü nedir? Bu problemin
çözümünü Tanrı kendisi vermiştir. Bize
günahtan ve ölümden kurtulma olanağı sağlamıştır.
Bunu İsa Mesih’in çarmıhta ölümü ve dirilişi
sayesinde yapmıştır. Günahlı insanın tek
ümidi İsa Mesih’tir. Tanrı bu kurtarışı
lütuf ve iman aracılığı ile Kendi yüceliği
için yapmıştır.
Peki
neden biz kendi kendimizi kurtaramıyoruz?
Neden kurtuluşa ihtiyacımız var? Bu soruların
cevabı insanlığın neden yaratıldığını
anlamamıza bağlıdır. Tanrı bizi neden
yarattı? Neden yaratıldık?
Bazı insanlar sadece
zevk almamız için yaratıldığımızı düşünmektedirler.
Böyle düşünen insanlar “Nasıl olsa öleceğiz,
ye iç keyfine bak” sloganıyla yaşarlar.
Bazı insanlar da çalışmak için yaratıldığımızı
düşünürler. Bazıları ise sadece almak
için yaratıldığımızı düşünürler.
Peki
Kutsal Kitap bu konuda ne demektedir?
Çünkü bizim asıl bilgi kaynağımız Kutsal
Kitap’tır.
Yaratılış
bölümüne gittiğimizde başlangıçta Tanrı’nın
gökleri ve yeri yarattığını görebiliriz.
Tanrı yaratılış işini altı günde tamamlamıştır.
İnsanı ise altıncı gün yerin tozundan
kendi benzerliğinde yaratmış ve Kendi
yaşam nefesini vermiştir. Bu çok önemlidir.
Kutsal Kitap bunu üç kez iki ayet olarak
vurgulamaktadır:
Yar.1:26-27 Tanrı, "İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım"
dedi, "Denizdeki balıklara, gökteki
kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere,
yeryüzünün tümüne egemen olsun."
Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.
Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış
oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.
Yaratılışta
Tanrı kendi suretini model olarak kullanmıştır.
Orijinaline göre basılan yeni bir para
gibi. Tanrı benzeyişinde yaratılmış olmamız
Tanrı gibi yaratılmış olmamız anlamına
gelmektedir. İnsan hem ruhsal hem de ahlaki
olarak Tanrı benzeyişindedir.
Kol.3:9-10 Birbirinize
yalan söylemeyin. Çünkü eski yaradılışı
kötü alışkanlıklarıyla birlikte üzerinizden
çıkarıp attınız, eksiksiz bilgiye erişmek
üzere Yaratıcısının benzeyişinde tazelenen
yeni yaradılışı giyindiniz.
Ef.4:24 Gerçek
doğruluk ve kutsallıkta Tanrı'nın benzerliğine
göre yaratılmış yeni yaradılışı giyinin.
Tanrı
benzeyişinde yaratılmış olmak bize ne
için yaratıldığımıza dair ve kendimizi
tanımamız için de ipuçları vermektedir.
“Tanrı
benzeyişinde yaratılmış olan insanın en
temel yaratılma nedeni nedir” sorusunun
cevabı Westministir Kısa İlmihali’nde
şöyledir: "Tanrı’yı yüceltmek
ve sonsuza dek Ondan zevk almaktır.”
Peki
Tanrı benzeyişinde olmak kendimizi tanımak
için ne gibi ipuçları vermektedir:
·
Çalışmak: İnsan Tanrı’ya yücelik
getirmek için yaratılmıştır ve Tanrı’ya
yücelik getirmenin bir yolu da Ona hizmet
etmektir.Yaratılış tarihine baktığımızda
yaşamın her noktasında Tanrı’ya hizmet
etmemiz gerektiğini görebiliriz. Tanrı
bizi yaratır yaratmaz bir iş vermiştir.
Çalışmak ilahi benzeyişin bir parçasıdır.
Çünkü Tanrı’nın Kendisi çalışandır. Çalışmak
ilahi bir görevdir ve düşüşten gelmemektedir.
İnsanın günahından sonra Tanrı’nın insanlığa
verdiği bir lanet değil, Tanrı’nın çağrısıdır.
İnsanın çalışması Tanrı’nın ilk planından
gelmektedir. Adem ve Havva ilk yaratıldıklarında
daha günaha düşmeden önce Tanrı onlara
bazı işler vermişti. İnsan Tanrı’nın yeryüzü
temsilcisidir. Tanrı Adem’in yeryüzüne
hükmetmesini istedi. Adem de kendine verilen
görevi yerine getirdi. Hayvanlara isim
verdi, bahçede çalıştı.
·
Dinlenmek: Aynı zamanda insan dinlenmek
için de yaratılmıştır. Tanrı Kendisi de
işini bitirdikten sonra 7.gün dinlenmiştir.
Biz de Tanrı benzeyişindeki insanlar olarak
Yaratıcımız gibi Yaratıcımızı yüceltmek
için dinleniriz.
·
İlişkilerimiz: Tanrı benzeyişinde
kadın ve erkek olarak yaratıldık. Tanrı
erkekten bir kemik alıp kadını şekillendirmiştir.
Bu kadın ve erkeğin aynı özde yaratıldıklarını
göstermektedir. Bununla birlikte kadın
ve erkek olarak birlik içinde farklılığımız
bulunmaktadır. Adem Havva’yı gördüğünde
ondan hoşlanmakla birlikte aynı zamanda
farklı olduğunu da görüp ona “kadın” ismini
vermektedir. Bu birlik ve faklılık onların
cinsel ilişkilerini de çok güzel açıklamaktadır.
İki cins olarak iletişim kurabilmeleri
için farklı yaratıldıkları gibi aynı zamanda
da birlik içinde olabilmeleri için aynı
özde yaratılmışlardır. Cinsel ilişki de
Tanrı’yı yüceltmek için olmalıdır.
Tanrı
insanı kendi yüceliği için yaratmıştır.
Yeş.43:7 Yüceliğim
için yaratıp biçim verdiğim, Adımla çağrılan
herkesi, Evet, oluşturduğum herkesi getirin'
diyeceğim.
Bu
yüzden ne yaparsak yapalım kendimiz ya
da başka herhangi bir şey için değil her
şeyi Tanrı yüceliği için yapmalıyız.
1.Kor.10:31
Özet olarak, her ne yer ve içerseniz,
her ne yaparsanız, her şeyi Tanrı'nın
yüceliği için yapın.
Tanrı’yı yüceltmenin
yolu tam olarak Ona itaat etmektir. Tanrı
ilk insana bir test verdi.
Yar.2:16
Ve
ona, "Bahçede istediğin ağacın meyvesini
yiyebilirsin" diye buyurdu, "Ama
iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü
ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”
Bahçede diğer ağaçlardan farklı özel iki ağaç vardı ve bunlardan
yaşam ağacı Tanrı’nın bereketini, iyiyi
kötüyü bilme ağacı ise Tanrı’nın lanetini
simgelemekteydi. Bereket sonsuz yaşam,
lanet ise sonsuz ölümdür.
Yar.2:9 Bahçede
iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç
yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacı
ile iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.
Bu
aslında Tanrı’nın insanla yaptığı ilk
antlaşmadır. Bu antlaşmaya göre iyiyi
kötüyü bilme ağacından yiyen ölecektir.
Bu şartları çok basit bir antlaşmaydı.
“İtaat edersen bereketi, itaat etmez
yapma denileni yaparsan laneti alacaksın.”
Bu antlaşmaya Yaşam ya da İşler
Antlaşması diyoruz. Antlaşmada her
zaman iki taraf vardır. Bu antlaşmada
da iki taraf vardı. Tanrı ve insan. Bu
antlaşmanın tek şartı “İyiyi ve kötüyü
bilme ağacından yeme.” Tanrı antlaşmanın
bir tarafı olarak bu şarta tam bir itaat
istedi. Çünkü Kendisi her zaman değişmeyen
ve sadık bir Tanrı’dır. Adem insanlığın
temsilcisiydi ve seçme özgürlüğü vardı.
Adem ve Havva itaat etmiş olsaydı ne olacaktı?
Sonsuza kadar kutsal ve mutlu olarak yaşayacaklardı.
Böylece yaratılma nedenini yerine getirmiş
olacaklardı.
Kurtulmaya
da ihtiyaçları olmayacağı için kurtaran
lütfe de gerek olmayacaktı. Ama ilk ailemiz
günaha düştüğünde bizi de batırmış oldu.
İnsanlığın mutlu, mükemmel ve suçsuz olduğu
zamanın hikayesi Yaratılış 2.bölümün
sonuna geldiğimizde bitmektedir.
Yar.2:25 Adem de, karısı da çıplaktılar, henüz
utanç nedir bilmiyorlardı.
İkisi
de çıplaktı ve utanmıyorlardı. Suçsuzdular
ve saklayacak hiçbir şeyleri yoktu.
Yar.3:1 RAB
Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların
en kurnazı yılandı. Yılan kadına, "Tanrı
gerçekten, 'Bahçedeki ağaçların hiçbirinin
meyvesini yemeyin' dedi mi?" diye
sordu.
Yılan çok sinsi bir
düşman olarak tüm dünyayı yok etmek için
tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Tanrı
emirlerini sorgulamaya başlamakla insanın
ilk denenmesi Şeytan aracılığıyla gelmiştir.
Yılan bu ayartıyı Tanrı Sözü’nü farklı
yöne çekerek yapmıştır. Meyvesinden yenmemesi
gereken iyiyi kötüyü bilme ağacını bahçedeki
diğer ağaçlar gibi göstererek negatifi
pozitif hale getirmiştir. Böylece yılan
Tanrı’yı vermek istemeyen bir Tanrı olarak
göstererek meyveyi yiyip itaatsizlik etmesi
için Adem’e yol açmıştır. Tanrı sadece
bir şeyi yasaklamıştı. Ama yılan Tanrı’nın
sözlerini çarpıtarak sanki her şeyi yasaklıyormuş
gibi göstermiştir.
Yar.3:2-5
Kadın, "Bahçedeki ağaçların meyvelerinden
yiyebiliriz" diye yanıtladı, "Ama
Tanrı, 'Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini
yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz'
dedi.
Yılan, "Kesinlikle ölmezsiniz"
dedi, "Çünkü Tanrı biliyor ki, o
ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz
açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı
gibi olacaksınız.
Şeytan
burada meyveyi yedikten sonra olacak dört
şeyden bahsetmektedir ve söylediği bu
şeylerin hepsi de tam olarak yalan değildir.
Kutsal Kitap Şeytan için “Yalanın
babası” der. Bu doğrudur. Ama bazen de
Şeytan yalan söylemek yerine doğruyu farklı
yönlere çekerek, yarı yarıya doğru söyleyerek
ya da eksik doğru bilgi vererek işini
yapmaktadır. Burada da bu taktiğini uygulamıştır.
1.
Ölmeyeceksiniz: Şeytan “Ölmeyeceksiniz”
diyerek Tanrı’nın doğruluğunu ve ilahi
yargıyı inkar etmiştir. Bu yalandır. Onlar
ruhsal olarak tam o anda ölmüşler, fiziksel
olarak da ölmeye başlamışlardır.
2.
Gözleriniz açılacak: Şeytan “Gözleriniz
açılacak” dediğinde aslında doğruyu
söylemişti. Ama bu yarım bir doğruydu.
Şeytan onlara gözleri açıldığında kendi
utançlarını göreceklerini söylememişti.
Adem ve Havva’nın meyveyi yedikten sonra
gerçekten de gözleri açıldı ve ilk gördükleri
şey kendi utançları oldu.
3.
İyiyi kötüyü bileceksiniz: Şeytan
“İyiyi kötüyü bileceksiniz” dediğinde
tam olarak yalan söylememişti. Gerçekten
de onların gözleri açıldığında iyiyi ve
kötüyü bildiler. Ama onların farkına varamadıkları
şey aslında onlar zaten iyiyi biliyorlardı.
İyilik hakkında bilmedikleri tek şey onu
kaybetmenin bedelinin ne kadar ağır olacağıydı.
Kötülük hakkında ise hiç bir şey bilmiyorlardı.
Bu yüzden de onlar gözleri açıldığında
kötüyü bildiler. Çünkü artık kendilerinde
utançtan başka görebilecekleri bir iyilik
kalmamıştı. Sadece iyi olan tek Tanrı
vardı ve ona da utançları yüzünden bakamadıkları
için de saklandılar.
4.
Tanrı gibi olacaksınız: Şeytan
“Tanrı gibi olacaksınız” dediğinde
de aslında yarı yarıya doğru söylemişti.
Zaten onlar Tanrı’nın benzeyişindeydiler.
Yar.3:6 Kadın
ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun
ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu
gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki
kocasına verdi. Kocası da yedi.
Kurtuluşu
anlamak için öncelikle günahı anlamamız
gerekmektedir. Günah dünyaya nasıl girdi?
Günah dünyaya yasak meyveyi yemekle girmiştir.
Şeytan Havva’nın yanına onu ayartmak için
yanaşmış ve bunu da başarmıştır. Bu denenmeyle
insan her şeyini kaybetti. Havva burada
her yönüyle deneniyor. Fiziksel bir denenme
var. Meyve yemek için güzel görünen, hoşa
giden bir meyveydi. Estetik olarak güzeldi.
Havva ona baktı ve onu yemek için güzel
buldu. Özel bir çekiciliği vardı. Meyve
onlara entelektüel olarak da çekici geldi.
Böylece meyveyi yedi ve kocasına da verdi.
O da yedi. Küçücük düşünceler büyük bir
karanlığı getirdi.
Kötülüğün
kaynağı Tanrı’nın kendisi değildir. Tanrı
sadece insana seçim hakkı vermiştir. Günahı
seçme hakkı insanındı, ama insanı deneyen
Şeytan’dı. Tanrı kötülüğe karşıdır.
Parantez
içinde şunu belirtelim ki; Bu bir hikaye
değildir, Kutsal Kitap’ta yer alan tarihi
gerçeklerdir. Kutsal Kitap tek kitaptır
ve insanın günaha düşmesi ile başlayan
insanlık tarihinin önemli seçilmiş bazı
olaylarını
anlatmaktadır.
“Tanrı
kötülüğe karşıdır” demiştik. Şimdi ilk
günahın kötülüğünü tanımlayan öğeler bakalım:
İsyancılık, karşı gelme, iyi olanı farklı
anlama, itaatsizlik ve yasayı çiğnemek.
Günah Adem dolayısıyla da insanlık ve
Tanrı arasındaki antlaşmanın bozmuştur.
Agustin
“Günahın kökünde gurur vardır” der.
Püritanlar ise “İlk günah on emrin
tamamını bozmuştur” derler. Yasak
meyveyi almakla, hırsızlık ve açgözlülük,
onu yemekle puta tapmayı ve meyveyi yedikten
sonra söyledikleri ile yalan söyleme,
bu hareketin yapılmasıyla Tanrı’nın adını
boş yere ağzına alma ve düşüşle
gelen ölümle de adam öldürmeyeceksin emirlerini
bozmuşlardır. Onlar Tanrı gibi olmak istedikleri
için meyveyi yediler. Tanrı’yı yüceltmek
ve Onun yüceliğini yansıtmak yerine yüceliği
kendileri yüklenmek istediler.
İlk
düşüşte olan bazı şeylere bakalım:
İlk
yaratılışta her şey mükemmeldi. Karışıklık,
üzüntü, sıkıntı gibi bugün etrafımıza
baktığımızda her yerde, her şeyde ve herkeste
gördüğümüz kötülükler yoktu. İlk yaratılıştaki
bu mükemmelliğin bozulmasının ve kötüleşmesinin
nedeni günahtır.
Problemi
iyi anlarsak cevabı da daha iyi anlayabilir
ve anlatabiliriz. En önemlisi de kendi
günahlı durumumuzu anlarsak ancak o zaman
neden kurtulmaya ihtiyacımız olduğunu
da anlayabiliriz.
Kurtulmalıyız.
Çünkü günahlıyız. Kurtulma yolu ise lütuftur.
Karşılıksız bir armağandır ve günahlı
insan ancak Mesih sayesinde kurtuluşa
ulaşabilir.
Bu
konuda Efesliler bölümünün başlangıcı
bizim başlangıç noktamızdır.
Ef.1:3-6 “Bizi Mesih'te her ruhsal
kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan
Rabbimiz İsa Mesih'in Babası Tanrı'ya
övgüler olsun. O, kendi önünde, sevgide
kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın
kuruluşundan önce bizi Mesih'te seçti.
Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca, İsa
Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım
diye bizi önceden belirledi. Öyle ki,
sevgili Oğlunda
bize bağışladığı yüce lütfü övülsün.”
Dünyanın
kuruluşundan ve kimse doğmadan önce Tanrı’nın
insanlığı günahtan kurtarmak için bir
planı vardı ve üçlü birliğin her yönü
bu planda aktif bir şekilde çalışmıştır.
Bu bir sırdır ve tam olarak anlatılmaz.
Agustin “Baba, Oğul, Kutsal Ruh her
biri kendisinde Tanrı’dır ve hepsi tek
bir Tanrı’dır” demiştir. Kutsal Üçlük
doktrinini yedi adımda şöyle açıklayabiliriz:
- Baba Tanrı Tanrı’dır.
- Oğul Tanrı Tanrı’dır.
- Kutsal Ruh Tanrı’dır.
- Baba Oğul değildir.
- Oğul Ruh değildir.
- Ruh Baba değildir.
- Tek Tanrı vardır.
Baba tarafından Mesih’te
Kutsal Ruh aracılığı ile seçildik. Baba
hazırladı, Oğul tamamladı ve Kutsal Ruh
uyguladı. Kurtuluş Baba tarafından planlandı,
Oğul tarafından uygulamaya geçti, Ruh
tarafından yüreklere açıklandı.
Ef.1:11
“Her
şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen
Tanrı'nın amacına göre önceden belirlenip
Mesih'te seçildik.”
Her
şey Baba’nın amacına göre Mesih’te seçilmektedir.
Kurtuluş için her şey Mesih’te ve Mesih’in
kanı aracılığı ile yapılmaktadır. Mesih
kanıyla bedeli ödeyip bizi satın alıp
günahtan kurtarmaktadır. Tanrı bizi Mesih’te
evlat almakta ve kendine mirasçılar yapmaktadır.
Böylece insan Tanrı’yla barışmaktadır.
Kısacası tüm bereket Mesih’le gelmektedir.
İnsanlık Adem’de kaybettiği tüm ruhsal
bereketi Mesih’te ve Mesih’le geri kazanmaktadır.
İnsan sadece kurtulmakla kalmayıp aynı
zamanda Mesih’le yüceltilmektedir. Mesih
bizim kurtuluşumuz ve her şeye Onda sahibiz.
Ef.1:13-14
Gerçeğin
ilanını, kurtuluşunuzun müjdesini duyup
Ona iman ettiğinizde, siz de vaat edilen
Kutsal Ruh'la Onda mühürlendiniz. Ruh,
Tanrı'nın yüceliğinin övülmesi için Tanrı'ya
ait olanların kurtuluşuna dek mirasımızın
güvencesidir.
Baba
tarafından planlanan, Oğul ile uygulanan
ve Kutsal Ruh tarafından açıklanan kurtuluş
Tanrı’nın en mükemmel bereketidir ve ruhsaldır.
Ruh bize Müjde’yi duyma ve anlama yeteneği
verirken bizi içten dışa doğru yenilemektedir.
Kutsal Ruh Baba’nın planlayıp Mesih’in
tamamladığını şimdiki zamanda uygulamaktadır.
Bu nedenle Kutsal Ruh kurtuluşumuzun mührüdür.
Mühür sahipliği ifade eder. Bir şey kimin
mührünü taşırsa onundur. Kutsal Ruh’un
mührü de bizim Tanrı’ya ait olduğumuzu
gösterir. Mesih’e iman eden kişinin Tanrı’ya
ait olduğunun mührü yaşamında Ruh’un işlerinin
görülmesidir. Tanrı bize Kutsal Ruh’u
sonsuz yaşamın kanıtı olarak vermektedir.
Bizler
bu tarz Tanrı kurtarışının bilincinde
olmalıyız. Kurtuluş Baba, Oğlu ve Kutsal
Ruh’da gerçekleşmektedir. Dünyanın başlangıcından
önce Baba belirledi, Oğul geçmişte uyguladı
ve Kutsal Ruh açıklamaktadır. Tanrı her
şeyi sonsuzluktaki planına göre uygulamaktadır.
O problemden önce cevabı biliyordu.
Efesliler
1:11’de Tanrı planını açıklayan üç
terim vardır:
- Felama: Tanrı’nın genel istemi için
- Prophesis: Tanrı’nın özel amaçları için
- Bule: Tanrı’nın kararlı yetkinliği için
Önceden
belirleme Tanrı’nın hükümran kararıdır.
Tanrı başlangıçtan önce son hedefini belirlemiştir.
Tanrı’nın seçimi, belli günahkarları seçmiş
olmasıdır ve Tanrı lütfüdür. İnsanın günahlı
doğasının hiçbir şekilde imanla Tanrı’ya
gelme yeteneği yoktur. Kurtuluş insanın
vereceği karara da bağlı değildir. Bu
Tanrı’nın sonsuzlukta verdiği bir karardır
ve sadece Tanrı’nın lütfü ile olur. Tanrı’nın
bu hükümran kararına göre seçilmemiş olan
bazı günahkarlar ise asla tövbe etmez
ve günah içinde ölür.
1.Pet.2:7-8
İman eden sizler için bu taş değerlidir.
Ama imansızlar için, «Yapıcıların reddettiği
taş işte köşenin baş taşı,» «sürçme taşı
ve tökezleme kayası oldu.» İmansızlar,
Tanrı'nın sözünü dinlemedikleri için sürçerler.
Nitekim sürçmek üzere belirlenmişlerdir.
Rom.9:22
Eğer
Tanrı, gazabını göstermek ve gücünü tanıtmak
isterken, gazabına hedef olup mahvolmaya
hazırlananlara büyük sabırla katlandıysa,
ne diyelim?
Peki
kim seçildi? Seçilmişliğimizi nasıl bileceğiz?
Tanrı
seçimini Mesih’te yapmaktadır. Tanrı bizi
Mesih’le bütün yapmak için seçmiştir.
“Ben seçildim mi” demek “Ben Mesih’le
miyim” demektir. Kurtuluşun odak noktası
Mesih’i bilmek ve Ona iman etmektir. Mesih’
teki kişi seçilmiş kişidir. John Calvin
bu konuda şöyle demektedir: “Eğer Mesih’te
seçildiyseniz seçilmişliğinizin garantisini
kendinde arama, çünkü
Mesih senin emniyetin ve aynandır.”
Seçilmiş
olmak için seçilmişlik hakkında duyman
ya da bilmen gerekmez. Tanrı’nın seni
Tanrı halkına katmak için seçmiş olması
seçilmiş olmak ve seçilmiş olduğunu bilmek
için yeterlidir. Bunu şöyle bir örnekle
açıklamaya çalışalım: Üzerinde bir kapı
olan bir haç düşünün ve bu kapının üstünde
Vahiy 22:17 yazılıdır.
Vah.22:17 Ruh
ve Gelin, «Gel!» diyorlar. Her işiten, «Gel!»
desin. Susamış olan gelsin. Dileyen, yaşam
suyundan karşılıksız alsın
Bu aslında Kutsal Kitab’ın evrensel
çağrısıdır. Tanrı’nın vaadi ise çarmıha
gelecek olan herkes içindir. Kapının arkasının
üstünde ise Efesliler 1:11’deki
“Dünyanın kuruluşundan önce seçilmiştir”
ifadesi yazmaktadır. Seçilmişlik ancak
içerden anlaşılmaktadır. Biz İsa Mesih’e
geldikten sonra seçilmiş olduğumuzu anlayabiliriz.
Kurtuluş
insanların kendi arayışları sonucunda
değil, Tanrı’nın hükümran seçimi sonucunda
gelmektedir. Kurtuluş tamamen Tanrı’nın
işidir ve başlangıcı da sonu da Tanrı
lütfüne bağlıdır. Bu eski bir ilahide
şöyle anlatılmaktadır: “Tanrı’ya baktım
ve bildim ki; Onu aramak için benim ruhumu
harekete geçirmişti.” Bu doktrin günahkar
insanın gururunu kapatıp yüceliği tamamen
Tanrı’ya vermektedir. Doğal olarak günahlı
olduğumuz için bazen bu doktrine karşı
çıkmak istiyoruz. Çünkü bu doktrin tam
olarak Tanrı’yı yücelten ve insanı alçakgönüllülüğe
iten bir doktrindir.
GÜNAH VE YARGI
Yasak
olan meyveyi Adem’le Havva’nın yemesinden
hem sonra, Tanrı’nın yüceliği için hizmet
etmek yerine kendi yüceliğimiz için hizmet
etmemizden dolayı günaha düştük. İnsan
doğal olarak günahlı bir yapıya sahiptir.
Tam anlamıyla kurtulmak için günahtan
kurtulmak gerekmektedir.
Yar.3:7 İkisinin
de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar.
Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine
önlük yaptılar.
Adem’le Havva günaha ilk düştüğünde
çıplak olduklarını fark ettiler ve hem
kendilerinden hem de bedenlerinden utanç
duydular. Bu aslında bize günahın ilk
sonucu ile ilgili bir ipucu vermektedir.
Günah bizi Tanrı’nın gözünde suçlu kılmaktadır.
Bu utanç bize Tanrı ile aramızda bir sorun
olduğunu göstermektedir. Günah insanı
Tanrı’nın yargısı altına çekmektedir.
Günahın insan
üstündeki ilk sonucu utançtır.
Bu utanç bizi Tanrı’nın önünde gerçek
bir suçluluğa getirmektedir.
Yar.3:11 RAB
Tanrı, "Çıplak olduğunu sana kim söyledi?"
diye sordu, "Sana meyvesini yeme dediğim
ağaçtan mı yedin?
Onlar
çıplak olduklarını nasıl bildiler? Kimse
onlara çıplak olduklarını söylememişti.
Aslında kimsenin söylemesine de gerek yoktu. Çünkü artık
vicdanları onları günahlarından dolayı
uyarmaya başlamıştı.
Teolojiciler günahı
ikiye ayırmaktadırlar:
1.
Orijinal günah: Bütün insanlığın
Adem’in günahında paylaştığı suçluluktur.
Buna orijinal günah doktrini de diyebiliriz.
İlk adam Adem’in günahından bütün insanlık
etkilenmiştir. Tüm insanlık bu günahın
yükünü taşımaktadır. Tanrı’nın Adem ve
soyu ile yaptığı antlaşma Adem’in tam
itaatine bağlıydı ve bu antlaşmada Adem
tüm soyu temsil ediyordu. Tek başına kendisi
için sorumlu değildi. Yaşamış olan her
bir insan sadece biyolojik anlamda değil
ruhsal anlamda da Adem’dedir.
Adem
ve nesli ile arasındaki ruhsal ilişkiden
gelen günahın sonuçları öncelikle içsel
olsa da daha sonra ne kadar çok dışa yansıdığı
tüm Kutsal Kitap boyunca anlatılmaktadır.
Örneğin: Yaratılış kitabını okuduğumuzda
Adem’in bütün çocuklarının günahlı olduğunu
görüyoruz. Peki neden böyle olmuştu? Adem
ve Havva kötü ebeveynler oldukları için
mi ya da çevrenin kötülüğünden dolayı
mı ? Ya da genetik olarak kötü bir yapıya
mı sahiptiler? Tabi ki bütün bu faktörler
belli oranda etkindir. Adem’le çocukları
arasında kalıtsal bir gerçek bulunmaktadır.
Anne ve baba olarak da mükemmel ebeveynler
oldukları söylenemez. Daha en başında
günaha düşerek çocuklarına kötü bir örnek
bırakmışlardı. Adem’in çocukları sadece
kendileri günah işledikleri için günahkar değillerdi. Günah
işlediler, çünkü günahkardılar. Dünyaya
zaten günahkarlar olarak gelmişlerdi.
Onları günahkar kılan Adem’de olan suçluluktu.
Bu bağlantı Romalılar kitabında açık bir
şekilde anlatılmaktadır.
Rom.5:12
Günah bir insan yoluyla, ölüm de
günah yoluyla dünyaya girdi. Böylece ölüm
bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah
işledi.
Günah
Adem aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla
dünyaya girmiştir ve bu şekilde günah
bütün insanlığa yayılmıştır. Bütün insanlık
Adem’de günah işlemektedir. Püritanlar
da bunu bir şöyle şiirle anlatmaktadır.
“Adem’in düşüşünde hepimiz günah işledik.”
Ef.2:3
Bir
zamanlar hepimiz böyle insanların arasında,
doğal benliğin ve aklın isteklerini yerine
getirerek benliğimizin tutkularına göre
yaşıyorduk. Ötekiler gibi doğal olarak
gazap çocuklarıydık.
Biz
dünyaya ahlaksal olarak nötr gelmiyoruz.
Günah işlemeye karar verme aşamasında
suçsuz görülüyoruz. Ama Adem’in günahını
taşıyoruz. Tanrı öfkesini hak etmiş olarak
doğuyoruz. Tanrı insan neslinin her ferdinde
bu günahı görmektedir. Tanrı gözünde Adem’in
günahı bizim günahımızdır. Başka bir deyişle
Tanrı Adem’in günahından dolayı bizi sorumlu
tutmaktadır. Bu haksızlık diye düşünebiliriz.
Ama Adem bizi temsil ediyordu. Başarmak
için elinde her tür olanağı vardı. Sadece
tek bir sınanma geldi ve düşmeyebilirdi.
Dayanmak için kolay bir ayartmaydı. Bütün
bahçenin içinde tek bir ağaçtan yememesi
gerekiyordu. Diğer bütün her şey onundu.
Adem onun hareketinin herkesi etkileyeceğini
de biliyordu. Adil olmanın da ötesinde
bu antlaşma tamamen Tanrı lütfünün bir
armağanı olarak verilmişti. Çünkü İsa’da
kurtuluş prensibi de aynı prensip üzerine
kurulmuştur.
Rom.5:17
Çünkü eğer ölüm bir tek adamın
suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla
egemenlik sürdüyse, Tanrı'nın bol lütfünü
ve aklanma bağışını alanların bir tek
adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda
egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.
İsa Mesih kendi halkını temsil
etmekte ve bizi kurtarmak için bizim yerimize
orada durmaktadır. Adem ve Havva’nın günaha
düşmüş olması ne olduğunun değil de ne
olacağının hikayesidir. Kendi günahlarımızla
ilk ailemizin günahları arasında bir bağlantı
bulunmaktadır.
2.
Kişisel Günah: Bizim her zaman
kişisel olarak yaptığımız günahlardır.
Adem’in günahı da evrensel olduğu kadar
kişisel bir günahtı. Orijinal günah, kökü,
kişisel günahlarımız ise meyveyi oluşturmaktadır.
Bizim
orijinal günahtan etkilenmiş kendi varlığımız
kişisel günahlarımızı üretmektedir. Böylece
kişisel günahlarla da günahlılığımız katlanmaktadır.
Bu “Tamamen Bozulmuşluk Doktrinidir”.
Ama bu hepimizin büyük günahlar işlediğimiz
anlamına gelmez. Tanrı’nın genel lütfü
dediğimiz lütfünden dolayı hala insanların
üzerinde bazı iyi şeyler bulunmaktadır.
Ama günah aracılığı ile bizdeki Tanrı
benzeyişi tamamen bozulmuştur. Agustin
bu konuda şöyle demiştir: “Günah işlemekle
doğruluk ve kutsallığımız yok olmuştur.”
Bunu başka bir örnekle ise şöyle açıklayabiliriz:
Lunaparktaki sihirli aynalara baktığımızda
kendimizi değişik şekillerde görürüz.
İşte günahın insan üzerindeki etkisi de
bu sihirli aynalar gibidir. Tanrı’nın
benzerliğinde olan insan günah sayesinde
bozulmuştur ve Tanrı’nın yüceliğini yansıtamaz
hale gelmiştir.
Günah
aklımızı, hislerimizi, yüreğimizi, istemlerimizi
kısacası bizim bütün doğamızı etkilemiştir.
Aklımızı etkiler, böylece Tanrı’nın düşüncesini
düşünemez oluruz. Yüreğimizi etkiler,
böylece tamamen kutsal olmayan arzuların
peşinden koşarız. Hislerimizi etkiler,
böylece duygusal olarak hasta oluruz.
İstemlerimizi etkiler, böylece Tanrı’nın
istemlerini seçemez oluruz.
Bütün
bunların sonucunda da hepimiz yaşamlarımız
boyunca Tanrı’nın önünde suçlu oluruz.
Bu suçluluğumuzun işareti de daha önce
belirttiğimiz gibi utancımızdır. Kendi
ruhumuzda ve kendi bedenlerimizde utanç
duyarız. Adem ve Havva da bu utanç duygusunu
hissettiler ve çıplaklıklarını kapatmaya
çalıştılar. Utanç içindeki dünya da kendisini
Adem ve Havva’nın yaptığı gibi örtmeye
çabalamakta, ama başaramamaktadır. Kendi
ruhunu incir yaprağı ile örtemezsin. Ancak
bunu Tanrı, lütfü ile sağlayabilir.
Yar.3:21
RAB Tanrı Adem'le karısı için deriden giysiler
yaptı, onları giydirdi.
Burada
Tanrı’nın onlara Kendisi’nin onları örtecek
deri bir kaftan yaptığını görüyoruz. Bu
kaftan Tanrı’nın lütfünü göstermektedir.
Bizim kendi kendimize yapamayacağımızı
Tanrı burada Kendisi yapmakta ve bizi
örterek utancımızı kaldırmaktadır. Dikkat
edin! Burada günahın utancının kaldırılması
için yine bir hayvanın kurban edilmesi
gerektiğini görüyoruz. Hem orijinal hem
de kişisel günahlarımız için bir kefaret
bedeli ödenmeli ve aklanma için bir kurban
sunusu sunulmalıdır. Çünkü biz ancak bu
sayede Tanrı’nın önünde aklanmış olarak
durabilir ve doğrular sayılabiliriz.
Günahın
ikinci sonucu Tanrı’dan ayrı düşmek,
yabancılaşmaktır.
Yar.3:8-10
“Derken,
günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB
Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp
ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı
Adem'e, "Nerdesin?" diye seslendi.
Adem, "Bahçede sesini duyunca korktum.
Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim"
dedi.”
Burada
günahtan önce Adem ve Havva’nın Tanrı’yla
mükemmel bir ilişkisi olduğunu görüyoruz.
Yakın arkadaş gibiydiler, birlikte bahçede
yürüyüp sohbet ediyorlardı. Ama günahla
bu durum değişti. Çünkü günahla birlikte
Tanrı ile insan arasına ayrılık girdi.
Adem ve Havva da bunun farkında oldukları
için kaçtılar ve ağaçların arkasına saklandılar.
Ama O her şeyi bilen, gören ve her yerde
olabilen bir Tanrı olduğu için hiç kimse
Ondan kaçamaz ve saklanamazdı. Bunu bahçede
korkuyla saklanan Adem ve Havva da biliyordu.
Peki
Tanrı onların ne yaptıklarını ve nerede
olduklarını bildiği halde neden Adem’e
“neredesin” diye sordu? Tabi ki
bu soruyu Tanrı Kendi bilgisi için sormamıştı.
Çünkü onların nerede olduğunu çok iyi
biliyordu. Tanrı’nın burada sorduğu bu
soru bir yargıcın bir suçluyu yargılarken
sorduğu soru gibidir.
Adem Tanrı’nın bu sorusunu
“Çıplaktım ve korktum” diyerek
yanıtlıyor. Bu cümlede günahın sonucu
olan başka bir duyguyu daha görüyoruz.
Günah sadece utanç ve suçluluk değil korku
da doğurmaktadır. Bu korku kutsal Tanrı’nın
önüne gelme korkusudur ve bu korku Adem’in
günahını ortaya çıkararak Adem’i ele vermektedir.
Yar.3:12 Adem,
"Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini
bana verdi, ben de yedim" diye yanıtladı.
Adem
suçu ortaya çıktığında kendini kurtarmak
ve yaptığına özür bulmak için suçunu itiraf
ederken bile ilk olarak Tanrı’yı ve daha
sonra da Havva’yı suçlamaktadır. Bu da
Adem’in Tanrı’ya yabancılaşmasının bir
başka işaretidir. Günah Tanrı’dan yabancılaşmamıza
neden olmuştur. İnsan aslında Tanrı ile
sevgi ve güven dolu bir ilişki için yaratılmıştı.
Ama Adem ve Adem aracılığıyla bizler bu
ayrıcalığı kaybettik. Günahlarımızla gelen
bu yabancılaşma sonucunda Tanrı ile olan
ilişkimiz engellenmiştir. Bu nedenle biz
Tanrı ile yüz yüze karşılaşmaktan korkup
aramızdaki mesafeyi koruyoruz.
Özellikle
bu durum kilisede bile çok görülmektedir.
Bazen günah insanları kiliseden ve Tanrı’dan
bile uzaklaştırmaktadır. Günah
bizim İsa’ya koşup sarılmamız yerine çarmıhın
arkasına saklanmamıza neden olmaktadır.
Kol.1:21
Yaptığınız kötülükler yüzünden
bir zamanlar düşüncelerinizde Tanrı'ya
yabancı ve düşmandınız.
Tanrı
ile barışırsak kurtuluruz. Kurtuluş için
karşılıklı ilişkiyi yeniden kurmak gerekmektedir.
Bu barıştırma ve ilişkiyi yeniden kurma
işini de sadece İsa Mesih yapabilir. Bu
yüzden biz günahkarlar İsa’nın çarmıhına
sarılmalıyız.
Aynı
zamanda günahın getirdiği bu yabancılaşma
dikey olduğu kadar da yataydır. Biz günahın
sonucunda sadece Tanrı’dan değil birbirimizden
de uzaklaştık. Bu günahın üç sonucudur.
Günah işledikleri andan itibaren Adem
ve Havva arasındaki ayrım da çok belirginleşmiştir.
Kendilerini korumak için sadece Tanrı’yı
değil birbirlerini de suçladılar. Adem
kendi karısına saldırdı. “Meyveyi yedim,
ama bu benim suçum değil. Çünkü bana verdiğin
bu kadın meyveyi bana verdi.” Bu karşısındakini
suçlama ve kendini savunma hemen oldu.
Bu kadınını koruyacak şekilde cesurca
bir yaklaşım değildir. Adem karısını suçlayarak
ilişkiyi bozdu. Bu düşmüş günahlı insanın
hareketleridir. Adem günahının itirafında
tüm suçlamayı Havva’ya atarak kendini
aklamaya çalıştı. Bugün biz de aynı şeyi
yapıyoruz. Kendi günahımızın sonuçlarından
kurtulmak için başkalarını suçluyoruz.
Hatta bundan daha da kötüsü birbirimize
hükmetmeye çalışıyoruz.
Yar.3:16
“RAB Tanrı kadına, "Çocuk
doğururken sana Çok acı çektireceğim"
dedi, "Ağrı çekerek doğum yapacaksın.
Kocana istek duyacaksın, Seni o yönetecek."
İşte
bu noktada Havva lanetlenmektedir. Erkeğin
ruhsal otoritesi bu düşüşten kaynaklı
değil yaratılıştan gelmektedir. Tanrı
bahçeye geldiğinde Havva’yı değil Adem’i
aramaktadır. “Arzun kocana olacak,
sana hükmedecek” ifadesi aslında cinsel
bir ifade değildir. Bu ifade cinsler arası
çekişmenin bir peygamberliği gibidir.
Hemen
bu olayın ardından Hain ve Kabil hikayesine
geldiğimizde Tanrı Kabil’i şu şekilde
uyarıyor.
Yar.4:7
Doğru olanı yapsan, seni kabul
etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan,
günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor.
Ona egemen olmalısın.
Günah
sahip olmayı getirmektedir. Arzumuzu kontrol
konusunda günah pusuya yatmış korku gibidir.
İşte bizim ilişkilerimiz arasında böyle
bir lanet vardır. Aynı anda kadın erkeğe
hükmetmeye erkek de kadını yönetmeye çalışmaktadır.
Peki bu yönetme ve hükmetme isteği ne
tarz bir yönetme ve hükmetme isteğidir?
Hizmet eden bir önderlik şeklinde
bir yönetme mi ya da İsa’nın yaptığı gibi
bir hizmet liderliği gibi mi? Cevap kesinlikle
hayırdır. Buradaki hükmetme ve yönetme
kavramı askeri bir kavramdır. Adem’den
beri insanlık almak için birbirine güç
kullanıp, birbirlerini kontrol edip, çekişip,
suçlayıp çatışmaktadır. Adem ve Havva’nın
bölünüp ayrıldığı gibi binlerce yıldır
insanlık da bölünüp ayrılmaktadır.
Biz
kurtulduğumuzda sadece Tanrı ile barışmıyor
aynı zamanda kendimizle de barışıyoruz.
Kurtuluş mesajı sadece Tanrı’yla nasıl
uzlaşacağımızı değil birbirimizi de nasıl
yeniden sevebileceğimizi bize göstermektedir.
Biz günahı anladıkça Tanrı’nın kurtuluş
lütfünü daha net anlamış olacağız. Kutsal
Kitap bize bu konuda doğru tanımları yapmaktadır.
Kendimize en kötü düşman kendimiziz ve
bundan kurtulmak için de Tanrı’ya ihtiyacımız
vardır.
Şeytanla
savaşıyoruz. Tanrı ilk olarak Şeytan’ı
yargılıyor.
Yar.3:14-15
Bunun üzerine RAB Tanrı yılana,
"Bu yaptığından ötürü Bütün evcil
ve yabanıl hayvanların En lanetlisi sen
olacaksın" dedi, "Karnın üzerinde
sürünecek Ve yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.
Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu
Birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu
senin başını ezecek, Sen onun topuğuna
saldıracaksın."
Burada
Şeytan’la Tanrı arasında bir diyalog yok,
Tanrı sadece lanetliyor. Şeytan’ın planı
bizi cehenneme yollamaktır ve hala da
bunun için çalışmaktadır. Şeytan Tanrı’dan
nefret etmektedir. Tanrı “Kadının tohumu
seni yok edecek” derken kurtuluşla
ilgili ilk vaadini vermektedir. Yar.3:15
ayeti Kutsal Kitap’taki tek kurtarıcı
olan Mesih vaadi ile ilgili ilk peygamberliktir.
Tabi ki bu kurtuluş bir bedel karşılığında
gelmektedir. Bir ölüm var. Burada anlatılan
Haç üstünde olanları ifade etmektedir.
Tanrı Kötüye izin vermekle birlikte tamamen
karşıdır.
Yar.3:16-18
RAB
Tanrı kadına, "Çocuk doğururken sana
Çok acı çektireceğim" dedi, "Ağrı
çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek
duyacaksın, Seni o yönetecek." RAB
Tanrı Adem'e, "Karının sözünü dinlediğin
ve sana, Meyvesini yeme dediğim ağaçtan
yediğin için, Toprak senin yüzünden lanetlendi"
dedi, "Yaşam boyu emek vermeden yiyecek
bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı
verecek, Yaban otu yiyeceksin.
Burada Adem ve Havva’nın günahının cezası
anlatılmaktadır. Kadın ve adam lanetleniyorlar.
Burada dikkat etmemiz gereken nokta üreme
ve çalışmanın lanet olmadığıdır. Çünkü
düşüşten öncede zaten üreme ve çalışmayı
Tanrı insana vermişti. Buradaki lanet
üremenin acı içinde olması ve toprağın
bereketini yitirmesidir. Adem ve Havva
Aden bahçesinin dışına atılmakta ve Adem
mükemmel Aden bahçesinde çalışmak yerine
çölden bahçe yaratmaya çalışmaktadır.
Havva ise acılar içinde çocuk doğurup
bu çölde onları kaygı çekerek büyütecektir.
Bu nedenle bugün insanlar kendilerini
yalnız hissetmektedirler. Çünkü kendi
gerçek evlerinde değiller ve Tanrı’dan
uzaktalar.
Ama
aslında burada Tanrı’nın lütfünün bir
işareti de görülmektedir. Tabi ki bütün
bu lanetlerin içinde nasıl bir lütuf olabilir;
diye düşünebilirsiniz. Tanrı burada bütün
bu lanetlerin içinde kurtarışı ile ilgili
ilk Müjde’yi de vermektedir. Günahın bedeli
ölümdü, ama sonsuza dek günahlı durumda
yaşamadılar.
Yar.3:19
Yaratılmış
olduğun toprağa dönünceye dek Ekmeğini
alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü
topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine
toprağa döneceksin
Adem
günahın bedelinin ölüm olduğunu biliyordu.
Adem günaha düşerek aslında bir şekilde
intihar etti. Topraktan yaratılan adam
tekrar toprak oluyor, bu adil bir cezaydı.
Ama ilk olarak insan ruhsal olarak öldü.
Bunun ardından da fiziksel olarak ölüm
geldi. Ölümlülük günahın kanıtıdır. Yasak
meyveyi yemekle Adem kendine bir yücelik
almaya çalışmıştı. Ama ölümle birlikte
hiçlik aldı. Ölüm insanın içinde yatan
boşluğu çok net anlatmaktadır. Toprak
olmakla hiç oluyoruz. Topraktan gelmiştik,
toprağa dönüyoruz. Hiçten yaratılmıştık,
hiç oluyoruz. Böylelikle de günah Tanrı’nın
lanetini getirmiş oluyor.
Yuh.8:24 İşte
bu nedenle size, `Günahlarınızın içinde
öleceksiniz' dedim. Benim O olduğuma iman
etmezseniz, günahlarınızın içinde öleceksiniz.»
Asıl
lanet Tanrı’dan ayrı kalmak ve tamamen
kaybolmaktır. Cehennem cennet kadar gerçektir.
Kurtuluş cennette Tanrı ile sonsuz yaşam
demektir. Cehennem ise Tanrı’dan sonsuz
ayrılıktır.
Tüm
kötülükler orijinal günahtan gelmektedir.
Bu Kutsal Kitap günah doktrinidir. Bu
orijinal günahın lanetinden kurtulmamız
için de kefaret gerekmektedir. Bu kefaret
günahın bütün sonuçlarını ortadan kaldırmaktadır.
Tanrı ile aramızdaki yabancılaşmayı kaldırır
ve ilişkimize barış getirir. Aynı zamanda
bizi doğru kılar, aklar ve yaşam verir.
Sonsuz bir kurtuluş ve Tanrı’nın bize
yaratılışta verdiği yüceliği tekrar almamızı
sağlar. Kutsal Kitap bize kurtuluşun Tanrı’nın
lütfü olduğunu anlatmaktadır.
İbr.2:2-3
Çünkü
melekler aracılığıyla bildirilmiş olan
söz geçerli olduysa, her suç ve her söz
dinlemezlik hak ettiği karşılığı aldıysa,
bu kadar büyük kurtuluşu görmezlikten
gelirsek nasıl kurtulabiliriz? Başlangıçta
Rab tarafından bildirilen bu kurtuluş,
Rab'bi dinlemiş olanlarca bize doğrulandı.
İnsanlar
İsa Mesih’e ve kurtuluşa ihtiyaç duymuyorlarsa
bunun nedeni günahı ve günahın sonucunu
anlamadıklarındandır. Neden her şey yanlış?
Neden acı var ve insanlar acı çekiyor?
Bütün bu soruların cevabı “Çünkü günah
var”dır. Dünyadaki bütün kötülüklerin
ve acıların nedeni günahtır. Ama İsa Mesih
bizim kurtuluşumuz için çarmıhta öldü.
YETERSİZLİK
İnsan
dünyasında ahlaksal düşüş hızla devam
etmektedir. Olmamız gereken şey olmadığımızı
biliyor ve kendi yüceliğimizi arıyoruz.
Korku, utanç, öfke ve sıkıntı yaşıyoruz.
Kurtuluşa gereksinim duyuyor ve ne yapmak
gerektiğini soruyoruz. Yeşaya 59 bu
yetersizliğin doktrinini anlatmaktadır.
Neden kendimizi kurtaramayacağımızı bize
göstermektedir.
İsa’dan
700 yıl önce yazılan bu sözler Yeşaya’ya
peygamber aracılığı ile Tanrı’nın sözleridir.
Özellikle 53.bölümde Yeşaya bir hizmetlinin
kurtuluş için öleceği haberini vermektedir.
Yeşaya
günahlarımızı ve günahlarımızın sonuçlarını
bize açıklamaktadır. Günah günah sunusu
ile temizlenene kadar bizim üstümüzde
leke olarak durmaktadır. Tanrı bizden
uzakta değildir ve bizi kurtarmaya gücü
yetmektedir. Sorun bizim Tanrı’dan uzakta
oluşumuz ve kurtulmaya ihtiyacımız olduğunun
farkında olmayışımızdır.
Yeş.59:1-2
Bakın,
RAB'bin eli kurtaramayacak kadar kısa,
Kulağı duyamayacak kadar sağır değildir.
Ama suçlarınız sizi Tanrınız'dan ayırdı.
Günahlarınızdan ötürü Onun yüzünü göremez,
Sesinizi işittiremez oldunuz.
Bedenin
tüm parçalarında günahlıyız. Öfke ellerimizde,
yalan dudağımızda, ayağımız günaha koşuyor.
Rom.3:13-18
«Ağızları
açık bir mezardır. Dilleriyle aldatırlar.»
«Dudaklarının altında yılan zehri var.»
«Ağızları lanet ve acı sözle doludur.»
«Ayakları kan dökmeye seğirtir. Yollarında
yıkım ve dert vardır. Esenlik yolunu da
bilmiyorlar.» «Gözlerinde Tanrı korkusu
yoktur.»
Suçluluk
duygusu ve yabancılaşmanın dikey olduğu
kadar yatay olduğunu bu bölümde de görebiliriz.
Toplumun bütün katmanları bozuk, insanlar
birbirini incitiyor, adalet yok, her yerde
acı ve gözyaşı
var. Günahın diğer bir sonucu
da acı çekmektir. Günah duvar gibi
Tanrı ve insan arasında duruyor. Öyle
ki insanlar ışığı göremiyorlar.
Peki
Tanrı günah ve acı hakkında ne düşünüyor?
Tabi ki bundan hoşnut olmuyor. İnsanlara
baktığında yaratılışta onlara vermiş olduğu
yüceliği değil günahları görüyor. Tanrı
insanların kurtulmamış oluşuna üzüyor.
Günahın
varlığında kurtarıcının yokluğu vardır.
Çünkü bütün insanlar günahlıdır ve hepsi
bir kurtarıcıya ihtiyaç duymaktadır. Yeşaya
peygamber kendi günahlılığının farkındadır
ve günahlı oluşunu itiraf etmektedir.
Asırlardır insanlar kendi günahlılıklarının
farkında olmadan kendi kendilerini kurtarmaya
çalışmışlardır. Ama kutsal Tanrı ile kutsal
olamayan günahlı insan arasında kurtuluşu
getirecek bir aracı olmazsa insanın kendi
başına günah problemini çözmesi mümkün
değildir. İnsan kendi Tanrı’ya yabancıyken
nasıl başka birini Tanrı ile barıştırabilir?
Mez.89:48
Var mı yaşayıp da ölümü
görmeyen, Ölüler diyarının pençesinden
canını kurtaran?
Bazı
insanlar dinsel uygulamalarla kendi kendilerini
kurtarmaya çalışmaktadırlar. Ama Yeşaya
burada sadece dua ederek kendi kendimizi
kurtaramayacağımız konusunda bizi uyarmaktadır.
Kiliseye gitmekle ya da iyi işlerle kurtulamıyoruz.
Bunları yapmak iyidir ama yeterli değildir.
Yeş.64:7 Adınla sana
yakaran, sana tutunmak için çaba gösteren
yok; Çünkü bizden yüz çevirdin, Suçlarımız
yüzünden bizi tükettin.
Kendi
başımıza yapacağımız hiçbir şeyle günah
sorunumuzu çözemeyiz. Çünkü asıl sorunumuz
günahlarımız değil günahlı oluşumuzdur.
Hem orijinal günah hem de günlük günahlarımızın
sonucunu ancak çok mükemmel bir kan temizleyebilir.
Kendi hünerimizle hiç bir zaman kurtuluşa
kavuşamayız. Kurtuluş Mesih İsa aracılığı
ile Tanrı Ruhu’nun işidir. Kutsal Ruh
olmadan günahkarın kurtulmayı amaçlaması
bile mümkün değildir.
Rom.3:23
Çünkü herkes günah işledi ve
Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı.
Bu
ayet tamamen bozulmuşluğun ifadesidir.
Tanrı için yaşamak isteyen tek bir parçamız
bile yoktur. Yeşaya bu durumu kör bir
adama benzetmektedir. Adamın ışık sorunu
değil, görememe sorunu vardır. Tanrı tüm
ışığı bize Sözü’yle vermiştir. Ama günah
yüzünden kör olmuş bizler bu ışığı göremiyoruz.
Bu ayet İsa’yı neden kurtarıcı olarak
kabul edemediğimizi çok net bir şekilde
açıklamaktadır. Günahtan kaynaklanan ruhsal
bir yeteneksizliğimiz vardır.
Günah
sadece aklımızı köreltmez, görüşümüzü
ve isteğimizi de etkilemektedir. Bu iradenin
tutsaklığıdır.
Yeşu
24:15 İçinizden RAB'be
kulluk etmek gelmiyorsa, atalarınızın
Fırat Irmağı'nın ötesinde kulluk ettikleri
ilahlara mı, yoksa topraklarında yaşadığınız
Amorlular'ın ilahlarına mı kulluk edeceksiniz,
bugün karar verin. Ben ve ev halkım RAB'be
kulluk edeceğiz.
Doğal
irademizle biz sadece günahlı olanı seçebiliriz.
Yuh.6:44 «Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe,
o kimse bana gelemez. Bana geleni de son
günde dirilteceğim.
Tanrı
irademizdeki tutsaklığı kırmakta ve bizi
özgür kılmaktadır. Hiç kimse doğal günahlı
benliği ile Tanrı’yı isteyemez. Tanrı
öncelikle bizim istemimizi değiştirmektedir.
Böylece biz Tanrı’ya gelmek isteyebiliriz.
Bu tamamen yetersizlik doktrinidir.
Yenilenmemiş ruh Tanrı ile ilgili hiç
bir konuda harekete geçememektedir. Doğal
günahlı insan Tanrısal iyiyi seçmek ve
yapmak için tamamen yeteneksiz ve yetersizdir.
İsa Mesih tek kurtarıcıdır. Bazen insanlar
bunu duyduklarında kızarlar ve alınırlar.
Çünkü yetersiz olmak istemezler.
Tüm
dinler ahlaksal ve ruhsal görüşler getirmektedir.
Ancak insanın asıl sorunu günah ve günahın
sonuçlarıdır. İslam’da beş şart, Budizm’de
aydınlanma, Yahudilerde Yasa, yanlış Hıristiyanlık’ta
ise iyi işlerle insanlar kurtulmaya çalışmaktadır.
Hıristiyan için ise tek kurtuluş yolu
Mesih İsa’ya imandır. Yasa’yı tutmakla
ya da iyi işler yaparak kurtulamayız.
Bu da kişiye değil Tanrı’ya yücelik getirir.
Mat.19:25-26
Bunu
işiten öğrenciler büsbütün şaşırdılar,
«Öyleyse kim kurtulabilir?» diye sordular.
İsa onlara bakarak, «İnsanlar için bu
imkânsız, ama Tanrı için her şey mümkün»
dedi.
Tanrı
günahlıya lütuf göstermekle imkansızı
imkanlı kılmaktadır. Kurtarma işini Tanrı’nın
Kendisi Kendi doğruluğu ile sağlamaktadır.
O bizim kurtuluşumuzdur. Kurtuluş Tanrı’dan
gelir. Doğru ya da iyi şeyler yaptığımız
için değil, Tanrı’nın merhametinden dolayı
kurtulduk. Tanrı Mesih’i bizim doğruluğumuz
yapmıştır. Kişi günah içinde sadece hasta
değil ölüdür. Bu yüzden de ancak yeniden
doğmakla kurtulabilir. Kurtuluş, Tanrı’nın
ruhsal anlamda ölü olan insana yeniden
yaşam vermesidir.
KURTULUŞ
Mıs.Çık.15:13 Öncülük edeceksin sevginle kurtardığın
halka, Kutsal konutunun yolunu göstereceksin
gücünle onlara.
Kol.1:13-14 O
bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp
sevgili Oğlunun egemenliğine aktardı. Onda
kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz.
Mesih
çarmıhta birden fazla şeyi gerçekleştirmiştir.
Bu yüzden kurtuluş hakkında konuşurken
birden fazla noktaya bakmamız gerekmektedir.
İsa Mesih çarmıhta tam bir kurtuluş sağlamıştır.
Onun yaptığını anlayabilmemiz için Onun
yaptıklarındaki zenginliği, tamlığı anlamamız
gerekmektedir.
Kutsal
Kitap günahın bağışlanması konusunda bir
şeyin bedel karşılığında alındığını anlatmaktadır.
Aslında bu bedel karşılığında satın alınma
görüşü pazardan gelmektedir. Bu kelime
ticari bir kelimedir ve bir iş yapılmış
karşılığında da bir şey alınmış gibi bir
anlamı vardır. Bizim kurtuluşumuz bir
bedel karşılığında satın alınmaktadır.
Herhangi bir günah ödemesinde üç bölüm
bulunmaktadır.
- Kaybedilen kurtarılmalı
- Kaybedilen için bedel ödenmeli
- Kaybedileni kurtaracak olan kişinin çalışması ve kurtarma
yeteneğinin olması
Günah
bağışı hakkındaki tüm örneklerde bu üç
öğe (kurtarılması gereken kaybedilmiş
bir şey, bir bedel ve bu bedeli ödeyecek
bir kurtarıcı) bulunmaktadır.
Mıs.Çık.6:6
Onun
için İsrailliler'e de ki: 'Ben RAB'bim.
Sizi Mısırlılar'ın boyunduruğundan çıkaracak,
onların kölesi olmaktan kurtaracağım.
Onları ağır biçimde yargılayacak ve güçlü
elimle sizi özgür kılacağım.
Örneğin
İsrail halkının Mısır’dan çıkışını düşünün.
İsrail halkı Mısır’dan kurtarılmalıydı
ve bu kurtarma işini yapabilecek olan
da ancak Tanrı’nın kendisiydi. Tanrı Mısır’a
kendi yaptıklarının bedelini geri ödeyerek
ya da ödeterek İsrail halkını kurtarmıştır.
Kutsal Kitab’a ve İsrail tarihine baktığımızda
kurtuluş her dönemde İsrail’in bir parçası
olmuştur. Babil sürgününden yeniden dönüşte
de aynı kurtuluş örneğini görebiliriz.
Günlük
hayatta insanların kişisel yaşamlarında
da aynı şey vardır. Aynı zamanda Eski
Antlaşma sadece insanların değil hayvanların
da kurtuluşundan bahsetmektedir.
Mıs.Çık.22:14
Biri
komşusundan bir hayvan ödünç alır, sahibi
yokken hayvan sakatlanır ya da ölürse, karşılığını
ödemelidir.
Tarladaki
ekinler için bile bedel ödeyerek kurtarma
prensibi geçerlidir.
Mıs.Çık.22:6 Birinin
yaktığı ateş dikenlere sıçrar, ekin demetleri,
tarladaki ekin ya da tarla yanarsa, yangın
çıkaran kişi zararı ödeyecektir.
Hatta
Kutsal Kitap’ta İsrail Tanrı’nın Yasası’nı
tutmadığı halde Tanrı’nın onları kurtardığını
görüyoruz. Tanrı Hoşea’nın kendisini bir
fahişe ile evlenip o ne kadar kötü olursa
olsun ona sadık kalması ile yaşayan bir
örnek yapmıştır.
Hoş.1:2
RAB Hoşea aracılığıyla konuşmaya başladığında
ona şöyle dedi: "Git, kötü bir kadınla
evlen, ondan zina çocukların olsun. Çünkü
ülke halkı benden ayrılarak adice zina
ediyor.
Hoşea’nın
fahişe karısı Gomer başka bir adamla kaçıp
daha sonra da köleliğe kadar düşmüştür.
Ama Tanrı Hoşea’yı köle pazarından karısını
kurtarmaya yollamıştır.
Hoş.3:1-2
RAB bana şöyle dedi: "İsrailliler'in
başka ilahlara yönelmelerine, üzüm pestillerine
gönül vermelerine karşın, RAB onları nasıl
seviyorsa, sen de git, o kadını sev, başkasınca
sevilmiş, zina etmiş olsa bile.” Böylece
onu on beş şekel gümüş, bir homer bir
letek arpa karşılığında satın aldım kendime.
Hoşea
kendine sadık olmayan karısını on beş
gümüş bedeli ödeyerek köle pazarından
kurtarmaktadır. Gomer’in bu şekilde satın
alınarak kurtarılması Tanrı lütfünün en
iyi anlatımıdır. Hoşeya pazara gidip karısını
bulup geriye satın alır.
Tanrı
da biz günaha kendimizi satmış olduğumuz
halde aynı şeyi bugün bizim için yapmaktadır.
Tanrı bizi günahın içinde bulur ve satın
alır. Çarmıhta İsa’nın yaptığı kurtuluşu
iyi anlayabilmek için bu satın alma kavramını
iyi anlamamız gerekmektedir.
Kutsal
Kitap’taki bir başka satın alınma örneği
de Eski Antlaşma’daki kaybettikleri kendi
topraklarını satın alarak kurtarmalıdır.
Bazı durumlarda kişi kaybettiği tarlayı
tekrar satın almakla kurtarabiliyordu.
Eğer kişinin parası yoksa o zaman da yakın
akrabalarca bu para ödenebiliyordu. Bu
tip pratik uygulamalarla hem toplumsal
düzenlemeler getirebilir, hem de Tanrı’yı
kurtarıcı olarak görmeyi bu şekilde öğrenebiliriz.
Mez.69:18
Yaklaş bana, fidyeyle kurtar canımı, Al başımdan
düşmanlarımı.
Mez.130:8
İsrail'i
bütün suçlarından O fidyeyle kurtaracaktır.
Aynı
zamanda kurtuluş insanların ibadetlerinin
de konusu olmuştur.
BORCUN
ÖDENMESİ
Satın
alınarak kurtarma kavramını anlatan en
güzel hikaye Rut’un hikayesidir.
Naomi
iki oğlu ve kocasıyla birlikte Yahuda’nın
Beytlehem kentinde yaşayan Yahudi bir
kadındı. Onların yaşadığı bu dönemde Yahuda’da
da çok büyük bir kıtlık olduğu için ailece
putperest bir halkın yaşadığı Moav’a taşındılar.
Oraya taşındıktan sonra Naomi’nin kocası
ölür ve Naomi yabancı putperest bir ülkede
iki oğlu ile birlikte kalır. İki oğlu
da Moavlı kadınlarla evlenirler ve onlarda
kısa bir süre sonra ölürler. Naomi artık
yabancı bir ülkede iki Moavlı geliniyle
kalmıştır. Naomi bütün bu acıların üzerine
üzgün bir şekilde ülkesine dönmeye karar
verir. Gelinlerine ailelerinin yanına
dönemlerini öğütler. Bir gelini gider.
Ama Rut geri dönmek istemez ve kaynanası
ile birlikte onun ülkesine gitmek ister.
Rut
1:16-17 Rut şöyle karşılık verdi:
"Seni bırakıp geri dönmemi isteme!
Sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim,
sen nerede kalırsan ben de orada kalacağım.
Senin halkın benim halkım, senin Tanrın
benim Tanrım olacak. Sen nerede ölürsen
ben de orada öleceğim ve orada gömüleceğim.
Eğer ölümden başka bir nedenle senden
ayrılırsam, RAB bana daha kötüsünü yapsın.
Böylece
Naomi ve Rut birlikte Yahuda’ya dönerler.
Naomi o kadar çok acı içindedir ki adını
acı anlamına gelen Mara olarak değiştirir.
Naomi ise mutluluk anlamına gelmekteydi.
Dul,
yetim ve yabancılar hasattan arta kalanı
toplama şansına sahipti. Rut’da bir yabancı
ve dul olarak zengin bir adam alan Boaz’ın
tarlasında arta kalan mahsulleri toplamaya
başladı. Böylece kendisinin ve kaynanasının
günlük ihtiyaçlarını karşılıyordu.
Ama
yine de hala tam bir kurtuluşa ihtiyacı
vardı. Başına ne geleceğini bilmiyor ve
korkuyordu. Aynı zamanda bu bizim ruhsal
fakirliğimizi de anlatmaktadır. Günahtan
ötürü biz de fakir ve zayıfız. Tanrı bize
kurtuluşunu vaat ediyor.
Kurtuluş
hakkında Yeni Antlaşma azat olmaktan bahsetmektedir.
Yeni Antlaşma’da kurtulma için kullanılan
kelime aynı zamanda zincirlerden azat
olmak ya da bir ücretle kurtulmak anlamına
da gelmektedir. Tüm bu anlamlar Mesih’in
kişiliği ve işinde toplanmaktadır.
Efes.1:7-8 Tüm bilgelik
ve anlayışla üzerimize yağdırdığı kendi
lütfünün zenginliği sayesinde, Mesih'in
kanının aracılığıyla Mesih'te kurtuluşa,
suçlarımızın bağışına sahibiz.
Boaz
zengin ve Tanrı’nın Yasası’na bağlı bir
Yahudi’ydi.
Rut
2:1 Naomi'nin Boaz adında bir akrabası vardı. Kocası
Elimelek'in boyundan olan Boaz, ileri
gelen, varlıklı bir adamdı.
Naomi
ile akrabalığı vardı. Yasa’ya ve Yahudi
geleneklerine göre satın alarak kurtarma
aile içi bir görevdi. Kendisine en yakın
olan kişi tarafından bedel ödenmeliydi..
Rut’la Boaz’ın ilişkisi Mesih’le ilişkimizi
anlamak konusunda bağlantılıdır. Sorumluluk
en yakın akraba tarafından taşınmaktadır.
Kurtuluşu sağlamak için Oğul insan oldu
ve bedeli ödedi. Bu bedel bir melek ya
da hayvan tarafından ödenemezdi. Bu nedenle
Mesih beden aldı.
Westministir
Kısa İlmihali’ndeki 21.soru olan “Tanrı’nın
seçilmişlerinin Kurtarıcısı kimdir?”
sorusunun cevabı şöyledir: “Tanrı’nın
seçilmişlerinin tek Kurtarıcısı, sonsuz
Tanrı Oğlu olduğu halde insan olan ve
o zamandan beri de tek kişide iki ayrı
doğaya sahip olarak sonsuza dek var olan
Rab İsa Mesih’tir.”
İbr.2:11
Çünkü kutsal kılanla kutsal kılınanların hepsi
aynı Baba'dandır. Bu nedenle İsa onlara
«kardeş» demekten utanmıyor.
Beden
almış Mesih’le kurtuluşumuz arasında direkt
bir bağ vardır. Mesih sayesinde hepimiz
aynı aileden olup Mesih’le kardeş sayılıyoruz.
İbr.2:14-17
Bu çocuklar etten ve kandan oldukları
için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani
İblis'i, ölüm aracılığıyla etkisiz hale
getirmek üzere onlarla aynı insan yapısını
aldı. Bunu, yaşamları boyunca ölüm korkusu
yüzünden köle olmuş olanların hepsini
özgür kılmak için yaptı. Kuşkusuz O, meleklere
değil, İbrahim'in soyundan olanlara yardım
ediyor. Bunun için her yönden kardeşlerine
benzemesi gerekiyordu. Öyle ki, Tanrı'ya
olan hizmetinde merhametli ve sadık başkâhin
olup halkın günahlarını Tanrı'ya bağışlatabilsin.
Mesih
bize kurtuluş getirmek için bizimle yakın
akraba olması gerekiyordu.
Rut
3:12-13 Yakın akrabanız olduğum
doğrudur. Ama benden daha yakın biri var.
Geceyi burada geçir. Sabah olduğunda eğer
adam senin için akrabalık görevini yaparsa
ne âlâ, varsın yapsın. Ama o, akrabalık
görevini yapmak istemezse, yaşayan RAB'be
ant olsun ki, bu görevi ben üstlenirim.
Sen sabaha kadar yat.
Boaz
kurtarıcı olarak Rut’la evlenmek için
ideal kişiydi. Rut Naomi’nin öğüdünü dinleyerek
Boaz’ın çadırına gidip onun ayak ucuna
yatar. Bunu fark eden Boaz’da onun üstünü
örter. Bu o dönemde bir nişanlılık belirtisiydi.
Ama daha yakın başka bir akrabanın olması
bu noktada sorun yaratmaktadır. Çünkü
en yakın akrabanın bu sorumluluğu üstlenmesi
gerekiyordu.
Rut
4:3-4 Boaz, yakın akrabadan olan
adama şöyle dedi: "Moav topraklarından
dönmüş olan Naomi, akrabamız Elimelek'in
tarlasını satıyor. Ben de burada oturanların
ve halkımın ileri gelenlerinin önünde
bunu satın alman için durumu sana açayım
dedim. Yakın akrabalık görevini yapmak
istiyorsan, yap. Ama sen akrabalık görevini
yerine getirmeyeceksen, söyle de bileyim.
Çünkü bu görevi yapmak önce sana düşer.
Senden sonra ben gelirim.
Boaz
bu durumla kendisi ilgilenir, yakın akrabayı
bulup ona durumu anlatır. Satın alıp kurtarma
sorumluluğu diğer akrabadaydı. Ama hakkını Boaz’a verdi.
Rut.4:9-10
Boaz, ileri gelenlere ve tüm halka,
"Elimelek'in, Kilyon ile Mahlon'un
tüm mülkünü Naomi'den satın aldığıma bugün
siz tanık oldunuz" dedi. "Mahlon'un
dul karısı Moavlı Rut'u da kendime eş
olarak alıyorum. Öyle ki, ölen Mahlon'un
adı bıraktığı mirasla birlikte sürsün;
kardeşlerinin arasından ve yaşadığı kentten
adı silinmesin. Bugün siz buna tanık oldunuz.
Tanrı’nın
Mesih’te bizi satın alması ile bu olay
arasında büyük benzerlik bulunmaktadır.
İki durumda da yakın akrabalık büyük zorluk
ve bedeli ödeyecek olanın çok istekli
olmasıdır. Mesih isteksiz olan yakın akraba
gibi değildi. Yaşamını birçokları için
sunmaya gelmişti. Satın alma çok önemli
bir kavramdır ve Mesih bizim günahlarımızın
bedelini ödeyerek bizi satın almak için
ölmüştür. Mesih’in bedeni bizim günahlarımızın bedelidir.
İbr.9:15
Bu nedenle, çağrılmış olanların
vaat edilen sonsuz mirası almaları için
Mesih, yeni bir antlaşmanın aracısı olmuştur.
Kendisi, onları birinci antlaşma zamanında
işledikleri suçlardan kurtarmak için fidye
olarak öldü.
1.Pet.1:18-19
Biliyorsunuz ki, atalarınızdan kalma
boş yaşayışınızdan gümüş ya da altın gibi
geçici şeylerle değil, Mesih'in kusursuz
ve lekesiz bir kuzunun kanına benzer değerli
kanı fidyesiyle kurtuldunuz.
Mesih
kurtarıcı olabilecek tek kişidir ve ancak
Onun kanı aracılığı ile kurtulabiliriz.
Kurtarışın bir kurbana ihtiyacı vardı
ve bir bedel ödenmesi gerekiyordu. Çarmıhtaki
İsa kurtarıcının adı ve bedelin kendisidir.
GAZABI
YATIŞTIRMAK
İsa
Luka 18:9-14’deki Ferisi ve vergi
görevlisi benzetmesi ile kefaret kavramını
çok iyi anlatmıştır.
Luk.18:9-12
Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına
tepeden bakan bazı kişilere Isa şu benzetmeyi
anlattı: “Biri Ferisi, öbürü vergi görevlisi
iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıkmış.”
Ferisi ayakta dikilip kendi kendine şöyle
dua etmiş: `Tanrım, diğer insanlar gibi
soyguncu, hak yiyici ve zina edici olmadığım
için, hatta şu vergi görevlisi gibi olmadığım
için sana şükrederim. Haftada iki gün
oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını
veriyorum.
Bu
benzetmedeki şaşırtıcı nokta şudur; vergi
memurları dua etmek için tapınağa gitmezlerdi.
O dönemde en kötü ve nefret edilen kişiler
vergi görevlileriydi. Yahudi’ydiler ama
Roma için çalışıyorlardı. Genelde vergi
görevlileri dürüst olmayan, rüşvet alan,
açgözlü kişilerdi. Yahudiler Yahudi olmalarına
karşın Roma adına çalıştıkları için onlara
güvenmiyor ve onları sevmiyorlardı. Romalılar
ise Yahudi oldukları için onlara güvenmiyorlardı.
Ferisiler
ise doğruluk abidesi, Yasa’yı çok iyi
bilen ve tutan kişilerdi. Bir Ferisinin
tapınağa girip dua etmesi de çok normaldi.
Daha da ötesi bu benzetmedeki Ferisi haftada
iki gün oruç tutuyor. Yasa’ya göre haftada
bir kez oruç yeterliyken o Yasa’nın emrettiğinin
bile iki katını yapıyor. Ama Ferisi’nin
bütün bu yaptıkları onun aklanması ve
Tanrı’nın önünde durması için yeterli
olmuyor. Çünkü Tanrı yüreğe bakar. Ferisi’nin
hatası gururlu olmak ve kendini yüceltmekti.
Ferisi günahı ve günahlılığını anlayamadığı
için Tanrı lütfünü da anlayamamıştı. Kendini kendi yaptıklarıyla kurtarabileceğini
düşünüyordu.
Luk.18:13-14
«Vergi görevlisi ise uzakta durmuş,
gözlerini göğe doğru kaldırmak bile istemiyor,
ancak göğsünü döverek, `Tanrım, ben günahkâra
merhamet et' diyormuş. «Size şunu söyleyeyim,
Ferisi'den çok, bu adam aklanmış olarak
evine dönmüş. Çünkü kendini yücelten herkes
alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.»”
Vergi
görevlisi ise günahlılığının farkında
olarak tam bir günah kefareti sunmaktadır.
Arkada durup günahkar olduğunu itiraf
ederek kendisi için Tanrı’dan merhamet
dilenmektedir. Vergi görevlisi aynı zamanda
harekeleriyle de konuşmaktadır. Uzakta
duruyordu ve sunağa yaklaşmıyordu. Dua
ederken göğe bile bakamıyordu. Aynı zamanda
günahından dolayı acı çektiği için yas
tutan bir kişi gibi göğsünü döverek günahını
itiraf ediyordu. Vergi görevlisi gerçekten
kötü bir adamdı. Ama günahları için Tanrı’dan
merhamet dileniyordu.
Buradaki
en önemli nokta, vergi görevlisinin Tanrı’nın
kutsallığının farkında olup Tanrı’dan
merhamet istemesidir. Levililer 16.bölümde
de kullanılan aynı kavram İbranice’den
gelen bir kavramdır ve Tanrı öfkesini
uzaklaştırmak, kan sunusuyla kefareti
yerine getirmiş olmak anlamına gelmektedir.
Tapınakta kahin Tanrı’nın huzuru olan
En Kutsal Yere kan olmaksızın giremiyordu.
Kan günahı örterek Tanrı’nın öfkesi uzaklaştırılmakta
ve böylece günahla Tanrı arasında bir
bağ sağlanmaktadır. Kefaret için kan çok
önemlidir.
Mez.32:1 Ne
mutlu isyanı bağışlanan, Günahı örtülen
insana.
Kahin
kan sunusu olmadan içeri girmeyeceğini
biliyordu. Kan olmadan girmek ölmekti.
Ancak kan öfkeyi uzaklaştırdığında Tanrı
hoşgörüyle bakabilirdi. Günahlı olan bizlerde
Tanrı öfkesinin altındayız ve bu öfkenin
yatışması için mükemmel bir sunuya ihtiyacımız
vardır. Mesih’in kanı kefareti ödeyerek
Tanrı öfkesini yatıştırmaktadır. Mesih
bizim daimi sunumuzdur ve bizim günahlarımızı
kendi üzerine almıştır.
Ef.5:2
Mesih bizi nasıl sevdiyse ve kendisini bizim
için güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak
nasıl Tanrı'ya sunduysa, siz de öylece
sevgi yolunda yürüyün.
Eski
Antlaşma’daki kurban sisteminde olduğu gibi İsa Mesih bizim
yerimize öldü ve böylece bizim günahlarımız
ona aktarılmış oldu.
2.Kor.5:21 Tanrı, Mesih sayesinde kendisinin doğruluğu olalım
diye, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için
günah yaptı.
İsa
Mesih bizim yerimize günahlarımızı taşıdı
ve bunu bir kerede herkes için yaptı.
İbr.9:26 Öyle
olsaydı, dünyanın kuruluşundan beri Mesih'in
tekrar tekrar acı çekmesi gerekirdi. Oysa
Mesih, kendisini bir kere kurban edip
günahı ortadan kaldırmak için çağların
sonunda ortaya çıkmıştır.
Mesih’in
çarmıh üzerindeki ölümü aynı zamanda öfkeyi
yatıştırmak içindi. Kutsal Kitap’ta öfkeyi
uzaklaştırma kavramı dört kez kullanılmıştır.
Rom.3:25
Tanrı, Mesih'i, kanıyla günahları
bağışlatan ve imanla benimsenen kurban
olarak sundu. (Günahları bağışlatan
kurban diye çevrilen Grekçe ifade gazabı
yatıştırmak kavramını da içerir)
İbr.2:17
Bunun için her yönden kardeşlerine
benzemesi gerekiyordu. Öyle ki, Tanrı'ya
olan hizmetinde merhametli ve sadık baş
kâhin olup halkın günahlarını Tanrı'ya
bağışlatabilsin.
1.Yuh.4:10
Tanrı'yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi
ve Oğlunu günahlarımızı bağışlatan kurban
olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur.
1.Yuh.2:2
Kendisi günahlarımızı ve yalnız bizim günahlarımızı
değil, bütün dünyanın günahlarını da bağışlatan
kurbandır.
Mesih’in
sunulması tam anlamıyla bir kefarettir.
Ama Grekçe de kullanılan bu kelime özellikle
gazabı yatıştırmak anlamında kullanılmaktadır.
Kefaret
kavramını en iyi anlayan teolog Anselm’di
ve şu soruyu sordu: “Neden Tanrı insan
oldu?” Cevabı ise şöyleydi: “Günaha
kefaret sunmak için Tanrı insan oldu.”
Kurtarıcı bir insan olmak zorundaydı.
Çünkü insan günah işlemişti. Aynı zamanda
kefaret ilahi olmalıydı. Çünkü günah Tanrı’nın
ilahiliğini tamamen bozmuştu. Sadece mükemmel
olan bir varlık günah için bu kefareti
gerçekleştirebilirdi. Tanrı’nın adaletini
ancak İsa Mesih’in kefareti tatmin edebilir.
İsa’nın
anlattığı benzetmede iki adam, iki dua
ve iki farklı sonuç bulunmaktadır. Vergi
görevlisi için Tanrı merhamet tahtında
oturuyordu ve eve aklanmış olarak döndü.
Tanrı vergi görevlisini yaptıklarından
ötürü değil merhamet ve lütfünden ötürü
doğru kabul etti. Ama Ferisi Tanrı’nın
önüne kendi doğruluğunu getirdiği için
Tanrı onu aklamadı ve doğru kabul etmedi.
Günahkar sadece Tanrı’nın lütfüyle kurtulabilir.
Ferisi
dua ederken hep kendi yaptıklarını öne
sürüyordu. Ama vergi görevlisi ise pasif
filler kullanıyor ve Tanrı’nın bir şeyler
yapmasını istiyordu. Çünkü aklanmak ve
doğru kılınmak için yapabileceği hiçbir
olmadığını biliyordu. Vergi görevlisi
kurtuluşu anlamıştı ve aklanmayı ancak
Tanrı lütfünün mümkün kılacağını biliyordu.
BARIŞMA
2.Kor.5:16,18-19
Bu nedenle biz artık kimseyi insan
ölçülerine göre tanımayız. Mesih'i buna
göre tanıdıksa da, artık şimdi öyle tanımıyoruz.,
Mesih
İsa gerçekten senin için Mesih mi? Bu
sorunun cevabı çok önemlidir. Çünkü bu
soruya vereceğimiz cevap bizim bakışımızı
değiştirecektir. Cevabımız evet ise o
zaman artık Mesih’e dünyanın gözüyle bakamayız.
Pavlus önce İsa’ya dünyanın baktığı gibi
baktı ve çarmıhtaki ölümü hak ettiğini
düşündü. Ama daha sonra dirilmiş olan
İsa’yı görünce anladı ki Mesih bizim lanetimiz
yüzünden acı çekmişti. Bunu anlamak Tanrı’yla
olan ilişkimize barış getirir.
Kurtuluş
kavramında Tanrı ile insan barışı vardır.
Bu barış iki taraf içinde esenlik getiren
bir barıştır.
2.Kor.5:18-19
Bunların hepsi Tanrı'dandır. Tanrı, Mesih'in
aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı
ve bize barıştırma görevini verdi. Şöyle
ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak
dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı
ve barıştırma sözünü bize emanet etti.
Barıştırma
işini yapan da yine Tanrı’nın kendisidir
ve bunu Mesih’te yapmaktadır. Tanrı ile
dünya Mesih aracılığıyla barışmıştır.
Günahla
birlikte ilişkilerimize yabancılaşma,
karışıklık ve ayrılık girmişti. Ama Tanrı
ile insan arasına bu yabancılaşmayı getiren
taraf insandı. Eğer ayrılık sorunu varsa
o zaman bir barıştırma sorunu da vardır.
Ayrılığı getiren taraf insan olmasına
rağmen barıştırmayı sağlayan Tanrı’dır.
İlk
çağ kilise babalarından Altın Ağızlı Yuhanna
bunu şöyle ifade etmiştir: “Yaralanan
taraf Tanrı olmakla birlikte iyileştirmeyi
yapan da yine Tanrı’nın kendisidir.”
Rom.5:10
Çünkü eğer biz Tanrı'nın düşmanlarıyken
Oğlunun ölümü sayesinde Onunla barıştıksa,
barışmış olarak Oğlunun yaşamıyla kurtulacağımız
çok daha kesindir.
Tanrı
barıştırma işini hem de biz daha ona düşmanken
Mesih’in ölümü sayesinde yapmıştır. Biz
sadece Onun sunduğu barış dolu ilişkiye
cevap vermiş oluyoruz. Fidyenin kanı ile
günahlarımız örtülmüştür ve böylece Onun
öfkesi yatışmıştır. Tanrı aramızdaki nefret
yükünü Mesih’te Mesih aracılığı ile sağlamıştır.
Barış ve uzlaşmada tek cevap İsa’dır.
Kutsal
Kitap’ta barışma ile ilgili kullanılan
fiillerin hepsi bitmiş bir işi anlattığı
için geçmiş zamanda kullanılmıştır.
2.Kor.5:14
Bizi zorlayan, Mesih'in sevgisidir. Yargımız
şu ki, bir kişi herkesin uğruna öldü;
öyleyse hepsi öldü.
Bu
ayetteki “hepsi” kelimesi “bütün insanlar”
anlamında değildir. Onun ölümü herkes
için geçerlidir. Ancak ona iman edenler
için etkindir.
2.Kor.5:21 Tanrı, Mesih
sayesinde kendisinin doğruluğu olalım
diye, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için
günah yaptı.
Günahsız
olan Mesih’in bizim günahlarımızı yüklenerek
günah olması sayesinde biz Tanrı’nın doğruluğu
olabiliyoruz. Mesih İsa bizim mükemmel
kurban sunumuzdur.
1.Pet.2:22 O, günah
işlemedi, ağzından hileli bir söz çıkmadı.
Tanrı’nın
nasıl bir sunu istediğini bu ayette görebiliriz.
Bizim kurbanımız günahsız, hilesiz ve
kusursuz bir sunu olmalıydı. Mükemmel
bir sunu olan Mesih bizim günahımızla
günah olmuştur ve bizim hakkettiğimiz
ölüme O gitmiştir. Bizim yerimize yargıyı
O üstlenmiştir. Biz Mesih’in yerimize
ölümüyle Tanrı’yla yeni bir ilişkiye başlamış
olduk ve Tanrı’da doğru sayıldık. Mesih
Tanrı önünde bizi temsil etmektedir. Bizim
günahımız Ona, Onun doğruluğu bize geçmiştir.
Bu nedenle biz Tanrı önünde doğru sayılıyoruz.
1.Pet.3:18
Nitekim Mesih de bizleri Tanrı'ya
ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak
doğru olmayanlar uğruna, günahlar için
kurban olarak ilk ve son kez öldü. Bedence
öldürülmüş, ama ruhça diriltilmiştir.
Tam
doğruluğu, doğru olmayan günahlılar olarak
Mesih’le bir olmakla alabiliyoruz. Mesih
bizim doğruluğumuz, biz de Mesih’in günahı
olduk. Böylece günah bizi Tanrı’ya yabancılaştırmışken
değişimi sağlayan Tanrı sayesinde Tanrı
ile barışabiliyoruz.
Rom.5:11
Yalnız bu kadar da değil, bizi
şimdi Tanrı'yla barıştırmış olan Rabbimiz
İsa Mesih aracılığıyla, Tanrı'nın kendisiyle
de övünürüz.
Mesih
sayesinde sonsuza dek barışmış oluyoruz.
Barışma aynı zamanda bize bir sorumluluk
da vermektedir. İsa sayesinde Tanrı ile
barışmış olanlar olarak bu barış haberini
kendimizde nasıl tutacağız ya da dışa
nasıl yansıtacağız? Bu barış sayesinde
yeni bir amaca sahip oluyoruz. İsa için
yaşıyor ve dünya gibi değil Tanrı gibi
bakıyoruz.
2.Kor.5:17
Bir
kimse Mesih'te ise, yeni yaratıktır; eski
şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.
Bu
değişim bizi tamamen etkileyen evrensel
bir değişimdir. O bizi Ruhu ve Sözü’yle
yeniden yaratmış oluyor.
Elçiler
olarak aldığımız bu barışma haberini kendimize
saklayamayız. Tanrı barışın duyurulması
işini bizlere vermiştir. Bizler lütuf
almış kişiler olarak aldığımız bu Müjde’yi
ve lütfü insanlara duyurma sorumluluğumuz
vardır.
2.Kor.5:19-20
Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak
dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı
ve barıştırma sözünü bize emanet etti.
Böylece, Tanrı'nın kendisi aracılığımızla
çağrıda bulunuyormuş gibi Mesih'in adına
elçilik ediyoruz. Mesih'in adına yalvarıyoruz:
Tanrı'yla barışın.
Tanrı’nın
yaptığı bu barıştırma işi İsa’nın elçileri
aracılığıyla dünyaya yansımaktadır. İsa’nın
elçisi olmak, Onun gibi Göksel Egemenliğin
temsilcisi olarak görevli olmaktır. İyi
elçi ülkesinin değerlerini en iyi şekilde
aktarabilen elçidir. Bizler de ruhsal
evleri göklerde olan Göksel Egemenliğin
elçileriyiz.
Pavlus
kendisini saran Mesih’in sevgisini ve
kimliğini çok iyi anlayıp bunu herkesle
paylaşmıştı. Bugün de aynı şekilde Tanrı
kendi sevgisini ve mesajını bizleri kullanarak
aktarmaktadır. Tanrı sevgisini bize aktarır
ve bizdeki bu Tanrı sevgisi de bizim aracılığımızla
başkalarına aktarılır. Tanrı bizi nasıl
kendisi ile barıştırdı ise başkaları ile
barışmak için de bizi temsilciler yapmıştır.
Mesih’teki iyi bir elçi Kutsal Kitap’ın
kurtaran mesajını taşımalıdır.
Ef.1:10
Zaman
dolunca gerçekleştireceği bu tasarıya
göre, yerdeki ve gökteki tüm varlıkları
Mesih'te birleştirecek.
Mesaj
herkes içindir ama bu herkesin kurtulacağı
anlamına gelmemektedir. Tanrı yerdeki
ve gökteki her şeyi Mesih’le bütün hale
getirmiştir. Bizden istenen ise başkaları
da Tanrı ile barışsın diye bu mesajı paylaşmamızdır.
2.Kor.6:1-2 Tanrı'yla
birlikte çalışan bizler, Onun lütfünü
boş yere kabul etmemenizi ayrıca rica
ediyoruz. Çünkü Tanrı diyor ki, «Uygun
zamanda seni işittim, kurtuluş gününde
sana yardım ettim.» Uygun zaman işte şimdidir.
Kurtuluş günü işte şimdidir.
DİRİLİŞ
Tanrı
bizi günahtan lütufla Mesih’te kurtarmıştır.
Elç.İşl.13:32-48
«Biz de size Müjde'yi duyuruyoruz:
Tanrı İsa'yı diriltmekle, atalarımıza
verdiği sözü, onların çocukları olan bizler
için yerine getirmiştir. İkinci Mezmur'da
da yazıldığı gibi: `Sen benim Oğlumsun,
bugün ben sana Baba oldum.' «Tanrı, Onu
asla çürümemek üzere ölümden dirilttiğini
şu sözlerle belirtmiştir: `Size, Davut'a
vaat ettiğim
kutsal ve güvenilir nimetleri vereceğim.'
«Bunun için başka bir yerde de şöyle der:
`Kutsalını çürümeye bırakmayacaksın.'
«Davut, kendi kuşağında Tanrı'nın amacı
uyarınca hizmet ettikten sonra gözlerini
yaşama kapadı, ataları gibi gömüldü ve
bedeni çürüdü gitti. Oysa Tanrı'nın dirilttiği
Kişi'nin bedeni çürümedi. Dolayısıyla
kardeşler, şunu bilin ki, günahların bu
Kişi aracılığıyla bağışlanacağı size duyurulmuş
bulunuyor. Şöyle ki, iman eden herkes,
Musa'nın Yasasıyla aklanamadığınız her
suçtan O'nun aracılığıyla aklanır. Dikkat
edin, peygamberlerin sözünü ettiği şu
durum sizin başınıza gelmesin: Bakın,
siz alay edenler,
şaşkına dönüp yok olun! Ben sizin gününüzde
bir iş yapıyorum, öyle bir iş ki, biri
size anlatsa inanmazsınız.'» Pavlus'la
Barnaba havradan çıkarken halk onları,
bir sonraki Sept günü aynı konular üzerinde
konuşmaya çağırdı. Havradaki topluluk
dağılınca, Yahudiler ve Yahudi dinini
benimseyip Tanrı'ya tapan yabancılardan
birçoğu onların ardından gitti. Pavlus'la
Barnaba onlarla konuşarak onları devamlı
Tanrı'nın lütfunda yaşamaya özendirdiler.
Ertesi Sept günü kent halkının hemen hemen
tümü Rab'bin sözünü dinlemek için toplanmıştı.
Kalabalığı gören Yahudiler büyük bir kıskançlık
içinde, küfürlerle Pavlus'un söylediklerine
karşı çıktılar. Pavlus'la Barnaba ise
cesaretle karşılık verdiler: «Tanrı'nın
sözünü ilk önce size bildirmemiz gerekiyordu.
Siz onu reddettiğinize ve kendinizi sonsuz
yaşama layık görmediğinize göre, biz şimdi
diğer uluslara gidiyoruz. Çünkü
Rab bize şöyle buyurmuştur: `Yeryüzünün
dört bir bucağına kurtuluş götürmen için
seni uluslara ışık yaptım.'» Diğer uluslardan
olanlar bunu işitince sevindiler ve Rab'bin
sözünü yücelttiler. Sonsuz yaşam için
belirlenmiş olanların hepsi iman etti.
Pavlus
ilk misyon yolculuğunun ortasındaydı.
Kutsal Ruh tarafından görevlendirilmişlerdi.
Önce Antakya’ya geldiler. Bu görevi yerine
getirirken belli bir strateji kullanıyorlardı.
Önce Yahudiler’e gittiler. Kutsal Yazılar’ı
okudular. Öncelikle kurtuluş tarihini
anlatarak kurtuluş mesajını verdiler.
Bu bölüm birçok yerde verilen mesajın
özetidir.
Tanrı’nın
lütfü her zaman Tanrı’nın seçimidir. Mesih’i
anlatmaya hazırlık yapmak için Davut’un
öyküsünü anlattı ve Tanrı’nın kurtarıcı
olarak İsrail’e verdiği vaadini hatırlatarak
İsa’nın getirdiği kurtuluşun ne olduğunu
anlattı. Özellikle İsa’nın nasıl öldüğünden
bahsetti ve bunun Kutsal Yazıların ve
Eski Antlaşma peygamberliklerinin gerçekleşmesi
için olduğunu anlattı. Eski Antlaşma kurtuluşu,
kefareti ve barıştırmayı vaat ediyordu
ve bunlar Mesih’te karşılandı. Bu sinagogdakiler
için yeni bir haberdi. Pavlus aynı zamanda
Kurtarıcı’nın reddedildiğini de anlatarak
onlara çarmıhla ilgili mesajı verdi.
Kol.1:21
Yaptığınız kötülükler yüzünden bir
zamanlar düşüncelerinizde Tanrı'ya yabancı
ve düşmandınız.”
Kurtuluş
mesajı bizi sürekli haça geri getirmektedir.
Çarmıhtaki ölümde bize sağlananların ötesinde
bir şey vardır. Kurtuluş müjdesinden her
bahsedişte çarmıhtaki ölüm ve dirilme
anlatılmaktadır. İsa hepimiz için öldü
ve üç gün sonra da dirildi. Çarmıh boş
mezardaki zaferli dirilişle bağlantılıdır
ve Tanrı bununla kurtuluşu sağlamıştır.
Pavlus bunu tarihi bir gerçek olarak anlatır.
İsa
ölümden dirildi. Bu ne demektir? Sadece
Mesih’in yaşama geri gelmesi ya da soluğu
kesilen birinin yeniden soluk almaya başlaması
gibi değildir. Tam olarak ölmüş olan Lazar
mucizeyle yaşama dönmüştü. Ama Mesih’in
dirilişi Lazar’ın dirilişi gibi değildi.
Mesih tamamen yenilenmiş olarak yaşama
geri dönmüştür ve en önemlisi de bir daha
ölmemek üzere dirilmiştir. Ölümlü bedeni
bozulmayan bedenle değişmiştir. Aynı zamanda
görünme özelliği de vardı. İnsanlar Onu
gördüler, İsa olduğunu tanıdılar ve Ona
dokunabildiler. Bedeni gerçek, muhteşem
ve sonsuza kadar bozulmaz bir bedendi.
“Tanrı
onu diriltti” demekle Mesih’in beden
olarak dirilişinden bahsedilmektedir.
Bu diriliş sadece ruhsal değil aynı zamanda
fiziksel bir diriliştir. Bu dirilişte
bedeni inkar değil bedeni yüceltme vardır.
Yaratılış bölümü bize her şeyin güzel
yaratıldığını söylemektedir.
Bedenin
kurtarıcısı da Rab’dir. Öncelikle Tanrı,
Oğlunu insan olarak dünyaya göndererek
Onun beden almasıyla insanlığa onur vermiştir.
Mesih dirilişinde yüceltildiği gibi insan
da Mesih’in dirilişiyle yüceltilmiştir.
Mesih’in dirilişi tarihsel olarak da gerçektir.
Bizim imanımızın temeli Mesih’in dirilişidir.
Diriliş Mesih’i bilenlere bir kanıttır.
İsa
dirildiğinde Onu ilk gören bir kadındı
ve Yahudi toplumunda kadının tanıklığı
kabul edilmiyordu. Ama bu Kutsal Kitap’ta
yazıldı ve gerçekti. Daha sonra dirilmiş
İsa’yı gören başkaları da oldu. Ama Onu
görmeden dirilişine inan bildiğimiz tek
kişi Yuhanna’dır. Petrus, Thomas ve daha
500’den fazla kişi dirilmiş olan İsa’yı
gördü. En son da Şam yolundaki Pavlus
Mesih’in dirilişine tanıklık etmiştir.
Önce İsa’yı gören bütün bu kişilerin hepsi
şüphe duydular ve sonra da güçlü bir tanıklık
verdiler. Çünkü Mesih’i gözleriyle gördüler,
birlikte yemek yediler, dokundular ve
tanık oldular.
Diriliş
aynı zamanda peygamberliklerin yerine
gelişidir. Eski Antlaşma’da İsa ile ilgili
birçok peygamberlik bulunmaktadır.
Eyüp
19:25 Oysa ben kurtarıcımın yaşadığını,
Sonunda yeryüzüne geleceğini biliyorum.
Derim yok olduktan sonra, Yeni bedenimle
Tanrı'yı göreceğim.”
Pavlus
Elçilerin İşleri 13.bölümdeki vaazında
dirilişle ilgili üç noktadan bahsetmektedir:
1.
Mesih İsa tüm düşmanlara karşı Tanrı’nın
kral olarak meshedilen seçilmişidir. Fakat
uluslar Ona karşı gelip reddettiği halde
Tanrı Onu Oğlu olarak sahiplenmiş ve bırakmamıştır.
Davut’a yapılan vaat Mesih İsa’da gerçekleşmiştir.
2.
İsa yaşayan kurtarıcıdır.
Davut
ölmüş ve çürümüştür.
Mez.16:10
Çünkü sen beni ölüler diyarına terk etmezsin,
Sadık kulunun çürümesine izin vermezsin.
O zaman
Davut’a verilen vaat sahte miydi ya da
Tanrı vaadinden vaz mı geçti? Tanrı daha
büyük bir kurtuluşu önceden planlamıştı.
Çarmıhta ölen İsa’yı ölümden diriltmekle
Tanrı vaadini yerine getirmiştir. Davut’a
yapılan vaat Mesih’in dirilişinde yerine
gelmiştir.
Kurtuluşumuz
Mesih’in dirilişine bağlıdır. Müjde ya
da İyi Haber Grekçe’de askeri bir zafer
ya da büyük bir kurtarışın gerçekleşmesi
anlamına gelmektedir. Diriliş ise Kurtarıcı’nın
Tanrı olduğunun kanıtıdır.
3.
Diriliş bizim kurtuluşumuzun mesajıdır.
Diriliş Tanrı’nın İsa Mesih’in çarmıhta
yaptığı işin onayıdır. Mesih’teki tüm
bereketimiz yaşayan dirilmiş İsa’dan gelmektedir.
Mesih’in dirilişi aracılığı ile günahlarımız
bağışlandı ve biz günahtan kurtulduk.
Rom.10:9
İsa'nın Rab olduğunu ağzınla açıkça
söyler ve Tanrı'nın Onu ölümden dirilttiğine
yürekten iman edersen, kurtulacaksın.
YENİLENMEK
Kurtuluş
geçmiş bir olay değil aynı zamanda şimdiki
bir olaydır. İsa Mesih’e ait olan bir
şeye biz de ait olmuş oluyoruz. Bu Tanrı
Ruhu’nun işidir. Biz kurtuluş mesajına
ancak Kutsal Ruh aracılığı ile evet diyebiliriz.
Böylelikle imana lütuf aracılığıyla sahip
oluyoruz.
1.Pet.1:3
Rabbimiz İsa Mesih'in Tanrısı ve
Babasına övgüler olsun. Çünkü O, kendi
büyük merhametiyle yeniden doğmamızı sağladı.
Kurtuluş
öyküsü yeniden doğuşla başlamaktadır.
Tanrı merhametinden dolayı İsa Mesih’i
ölümden diriltmek kaydıyla bize yeni bir
doğuş vermektedir. Tanrı dirilmiş Mesih
aracılığıyla günahlıyı yenilemektedir.
Mesih’i ölümden dirilten aynı Ruh bizi
de ölümden diriltmektedir.
Yuh.3:1-6
Yahudilerin
Nikodim adlı bir önderi vardı. Ferisiler’den
olan bu adam bir gece İsa'ya gelerek,
«Rabbî, senin Tanrı'dan gelmiş bir öğretmen
olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı kendisiyle
birlikte olmadıkça hiç kimse senin yaptığın
bu mucizeleri yapamaz» dedi. İsa ona şu
karşılığı verdi: «Sana doğrusunu söyleyeyim,
bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın
Egemenliğini göremez.» Nikodim, «Yaşlanmış
bir adam nasıl doğabilir? Annesinin rahmine
ikinci kez girip doğabilir mi?» diye sordu.
İsa şöyle cevap verdi: «Sana doğrusunu
söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh'tan
doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliğine giremez.
Bedenden doğan bedendir, Ruh'tan doğan
ruhtur.
Kutsal
Kitap’ta yeniden doğuşla ilgili ilk duyan
kişi Ferisi olan Nikodim’dir. Aynı zamanda
Nikodim Sanhedrin üyesiydi. Yeruşalim’deki
Sanhedrin’i yetmiş önder yönetiyordu ve
Nikodim’de bu yetmiş önderden biriydi.
Ferisi önderi olduğu için Yasa’yı çok
iyi biliyordu. Aynı zamanda öğretmendi
ve oldukça tutucu birisiydi. İsa hakkında
çok merak ediyordu. Çünkü İsa’nın öğretileri
ve mucizeleri çok açık bir şekilde Onun
Tanrı’dan biri olduğuna işaret ediyordu.
Burada
Nikodim’in İsa’nın gerçek kimliği ile
ilgili bir sorusu var. İsa Tanrı’nın gönderdiği
Mesih miydi ya da Kurtarıcı mıydı?
İsa
ise ona yeniden doğuş hakkında üç gerçekten
bahsetmiştir. Yeni doğuşun;
·
Gerekliliğinden
·
Olabilirliliğinden
·
Öneminden
İsa
“Kimse yeniden doğmadıkça Tanrı’nın
Egemenliğini göremez” dedi. Göksel
Egemenlik Kutsal Yazılar’da temel bir
öğretişdir. Göksel Egemenliğin duyurulması
Müjde’dir. Göklerin Egemenliği ya da Tanrı’nın
Krallığı’nın gelmiş olması demek Tanrı’nın
yönetimi ve yetkisinin gelmiş olması demektir.
Kral neredeyse Kralllık oradadır.
Aslında
Nikodim İsa tarafından imtihan edilmek
için değil İsa’ya soru sormak için oradaydı.
Kendine göre İsa Mesih’i yargılayacaktı.
Ama İsa tarafından yargılandı. İsa Nikodim’e
Tanrı’nın kurtuluş için ne istediğini
açıkladı. Nikodim’in sorusu İsa’nın kurtarıcı
olup olmadığıydı. Ama asıl soru Nikodim’in
kurtulup kurtulmadığıydı. Nikodim gibi
bir adama böyle bir şeyi söylemek şok
edici bir durumdur. Çünkü o kurtuluşun
her tür garantisini üzerinde tutuğunu
düşünüyordu. Bir Yahudi olarak Tanrı’nın
antlaşma yaptığı halktandı. Bir Ferisi
olarak Yasa’yı en küçük noktasına kadar
tutuyordu. Ama İsa’nın tek bir sorusu
ile Nikodim’in bütün dini kimliği mahvolmuştu.
Aslında İsa Nikodim’e “Ne yaparsan
yap, kim olursan ol, yine de kurtuluş
için bir şey daha gerekiyor” diyordu.
Bu da yeniden doğuştur.
Nikodim
bu öğretiyi duyunca biraz şaşırmış olmalı.
Aslında bu bütün dindar insanlar için
bir uyarıdır. Hangi aileden geldiğiniz,
hangi kiliseye devam ettiğiniz ya da ne
kadar Kutsal Kitap bildiğimiz önemli değildir.
Tanrı’nın sağladığı kurtuluşu almak için
yeniden doğmalıyız.
Yuh.1:12-13 Ancak, kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları
olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne
bedenin isteğinden, ne de insanın isteğinden
doğdular; tersine, Tanrı'dan doğdular.
Yeniden
doğmak ne demektir? Yeniden doğuş ve yaratılış
kelimeleri aynı kökten gelmektedir. Grekçe
“Anothen” kelimesidir ve bir şeyin tekrar
edilmesi anlamı vardır. Bir çevirmenin
bir dili farklı bir dile çevirmesi gibidir.
İki dili de bilen bir kişi için konuşmacının
ve çevirmenin söylediği şeyler aynıdır.
Bir kişi İsa bunu ruhsal anlamda söylüyordu.
Ruhsal anlamda ölü birisinin ruhsal ölümden
ruhsal bir yaşama geçmesidir. Bu yeni
doğuş yeni bir başlangıçtan daha fazla
bir şeydir.
1.Yuh.5:1-4
İsa'nın Mesih olduğuna inanan herkes Tanrı'dan
doğmuştur. Baba'yı seven, O'ndan doğmuş
olanı da sever. Tanrı'yı sevip buyruklarını
yerine getirmekle, Tanrı'nın çocuklarını
sevdiğimizi anlarız. Tanrı'yı sevmek,
Onun buyruklarını yerine getirmek demektir.
O'nun buyrukları da ağır değildir. Çünkü
Tanrı'dan doğmuş olan herkes dünyayı yener.
Bize dünyaya karşı zafer kazandıran, imanımızdır.
Bunlar
yeniden doğmuş kişilerin özellikleridir.
Nikodim
İsa’nın söylediğini fiziksel bir doğuş
olarak düşündüğü için karşı çıktı. “Bir
kimse annesinin rahmine nasıl geri dönüp
tekrar doğabilir?” Oysa İsa burada
bir kimsenin yeni bir yaratılışa ihtiyacı
olduğundan bahsetmektedir.
Aynı
zamanda bu kelimeyi daha iyi anlayabilmek
için yeniden doğuşun göksel bir doğuş
olduğunu anlamamız gerekmektedir. “Bir
kimse yukardan doğmadıkça Tanrı Kralığını
göremez.” Bu yeni doğuş gökten gelmektedir.
Yeni
doğuş kurtuluş için bir temeldir. İsa
Mesih bunu Yuhanna 3.bölüm 3, 5 ve 7.ayetler
olmak üzere üç kez tekrar etmiştir. İlk
iki tekrarında Nikodim’e tekil bir şekilde
üçüncü tekrarında ise çoğul olarak söylemiştir.
Nikodim için geçerli olan herkes için
geçerlidir. Hiç kimse için göksel bir
yeniden doğuş gerçekleşmedikçe kurtuluş
mümkün değildir.
Nikodim
bizim için mükemmel bir örnek oluşturmaktadır.
Çünkü Nikodim de biz de aynı probleme
sahibiz. Günahlıyız.
Yuh.3:19-20 Yargı da şudur: dünyaya ışık geldi, ama insanlar ışığın yerine karanlığı
sevdiler. Çünkü yaptıkları işler kötüydü.
Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder
ve işleri açığa çıkmasın diye ışığa gelmez.
Nikodim
karanlıkta kayıptı. Henüz ışığı görmemişti.
Çünkü henüz yeniden doğmamıştı. Biz yeniden
doğana dek ne görebiliriz, ne inanabiliriz,
ne de Göklerin Egemenliği’ne girebiliriz.
İhtiyacımız olan yeni bir doğuşla gelen
yeni bir yaşamdır.
İskoçyalı
bir teolog şöyle söylemiştir: “İnsanlar
tamamen düşüş ile kopmuşlardır. Ruhunun
bütün parçalarının arasında bir uyumsuzluk
vardır. Ama bu yenilenme de Tanrı bütün
bu ayrılmış
parçaları bir araya getirerek ortaya tamamen
yeni bir insan çıkarmıştır. Bu öyle birisidir
ki Onun yüceliği için konuşup Onun yüceliği
için hareket etmektedir.”
Nikodim’in
ikinci sorusu yeniden doğuş mümkün müdür?
Bir adam yaşlıyken nasıl yeniden doğabilir?
Nikodim İsa’nın ne demek istediğini tam
olarak anlayamıyordu. Çünkü yüzeysel ve
fiziksel olarak bakıyordu. Yeniden doğuşu
doğal bir çocuk doğumu gibi düşünmüştü.
İsa
yeniden doğuşu tanımlarken pasif bir fiil
kullanmıştır. Doğurmalısın değil, doğmalısın
demiştir. Doğum kişinin kendi başına yaptığı
bir şey değildir. Bu fiziksel doğum için
de ruhsal doğum için de geçerlidir. Kimse
kendi başına doğmaya karar veremez ve
kimse kendi kendini doğuramaz. Bizim doğmak
için başka birisine ihtiyacımız vardır.
Belki insan kendi başına ruhsal bir takım
şeyler yapabilir ama kendi başına doğamaz.
Bu ancak Tanrı tarafından Kutsal Ruh aracılığı
ile mümkün olabilir.
Nikodim
yeni doğuş konusunda kuşkuya düştüğünde
İsa Mesih ona “Hiç kimse ruhtan ve sudan
doğmadıkça Göksel Egemenliğe giremez”
dedi. Beden beden doğumunu ruh ta ruh
doğumunu gerçekleştirir. İşte bu yüzden
bu yenilenme ancak Tanrı’nın lütfü ve
Kutsal Ruh’la mümkün olabilir.
Peki
İsa Mesih sudan ve Ruh’tan doğmak dediğinde
neyi kastediyordu? Bu oldukça zor bir
kavramdır ve bir çok Kutsal Yazı uzmanları
bu konuda farklı görüşlere sahiptirler.
Hatta bazıları buradaki sudan doğma kavramını
doğal bir doğum olarak yorumlamaktadırlar.
Ama burada kullanılan Grekçe kelime doğal
su anlamına gelmemektedir. Bazıları ise
vaftiz olarak yorumlar. Diğer bir yoruma
göre de Tanrı’nın Sözü’nü ifade etmektedir.
Suyu
ve Ruhu iki ayrı kavram olarak algılayamayız.
Ruhsal paklığı ifade etmek için suyu ve
Ruhu bir arada değerlendirmemiz gerekmektedir.
Çünkü bir Ferisi paklanmak için Yasa’daki
bütün kuralları uygulamaktadır. Ama bu
Nikodim ya da herhangi birisi için yeterli
değildir. Paklanmak için ihtiyacımız olan
Tanrı’nın Ruhu’nda içsel bir temizliktir.
Tanrı Kutsal Ruh aracılığı ile bizleri
yeniden doğuşla yıkamaktadır.
Hez.36:25-26
Üzerinize temiz su dökeceğim, arınacaksınız.
Sizi bütün kirliliklerinizden ve putlarınızdan
arındıracağım. Size yeni bir yürek verecek,
içinize yeni bir ruh koyacağım. İçinizdeki
taştan yüreği çıkaracak, size etten bir
yürek vereceğim.
Bu
ayetlerde de tekrar su ve ruh bağlantısını
görüyoruz. Aslında İsa’nın Nikodim’le
yaptığı konuşma ile Hezekiel’in yaptığı
bir peygamberlik gerçekleşmektedir.
Pavlus’un
birinci yolculuğunda Filipi’ye uğradığında
orada mor kumaş satıcısı olan Lidya ile
karşılaştı.
Elç.İşl.16:14-15 Bizi
dinleyenler arasında Tiyatira kentinden
Lidya adında bir kadın vardı. Mora boyanmış
kumaş ticareti yapan Lidya, Tanrı'ya tapan
biriydi. Pavlus'un söylediklerine kulak
vermesi için Rab onun yüreğini açtı. Lidya,
ev halkıyla birlikte vaftiz olduktan sonra
bizi evine çağırdı. «Beni Rab'bin bir
inanlısı kabul ediyorsanız, gelin, evimde
kalın» dedi ve bizi razı etti.
Lidya
kurtuluş mesajını duyduğunda Rab onun
yüreğini açtı ve Tanrı’nın Ruhu’nun aracılığı
ile yeniden doğuşu alarak İsa Mesih imanlısı
oldu. Bazen bazı insanlar belli aşamalardan
sonra İsa’ya gelirler. Birisini İsa’ya
getirirken bazen Tanrı birçok şeyi kullanır.
Ama burada çok çabuk ve kalıcı bir değişim
görülüyor.
Yuh.3:7-8
Sana, `Yeniden doğmalısınız' dediğime şaşma.
Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin,
ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin.
Ruh'tan doğan her adam da böyledir.»
İsa
yeniden doğuş hareketinde Tanrı’nın hükümranlığının
gizemini açıklamak için rüzgar ve Kutsal
Ruh karşılaştırması yaparak bir tarif
yapmaktadır. Grekçe’de nefes, rüzgar ve
ruh hepsi aynı kelimedir. Kutsal Ruh da
rüzgar gibi bir gizemdir. Onu kontrol
edemez ve göremezsiniz. Ama bir şekilde
insanları etkilemektedir. Kutsal Ruh’un
lütufkar etkisini kontrol edemezsiniz.
Birisinin yüreğine girdiği anda onun etkisi
net bir şekilde açıktır. Günahkar ancak
Kutsal Ruh’un etkinliği ile yeniden doğabilir.
İsa
bunu söylediğinde hemen Nikodim’in soruları
gelmeye başladı. Aslında Tanrı’nın Hükümranlığı
konusunu Nikodim’in daha iyi bilmesi gerekiyordu.
Çünkü kurtuluşun lütufla geldiğini Kutsal
Yazılar’a bakarak anlaması mümkündü. Nikodim’in
problemi aslında oldukça basitti. Sadece
iman eksikliği vardı. Mesih’e ve onun
sözüne inanmıyordu. Tanıklığına güvenmiyordu.
Yuh.3:11-12
Sana doğrusunu söyleyeyim, biz bildiğimizi
söylüyoruz, gördüğümüze tanıklık ediyoruz.
Sizler ise bizim tanıklığımızı kabul etmiyorsunuz.
Sizlere yeryüzüyle ilgili şeyleri söylediğim
zaman inanmazsanız, gökle ilgili şeyleri
söylediğimde nasıl inanacaksınız?
İsa
bunların farkında olarak Nikodim’i uyarıyor.
Yuh.3:16
Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik
Oğlunu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin
hiçbiri mahvolmasın, ama hepsi sonsuz
yaşama kavuşsun.
İşte
bu ölüm ve yaşam meselesidir. Eğer birisi
İsa Mesih’i ve yeniden doğuşu anlıyorsa
bütün güvenini İsa Mesih’e yöneltiyordur.
Kurtuluş iman aracılığıyla lütufla gelmektedir.
Bu
konuşma sonucunda İsa Nikodim’i kendisine
güvenmesi için çağırmaktadır.
Yuh.3:13-15
Gökten inmiş olan İnsanoğlu'ndan başka hiç
kimse göğe çıkmamıştır. Musa çölde yılanı
nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu'nun
da öylece yukarı kaldırılması gerekir.
Öyle ki, Ona iman eden herkes sonsuz yaşama
kavuşsun.
Burada
“Kaldırılmak” kelimesi ile çarmıh kastedilmektedir.
Bu ayet “Çarmıha bakan herkes kurtulur”
anlamındadır. Bu Nikodim’in sorduğu son
sorunun cevabıdır. Tanrı insanları bu
yeniden doğuş doktrinine inanmaya değil
İsa Mesih’e iman etmeye çağırmaktadır.
Peki
daha sonra Nikodim’e ne oldu?
Yuh.7:50-51
“İçlerinden biri, daha önce İsa'ya gelmiş olan
Nikodim, onlara şöyle dedi: «Yasamıza
göre, bir adamı dinlemeden, ne yaptığını
öğrenmeden onu yargılamak doğru mu?»”
Yahudi
liderler Nikodim’i alaşağı etmeye çalıştıklarında
Nikodim orada İsa’yı savunuyordu.
Nikodim’i
üçüncü kez gördüğümüzde ise İsa’nın ölü
bedenini alıp gömmeye götürüyordu.
Yuh.19:39 Daha önce geceleyin
İsa'nın yanına gelmiş olan Nikodim de
otuz litre kadar karışık mür ve sarısabır
özü alarak geldi.
Bu
aslında Nikodim’in kendi hayatı için bir
riskti. Bütün bu ayetlerden anlıyoruz
ki Nikodim İsa’ya iman etmişti ve yeniden
doğuşu almıştı.
MESİH’LE
BİRLİK
Yeniden
doğmuş bir günahlı olarak kurtaran imana
geldiğimizde çok önemli bir şey olur.
İnanlı Mesih İsa ile bölünemez bir şekilde
bütünleşir. Hıristiyan olmak Mesih İsa’da
olmak anlamındadır.
Ef.1:13 Gerçeğin ilanını,
kurtuluşunuzun müjdesini duyup Ona iman
ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal
Ruh'la Onda mühürlendiniz.
Teolojide
Hıristiyan’ın “İsa ile olması” “İsa ile
birleşmesi” anlamındadır. Birçok teolog
bunu kurtuluş mesajını anlamakta bir anahtar
olarak görmektedir. Bu inancımızın merkezi
gibidir.
Peki
neden bu nokta bizim kurtuluşumuz için
bu kadar önemlidir. Hatırlayın! Bizim
asıl problemimiz günah ve onun öldürücü
sonuçlarıdır.
Ef.2:1-3 Sizler bir zamanlar, içinde yaşadığınız suç ve günahlarınızdan ötürü ölüydünüz.
Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın
egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda
şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir
zamanlar hepimiz böyle insanların arasında,
doğal benliğin ve aklın isteklerini yerine
getirerek benliğimizin tutkularına göre
yaşıyorduk. Ötekiler gibi doğal olarak
gazap çocuklarıydık.
Tekrar
tekrar sürekli olarak günah doktrinine
geliyoruz. Bunun nedeni günahla ilgilendiğimiz
için değil tam olarak günahı anlamak içindir.
Çünkü ancak günahı ve günahın sonuçlarını
anladığımız zaman biz Tanrı’nın lütfünü
tam olarak anlayabiliriz. Günah ölüm demektir.
Tanrı’nın yapmasını istemediği şeyleri
yapmamız ve bir takım ahlaksal sınırları
aşmamız anlamına gelmektedir. Aynı zamanda
günahın isyan, Tanrı standardını yerine
getirememek ve Tanrı’nın isteğinde başarısızlık
anlamı da vardır. Örneğin: Bir baba küçük
çocuğuna caddeye çıkma derse ve eğer çocuk
dışarı çıkarsa bu isyandır. Yapmaması
gerekeni yapmıştır. Büyük çocuğuna ise
odanı temizle dediğinde yapmazsa yapması
gerekeni yapmamıştır. İşte Efeslilerdeki
günah kavramı budur. Yapması gerekeni
yapmamaktır.
Bizim
günahlı ruhsal durumumuzu ifade etmek
için üç yol vardır. Ya sağlıklı olacağız,
ya hastalıklı olacağız ya da ölü olacağız.
Bazıları insanın ahlaksal gelişimler gösterebildiği
için ruhsal olarak iyi olduğunu söylemektedirler.
Bu fikir tamamen yanlıştır.
Bazıları
ise aslında insanın doğru bir eğitimi,
doğru bir yönetimi, doğru bir dini ya
da doğru bir çevresi olursa dünya ile
birlikte tamamen iyi olabileceğini söylemektedirler.
Bu tarz bir yaklaşımda kesinlikle başarısız
bir yaklaşımdır. Bu anlayışta insan durumunun
yanlış bir teşhisi vardır. Doğru bir sonuca
gidebilmek için doğru bir teşhisle işe
başlamak gerekmektedir.
İnsan
İsa’nın dışında sadece İsasız değil aynı
zamanda ölüdür. Sadece hastanede değil
morgdadır. Biz bu teşhisi koyuyorsak ancak
o zaman kurtuluş Tanrı’dan gelebilir.
Bu Reform teolojisinin en önemli ayırıcı
noktalarından biridir. Bu ayetler bizim
durumumuzun ne kadar kötü olduğunu göstermektedir.
Biz sadece günahlarımızda ölü değiliz
aynı zamanda günah bize tamamen hükmetmektedir.
Burada
günahın beden, dünya ve şeytan olmak üzere
üç tarz hükmediciliği olduğunu görüyoruz.
Birincisi
İsa’ya gelmeden önce bu dünyanın yollarını
izliyorduk. Bu yollar bizde tamamen bedenin
hoşnutluğunu aramaktadır.
İkincisi
Şeytan tarafından hükmediliyoruz. Burada
iyi ve kötü görülmeyen bir dünyadan bahsedilmektedir.
Bu kötü ruhsal güçler insan aklını kontrol
etmeye çalışmaktadır. İsa dışında yaşayanlar
Şeytan’ın izleyicileridir. Şeytan bizim
yaptığımız şeylerden, İsa Mesih’in iyi
haberinden ve bu haberin duyurulmasından
nefret etmektedir.
Bir
de üçüncü bir hükümranlık olarak bedenle aynı sorunumuz
vardır. Bedenimiz bütün zayıflığı ile
bizim düşmüş benliğimizi ifade etmektedir.
Aynı zamanda sadece bedenimizi değil aklımız
ve kalbimizi de içermektedir. Bu bizim
tamamen bozulmuşluğumuzu ifade etmektedir.
Biz Mesih’ten ayrı kaldığımızda tamamen
dünyaya ait oluyoruz. Dünyada Tanrısız
olmak üzerimizdeki günahın bir sonucudur.
Aslında
günahla ilgili olarak bütün bunların hepsi
yeterli olduğu halde bundan daha da kötüsü
vardır. Günahın sonucunda hepimiz Tanrı’nın
öfkesini alıyoruz. Biz İsasız bu öfkeye
hedef oluyoruz. Bu aynı zamanda beraberinde
sonsuzluğa kadar bir yargıyı da beraberinde
getirmektedir.
Biz
burada orijinal günah doktrinini hatırlamalıyız.
Adem’in günahı bize geçince günahlı bir
doğa edinmiş olduk ve böylelikle düşmüş
bir ırk olduk. Bizler İsasız ruhsal olarak
ölüyüz. Günah tarafından hükmedilmiş vaziyetteyiz ve
yargıyı hak etmiş durumdayız. Bu karamsar
bir sonuç değil gerçekçi bir sonuçtur.
Bunu fark ettiğimizde ancak gerçekten
kurtuluşa ihtiyacımız olduğunu anlayabiliyoruz.
Ef.2:4-5
Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği
için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz
halde, bizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu.
O'nun lütfüyle kurtuldunuz.
Bizi
kurtarmak için Tanrı’nın lütfü dışardan
gelmektedir. Kutsal Yazı bize insanı kurtarmak
için Tanrı’nın ne yaptığını anlatmaktadır.
Lütufla kurtuluş Tanrı merkezli bir kurtuluştur.
Sadece onun lütfü ile bu kurtuluşu alabiliriz.
Ef.2:6-7 “Tanrı bizi
Mesih İsa'da, Mesih'le birlikte diriltip
göksel yerlerde oturttu. Bunu, Mesih İsa'da
bize gösterdiği iyilikle, lütfünün sonsuz
zenginliğini gelecek çağlarda sergilemek
için yaptı.”
Eğer
“Tanrı bizi neden değil de nasıl kurtardı”
diye sorarsak cevap “Onunla birliktelik
halinde bizi kurtardı” olacaktır.
Bizim kurtuluşumuzu gerçekleştirmek için
Mesih çarmıh üzerinde ölmüştür. Bununla
İsa bizi kölelikten kurtarmış, bizim için
kefaret olmuş, bizi Tanrı ile barıştırmış
ve dirilişi ile de ölüm üzerine zafer
kazanmıştır. Eğer biz İsa Mesih’in bütün
yaptıkları ve boş mezarla kurtulduysak
o zaman bütün bunlar bizim üzerimize transfer
olmak zorundadır. Onun tamamlamış olduğu
kurtuluş bizim hayatlarımızda uygulamaya
geçmelidir. Bu nedenle bütün Hıristiyanlar
iman aracılığı ile Mesih’te bütünleşmeliler.
1.Yuh.4:13
Tanrı'da yaşadığımızı ve Onun bizde yaşadığını,
bize kendi Ruhundan vermiş olmasıyla anlıyoruz.
Biz
onda yaşıyoruz, o bizde yaşıyor. Çünkü
O bize Ruhu’nu verdi. Bu birliktelik aynı
zamanda beden almanın da getirdiği bir
birlikteliktir. Mesih’in beden alışı ile
bizler de beden alıyoruz. Böylece İsa’nın
beden alışına ve Tanrılığına dahil oluyoruz.
Bu birliktelik yasal temeli olan antlaşmasal
bir birlikteliktir. Bu antlaşmada Mesih
bizim temsilcimizdir.
Aynı
zamanda İsa ile olan birlikteliğimiz canlıdır.
Bu adete asma ve dalları ile olan bağlantı
gibidir.
Yuh.15:5 Ben asmayım,
siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim
kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir.
Bensiz hiçbir şey yapamazsınız.
İsa bu
benzetme ile kendisi ile olan birlikteliğimizin
nasıl olması gerektiğini anlatmaktadır.
İsa ile olan ilişkimiz yakın ve canlı
bir ilişkidir. Hatta Kutsal Kitap bunu
karı koca ilişkisi gibi anlatmaktadır.
Ef.5:22-33
Ey
kadınlar, Rab'be bağımlı olduğunuz gibi,
kocalarınıza bağımlı olun. Çünkü Mesih
bedenin kurtarıcısı olarak inanlılar topluluğunun
başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır.
İnanlılar topluluğu Mesih'e bağımlı olduğu
gibi, kadınlar da her durumda kocalarına
bağımlı olsunlar. Ey kocalar, Mesih inanlılar
topluluğunu nasıl sevip onun uğruna kendini
feda ettiyse, siz de karılarınızı öyle
sevin. Mesih, inanlılar topluluğunu suyla
yıkayıp Tanrısal sözle temizleyerek kutsal
kılmak için kendini feda etti. Öyle ki,
inanlılar topluluğunu, üzerinde leke,
buruşukluk ya da buna benzer bir şey bulunmadan,
görkemli bir biçimde kutsal ve kusursuz
olarak kendine sunabilsin. Aynı şekilde,
kocalar da karılarını kendi bedenleri
gibi sevmelidir. Karısını seven kendini
sever. Hiç kimse hiçbir zaman kendi bedeninden
nefret etmemiştir. Tersine, onu besler
ve kayırır, tıpkı Mesih'in inanlılar topluluğunu
besleyip kayırdığı gibi. Çünkü biz Onun
bedeninin üyeleriyiz. «Bunun için adam
annesini babasını bırakacak, karısına
bağlanacak ve ikisi tek bir beden olacaklar.»
Bu sır büyüktür; ve ben bunu Mesih ve
inanlılar topluluğuyla ilgili olarak söylüyorum.
Bununla birlikte, her biriniz karısını
kendisi gibi sevsin. Kadın da kocasına
saygı göstersin.
Buradaki
bağlantı İsa ile kilisesi arasındaki bağlantıyı
ifade etmektedir. İsa olan ilişkimiz kişisel
olduğu kadar topluluğunda ortak olduğu
bir ilişki olmalıdır. Kutsal Yazı Tanrı
ile birliktelikten bahsettiğinde sadece
bir kişiden değil hepimizin birlikteliğinden
bahsetmektedir. Aslında bu ilişki Kutsal
Kitap’ta birçok benzetmelerle anlatılmaktadır.
Biz bir bedeniz ve birçok parçalarımız
var ve hepimiz Mesih’e aidiz. Hepimiz
birer taşız ve bir binanın içindeyiz ve
Mesih bu binanın temelidir, köşe taşıdır.
Bu benzetmeler hepsi birbiriyle bağlantılıdır.
Biz
bu canlı bağlantı sayesinde kurtuluşun
bütün bereketlerini almaktayız. Birisi
ile evlendiğinizde, onun olan her şeyin
sizin olması gibi Mesih’le birlikteliğimizin
sonucunda da Mesih’in yaptığı her şeye
dahil olmaktayız. Biz imanla Mesih’e katıldığımızda
da aynı şey olmaktadır.
Ef.1:18-20 Onun çağrısından
doğan ümidi, kutsallara verdiği mirasın
yüce zenginliğini ve iman eden bizler
için etkin olan kudretinin aşkın büyüklüğünü
anlamanız için, yüreklerinizin gözleri
aydınlansın diye dua ediyorum. Bu kudret,
Tanrı'nın, Mesih'i ölümden diriltirken
ve göksel yerlerde kendi sağında oturturken
Onda sergilediği üstün güçle aynı etkinliktedir.
Burada
Tanrı’nın yaptığı bu üç şeyi görüyoruz.
Tanrı bizi Mesih’le diriltti, Mesih’le
kaldırdı ve Mesih’le oturttu. Bu dirilişi,
yükselişi ve İsa’nın hükmettiği yeri ifade
etmektedir. Pavlus’un bunları nasıl söylediğine
dikkat edelim. Biz bütün bu şeylerde Mesih’e
bağlanıyor ve Mesih’le birleşiyoruz.
Birincisi
bizi Mesih’le diriltmektedir. Burada diri
kılması esas fiildir. Biz Mesih’in dirilişine
dahil olduk. Bizim asıl problemimiz günahlarımızda
ölü olmamızdı. Mesih’le dirilmiş olmamız
da bu probleme çözüm getirmektedir. Biz
günahlarımızda ölüydük. “Fakat Tanrı”
yaşam verdi. Biz yepyeni bir yaşamı kabul
ettik. Bize Mesih’in yaşamını vermekle
bizi ölümden yaşama geçirmiştir.
İkincisi
bizi Mesih’le birlikte kaldırdı. Bu dirilişle
ve yükselişle bağlantılı bir konudur.
Böylece Göksel Hükümranlığa yükselmiş
oluyoruz.
Üçüncü
şey ise bizi Mesih’le birlikte göksel
yerlerde oturtmasıdır. İsa yetkin bir
şekilde Baba’nın sağ eli olarak göksel
yerlerde oturmaktadır. Çünkü kurtarma
işini tamamlamıştır. Biz de Mesih’le birleşmiş
kişiler olarak onunla birlikte aynı yerdeyiz.
Bu mecaz bir anlamda değildir. Biz Mesih’in
zaferli yüceltilişini paylaşmaktayız.
Mesih’le diriltildik. Tanrı’nın sağına
oturtulduk ve şimdi yaşamımız Mesih’te
saklıdır.
Kol.3:1-3 Mesih'le
birlikte dirildiğinize göre, gökteki değerlerin
ardından gidin. Mesih orada, Tanrı'nın
sağında oturuyor. Yeryüzündeki değil,
gökteki değerleri düşünün. Çünkü siz öldünüz,
yaşamınız da Mesih'le birlikte Tanrı'da
saklıdır.
Yeni
Antlaşma’nın tamamına baktığımızda da
herhangi bir kurtuluş bereketi için de
aynı şeyi görebiliriz. Eğer İsa ile birleşmişsek
bizim kurtuluşumuz için yaptığı her şeyle
de paydaş olmuş oluyoruz. Yeni Antlaşma’da
“Mesih’te” kelimesi 200 kereden fazla
kullanılmıştır. Hıristiyan olmak Mesih’te
olmak demektir. Mesih’teysek kurtuluşun
bütün bereketlerine sahibiz.
Ef.1:3
Bizi Mesih'te her ruhsal kutsamayla göksel
yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih'in
Babası Tanrı'ya övgüler olsun.
Mesih’le
birleşmemiz sonucunda aldığımız Mesih’teki
diğer bereketlere bakalım:
Biz
Mesih’te Mesih’in kanında satın aldık.
Ef.1:7-8 Tüm bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı kendi lütfünün zenginliği
sayesinde, Mesih'in kanının aracılığıyla
Mesih'te kurtuluşa, suçlarımızın bağışına
sahibiz.
Tanrı
dünya ile barışmayı Mesih’te sağladı.
2.Kor.5:19
Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak
dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı
ve barıştırma sözünü bize emanet etti.
Biz
Mesih’te yeniden doğduk ve yeni yaratılış
olduk.
Ef.2:10
Çünkü biz, Tanrı'nın önceden hazırladığı iyi
işleri yapmak üzere Mesih İsa'da yaratılmış
olarak Tanrı'nın eseriyiz.
Mesih’le
birleşme doktrini çok önemli ve temel
bir doktrindir. Çünkü bu doktrin kurutuluşun
bütün bereketlerini de üzerinde toplamaktadır.
Aynı zamanda Mesih’le birleşme doktrini
aklanma doktriniyle de bağlantılıdır.
Tanrı Mesih’e iman eden bir günahkara
nasıl kendi doğruluğunu transfer etmektedir?
Bu transfer Mesih’te gerçekleşmektedir.
Biz ancak Onda doğru olabiliyoruz. Mesih
İsa’da yeniden doğduktan sonra iyi işler
yapmak için Tanrı’nın iş ortakları oluyoruz.
Calvin
bu konuda şöyle söylemiştir: Birçok yarar
bize Mesih’te gelmektedir. Tanrı bize
yaşam boyu sahip olmamız gereken ve ihtiyacımız
olan her şeyi Mesih’in işinde ve karakterinde
sağlamaktadır. Eğer güce ihtiyacımız varsa
Mesih’in Hükümranlığı’ndan bunu alabiliriz.
Eğer paklığa ihtiyacımız varsa bunu Mesih’te
bulabiliriz. Eğer satın alınmaya ihtiyacımız
varsa Onun acılarından alabiliriz. Suçluluğumuzdan
arınmak istiyorsak Mesih’in lanetlenişinde
arınabiliriz. Tanrı’nın gazabını kaldırmak
istiyorsak Mesih’in çarmıhında bunu bulabiliriz.
Aklanma arıyorsak Onun kanında aklanabiliriz.
Yenilik istiyorsak Onun yükselişinde yenilenebiliriz.
Emniyet arıyorsak Onun krallığında emniyet
bulabiliriz. Her tür bereket Mesih’te
bulunmaktadır.
İMAN
ve TÖVBE
Yeniden
doğuş ve yenilenme hakkında konuştuk.
Bu yeni yaşam tövbe ve imanla olan bir
yaşamdır. Ama bazı teologlar tövbe mi
önce geliyor iman mı diye tartışmaktadırlar.
Elç.İşl.2:37-38 Bu sözleri
duyanlar, yüreklerine bir hançer saplanmış
gibi oldular. Petrus ve öbür elçilere,
«Kardeşler, ne yapmalıyız?» diye sordular.
Petrus onlara şu karşılığı verdi: «Tövbe
edin, her biriniz İsa Mesih'in adıyla
vaftiz olsun. Böylece günahlarınız bağışlanacak
ve Kutsal Ruh armağanını alacaksınız.
Petrus
bu örnekte “Tövbe edin” diyor. Ama başka bir yerde ise sanki iman daha önce gelmektedir.
Elç.İşl.16:30-31 Onları
dışarı çıkararak, «Efendiler, kurtulmak
için ne yapmam gerek?» diye sordu. Onlar,
«Rab İsa'ya iman et, sen de ev halkın
da kurtulursunuz» dediler.
Bazen
de iman ve tövbe aynı anda görülmektedir.
Mar.1:14-15
Yahya'nın tutuklanmasından sonra
İsa, Tanrı'nın müjdesini duyura duyura
Celile'ye gitti. «Zaman doldu» diyordu,
«Tanrı'nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe
edin, Müjde'ye inanın!»
Aslında
iman ve tövbe bir paranın iki yüzü gibi
birbirinden ayrılamayacak kadar birbirine
yakın kavramlardır. İman etmeden tövbe
etmek tövbe etmeden iman etmek mümkün
değildir. İman ve tövbe her zaman bir
arada gitmektedir. Tövbe günahtan dönme,
iman ise Tanrı’ya dönme anlamını içermektedir.
Bu
iki konu ile ilgili iki öyküye bakalım.
Birisi imanla ilgili olan kurtuluş için
İsa’ya bakan kör bir adamın öyküsü, diğeri
ise tövbe ile ilgili günahından dönen
bir vergi görevlisinin öyküsüdür. Kör
adamın imanının tövbeyi de içerdiğini,
ama vergi görevlisinin ise iman etmeden
tövbe etmediğini görebiliriz. Bu öyküler
için Luka 18 ve 19.bölümlere
bakalım.
İsa
Eriha yolunda giderken kör bir adam yol
kenarında oturmuş dilenmektedir. Kör adam
gürültüleri duyunca ne olduğunu sorar.
Etraftakiler İsa’nın geçtiğini söylerler.
Adam kör olduğu için yoldan geçenleri
göremiyordu. Ama kendi ihtiyacını görebiliyordu.
Çünkü İsa ona “Senin için ne yapmamı
istiyorsun” diye sorduğunda “Rab,
gözlerim görsün” dedi. Adam çok yoksul
olduğu için paraya da ihtiyacı vardı.
Ama öncelikle ihtiyacı görmekti. Aynı
zamanda kurtuluş için de yalvarıyordu.
Luk.18:38
O da, «Ey Davut Oğlu Isa, halime
acı!» diye bağırdı.
Burada
kör dilencinin ihtiyacının dışında İsa
Mesih’in kimliğinin farkında olduğunu
görüyoruz. İsa’ya “Davut’un Oğlu” diye
sesleniyordu. Bu Eski Antlaşma’dan gelen
bir unvandır. Kör adam İsa’yı gerçekten
bir kurtarıcı olarak görmektedir. Belki
daha önceden mucizeleri hakkında duymuştu.
Belki de İsa’nın Davut’un soyundan geldiğini
öğrenmişti. Onu sadece bir kurtarıcı olarak
değil aynı zamanda Rab olarak da kabul
ediyordu.
Luk.18:40-41
Isa durdu, adamın kendisine getirilmesini
buyurdu. Adam yaklaşınca Isa ona, «Senin
için ne yapmamı istiyorsun?» diye sordu.
O da, «Rab, gözlerim görsün» dedi.
Aslında
bu kör adam birçok gören adamdan çok daha
iyi görebiliyordu. Öncelikle İsa onun
gözlerini açtı. Onu körlüğünden kurtardı
ve gözleri açıldığında adamın ilk gördüğü
şey Rab’bi ve kurtarıcısı olarak İsa’ydı.
Bu bize Tanrı’nın bedeni olduğu gibi aynı
zamanda ruhu da kurtardığının güzel bir
gösterimidir. Bu tamamen bozulmuşluğa
getirilen tamamen kurtuluşu ifade etmektedir.
İsa
birçok mucizeler yaparak Mesih olarak
beden üstündeki gücünü ispat etmiştir.
Son yargıdan sonra her şeyi ruhsal olarak
doğru yapacağı gibi fiziksel olarak da
her şeyi doğru yapacağını söylemektedir.
Bazen
İsa’nın mucizeleri hakkında insanların
yanlış düşünceleri vardır. Bizi bu yaşamda
fiziksel acılarımızdan tamamen kurtaracağını
düşünmektedirler. Tanrı Hıristiyanlar
için bu dünyada güzel ve iyi bir hayat
vaat etmemiştir. Hatta Kutsal Kitap’ta
bu konu ile ilgili birçok uyarı bulunmaktadır.
Şeytan’ın işlerine baktığımızda birçok
sahte mucizeler, harikalar ve işaretler
yaptığını görebiliriz. İsa’nın hiçbir
zaman birdenbire ve tamamen fiziksel bir
iyileşme vaat ettiğini görmüyoruz. Ya da maddi olarak bir zenginlik vaadini de görmüyoruz.
Onun verdiği en büyük bereket ruhsal bir
berekettir. Bedenin tam olarak iyileşmesi
için sonu beklememiz gerekmektedir. Çünkü
ancak dirilişte mükemmel bir bedenle dirileceğiz.
Hatta
Kutsal Kitab’a baktığımızda İsa’nın sürekli
olarak acılardan bahsettiğini görüyoruz.
İsa’nın en büyük mucize olarak getirdiği
mucize günahların bağışlanması mucizesidir.
Bu mucizeyi de bir kişi ancak iman ve
lütuf aracılığıyla alabilir. Tanrı lütfeder,
kişi iman eder ve böylece kurtuluşu alır.
Luk.18:42
Isa ona, «Gözlerin görsün» dedi.
«İmanın seni kurtardı.»
İsa
kör adamı lütufla kurtardı. Ama aynı zamanda
kör adam da iman etti. Adamın imanı kendi
kurtuluşu için bir kanal olmuştur.
Aslında
burada bir de pratik bir ders bulunmaktadır.
Adam kalabalığın onu susturmaya çalışmasına
rağmen merhamet için yakarmaya devam etti.
Etraftakiler sus dedikçe o daha çok bağırıyordu.
Sonunda İsa durdurdu ve yardımına geldi.
Bizim hayatlarımızda da her zaman imanımızı
açıklamamızı, İsa ile ilgili konuşmamızı
engelleyecek kişiler olacaktır.
Kör
adamın yakarışı hem kişisel hem de ısrarlı
bir yakarıştı. Direkt olarak İsa’ya yakardı.
Kişisel olarak iyileşmek için Mesih’e
güvendi. Bunu yapan her bir günahkar kurtulur.
Reform
dönemindeki imanlılar kurtaran imanın
üç aşamasının var olduğunu söylemişlerdir.
Bilgi, iman ve güven. Bu
adam bu üç noktaya da sahip olan bir adamdı.
Bilgi,
tabi ki imanın entelektüel boyutudur.
Aklın yenilenmesinden kaynaklanmaktadır.
Tanrı’nın ne olduğunu, ne yaptığını bilmeden
bu imana sahip olmanız mümkün değildir.
Burada kör adamın İsa’nın Davut’un Oğlu
olduğunu bilmesi kavramıdır. Hıristiyanlar
İsa’nın Davut’un Oğlu olduğunu, mükemmel
bir yaşam sürdüğünü, bir kefaret ölümü
ile öldüğünü ve zaferli bir yaşama dirildiğini
bilmek zorundadırlar.
Sonuç
olarak iman bilgiyi gerektiriyorsa o zaman
Hıristiyan olmanın birinci adımı Hıristiyanlığı
bilmeyen birine Hıristiyanlığın ne öğrettiğini
anlatmak gerekmektedir. Ama bu bir kişiyi
Hıristiyanlığa inandırmaya çalışmak anlamında
değildir.
Kurtaran
imanın ikinci noktası ise imandır.
Bu öğrendiğimiz ve bildiğimiz kurtuluş
mesajını kabul etmek anlamına gelmektedir.
Sadece Kutsal Kitab’ın İsa hakkında ne
dediğini bilmek değil bunun gerçekten
doğru olduğuna inanmaktır.
Üçüncü
nokta ise güvendir ve bu istemle
olabilecek bir şeydir. Güven karşılıksız
olarak İsa’ya teslim olmaktır.
“Gerçek
iman nedir” sorusunun cevabı Heidelberg
İlmihali’nde şöyledir: “Tanrı’nın kendi
Sözünde gerçek olarak açıkladıklarında
yalnızca bilgi ya da bilinçsizce bir inanış
değildir. Kutsal Kitap aracılığı ile Kutsal
Ruh’un bende yarattığı, başka bir katkı
olmadan İsa Mesih aracılığı ile bizler
için kazanılan, başkaları için değil fakat
benim de işlediğim günahların bağışlandığı,
Tanrı önünde sonsuza dek aklandığım ve
kurtuluş için kabul edildiğimden, derin-köklü
bir emin olmadır.”
Kör
adamın en sonunda geldiği noktada bu oldu.
Görüşünü kazanır kazanmaz hemen Tanrı’ya
övgüler sunmaya başladı. Çünkü O Tanrı’nın
yüceliği için kurtulmuştu.
İkinci
hikayemiz ise Luka 19.bölümdeki
İsa’yı görmeye çalışan vergi görevlisi
Zakay’ın hikayesidir. Zakay’ın boyu kısa
olduğu için kalabalığın içinde İsa’yı
görememişti. Ama görmeyi çok istediği
için yol kenarındaki bir ağaca tırmanmıştı.
Ama Zakay’ın tek problemi sadece boyunun
çok kısa olması değildi. Eriha’da vergi
görevlisiydi. Eriha vergilerin toplandığı
merkezlerden bir tanesiydi. Toplanan vergiler
İsrail’den Roma’ya Eriha’dan gönderiliyordu.
Bu nedenle de Zakay çok zengin bir adamdı
ve Eriha’da çok meşhurdu. İsa ona yemeğe
gideceğini söylediğinde insanların şaşırmasının
ve alınmasının en büyük sebebi buydu.
Luk.19:7
Bunu görenlerin hepsi söylenmeye
başladı: «Gidip günahkâr birine konuk
oldu!» dediler.
O dönemde
Yahudi geleneklerine göre suçlu bir adamla
ilişkin olursa onun suçuna ortaklık etmiş
oluyordun. Aynı zamanda Mesih bekleyen
Yahudiler hiçbir zaman kurtuluşun günahkarlar
için olduğu kavramını da anlayamamışlardı.
Ama İsa’nın asıl aradığı kişiler günahkarlardı.
Tanrı Oğlu kayıp olanı aramaya gelmişti.
Zakay’dan daha çok kimin kurtulmaya ihtiyacı
olabilirdi?
Burada
yine Tanrı’nın Hükümranlığını ve kurtuluşu
görüyoruz. Zakay İsa’ya bakıyordu ve İsa
Zakay için durdu. Dikkat edin! İsa Zakay’ı
ismi ile çağırıyor. Zakay’ı kişisel ilişki
için davet eden de İsa’ydı. İsa burada
bir davetiye değil, aynı zamanda bir emir
de vermiştir.
Luk.19:5
İsa oraya varınca yukarı bakıp
ona, «Zakay, çabuk aşağı in!» dedi. «Bugün
senin evinde kalmam gerek.»
Etkin
çağrı işte budur. “Etkin çağrı
nedir” sorusunun cevabı Westminister
Kısa İlmihali’nde şöyledir: “Etkin
çağrı Tanrı’nın Ruhu’nun bir işidir. Bizleri
günahımız ve içinde bulunduğumuz günahlılık
konusunda ikna ederek, zihinlerimizi Mesih’in
bilgisinde aydınlatarak ve iradelerimizi
yenileyerek bizleri, Müjde’de karşılıksız
olarak sunulan İsa Mesih’i kabul etmeye
ikna eder ve bize bunu yapabilme gücü
verir.”
Kurtuluşun
vaazı ile yaşamın oldukça yoğun yollarında
İsa durur ve çağırır. Bu bize imanın tövbe
ile karışık olduğunu göstermektedir. Bu
tam bir tövbe öyküsü olduğu gibi aynı
zamanda iman öyküsüdür. İsa’ya inandı
ve hemen İsa’ya cevabını verdi. Öncelikle
İsa’yı evine davet etti.
Luk.19:8
Zakay ayağa kalkıp Rab'be şöyle
dedi: «Rab, işte malımın yarısını yoksullara
veriyorum. Bir kimseden haksızlıkla bir
şey aldımsa, dört katını geri vereceğim.»
Bu
İsa’yı kabul ettiğinin kanıtıdır. Aynı
zamanda Zakay’ın ilk iman açıklaması ve
tövbesidir.
Luk.19:9
İsa dedi ki, «Bu ev bugün kurtuluşa
kavuştu. Çünkü bu adam da İbrahim'in bir
oğludur. İnsanoğlu, kaybolmuş olanı arayıp
kurtarmak için geldi.»”
İsa
bu sözleri Zakay’a Tanrı’nın ailesine
“Hoş geldin” diyordu. Günahları bağışlanmıştı
ve Tanrı’nın gerçek İsraillisi olarak
ayağa kalkmıştı.
Daha
önce kurtuluşun üç noktası üzerinde konuşmuştuk.
Aynı şekilde tövbenin de üç noktası vardır.
İtiraf, üzüntü duyma ve değişmek.
İman
ve tövbe üç şeye dokunmaktadır. Akla,
kalbe ve isteğe.
Tövbe
günahtan dönmenin kararlığıdır. Bunun
için öncelikle günahı tanımak gerekmektedir.
Bu akılla ilgilidir. Yürekle ilgili olan
kısmında ise günah için üzüntü duymak
gerekir. Gönüllü bir katılımımız olmalıdır
ki bu da istemle ilgili olan kısmıdır.
Zakay’ın
tövbesinde bu üç eleman da görülmektedir.
Birincisi akılla ilgili kısmı olarak
itiraf bulunmaktadır. Zakay günahını
tam olarak algılamıştı. Günahlı olduğunu
kabul etti ve İsa’nın önünde durup günahlarını
itiraf etti. Zakay zenginliğini insanlarla
paylaşmamıştı. Burada yapması gerekeni
yapamama günahı da bulunmaktadır. Tanrı’ya
karşı olan günahlarımızı itiraf etmemiz
gerekmektedir.
Tövbenin
yürekle ilgili kısmı olan ikinci
noktaya bakalım. Üzüntü duymak.
2.Kor.7:10
Tanrı'nın
isteğiyle çekilen acı, kişiyi, kurtuluşla
sonuçlanan ve pişmanlık vermeyen tövbeye
götürür. Dünyanın acılarıysa ölüm getirir.
Bu
üzüntü sadece günahın sonucuna karşı duyduğumuz
üzüntü değil aynı zamanda Tanrı’nın kutsallığına
karşı günah işlemiş olduğumuzdan kaynaklı
bir üzüntü olmalıdır. Özellikle tapınaktaki
kendi göğsünü döven vergi görevlisi buna
çok iyi bir örnektir.
Doğru
tövbenin üçüncü noktası gerçek
ruhsal değişimdir. Bu tövbenin
istemle ilgili kısmıdır. Bir adam
günahını görüyor ve günahı için üzüntü
duyuyorsa ama onun yaşamında bir değişme
yoksa o zaman bu adamın hayatında gerçek
tövbenin olduğundan şüphe duymak gerekmektedir.
Tövbe günahtan Tanrı’ya dönmeyi içermektedir.
Kutsal Kitap’ta tövbe için kullanılan
bütün kelimelerde “dönme” anlamı da bulunmaktadır.
Bu hem Eski hem de Yeni Antlaşma için
geçerlidir.
Zakay’ın
durumunda gerçek ve tam bir dönüş gerçekleştiğini
görüyoruz. Zakay Yasa’nın önerdiğinden
çok daha fazlasını ödeyerek işleri ile
tövbesini bir araya getirmiştir.
Luk.18:25
Nitekim devenin iğne deliğinden
geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliğine girmesinden
daha kolaydır.
İsa
bu öyküyü daha önce anlatmıştı. Bu öykü
tövbeyi ret eden bir zengin hakkındaydı.
Öyküdeki zengin adamı Tanrı’dan uzak tutan
şey büyük zenginliğiydi. Etraftakiler
İsa’nın sözleri üzerine şaşırmışlardı.
Çünkü onlar zenginliği bir bereket olarak
düşünüyorlardı. Eğer Göklerin Egemenliğine
zenginler giremiyorsa o zaman kimler girebilir?
İşte Zakay’ın tövbesinde bu gerçekleşmektedir.
Yani deve iğne deliğinden geçmiştir. Ama
kendi başına bunun gerçekleşmesi mümkün
değildi. Bu nedenle Kutsal Kitap tövbeyi
bir armağan olarak söylemiştir.
Elç.İşl.5:31
İsrail'e,
günahlarından tövbe etme ve bağışlanma
fırsatını vermek için Tanrı Onu Önder
ve Kurtarıcı olarak kendi sağına yükseltti.
EVLAT
EDİNME
Bütün
kurtuluşu tek bir kelime ile anlatamayız.
Çünkü kurtuluş kavramı altında Kutsal
Kitap’ta birçok farklı kavramlar bulunmaktadır.
Bunlardan bir tanesi satın alma kavramıdır
ve bu kavram pazardan gelmektedir. Bir
diğeri ise kefaret kavramıdır ve bu kavramda
tapınaktan ve Yasa’dan gelen bir kavramdır.
Şimdi
üzerinde duracağımız evlat edinme kavramı
da yasalarla ilgili bir kavramdır. Evlat
edinmek için bir takım yasal prosedürleri
yapmak gerekmektedir. Evlat edinme resmi
bir sistemdir.
Bu
sistemin nasıl işlediğine bir örnekle
bakalım. Suçlu bir kişi hakimin lütfü
ile yargılanıp doğru ilan edilmek ve aklanmak
için bir hakimin önünde durmaktadır. Ama
bu noktada hakim bundan daha da fazlasını
yapar. Kişiyi yargılayıp akladıktan sonra
bir de evlatlık edinme kağıdı imzalar.
Böylece yargılayan ve aklayan hakim aynı
zamanda evlat edinen aile olmaktadır.
Hakim kürsüden iner ve suçundan aklanan
kişiyi evladı olarak kabul eder. Bizim
kurtuluşumuz da işte böyledir. Tanrı bizimle
yalnızca yargılayan bir hakim olarak değil
aynı zamanda bir baba olarak da ilgilenmektedir.
Bu şekilde bizler Tanrı’nın çocukları
oluruz. Bu yüzden dua ettiğimizde, tapınırken
ya da yaşamdan beklentimizde bu şekilde
davranmalıyız.
Evlatlık
edinme kavramı aynı zamanda yenileme ve
yeniden doğuş kavramı ile de bağlantılıdır.
Yeniden doğuşla Tanrı bize sadece yeni
bir yaşam vermez. Aynı zamanda bizi kendi
çocuğu da yapmaktadır. Evlat edinme Baba
Tanrı’nın resmi bir tavrıdır. Tanrı bu
işlemi Oğluna olan imanla gerçekleştirmektedir.
Biz Oğul’a iman ettiğimizde Tanrı evlatları
oluruz. Böylece evlat edinilen kişi yeni
ailesinin sahip olduğu her şeye sahip
olmaktadır. Aynı zamanda katıldığı ailenin
disiplinine de katılmak zorundadır. İşte
kurtuluşta olan gerçek budur. Eski durumumuzdan
alınır yeni durumumuza getiriliriz. Böylece
hem görevleri hem de haklarıyla Tanrı’nın
ailesinde sonsuza dek evlatlar oluruz.
Oğulluk
kavramı Yahudilerle başlayan bir kavram
olmasına rağmen Pavlus’un yazılarında
evlat edinme ile ilgili kullandığı bütün
terminoloji Roma yasalarındandır. Çünkü
evlat edinme ile ilgili Yahudi yasalarında
Roma yasalarında olduğu gibi herhangi
bir prosedür yoktu.
Ama
Eski Antlaşma’da oğulluk hakkı ile ilgili
birçok örnekler bulunmaktadır. Örneğin;
İsrail oğulları Tanrı halkı olarak adlandırılıyorlardı.
Eski Antlaşma’dan başka bir örnekte 2.Samuel
kitabından kral Davut’un Yonatan oğlu
Mefiboşet’i oğulluğa almasıdır.
2.Sam.4:4
“Saul oğlu Yonatan'ın Mefiboşet
adında bir oğlu vardı; iki ayağı da topaldı.
Saul'la Yonatan'ın ölüm haberi Yizreel'den
ulaştığında, Mefiboşet beş yaşındaydı.
Dadısı onu alıp kaçmıştı. Ne var ki, aceleyle
kaçmaya çalışırken çocuk düşüp sakatlanmıştı.”
Bu
hikaye bize Tanrı evladı olmanın ne demek
olduğunu anlatmaktadır. Hikayenin başlangıcında
iki büyük asker İsrail’in meshedilmiş
kralı Saul ve oğlu prens Yonatan savaş
alanında ölür. Mefiboşet ise Yonatan’ın
oğludur. Ama bu büyük savaşın olduğu dönemde
Mefiboşet daha beş yaşında olduğu için
savaşa katılamamıştı. Mefiboşet’in bakıcısı
savaşta hem kralın hem de prensin öldüğünü
öğrenince korkup karışıklıkta çocuğu kaçırıp
saklamaya çalışırken kucağından düşürür
ve Mefiboşet topal kalır. Kutsal Kitap
“İki ayağı da topaldı” der. Aynı
zamanda yetim de kalmıştır. Krallığın
varisiyken bir anda Mefiboşet yetim, sakat
bir insan haline gelir. Bir de bunların
üstüne tahtın varisi olduğu için isyancılar
onu öldürmek istiyorlardı. Ama Tanrı Davut’u
kral olarak meshetmişti. Bir de Mefiboşet’in
abisi İşboşet vardı. İşboşet Davut’un
adamları tarafından öldürülmüştü. Ama
bu Davut’un istediği bir şey değildi.
Çünkü Yonatan Davut’un yakın arkadaşıydı
ve Davut’un kral olmasını destekliyordu.
Davut kral olduktan sonra Yonatan’ı unutmadı.
2.Sam.9:1
Davut, "Saul'un ailesinden
daha sağ kalan, Yonatan'ın hatırı için
iyilik edebileceğim kimse var mı?"
diye sordu.
Bunun
üzerine Mefiboşet hiç ummadığı bir şekilde
kendini krallık tahtı önünde Davut’un
karşısında buldu. Mefiboşet Davut’un onu
öldüreceğini düşündüğü için çok korkuyordu.
2.Sam.9:7-8
Davut ona, "Korkma!"
dedi, "Çünkü baban Yonatan'ın hatırı
için, sana kesinlikle iyilik edeceğim.
Atan Saul'un bütün toprağını sana geri
vereceğim. Ve sen her zaman soframda yemek
yiyeceksin." Mefiboşet yere kapanıp
şöyle dedi: "Kulun ne ki, benim gibi
ölmüş bir köpekle ilgileniyorsun?"
Davut’un
burada ne yaptığını görüyor musunuz? Sadece
yetimin yaşamını kurtarmıyor aynı zamanda
ona kendi evladı gibi davranıyor. İşte
bu sadece krallık bağışlaması ya da yasa
önünde aklanma değil evlat edinmedir.
Krallık sofrasında yer verilmek krallık
ailesine dahil olmaktır. Bizim durumumuz
bundan farklı değildir. Biz de günahkar
bir ailenin içinde doğduk ve Tanrı çocukları
ile savaş halindeydik.
1.Yuh.3:10
“Doğru olanı yapmayan ve kardeşini sevmeyen,
Tanrı'dan değildir. İşte Tanrı'nın çocukları
ile İblis'in çocukları böyle ayırt edilir.”
Bu
isyanımızda biz Tanrı oğlunu ölüme koyduk.
Bu ölüm bir isyankarı bir prens yapmaktadır.
İsa Mesih’e olan imanla biz Tanrı’nın
oğulları ve kızları oluyoruz. Evlat edinilmiş
olmak Şeytanın ailesinden Tanrı’nın ailesine
transfer olmaktır. Tanrı ile ilişkimizi
bu şekilde değerlendirmeliyiz. Bu ilişki
Kendi öz Oğullunu bizim yerimize feda
edebilecek kadar seven bir baba ile olan
bir ilişkidir.
Mefiboşet
olayında yasal bir durumla karşılaşmıyoruz.
Çünkü yasal bir kağıtla evlat edinmek
Yahudi geleneği yoktu. Ama buna rağmen
bu ilişkinin yasal bir temeli vardır.
Çünkü Davut’la Yonatan arasındaki antlaşma
ile bağlantılıydı.
Yonatan
ve Davut çok iyi arkadaşlardı ve düşman
olmaları mümkün değildi. Yonatan kralın
çocuğu olarak tahtın varisiydi. Ama Davut
yeni bir soy başlatmak üzere Tanrı tarafından
seçilmişti. Babası Saul Davut’a düşman
olduğu için iki adam savaşta olmalıydılar.
Ama Yonatan Davut’un en iyi arkadaşı olduğu
için aralarında özel bir antlaşma yapmışlardı.
Yonatan Davut’un babası Saul’un elinden
kaçmasına yardım ederek yaşamını korumak
için Davut’a söz verdi.
1.Sam.20:16 Böylece Yonatan Davut
soyuyla bir antlaşma yaptı ve, "RAB
Davut'un düşmanlarını cezalandırsın"
dedi.
Yonatan
ve Davut bu antlaşmayı sevgileriyle yaptılar.
Ayrıldıklarında bir daha birbirlerini
görüp görmeyeceklerinden bile emin değillerdi.
Yonatan öldüğü halde Davut bu antlaşmayı
hiç unutmadı. Davut’un Mefiboşet’e krallığın
bütün kapılarını açmasının sebebi bu antlaşmaydı.
Biz
şimdi bunu İsa’nın hizmeti ile bağdaştıralım.
Çünkü Kutsal Kitap’taki her şeyin olduğu
gibi bununda Müjde ile bağlantısı bulunmaktadır.
Peki bizim evlat edinme prosedüründeki
yasal teminatımız nedir? Çünkü Yeni Antlaşma’da
evlat edinme için kullanılan kelimenin
Grekçe’sinin anlamı Roma yasaları önünde
tam bir evlatlık olma anlamını içermektedir.
Bazı yorumcular Tanrı’nın bizi çocukları
olmamız için yarattığını söylemektedirler.
Ama bu yeterince açık değildir. Çünkü
bu evlatlığı sadece doğmuş olmakla değil
yeniden doğarak alabiliyoruz. Aynı zamanda
evlat olma kavramının Tanrı Oğlu’nun insan
olması yani Onun evlat olması ile de bağlantısı
vardır.
Ef.1:5
Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca, İsa Mesih
aracılığıyla kendisine oğullar olalım
diye bizi önceden belirledi.
Bu
sonsuz bir antlaşmadır. Bizler Tanrı’nın
önceden belirlediği çocuklarıyız. Bizim
evlatlar olmamız Tanrı’nın sevgisi ve vaadinden kaynaklanmaktadır.
Evlat edinme günahkarlar için Tanrı’nın
ölmeyen sevgisinin bir ifadesidir. Bu
sevgi Oğul aracılığı ile Baba yüreğinden
bize akmaktadır. İşte bu baba sevgisi
kalbimize iyileşme getirmektedir. Belki
bazılarımız hiç baba sevgisi görmedik.
Ama zaten bu sevgi hiç bir babadan göremeyeceğimiz
bir sevgidir.
Baba
sevgisini Kutsal Kitapsal olarak anlamak
çok önemlidir. Evlat edinmiş olan kişinin
en büyük sevinci babanın sevincini bilmiş
olmaktır. Evlalık konumunda büyük bir
emniyet vardır. Ama evlat edinilmiş çocukların
başka ayrıcalıkları da bulunmaktadır.
Mefiboşet’in öyküsünde bu ayrıcalıkların
üç tanesine bakalım:
1.
Evlat edinilen çocuk ailenin kendi çocuğuyla
aynı pozisyonuna getirilmektedir. Davut
Mefiboşet’in Krallık sofrasında yemesine
izin vermekte ki; bu o dönemdeki Yahudi
kültüründe en üst yakınlık derecesidir.
2.Sam.9:11
Siva, "Efendim kralın buyurduğu
her şeyi yapacağım" dedi. Mefiboşet
kralın çocuklarından biri gibi onun sofrasında
yemek yedi.
2.
Evlat edinilen çocuk ailenin kendi çocuğuyla
aynı miras hakkına sahip olmaktadır.
2.Sam.9:9
Kral Davut, Saul'un hizmetkârı
Siva'yı çağırtıp, "Önceden efendin
Saul ile ailesine ait her şeyi torunu
Mefiboşet'e verdim" dedi,
3.
Evlat edinilen çocuk tam bir koruma altına
alınmaktadır. İyi baba çocuklarının ihtiyaçlarına
karşı çok hassas olan babadır. Mefiboşet
sakat bir adam olduğu için bir takım özel
ihtiyaçları vardı. Davut bu gereksinimleri
gördü ve bunları karşıladı. Sadece arazi
vermedi. Bir de bu araziler için bir takım
hizmetçiler verdi. Çünkü topal bir adam
çiftçilik yapamazdı.
Gal.4:4-5
Öyle ki, bizler oğulluk hakkını
alalım.
Westminister
Kısa İlmihalinde “Evlatlığa alınma
nedir” sorusunun cevabı şöyledir:
“Evlatlığa alınma, Tanrı’nın karşılıksız
sunduğu lütfün bir etkinliğidir, bunun
aracılığıyla bizler Tanrı çocukları arasına
kabul ediliriz ve onların bütün ayrıcalıklarına
hak kazanırız.”
Oğul’un
adına iman edenler bu oğulluk haklarının
tamamını almaktadırlar. Oğul bize Tanrı’nın
çocuğu olma hakkını vermektedir.
Gal.3:26 Çünkü
Mesih İsa'ya iman ettiğiniz için hepiniz
Tanrı'nın oğullarısınız.
Biz
iman aracılığıyla lütufla evlat ediniliyoruz.
Tanrı Tanrısal mahkemede “Seni evlat edindim.
Artık sen benim çocuğumsun” kararını ilan
etmektedir. Bu durumda bizler yeni bir
isim de alırız. Evlatlık edinilen kişilere
yeni bir isim verilir ya da en azından
ailenin soyadını alır.
1.Yuh.3:1
Bakın, Baba bizi o kadar çok seviyor ki, bize
`Tanrı'nın çocukları' deniyor! Gerçekten
de öyleyiz. Dünya Baba'yı tanımadığı için
bizi de tanımıyor.
Babamız
büyük kral bizleri prens ve prensesler
ilan etmiştir.
Rom.8:17 Eğer
Tanrı'nın çocuklarıysak, aynı zamanda
mirasçıyız. Mesih'le birlikte yüceltilmek
üzere Mesih'le birlikte acı çekiyorsak,
Tanrı'nın mirasçılarıyız, Mesih'le ortak
mirasçılarız.
İkincisi
biz krallık mirasına sahibiz.
Gal.4:7
Bu nedenle artık köle değil, oğullarsınız.
Ve oğullar olduğunuz için Tanrı sizi aynı
zamanda mirasçı yaptı.
Tanrı
evlatları olduğumuz için kölelik kalkıyor.
Evlat
edinme ile ilgili bütün bu uygulamalar
Roma yasalarında bulunan uygulamalardı.
Aile adını almak, miras almak gibi. Bütün
bunları hak etmediğimiz halde alırız.
Babamız bize her adın üstünde bir isim
verir. Ölmeyecek olan bir babamız olduğu
halde yine de miras alırız.
Peki
biz miras olarak ne alıyoruz? Öncelikle
Tanrı’nın Mesih İsa’daki kurtuluşunun
sonsuz bereketini alırız. Biz İsa ile
birlikte mirasçılar olduğumuz için İsa’nın
sahip olduğu her şeyi almış oluyoruz.
İsa nasıl yüceltilmiş bir bedenle dirildiyse
biz de aynı şekilde dirileceğiz. Bütün
bunların sonucunda da üçüncü bir ayrıcalığa
sahip oluyoruz. Tam bir babasal koruma
altına giriyoruz.
Mat.7:11
Sizler kötü yürekli olduğunuz halde
çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi
biliyorsanız, göklerde olan Babanızın,
kendisinden dileyenlere güzel şeyler vereceği
çok daha kesin değil mi?
Babamız
bütün ihtiyaçlarımızı karşıladığı gibi
iyi bir babasal disiplin de vermektedir.
Çocuklarından hoşlanan bir baba olarak
Tanrı sevdiklerini disiplin etmektedir.
Sül.Özd.3:12
Çünkü RAB, oğlundan hoşnut bir
baba gibi, Sevdiklerini azarlar.
Oğul
olmanın bazı sorumlulukları bulunmaktadır.
Evlatlık ilişkisinde daima iki taraf vardır.
Büyük bir bereket olduğu gibi aynı zamanda
bir itaat sorumluluğumuzda bulunmaktadır.
2.Sam.19:26
Mefiboşet şöyle yanıtladı:
"Ey efendim kral! Kulun topal olduğundan,
kulum Siva'ya, 'Eşeğe palan vur da binip
kralla birlikte gideyim' dedim. Ama o
beni kandırdı.
Mefiboşet
sadece kralın masasından yemek yemedi.
Mefiboşet’in oğlu Davut’a saldırdığında
özürlü olduğu halde Mefiboşet kral için
savaşmak istedi. Ama hizmetkarı Siva onun
savaşa gitmesine engel olmak için onu
kandırdı. Bu duruma çok üzülen Mefiboşet
kralın dönüşüne kadar kralı bekleyerek
ona bağlılığını gösterdi.
Tanrı
da bizden bunu beklemektedir. İsa Mesih’te
birbirimizi koruyup severek Tanrı’ya onur
getirmemizi istemektedir. Bir ailede fertler
birbirlerini sevip korurlarsa o zaman
aile bundan hoşnut olur. Tanrı da bizden
ailemizin ismini onurlandırmamızı istemektedir.
Bağlı bulunduğumuz aileye yakışır davranmalıyız.
Bu günlük Hıristiyan itaati için iyi bir
yoldur. Biz Tanrı’ya korkuyla değil ancak
Onun çocukları olarak Onu hoşnut etmeyi
düşünerek ona hizmet etmeliyiz.
Tanrı
bize Kendisini Baba diye çağırabilmemiz
için Kutsal Ruh’u vermiştir. Dua ederken
Tanrı’ya Baba diye seslenebilmemiz için
evlat edinmeyi iyi anlamalıyız. Eğer biz
Tanrı’ya başka şekillerde seslenirsek
o zaman Tanrımızın Babamız olduğunu nasıl
anlayacaklar? İşte biz bu şekilde aile
oluyoruz.
Kutsal
Kitap’ta evlat edinme ile ilgili bütün
kavramlar anlatılırken kız değil de oğul
kelimesi kullanılmaktadır. Bunun nedeni
Yahudi geleneklerinde ve Roma yasalarında
babanın haklarının oğla geçmesiydi. Bilmemiz
gereken Kutsal Kitap Tanrı oğulları dediğinde
bu hem kadını hem de erkeği kapsamaktadır.
AKLANMA
Rom.3:12 Hepsi
yoldan saptılar, birlikte yararsız oldular.
İyilik eden yok, bir kişi bile yoktur.»
Suçlu
bir adam hakimin önünde yargılanmayı beklemektedir.
Hakim adamla ilgili bütün delilleri inceler
ve adamın bütün yasaları çiğnediğini görür.
Adamın kendini savunacak hiçbir şeyi yoktur.
İşte Romalılar kitabının başlangıcındaki
durum budur. Tüm insan soyu yargı için
Tanrı önünde durmakta ve Tanrı’nın Yasası
ile yargılanmayı beklemektedir. Standart
Tanrı’nın Yasası olunca bütün insanlık
suçlu bulunmaktadır. Yasayı uygulamakla
kimse haklı çıkamaz. Biz suçlu bir soyun
devamıyız.
Aklanmak
için en iyi yöntem Tanrı önünde kendi
günahlılığımızı kabul etmektir.
Rom.3:19-28
Kutsal Yasa'da söylenenlerin, her
ağız kapansın ve bütün dünya Tanrı'ya
hesap versin diye bu Yasa'nın yönetiminde
bulunanlara söylendiğini biliyoruz. Bu
nedenle Yasa'nın gereklerini yapmakla
hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır.
Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine
varılır. Şimdiyse Yasa'dan bağımsız olarak
Tanrı'nın insanı nasıl aklayacağı açıklandı.
Yasa ve peygamberler buna tanıklık etti.
Tanrı, insanları İsa Mesih'e olan imanlarıyla
aklar. Bunu, iman eden herkes için yapar.
Hiç ayrım yoktur. Çünkü herkes günah işledi
ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı.
İnsanlar, İsa Mesih'te olan kurtuluşla,
Tanrı'nın lütfüyle, karşılıksız olarak
aklanırlar. Tanrı, Mesih'i, kanıyla günahları
bağışlatan ve imanla benimsenen kurban
olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi.
Çünkü sabrederek, daha önce işlenmiş günahları
cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve
İsa'ya iman edeni aklamak için şimdiki
zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla
yaptı. Öyleyse neyle övünebiliriz? Hiçbir
şeyle! Hangi ilkeye dayanarak?Yasa'yı
yerine getirme ilkesine mi? Hayır, iman ilkesine. Çünkü insanın, Yasa'nın gereklerini
yapmakla değil, imanla aklandığı kanısındayız.
Tanrı’dan
gelen bu doğruluk yasanın dışındadır ve
Tanrı tarafından bize açıklanmaktadır. Bu kurtuluşun iyi haberidir. Satın alma, birleşme,
yenilenme ve aklanmadır. Bu doktrin çok
önemlidir. Kutsal Kitap’ta merkezi bir
konudur. Bu kelime Yeni Antlaşma’da 200’den
fazla kullanılmıştır.
Calvin’e
göre aklanma; kurtuluşun döndüğü ana dönemeçtir.
Thomas ise aklanmanın temel kaya olduğunu,
Luther de kurtuluşta aklanma olmazsa kilisenin
bir saat bile ayakta kalamayacağını aklanma
düşerse her şeyin düşeceğini söylemiştir.
Kutsal
Tanrı önünde bir günahkar nasıl aklanabilir?
Bu terim yasal bir terimdir. Aklanmak
bir kişinin bütün suçlamalardan suçsuz
ve doğru olarak çıkmasıdır. Bunun tam
tersi ise lanetlenme ve suçlanmadır. Bizler
önce Adem’in günahlarını alarak lanetlenmiştik.
Ama şimdi iman aracılığı ile Mesih’in
doğruluğunu alarak aklanıyoruz.
Aklanma
suçsuz kişinin savunmasının ilanıdır.
Aklanmış insan Tanrı tarafına kabul edilmiş
insandır. Kendisine karşı yapılan suçlamalardan
kurtulmuştur. Ama Tanrı sadece suçlamalardan
kurtarmakla kalmaz aynı zamanda kişinin
doğruluğunu da ilan etmektedir. Aklanma
Tanrı’nın yasal ilanıdır. Aklanan bir
günahkar Tanrı’nın öz oğluymuş gibi kabul
Tanrı’nın ailesine kabul edilmektedir.
Peki
nasıl aklanırız? Kutsal Kitap lütufla
aklandığımızı söylemektedir. Aklanma kendi
yeteneğimizle yapabileceğimiz ya da hak
ederek alabileceğimiz bir şey değildir.
Aklanmada Tanrı’nın doğruluğu insana transfer
olmaktadır.
Rom.5:17
Çünkü eğer ölüm bir tek adamın
suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla
egemenlik sürdüyse, Tanrı'nın bol lütfünü
ve aklanma bağışını alanların bir tek
adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda
egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.
Rom.1:17 Tanrı'nın insanı akladığı,
Müjde'de açıklanır. Aklanma yalnız imanla
olur. Yazılmış olduğu gibi, «İmanla aklanan
insan yaşayacaktır.»
Bu
doğruluk yasadan gelen bir doğruluk değil
Mesih’ten iman aracılığı ile gelen bir
doğruluktur. Aklanma doktrini ve İsa ile
birleşme doktrini birbiriyle ile bağlantılıdır.
Aklanma İsa Mesih’le birleşme sonucunda
bize geçmektedir.
Peki
doğru olan bir Tanrı nasıl doğru olmayanla
iletişim kurmaktadır? Mesih’in mükemmel
yaşamı ve kefaret sunusuna bağlı olarak
Tanrı günahlı insanla ilişki kurmaktadır.
Çünkü Oğul çarmıhta günahları üzerine
almıştır.
Rom.3:24-26 İnsanlar,
İsa Mesih'te olan kurtuluşla, Tanrı'nın
lütfüyle, karşılıksız olarak aklanırlar.
Tanrı, Mesih'i, kanıyla günahları bağışlatan
ve imanla benimsenen kurban olarak sundu.
Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabrederek,
daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı.
Bunu, adil kalmak ve İsa'ya iman edeni
aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini
göstermek amacıyla yaptı.
Bu
ayetler üç kavramın açıklanışıdır.
- Günah bedeli karşılığı kan sunusu ile satın alma
- Tanrı öfkesini üzerimizden alma ve çevirme
- Aklanma
Oğul
haçta ölerek Tanrı öfkesini çevirmiştir.
Oğul çarmıhta ölüp bizim günahlarımızın
bedelini kan sunusu ile ödeyerek bizi
satın almıştır. Baba bütün bunların sonucunda
Oğul aracılığı ile bizi aklamıştır.
Bütün
oklar Hıristiyan’a göstermektedir. Çünkü
bütün iş Tanrı tarafından Mesih aracılığıyla
yapılmaktadır. Kişinin kendisi için yapabileceği
hiçbir şey yoktur. Her şey bize Mesih’in
işi aracılığı ile Tanrı’dan gelmektedir.
Mesih Tanrı ile günahkar insan arasında
transferi sağlamaktadır. Adem’in günahı
bize, bizim günahımız Mesih’e, Mesih’in
doğruluğu bize transfer olur.
İsa
bizim günahlarımızın bedelini ödeyerek
bizi satın almak için çarmıhta adi bir
suçlu gibi öldürülmüştür. Tanrı’nın doğruluğunun
bize transfer olması için Mesih bizim
suçlarımızı kendi üzerine almıştır. Günahı
bilmeyen Mesih günahlı sayılmıştır. Ama
Onun ölümü öykünün sonu değil başlangıcıdır.
2.Kor.5:21
Tanrı, Mesih sayesinde kendisinin doğruluğu
olalım diye, günahı bilmeyen Mesih'i bizim
için günah yaptı.
Mesih’te
olma kavramı kurtuluşun bize nasıl geldiğini
ifade etmektedir. Mesih çarmıhta öldüğünde
bizim yüklerimiz Mesih’e Mesih’in doğruluğu
da bize geçmiştir.
Bunun
sonucunda da artık Tanrı bize baktığında
Mesih’in doğruluğunu, mükemmelliğini ve
itaatini görmektedir. Çünkü Mesih’in doğruluğu
bize transfer olmuştur. İşte bu aklanmadır.
Aklanma
kavramı günahın bedeli ve bizim Tanrı’yla
olan ilişkilerimizi değiştirme anlamını
da içermektedir. Mesih’in tamamlamış olduğu
iş üzerine Tanrı tüm günahları bağışlamıştır.
Bu bağışlamayı da biz sadece Mesih’e imanla
alabiliriz. Tanrı önünde aklanmak için
Mesih’e iman etmekten başka bir şey yapamayız.
Hıristiyanlık işte bu noktada diğer dinlerden
farklıdır.
Yuh.6:26-29
İsa şöyle cevap verdi: «Size doğrusunu söyleyeyim,
mucizeler gördüğünüz için değil, ekmeklerden
yiyip doyduğunuz için beni arıyorsunuz.
Geçici olan yiyecek için değil, sonsuz
yaşam boyunca kalan yiyecek için çalışın.
Bunu size İnsanoğlu verecek. Çünkü Baba
Tanrı Ona bu onayı vermiştir.» Onlar da
şunu sordular: «Tanrı'nın istediği işleri
yapmak için ne yapmalıyız?» İsa, «Tanrı'nın
işi Onun gönderdiği kişiye iman etmenizdir»
diye cevap verdi.
Pavlus’un
Romalılar 3:21’de söylediği de
aynı şeydir. Doğruluk bizim itaatimizle
gelmektedir. İman boş elleridir.
Heidelberg
İlmihalinde “Tanrı’dan nasıl doğru olursunuz” sorusunun
cevabı şöyledir: “Yalnızca İsa Mesih’teki
gerçek iman aracılığı ile. Vicdanım Tanrı’nın
bütün emirlerine karşı ağır günahlar işlediğim
ve onlardan hiçbirini asla tutamadığıma
dair beni suçlamakla birlikte ve halen
kötü olan her şeye meyilli olduğum, yine
de bütün bunlara layık olmaksızın ancak
yalnız lütuf ile Mesih’in benim yerime
olan itaatinden dolayı sanki hiç günah
işlememişim ya da günahlı değilmişim gibi,
sanki mükemmel bir şekilde itaat etmişim
gibi Tanrı beni kabul eder ve Mesih’in
mükemmel bedel ödemesini doğruluğunu ve
kutsallığını bana bağışlar. Bütün yapmam
gereken Tanrı’nın bu armağanını inançlı
bir yürekle kabul etmektir.
KUTSALLAŞMA
Rom.6:1-2
O halde ne diyelim? Tanrı'nın lütfü
çoğalsın diye günah işlemeye devam mı
edelim? Kesinlikle hayır! Günah karşısında
ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde
yaşarız?
Buradaki
soruya dikkat edelim. Bu sorunun cevabı
kesinlikle hayırdır. Eğer biz kendi doğruluğumuzla
kurtuluyor olsaydık o zaman bu soruya
gerek kalmazdı. Biz lütufla kurtulduk.
Bu nedenle Tanrı bizi kurtardı diyoruz.
Peki
ruhsallıkta nasıl gelişiriz, kutsallaşmanın
metodu nedir? Bazıları kutsallaşmayı kendi
çabası olarak görür. Tanrı için çok çalışarak
ya da sakramentler sayesinde kutsallaşabileceğini
düşünürler. Ama biz sadece İsa sayesinde
günaha ölerek kutsallaşabiliriz.
Bu
ayetlerde kullanılan zaman geçmiş zamandır.
Yani bizim günahımız halledilmiş, bitmiş
bir sorundur. Peki biz bunu ne zaman yaptık?
Rom.6:10
O'nun ölümü, günaha karşılık ilk
ve son ölüm olmuştur. Oysa sürdüğü yaşamı
Tanrı için sürmektedir.
Özellikle
burada bu ifade tekrarlanmakta ve İsa’ya
işaret etmektedir. İsa çarmıhta öldüğünde
biz de onunla birlikte Golgot’a da öldük.
Bu tepede çarmıha çakılan dört çivi vardı.
- Yahudilerin kralı levhasına
- İsa’nın kendisine
- Günahların ölümü
- Biz
Bunlar
dört çivini ruhsal anlamıdır.
Rom.6:6
Artık günaha kölelik etmeyelim diye,
günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması
için eski yaradılışımızın Mesih'le birlikte
çarmıha gerildiğini biliriz.
Gal.2:20
Mesih'le birlikte çarmıha gerildim.
Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor.
Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni
seven ve uğruma kendini feda eden Tanrı
Oğluna imanla sürdürüyorum.
İsa’yla
birlikte çarmıha gerildik ve dirildik.
Hıristiyan hayatı için Mesih’te olmak
çok önemlidir. Mesih’le birleşmek Onun
ölümünde ve dirilişinde birleşmektir.
Onunla öldük, Onunla gömüldük ve Onunla
dirildik. Pavlus burada bunu üç kez tekrarlamaktadır.
Rom.6:4-5
Baba'nın yüceliği sayesinde Mesih
nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni
bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla
Onunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer Onunkine
benzer bir ölümde Onunla birleşmişsek,
Onunkine benzer bir dirilişte de Onunla
birleşeceğiz.
Rom.6:8
Mesih'le birlikte ölmüşsek, Onunla
birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz.
Hıristiyanlık
İsa için yaşanan kutsal bir yaşamdır.
Mesih’te kutsanmışlık kurtulmuşluğun devamıdır.
Ama öncelikle günaha ölmek gerekiyor.
Mesih sadece günahlar uğruna ölmedi, aynı
zamanda günah olmak için öldü. Bir kerede
bunu yaparak günahla ilgili bütün işi
bitirmiş oldu. Biz Mesih’te olduğumuzda
günaha ölmüş ve üstümüzden günahın tüm
etkisini atmış oluyoruz. Böylece günaha
olan köleliğimizde kalkıyor.
Rom.6:3
Mesih İsa'ya vaftiz edilenlerimizin
hepsinin Onun ölümüne vaftiz edildiğini
bilmez misiniz?
Eski
benliğimizin gömülmesiyle yeni bir yaşam
alıyoruz. Bu yaşam Mesih’le birleşmeden
gelen ve ölüme ölü yaşama diri bir yaşamdır.
Kutsallık ancak İsa’da kalarak doğru benliği
giymekle olabilir.
İbr.12:14
Herkesle barış içinde yaşamak ve
kutsal olmak için gayret edin. Kutsallığa
sahip olmadan kimse Rab'bi göremeyecek.
Mesih’teki
kurtuluşu bilmekle ve iman etmekle kutsallık
başlamaktadır. Kutsallıktaki gerçek gelişim
de ancak Mesih’teki kurtuluşumuza sarılmakla
olur. Ama Tanrı’da büyümenin farklı yolları
vardır ve bir süreçtir. Bu süreçte en
büyük yardımcımız bize içsel bir doğruluk
veren Kutsal Ruh’tur.
Biz
yaptığımız ya da yapacağımız iyi işlerimizle
kurtulmadık. Tanrı lütfüyle bizi kurtardı
ki biz iyi işler yapabilelim ve kutsal
bir hayat yaşayabilelim. Kutsanma imanla
başlar, iman ise işlerle yaşamaktadır.
Ama iyi işlerimiz bize doğruluk ya da
kutsallık getirmez. Çünkü zaten Tanrı
bizi akladığında doğru ilan etmektedir.
Rom.6:11-13
Siz de böylece kendinizi günah
karşısında ölü, Mesih İsa'da Tanrı karşısında
diri sayın. Bu nedenle bedenin tutkularına
uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde
egemenlik sürmesine izin vermeyin. Bedenlerinizin
üyelerini haksızlığa araç ederek günaha
sunmayın. Ölümden dirilenler gibi kendinizi
Tanrı'ya adayın; bedenlerinizin üyelerini
doğruluk araçları olarak Tanrı'ya sunun.
Pavlus
buraya kadar İsa’nın bizim için yaptıklarını
anlattı. Ama burada bizim bizim ne yapmamız
gerektiğini anlatmaktadır. Günaha öldük.
Mesih’te dirildik ve kutsal kılındık.
Tabi ki bu transfer tam doluluğunda tamamlanmamıştır.
Kutsal
Kitap kutsallık hakkında konuştuğunda
pozitif ve negatif olmak üzere iki yönde
konuşmaktadır. bağlamda konuşur.
Negatif
yönü: Günahın atağına karşı durmak.
Onun ölümlü bedenlerimizde hükmetmemesi
için kararlı olmak. Ruhsal bir savaş için
her zaman silahlarımızla hazır beklemek.
Kötü
bizi ve ölümlü bedenlerimizi kullanarak
Tanrı’yla savaşmaktadır. Kutsanma gerçek
bir mücadeleyi gerektirmektedir. Kötü
ile olan savaşımız da hiç uzlaşmayan ve
bitmeyen bir savaştır.
Kutsal
Kitap “Günahın kontrol edilmesi gerek”
değil “Günahın ölmesi gerek” der. Biz
günaha öldük. Mesih’te yaşarken “günahı
öldürmek” demek “her seferinde günahı
çarmıh üstüne koymak” demektir.
Pozitif
taraf: Bedenimizin elemanlarını Tanrı’ya
sunmak. Aklımız Tanrı için düşünür, ellerimiz
Tanrı için işler, ağzımız Tanrı için konuşur
ve böylece benliğimiz Tanrı’yla bütünleşir.
Kutsallaşmak
Kutsal Ruh’un bizi Mesih gibi yapmasıdır.
Kutsal Ruh’un bize vermek istediği yaşam
bizim kendimizi Tanrı hizmetine sunduğumuzda
gelmektedir.
SAĞLAYIŞ
İnsan
neden acı çekmektedir? Kötü neden vardır?
Eğer Tanrı tam olarak iyi ise neden yarattıklarının
üzülmesine izin verir? Eğer Tanrı’nın
her şeyi yapabilecek gücü varsa o zaman
neden bu acı ve kötülük problemini çözmemektedir?
Peki
bizler lütufla kurtulduğumuz halde neden
hala acı çekeriz? Mesih’in ölümü ve dirilişiyle
günahtan kurtulan bizler hala acı çekiyor
ve mücadele etmeye devam ediyorsak o zaman
kurtulmanın faydası nedir?
Bu
konuya özellikle Petrus ilk mektubunda
değinmiştir. Acıların olmadığı bir gün
gelecek. Ama o gün gelene kadar bizler
bu dünyada yaşamaya devam ettikçe acılar
çekmeye de devam edeceğiz. Tanrı bizi
acılardan kurtarmamıştır. Ama bize acılar
içinde yücelik sağlar.
1.Pet.1:1-9
“Mesih İsa'nın elçisi olan ben Petrus'tan,
Pontus, Galatya, Kapadokya, Asya ili ve
Bitinya'ya dağılmış ve buralarda yabancı
olarak yaşayan seçilmişlere selam! İsa
Mesih'in sözünü dinlemeniz için ve Onun
kanının üzerinize serpilmesi için, Baba
Tanrı'nın önbilgisine göre Ruh tarafından
kutsal kılınarak seçildiniz. Lütuf ve
esenlik artan ölçüde sizin olsun. Rabbimiz
İsa Mesih'in Tanrısı ve Babasına övgüler
olsun. Çünkü O, kendi büyük merhametiyle
yeniden doğmamızı sağladı. İsa Mesih'i
ölümden diriltmekle bizi yaşayan bir ümide,
çürümez, lekesiz ve solmaz bir mirasa
kavuşturdu. Bu miras sizin için göklerde
saklıdır. Zaman sona ererken açığa çıkarılmaya
hazır olan kurtuluşa kavuşasınız diye
iman sayesinde Tanrı'nın gücüyle korunuyorsunuz.
Bu nedenle şimdi kısa bir süre çeşitli
denemeler sonucu acı çekmeniz gerekiyorsa
da, sevinçle coşmaktasınız. Böylelikle
içtenliği kanıtlanan imanınız, İsa Mesih
göründüğü zaman size övgü, yücelik ve
onur kazandıracak. Bu imanınız, ateşle
arıtıldığı halde yok olup giden altından
daha değerlidir. Mesih'i görmemiş olsanız
da Onu seviyorsunuz. Şimdi Onu görmediğiniz
halde Ona iman ediyor ve sözle Anlatılamayacak
yüce bir sevinçle coşuyorsunuz. Çünkü
imanınızın sonucu olarak canlarınızın
kurtuluşuna erişiyorsunuz.”
Petrus
mektubuna lütufla başlamaktadır. Bu ayetlerde
kurtuluş doktrinin bütün özelliklerini
görebiliriz. Seçilmişlik, kutsanmışlık,
kefaret öğretisi, satın alma ve yeniden
doğuş. Bütün bunları sadece İsa aracılığıyla
Baba’ya güvenerek alırız. Petrus, bunların
büyük bir sevinç getirdiğini söylemektedir.
Ama aynı zamanda da acı çekeceğimizden
de bahsetmektedir.
Mat.24:9
O zaman sizi sıkıntıya sokacaklar
ve öldürecekler. Benim adımdan ötürü tüm
uluslar sizden nefret edecek.
Hıristiyanlar
bazen kurtuluşun sorunların çözümü olduğunu
düşünse de Kutsal Kitap bu konuda dürüsttür.
Mesih İsa kendisi bile bu dünyada sorunlarımızın
olacağını söylemiştir. Bazen hayal kırıklığına
uğrarız, teşviksiz kalırız, yalnızlık
çekeriz, işimizde, ilişkilerimizde zorluklar
ve acılar yaşarız. Bazen beklenmedik sorunlar
çıkar. Hatta bazen başkalarının günahları
yüzünden acı çekeriz.
2.Tim.3:12
Mesih İsa'ya ait olup Tanrı yoluna yaraşır
bir yaşam sürmek isteyenlerin hepsi de
zulüm görecek.
Bütün
bu mektupları yazanlar Petrus, Pavlus
ve diğerleri gibi o dönemde kendileri
de acı çektikleri için kendi deneyimlerinden
de biliyorlardı. Acı aracılığı ile yüceliğe
gitmek İsa Mesih imanlısının hayatıdır.
Mesih doğumundan itibaren acılar adamı
olarak yaşadı. Aç, yorgun, evsiz, itilmiş,
yalnız, dövüldü ve sonunda da öldürüldü.
İsa kendi bedeninde acı çekti. Biz iman
aracılığıyla onunla birleştiysek bu bizimde
aynı acıları çekeceğimizi göstermektedir.
Onunla birleştiysek Onun acılarında da Onunla birleştik demektir.
Petrus buna “acılarında paylaşmak”
der. Pavlus ise “Acılarında iletişim
kurmak” der. Hıristiyan yaşamı çarmıhın
altında olan yaşamdır. Luther: “Tanrı
ancak acılarda ve haçta bulunur” demiştir.
Pavlus buna bir armağan olarak bakmaktadır.
1.Pet.2:21
Nitekim bunun için çağrıldınız.
Mesih, kendi izinden gidesiniz diye uğrunuza
acı çekerek size örnek oldu.
Lazar’ın
mezarının önündeki Mesih’in acısını düşünün.
Yuh.11:33,35
Meryem'in ve onunla gelen Yahudilerin ağladığını
gören İsa'nın ruhunu hüzün kapladı, yüreği
sızladı., İsa ağladı.
Burada
üzüntü ve kızgınlık olmak üzere iki tane
güçlü duygu bulunmaktadır. Mezarın başında
Lazar’ın ölümünden dolayı üzülüyordu ve
aynı zamanda ölümün acı veren gerçeği
karşısında da kızgındı. Evrenin Tanrısı’nın
Lazar’ı diriltebilecek gücü olduğu halde
üzülüp kızması gerekmezken dünyadaki bu
acı için bizim yaptığımızın aynısını yapmıştır.
Biz de kötünün karşısında ağlayıp kızgınlıkla
ve kutsal bir öfkeyle cevap vermeliyiz.
Acı
problemiyle ilgili soru sormak yanlış
değildir. İsa bile acıları sorguladı.
Çarmıhtayken “Neden” diye bağırdı. Biz
Babamıza “neden” diye sorabiliriz. Acı
çekmenin bizleri İsa’ya daha fazla yaklaştıran
bir etkisi vardır. Bizi yüceliğe hazırlamaktadır.
Babamız bizi bu şekilde disiplin eder.
Acılar imanımızı, ateşin altını arıttığı
gibi arıtmaktadır ve sonunda imanımız
arıtılmış saf altından daha değerli olacaktır.
Bu yüzden İsa “Yeryüzünde hazineler biriktirmeyin”
demiştir. Saf altın bile sonsuza kadar
dayanmaz. Ama imanımız bizim hiç yok olmayacak
en değerli hazinemizdir.
İşte
bu yüzden özellikle arıtılmak için ateşten
geçerken yapmamız gereken şey sadık bir
şekilde kurtuluşumuzdan emin olarak Mesih’e
tutunmaktır. Çünkü İsa Kendisi böyle yaptı.
Onu ağlatan ya da öfkelendiren acıları
vardı. Ama O sonuna kadar dayandı ve bu
sayede yüceliği aldı. Bizim yapmamız gereken
de budur. Dayanmalıyız. Tanrı’nın lütfü
ile Mesih’e tutunarak dayanmalıyız. Çünkü
Mesih kendine ait olanları hiçbir zaman
kaybetmez. Bizler bu dünyada her tarafı
kuşatılmış bir kent gibiyiz. Ama Her şeye
Egemen Rab’bin
ordusu bizimle savaşmaktadır. Petrus
üç kez İsa’yı inkar etti. Ama tam olarak
terk etmedi. Neden? Çünkü Mesih onun için
dua etmişti. Petrus İsa’yı gördü. Ama
görmeyenlere yazdı. Petrus mektubunda
İsa’yı görmeden iman eden bizleri teşvik
etmek için şimdiki acılardan bahsederken
bizi hemen gelecekteki yüceliğe geçmektedir.
YÜCELTİLME
Vah.7:9
Bundan sonra gördüm ki, her ulustan,
her oymaktan, her halktan ve her dilden
oluşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük
bir kalabalık tahtın ve Kuzu'nun önünde
duruyordu. Hepsi de birer beyaz kaftan
giyinmişti ve ellerinde hurma dalları
vardı.
Yuhanna’nın
gördüğü bu sayılamayacak kadar çok olan
kişiler kimlerdi? Yuhanna’nın verdiği
ipuçlarına göre -beyaz kaftanlar giymişlerdi,
ellerinde hurma dalları vardı, Kuzunun
tahtının önünde duruyorlardı- bu kişiler
kurtuluş zaferini kutlayan lütufla kurtulmuş
Tanrı halkıdır.
Vah.7:10-12
Yüksek sesle, «Kurtarış, taht üzerinde
oturan Tanrımıza ve Kuzu'ya özgüdür» diye
bağırıyorlardı. Bütün melekler, tahtın,
ihtiyarların ve dört yaratığın çevresinde
duruyordu. Tahtın önünde yüzüstü
yere kapanıp Tanrı'ya tapınarak şöyle
diyorlardı: «Amin.
Övgü, yücelik ve bilgelik, şükran ve saygı,
güç ve kudret, sonsuzlara dek Tanrımızın
olsun. Amin.»
Bu
kişiler Tanrı’nın yüceliği için kurtuldular
bu yüzden de Tanrı’ya yücelik veriyorlar.
Bunlar bizleriz. Biz her kimsek ve nereden
gelirsek gelelim hepimiz Tanrı varlığı
önünde Ona Onun kurtaran lütfü için övgü
sunacak olanlarız.
Vah.7:14
«Sen bunu biliyorsun, efendim»
dedim. Bana dedi ki, «Bunlar, o büyük
sıkıntıdan geçip gelenlerdir. Kaftanlarını
Kuzu'nun kanında yıkamış bembeyaz etmişlerdir
Boğazlanmış
olan Kuzu Mesih ve bu kan da bizim için
ödenmiş, uzlaşmayı sağlayan, suçumuzu
kapatan ve öfkeyi uzaklaştıran kefaret
kanıdır. Bu yüceltilme doktrinidir.
Tüm bu kişiler sıkıntı döneminden geçerken
acı aracılığıyla değil acı çekerek lütufla
kurtulmuş kişilerdir. Burada kilisenin
zaferi görülmektedir. Krallık tahtının
önünde Kuzu’ya ve Tanrı’ya övgü sunan
bu kişiler sona kadar dayanmış olanlardır.
Bunun için Mesih’e olan şey bize de olacaktır.
Yani taçtan önce haç vardır. Sıkıntı belli
bir süre içindir. Ama sonunda yücelik
gelecektir.
İsa’nın
ikinci gelişinde, mükemmel ve ölümsüz
bir bedenle dirilmiş olan Mesih’te olan
herkes ölümsüz ve mükemmel bir bedenle
dirilecektir. Bu yücelik Mesih’teki yüceliktir.
Bu umut kurtuluşumuzun sadece geçmişteki
değil aynı zamanda şimdiki ve gelecek
zamandaki umududur. İsa’nın ikinci gelişinde
Mesih’in yüceltildiği gibi Mesih’le birleşmiş
olan kutsallar da yüceltilecektir. O bizde
yüceltilirken biz de Onda yüceltileceğiz.
Bu doktrin birleşme doktrinidir
ve kurtuluş mesajının seçilmişlikten sonsuzluğa
giden zincirinin son halkasıdır.
Rom.8:30
Tanrı, önceden belirlediği kişileri
çağırdı, çağırdığı kişileri akladı ve
akladığı kişileri yüceltti.
Bu
dirilişte Mesih’in dirilmesi gibidir ve
sadece ruh yenilenmez, aynı zamanda beden
de dirilmektedir.
Kol.3:4 Yaşamınız olan Mesih
göründüğü zaman, siz de Onunla birlikte
yücelmiş olarak görüneceksiniz.
Fil.3:20-21
Oysa bizim vatanımız göklerdedir. Ve
oradan, Kurtarıcı olan Rab İsa Mesih'i
bekliyoruz. O, her şeyi kendine bağlı
kılmaya yeterli olan gücünün etkinliğiyle
bizim zavallı bedenlerimizi değiştirip
kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir.
Thomas
Bostan şöyle söylemiştir: “Biz Mesih’i
dünyasal gözlerle Tanrı adamları olarak
göreceğiz, çünkü Mesih hiçbir zaman insansal
tarafını bırakmamıştır. Bedeni ilahi doğayla
birleşmiştir. Göreceğimiz Mesih iki tane
hırsız arasında asılmış olan dikenli tacı
ile yüzündeki yaralı ve delinmiş elleriyle,
parlaklık ve yücelik içindeki Mesih’tir.
Biz Mesih’i kendisi gibi gördüğümüzde
Onun gibi yüceltilmiş olacağız. Yeniden
diriltildiğimizde sadece Adem’in suçsuzluk
öncesi bedenine dönmeyeceğiz. Tanrı Oğlu’nun
benzeyişinde yeniden yaratılacağız.”
Bu
muhteşem bir umuttur. Vahiy 7.bölüm de
yüceltilmiş yaşamın üç alanı anlatılmaktadır.
- Harika giysiler
- Kutsal bir iş
- Muhteşem bir sevinç
Harika
giysiler: Bu kaftanlar önemlidir ki
burada iki kez bahsedilmektedir. Kutsal
Kitap’ta elbise farklı yerlerde de kullanılmıştır.
Örneğin; Adem ve Havva utancı bilmedikleri
için hiçbir şey giymiyorlardı. Ama günah
işledikten sonra elbiseye ihtiyaç duymuşlardı.
Kendilerine utançlarını kapatmak için
yapraklardan uydurma bir giysi yaptılar.
Çünkü suçluydular. Adem ve Havva’nın kendilerine
yaptıkları giysiler bizim iyi işlerimizi
simgeler.
Ama
burada anlatılan giysiler çok özel giysilerdir.
İsa’nın anlattığı düğün yemeği benzetmesini
hatırlayalım.
Mat.22:11
«Kral konukları görmeye geldiğinde,
orada düğün elbisesi giymemiş bir adam
görmüş. Ona, `Arkadaş, üzerinde düğün
elbisesi olmadan buraya nasıl girdin?'
diye sorunca, adamın dili tutulmuş. «O
zaman kral, uşaklarına, `Şunun ellerini
ayaklarını bağlayın, onu dışarıya, karanlığa
atın!' demiş. `Orada ağlayış ve diş gıcırtısı
olacaktır.'
Kuzu’nun
düğününe gelmenin tek bir yolu vardır,
olduğun gibi gelemezsin. Kuzu’nun düğününe
sadece Kuzu’nun kanında yıkanmış giysilerle
gelebilirsin. Bu kanın günahlarımızı temizleme
özelliği vardır. Kuzu’nun kanı kurtuluşun
kanı, kefaret kanı, uzlaşma kanıdır. Bizler
Mesih’in çarmıhına gittiğimizde bu çarmıhtan
akan kanla arınırız. Bu kanın altında
lekesiz oluruz. Paçavra giysilerimiz bu
kanla değişip Onun doğruluğunun giysilerine
dönüşür.
Yeş.61:10
RAB'de büyük sevinç bulacağım,
Tanrım'la yüreğim coşacak. Çünkü çelenkle
süslenmiş güvey gibi, Takılarını kuşanmış
gelin gibi, Bana kurtuluş giysisini giydirdi,
Beni doğruluk kaftanıyla örttü.
Antik
dünyada beyaz kaftan giyilen beş farklı
yer vardır. Roma döneminde askeri zafer
zamanında zafer anlamında, gelinler düğünlerde
paklık anlamında, köleler özgür olduklarında
özgürlük simgesi olarak, dini festivallerde
kutlama işareti olarak ve Yahudi kahinler
kutsal görevin ifadesi olarak beyaz kaftanlar
giydiler. Bizler de köleyken özgür, günahkarken
kutsal, kurtuluş zaferini kazanan fatihler
ve kahinler olduğumuz için beyaz kaftanlar
giyeceğiz.
Sıkıntıdan
geçip gelenler Kuzu’nun kanında yıkadıkları
kaftanlarıyla gündüz gece Tanrı’yı övecekler.
Levililer kitabındaki tapınma gökteki
tapınışın simgesidir. Biz bu tapınışa
dünyada kilisede başlıyoruz. Ama yüceltildiğimizde
orada tahtın önünde çok daha muhteşem
bir tapınma olacak.
Bir
teolog şöyle söylemiştir: Tanrı’nın
işinin en büyük amacı Kutsal Kitap’ta
defalarca söylendi. Bu amaç tam anlamıyla
Tanrı’nın yüceliğidir. Sonsuza dek ondan
zevk almak ve Onu yüceltmek için yaratıldık.
Tanrı’nın
önünde olma umudu bu dünyada acılarla
ve üzüntüyle yaşayan bizler için Kuzu’nun
huzurunda doğrudan onunla birlikte olmak
en büyük berekettir.
Vah.7:15-17
Bunun için, «Tanrı'nın tahtının
önünde duruyor, O'nun tapınağında gece
gündüz O'na tapınıyorlar. Taht üzerinde
oturan, çadırını onların üzerine gerecektir.
Artık acıkmayacak, artık susamayacaklar.
Ne güneş ne de kavurucu bir sıcaklık onları
çarpacak. Çünkü tahtın ortasında olan
Kuzu onları güdecek ve yaşam sularının
pınarlarına götürecek. Tanrı onların gözlerinden
bütün yaşları silecektir.»
Bir
sıkıntı,zorluk, üzüntü ya da acı her zaman
göz yaşı demektir. Ama yüceliğe vardığımızda
Tanrımız orada duracak ve son göz yaşlarımızı
silecek. Bu bizim kurtuluş umudumuzdur.