Vaaz için Okuma Bölümü Elçilerin
İşleri 27:1-44
{ İtalya'ya doğru yelken açmamıza karar verilince,
Pavlus'la öteki bazı tutukluları Avgustus
taburundan Yulius adlı bir yüzbaşıya teslim
ettiler. Asya İli'nin kıyılarındaki limanlara
uğrayacak olan bir Edremit gemisine binerek
denize açıldık. Selanik'ten Makedonyalı
Aristarhus da yanımızdaydı. Ertesi gün
Sayda'ya uğradık. Pavlus'a dostça davranan
Yulius, ihtiyaçlarını karşılamaları için
dostlarının yanına gitmesine izin verdi.
Oradan
yine denize açıldık. Rüzgar ters yönden
estiği için Kıbrıs'ın rüzgar altından
geçtik. Kilikya ve Pamfilya açıklarından
geçerek Likya'nın Mira Kenti'ne geldik.
Orada, İtalya'ya gidecek bir İskenderiye
gemisi bulan yüzbaşı, bizi o gemiye bindirdi. Günlerce ağır ağır yol alarak Knidos
Kenti'nin açıklarına güçlükle gelebildik.
Rüzgar
bize engel olduğundan Salmone burnundan
dolanarak Girit'in rüzgar altından geçtik.
Kıyı boyunca güçlükle ilerleyerek Laseya
Kenti'nin yakınlarında bulunan ve Güzel
Limanlar denilen bir yere geldik. Epey
vakit kaybetmiştik; oruç günü bile geçmişti.
O mevsimde deniz yolculuğu tehlikeli olacaktı.
Bu nedenle Pavlus onları uyardı: "Efendiler"
dedi, "Bu yolculuğun yalnız yük ve
gemiye değil, canlarımıza da çok zarar
ve ziyan getireceğini görüyorum."
Ama yüzbaşı, Pavlus'un söylediklerini
dinleyeceğine, kaptanla gemi sahibinin
sözüne uydu. Liman kışlamaya elverişli
olmadığından gemidekilerin çoğu, oradan
tekrar denize açılmaya, mümkünse Feniks'e
ulaşıp kışı orada geçirmeye karar verdiler.Feniks,
Girit'in lodos ve karayele kapalı bir
limanıdır. Güneyden hafif bir rüzgar esmeye
başlayınca, bekledikleri anın geldiğini
sanarak demir aldılar; Girit kıyısını
yakından izleyerek ilerlemeye başladılar. Ne var ki, çok geçmeden karadan
Evrakilon denen bir kasırga koptu. Kasırgaya tutulan gemi rüzgara
karşı gidemeyince, kendimizi sürüklenmeye
bıraktık. Gavdos denen küçük bir adanın
rüzgar altına sığınarak geminin filikasını
güçlükle sağlama alabildik. Filikayı yukarı
çektikten sonra halatlar kullanarak gemiyi
alttan kuşattılar. Sirte Körfezi'nin sığlıklarında
karaya oturmaktan korktukları için yelken
takımlarını indirip kendilerini sürüklenmeye
bıraktılar. Fırtına bizi bir hayli hırpaladığı
için ertesi gün gemiden yük atmaya başladılar.
Üçüncü gün geminin takımlarını kendi elleriyle
denize attılar Günlerce ne güneş ne de
yıldızlar göründü. Fırtına da olanca şiddetiyle
sürdüğünden, artık kurtuluş umudunu tümden
yitirmiştik. Adamlar uzun zaman yemek
yiyemeyince Pavlus ortaya çıkıp şöyle
dedi: "Efendiler, beni dinleyip Girit'ten
ayrılmamanız, bu zarar ve ziyana uğramamanız
gerekirdi. Şimdi size öğüdüm şu: Cesur
olun! Gemi mahvolacak, ama aranızda hiçbir
can kaybı olmayacak. Çünkü kendisine ait
olduğum, kendisine kulluk ettiğim Tanrı'nın
bir meleği bu gece yanıma gelip dedi ki,
'Korkma Pavlus, Sezar'ın önüne çıkman
gerekiyor. Dahası Tanrı, seninle birlikte
yolculuk edenlerin hepsini sana bağışlamıştır.'
Bunun için efendiler, cesur olun! Tanrı'ya
inanıyorum ki, her şey tıpkı bana bildirildiği
gibi olacak. Ancak bir adada karaya oturmamız
gerekiyor." On dördüncü gece İyon
Denizi'nde sürükleniyorduk. Gece yarısına
doğru gemiciler karaya yaklaştıklarını sezinlediler. Denizin derinliğini
ölçtüler ve yirmi kulaç olduğunu gördüler.
Biraz ilerledikten sonra bir daha ölçtüler,
on beş kulaç olduğunu gördüler. Kayalıklara
bindirmekten korkarak kıçtan dört demir
attılar ve günün tez doğması için dua
ettiler. Bu sırada gemiciler gemiden kaçma
girişiminde bulundular. Baş taraftan demir
atacaklarmış gibi yapıp filikayı denize
indirdiler. Ama Pavlus yüzbaşıyla askerlere,
"Bunlar gemide kalmazsa, siz kurtulamazsınız"
dedi. Bunun üzerine askerler ipleri kesip
filikayı denize düşürdüler. Gün doğmak
üzereyken Pavlus herkesi yemek yemeye
çağırdı. "Bugün on dört gündür kaygılı
bir bekleyiş içindesiniz, hiçbir şey yemeyip
aç kaldınız" dedi. "Bunun için
size rica ediyorum, yemek yiyin. Kurtuluşunuz
için bu gerekli.Hiçbirinizin başından
tek kıl bile eksilmeyecektir." Pavlus
bunları söyledikten sonra ekmek aldı,
hepsinin önünde Tanrı'ya şükretti,
ekmeği bölüp yemeye başladı. Hepsi bundan
cesaret alarak yemek yedi. Gemide toplam
iki yüz yetmiş altı kişiydik. Herkes doyduktan
sonra, buğdayı denize boşaltarak gemiyi
hafiflettiler. Gündüz olunca gördükleri
karayı tanıyamadılar. Ama kumsalı olan
bir körfez farkederek, mümkünse gemiyi
orada karaya oturtmaya karar verdiler.
Demirleri kesip denizde bıraktılar. Aynı
anda dümenlerin iplerini çözüp ön yelkeni
rüzgara vererek kumsala yöneldiler. Gemi
bir kum yükseltisine çarpıp karaya oturdu.
Geminin başı kuma saplanıp kımıldamaz
oldu, kıç tarafı ise dalgaların şiddetiyle
dağılmaya başladı. Askerler, tutuklulardan
hiçbiri yüzerek kaçmasın diye onları öldürmek
niyetindeydi. Ama Pavlus'u kurtarmak isteyen
yüzbaşı askerleri bu düşünceden vazgeçirdi.
Önce yüzme bilenlerin denize atlayıp karaya
çıkmalarını, sonra geriye kalanların,
kiminin tahtalara kiminin de geminin öbür
döküntülerine tutunarak onları izlemesini
buyurdu. Böylelikle herkes sağ salim karaya
çıktı. }
Dalgalarla boğuşmak hiç kolay bir şey değildir. Pavlus ve Aristarkus Roma’ya
doğru gerçekten oldukça zorlu bir yolculuk
yaşadılar. Aslında Tanrı Pavlus’un Roma’ya
gidip orada da tanık olacağı konusunda
bir önbildiride bulunmuştu (23:11). Herkesin umutsuzluk
içinde kıvrandığı bir ortamda Tanrı yine
bir görüm yoluyla bu önbildirisini Pavlus’a
hatırlatıp ona büyük bir cesaret vermiştir
(27:24)
Aslında Luka’nın burada bu olayı anlatması Tanrı’nın esas amacının saptırılamayacağını,
hiç bir şeyin Tanrı’nın esas planını değiştirmesine
engel olamayacağını vurgulamasıdır.
Burada samimi bir inanlı ve önder olarak sorunların doruklara çıktığı bir
noktada, büyük bir kaos ortamında Tanrı’ya
ait olan kişinin nasıl davrandığını da
görüyoruz. Pavlus, bir tutuklu olduğu
halde bu bölümde oldukça etkin bir kişi
olarak karşımıza çıkıyor. Bu cesaretinin
en büyük sebebi herşeye kadir olanın vaadini
kendisine sürekli olarak hatırlatması
ve Pavlus’un bu vaat doğrultusunda yaşamını
sürdürmeye gayret etmesidir.
Tanrı, Pavlus’un Roma’ya gitmesi gerektiğini daha önce bildirmişti. Eğer Tanrı
böyle diyorsa demek ki, fırtınanın yolu
kesmesi düşünülemiyecekti. Hatta gemi
batsa, her birisi denizin derinliklerini
boylasalar bile eğer Tanrı diyorsa gitmesi
gereken yolcu yerine gidecekti. Pavlus,
böyle bir bilinçle hareket ediyor ve gemideki
kendisini götürmekle görevli askerlere,
insanlara cesur olmaları gerektiğini,
kurtulacakları müjdesini veriyordu. Gemideki
276 kişiye hiç bir şey olmayacaktı. Çünkü
Rab söylemişti: Cesur ol, Yeruşalim’de benimle ilgili
nasıl tanıklık ettinse; Roma’da da öyle
tanıklık etmen gerekir.
Bizler belki böylesine korkunç deniz fırtınalarına yakalanmamış olabiliriz.
Fakat bir çoğumuz deniz fırtınaları kadar
korkunç yaşam fırtınalarına yakalanıp
bir o yana bir bu yana savrulup duruyoruz.
Eğer böylesine güçlü yaşam fırtınalarına
yakalanıyorsak o zaman Tanrı Müjdesinin
yaşamın her alanında olduğu gibi fırtınalı
anlarında da bize söyleyecek çok sözü
olduğunu birlikte görebiliriz.
Eğer yaşam fırtınalarımızda Tanrı’ya
güvenirsek Tanrı’da bizi birçok kişiye
tanık olarak kullanacaktır.
Buradan üç ayrı ders çıkarabiliriz.
1. Tanrı yaşam fırtınalarımız üzerinde
hükümrandır.
Tanrısal hükümranlığın, egemenliğin ne demek olduğunun anlaşılacağı en güzel
zaman böylesine zorlu olan anlardır. Bazen
kişiler bazı ölümlerin, olayların Tanrı
istemi olmadığını söylerler. Bu insanları
rahatlatmak için söylenilen sözlerdir.
Tanrı herşey üzerinde kadir olandır( Elçilerin
İşleri 2:23; 4:27-28). Buradan üç pratik
sonuç çıkar:
A. Yaşamımızda birtakım şeylerin kontrol dışına çıkması, insana göre her ne kadar imkansız gibi görünse
de Tanrı’nın kontrolünden çıkması anlamında
değildir.
Bu bölümde görüldüğü gibi gemi kontrol dışına çıkmıştı (27:15-20). Sanki herşey
korkunç fırtınanın ellerindeydi. Bugün
modern gemiler bile böylesi fırtınalarda
çaresiz kalabilmektedir. Geminin parçalanmasını
önlemek için ellerinden gelebilecek olan
herşeyi yapmışlardı(27:17). Libya kıyılarına
yakın bir yerde kontrolü tamamen kaybetmişlerdi.
Fakat Tanrı kontroldeydi. Bir kurtarış planı meleği aracılığıyla Pavlus’a
bildirilmişti. Geminin rotası kendiliğinden
Malta adasına doğru çevrilmişti. Burada
verilen onbeş kulaç sözü bugün gerçekten
St.Pavlus koyuna girişteki yerin ölçüsüyle
aynı olduğu görülmektedir. Bu da anlatının
doğruluğu güzel bir örnek olmaktadır (F.F.
Bruce, The Book of Acts s.514-515) Yani
kısacası Tanrı’nın Pavlus’a bildirdiği
gibi Malta adasına bugünkü Aziz Pavlus
körfezinden içeri doğru girmişlerdi. Kısacası
herşeyin tamamen kontrol dışı görüldüğü
bir durumda herşeyin sahibinin esaslı
kontrolü devam ediyordu.
B.Yaşamımızın herhangi bir noktasında bir fırtınaya yakalanmış olmamız demek
Tanrı’nın istemi dışında olmamız anlamına
gelmemektedir.
Bazen kendimizi birden bire yaşam fırtınalarından birinin ortasında bulduğumuzda
kendimizi Tanrı isteminden uzak bir ortamda
olarak düşünürüz. Hatta daha da ileri
gidip yaşamımızda belli bir takım günahlar
işlediğimiz için böylesi bir duruma düştüğümüzü
düşünürüz. Oysa belki de içinde bulunduğumuz
durum tam Tanrı’nın olmamızı istediği
durumdur. Oysa Tanrı Pavlus’a Roma’da
kendisi için tanıklık etmesi gerektiğini
söylemişti (23:11). Fakat Tanrı bunu söylerken
fırtına ve gemi kazası gibi bazı ayrıntıların
başına geleceğinden bahsetmemişti.
Matta 14:22’de Mesih İsa beş bin kişiyi doyurduktan sonra öğrencilerine,
tekneye binip kendisinden önce karşı yakaya
geçmelerini buyurdu. Buradaki
“buyurdu” sözüne bakarsak öğrencilerin
Mesih İsa’nın bu buyruğuna karşı pek bir
şey söyleme haklarının olmadığını görüyoruz. Böylesi bir buyrukla birlikte öğrenciler sorgusuz
sualsiz kendilerini
teknenin içinde bulmuşlardı. Aslında biraz daha okumaya devam ettiğimizde
Mesih İsa’nın öğrencilerini fırtınaya
doğru yolladığını anlıyoruz. Mesih İsa
böyle bir fırtınanın geleceğini biliyordu.
Fakat suyun üzerinde yürüyerek kendisinin
fırtına üzerindeki yetki olduğunu onlara
öğretmek istiyordu. Müthiş bir fırtınanın
ortasında olmalarına karşın aslında Tanrı
isteminde çok değerliydiler.
Tanrı’nın çocukları için olan isteminde bazen fırtınalarda vardır.
C. Fırtınaya yakalandığımız hiç bir zaman Tanrı’nın koruması dışında değiliz.
Gemiciler nerede oldukları ve gemiyi nasıl kontrol edebileceklerini bilmeselerde
Tanrı onların tam olarak nerede olduklarını
biliyordu. Bu gemi Tanrı’nın kendi radar
sisteminden hiç bir zaman çıkmamıştı.
Hem gemicilerin durumunu biliyor hem de
kendine ait olan Pavlus, Luka ve Aristarkus’un
durumunu biliyordu. Eğer sizin kendi akrabalarınız
ya da çocuklarınız bir gemide, arabada
ya da uçakta olsa doğal olarak aynı taşıt
içindeki bütün yolcuların sağlığı, canı
sizin için önemli olacaktır. Eğer siz
Mesih’e olan imanınızdan ötürü Tanrı’nın
çocuklarıysanız o zaman Tanrı sizi her
çeşit fırtınada koruyacaktır. Petrus,
bu nedenle bütün kaygılarınızı O’na yükleyin, çünkü O sizi kayırır (1.Petrus
5:6-7) demektedir. Burada gördüğümüz gibi
fırtınalı dönemlerimizde bizim yaşam kaynağımız
Tanrı’nın hükümranlığıdır. Ne olacaksa
olacaktır ama her şey her şeyimizin sahibi
Rabbin kontrolünde olacaktır.
2. Yaşam fırtınaları sırasında sorumluluğumuz
Tanrı’nın bizi gözetmesine açık bir biçimde
güvenmemizdir.
Tanrı’nin bizi korumasına açık bir biçimde güvenmemiz için elimizdeki metin
bize dört bakış açısı vermektedir.
A. Tanrı’nın korumasına açık bir biçimde güvenmemiz tedbiri ya da sağduyu
elden bırakmamız anlamına gelmez.
Pavlus büyük bir iman adamıydı. Böyle bir durum içinde bile inandığı Tanrısı
için büyük bir tanıklıkta bulunuyordu
(27:25) Hatta adamları bu yolculuk için
uyardığı sırada bile aslında Rabbe güveniyordu.
Çünkü denize açıldıkları mevsim aslında
seyahat için uygun bir mevsim değildi.
Aslında kayıtlara bakılırsa bu seyahatin
gerçekleştiği dönemin Yom Kippur olduğu
söylenmektedir. Dolayısı ile Yahudiler
bu bayramı genelde eylül ya da ekim aylarında
kutluyorlardı. Eylül’ün 14’ünden Kasım’ın
11’ine kadar Akdeniz’de yolculuk riskliydi.
Zaten Kasım 11’den itibarende sık rastlanılan
fırtınalar nedeniyle kış dönemi bitene
kadar böyle yolculuklar yapmıyorlardı.
Demek ki, Pavlus burada bir vahyi değil,
sağduyuyu konuşturuyordu. Zaten başından
üç kez de deniz kazası geçmişti(2.Korintliler
11:25)
Aynı zamanda hem geminin sahibi hem de kaptan kışı Feniks’te geçirmeye karar
verdi. Feniks, Girit’in lodos ve karayele
kapalı bir limanıydı(Elçilerin İşleri
27:12b).Ama güneyden hafif bir rüzgar
almaya başladıklarında zamanın geldiğini
zannederek harekete geçmişlerdi.
Burada Luka’nın vurgulamak istediği gerçekten Pavlus’un tedbiri elden bırakmak
istemediği ve sağduyusunu kullandığı gerçektir.
Tanrı’ya güvenmek ve aynı zamanda aklınızı
kullanmak birbirine aykırı olan şeyler
değildir. Akıl Tanrı vergisidir. O’nun
kelamıyla ve Ruhuyla yuğrulduğunda esaslı
kullanılabilir.
B. Tanrı’nın korumasına güvenmek demek fırtınalı dönemlerde Tanrı tanımaz
insanlardan farklı davranmamız anlamındadır.
Pavlus, Tanrı’ya olan imanından ötürü bu umutsuz durum içinde herkesden oldukça
farklı davranıyordu. Elbette belli bir
müddet hem Pavlus’un, hem Luka’nın, hem
Aristarkus’un umutları kaybolmuş gibi
oldu. Korku içindeydiler. Çok doğal olarak
insani tepkiler veriyorlardı ve insan
oldukları için de vermek zorundaydılar.
Luka, elçilerin işleri 27. bölüm 20. ayette
artık kurtuluş umudunu tümden yitirmiştik
demektedir. Meleğin Pavlus’a sözü korkma Pavlus, Sezar’ın önüne çıkman
gerekiyor. Dahası Tanrı, seninle birlikte
yolculuk edenlerin hepsini sana bağışlamıştır
(27:24) şeklindedir. Bütün bu sözler Pavlus’un
korktuğunu göstermektedir.
Burada melek Tanrı’nın daha önce verdiği sözü ona hatırlatmıştı. Hatta bütün
gemidekilerinde kurtulacağını söylemişti.
Dikkat ederseniz Pavlus gemidekilere “size
böyle olacağını söylemiştim” tarzında
kızgınlık dolu sözler yerine teşvik edici
sözler kullanmaktadır. Yemek yemeleri,
güç kazanmaları için onları teşvik etmeye
çalışmıştır (27:34). Özellikle bir lokma
ekmek yemeden önce dua etmesi de Tanrı’ya
olan güveninin ne denli tam olduğunun
ifadesidir.
Eğer bizler böylesine zorlu yaşam fırtınaları içinden geçiyorsak ve Mesih’in
evladı olduğumuzu kabul ediyorsak, o zaman
fırtına ortasında sürekli olarak Tanrı’nın
yüzünü aramamız ve Tanrı’yla yürümemiz
gerekmektedir. Süleyman’ın Özdeyişleri
1:24-29’da sizi çağırdığım zaman beni reddettiniz. Elimi
uzattım, umursayan olmadı. Duymazlıktan
geldiniz bütün öğütlerimi, uyarılarımı
duymak istemediniz. Bu yüzden ben de felaketinize
sevineceğim. Belaya uğradığınızda, bela
üzerinize bir fırtına gibi geldiğinde,
bir kasırga gibi geldiğinde felaketiniz,
sıkıntıya, kaygıya düştüğünüzde, sizinle
alay edeceğim. O zaman beni çağıracaksınız,
ama yanıtlamayacağım. Var gücünüzle arayacaksınız
beni, ama bulamayacaksınız. Çünkü bilgiden
nefret ettiniz. Rab’den korkmayı reddetiniz
demektedir.
Eğer biz hayatımızın bütün günlerinde, normal zamanlarda da düzenli olarak
Rab’bi ve O’nun hikmetini ararsak, fırtınalar
vurduğu zaman O’nu bildiğimiz ve O’na
güvendiğimiz için bütün her şeyimiz diğer
insanlardan farklı olacaktır.
C. Açık bir biçimde Tanrı’nın korumasına güvenmek Tanrı’nın bizi fırtına dışına
çıkartma konusunda verdikleriyle mücadele
etmeme anlamında değildir.
Melek herkesin kurtulacağı konusunda Pavlus’a vaatte bulunmuştu(27:24). Fakat
son gece, gemiciler gemiden kaçmaya çalışıyorlardı.
Baş taraftan demir atacakmış gibi
yapıp filikayı denize indirmişlerdi
(27:30). Pavlus olanları görmüştü ve gemide
kalanların gemicilere ihtiyacı olduğunu
biliyordu. Bu nedenle Pavlus,
yüzbaşıyla askerlere “Bunlar gemide kalmazsa,
siz kurtulamazsınız” dedi (27:31)
Bu kez yüzbaşı Pavlus’u dinlemişti ve ipleri kesti. Böylelikle hiç kimsenin gemiden
kaçması mümkün değildi. Daha sonra güçlü
kalmaları için yemek yemek zorunda oldukları
için yine Pavlus’un bu konudaki hikmetli
uyarısını kale aldılar.
Baş bir deyişle, Tanrı herkesin kurtulduğunu duyurduğu halde Pavlus bu kurtuluşun
oturarak değil bir takım yolların uygulanmasıyla
mümkün geleceğini biliyordu. Bu nedenle
gemicilerin kaçmaması gerekiyordu, büyük
bir güce ihtiyaç vardı. Bu bağlamda Tanrı’nın
her milletten, her lisandan ve etnik kökenden
birtakım kişilere Mesih İsa’nın kanında
satın alındıkları için cennette olacaklarını
vaat etmiş olması düşünülmelidir (Vahiy
5:9). Fakat Mesih İsa aracılığıyla aldığımız
kurtuluşun tam anlamıyla gönenilmesi dualarımızla,
sunularımızla, Mesih adını müjde için
gitmemizle, müjdeyi vaaz etmemizle, Rab’be
uygun bir yaşam sürmemizle mümkün olacaktır.
Tanrı kendine seçtiği kişileri hükümranlığı
altında kurtarmaktadır fakat bu kurtuluşta
bir takım unsurların kullanılmasına yol
açar.
D. Açık bir biçimde Tanrı’nın korumasına güvenmek Tanrı fırsat verdikçe sözel
anlamda da tanıklık yapmamız anlamına
gelir.
Tanrı, melek aracılığı ile vaadini hatırlattıp teşvik ettiği zaman Pavlus
bunu kendisine saklamadı. Bu teşviki dışarıya
aktarıyordu. İnsanların kendisine olumlu
bakması, kendisi hakkında olumlu düşünmesi
için bu durumu kullanmıyordu. Pavlus,
bu zorlu durumu aldığı teşvikle Tanrı’yı
vaaz etmek için kullandı. Tanrı’nın kendisine
ait olanlara olan vaadini hatırlatmak
için kullandı. Herkesin yemek yiyerek
güçlenmesini istedi. Yemek yemeden önce
neden bu putperestlerin önünde dua edeyim
ki, tarzında bir düşünceyle davranmadı. Aksine herkesin önünde açık bir biçimde Tanrı’ya hamtlar
sundu ve öyle yemek yemeğe başladı (27:35)
Böyle zorlu anlarda insanlar ruhsal anlamda Tanrı’ya çok açıktırlar. Yaşam
kontrolümüz dışındaysa ve hiç bir şeyin
işlemediğini görüyorsak o zaman genelde
yüreğimiz kendi esas sahibi olan Tanrı’ya
yönelmeye başlar. Bizler böyle durumlarda
bulunan insan kardeşlerimize gerçek olan
ve yaşayan ve sonsuzluğu bize Oğlu Mesih
İsa aracılığıyla sunan Tanrı’yı cesur
bir biçimde anlatmakta tereddüt etmemeliyiz.
3. Tanrı fırtınalı dönemlerde kendisine
olan güvenimizi bir çokları için bir tanıklık
unsuru olarak kullanacaktır.
Denizciler Pavlus’tan Tanrı’nın kendilerini kurtaracağı konusundaki müjdeyi
duymuşlardı fakat Pavlus’un tanıklığını
bir kenara atarak kendi insiyatiflerini
ele almaya kalktılar. Oysa Tanrı insanlığa
oğlu Mesih İsa aracılığıyla tek bir kurtuluş
sunmaktadır. İnsanların kendi kendilerini
kurtarmalarına ya da kurtuluş yolları
edinme çabaları ile ilgilenmemektedir.
Gemide bir kişinin Tanrı’ya tam olarak
güvenmesi Tanrı gerçeğini onun yaşamında
gören birçokları için büyük bir kurtuluş
olacaktır.
Sonuç:
1735 yılında İngiltereden yeni dünyaya doğru yol alıyordu. Bu gemide genç
Anglikan vaizi John Wesley’de vardı. Pastör
o0larak hizmet vermek için Amerikaya gidiyordu.
Yolda büyük bir fırtına patlamıştı. Wesley
bir vaiz olmasına ve Tanrı’ya güvenmesine
karşın oldukça korkmuştu. Hayatı için
endişe duymuştu.
Fakat kızılderililere Rab’bi müjdelemek için Amerika’ya giden Alman imanlı
gurubunu görünce çok şaşırdı. Hiç korkmuş
görünmüyorlardı. Fırtına boyunca sakin
bir biçimde ilahiler söylüyorlardı. Yolculuk
tamamlandığında Wesley onların önderlerine
bu dinginliğin nedenini sordu. Soruya
bir soruyla cevap gelmişti: Wesley Mesih’e
inanıyor muydu? Wesley: “Evet, inanıyordu
ama sözlerin boş olduğundan korktu”
Wesley’in hem kişisel anlamda hem de hizmet anlamında Amerikadaki deneyimi
oldukça başarısız olmuştu. İngiltereye
geri döndü. Yine o gemideki gurup olan
Moravian’lardan biri olan Peter Boehler
ile bir gün konuşurken kurtaran imanının
eksik olduğundan bahsetti. 24 Mayıs 1738
yılında her şeyi değiştiren bir deneyim
yaşadı. Yazılarında bu olaya ilişkin şöyle
diyor:
Bir akşam, Aldersgate caddesinde pek isteksizce bir topluluğa katıldım. Bir
kişi Luther’in Romalılar mektubuna girişini
okuyordu. Tanrı Mesih İsa aracılığıyla
yüreğimi değiştirmeye başladığı o anda
saat dokuza çeyrek vardı ve yüreğimin
müthiş bir şekilde yandığını hissetim.
Mesih İsa’ya tam olarak güvendiğimi hissediyordum,
kurtuluş için yalnız Mesih İsa vardı ve
günahlarımın, hatta benim bile günahlarımın
bu yolla bağışlandığına ve günahın ve
ölümün yasasından kurtulduğuma bütün yüreğimle
inanıyordum.
Bu büyük müjdecinin gerçek anlamda tövbe etmesine yol açan fırtına ortasındaki
bu Almanyalı imanlıların Tanrı’ya olan
tam güvenleriydi. Eğer yaşamınızda müthiş
bir fırtınanın ortasındaysanız şunu bilin
ki, sizi ebedi sevgi ile seven ve kendisine
çeken Tanrı sizin O’na tam olarak güvenmenizi
istiyor.
Eğer O’na açık bir biçimde tam olarak güvenirseniz, kurtuluşu bilmesi gereken
birçokları için Tanrı sizi tanık olarak
kullanacaktır. Emin olmanız gereken tek
şey bütün evren fırtınadan sarsılsa bile
eğer O’na tam güveniyorsanız O sizi kendisinde
saklayacaktır.