ÖNSÖZ
“…Seçilmek,
insanın isteğine ya da çabasına değil,
Tanrı’nın merhametine bağlıdır.”
(Romalılar 9:16)
İnsanoğlu
dünya denilen gezegen içinde bir yolcudur..
Dünya ise beşikten mezara dek süren insanlık
serüveninin gerçekleştiği yerdir. İnsanoğlu
akıl sahibi olarak yaratıldığı için gerçekten
bu dünyanın geçici bir süre efendiliğini
üstlenmiş ve elinin işleriyle dünyayı ya
kalkındırmış ya da tam tersini yapmıştır.
Aynı zamanda aklı ile yaratılma amacını
da sürekli olarak araştırmaya yönelmiştir.Tanrı
evreni bütün görkemiyle bir düzen içinde
yarattıktan sonra “Suretimize, benzeyişimize
göre insan yapalım, ve denizin balıklarına,
ve göklerin kuşlarına, ve sığırlara, ve
bütün yeryüzüne, ve yerde sürünen her şeye
hakim olsun.” diyerek insanı “...kendi suretinde
(benzeyişinde)... (insanı) erkek ve dişi
olarak...” (Kitab-ı
Mukaddes, Tekvin 2:26-27) yaratmıştır.
Bu yaratılış insanın muhteşem başlangıcıdır.
Düşünen, araştıran, doğruyu ve yanlışı ayırt
edebilen insanın.
İnsan,
Tanrı benzeyişinde yaratıldığı için yüreğinde
daima bir yaratıcının var olduğu gerçeğini
hissetmiş ve bu yaratıcının kimliğini sürekli
düşünmüş ve araştırmıştır. En ilkel toplumlarda
bile insan bu muhteşem yaratıcının kimliğini
kendi bilgi düzeylerine göre öğrenmeye çalışmıştır.
İnci1'de “Çünkü Tanrı'ya dair bilinen ne
varsa, gözlerinin önündedir. Tanrı hepsini
gözlerinin önüne serdi. Dünyanın yaratılışından
beri, Tanrı'nın görünmeyen nitelikleri,
yani sonsuz gücü ve Tanrılığı, O'nun yaptıklarıyla
anlaşılarak açıkça görülüyor. Bu nedenle
özürleri yoktur. Tanrı'yı bildikleri halde
O'nu Tanrı olarak yüceltmediler, O'na şükretmediler.
Ama düşüncelerinde budalalığa düştüler;
anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü.
Akıllı olduklarını iddia ederken akılsız
olup çıktılar. Ölümsüz Tanrı'nın yüceliği
yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara
ve sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler.”
(Rom. 1:19-23)
denmektedir. Denilmek istenilen bütün insanların
yüreklerinde yaratıcıyı bulmaya yönlendiren
Tanrısal bir dürtünün bulunduğu gerçeğidir.
Ayrıca
yüce Tanrı başından beri yarattığı insanı
başı boş bırakmamış ve sürekli peygamberleri,
seçtiği kişiler aracılığı ile yüreğini Yaratıcısına
karşı nasırlaştırmamış insanlara seslenmiş
durmuş, insanlığın özgür iradesi ile kendi
kurtuluş çizgisine gelmelerini istemiştir.
Yürekleri hazır olan seçtiklerini yine dünyaya
yine insanlığa kurtuluş Müjdesini duyurmaları
için yönlendirmiş kısacası yarattığı insanı
misafir ettiği dünyayı gerçekten sevmiş
ve hiç bir kişinin mahvolmasını istememişti.
Ta Tevrat'ın başından beri vaat ettiği gibi
Tanrı Mesih'in ikinci gelişine dek insanlığa
kurtuluş sunmak için kendi sözünü bir bedende
Mesih İsa'da sunmuş ve O'nun haç üzerinde
ölümü ile günahlara aflık ve dirilişi ile
O'na iman edenlere sonsuz yaşamı bahsetmiştir.
Bize
göre Tanrı çizgisi bu hat üzerinde yaratılıştan
Mesih' in haçta ölümü ve dirilişine dek
oradan da ikinci gelişine dek süren bir
kurtuluş çizgisidir. Tanrı'yı yürekten arayanlar,
Tanrı'nın seçtikleri kurtuluş çizgisini
şu ya da bu şekilde Tanrı tarafından teşvikle
getirileceklerdir.
Mustafa
Bey gibi birçokları bir misyonerle bile
tanışmadan, zaman zaman basında yanlış değerlendirmelerde
belirtildiği gibi beyinleri kimse tarafından
yıkanmadan Mesih İsa'ya gelmişler. Tanrı'nın
kendi sözü Mesih İsa'dan kurtuluşa ermiş1erdir.
Hep
olumsuz yöne alıştırılmış beyinlerimiz illa
bir başka inanca geçmeyi hep bir çıkara
bağlamaya çalışmaktadırlar.
Cat
Stevens'ın Müslüman olması nasıl çıkar için
Müslüman olmak olarak değerlendirilemiyorsa,
Mesih İsa'ya da samimi bir biçimde iman
etmiş kişilerin olabileceği düşünülmelidir.
Bu
yaşam öyküsündeki kişi, doğal olarak dünya
meşgalesi içinde yaşayan herkes gibi bir
insandı. Ama bu meşgale içinde diğer yandan
Tanrı'sını yaratıcısını aramayı da sürdürmekteydi.
Bir inancı olumsuz olarak ele almak için
yola çıkmıştı. Ama doğal olarak Tanrı'yı
arayan her kişinin yaptığı gibi sorular
sormuş. anasından babasından öğrendiği inancı
da değerlendirmeye başlamış, sonuçta İncil
inancında söylendiği gibi çağrıldığı yere
gelmiş ve yaşam serüveninde gemisinin dümenini
Mesih İsa'nın kurtarışına yönelterek, O'ndaki
yeni yaşama çevirmişti.
Mustafa
Bey adını değiştirmemiştir, O'nu hiçbir
şey bağlı bulunduğu milletine sevgi ve saygıdan
ayıramayacaktır. Hiç kimse doğduğu, büyüdüğü,
yaşadığı memleketinin bütünlüğüne, birliğine
zarar getirecek bir harekete itemeyecekti.
Çünkü inandığı İncil her şeyden önce buna
mani olacaktır.
Mesih'e
İman eden, gerçekten İncil'i yaşayan bir
Hıristiyan herkes den daha çok hükümetine
bağlı idarecilerine itaatkar ve vatandaşlarına
onların inançlarına herkesten daha çok saygılı
olmak zorundadır.
Bunları
hatırlatmayı her defasında devam edeceğiz
İncil'de yazan inancın uygulama yönü budur.
Bunun tersini yapan Hıristiyan olduğunu
iddia etse bile yalnızca ismen Hıristiyan
olmaktan başka bir şey değildir.
Mustafa
Bey Mevlana'nın sözünü çok güzel bir biçimde
yaşamında uygulamıştır. Birçok gerçek Mesih'e
iman eden İncil'i yaşayan Hıristiyan Türklerde
bunu yapmaktadır. ''Ya göründüğün gibi ol,
Ya da olduğun gibi görün”
Fikri
başka, zikri başka milyonlarca insana inandığına
bilerek anlayarak inanmak ne inandığını
dürüst bir biçimde uygulamak bence çok önemli
bir tanıklıktır.
Mesih
İsa 'ya inanan kişi kendine İslamı hedef
alan insan demek değildir. İncil'in temelinde
bir başka inancı hedef almak gibi bir öğretişi
yoktur. Mesih'e inanmak kişiyi ilgilendiren,
O'nun ahiret hayatını, yaşamını ilgilendiren
bir konudur. Elbette niye inandın, nasıl
inandın, inancın nedir sorularına her kişinin
cevap hakkı olduğu gibi cevaplar verilecektir.
Bu kitap kimseye zorla verilemez, ücret
ödeyerek bir başkasının yaşam çizgisini
öğrenmek isteyen kendi istemiyle bu kitabı
satın alacaktır.
Hz.
Ali'nin Sözü önemlidir; “Kişi bilmediğinin
düşmanıdır .” Bu nedenle bilmek ve öğrenmek
her zaman faydalıdır. Gerçek Mesih'e inananla,
din tüccarlığı yapanlar ancak böyle ayrıştırılabilir.
Vatanını,
halkını seven, insanlığın barışına duacı,
halkının inançlarına örf ve adetine hiç
kimsenin hakaretine müsade etmeyen Türk
Hıristiyanlarından olan Mustafa Bey'in bu
tanıklığını umarım ön yargısız olarak okuyabilir
ve yalnız o kişiyi ilgilendiren bu değişimi
ucuz bir din değiştirme ve ucuz bir din
propagandası olarak değerlendirmezsiniz.
Birçok
zaman olduğu gibi sözümüzü Yunus’un şu güzel
cümlesiyle bitirelim
“Bizi
bilmeyen ne bilsin bilenlere selam olsun”.
Sonraki
Sayfa (Neden Hıristiyan Oldum) |