Gazeteme
Haber Yapmak için Hıristiyan Rolü Oynamıştım
Bir
yaz sabahı idi. Her zamanki gibi evde kahvaltı ettikten
sonra gazeteye gittim. Gazetede günlük işlerimi
yaparken yazı işleri müdürü beni yanına çağırdı.
Yine değişik bir iş çıktı düşüncesiyle yazı işleri
müdürünün yanına gittim.
Ailemin
beş çocuğundan ikincisiydim. Babam Yüksek İslam
Enstitüsünü bitirdikten ve bir süre hafızlık yaptıktan
sonra politikaya atıldı. Uzun süre sendika yöneticiliğinde
de bulunmuştu. Ailem her muhafazakar aile gibi çocuklarının
gerek normal eğitimi ve gerekse dini eğitimiyle
yakından ilgilenmişti.
Ülkenin önde gelen gazetelerinden birisinin özel
haber servisinde çalışıyordum. Değişik okullarda
okumam ve yaptığım araştırmalardan dolayı gazete
yönetimi benim bu serviste daha başarılı olacağımı
düşünmüştü.
Gazetenin Yazı işleri Müdürü genç dinamik, düşüncelerinden
kesinlikle taviz vermeyen, gazetesinin tirajını
her gün artırmak için elinden geleni yapan milliyetçi
bir gazeteciydi.
Yazı işleri Müdürü bana “biliyorsun son günlerde
yurt dışındaki diplomatlarımıza Ermeni terör örgütü
ASALA militanları tarafından saldırılar oluyor.
Aldığımız duyumlara göre bu terör örgütü Türkiye'deki
Ermeni kiliseleri tarafından finanse ediliyormuş.
Kiliselere git, kendini Ermeni olarak tanıt ve araştır
bakalım” dedi.
Yazı işleri müdürünün yanından ayrıldıktan bir süre
sonra gazeteden de ayrılarak üzerimi değiştirmek
için eve gittim. Bir taraftan da plan yapmaktaydım.
Nasıl ve nereden başlasam diye. Bu arada dışarıdan
yüzeysel olarak araştırmaya başladım. Öncelikle
kiliselerde Kitabı Mukaddes diye adlandırılan Tevrat,
Zebur ve İncil'den oluşan kitabı satın alarak okudum.
Çocukluğumdan iyi bir din eğitimi aldığımdan ve
Kur'an-ı bildiğimden dolayı fazla yabancılık çekmedim
ve kısa zamanda okuyarak bitirdim.
İstanbul'daki kiliseleri gezmeye başladım. Kendimi
onlara Ermeni bir ailenin çocuğu ve pazarlamacı
olarak tanıttım. Kısa zamanda kilise cemaatleri
ile içli dışlı olmuştum. Bu arada kapalı çarşı esnafı
ile de ilişki kuruyordum. Fakat araştırmam ne kadar
derinleşirse derinleşsin bunların terör örgütü ile
hiç bir bağlantısını bulamıyordum.
Aradan bir ay geçmişti. Gazeteye giderek her şeyi
yazı işleri müdürüne anlattım. Yazı işleri müdürü;
“Tabii gidip aylak, aylak dolaşıp durdun. Bana hikaye
anlatma! Benim istihbaratlarım yanlış olamaz. Tekrar
git, haberi yaz ve getir.” Çaresizlik içerisinde
müdürün yanından ayrılarak yeniden kiliseleri araştırmaya
başladım.
Kiliseye gelenlerle daha sıkı bir ilişki kurmaya
çalışıyordum. Tabi bu arada gittiğim kilisenin rahibi
benim kiliseye sürekli gelmeye başladığımı görünce
bana; “bizim her hafta cumartesi günleri toplanan
Neo-Katekümen isimli özel bir topluluğumuz var.
İstersen sende katılabilirsin. Bu toplantılara isteyen
herkes katılamaz. Sadece Hıristiyanlar içindir.
Amaç onların inançlı birer Hıristiyan olarak yetişmeleri
ve kilise tarafından bilgilendirilmeleridir” dedi.
İçimden büyük bir sevinçle işte şimdi gizli toplantılara
katılmaya başlıyorum diye düşünerek hemen kabul
ettim. Rahip'ten toplantı yerini ve saatini öğrendikten
sonra oradan ayrıldım.
Hafta sonuna kadar bir taraftan araştırmamı sürdürürken
bir taraftan da o toplantı için uyduracağım senaryoları
düşündüm. Derken cumartesi gelip çattı. Toplantılar
her cumartesi 17.00'da kilisenin alt katında yapılmaktaydı.
Büyük bir heyecanla toplantıya katıldım. Rahip toplantının
başında beni topluluğa tanıttı. Toplantı sırasında
insanlar benim için İsa'ya dua ediyorlardı ki, İsa
kitabını ve sözünü bana kendisinin daha iyi açıklayabilmesi
için fırsatım olsun.
Tabii onlar, böyle dua ederken içimden gülüyor,
diğer bir taraftan da onlarla alay ediyordum. Çünkü
ben Tevrat, Zebur ve İncil'in aslının bozulduğunu
ve İsa'nın çarmıhta ölmediğini biliyordum. Çünkü
Kur'anda da aynen o şekilde yazıyordu. “Aptallar”
diye düşünüyordum. Çünkü ben gerçeği biliyordum.
Bu kitapların aslı bozulmuştu. Onlar haşa Allah'a
şirk koşuyorlardı. Allah birdir, doğmamış ve doğurmamıştır.
Böyle düşünürken dua toplantısı bitti. Herkes gitmeye
başlarken bana, “Senin için evde de dua edeceğiz.
Aramıza katıldığın için çok mutluyuz.” dediler.
Toplantıda tanıştığım insanların bir kısmı önceden
müslümandı ve sonradan Hıristiyanlığı seçmişti.
Yani dinlerini değiştirmişlerdi. İşin ilginç yanı
rahip bana bu toplantının sadece Hıristiyanlar için
olduğunu söylemişti ve Müslüman asıllı kimseler
de vardı. Onları hain olarak görüyordum. Bana göre
sapmışlar ve beyinleri yıkanmıştı. Ama nasıl? Bu
sorunun cevabını ben bulacaktım.
Herkes gibi bende evime gitmek üzere oradan ayrıldım.
Eve döndüğüm zaman yazı işleri müdürünün beni arayıp
not bıraktığını öğrendim. Sıkışmıştım. Çünkü bu
olayı araştırmaya başlayalı hemen hemen üç ay olmuştu
ve ben hala hiç bir olumsuzluk bulamamıştım. Oturup
şimdiye kadar konuştuğum, kendisinden tatmin olmadığım
kişiler, dinlerini değiştirenler, şüphelendiklerim
hakkında ve katıldığım toplantıdaki kişileri içeren,
yazı işleri müdürünün istediği şekilde bir haber
hazırladım. Ertesi gün pazar toplantısına da katılarak
yazıma son şekli verdim. Pazartesi sabah doğru gazeteye,
müdürün yanına gittim. Yazı İşleri Müdürü beni görünce,
kızarak bağırmaya başladı ve “sakın yine bir şey
bulamadım diye bana masal anlatma” dedi. Hazırladığım
yazıyı çekinerek müdüre uzattım. Müdür bey büyük
bir iştahla yazıyı bir çırpıda okudu. Bana, “böyle
yazılara devam edeceksin. Her hafta senden böyle
bir haber istiyorum. Şimdi muhasebeye git ve primini
al, hadi bakim koçum” dedi. Sevinmiş, mutlu olmuştum,
hemen muhasebeye giderek paramı aldım. Üzerimden
büyük bir yük alınmışçasına rahatlıkla gazeteden
ayrıldım.
Bu konuyu araştırmaya başladığımdan beri her şeyden
kendimi soyutlamıştım. Arkadaşlarım beni aramışlar,
not bırakmışlar ve ben onları arayamamıştım. Yakın
arkadaşlarımdan biri reenkarnasyon'a inanmaya başlamıştı.
Hatta bu konu ile ilgili olarak yeniden bedenlenme
konusunda bu arkadaşımın yardımıyla bir yazı dizisi
hazırlamıştım. Önceleri bana oldukça ilginç gelmişti.
Fakat Kuran’a ters gelen yönleri olduğu için üzerinde
fazla durmuyordum. Bazen bununla ilgili kitaplar
okuyordum. Bu arkadaşıma çok ayıp ettiğimi düşüyordum.
Onu telefonla arayarak akşam birlikte yemek yemeyi
önerdim o da “Hayırsız yine kimlerin canını yakmakla
meşgulsün. Akşam bol bol sohbet ederiz” diyerek
takıldı. O gece onunla buluşup, bir yerde yemek
yedik, derin bir sohbete daldık. Tabii onun reenkarnasyon
konusuna da girdik. Bana sürekli reenkarnasyonun
gerçekliğini anlatmaya çalışıyordu. Gece yarısına
kadar konuştuktan sonra eve gitmek üzere ayrıldık.
Bu sohbet çok iyi olmuştu. Çünkü uzun zamandır buna
ihtiyacım vardı.
Sabah her zamanki gibi Hıristiyan işyeri sahiplerini
gezmekle güne başladım. Geçiyordum uğradım diyerek.
Onlar normal yaşamlarını sürdürüyorlardı. Ben ise,
“acaba ben otururken birisi ile birşey konuşurlarda
duyar mıyım ?” diyerek sürekli kuşku ile bekliyordum.
Derken bir iki gün sonra gazetenin manşetinden haber
yayınlandı. “Papaz Çengeli” isimli bu yazıda dinlerini
değiştiren Müslüman kişilerden bahsediliyor ve hatta
bunların örgütlerle de ilişkileri olabileceği yazıyordu..
Yazıda cumartesi günkü özel toplantıya katılanların
bir kısmının da ismi geçiyordu. Bu haber Hıristiyan
çevrelerde şok etkisi yapmıştı ve onlar üzülmüşlerdi.
Her gittiğim kilisede haberin konuşulduğunu duyunca
içimden seviniyordum. Fakat görünüşte üzülmek zorundaydım
ki benden şüphelenmesinler.
Derken Cumartesi gelip çattı ve bende her zamanki
gibi hazırlanarak toplantıya katıldım. Toplantıda
büyük bir üzüntü havası esiyordu. Toplantının başlaması
ile rahip kürsüye çıktı, yayınlanan haberle ilgili
konuşmaya başladı. Çevredeki insanların kilise ve
kiliseye gelenlerle ilgili olarak bakış açılarının
değiştiğini söyledi. Yanlış anlamaların olduğunu
dile getirdi. Bu yanlış anlamaların İsa inanlılarını
zor duruma düşürdüğünü belirtti. Konuşmanın sonunda
rahip, “hadi yanlış anlamalar için kardeşlerimiz
ve aileleri için dua edelim” dedi ve dua etmeye
başladık. Hemen herkes bu yanlış anlamalar için
dua ediyordu. Bende bir ara yüksek sesle dua ettim.
“Rab lütfen yanlış anlaşılan kardeşlerimize sen
yardımcı ol. Onlara sabır ve takat ver. Gerçeği
insanların yüreğine sen açıkla” diye. Dua etmek
zorundaydım, çünkü benden kimsenin şüphelenmemesi
gerekiyordu. Böylece bende göstermelik olarak üzülürken
içimden de seviniyordum . “oh olsun, iyi oldu. Beter
olsunlar. Hak dini İslam'ı bırakıp ta batıl olan
Hıristiyanlığı seçersiniz ha!” diye kendi kendime
söyleniyordum. Ertesi gün pazar ibadetine katıldıktan
sonra eve giderek ikinci yazımı hazırlayıp, gazeteye
ulaştırmıştım.
Artık iş çığırından çıkmış. Ermeni militanlarla
başlayan konu, şimdi gizli din toplantılarına doğru
kaymaktaydı. Tabii bu insanlarda gizliden gizliye
örgüte destek oluyor olabilirlerdi. Şimdi bana bu
konular için can alıcı bir fotoğraf lazımdı ki,
yazı tam olsun. Hafta içinde bir foto muhabiri ayarladım.
Foto muhabirine toplantı yerini ve saatini verdim.
Fotoğrafçı toplantının tam ortasında, gizlice toplantı
yerine gelerek resim çekecekti. Ona planımı bir
kaç kez anlattım. “Fotoğraf makineni gizleyeceksin,
şu saatte şuradan içeri girerek gizlice bir iki
poz resim çeksen bana yeter” dedim.
Plan tamamdı artık. Cumartesi günü her zamanki gibi
tam zamanında toplantıya katıldım. Geçen hafta yayınlanan
haberden dolayı çevrelerinde yanlış anlaşılan kişiler
çevrelerinin psikolojik baskılarından yeni yeni
kurtuluyorlardı. Ama bu kez, bu haberde ismi geçen
diğerleri psikolojik toplum baskısına maruz kalmışlardı.
Toplantıya katılanlar, şüpheli şüpheli konuşuyorlardı.
Onlar, “bize yasa dışı ermeni örgütü Asala ile ilgili
çeşitli sorular soruyorlar. Ayrıca niçin böyle özel
ve gizli bir toplantıya katıldığımıza benzer sorular
sorup duruyorlar. Verdiğimiz cevaplara inanmadıkları
için bize kötü kötü bakıp, küfrediyorlar. Acaba
kim buradaki toplantı hakkında gazeteye bilgi verdi?
Çünkü o haberden dolayı insanlar bize şüpheli şüpheli
bakıyorlar.”
Ben hemen, benden şüphelenmesinler diye yazı yazan
gazeteci hakkında küfür etmeye başladım. Diğerleri
hemen beni susturdular. “Sus sakın küfür etme. Unutma
İsa'ya bile kendi öğrencisi Yahuda İskariyot aynı
şeyi yaptı. Bizim bu durumumuzdan dolayı Rab'be
hamd etmeliyiz. Çünkü İsa diyor ki, ‘Bana olan bağlılığınızdan
ötiirü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan
yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri
zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü
göklerdeki ödülünüz büyüktür.' “ İsa'nın bu sözünü
bilmiyor musun dediler.
Ben, “Tabii ki biliyorum, fakat bu ikiyüzlülüktür.
Yalan yanlış şeyler yüzünden baskı altında kaldınız,
bu yüzden küfrediyorum” dedim. Bana, “kardeş küfür
etme Rab gerçeği biliyor ve onların yüreğine de
açıklayacaktır” dediler. İyi rol yapıyordum. Tam
toplantının ortasında bir flaş sesi ile dikkatler
dağıldı. Uzaktan birisi fotoğraf makinesi ile resim
çekiyordu. Hey! Dur! demeye kalmadan resim çeken
kişi fırlayarak kaçtı. Tabii peşinden bazıları koştu
ise de yetişemediler. Yeniden toplanarak dua etmeye
başladık. Dua kısa sürdü ve hepimiz ayrılarak evlere
dağıldık.
Bu fotoğraf çekme olayı benim için çok iyi olmuştu.
Artık benden şüphelenemezlerdi. Çünkü resim çekildiği
zaman bende toplantıda diğerleri ile birlikte idim.
Her şey çok iyi gidiyordu. Fakat bu insanların tutumu
beni düşündürmeye başlamıştı. Hem sana kötülük edecekler,
hemde sevineceksin. Bana tamamı ile saçma gelmişti.
Zaten bu insanlar aptal idiler, çünkü değiştirilmiş
bir kitabı okuyup ona inanıyorlar, kısacası sapmışlardı.
O haftaki yazımı bitirip pazartesi sabah gazeteye
gittim. Hemen foto muhabirini bularak tebrik ettim.
Çünkü bana göre çok büyük bir iş başarmıştı ve bende
istediğimi elde etmiştim. Foto muhabiri “abi beni
yakalayacaklar diye çok korktum” dedi. Çekilen resimlerin
içerisinde benim bulunduğum kareleri seçerek ayırdım.
Oradan doğru yazı işleri müdürünün yanına gittim,
yaptığım araştırma ve gittiğim kiliseler hakkında
konuştuk. Yazı İşleri Müdürüne “bunlar aptal insanlar,
değiştirilmiş bir kitaba inanıyorlar. İsa ölmediği
halde öldü diyorlar. Halbuki Kur'an gerçeği tam
olarak ve açıkça söylüyor, kitaplarının aslı bozuldu
ve kendileri değiştirdiler. İsa ise hiç ölmedi,
göğe alındı. Aralarında İslamiyeti bırakıp Hıristiyanlığı
seçen soysuzlar var” dedim. Yazı İşleri Müdürü babamın
ilahiyatçı olduğunu ve küçük yaştan itibaren iyi
bir Kur'an eğitimi aldığımı bildiği için, benim
düşüncelerime katılarak birlikte gülüşüp durduk.
Gazeteden ayrıldıktan sonra biraz dolaşmaya başladım
.Fakat müdür ile konuştuklarım sürekli beynimi kemirip
duruyordu:
- Tevrat, Zebur ve İncil'in aslı bozulmuştu
- İsa çarmıhta ölmemiştir, gibi
Bunların doğru olduğunun Kuran’da yazdığını ve tüm
İslam alemininde bu düşüncede olduğunu biliyordum.
Fakat beni düşündüren, bunların Kuran’da açıkça
yazdığını söylemiş olmam idi. Çünkü o güne kadar
bir çok kez Kuran’ı okumuştum. Hatta Kur'an ve İslam
hakkında özel eğitim almıştım. Hepsinden önemlisi
babam Yüksek İslam Enstitüsü mezunu idi. O da aynı
şeyleri söylüyordu. Acaba Tevrat ve İncil'in aslının
bozulduğu Kuran’ın hangi ayetinde açıkça yazıyordu.
Sürekli bunu düşünüyor, fakat bir türlü hatırlayamıyordum.
Böyle saatlerce yürüyüp durdum. Bu soru içimi yiyip
kemiriyordu. Nasıl olurdu da hatırlayamazdım. Üstelik
Kur'an eğitimi almıştım. Bu çok zoruma gidiyordu.
Oysa ki bilgilerimden çok emindim. Bu kitapların
aslı bozulmuştu. Yoldan kaç tane Müslüman çevirsem,
hepsi aynı şeyi söyleyecekti. Gece yarısına kadar
düşünceli düşünceli dolaştıktan sonra eve gittim.
Bir şeyler atıştırdıktan sonra odama çekilip, kitapları
karıştırmaya başladım.
Kitapları karıştırırken Kuran’a korkudan bakamıyordum.
Sadece İslami kitapları inceliyordum ki düşüncemin
doğru olduğu konusunda tatmin olayım. Kitaplardaki
bilgilerden emin olduktan sonra Kur'anı açıp Türkçe
mealini okumaya başladım. Hayret daha önceden kaç
kere okumuştum. Fakat sanki şimdi bir şey olmuş
ve yazılanlar değişmişti. Çünkü şöyle yazıyordu:
“Rab'binin kitabından sana
vahye dileni oku; O'nun sözlerini değiştirici yoktur”
(Kehf 27)
“O, sana Kitabı Hak ve Kendinden öncekileri doğrulayıcı
olarak indirildi. O Tevrat’ı ve İncil’de indirmişti.”
(Al-i İmran 3)
“..Allah'ın sözlerini değiştirecek yoktur.” (En'am
34)
“O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur:” (En'am
115)
“Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur” (Yunus
64)
“Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez.” (Fetih
23)
“De ki : ‘ Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından
bu ikisinden daha doğru bir kitap getirinde, ona
uymuş olayım.” (Kasas 49)
“Gerçek şu ki, biz Tevrat'ı içinde bir hidayet ve
nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler,
Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin -yöneticiler
ve yüksek bilginlerde, Allah'ın Kitabını korumakla
görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahitler
olduklarından (onunla hükmederlerdi.) ...Kim Allah'ın
indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafir olanlardır:”
(Maide 44)
“Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak Meryem Oğlu İsa'yı gönderdik
ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı
doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt
olan İncil'i verdik.” (Maide 46)
Bu ayetlerde Kur'an, Tevrat ve İncil'in sağlamlığına
ve onun kurtuluş olduğunu gösteriyordu. İsa peygamberin
Tevrat'ı doğruladığını ve içinde nur ve doğru yol
bulunan İncil'in de önceki Kutsal Kitapları doğrulayıcı
olarak geldiğini söylüyordu. Kuran yine Muhammet’in
Kutsal Kitap'ı doğrulamak ve korumakla görevlendirilmişti.
“De ki: 'Ey kitap ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size
Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiç bir
şey üzerinde değilsiniz. (Maide 68)
Kuran, Hıristiyanları kitaplarına uymalarını söylüyor.
Uymayanları ise günahkar sayıyordu.
“İncil sahipleri Allah'ın
onda indirdikleriyle hükmetsinler Allah'ın indirdiğiyle
hükmetmezse, işte onlar fasık olanlardı.” (Maide
4 7)
“Ey iman edenler! Allah'a,
elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği
kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını,
elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse O, şüphesiz
uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır” (Nisa 136)
Kur'an açıkça, Tevrat ve İncil sahiplerine kitaplarına
uymalarını istiyor ve diğer taraftan bu kitapların
sağlam olduğunu söylüyordu. Ayrıca Kur'an tüm iman
edenlere Kuran’a ve önceden indirilmiş Kitaplara
daha doğrusu Tevrat ve İncil'e de inanmalarını emrediyordu.
Burada Tevrat ve İncil'in Müslümanlara açıkça bir
çağrısı var.
“Bunlar kendilerine Kitap,
hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları
tanımayıp-küfre sapıyorlarsa and olsun, biz buna
(karşı) inkara sapmayan bir topluluğa vekil kılmışızdır.
İşte Allah'ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse
sende onların bu hidayetlerine uy.” (En’am 89-90)
Okuduklarım karşısında hayrete düşmüştüm. Hemen
evde ne kadar farklı yazarın Kur'an meali varsa
onlara baktım. Fakat ayetler aynı idi. Bu işte,
bir yanlışlık vardır. Kur'an, İslam aleminde yaygın
olan Tevrat ve İncil'in aslının bozulduğu düşüncesinin
tam tersine bozulamayacağını söylüyordu. İslam alemi
doğru söylüyorsa ki, tüm islami yazarlar hatta eğitim
bu yönde veriliyordu, o zaman Kur'an yanlış söylüyor.
Haşa onunda mümkün olamayacağına göre bu düşünce
nereden ortaya çıkıyordu? Allah, “benim sözlerimi
kimse değiştiremez” diyor ama insanlar, hayır değişti
diyor. Bu mümkün olamazdı. Ama Kuran’ın bir çok
ayeti bu kitapların sağlam olduğunu ve Allah tarafından
korunduğunu söylerken bazı ayetlerde de yine bu
kitaplar tahrif edildiği söyleniyordu. Burada apaçık
bir çelişki vardı. Hem değiştirildi, hemde değiştirilemez
ayetleri mevcuttu. Allah’ın haşa çelişkiye düşmesi
mümkün olamazdı.
Örneğin, “O sana kitabı hak
ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi.O
Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti. (Al-i İmran 3)
“Gerçek şu ki, biz Tevrat'ı
içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim
olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi.
Bilgin-yöneticiler ve yüksek bilginlerde, Allah’ın
Kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun
üzerine şahitler olduklarından (onunla hükmederlerdi.)
...Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar
kafir olanlardır. '' (Maide 44)
“Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak Meryem Oğlu İsa'yı gönderdik
ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı
doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt
olan İncil 'i verdik.”(Maide 46)
Bu ayetleri neredeyse geçersiz kılan; “Siz (Müslümanlar),
onların size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa
onlardan bir bölümü, Allah'ın sözünü işitiyor, akıl
erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı,”(Bakara
75)
“Kim Yahudiler; kelimeleri
‘kondukları yerlerden’ saptırırlar ve dillerini
eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek:
‘Dinledik ve karşı geldik. İşit,-işitmez olası-
ve ‘Raina’ bizi güt, bize bak” derler: Eğer onlar:
‘İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve Bizi ‘gözet’
deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve
doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla
lanetlemiştir.Böylece onlar, az bir bölümü dışında
inanmazlar.” (Nisa 46) gibi ayetler göze
çarpıyordu.
Yahudilerin bir takım söz oyunları yaptıklarından
bahsediyordu. Bunu Müslümanlığa karşı yani son zamanlarda
yaptıklarını söylüyordu. Ama “İncil değiştirildi;
Tevrat değiştirildi” bunun için Kur'an geldi gibi
bir tek ifadeye bile rastlamıyordum.
Birbirine zıt ayetler insanı gerçekten bir çıkmazın
içine sürüklüyordu. Hangisine inanmam gerekiyordu?
Değiştiğine mi, yoksa değiştirilemeyeceğine mi?
Bu konudaki ayetlerden sonra aklıma gelen ikinci.
Soru acaba, “Kuran, Tevrat ve İncil'in hükmünü ortadan
kaldırmış mı idi?” Bu konuda yine Kuran'ı karıştırmaya
başladım ve:
“Yanınızda olan Tevrat 'ı,
indirdiğim Kuran'a iman edin.”(Bakara 41)
“O, sana kitabı hak kendinden öncekileri doğrulayıcı
olarak indirdi. O, Tevrat’ı ve İncil’i de indirmişti.”
(Al-i İmran 3)
''Bu Kur'an, Allah 'tan başkası tarafından yalan
olarak uydurulmuş değildildir. Ancak bu, önündekileri
doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır:”
(Yunus 37)
“Sana da Ey Muhammed, önündeki kitapları doğrulayıcı
ve ona bir şahit-gözetleyici olarak kitabı Kur 'an-ı
indirdik.” (Maide 48)
“Ey kitap ehli Tevrat 'ı İncil'i ve size Rabbinizden
indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde
değilsiniz.” (Maide 68)
“De ki: “Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından
bu ikisinden daha doğru olan bir kitap getirinde,
ona uymuş olayım. (Kasas 49)
Bu ayetleri okuduktan sonra Kuran'ın kendisinden
önce gelen Tevrat ve İncil'in hükmünü ortadan kaldırmadığını
gördüm. İncil'e göz gezdirmeye başladım:
“Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi
uyarıyorum! Eğer bir kimse bu sözlere bir şey katarsa,
Tanrı’da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır:
Eğer bir kimse bu peygamberlik kitabının sözlerinden
bir şey çıkarırsa, Tanrı 'da bu kitapta yazılı yaşam
ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır:”(Esinleme
22: 18-19)
O halde neden, bu konuda değişik şeyler konuşulup
ve yazılıp duruyordu? Bu arada saat oldukça ilerlemiş
neredeyse sabah olmak üzere idi. Biraz uyuyup bazı
kişilerle bu ayetler hakkında konuşayım diyerek
yattım. Öğleye doğru uyandım. Kahvaltıdan sonra
Kur'an ve mealleri yanıma alarak evden ayrıldım.
Doğru İslami kitaplar yayınlayan yayınevlerinin
yolunu tuttum.
Oradan günümüz İslam tefsircilerinden bir kaçının
adresini aldım. Onlarla temasa geçmeye çalıştım.
Kur'an tefsircilerinden birisi ile o gün, diğeri
ile de ertesi gün görüşmek üzere randevu aldım.
Tefsir yapan kişiye konuyu aktardım. Tefsircilerden
biri bu ayetleri doğruladı ve fakat yahudi ve Hıristiyanların
kendi kitaplarını tahrif ettiklerini söyledi. Fakat
diğeri düşünceleriyle de benim kafamı daha da karıştırmıştı.
Bu ayetlere rağmen hem kitapların tahrif edildiğini
hemde edilmediğini söylerken, çeşitli Kur'an tefsircilerinden
örnekler veriyordu. Tatmin olmamıştım.
Yukarıda Tevrat ve İncil 'in sağlamlığını gösteren
ayetlerin yanı sıra bu kitapların değiştirildiğini
gösteren ayetler şöyle sıralanıyordu;
“Siz (Müslümanlar), onların
size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan
bir bölümü, Allah'ın sözünü işitiyor, akıl erdirdikten
sonra, bile bile değiştiriyorlardı,” (Bakara 75)
“Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru
eğip bükerler, siz onu kitaptan sana sanasınız diye.
Oysa o kitaptan değildir: “Bu Allah katındandır”
derler: Oysa O, Allah katından değildir: Kendileride
bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylerler:”(Al-i
İmran 78)
“Kimi Yahudiler; kelimeleri ‘kondukları yerlerden,
saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir
kin ve hınç besleyerek: ‘Dinledik ve karşı geldik.
İşit –işitmez olası- ve ‘Raina’ bizi güt, bize bak’
derler. Eğer onlar: ‘İşittik ve itaat ettik, sen
de işit ve ‘Bizi gözet’ deselerdi, elbette kendileri
için daha hayırlı ve doğru olurdu. Fakat Allah,
onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece
onlar, az bir bölüm dışında inanmazlar.” (Nisa 46)
Kafam tamamiyle bu sorularla meşguldü. Düşüncelerime
çözüm bulamazsam sıkıntıdan patlayacağımı düşünüyordum.
Kuran’ın bir ayetinde bu kitaplar tahrif edilmediği
söylenirken diğer ayetinde yanlış okumaların yapıldığı
söyleniyordu.
“Biz bir ayeti siler veya
unuttursak ondan daha iyisini ya da benzerini getiririz.”
(Bakara 106)
“Biz bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimiz
zaman Allah ne indirdiğini bilirken ‘sen (Allah'a)
iftira ediyorsun (bu sözleri kendin uydurup Allah'a
atıyorsun) derler. Hayır onların çokları bilmiyorlar”
(Nahl 1 03)
Bu ayetlere göre bazı ayetler Allah tarafından yürürlüğe
konulurken, bazıları da kaldırılıyor. Bakara süresine
göre Allah biz yapıyoruz diyor.
“Allah, dilediğini siler;
(dilediğini) bırakır: Ana kitap O'nun yanındadır:”
(Ra’d 39)
Ana kitap Allah'ın yanında bulunduğu için istediği
gibi değişiklik yapıyor. Allah bir ayeti bazen yerinde
bırakıyor, bazense silip atıyordu. Allah hem yazar,
hemde yazdığını bozar şeklinde kendini tanıtıyordu.
Fakat bu ayetlere rağmen Kaf süresi, 29. ayette,
“Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara
zulmedici değilim” diyordu. Söylediğinin tam tersini
ortaya koyuyordu. O halde bu ayetlerden hangisi
doğru? Söz Allah tarafından değişikliğe uğrar mı,
diye sormaya başladım.
Dinimiz İslam tüm dünyaya hoşgörü dini olarak tanıtılıyordu.
Çünkü Kafirun 6'da, “Sizin dininiz size, benim dinim
bana.” ifadesi yer alıyordu.
“Dinde zorlama (ve baskı)
yoktur.” (Bakara 256)
İslam'da zorlama yoktu ve tüm İslam aleminde proproganda
haline gelen, ‘bizim dinimiz hoşgörü dinidir’ sloganı
ve yukarıdaki ayetler ifade olunuyordu, ancak;
“Onları, bulduğunuz yerde
öldürün.” (Bakara 191 )
“Şayet yine yüz çevirirlerse,
artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz
öldürün.” (Nisa 89) sözleri yine beni zorluyordu.
Yukarıdaki ayetlerden sonra nasıl olurdu da hoşgörüden
söz ediyoruz? Bizim inancımızdan olmayan insanlara
nasıl “’sizin dininiz size, benim dinim bana , diyebiliriz?
Çelişkiler yumağı araştırmam ilerledikçe büyüyordu.
Nereye baksam, herhangi bir konuda Allah'ın iki
ayrı, yani olumlu ve olumsuz görüşü vardı. Eğer
Allah önceki verdiği sözünün hükmünü kaldırıp, yerine
yenisini verdi ise, Kur'an hem hükmü kaldırılan,
hemde yeni hükümlerin bulunduğu bir kitap oluyordu.
Böyle düşüncelerle kafa yorarken reenkarnasyon ile
ilgili bazı kitaplarda okuyordum. Çünkü bir çıkmazın
içerisine girmiştim. Fakat aradığımı reenkarnasyonda
da bulamadım. Reenkarnasyon yani yeniden bedenlenme
veya yeniden dünyaya gelme konusu bana önceleri
ilginç gelmiş fakat sonradan saçma bir düşünce gibi
gelmişti. Çünkü doğuş bir olduğu gibi yargılanışda
bir idi. Bir insan hangi bedeninde işlediği günahlardan
ve yaptığı iyi işlerden dolayı yargılanacaktı?
Bu arada gazeteden sürekli beni arıyorlardı. Ama
onlara cevap vermiyordum. Çünkü yazılacak haberden
önce benim ruhsal durumum daha önemliydi. Telefonlara
cevap vermiyor, eğer birisine yakalanırsam geçiştirici
cevaplar veriyordum.
Peki tüm bu ayetlere rağmen Kur'an İsa peygamber
için ne diyordu? İsa gerçekten ölmüş veya çarmıha
gerilmiş miydi? Kur'an bu konuya nasıl bakıyor diye
düşünerek eve dönerek yeniden kitaplarımın arasına
daldım.
Kur'an da, İsa'nın çarmıhta ölmesi ile ilgili olarak,
“Ey İsa, doğrusu senin hayatına
Ben son vereceğim, Seni kendime yükselteceğim. (Al-i
İmran 55)
“Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği diri olarak
yeniden-kaldırılacağı günde.” (Meryem 15)
“Oysa O'nu öldürmediler ve asmadılar. Ama onlara
O'nun benzeri gösterildi...... O'nu kesin olarak
öldürmediler... Allah O'nu kendine yükseltti.” (Nisa
157-158)
“Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat
sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet
(emr) etti.” (Meryem 31)
“Eğer İsa peygamber ölmeden göğe yükseldi ise gökte
zekatı kime veriyordu? Orada fakir Müslümanlar vardı
da, İsa Peygamber zekatını onlara mı veriyordu?..
Yok eğer hala yeryüzünde ve yaşıyorsa nerede ve
zekatı kime veriyor?” diye düşünmeye başladım. Ama
O'nun yeryüzünde olmadığına, zekat ta vermediğini
kabul edersem gerçekten ölmüş olduğuna inanmam gerekiyordu.
Artık çıldırmak noktasına gelmiştim. Araştırdıkça
yeni şeyler buluyor, elimdeki kitaplardan bir sonuç
alamıyordum. Tek çarenin babamla konuşmak olduğunu
düşündüm. O bana daha da fazla yardımcı olabilirdi.
Ne de olsa kendi konusuydu. Günümüz İslam tefsircileri
kadar bilgiliydi ve bana yardımcı olabilirdi.
Hemen telefona sarıldım. Telefon karşı tarafta çalmaya
başlayınca gözüm saatime gitti. Saat gece yarısını
çoktan geçmişti. Derken babam telefonun diğer ucunda
uykulu uykulu cevap veriyordu. Kendisine yarın veya
sonraki gün önemli bir konuda konuşman gerektiğini
söyledim. Nedir bu kadar önemli olan diye sorarak,
sinirli sinirli kabul etti.
Sabah
telefonun ısrarla çalması üzerine uyandım. Telefonu
açtığımda Yazı İşleri Müdürü ahizenin diğer ucunda
sinirden köpürüyordu. Bir final haberini yarın için
yazmamı istiyordu. Evde kahvaltımı ettikten sonra
yeniden kiliseye ve bazı kişileri görmek amacı ile
hazırlanarak dışarı çıktım.
Öncelikle Kapalıçarşı'daki tanıdığım işyeri sahiplerine
uğrayıp biraz sohbet ettikten sonra kiliseye gittim.
Rahip her zamanki gibi sabah duasını bitirmiş dinleniyordu.
Beni görünce bugün İzinlisin galiba, gel birlikte
çay içelim diyerek kilisenin mutfağına davet etti.
Çeşitli konulardan konuştuktan sonra ve konuyu son
günlerde cereyan eden ermeni militanlar konusuna ~
.. getirdim. Onların kiliseler tarafından finanse
edildiğini ve Türkiye'den de bu örgüt militanlarının
desteklendiği konusundaki duyumları kendisine anlattım.
İçimden bende böyle düşünüyorum dedim.
Rahip; “Böyle bir şeyin olması mümkün değil. Sen görüyorsun.
Kilisenin masraflarını sıkıntı ile karşılıyoruz. Kaldı
ki, teröristlere destek vermek bizim işimiz değil.
Kilise ile terör örgütü arasında bağlantı kurmak ise
son derece yanlış. Tarihte her inançta olduğu gibi
bazı art niyetli kişiler Hıristiyanlığı da kendi siyasetlerine
alet etmiş olabilirler: Belki hala etmek isteyende
vardır. Ama samimi bir Hıristiyan din adamı, din kuruluşu
kilise, asla siyasete karışmaz. Hele hele örgütler
gibi yıkım amaçlı kurumlara asla.
İsa çarmıha gerildiği zaman bile hiç kimseye kötü
bir şey söylemedi. Tersine İsa şöyle diyor : “Sağ
yanağına bir tokat vurana sen sol yanağını da çevir.
“Biz onu izleyen insanlar nasıl olurda, böyle kötü
ve insanlık zararına olan eylemleri destekleye biliriz?
Bunların hepsi yalandan ibaret.”
Rahip böyle konuşurken anlattıklarına inanmak istiyordum.
Fakat bana anlatılanlar oldukça farklı idi. Rahiple
biraz daha konuştuktan sonra yanından ayrıldım. Gazeteye
son bir yazı daha hazırlayıp bu konuyu bitirmeliydim.
Nasıl yapsam diye düşünerek eve geldim. Yemek için
bir şeyler hazırladım ve yemeye başladım. Yemeğimi
bitirinceye kadar kafamdaki düşünceleri toplamaya
çalıştım. Odama geçip masama oturarak bir şeyler karalamaya
başladım. Sonunda şimdiye kadar gördüklerimi, konuştuklarımı
kaleme almaya başladım. Fakat yazımda Müslüman mahallesinde
salyangoz satılmaya çalışıldığına benzer düşüncelerime
yer veriyordum. Bu insanlar cezalandırılmalı idi.
Çünkü sapmışlardı. Bu düşünceye kendimi inandırarak
yazıma devam ediyordum ki, yüreğimde haksızlık ettiğimi
düşünmeye başladım. Bugünü kadar yaptığım araştırmalarda
bu insanların sapmış olduklarına dair hiç bir şey
görmemiştim. Aksine o güne kadar inandığım kitap Kur'an
bile bu insanları tam olarak bir yere koyamıyordu.
Hem kitapları değişmişti, hem değişmemişti. Sapmışlardı
hemde sapmamışlardı. Nedenini bilemediğim sebebten
ötürü vicdan azabı çekiyordum. Beynim çok yorulmuştu.
Yatağa giderek uyumaya çalıştım.
Uyandığım zaman nerede ise ikindi olmak üzere idi.
Halen içimde büyük bir korku vardı. Düşünüyordum,
ben ne yapmıştım ve ne yapıyordum? Son günlerde yanlış
olan ne yapmıştım diye düşünmeye başladım. Birşeyler
yersem daha sağlıklı düşünebilirim dedim kendi kendime.
Karnımı doyururken sürekli düşünüyordum. Sonunda bulmuştum.
Ben kiliseler hakkındaki yazıyı yazarken sesi duymuştum.
Dedikodular ve yargılarımla bu yazıyı yazıyordum.
Fakat yargılama benim değil İslam dünyasının yargısı
idi. Akşam olmak üzere idi. Hazırlanarak babamın yanına
gitmek için evden ayrıldım.
Yolda babamı düşünüyordum. İyi bir Kur'an eğitimi
almış ve bu konuda uzun araştırmalarda bulunmuş sonunda
bir çıkmazın içine düşmüştü. Önceleri sürekli Kuran
okuyan ve namazını kaçırmayan babam bu araştırmalarından
sonra neredeyse ateist birisi olmuştu. Kendisi, bazı
çelişkilerin içerisine düştüğünü, sorularını mantıklı
olarak çözümleyemediğini söylüyordu.
Akşama doğru eve dönerek notlarımı yanıma aldım ve
babamın evine gitmek üzere yola koyuldum. Babamın
evine gittiğim zaman annem ve babam neden bir süredir
aramadığımı, gece yarısı neden konuşmak için telefonla
aradığımı neler olduğunu sorup durmaya başladılar,
sorularını cevaplamaya ça1ışırken biraz ordan burdan
sohbet ettikten sonra babama kendisi ile özel olarak
konuşmak istediğimi söyledim. Diğer odaya geçtikten
sonra babama son aylarda araştırdığım konuları ve
içine düştüğüm çıkmazı aktardım. “Peki benden ne istiyorsun”
dedi. Ona kendisinin bu konuları bana açıklamasının
daha iyi olacağını söyledim. Her şeyİ anlattıktan
sonra İsa'nın gerçekten çarmıha gerilip gerilmediği
ve Hıristiyanların Baba, Oğul ve Kutsal Ruh tanımlamaları
konusunda düşüncelerini sordum.
Babam, “İyi güzelde İslam ne diyor: ‘Tartışmayınız,
imanda şüpheye düşersiniz’. Bu konuları araştırırken
ister istemez birileri ile tartışacaksın. Ama senin
bu konular üzerinde fazla durmanı istemiyorum. Sonunda
benim gibi olup çıkarsın.” dedi.
Babama yalvardım. Çünkü bu konuyu bana en doğru bir
şekilde kendisinin anlatabileceğini söyledim. Uzun
ısrarlarım sonucunda kabul etti.
Babam, “Evet, Tevrat ve İncil'le ilgili Kuran’daki
ayetler doğru. Bazı ayetlere baktığımızda Tevrat ve
İncil tahrif edilmemiştir ve Kur'an onların hükmünü
ortadan kaldırmamıştır. Fakat Tevrat'ın tahrip edildiğine
ilişkin Kur'an ayetleri de var. Bazı Yahudilerin kitaplarındaki
okumaları değiştirdikleri söyleniyor. Ama bazı İslam
alimleri bu konuda farklı düşünüyor.
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh konusunda Kur'an gerçek İman
edenlerin Allah 'a şirk koşmadıklarını söylüyor.
“Kitap Ehliyle en güzel olan
bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki,
bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımızda
sizin ilahınızda birdir.” (Ankebut 46)
“Kitap Ehlinden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde
ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye
kapanırlar: Bunlar Allah'a ve ahiret gününe iman eder,
maruf olanı emreder, münker olandan sakındır ve hayırlarda
yarışırlar:İşte bunlar salih olanlardandır”(Al-i İmran
113-114 )
Bu ayette Hıristiyanların tek Allah'a inandıklarını
gösteriyor. Hıristiyanlar tek Allah'a İnanıyor ve
ellerindeki Kitabı okuyor, ibadet ederken yere kapanıyorlardı.
Kur'anda Hıristiyan inancında olduğu gibi tek Allah'ın
üç kişilikte ifade edilmesine ilişkin olarak sana
açıkça bir ayet gösteremem ancak gösterebileceğim
ayetlerden biri; “Meryem oğlu İsa, Allah'ın elçisi,
Meryem'e bıraktığı kelimesi, gene O'ndan gelen bir
Ruhtur.” (Nisa 171)
Bu ayette Allah 'ın Özü, Sözü
ve Ruh 'u olduğunu anlıyoruz. Şimdi sen bana sormadan
ben açıklayayım. İsa peygamberin Allah 'ııı Sözü olduğuna
ilişkin olarak: “...Yalnız Meryem oğlu Mesih İsa,
ancak Allah 'ın elçisi ve kelimesidir.” (Nisa 171)
Kutsal Ruh için: “...Meryem Oğlu İsa'ya apaçık belgeler
verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik.” (Bakara
253)
Ruhu'l-Kudüs'ün tam Türkçe karşılığı Kutsal Ruh'tur.
Şimdi bu ayetlerden sonra bana İsa'nın çarmıha gerilmesiyle
ilgili sorular soracaksın. Fakat şunu hemen sana söyleyeyim
ki, bu konulara fazla girme sonunda benim gibi olursun.
Ama bunca ısrarından sonra onuda sana açıklayacağım.
Kur'an İsa'nın çarmıhta öldürülmediğini tam tersine
göğe alındığı söylerse de sana şu ayetleri vereyim:
“Oysa onu öldürmediler ve asmadılar.
Ama onlara (onun) benzeri gösterildi...O'nu kesin
olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu kendine yükseltti.”
(Nisa 157-158)
Burada açık olmasa İsa peygamberin gerçekten öldüğüne
ilişkin ayetler bulabiliriz. Örneğin, “Ey
İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni
Kendime yükselteceğim” (Al-i İmran 55)
Ancak İsa(A.s)'ın göğe alınışı ile ilgili tefsircilerin
farklı yorumları var. Ama Razi isimli İslam alimi
“vefat ettiren” olarak çevrilen “tawaffaytani” kelimesini
“yükseltmek” olarak çeviriyor. Aynı fiili “uyutmak”
olarak belirtiyor. Razi ve diğer tefsirciler doğru
söylüyorsa, İsa peygamber bu gidişle asla ölmeyecekti.
Kuran İse:
“Yeryüzünde bulunan her şey
fanidir. Ancak yüce ve cömert olan Rab’binin varlığı
bakidir.” (Rahman 26)
“Seni öldürecek olanım, Beni öldürdüğünde onları gözleyen
sendin.” (Maide 117)
Tefsirciler bu ayette fikir ayrılığına düştüler ve
iki guruba ayrıldılar. İlk guruptakiler “Seni öldürecek
olanım”ın anlamı yaşantını bitirerek ‘seni vefat ettireceğim,
yani onların seni öldürmesine izin vermeyeceğim. Göğe,
yanıma yükselterek meleklerimle beraber katıma yaklaştıracak,
seni öldürmemeleri için koruyacağım’ olduğunu savunuyorlar.
Diğer görüş ise, “Seni vefat ettirecek olan benim”
yani öldürecek olan benim demektir. İbnu Abbas, İbnu
İshak ve Ham b. İshak'tan rivayet edildiğine göre
diyorlar ki Mesih'i düşmanı olan Yahudiler öldüremeyeceklerdir.
Allah onu göğe yükselterek onurlandırmıştır. Bu görüşe
sahip çıkanlarda sonunda anlaşmazlığa düşüp üçe ayrıldılar:
1. Muhammed b. İshak: Yedi saatliğine İsa peygamber
vefat etti. Sonra Allah O’nu diriltip yükseltti
2. Vehb: İsa üç saatliğine vefat edip sonra göğe yükseltildi.
3. Rabi b. Enes: Allah O'nu öldürüp yükseltti.
İşte oğlum, bazı İslam Alimleri diğer konuda ve az
da olsa bu konuda da çelişkiye düştüler. Benim baba
olarak sana söyleyeceklerim bu kadar.”
Babamın anlattıkları bana yetmişti. Ama kendimi bir
türlü tatmin edemiyordum. Bu arada annemde gelmişti,
biraz daha konuştuktan sonra ayrıldım. Kendi evime
dönünceye ve şimdiye kadar öğrendiklerim beynimde
uğuldayıp duruyordu. Eve giderek, doğruca çalışma
odama çekildim.
Masama oturur oturmaz içimdeki korkuyla dua etmeye
başladım: “Allah'ım senin varlığına ve birliğine inanıyorum.
Son günlerde içinde bulunduğum bu durumu lütfen sen
bana açıkla. İnsanlar bana açıkladıkları zaman kendi
düşüncelerini de açıklıyorlar. Bana her şeyin en doğrusunu
ve dahası Kendini bana sen açıklayabilirsin. Sana
yalvarıyorum. Bana gerçeği sen göster.
Duamı bitirdikten sonra diğer kitaplara bakma ihtiyacı
duydum. Kur'an üzerindeki araştırmam tamamdı ancak
bu konularda Tevrat ve İncil ne diyordu. Onlara da
son bir kez bakmak istedim.
Bu kitapların sağlam olduğuna dair Tevrat ve İncil'de:
“Merhametimi geri almam doğruluğumu
yalana döndürmem, verdiğim sözü bozmam, dudaklarımdan
çıkanı değiştirmem.” (Mezmurlar 89:34)
“Gök ve yer ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla
ortadan kalkmayacaktır:” (Matta 24:35)
“Kutsal Yazı geçerliliğini yitirmez.” (Yuhanna 1 0:359)
“Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi
uyarıyorum! eğer bir kimse bu sözlere bir şey katarsa,
Tanrı'da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır.
Eğer bir kimse bu peygamberlik kitabının sözlerinden
bir şey çıkarırsa, Tanrı'da bu kitapta yazılı yaşam
ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır:”
(Esinleme 22: 18-19)
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh hakkında
Tevrat ve İncil'in ayetleri: “Ey Rab! Sen babamızsın.”
(İşaya 64:8)
“Babam her şeyi bana emanet etti. Oğul'u, Baba'dan
başka kimse tanımaz. Oğul'dan ve Oğul'un Baba’yı tanıtmayı
dilediği kişilerden başkasıda Baba’yı tanımaz” (Matta
11 :27)
“Söz insan olup aramızda yaşadı. Biz de O'nun yüceliğini,
Baba'dan gelen lütuf ve gerçekle dolu olan biricik
Oğul'un yüceliğini gördük.” (Yuhanna 1 : 14)
“Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak
yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla
vaftiz edin.”(Matta 28: 19)
“Yerde ya da gökte ilah diye
adlandırılanlar da - nitekim bir çok ‘ilahlar’ ve
‘Rabler’ vardır -bizim için tek bir Tanrı Baba Vardır”
(I.Korintliler 8:5) gibi bir çok ayet vardı.
İsa'nın çarmıha gerilmesi konusu Tevrat ve İncil'
in ana konusuydu. Benim en çok hoşuma giden ayet,
“Çünkü Tanrı dünyayı o kadar
çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na
iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, ama hepsi sonsuz
yaşama kavuşsun.” (Yuhanna 3:16) ayeti olmuştu
Ertesi günün cumartesi yani toplantı günü olduğunu
hatırladım. Uyumam gerekiyordu. Çünkü kaç gündür bu
düşüncelerle uyuyamıyordum. Fakat ne olursa olsun
bu gece bu konuyu çözeceğim diye kendime söz verdim.
Kuran ve Tevrat'la, İncil arasındaki çatışmayı hemen
hemen anlamıştım. Fakat bir şey olmalıydı ki insanlığı
kesin olarak sonuca götürsün. Bu kadar araştırma benim
için yeterli değildi. Şimdi benim için en büyük sorun
kurtuluşun hangisinde olduğunu açıkça öğrenmekti.
Her iki peygamberi de düşünmeye başladım. Hem Hz.Muhammed'i(sav)
hem de İsa (as) peygamberi. İkiside bir yol sunuyordu.
Ama hangi yol gerçek sonuca ulaştırıyordu. Bu konu
üzerinde Kur'an'ı yeniden karıştırmaya başladım.
“Sizden ona (cehenneme) girmeyecek hiç kimse yoktur.
Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı karardır.”
(Meryem 71)
Yine başka bir ayette Hz.Muhammed (sav) için “Günahın
için mağrifet (bağışlanma) dile;...”(Mü'min 55) Bu
ayetten beni şok etmişti. Çünkü Hz. Muhammed'in günahsız
olduğunu biliyordum. Ayette yalnız günahkar olan ben
değildim Hz. Muhammed'inde günahlarından dolayı tövbe
etmesi gerekiyordu. Yani ne yaparsam yapayım cehenneme
uğramak zorundaydım.
İncil'de ise İsa ; “Hanginiz
bana günahlı olduğumu kanıtlayabilir?” (Yuhanna 8
:46)
“...günahı bilmeyen Mesih” (2.Korintliler 5 :21)
“O günah işlemedi, ağzından hileli bir söz çıkmadı.”
(I.Petrus 2:22)
“Kendisinde günah olmadığını bilirsiniz.” (I.Yuhanna
3:5)
İsa peygamberin günahsız olduğunu bu ayetler gösteriyordu.
Ya benim için ne diyordu?
“Günah bir insan yoluyla, ölüm
de günah yoluyla girdi. Böylece ölüm bütün insanlara
yayıldı. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü
herkes günah işledi.” (Romalılar 5 : 12)
“Çünkü
herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun
kaldı.” (Romalılar 3:23)
Sonuç olarak ortaya çıkan gerçek demek ki, bende günahkardım.
Allah ilk insanı yaratmış ve onu kendi cennetine koymuştu.
Bu insanın tek yapacağı şey ise yaradanına ibadet
etmekti. Ama Rabbinin isteğini çiğneyerek kendisine
yasak olan ağacın meyvesinden yedi. Allah onunla arasında
yaptığı anlaşmayı bozdu. Çünkü insanın isyanı soyunun
isyanı idi. İlk denenme anında günaha düşmüştü. Ve
Allah ilk insanlar olan Adem ve Havvayı günaha düşmelerinden
dolayı cennetinden dünyaya kovmuştu. Yeryüzünde insan
soyunun artması ile birlikte onlardaki günahda çoğalmıştı.
Ama Allah bu günahtan kurtuluş vaadinide vermişti.
İnsan günahının ücreti ölüm idi. “Çünkü
günahın ücreti ölüm, oysa Tanrı'nın armağanı Rabbimiz
Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır.:” (Romalılar 6:23)
İsa Mesih insanoğlunun günahını ortadan kaldırmak
için Tanrı'nın sağladığı tek kurtuluş yolu idi. İbrahim
peygamber Allah'a olan sevgisi ve sözünden dolayı
oğlunu kurban ediyordu. Allah bütün insan soyunu günah
yükünden kurtarmak için önceden söylediği gibi İsa
Mesih'i biricik Oğlu'nu bizim kurtuluşumuz için çarmıhta
öldürmüştü.
“İşte dünyanın günahını ortadan
kaldıran Tanrı Kuzusu!” (Yuhanna 1:29)
“Mesih, günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal
Yazılar uyarınca üçüncü gün dirildi. Kifas’a ve on
ikilere göründü.” (1.Korintliler 15:3-5)
“İsa, YOL, GERÇEK ve YAŞAM ben’im dedi.” (Yuhanna
14:6)
“Tanrı dünyayı o kadar çok sevdiki, biricik Oğlunu
verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiç biri mahvolmasın,
ama hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.” (Yuhanna 3:16)
Bu ayetlerden sonra tek kurtuluşumun İsa Mesih'te
olduğunu görmüştüm. Ve O'nu iman yoluyla kabul etmem
gerekiyordu. “İman yoluyla,
lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanırı'nın
armağanıdır. Kimse övünmesin diye iyi işlerin sonucu
değildir” (Efesliler 2:8-9) O zaman tek yapmam
gereken şey O'nu çağırıp, iman etmemdi. Çünkü İsa
şöyle diyordu: “İşte kapıda
durmuş kapını çalıyorum. Eğer biri sesimi işitir ve
kapıyı açarsa, onun yanına gireceğim.” (Esinleme 3
:20)
Yere secde ettim ve dua etmeye başladım: “Allah'ım
ne olur bu günahkar kulunu bağışla. Seni Kurtarıcı
ve Rab olarak kabul ediyorum...” Duamı bitirdiğim
zaman birden rahatladığımı hissettim. Sanki üzerimden
büyük bir yük kalkmıştı. Gerçek Allah'ımı bulmuştum
ve yüreğim sevinçle coşuyordu
Artık kesin olarak kararımı vermiş ve İsa 'ya İman
etmiştim. Bazı İnsanlar benim bu kararımı öğrendikleri
zaman benim sapmışlığımdan söz edeceklerdi. O halde
piyasada satılan Kur'an meallerinden hangisi doğru
idi? Eğer yanlış mealler var ise neden birisi çıkıpta
buna müdahale etmiyordu.
Uyumam gerekiyor diye düşündüm. Çünkü yarın toplantıya
gidecektim. Yatak odasına çekilip yatağa uzandım.
Fakat içimdeki sevinçten uyuyamıyordum. Aylardır üzerimdeki
yorgunluk gitmiş yerine büyük bir esenlik ve huzur
gelmişti. Yatakta böyle düşünerek uyuya kalmışım.
Öğleye doğru uyanmıştım. Duş alıp bir şeyler yedikten
sonra toplantının yapıldığı yere gitmek için hazırlanmaya
başladım. Bugün benim için bayram günü idi. Takım
elbisemi giydim. Kendime iyi bir çeki düzen verdikten
sonra kiliseye doğru yola koyuldum. Çünkü toplantı
saati yaklaşmıştı.
Kiliseye ilk kez takım elbise ve kravatla gidiyordum.
Beni böyle görenler şaşırmıştı. Hayrola bir yerden
mi geliyorsun diyorlardı. Onlara hiç bir şey söylemedim.
Fakat bende bir değişiklik olduğunu görüyorlardı.
Toplantı başladı ve rahip kürsüde konuşuyordu. Tam
konuşması bitmişti ki elimi kaldırdım ve bir şeyler
anlatmak istediğimi söyledim. Rahip peki dedi ve beni
kürsüye çağırdı.
Kürsüdeyim
Bu benim ilk kez kürsüye gelişim değildi. Çünkü bu
kürsüden çok defa Kutsal Kitap'tan bir şeyler paylaşmıştım.
Bir kaç saniye toplantıdakilere şöyle bir baktım.
Onlar benim konuşmamı bekliyorlardı. Ama ne konuşacağımı
bilmiyorlardı.
Konuşmaya utanıyordum. Bu insanlar ile ilgili olarak
yalan yanlış yargılarda bulunmuştum. Fakat konuşup
her şeyi onlara anlatmalıydım. Benim yüzümden sıkıntı
çekip üzülmüşlerdi. Ben kürsüden insanları seyredip
düşünürken rahip senin konuşmanı bekliyoruz diye ikaz
etti.
Her şeyi anlatmaya başladım: “Ben sandığınız gibi
pazarlamacılık yapan ve Ermeni bir ailenin Hıristiyan
çocuğu değilim. Ben gazeteciyim. Aranıza yasadışı
Ermeni Örgütü Asala’yı araştırmak için geldim. Evet
araştırmam sırasında yazdığım yazılardan dolayı hepiniz
sıkıntı çektiniz. Aylardır sizin bana ve çevrenize
karşı olan tutumunuzdan çok etkilendim. Küçüklüğümden
beri benim içinde bulunduğum toplumdan Hıristiyanlar
için duyduklarımın tamamıyla yanlış olduğunu anladım.
Uzun bir süre Kur'an-ı ve Kutsal Kitap'ı karşılaştırdım.
Düşünceler iminde ne kadar haksız olduğumu gördüm.
Araştırmalarım sırasında gerçek Kurtarıcımı Rabbimi
buldum. İsa'yı Kurtarıcım ve Rabbim olarak yaşantıma
aldım, çok mutluyum. Size karşı olan tutumumdan dolayı
özür dilemek istiyorum. Ancak bu olay olmasaydı. Ben
gerçek Kurtarıcımı ve kurtuluşu bulamayacaktım” dedim.
Bunu söylememle birlikte kürsünün altına çökmem bir
oldu. Çünkü onların bana saldırıp dayak atmalarını
bekliyordum. Kürsünün kenarından bana doğru geldiklerini
fark edince iyice büzüldüm. Geldiler beni kollarımdan
tutarak kaldırıp öpüp sarılmaya başladılar. Bana,
“sen bizim kardeşimizsin. Sana asla kızamayız. Hamd
Olsun ki, Rab sana Kendi Sözü 'nü kendisi açıkladı.
Aramıza yeniden hoş geldin. Kaybolmuştun bulundun.”
Konuşmamdan sonra toplantıdaki herkes beni kutlamıştı.
İsa'yı kabul ettikten sonra yaşantım tamamıyla değişmişti.
Yüreğimde olağanüstü bir değişiklik olmuştu. Davranışlarım,
düşüncelerim ve konuşmalarım temelinden değişti. İman
etmemden sonra ailem ve yakın çevremdeki arkadaşlarım
yönüyle değişmiş farklı biri gibi görüyorlardı.
İsa Mesih'e iman etmemden sonra her şeyin güllük gülistanlık
olacağını düşünüyordum. Ama hala insandım ve bu dünyada
yaşıyordum. İsa, gerek yaşantısıyla ve gerekse çarmıhta
ölüp, üçüncü gün dirilişiyle Şeytanı yenmişti. Fakat
Şeytan beni günaha düşürmek için sürekli saldırıyor.
İsa'ya iman etmemi çevreme açıklamaya başladığım zaman,
yalnız kaldım. Çevremdekiler benim İsa'ya iman etmemi
onaylamadılar. Onlara açıklamaya çalıştım. Fakat nafile.
Çünkü İsa Mesih İncil'de şöyle diyordu: “Çarmıhını
yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir:” (Matta
10:38)
“Dünyadan olsaydınız, dünya
kendisine ait olanı severdi. Ne var ki, dünyanın değilsiniz;
ben sizi dünyadan seçtim. Bunun için dünya sizden
nefret ediyor:”(Yuhanna 15:19) İsa'nın İncil'de
söylediği her şey yavaş yavaş gerçekleşiyordu. Arkadaşlarım
benimle eskisi gibi eğlencelere gitmeyince benden
kopmaya başlamışlardı.
İsa beni tüm günahlarımdan, çarmıhtaki akıttığı kanıyla
arındırdı. Günaha düşmemeye özen gösteriyordum. Böyle
olunca da çevremden kopmuştum. İsa İncil'de yine:
“Dar kapıdan girin. Çünkü kişiyi
yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir: Bu kapıdan
girenler çoktur” Yaşama götüren kapı ne dar yolda
ne çetindir! Bu yolu bulanlar azdır.”(Matta 7: 13-14)
Gerçekten bu yolu bulanlar azdır Çünkü bende bu azınlığın
içerisine girmiştim.
Biliyorum herkese göre gerçek farklıdır. Dünyada yüzlerce
gerçeklik iddiaları söz konusu.
Ama esas gerçek olan gerçeğin bu çok gerçeklilik içinde
tek olması.
Buna göre insanı Tanrı'yla barıştıran tek gerçek,
tek yol ve tek yaşam İsa Mesih’tir. Tanrı Sözü kendi
yarattığı insanı kendisi kurtarma sorumluluğunda dünyamıza
gelmiş haç üzerinde ölmüş ve dirilişiyle bize yenİ
yaşam vermiştir.
Duam
o ki, Rabbim ve Kurtarıcım İsa Mesih, tüm İnsanlara
kurtarışını tattırsın. Herkes benim gibi gerçeği bulabilsin.
|