I. BÖLÜM
HIRİSTİYANLIKTA ORUÇ
Hıristiyanlıkta oruç genelde yılın belirli
ayı için konmuş bir ibadet biçimi değildir.
Kiliselerin ibadet takvimlerinde cemaati
teşvik ve bir hatırlatma olarak oruç dönemleri
yer almasına karşın imanlılar diledikleri
zaman oruç tutabilirler.
Orucu; kişinin kendini alçaltarak ruhsal
olanı aramak için yiyecek ve içecek şeylerden
belirli bir süre uzak durması olarak tanımlamamız
mümkündür. Oruçta esas olan; kişinin gurunun
kırılması, günahlılığının farkında olarak
pişmanlık duyup tövbe etmesidir.
Kişi oruç dönemi boyunca bütün aklı, bütün
gücü ve bütün kalbiyle Tanrı’yı aramaya
yönelir. Genelde Kutsal Kitap’ta oruç bahsinin
geçtiği yerlerde dua, yakarış ve Tanrı’yı
aramaktan bahsedilir.
Kutsal Kitap oruçtan bahsettiği zaman duaya
her zamankinden daha fazla vakit ayırmamızı
bekler. Oruç; yalnızca aç kalarak yine günlük
işlerimizi aynen yapmaya devam ederek geçirdiğimiz
dini bir zorunluluk ya da yük değildir.
Kutsal Kitabın İşaya 58. bölümü Tanrı’nın
oruç için olan isteği hakkında bize yeterli
bilgi verir:
1 Yüksek
sesle çağır, esirgeme, sesini boru gibi
yükselt, ve kavmıma günahlarını, ve Yakup
evine suçlarını bildir. 2Halbuki
her gün beni arıyorlar, ve yollarımı bilmekten
hoşlanıyorlar; adalet etmiş ve Allah’ın
hükümlerini bırakmamış bir millet gibi benden
doğru hükümler soruyorlar; Allah’a yaklaşmaktan
hoşlanıyorlar. 3Niçin
oruç tuttuk da görmiyorsun? Canımızı alçalttık
da bilmiyorsun? diyorlar. İşte siz orucunuz
gününde işinizin peşindesiniz, ve bütün
işçilerinizi sıkıştırırsınız.
4İşte siz kavga ve
çekişme için, ve kötülük yumruğu ile vurmak
için oruç tutuyorsunuz; bugün öyle oruç
tutmuyorsunuz ki, yüksek yerde sesinizi
işittiresiniz. 5Benim
seçtiğim oruç, insanın canını alçaltacağı
gün, böyle mi olur? Saz gibi başını iğmek,
ve altına çul ve kül sermek mi? buna mı
oruç, ve Rabbe makbul gün, diyorsun? 6Kötülük
zincirlerini açmak, boyunduruk bağlarını
çözmek, ve ezilmiş olanları hür olarak koyvermek,
ve her boyunduruğu kırmak, benim seçtiğim
oruç bu değil mi? 7Kendi
ekmeğini aç olanla paylaşmak, ve yurtsuz
düşkünleri kendi evine getirmek, ve çıplağı
görünce üstünü örtmek, ve kendi etinden
olandan kaçınmamak değil mi?
8O zaman ışığın tan
gibi doğar, ve yaran çabuk et sürer, ve
senin önünden kendi salahın yürür; Rab’bin
izzeti dümdarın olur. 9
O zaman imdada çağıracaksın, ve Rab cevap
verecek; feryat edeceksin, ve: işte buradayım,
diyecek.
Eğer boyunduruğu, parmak uzatmağı, ve fesat
söylemeği ortanızdan kaldırırsan; 10ve
canının çektiği şeyi aç olana verirsen,
ve alçaltılmış canı doyurursan; o zaman
karanlık içinde ışığın doğacak, ve koyu
karanlığın öğle vakti gibi olacak; 11ve
daima Rab sana yol gösterecek, ve kurak
yerlerde senin canını doyuracak, ve kemiklerini
kuvvetlendirecek; ve sulanmış bir bahçe
gibi, ve suları yalancı olmayan bir kaynak
gibi olacaksın 12Ve
senden çıkacak olanlar eski harebeleri bina
edecekler; çok nesillerin temellerini dikeceksin;
ve sana: Gedik kapatan, Memlekette oturulsun
diye yolları eski haline koyan, denilecek.
13Mukaddes günümde
dilediğini yaparak Sebt gününü ayak altına
almazsan; ve Sebt gününe ferah gün, Rabbin
mukaddes gününe izzetli gün dersen; ve kendi
yollarında yürümeyerek, kendi zevkini bulmayarak,
ve kendi sözlerini söylemiyerek o güne izzet
verirsen; 14 o zaman
zevkini Rabde bulursun; ve seni dünyanın
yüksek yerleri üzerine bindiririm; ve atan
Yakubun mirasını sana yediririm; çünkü Rabbin
ağzı söyledi.
Birinci
ayete baktığımız zaman Tanrı, kendi halkının
günah ve suçlarını bilmesini istiyor. Dindar
bir şekilde Kutsal Yasanın gereklerini yerine
getiren, oruç tutan ama yürekte hiçbir değişim
yaşamayan, kendi günahlarının farkında olamayan,
kendinde değişmesi gerekenleri fark etmeyen
bir halk Tanrı’yı hoşnut edemiyordu.
Demek
ki orucun tanımını yaparken kendi günah
ve hatalarının farkında olmak diyebiliriz.
Halkın ruhen yüreklerinde isyan ve itaatsizlik
vardı. Orucu bir askeri kural gibi yerine
getiriyorlardı. Böylece yürekten kaynaklanan
kötü düşünceler onları oruca rağmen kirli
tutmaktaydı. Aç kalmak dışında dünyasal
alışkanlıklarının ve tutkularının onları
yönlendirdiği her şeyi yapıyorlardı. 2-3
ayetlerine baktığımız zaman sözde tuttukları
bu oruç ile kendilerini doğru görmeye başlıyor,
Tanrı’ya bu neden böyle oldu, neden benim
başıma şu iş geldi gibi sorularla adeta
hesap sormaktaydılar. Bu gurur ile ‘Niçin
oruç tuttuk da görmüyorsun? Canımızı alçalttık
da bilmiyorsun?’ diyecek kadar Tanrı’ya
karşı küstah bir tavır takınmışlardı.
Sanki Tanrı onların oruç tutmasına muhtaçmış
gibi Tanrı’dan bir karşılık vermesini bekliyorlardı.
Kendileri yaptıkları bu işin karşılığında
Tanrı’nın onlara bir şeyler verme zorunluluğu
varmışçasına Tanrı’dan hesap soruyorlardı.
Oysa Tanrı bizlerin oruç tutmasına ihtiyaç
duymuyor. Oruç bizim içindir, orucu Tanrı
için değil öncelikle kendimiz için tutuyoruz.
Çünkü değişmesi gereken bizizdir, Tanrı
değil. Değişmesi gereken bizim hayatımızdır,
değişmesi gereken bizim yüreğimizdir. Bizler
oruç tutunca Tanrı bir şeyler kazanmış olmuyor
ki, tutmadığımız zamanlarda Tanrı bir şeyler
kaybetmiş olsun. Demek ki, oruçta diğer
bir esas ise; gururumuzu farketmek ve
bunun kırılmasına çalışmaktır. Ayetimiz
‘orucunuz gününde işinizin peşindesiniz,
ve bütün işçilerinizi sıkıştırırsınız’
demektedir. Oruç tutarken kavga eden, çekişen,
ve işçilerini sıkıştıran, kötülük ve hile
yollarından ayrılmayan insanlar kendi suçlarını
göremiyorlardı.
Görüyoruz ki, oruç ile farkına varmamız gereken diğer
bir nokta ise; ailemizin, kültürümün,
alışkanlıklarımızın ve yetişme tarzımızın bizi
yönlerdirdiği yanlış insani ilişkilerin farkına
varmamız, tövbe ve pişmanlıkla değişmeğe çalışmamızdır.
Demek ki, oruçta Tanrı ile
düzeyli bir ilişki hedeflenirken, dünyaya karşı da
insani yaklaşımlarımızın olumlu bir yönde değişmesi söz
konusu olmalıdır. Kutsal Yazı 4. ayette oruç hakkında ‘kavga
ve çekişme için, ve kötülük yumruğu ile vurmak için oruç
tutuyorsunuz’ derken, 9b ayetinde ‘parmak
uzatmağı, ve fesat söylemeği ortanızdan kaldırırsan’
ifadeleri ile oruç tuttuğumuz için tutmayanları
suçlamak, ve ‘işte şu oruç tutmayanlar var ya’
diye ayrım yapmamızı yasaklar. Halbuki hemen her sene
oruç tutanlar ile tutmayanlar arasında bir kavga ve
çekişme olmaktadır. Doğrusu bu tatsız olayların sebebi
oruç tutan insan ise vay o kişinin haline. Tanrımız
bizlere oruçlu olmayanlara karşı bir tavır sergileme
hakkı vermemektedir. Oruçta hedeflenen şey yalnızca
kavga ve çekişmelerden uzaklaşmak değildir. Ayrıca
ailemizde, arkadaş ve akraba çevremizde dargın olduğumuz
kimselerle, bize dargın olan kimselerle barış yapma
yolunda samimi girişimlerde bulunmamız gerekmektedir.
Dargın olan kimselerin barışmasına arabuluculuk yapmak
için kolları sıvamak orucumuzun bir parçası olmalıdır.
5. ayette Tanrı, hem oruç tutuğumuzu herkese ilan eden
davranışların sergilenmesine, hem de sahte
alçakgönüllülük gösterilerine orucu alet etmemize
karşıdır. Diğer yandan oruç gününü canın alçaltıldığı
gün olarak niteler. Kişi gururdan tövbe edip, bir
günahkar olduğunu kabul etmeli, alçakgönüllülüğü
öğrenmeye ve yaşamaya çalışmalıdır.
6.
ayette emriniz altında çalışan kişilere
karşı olan tutum ve davranışlarınıza dikkat
çekilmektedir. Yetkimiz altında çalışan
işçilere ya da yönetimimiz altındaki memur
ve müdürlere karşı olan davranışlarımız
acaba Tanrı’yı hoşnut ediyor mu? Aynı zamanda
sizin yetkiniz altında olan ev halkı ve
evde çalışan insanlarla olan diyaloğunuz
nasıl? Komşularınızla olan ilişkiniz ne
durumda? Tanrı oruç zamanında bunları da
gözden geçirmenizi istemektedir. Eğer bir
kişi emri altında çalışan kişinin haklarına
saygı duymuyorsa, onların maaşlarını düşük
ödüyorsa, sigortasını ödemiyorsa, düşük
ücret için küçük yaşta çocukları çalıştırıyorsa,
fakirlere, ihtiyaç içinde olan kimselere
karşı merhamet etmiyorsa, Tanrı bu kişinin
tuttuğu oruçla da ilgilenmiyor.
Yine komşumuzun hakkı bize geçmişse ve yaptığımız
bu yanlışlıkları düzeltme yolunda yüreğimizde
bir pişmanlık oluşmamışsa, yetkimiz altındaki
insanların bize geçen hakları konusunda
Kutsal Kitaba uygun ahlaki bir tavır sergileme
prensibi geliştirmek için bir adım atmamışsak,
Tanrı tuttuğumuz bu oruçtan memnun değildir.
Komşumuzun, işçilerimizin, emrimiz ya da
yetkimiz altında çalışan kişilerin, ailemizde
ve akrabalarımızdaki kişilerin şahsına karşı
takınmış olduğumuz kaba davranışlardan dönmemişsek;
orucumuzdan beklenilen gerekli maneviyatı
alamamışız demektir.
Onlara
karşı olan kötü söz ve davranışlardan vazgeçmek
(Kötülük zincirlerini açmak, boyunduruk
bağlarını çözmek),
sözle ya da zorlayarak yaptırdığımız işlerle
sanki bize karşı mecburlarmış gibi insanlardan
daha fazla şeyler isteyerek esir gibi gördüğümüz
insanlardan özür dileyip onların gönlünü
almak, onlara da kendimize yapılmasını istediğimiz
şekilde davranarak (ezilmiş olanları
hür olarak koyvermek, ve her boyunduruğu
kırmak )
hayatımızı değiştirmeye karar vermemiz orucun
kendisidir.
Ayrıca
içinde bulunduğumuz ruhsal savaşta bütün
bunları başarabilmek ve galip gelebilmek
için oruç bize destek olacaktır. Şeytanın
oyunlarına düşmemek ve tuzaklarını kırmak
için duamızın yanında oruç bize büyük bir
destek olacaktır. Tanrı halkı kendini alçaltıp
oruç ve dua ile Tanrı’nın önünde yürümeye
çalıştığı zaman her boyunduruğu kıracak
ve her bağı çözecektir. Ölüm diyarının kapıları
bile Tanrı halkının sahip olduğu yetkiye
direnmeyecektir. Tanrı halkı Kurtarıcı Tanrısını
hoşnut eden dua ve oruçla yeryüzünde bağladığı
her lanet ve kötülük göklerde bağlanmış
olacak, yeryüzünde çözdüğü her bereket göklerde
de çözülecektir.
7
Ayette Tanrı’nın bizden acıyan bir yürek
ile kendi yiyeceğini, giyeceğini başkaları
ile paylaşan biri olmamızı istediğini görüyoruz.
Yani Tanrı, tıkabasa karnımızı doyurduktan
sonra tekrar yiyeceğimiz zamana kadar yiyeceklerimizi
saklayıp bir süre için aç kalmamızla hoşnut
olmuyor. Tanrı elindeki yiyeceği aç olanla
paylaştığı için aç kalan bir insan görmek
istiyor. Yani oruç bir açlık ve susuzluk
döneminden çok, bir paylaşma ve insanlarla
kucaklaşma dönemi olmaktadır. Diğer yandan
insanlara yardım yaparken ırk veya din ayrımı
yapmamalıyız. Yani oruç: ezilmiş, toplum
dışına itilmiş insanları hor görmemek, farklı
millet ve ırkları sevebilmeyi öğrenme gayretidir.
Bizim ruhsal gıdamız olan İncil’i başkalarıyla
paylaşıyor muyuz? İncil yanlızca Hıristiyanlar
için değil, bu dünya içindir. İman edenler
için özel bir vahiydir. İman etmeyenler
için genel vahyin yanında Tanrı’yı ve ahlaki
standartları öğreten, günah ve cezayı, Tanrı
korkusu ve yargıyı öğreten bir kitaptır.
Bu ruhsal yiyeceği hep kendimize mi saklıyoruz
yoksa paylaşıyor muyuz? Kendi ailemiz, ve
kendi kilisemiz dışında bulunan insanların
da İncil’e ihtiyaçları olduğunu görebiliyor
muyuz? Gerek ruhsal gıda gerek se fiziksel
gıda olsun bunları paylaşmak sevgi ve merhamet
gerektiren şeylerdir.
Henüz
İsa Mesih’in yüreğini tam olarak anlayamamışsak
bunları yaşamamız oldukça zordur.
Luka 10:25-37 ayetlerinde sonsuz yaşamı
alacak kişinin nitelikleri anlatılırken
iyi komşuluk ilişkilerine dikkat çekilir.
Buradaki iyi komşu yaralı insanı görünce
yüreği sızlayan (33.ayet) ve acıyıp merhamet
eden (37.ayet) olarak tanımlanır.
Neticede iyi komşu ekmeğini, İncilini, imkanlarını
tanımadığı kimseler için bile paylaşan kişidir.
Bunu yaparken motivasyonu hümanizm değildir,
iyi işler yapma görevi değildir. Fakat ‘çok
acıyan ve lütfeden, geç öfkelenen ve inayeti
ve hakikati çok olan’ Tanrı’nın yüreğidir.
Diğer yandan ‘Kendi etinden olandan kaçınmamak’
sözleri başta kendi anne ve babamıza karşı
sorumluluklarını ihmal edenlerimizi ihtar
etmektedir. Onların yaşlılıklarını iyi geçirmelerine
yardımcı oluyor muyuz? Onların yaşlılığından
kaynaklanan sözlerini, davranışlarını ve
isteklerini saygı ve anlayışla karşılıyor
muyuz? Ailemizdeki yaşlılar bizim varlığımız
için şikayette mi yoksa şükür mü ediyor?
Kendi eşimize ve çocuklarımıza olan davranışlarımız
başkalarına açıklanmış olsaydı acaba bizi
utandırırmıydı? Onlara yeterli vakit ayırıyor
muyuz? Yoksa bizde çağımızın meşgül olma
hastalığının esiri miyiz? Plan, program
ve randevularımızla olan meşguliyetimiz
ailemizle vakit geçirmemize bir engel teşkil
eder halde mi?
İşimiz ve diğer meşguliyetimiz bizim için
bir din haline gelmemeli. Bu yanlızca dış
dünya için değil kilise için de bir problemdir.
Kişiler sürekli plan ve projelerle uğraşmaktan,
sürekli ‘Tanrı için bir şeyler yapıyor
olmaktan’ o kadar çok meşguldür ki Tanrı
ile vakit geçirmeye, O’nu dinlemeye çalışmaya,
dua etmeye bile vakit yoktur. Bu durumda
oruç: Tanrı için bir şeyler yapmaktan
önce ‘Tanrı ile birlikte bir şeyler yapma’
girişimimizin ilk adımıdır.
İnsanlar arasında ayrım yapmamak, insanlığı
sevgiyle kucaklamaya çalışmak Tanrı’nın
beğenisini kazanmış bir oruçtur.
8. ayette ‘O zaman ışığın tan gibi doğar,
ve yaran çabuk et sürer, ve senin önünden
kendi salahın yürür; Rabbin izzeti dümdarın
olur’ sözleri Tanrı’nın isteğine uygun
tutulan orucun bir başka bereketine dikkatimizi
çeker. İsa Mesih dağda görünümü değişip
nasıl yüceliğini gösterdiyse,
Tanrı da kilisesinin dünyada öyle parlamasını
istemektedir.
Tanrı’nın isteğine göre tuttuğumuz oruç
ile hatalarımız, eksikliklerimiz, zayıf
yönlerimiz günahın açtığı bir yara olarak
çabuk et sürecek, iyileşecektir.
İnsanların önünde yaptığımız iyi işler ve
imanlı yaşayışımız Tanrı’nın bizde nasıl
çalıştığını gösteren bir işaret olacaktır.
9a ayetinde yazıldığı üzere, işte o zaman
Kurtarıcı Tanrımızın merhametli eli yardım
için bize uzanacak ve yolumumuzu açacaktır.
Her durumda iyilik için etkin olan Kutsal
merhamet Tanrı’sının kendisini imdada çağıran
halkına cevap vermek ve yardım etmek için
olan istekliliği burada dikkatimizi çekmektedir.
‘Canının çektiği şeyi aç olana verirsen’
diye yazan 10a ayeti ile karşımızdaki kişiyi
kendimiz gibi görerek yardımda bulunmamız
ve sevgi göstermemiz istenmektedir. Yardımda
bulunurken karşımızdaki kişiyi tanımıyor
olsak bile o kişiye soframızdan arta kalmış
olanı değil, ya da sevmediğimiz bir yiyecegi
değil, en çok sevdiğimiz şeyi ve canımızın
o gün en çok çektiği yiyeceği verebilen
bir yürek oluşması esastır aynı zamanda.
Bu durumda oruç; öncelikle ruhsal anlamda
yenilenmeye olan ihtiyacımızı Rabbin önüne
getirerek yiyecek, içecek ve dünyasal işlerden
bir süre için kendimizi alıkoymak demek
olmaktadır. İşte bundan sonra Tanrı’nın
isteğine göre tutulan bu orucun bereketlerini
görmekteyiz:
10b ayetine baktığımız zaman Tanrı’nın isteğine
uygun tutulan oruç ile hayatımızda Rab’bin
ışığı olacak, Tanrısal aydınlanışı daha
iyi bir şekilde göreceğiz ve sıkıntı zamanlarında
Tanrı’nın kutsayan eli üzerimizde olacaktır.
Rab hayatımızın karanlık ve zor dönemlerinde
bizi feraha çıkaracaktır. 11 ayette Rab’bin,
hayatın her alanında bize rehberlik edececeği
hatırlatılır (daima
Rab sana yol gösterecek,
yaşamdan zevk alacaksın ve ihtiyacın olan
yerde Rab senin yanında olacak (ve kurak
yerlerde senin canını doyuracak), canına
sağlık verecek (kemiklerini kuvvetlendirecek),
hayatında Kutsal Ruh’un meyveleri olacak,
ürün veren semereli bir yaşamın olacak (sulanmış
bir bahçe gibi- kurak bir bahçe gibi
değil-), Hayatının günleri boyunca tatmimkar
bir yaşam süreceksin. Senin tanıklığını,
ev ve iş hayatını, düşünceni Rab o sonsuz
sevgisiyle bereketleyecek (ve suları
yalancı olmayan bir kaynak gibi olacaksın).
Tıpkı iman atamız İbrahime yaptığı gibi
(12. ayet), Tanrı yalnızca seni değil, senin
zürriyetini de bereketleyecek (Ve senden
çıkacak olanlar eski harebeleri bina edecekler;
çok nesillerin temellerini dikeceksin; ve
sana: Gedik kapatan, Memlekette oturulsun
diye yolları eski haline koyan, denilecek.).
Kutsal Yazı Rab’be ayırılmış günleri (yanlızca
oruç zamanı değil) gerçekten Rab’be ayırmamızı
ve o günde Allahımızın yüzünü aramamızı
istemektedir (13. ayet), (Mukaddes günümde
dilediğini yaparak Sebt gününü ayak altına
almazsan; ve Sebt gününe ferah gün, Rabbin
mukaddes gününe izzetli gün dersen).
Rab’be ayrılmış olan günlerde dünyasal işlerden
zamanında vakit ayırıp, kendi işlerimizden
dinlenip, emrimizde çalışanların da dinlemesini
sağlamalıyız.
Rab’be ait günlerde Rab’bin sözü için vakit
ayırıp, O’na izzet ve görkem sunarak geçirmemiz
gerekmektedir. Rab’be ait günleri gezip
eğlenmek için değil ama (ve kendi yollarında
yürümiyerek, kendi zevkini bulmayarak, ve
kendi sözlerini söylemiyerek o güne izzet
verirsen) Rab’be ait olanı Rab’be ödemek
için yaşamalıyız. Kuşkusuz bütün bunları
yapan ve yaşayan kişi Rab’bin esenliğini
tadacaktır (14. ayet).
O
zaman Davut’un “sözün süzme gümeç balından
tatlıdır”
dediği zaman yaşadığı o lezzeti tatmak bizlere
de nasip olacaktır (o zaman zevkini Rabde
bulursun).
Tanrı bize bu ayetlerde ayrıca, kazandığımız
bu ruhani zenginliğe ek olarak dünyasal
zenginlik te vaat etmektedir (ve seni
dünyanın yüksek yerleri üzerine bindiririm;
ve atan Yakubun mirasını sana yediririm).
Peygamber İşaya burada Rab’bin sözüne hizmet
eden biri olarak buradaki emirlerin, yasakların,
bereketlerin ve dolayısyla övgünün Rab’be
ait olduğunu hatırlatarak ‘çünkü Rabbin
ağzı söyledi’ diyerek son sözü söyler.
Yani oruç; günahlarımızı, suçlarımızı
farketmek ve gururumuzun kırılması
için, alçakgönüllü olmayı öğrenmek ve tövbe
etmek için, Tanrı’yla daha derin ve anlamlı
bir ilişki kurabilmek için, Tanrı’nın hayatımız
için olan planını daha iyi bir şekilde anlamak
için, bedensel ve maddesel şeylerden bir
süre için uzaklaşarak yaptığımız, Kutsal
Kitap okuma, dua ve yakarışla birlikte sürdürdüğümüz,
bir ibadet biçimidir.
II.BÖLÜM
MESİH MERKEZLİ ORUÇ
Kendi
isteği ile birşeyler yapmayı sevmeyen insanoğlu
oruç denince kendisini mecbur edecek bir
takım şartlar aramaktadır. Bu yüzden oruç
denince hemen sorulan sorulardan bir tanesi;
orucun ne zaman tutlacağıdır. Oruç kaç gün
tutulacak yada kaç gün tutulmalıdır, nasıl
tutulacak, orucu ne bozar ya da neler bozmaz
soruları ile insanoğlu hemen kendisine kurallar
ve şartlar aramaya meyillidir.
Ancak Kutsal Kitap bize bu konuda bir cevap
vermez. Bizlerin bu türden tutum ve anlayışımız
oruçta hedeflenen ruhaniyeti engellemekten
başka bir işe yaramaz. Zaten İşaya 58. bölümündeki
ayetlerin özüne baktığımız zaman oruçtaki
hedefin bu sorular olmadığını görüyoruz.
İşaya 58. bölüm üzerinde düşündüğümüz I.
Bölüme baktığımızda oruçta hedefin günah
ve hatalarımızı farketmek, gurur ve günahımızın
farkında olmak ve bunun kırılmasına çalışmak,
yanlış insani ilişkilerimizi düzeltmek,
insanlık ailersinin tüm fertlerini sevmeye
çalışmak olduğunu görmüştürk.
İncil’de, İsa Mesih’in de öğretişinin bu
yönde olduğunu görüyoruz. Şimdi İncil’in
bu konudaki ayetlerine bakalım.
Luka 18.9-14 ayetler :
“Biri Ferisi,öbürü vergi
görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa
çıkmış. Ferisi ayakta dikilip kendi kendine
şöyle dua etmiş: ‘Tanrım, diğer insanlar
gibi soyguncu, hak yiyici ve zina edici
olmadığım için, hatta şu vergi görevlisi
gibi olmadığım için sana şükrederim. Haftada
iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını
veriyorum.’ Vergi görevlisi ise uzakta durmuş,
gözlerini göğe doğru kaldırmak bile istemiyor,
ancak göğsünü döverek, ‘Tanrım, ben günahkara
merhamet et’ diyormuş. “Size şunu söyleyeyim,
Ferisiden çok bu adam aklanmış olarak evine
dönmüş. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak,
kendini alçaltan ise yüceltilecektir.”
Buradaki Ferisi yaptığı işlere
güvenerek gurura kapılan ve başkalarını
küçük görerek kendini yücelten bir kişidir.
Ferisi başkalarının günahlarını görmeye
odaklanmış olduğundan kendi günahının farkında
değildir. Bu kişide bir alçakgönüllülük,
tövbe ve pişmanlık görmüyoruz. Vergi görevlisinin
merhamet dileyen ruh hali onda gözükmüyor.
İşte bu yüzden aklanan kişi pişmanlık
duyan günahkar olmuştur.
İsa Mesih’in bizlere anlattığı bu örneğe
dikkat ettiğimizde orucumuz Mesih merkezli
olacaktır. Yani oruç Tanrı’yı hoşnut eden
bir oruç olacaktır. Luka 18. bölümde gördüğümüz
Ferisi örneğinin İşaya 58. bölümde oruç
tuttuğu halde ‘parmak uzatan’ ve
‘fesat söyleyen’ kişi ile aynı tavır
sergileyenler olduğunu görüyoruz. Tutulan
bir oruç Mesih Merkezli ise vergi görevlisi
örneğinde olduğu gibi Tanrı’nın beğenisini
ve onayını kazanır.
Orucumuz yaşadığımız dünyaya İsa Mesih’i
ilan etmelidir.
Gündelik hayatta karşılaştığımız her sorunda
İsa Mesih’in merhamet yüreğine uygun bir
davranışı sergilemek, O’nun sözlerini hayatımızın
vazgeçilmez bir parçası haline getirmeye
çalışmak orucumuzu Mesih Merkezli bir oruç
yapacaktır. Oruç boyunca İsa Mesih’in iradesini
hayatımızda görünür kılmak, Kutsal Kitabı
yaşamımız ve sözlerimizle yansıtmaya çalışmak
gayreti orucumuzu Mesih Merkezli bir oruç
yapacaktır.
Kutsal Yazılar İsa Mesih’i işaret ettiği
gibi orucumuzda İsa Mesih’i işaret etmelidir.
Oruç süresince düzeltmeye çalıştığımız sözleriniz
ve davranışlarımızla İsa Mesih’in öğretişleriyle
çelişmeyen bir davranış ve söz bütünlüğüne
olabildiği orada sahip olmak oruçtan sonraki
dönemde hayatımızı daha bir yenilenmiş hale
getirecektir.
İsa Mesih’in oruç hakkındaki diğer bir çarpıcı
öğretisi ise dağdaki vaazında görülür.
Matta 6.16-18 ayetler:
“Oruç tuttuğunuz zaman, iki
yüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç
tuttuklarını belli etmek için kendilerine
perişan bir görünüm veririler. Siz oruç
tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü
yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide
olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik
içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.”
İsa Mesih’in verdiği bu örnekte başkalarına
oruç tuttuğunu belli eden, bir anlamda elalem
ne der korkusu ya da insanların övgüsü için
tutulan orucun Tanrısal bir değeri olmadığını
görüyoruz.
İsa Mesih’in oruç öğretişi, orucu ne zaman
tutacağız, nasıl tutacağız, ne kadar zaman
tutacağız? gibi sorulardan uzaktır. İsa
Mesih oruçtan bahsederken rakamlarla ve
kurallarla ilgilenmiyor, O’nun dikkat ettiği
nokta tutulan orucun ruhaniyetidir.
Bu ayette ‘Oruç tuttuğunuz zaman’
ifadesi sık sık sorulan ‘Hıristiyanlıkta
oruç var mı?’ sorusuna yeterli bir cevap
olmaktadır. İncil’e göre oruç, bir Hıristiyanın
Kutsal Kitap okumak, dua etmek, kilise faaliyetlerine
katılmak gibi ruhsal solunum faaliyetlerinden
biridir.
İncil, yılın şu ayında, şu şartlarda, şu
kadar oruç tutun diye bir öğretiş vermez.
İncil’in bahsettiği yürekten inanmış kişi
zaten oruç tutmaktadır. Orucu yanlızca senenin
bazı aylarına bölerek toplumsal bir zorunluluk,
bir yarış gibi düşünmek, ya da tutulmadığı
zaman bazı cezai yaptırımları öne sürerek
uygulatmaya çalışmak İncil’in oruç anlayışında
yoktur. Tanrı, bizlerin O’nunla olan ilişkimizde
özgür olmamızı ister.
Yukarıdaki ayetlere ek olarak bir diğer
ayette ise oruç tutmanın gerekliliği açıkca
vurgulanmıştır.
Matta 9:14-15:
Bu arada Yahya’nın öğürencileri
gelip İsa’ya, “Biz ve Ferisiler oruç tutuyoruz
da, senin öğrencilerin niçin tutmuyor?”
diye sordular. İsa şöyle karşılık verdi:
“Güvey hala aralarındayhen, davetliler yas
tutar mı hiç? Ama güveyin aralarında alınacağı
günler gelecek, işte o zaman oruç tutacaklar”
İsa Mesih burada öğrencilerinden bahsederken
‘işte o zaman oruç tutacaklar’ ifadesi
ile bir imanlının oruç tutması gerekliliğine
yeterince cevap vermiştir. Evet, güvey göğe
alınıp yüceltilmiştir. Şimdi O’nun görkem
içinde dönüşünü bekleyen kilise oruç tutmalıdır.
Çünkü Eski Ahit döneminde oruç tutan Tanrı
halkının karşılaştığı problemler ve sorunlar
bugün de bizler için geçerlidir.
Orucu Ne Zaman Tutmalıyız ? :
2.yüzyıldaki ‘Didake’ öğreti kitabında o
dönem Mesih İnanlılarına çarşamba ve cuma günü oruç
tutmaları öğretilmekteydi. Bu dualı bir oruçtu. Bazen bu
oruç cumartesi günü de devam ederdi. İkinci yüzyıldaki
kiliselerin Diriliş Bayramından önce (Paskalya) oruç
tuttukları bilinmektedir.
4.yüzyılda ‘Quadragesima’ adıyla kırk günlük oruç
tutulduğu bilinmektedir. Bazı yerlerde yeni imanlılar bu
kırk günlük sürede vaftize hazırlanırlardı. Bazı
kiliseler bu süreye bir hafta daha ilave ederek Diriliş
Bayrımı (Paskalya) öncesinde 7 hafta oruç tuttular.
J.Calvin Oruç :Hakkındaki Öğretişi:
Calvin; Kutsal Yasa ve
Peygamberlerin örneğini izleyen Müjde Elçilerinin
günlerinden beri kilisenin tuttuğu oruç ‘yararlı bir
displindir’ diye yazmıştır. Ayrıca:
a) ‘Hiç oruç tutmamak batıl inanca bağlı oruç tutmaktan
daha iyidir.’ demiştir.
b) Oruç kişisel amaçlı olarak bedenin kötü işlerini
Ruh’la öldürmek için etkindir (Rom 8.13)
c) Tanrı halkının dua etmeye ve Tanrı sözü üzerinde
derin düşünmeye hazırlanması için hem kişisel hem de
topluluk olarak birlikte oruç tutması tavsiye edilir.
d) Kilise çobanları yaşanılan zamanın ihtiyacına göre
oruçlu dua için cemaati toplamaya mecburdurlar. Kutsal
Kitap bu toplantıların zaman ve şeklini emretmeyip
kilisenin muhakemesine bırakmıştır. Oruç sebepleri:
Dini ihtilaf tartışılacağı zaman, önderler seçileceği
zaman, önemli kararlar verilmeden önce, salgın,
hastalık, kıtlık, savaş v.s. krizler olabilir.
e) Dirirliş Bayramından önce tutulan orucu
putlaştırmamak gerekir. Çünkü Musa, İlya ve Mesih’in
kırk günlük oruçları Paskalya için örnek gösterilemez.
J.Calvin’in
oruç öğretisinin batıl inançlar konusundaki
hatırlatmasını gözönüne alaraktan, bu durumda orucu
batıl inançları reddetme ve onlardan uzaklaşma gayreti
olarak tanımlamamız yada bunları oruçtaki hedeflerden
biri olarak görmekemiz esas olacaktır. Tanrı önünde
yürüyen bir kişinin hayatında olmaması gereken batıl
inançların üzerimizdeki etkisini ve yaptırımını
reddetmemiz bunu çevremize böyle tanıtmamız
gerekmektedir.
Kişi oruç
tutarak sevap kazanamaz. Oruç tutarken orucun amacını
hatırımızda tutmalıyız. Oruç yürekten olmalıdır
18. ve 19. Yüzyıl Protestan Kiliseleri uyanış tecrübesi
yaşamış oduklarından ruhsal açıdan durgun hissedilen
dönemlerde Mesih’in huzurunu özleyerek oruç tutarlardı.
Genellikle belli bir hafta sonu seçildikten sonra,
cumartesi günü oruçlu dua için toplanırlardı.
Kendilerini Kutsal Sözün açıklanmasına ve duaya adayıp
Pazar günleri ise oruçsuz olarak ibadet ederlerdi.
Kutsal Kitapta Tanrı halkının takvime göre (7. ayın 10.
günü) tuttuğu en belirgin oruç, kefaret orucuydu.
Bundan başka 4.ayın 7.günü, 5.ayın 9.günü, 7.ayın
3.günü, 10.ayın 10.günü oruç tutmaktaydılar.
Buna karşın Kutsal Kitapta Tanrı halkı üzüntülü ve
sıkıntılı oldukları durumlarda (1.Samuel 1:7), ülkenin
geleceği içinendişe duyduklarında (2.Samuel 1:12),
günahtan dönmek ve tövbe etmek istediklerinde (1.Samuel
7:6), Tanrı’dan ve O’nun öfkesinden korkulduğu
zamanlarda (2.Samuel 12:6), günaha düştüklerinde (Ezra
10:6), endişe ve karışıklığın olduğu zamanlarda
(Hakimler 20:26), tehdit ve korku olduğu zamanlarda
(2.Tarihler 20:3), oruç tutmaktaydılar.
Yani orucu başlatan şey özel bir ay ya da gün değil, o
an için yaşanılan özel durumlardı. Orucu başlatan şeyler
takvimsel hesaplar değil, Tanrı ile aranan yakın ilişki
ve Tanrı’dan yardım ve merhamet beklentisinin olduğu
özel durumlardı.
Mesela Kutsal Kitabın Yoel 1.14.ayetinde: ‘Oruç
takdis edin, toplantıya çağırın, ihtiyarları ve
memlekette oturanların hepsini Allahınız Rabbin evine
toplayın ve Rabbe feryat edin’ sözleri ile görüyoruz
ki, bunun gibi durumlarda Tanrı’nın halkı yılın herhangi
bir gününde oruç başlatmaktaydı. Bu durumda orucu kilise
uygun gördüğü her zamanda başlatabilir. Gerek ülkenin
içinde bulunduğu durum gerekse kilisenin içinde bulundu
zorluk yada ruhsal bir bereket ve ruhsal uyanış, veya
kilisenin tarihindeki herhangi önemli bir olay oruç
sebebi olabilir. Bunun dışında kiliselerin ibadet
takvimlerinde cemaati teşvik ve hatırlatma için oruç ve
perhiz günleri belirlenmiştir. Ancak bu takvimlerde
belirtilen oruç günleri bir düzen olması için
önerilmiştir. Belirlenmiş dönemler dışında kişiler
isterse ayrıca oruç tutabilirler.
Cemaatin tek bir beden olarak birlik içinde katıldığı
orucun ruhsal bereketlerini yine bütün cemaat olarak
birlikte paylaşması güzel bir tecrübe olacaktır. Bunun
dışında elbette kişiler ayrıca oruç tutabilir.
İsa Mesih
hizmetine başlamadan önce 40 gün süre oruç tutmuştu. Bu
orucun sonunda denendiğinde galip gelmişti. İsa Mesih
oruç tutarken ruhsal ve bedensel olarak Tanrı ile
birlikteydi. Bu süre içinde dünyasal işlerden
uzaklaştığı için Tanrısal ve ruhsal olana
yoğunlaşabilmişti. Kendisi bu alışkanlığı hayatın her
gününe yayabilmeyi iyi biliyordu. Bu yüzden Yuhanna 4.34
ayetinde ‘Benim yemeğim, beni gönderenin isteğini
yerine getirmek ve O’nun işini tamamlamaktır’
diyerek orucun meyvalarını hayatın tamamına ve her
alanına nasıl taşıdığını gösterir. İsa Mesih’in buradaki
ifadesinden orucun; yiyeceğini dolaba kaldırıp aç
kalarak değil, Tanrı sözü ve işi ile meşgul olarak
yapılan bir ibadet olduğunu görüyoruz. İsa Mesih yaşamın
her anına ve alanına taşıdığı orucun bu meyvası gereği,
kendi etinden olandan kaçınmamış, bu yüzden vergi
görevlilerinin ve günahkarların dostu olmakla
suçlanmıştı.
Yine Zakay’ın evine gittiği için günahkarlarla dost
olamakla suçlanıyordu.
Bu örneklerden açıkca anlaşıldığı gibi öncelikle
tuttuğumuz orucun meyve vermesi önemlidir. Bu yüzden
yılın dilediğimiz ayında oruca başlayabiliriz.
Hangi Konularda Oruç Tutabiliriz ?
Evlilik, iş değiştirmek, göç etmek,
kilisede yeni bir göreve başlamak gibi önemli
kararlarda, günahlılığımızdan tövbe etmek istediğimizde,
sevinçli ya da üzüntülü olaylarda, ruhsal konularda
bilgelik ve hikmet kazanmak için, gururumuzun kırılması,
Tanrı’yı hayatımızda ve düşüncemizde yüceltmek için,
alçakgönüllük ile Tanrı’ya hizmet etmek ve O’nun lütfunu
daha iyi anlamak için, ruhsal savaşta galip gelmek ve
şeytanın tuzaklarını kırmak için, zayıflıklarımızın
kaldırılması ve özdenetim kazanmak için, Tanrı’nın bize
yol göstermesi, bizi kuvvetlendirmesi, hayatımızdaki
kurak olan alanları yeşertmesi, bize destek olması ve
her alanda bizi bereketlemesi için oruç tutabiliriz.
Hayatımızda eksik olan
ruhsal meyvaların çoğalması, Rab’den dilediğimiz
birşeyin O’nun isteğine uygun olup olmadığını anlamak
için oruç tutabiliriz. Tanrı’nın yön vermesini,
iyileştiren, kutsayan merhametli elinin dokunmasını
istediğiniz her durumda; yani hayatın her alanında
karşılaştığımız iyi ya da kötü durumlarda oruç
tutabiliriz.
Orucu Nasıl Tutmalıyız ?
Genelde oruç,
akşam bir kez yemek yedikten sonra ertesi akşama kadar
devam eden süreye denir. Oruç tutan kişiler gün boyunca
birşey yemez ve içmezler.
Gün batımından sonra yenen yemekle oruç bozulur.
Oruç döneminde et, tavuk hayvansal gıdalar (süt, peynir,
yumurta) ve alkol kullanılmaz. Ancak bazı sebeblerden
dolayı oruç tutamayanlar perhiz tutatbilir ya da gün
boyunca sıvı şeyler (su veya meyva suyu) alarak
oruçlarını hafifletebilirler (kısmi oruç ya da hafif
oruç). Daniel 10:2-3 ayetlerindeki “O günlerde ben
Daniel üç hafta yas tutyordum. Tam üç hafta doluncaya
kadar iyi yemek yemedim ve ağzıma et ve şarap girmedi ve
hiç yağ sürünmedim” sözlerinden kısmi oruç ya da
hafif oruç tuttuğunu görüyoruz. Yani et ve tatlı
yiyecekler değil, temel yiyecekler (su, ekmek gibi)
alarak kısmi oruç tutmuştur. Oruç günlerindeki perhizde
ise et ve tavuk haricindeki süt, yoğurt, peynir, yumurta
ve ya bunlarla yapılmış yiyecekler alınabilir. Perhiz
günlerinde günde birkaç kez böyle hafif yemekler
yenilebilir.
Eski Ahitte bayram ve sebt günlerinde oruç tutulmadığı
için, kilise bayramlarda ve Yeni Ahit’in sebt günü olan
pazar günleri oruç tutmayı tavsiye etmez.
Ancak uzun oruç dönemlerinde cumartesi ve pazar günleri
hafta boyu süren orucumuzun hafifletildiği ve
gıdalarımıza dikkat ederek bedeni güçlendirdiğimiz
günlerdir.
Ayrıca uzun oruç dönemleri bir hafta ya da bir süre
müsait olmayanların bu uzun dönem içindeki herhangi bir
günde oruca katılmaları için bir kolaylıktır.
Kutsal Kitabın Sebt günü ve bayram anlayışına burada
ayrıca dikkat etmeliyiz. Çünkü günümüz insanları
‘bayram’ deyince tatil, deniz, alışveriş ve gezmek gibi
şeyler düşünmektedirler. Oysa Kutsal Kitabın bayram ve
Sebt günü anlayışında Tanrı halkının dünyasal olan
şeyleri, ev ve iş ile ilgili planları, kafasını meşgül
eden şeyleri bir kenara bırakması, Kutsal Yazılara ve
bunları derin düşünmeye vakit ayırarak ruhunu
dolayısıyla bedenini dinlendirdiği ve Tanrı’yı dinlemek
için ayırdığı gündür. Dikkat edilirse gerek sebt günü
gerekse bayram günleri Kutsal Kitap kültüründe Rab’be
ayrılmış gün olarak ibadet öncelikli günlerdir.
Elbetteki Tanrı’yı derin düşünmek ve Kutsal Kitap okumak
için evden uzaklaşabilir, başka yerlere gidebiliriz. Ama
hedef bir yerlere gitmekten önce Mesih İsa’nın
hoşnutluğu olmalıdır. İşte bu günlerde yediğimiz
yemekler ise Tanrı’nın zaferini kutladığımız ziyafetlere
dönüşmüştür.
Oruç zamanında bedensel alışkanlıklarımızı frenlemek ve
özdenetim kazanmaya çalışarak nefsimizi terbiye etmeye
ve disiplin altına almaya çalışarak Tanrı ile olan
ruhsal bağlarımızı güçlendirmeye çalışırız. Ancak orucu
bedene eziyet ve acı çektirme gibi düşünmek yanlıştır.
Bu yüzden oruç esnasında ilaç alabilir, iğne olabiliriz.
Uzun süreli oruç uygulamalarında sıvı şeyler alabiliriz.
İşaya’nın ‘7Kendi ekmeğini aç olanla paylaşmak,
10canının çektiği şeyi aç olana verirsen’ sözlerine
baktığımızda orucun; aç kalarak Tanrı’ya ve ya insanlara
bir performans sergilemekten çok, canımızın çektiği ve
sevdiğimiz şeylerden bir süre için vazgeçmek ve bunları
başkasıyla paylaşabilmek olduğunu görüyoruz. Bu anlamda
et ve bazı hayvansal gıdalardan bir süre için uzaklaşıp
bunlardan vazgeçilmesi bir oruçtur.
Yine kişinin çok sevdiği veya alışkanlığı olan şeylerden
vazgeçmesi aynı şekilde bir oruçtur.
Dua ve kilise faaliyetleri gibi yürekten ve kendi özgür
irademizle karar vererek yaptığımız oruç Tanrı ile olan
ilişkimizi daha sağlam ve canlı kılacaktır.
Oruç tuttuğumuz zamanlarda, ne kadar tutacağımız, nasıl
ve ne şekilde tutacağımız konularında kafamızı meşgül
eden sorular olduğu zaman Kutsal Ruh’ta dua ederek şu
ayetleri hatırlamak bize yol gösterecektir.
Koloseliler 2.20-23 ayetler :
Mesihle birlikte ölüp dünyanın temel
ilkelerinden kurtulduğunuza göre dünyada yaşayanlar gibi
niçin “Şunu tatma”, “Bunu tatma”, “Şuna dokunma” gibi
kurallara uyuyorsunuz? Bu kuralların hepsi, kullandıkca
yok olacak nesnelerle ilgilidir; insanların buyruklarına
ve öğretilerine dayanırlar. Kuşkusuz bu kuralların
uydurma dindarlık, sahte alçakgönüllülük ve bedene
eziyet açısından bilgece bir görünüşü vardır; ama doğal
benliğin düşkünlüğünü önlemekte hiç bir yararları
yoktur. |