Rönesas ve Reform Hareketi
ve Kiliseye Etkileri
Hazırlayan M.Orhan PIÇAKLAR
Giriş
Rönesans
Ne Demektir?
Rönesans Hareketinin başlamasında
Etken olan olaylar
Daha
Güncel Bilimsel Çalışmalar
Yönetim
Düzenindeki Bozulmalar ve Yeni Oluşumlar
Hümanizm
Başlaması
Bilim’in Gelişmesi
Resim
ve Heykel Sanatlarının Kullanılması
Mimarlığın
Gelişmesi
Rönesans’tan sonra Avrupa’nın genel
özellikleri
Rönesans’tan
sonra Avrupa’daki bu gelişmelere yol
açan temel olaylar
Reform
(Kilisede Reform Harekatı)
Reform hareketlerinin başlamasında
etkenler
Reform’un ortaya çıkması ve yayılması
Reform’un Sonuçları
Reform’a Ayrıntılı Bakış
Martin
Luther’in 95’i Tez’i
Sözlük
Giriş
Çünkü yönetim, senin iyiliğin için Tanrı'nın
hizmetindedir Romalılar 13:4
Pavlus
Romalılara bunu yazarken mutlaka her
yönetimin, Her Kralın imanlı olduğu
için boyun eğmesi gerektiğini değil,
Mesih’e iman etsin veya etmesin yaratılmış
her insanın Tanrının Kul’u olduğu bilincinde
olarak, ve
Tanrı’nın seçtiği halkının hayatlarındaki
planlarını gerçekleştirmek içinde bu
kul’larını kullandığını bilerek böyle
bir buyruk vermiştir,
Tanrı’nın imanlı olmayan bazı yöneticileri, halkını yola getirmek için
kullandığı örneğini görmek için yeremya
25:9 ayetine bakabilirsiniz,
Yeremya 25: 9 Ben de bütün kuzeydeki halkları ve kulum Babil
Kralı Nebukadnessar'ı
çağırtacağım»
diyor RAB, «Onları bu ülkeye de burada
yaşayanlarla çevresindeki bütün uluslara
da karşı getireceğim. Bu halkı büsbütün
yok edeceğim, ülkelerini dehşet ve alay
konusu edip sonsuz bir viraneye çevireceğim.
Evet, Tanrı Daha Mesih yeryüzüne
gelmeden önce tüm dünyaya Müjdenin duyulabilmesi
için her halkın Grekçe bilmesini sağlamak
için Büyük iskenderi
çok güçlü yaptı, bilindiği gibi Büyük
İskender’in dili Grekçeydi, batıdan
- doguya, güneyden – kuzeye her feth
ettiği yerde kolonileşen İskender ve
orduları her yerde bu dilin öğrenilmesini
sağladı, çünkü Müjde Grekçe yazılacak
ve herkes bu duydukları müjdeyi anlayabileceklerdi,
Aynı zamanda müjdenin, müjdeciler
aracılığı ile binlerce Km. uzaklara
gidebilmesi içinde yollar gerekti, bunun
içinde Tanrı Roma’yı güçlü kıldı,
ve halk arasında da bilinen bir söz
ile “HER YOL ROMA’YA ÇIKAR” sözcüğünde
olduğu gibi, Güçlü Roma imparatorluğu
her feth ettikleri
ülkelerden, ülkelerine yollar inşa ederek
müjdecilerin, müjdeyi ulaştırmasını
sağlamıştır,
Belki neden Rönesans ve Reform
hareketi için neden böyle bir giriş
yazdığımı merak etmiş olabilirsiniz,
ancak hatırlatmak istediğimde şey şuydu,
Tanrı geçmişi, bugünü ve geleceği bilen
ve yaşayan bir Tanrı olduğu için Kilisenin
yozlaşmasını, Kilisenin Tanrı’nın Kilisesi
olmaktan çok, Papa’ların Kilisesi olduğunu
gördüğü için, her ne kadar Rönesans’ın
başlatıcıların hepsinin imanlı olmasalarda Tanrı’nın Kilisesinin yanlış öğretiden, tekrar
İncil’de olduğu gibi bir kiliseye dönüş
için başlattığı bir harekettir, Şimdi
o zaman Rönesans nedir ve ne değildir
ona bakalım.
Rönesans
Ne Demektir ?
Avrupa’da
15. ve 16. yüzyıllarda önce İtalya’da
başlayan, daha sonra diğer Avrupa ülkelerine
yayılan edebiyat, sanat, düşünce ve
bilim alanındaki büyük yenilik, gelişme
ve anlayışlara İtalyanca rinascita’dır
anlamı “yeniden doğuş”
Rönesans ” denir. Rönesans’ın
İtalya’da başlamasının nedeni, İtalya’nın
Hristiyanlığın dini merkezi olması ve
zengin kilisenin sanatçıları koruması
etkili olan başlıca faktörlerdir.
Rönesans
Hareketinin başlamasında Etken olan
olaylar,
- Daha Güncel Bilimsel Çalışmalar
- Yönetim Düzenindeki Bozulmalar ve Yeni Oluşumlar
- Eski Yunan ve Roma uygarlığına
ait eserlerin incelenmesi ve okutulması.
- Matbaanın etkisiyle yeni
buluş ve düşüncelerin her tarafa kolayca
yayılması.
- Coğrafi keşiflerle Avrupa’nın
zenginleşmesi ve yaşam düzeyinin yükselmesi
sonucunda düşünce ve sanat eserlerine
değer veren “entel” sınıfının ortaya
çıkması.
- Avrupa’da üstün yetenekli
sanatkarların
yetişmesi.
- Yazar, şair ve sanatkarları koruyan kişilerin bulunması.
Daha
Güncel Bilimsel Çalışmalar
Rönesans
dönemi için keşifler ve serüven çağı diyebiliriz, Rönesans boyunca, astronomide M.S. 2 yy da yasayan
bir adamın görüşleri bırakılarak, sisteminin
yerini 1500’lü yıllarda yaşayan Kopernik
isimli bir Polonyalı astronomun daha
gerçekçi görüşleri ve sistemi almıştır,
kağıt, matbaa,
pusula ve
barut gibi yeni ürün ya da teknolojiler
yaygın uygulama alanı bulmuştur.
Rönesans
Döneminde “yeniden bulunan” ilkçağ düşünürlerinin
çoğu gerçekte ortaçağda yaşayan ancak
ileriyi iyi göre bilen insanlardı, bunların
kitapları raflarda duruyordu. Rönesans’tan önce ilkçağı canlandırma
akımları yaşanmış, 12.YY Aristoteles’in
bugün bilinen bütün yapıtları derlenmişti.
Rönesans’ın
gerçek etkisi insanı dinsel iktidarın
dayattığı zihinsel kalıplardan özgürleştirmek,
özgür araştırma ve
eleştiriyi esinlendirmek, insan düşüncesinin
ve
yaratıcılığının taşıdığı olanaklara
güveni pekiştirmek oldu.
Yönetim
Düzenindeki Bozulmalar ve Yeni Oluşumlar
“Ortaçağ”
kavramını 15. yy. bilginleri, Eski Yunan
ve
Roma dünyasının yıkılmasıyla bu dünyanın
kendi yüzyıllarında yeniden keşfedilmesi
arasındaki dönemi belirtmek amacıyla
ortaya atmışlardı, (Bu nedenle zaten
ORTAÇAĞ denilmektedir). Ama Rönesans’ın
kökleri ortaçağın sonlarında, 12.yy.
başlayan bir dizi siyasal, toplumsal
ve düşünsel dönüşümde yatıyordu. Bu gelişmelerin
başında Rönesans’ın
anayurdu sayılan İtalyan kentlerinin
gelişmesi geliyordu. Bu kentlerde soylular,
tüccarlar ve meslek sahipleri bir arada yaşayıp çalışıyor,
aynı tarafta çarpışıyor, evlilik yoluyla
ilişki kuruyor, özellikle Kilise’nin
otoritesine karşı ortaklaşa direniyordu.
Ortak bir düşmana karşı siyasal bir
eylem birliği bu kentlerin halklarında
bir topluluk bilinci ve yurttaş bağlılığı yaratmaya başlamıştı.
Kentsel bütünleşme hem kent toplumu
içinde yeni iktidar organlarının oluşmasına,
hem de kentler arasında, çevrelerindeki
alanlara sahip olma mücadelesinin doğmasına
yol açtı.
Rönesans’tan
önce İtalya’da demokratik yönetim yerine,
Tek bir insan tarafından yönetilen bir
şekle dönmeye başladı, oysa hepimizin
bildiği gibi özellikle Roma senato tarafından
yönetilirdi,
Bu
nedenle bir yandan feodalizmin kurumsal
yapısı yıkılırken, bir yandan da feodalizme
özgü değerler yeni biçimler altında
canlanıyor, böylece Rönesans Döneminin karakteristik devlet
anlayışı ortaya çıkıyordu. Sonunda
kent devleti, daha önce tek tek yurttaşların bir araya gelmesiyle sağlanan işlevlerin
çoğunu üstlendi; bireyler artık hiçbir
aracı olmaksızın doğrudan devletle karşı
karşıyaydı, Rönesans
insanı hem bir birey olarak kendisinin,
hem de yetki alanı içindeki herkes için
bir baba, bir anne ve
aile olan devletin varlığının bilincindeydi.
Öte yandan kent topluluğu içinde okuryazarlığın
artması ve
bir yeni edebiyat beğenisinin gelişmesi
daha önce yalnızca din adamlarının elinde
olan kültür tekeline son verdi. Yeni
meslekler, din adamı olmayanlar arasında
okuryazarlığın artmasının ve
uzmanlaşmanın bir yansımasıydı.
Hümanizm
Rönesans’ın dünya görüşünün ilk dışavurumu Hümanizm
olarak bilinen düşünce akımıydı. Hümanizm,
ortaçağın düşünce yaşamına egemen olan
ve
Skolastik felsefeyi yaratan bilgin din adamlarınca değil, kilise
dışındaki kültür adamlarınca başlatıldı.
Dante ve
Petrarca’nın
öncülük ettiği bu akımın başlıca temsilcileri
Gionozo Manetti,
Leonardo Bruni
ve Marsilio Ficino’ydi. Hümanizmin
en belirgin özelliği, bütün dışavurumlarıyla
ve kazanımlarıyla insanı kendine konu edinmesiydi. İkinci olarak
Hümanizm, bütün felsefe ve
ilahiyat okullarının taşıdığı doğruluk
öğesini birbiriyle bağdaştırmayı amaçlıyordu.
İnsanın, ilk günahının kefaretini ödeyecek
biçimde yaşamasını en soylu eylem olarak
gören ortaçağ anlayışının tersine Hümanistler
yaratıcılık ve doğaya üstün gelme mücadelesine ağırlık
veriyorlardı. Son olarak Hümanizm yitik
insan tininin ve bilgeliğinin yeniden doğmasına umut
bağlamıştı; bunun yolu da ilkçağın Yunan
ve Roma uygarlıkları ile onların değerlerini yeniden keşfedip benimsemekten
geçiyordu. Ama bunu gerçekleştirmeye
çalışırken Hümanistler yeni bir düşünsel
bakışın doğmasına ve
yepyeni bilgi dallarının gelişmesine
katkıda bulundular.
Hümanist dünya görüşü ve
onun doğurduğu Rönesans,
İtalya’dan kuzeye doğru Avrupa’nın her
köşesine ulaştı. Okuryazarlığın ve klasik metinlerin büyük bir hızla
yayılmasına olanak veren matbaa bu gelişmeyi
daha da çabuklaştırdı. Hümanistlerin
sağladığı düşünsel atılım Hristiyanlıkta
Reform
hareketinin kıvılcımını yaktı ama Reform
gerçekte Rönesans’ın laik değerlerine karşı bir
tepki niteliği taşıyordu. 16. yy. sonuna
gelindiğinde Reform ve Karşı Reform hareketleri arsındaki mücadele
Avrupa’nın düşünsel yaşamına damgasını
vurmuştu.
İtalya’da Hümanistler Latince’nin yanı
sıra çok sayıda yerel lehçede yapıtlar
verdiler. Edebiyatta yerel dillerin
önem kazanması, bunların zamanla ulusal
diller olarak gelişmesine, hem ilk çağın
bilim ve sanat yapıtlarının, hem de Kutsal Kitap’ın yerel dillere çevrilmesine
yol açtı. Bu gelişmede okuryazarlığın
bir ayrıcalık olmaktan çıkmasına büyük
katkıda bulundu.
15.
yy. başlarında Hümanist eğitimin merkezi
İtalya’ydı. Ama aynı yüzyılın sonlarına
doğru Londra, Paris, daha kuzeydeki
Avrupa kentlerinin de kendi başlarına
bire merkez durumuna geldi. Ulusal dillerin
güçlenmesi çeşitli ülkelerde edebiyat
alanında önemli yapıtların üretilmesine
ortam hazırladı. Rönesans’ın Avrupa ülkelerine yayılmasında, İtalya savaşları
(1494–1559) ve Hristiyanların papayı
ziyaretlerinin büyük rolü olmuştur.
Rönesans hareketleri Fransa’da daha
çok mimari ve güzel sanatlar, Almanya’da
din ve edebiyat, İngiltere’de ve İspanya’da
edebiyat alanlarında görülmüştür
Bilim
Ortaçağ’ın
evren ve
doğa anlayışı, Aristoteles’in fiziği,
Gelanos’un
tıp bilgisi, Ptolemaios’un astronomisi ve Hristiyan ilahiyatının bir karışımıydı. Bu anlayışın yerine yeni
bir bilimsel dünya görüşünün geçmesini
sağlayan bilim adamlarından yalnızca
Kopernik Rönesans Döneminde yaşadı. Ama Rönesans, eski Yunan ve
Roma’nın bilim ve
felsefe yapıtlarını yaygınlaştırıp tanıtarak
bu bilimsel devrimin düşünce alanındaki
ön koşullarını hazırladı. Örneğin yaklaşık
2000 yıldır yer’in merkez sayıldığı
astronomide, ilk çağın Güneş merkezi
kuramları ilk kez Rönesans Döneminde tartışılmaya başladı.
Hümanistler aritmetik ve
geometriyi de beşeri bilimler arasına
kattılar, mekânın düzenlenmesinde geometri
kurallarını uygulayan ressam ve
mimarlar perspektif kurallarını saptadılar.
Bu dönemde tüm üniversitelerde cebir
en gözde bilim dallarından biri idi.
Teknik adamlar 15. ve 16. yy. kuramsal bilimlerden çok toplumsal
çevreyi değiştiren başarılar elde ettiler.
En büyük teknik ilerleme matbaanın geliştirilmesi
ve
yaygınlaştırılması oldu. Bu gelişme
iletişim tarihinde neredeyse yazının
geliştirilmesine eş değerde bir devrim
yarattı.
Resim
ve Heykel
Rönesans’ın en önemli sonuçlarından biride
güzel sanatlar alanındaki ilerlemelerdi.
Dinsel bağnazlıkların kırıldığı ve
yeni görüşlerin öne çıktığı dönemde
gerek resim, gerekse heykel sanatında
gerçekçi bir bakış açısı egemen oldu.
İnsan ideal güzellik kavramı içinde
ideal oranlarında ele alındı. Dinsel
konuların işlenişinde bile gerçeğe yakınlık
yeğlendi.
Roma’da etkinlik göstermeye başlamadan
önce ilk yapıtlarını Floransa’da gerçekleştiren
Leonardo da Vinci, bu dönem resimleriyle
Yüksek Rönesans’ın habercisiydi. Leonardo yaptığı
anatomik çalışmalarla insanı en doğru
biçimde betimlemenin yollarını aradı.
Bu dönemde amaç uyum ve
denge idi. Ayrıca hareket de önem kazanmıştı.
Perspektif kurallarının saptanması heykel
sanatını da etkiledi. Heykelciler mekan içinde yer alan bir heykelin ya da bir yüzeydeki kabartmaların
görünüşünde ortaya çıkacak biçim bozulmalarından
daha dramatik bir etki elde etmek için
perspektif kurallarını kullandılar.
Mimarlığın
Gelişmesi
Mimarlık
alanında da Rönesans,
antik çağın yeniden doğuşu oldu. Ama
bu dönem yapıtları antik örneklerin
kopyaları değil, 15. yy. anlayışı ve
dünya görüşü doğrultusunda yorumlarıydı.
Rönesans
mimarlığın ilk temsilcisi, yarım kalmış
bir Gotik Dönem yapısı olan Floransa
Katedrali’nin kubbesini tamamlayan F.Brunellesci
sayılır. Rönesans
sanatının yönlenişinde temel
dayanak noktalarından birini oluşturan
Perspektifin kurallarını ortaya koyan
ilk kurallardan biri de, ressam Masaccio
ve
mimar alberti
ile birlikte Brunellaschi’ydi
Perspektif sayesinde mimarlar tasarladıkları
yapının daha bitmeden, hatta yapımına
bile başlanmadan nasıl görünebileceğini
çizerek ifade edebiliyorlardı. Bu da
mimarlığı taşçılık ya da marangozluk
gibi bir el işçiliği olmaktan çıkartarak
ileri bir tasarım sanatı düzeyine getirdi.
Aynı
dönemde ve izleyen yıllarda mimarlık çeşitli
kişisel yönelişlerin getirdiği çok zengin
bir ifade olanağına ulaştı. Michelangelo gibi ünlü sanatçılar ve onlardan etkilenen birçok
insanın yapıtları günümüz İtalya kentlerinin
resmi daireleri veya kiliselerinde görülebilmektedir.
Palladio,
Bazilika adıyla bilinen onararak büyük
ölçüde değiştirdiği bu eski yapıda içeriye
çektiği büyük balkonlarla cephede bir
ışık-gölge karşıtlığı, bir hareket yaratmış,
böylece Rönesans’ın
sakin, durağan mimarlığından, barok
tarzı kiliseler’in
hareketli düzenlenmesine doğru ilk adımı
atanlardan biri olmuştu. Onun klasik
mimarlık öğelerini gittikçe daha fazla
uyguladığı yapıları Rönesans’ı son bir kez daha doruk noktasına
ulaştırdı.
Orta
Çağ’da Avrupa’da egemen siyasal sistem
siyasi bölünmüşlük ve sosyal eşitsizlik.
(feodalite) idi. Ayrıca siyaset,
düşünce ve din alanlarında Katolik Kilisesi’nin
büyük ağırlığı vardı. Yeni Çağ Avrupası’nda
görülen gelişmeler feodalitenin ve kilisenin
etkisini ortadan kaldırmıştır.
Rönesans’tan sonra Avrupa’nın genel özellikleri şöyle
sıralanabilir:
*
Din adamları
ve kilise eleştirilerek Reform hareketlerinin
başlamasını sağlamıştır.
*
Krallar papaların devlet işlerine karışmasını
önlemişlerdir. Bu durum yönetimde laik
anlayışın ve kralların güçlenmesini
sağlamıştır.
*
Ticaret faaliyetleri bölgesel olmaktan
çıkarak önce ülke sınırlarına, sonra
bütün Avrupa’ya, ardından farklı kıtalara
yayılmıştır. Bu durum Avrupalı devletlerin
ekonomik yönden güçlenmelerini sağlamıştır.
Coğrafi keşifler sonucunda Avrupalılar
çeşitli kıtalarda sömürge imparatorlukları
kurmuşlardır.
*
Papa’lığın tek yetki mercii olmaktan
çıkmış, Katolik kilisesi zayıflamıştır.
Rönesans’tan sonra Avrupa’daki bu gelişmelere yol açan bazı temel olaylar
şunlardır.
a)
Barutun Ateşli Silahlarda Kullanılması
b)
Kağıt ve Matbaanın
Yaygınlaşması
Avrupa’da kağıt
ve matbaanın yaygınlaşmasıyla;
* Çok sayıda kitap basılmış ve ucuz
satılmıştır.
* Okuryazar sayısı artmıştır.
* Değişik bilgi ve düşünceler geniş
alanlarda yayılmıştır.
* Bilim, kültür ve düşünce hayatı gelişmiştir.
* Rönesans ve Reform hareketlerine zemin
hazırlanmıştır.
c)
Pusula, Gemicilik ve Haritacılıkta Gelişme
Reform
16.
yüzyılda Papa’lığın (günümüz adıyla
Katolikliğin) bozulmalar karşısında
ilk olarak Almanya’da başlayan Hristiyanlık’ta
yeni düzenlemeler yapılmasına “Reform”
denir. En büyük önderleri Martin Luther
ve Jean Calvin ve arkadaşları veya öğrencileridir,
a) Reform hareketlerinin başlamasında
etkenler
*
Rönesansın Etkilerinden dolayı, Hümanist düşüncenin doğması
ile eski ortaçağ düşüncesi ve felsefesi
eleştirilmeye başlandı.
*
Katolik kilisesi’nin bozulması ve bazı
Din Adamlarının çıkarlarına uygun hareket
etmesi ve halka karşı yapması gereken
dinsel ve sosyal görevleri, ihmal etmeye
başlamış, kaynaklarını başka alanlarda
harcadığı için halkın dini duygularını
sömürerek, halktan para toplamaya başlamıştı.
*
Matbaa’nın kurulmasıyla İncil’i Latince’den
İngilizce, Almanca ve Fransızca gibi
ulusal dillere çevrilmesi ve böylece
Hristiyanların din adamlarının söyledikleriyle
İncil’de yazanların birbiriyle uyuşmadığını
görmeleri.
*
Rönesans’ın etkisiyle özgür düşüncenin
yayılması.
*
Kilisenin elindeki yetkileri kullanarak
halkı sömürmesi.
*
Kilisenin para karşılığı “endülüjans”
denilen ve günahların affedildiğini
belirten kağıtlar
dağıtması. Hatta papa, bu işi daha ileri
götürmüş, ölen insanların yerine de
endüljans
alınabileceğini belirtmişti.
Gibi nedenler etkili olmuştur.
b) Reform’un ortaya çıkması ve yayılması
Reform hareketlerini Almanya’da Wittenburg
Üniversitesi’nde din bilgini olan Martin
Luther başlatmıştır. Özellikle endülüjans
satışına karşı olan Martin Luther, 1517’de
Wittenberg kilisesinin kapısına astığı
bildiriyle papalığın günahları af etme
yetkisi olmadığını, Tanrı’nın insanları
sadece lütufla bağışladığını, endülüjans
belgesi satan din adamlarının suç işlediğini
açıkladı. Bu düşüncelerin fakir Alman
halkı arasında büyük ilgi görmesi üzerine
papa 10. Leon Martin Luther’i aforoz
etti. Martin Luther aforoz kağıdını halkın gözü önünde yakınca papa Alman İmparatoru Şarlken’e
Martin Luther’i idama mahkum edilmesini
istedi ve tutsak edilmesi gerektiğini
bildirdi. Ancak Saksonya Prensi Martin
Luther’i şatosunda korudu.
Almanya’daki mücadeleler sonunda taraflar
arasında Ogsburg antlaşması imzalanarak
Protestanlık resmen tanınmıştır (1555).
Bu antlaşma sonucunda şunlar kazanılmıştır,
*
Protestan mezhebi ve kilisesi resmen
tanındı.
*
Alman prensleri, istedikleri mezhebi
seçmekte ve seçtikleri mezhebi kendi
uyruklarına da kabul ettirmekte serbest
oldular
*
Prensler kendi ülkeleri içindeki din
işlerinin mutlak amiri oldular.
*
Prenslerin mezheplerini kabul etmek
istemeyen Almanlar, başka yerlere göç
edebilecekti.
Martin
Luther’in görüşleri Almanya dışında
da etkili oldu. Fransa’da Calvin adında
bir hukukçunu fikirlerinden “Calvinizm”
doğdu. Uzun mücadelelerden sonra 1598
yılında Nant Fermanı ile Fransa’da yeni
mezhepler serbest bırakılmıştır.
İngiltere’de Kral 7. Henri Anglikan
kilisesini kurarak kendisine bağladı.
Böylece İngiltere’de Katolik kilisesi’nin
etkisinden sona ermiş, din, milli bir
karakter kazanmıştır. İskoçya, İsveç,
Norveç ve Danimarka’da da Protestanlık
yayılmıştır.
c) Reform’un Sonuçları
* Avrupa’da mezhep birliği bozulmuş,
Lutheranlık, Calvinizm, Vaftizciler
ve Anglikanlik gibi yeni teolojiler
ortaya çıkmıştır.
*
Katolik kilisesi kendisine çekidüzen
vermeye çalışmıştır (Ancak başarılı
olamadılar) ve Birçok Protestanlığa
geçen insana karşılık kendileride
başka yerlere Müjdeciliğe giderek, Müjdeyi
yaymaya çalışmıştır.
*
Papa ve din adamlarına duyulan güven
azalmıştır.
*
Okullar kilisenin elinden alınmış, laik
öğretim kurumları açılmıştır. Böylece
kilisenin eğitim ve bilim üzerindeki
baskıları ortadan kalmıştır.
Reform’a Ayrıntılı Bakış
16. yy. reformcularını ortaya çıkaran
Katolik Kilisesi’nin yapısı oldukça
karmaşıktı. Yüzyıllar boyunca kilise,
özellikle de papalık makamı Batı Avrupa’nın
siyasal yaşamıyla iç içe geçmişti. Bunun
sonucundan ortaya çıkan siyasal entrika
ve manevralar kilisenin durmadan artan
gücü ve zenginliğiyle birleşince kilise
ruhani bir güç kaynağı olarak yozlaşmaya
başlamıştı. Endüljans uygulaması ve
kutsal emanetlerin satışa çıkarılması
ile din adamları arasındaki yolsuzluklar
ve dindarların sömürülmesine ve kilisenin
manevi yetkisinin zayıflamasına neden
oluyordu.
16. yy.dan önce de, ortaçağ boyunca
Aziz Francesco,
Pierre Valdo,
Jan Hus ve John Wycliffe gibi reformcu
din adamları kilise içindeki yozlaşmayı
dile getirmişlerdi. 16. yy. başlarında
büyük hümanist bilgin Erasmus
da ahlaki yozlaşmaya ve boş inançlara
karşı Katolik Kilisesi’nde liberal bir
reformun gerekliliğini savunmuş ve Mesih
İsa’nın örnek alınmasını önermişti.
Bütün bunlar Reform’un başlangıç günü
sayılan 31 Ekim 1517’de tüm Azizler
Yortusu’nun arifesinde Luther’in Wittenberg’de
Schlosskirche’nin kapısına Doksan Beş Tez’i asmasından önceki
reform kıpırtılarıydı.
Luther’e göre kendisiyle önceki
reformcular arasındaki fark, öncekilerin
kilise yaşamında ki yozlaşmaya karşı
çıkmakla yetinmelerine karşılık, onun
sorununun kökenini, kilisenin kurtuluş
ve Lütuf öğretisindeki sapmayı hedef
almasıydı. Tanrı‘nın
karşılıksız Lütfunun
endüljanslara ve bu dünyada iyi işlere
bağlanmasına katkıda bulunabileceği
öğretisinin İncil’de yer almadığını
savunuyordu. Luther’in kilisenin etik
ve ilahiyat bakımından yenilenmesiyle
ilgili yaklaşımının ipuçları buradaydı:
Kutsal metinlerin tek başına bağlayıcılığı
(sola sciptura)
ve işlerle değil yalnızca imanla (sola
fide) aklanma.
Luther Katolik Kilisesi’yle bağları
koparma yanlısı olmamakla birlikte papalıkla
çatışma kaçınılmazdı.1520’de Worms’daki
İmparatorluk Meclisi önünde yargılandı,
ardından da aforoz edildi. Kilise içinde
reformu amaçlayan hareket sonunda Batı
Hristiyanlığın bölünmesine yol açtı.
Almanya’daki Reform kısa sürede
farklı akımlara dönüştü; bunların çoğu
Luther’in girişiminden bağımsız gelişti.
Zwingli Zürich’te
oluşturduğu dinsel yönetim çevresinde
devleti ve kiliseyi Tanrı’ya hizmet
amacı içinde birleştirdi. Zwingli iman yoluyla aklanma önertisinin öneminde Luther’le
anlaşıyor, ama Komünyon
konusunda ondan farklı düşünüyordu.
Luther, Katolik Kilisesinin Komünyon ayininde kutsal ekmek ve şarabın İsa’nın gerçek bedenine
ve kanına dönüştüğü yolundaki öğretisini
tam olarak kabul etmiyor, ama İsa Mesih’in
gerçekte her yerde olduğuna göre onun
bedeninin de ekmek ve şarapta hazır
bulunduğunu öne süren öğretiyi savunuyordu.
Komünyon’un
İsa’nın ölümünün anılmasından ve bir
imkan ikrarından
başka anlam taşıdığını ileri süren Zwingli
gibi de düşünmüyordu.
Zwingli’nin
çevresinden, ondan daha köktenci olan
bir başka grup doğdu.
Köktenci Reformcular kutsal metinlerin
bağlayıcılığı ilkesinin ödünsüz uygulanması
gerektiğini savundular ve çocukların
vaftiz edilmesine karşı çıkarak Zwingli’den
koptular. Çocukluklarında vaftiz edilenleri
yetişkinken yeniden vaftiz ettikleri
için Anabaptistler
adını alan grubun İsviçre’deki kolu
İsa’nın İncil’lerde sunduğu örneği izleyerek
her türlü yemin etmeyi reddetti, silah
taşımaya karşı çıktı ve kilise ile devletin
kesin olarak birbirinden ayrılması gerektiğini
savundu. Protestanlığı benimsedikten
sonra Fransa’dan ayrılan Fransız avukat
Jean Calvin’i
izleyenler Protestanlığın öteki önemli
kollarından Kalvinistliği
oluşturdular.
Calvin Basel’de
yeni Reform hareketinin ilk kapsamlı
ve sistematik ilahiyat incelemesi olan
Christianae religionis institutio’yu (Hristiyan Dininin temelleri) yayımladı. Calvin
Luther’in iman yoluyla aklanma önerisini
paylaşmakla birlikte, dinsel yasalar
ile İncil’i kesin çizgilerle ayırmaya
çalışan Luther’e göre Hristiyan toplumu
içinde yasalara daha olumlu bir işlev
yüklüyordu. Calvin, Tanrı’nın seçilmiş
kullarından oluşan disiplinli bir toplum
idealini Cenevre’de sınama olanağı buldu.
16. yy. boyunca Reform hareketi
öteki Avrupa ülkelerine de yayıldı.
Yüzyılın ortalarında Luthercilik
Kuzey Avrupa’da egemenliği kurulmuştu.
Kralların çok zayıf, soyluların güçlü,
kentlerin de az olduğu, ayrıca dinsel
çoğulculuğua
öteden beri alışkın olan Doğu Avrupa
ise Daha köktenci Protestanlık biçimlerine
açıktı. İspanya ve İtalya ise Karşı
Reform Hareketinin merkezleri oldu,
Protestanlık buralarda hiçbir zaman
etkinlik kuramadı.
İngiltere’de Reform hareketinin
kökleri dinsel olmaktan çok siyasaldı.
Papa VII. Clemens’ten
boşanma izni alamayan VIII. Henry papalığın
yetkisini reddetti ve 1534’te başında
kralın bulunduğu Anglikan Kilisesini
kurdu. 16. ve 17. yy. çeşitli yasalarla
Katoliklerin ibadeti yasaklandı,yurttaşlık
hakları kısıtlandı, bazı Katolik papazlar
idam cezasına çarptırıldı. Bu ceza yasaları
1791, 1832 ve 1926’da çeşitli yasalarla
yürürlükten kaldırılacaktı. Siyasal
sonuçları bir yana, Henry’nin
attığı adımlar İngiltere’de dinsel reformun
başlangıcını oluşturdu. The
Book Of Common
Prayer (Toplu Dua Kitabı) adıyla İngilizce bir ayin kitabı
düzenlendi. Cenevre’de kaldığı sürede
Calvin’den
etkilenen John Knox
Presbiteryenliğin İskoçya’da devlet
kilisesi olmasına öncülük etti. Böylece
İskoçya ve İngiltere’nin birleşmesi
sağlandı.
Birkaç Kişiden ama Tanrı yönetiminde
başlayan bu küçük hareket Bugün Hristiyanlık
dünyasında 2. büyük mezhebi oluşturmaktadır.
Sözlük
Rönesans
Geleneksel anlamda Rönesans, Orta Çağ
ve Reformasyon arasındaki tarihi dönem
olarak anlaşılır.
15. yüzyıldaki İtalyan Rönesansı
batı ile klasik antikite
arasındaki bağın tekrar kurulmasını
sağlamıştır. bilime
—özellikle matematik—, deneyselliğe
geri dönülmüş, yaşamın önemi hakkında
yoğunlaşılmış
(örneğin Rönesans hümanizmi), matbaanın
bulunmasıyla ve sanat, şiir ve mimari'de
ortaya çıkan yeni tekniklerle bilgi
yayılabilmiş, böylece radikal bir değişim
başlamıştır. Bu çağ uzun zamandır geriye
düşmüş olan Avrupa'nın ticaret ve keşiflerle
yükselişinin öncüsü olmuştur. İtalyan
rönesansı
bu dönemin başlangıcı olarak kabul edilir.
Günümüz tarihçileri yukarıdaki tanıma kuşkuyla
yaklaşmaktadır.
Skolastik Felsefe
Skolastik felsefe, Latince kökenli schola
(okul) kelimesinden türetilen scholasticus
teriminden gelmektedir ve kelime anlamı
olarak okul felsefesi demektir. Bu anlam
önemlidir, zira skolastik
felsefe, ortaçağ düşüncesinde doğru'nun
zaten mevcut olduğu düşüncesine ve felsefenin
okullarda okutularak öğretilmesine dayanan
bir yaklaşım sergiler. Bu felsefenin
temeli teolojidir, ona dayanır ve onu
desteklemeye çalışır.
Feodalite
Derebeylik
toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri
tek bir kimsenin malı sayan ortaçağ
nizamı
Avrupa’ya
mahsus bir zillet ve istismar rejimi…
Feodalitenin temel özelliği siyasi bölünmüşlük ve
sosyal eşitsizliktir. Senyörler, topraklarında
yaşayan insanların üzerinde mutlak haklara
sahiptirler. Her senyör, ayrı bir silahlı
güce sahiptir ve her senyörün bölgesinde
ayrı kurallar geçerlidir.
Avrupa'da siyasal ve sosyal bölünmüşlük,
bölgesel ekonomik faaliyetler, insanlar
arasında dil, davranış ve dünya görüşü
bakımından farklılıklar doğmasına neden
olmuştur.
Feodalite,
bütün Ortaçağ boyunca devam etti. 15.
yüzyılda; barutun ateşli silahlarda
kullanılmasıyla sona erdi. Feodalitenin
yıkılması, mutlak krallıkların güçlenmesini
sağladı. Yeniçağ başında Almanya dışında
feodalite
yıkıldı. Almanya'da ise Yakınçağ'da
ortadan kalktı. Feodalite devam ettiği süre içerisinde Avrupa'da sosyal adalet kurulmamış,
bu nedenle halk, çeşitli sınıflara ayrılmıştır:
Endülüjans
Katoliklik
inancında endüljans,
Kilise yetkililerinin belirli şartlara
istinaden Katoliklere tüm günahlarının
bağışlanması garantisi vermesi anlamına
geliyor.
Hümanizim
Hümanizm,
Fransızca humanisme,
insancılık, insanları sevme ülküsü,
beşeriyetçilik.
İnsancıl
bir yaklaşımı belirten hümanizm, Rönesans
Avrupası'nda
hem edebiyat hem düşünce alanında ortaya
çıkan yenileşme hareketidir. Temeli
Rönesans'ta Antikçağ metinlerinin incelenmesine
dayanan ve XIII.yy'da, İtalya'da ortaya çıkan hümanizm, XVI.yy'a kadar gelişen bir yenileşmeyi belirtir. Hümanizm terimi,
çeşitli anlamlar taşır. Bu anlamların
biricik ortak noktası, insanoğlu hakkında
tam anlamıyla iyimser bir felsefeyi
yüceltmesidir. Hümanizm düşüncesine
göre insan herşeyin
merkezindedir,en
değerli varlıktır. Ortaçağ'da adeta
"aşağılık" olarak nitelendirilen
insanın kabuğunu kırması ve kendinin
ne kadar değerli olduğunu farketmesidir
Martin Luther’in
95 Tez’i
Martin Luther:
“Disputatio pro Declaratione Virtutis
Indulgentiarum”
(Endüljansların
Kudretine ve Yararına Dair İfşaatlarla
İlgili Münazara)
31
Ekim 1517
Hakikat aşkıyla ve hakikatin temellerini
açığa çıkarma arzusuyla saygıdeğer Papaz
Martin
Luther (serbest sanatlar ve kutsal teoloji Magister’i ve de aynı
yerde üniversite
profesörü) önderliğinde Wittenberg’de
aşağıdaki önermeler hakkında bir münazara
yapılacaktır. Bu yüzden şahsen Wittenberg’e
gelip de sözlü olarak tartışamayacak
olanların fikirlerini yazılı olarak
sunmalarını rica etmektedir. Rabbimiz
İsa Mesih adına.
Amin.
1.Rabbimiz ve Efendimiz İsa Mesih “Tövbe
Edin”
(Matta
4:17: “İsa vazedip: Tövbe edin, çünkü
göklerin melekutu yakındır, demeğe o
vakitten başladı.”hakkı kullanabilir.
Buna
rağmen suçları affetme hakkı olmadığı
düşünülürse, suç tamamıyla affedilmiş
sayılmayacaktır.)
diye buyurduğunda, inananların tüm
hayatının tövbe olması gerektiğini istemiştir.
2. Bu söz, rahiplerce icra edilen sakramental
tövbe, yani günah çıkarma ve kefaret
ödeme olarak anlaşılamaz.
3. Bununla beraber sadece içsel tövbe
demek de değildir. Hayır, bedene dışsal
olarak
çeşitli ıstıraplar vermeyen, nefsi köreltmeye
yaramayan içsel tövbeler yoktur.
4. O halde [günahın] cezası, insanın
kendi kendini yargılaması devam ettiği
sürece
bitmeyecektir. Zira bu, hakiki içsel
tövbedir ve göklerin melekutuna kavuşmamıza
dek sürecektir.
5. Papa ya şahsen ya da Kilise Kanunu’nun
otoritesiyle verdiği cezaların dışındakileri
bağışlayamaz ya da bunları bağışlamak
istemez.
6. Papa suçları bağışlarken bunların
Tanrı tarafından bağışlandığını ilan
edip buna
şahadet etmesi gerekir ve sadece kendi
affetme yetkisi dahilindeki hallerde
bu
Matta 4:17: “İsa vazedip: Tövbe edin,
çünkü göklerin melekutu yakındır, demeğe
o vakitten başladı.”
hakkı kullanabilir. Buna rağmen suçları
affetme hakkı olmadığı düşünülürse,
suç
tamamıyla affedilmiş sayılmayacaktır.
7. Tanrı suçu bağışlarken, kişiyi hem
her şeyde mütevazı kılar ve hem de onu
kendi
vekili olan rahibin hükmü altına alır.
8. Tövbe usullerine dair Kilise Kanunları
sadece yaşayan insanlar için bağlayıcıdır,
söz
konusu Kanunlar’a göre hiçbir şey ölmüşlere
tatbik edilemez.
9. O halde Papa’nın şahsında teveccüh
eden Kutsal Ruh bize karşı müşfiktir,
çünkü
saldığı fermanlarda Papa, ölümden ve
zorunlu hallerden her seferinde imtina
eder.
10. Ölmekte olanların durumunda Araf
için de Kanuni kefaret (“Kilise Kanunu” anlamında.) buyuran
rahiplerin
yaptıkları bu yüzden cahilce ve fenadır.
11. Kanuni cezanın Araf cezasına dönüştürülmesi
fikri, apaçık biçimde görülebileceği
üzere, piskopozlar uyurken ekilip yeşeren
yaban dikeni gibidir.
12. Eskiden Kanuni cezalar, hakiki pişmanlığın
göstergesi olarak Absolüsyon’dan (“Absolüsyon”:
Günahtan bağışlanma sakramenti.)
Esasen, ruhun cismani sınırlarından
“mezun” olma işlemi
anlamındadır.
sonra değil önce verilirdi.
13. Ölmekte olanlar bütün cezalardan
ölüm dolayısıyla kurtulmuşlardır. Kanuni
kurallara göre onlar, artık ölmüş kabul
edilir ve bu nedenle bütün cezalardan
hukuken serbest kalırlar.
14. Ölmekte olanların kusurlu ruh hali
ile kusurlu Tanrı aşkı, zorunlu olarak
beraberinde
büyük bir korku getirir. Tanrı aşkı
ne kadar az ve ruh hali ne kadar kusurlu
ise,
korku da o kadar büyük olur.
15. Bu korku ve dehşet, Araf cezasını
oluşturmak açısından (başka şeyler hakkında
hiçbir şey söylemiyoruz) tek başına
yeterlidir, çünkü bu, ümitsizliğin dehşetine
çok
yakındır.
16. Cehennem, Araf ve Cennet arasındaki
fark ümitsizlik, yarı ümitsizlik ile
güven ve
selamet arasındaki fark kadar birbirinden
ayrı gibi.
17. Araf’taki ruhların dehşetin azalmasına
ve Tanrı aşkının artmasına ihtiyaç duydukları
açıktır.
18. Ayrıca ne akıl, ne de Kutsal Kitap
delilleri onların mükafat kazanabilme
ya da Tanrı
aşklarının artabilmesi halinin dışında
olduğunu ispat edemeyeceği de aşikardır.
19. Onların ya da en azından bazılarının,
kendi selametlerinden emin oldukları
ya da
bunun teminat altında olduğunu düşündükleri
halde, biz bu hallerden çok emin
olsak da bu hallerin ispat edilemeyeceği
aşikardır.
20. Buna göre, bütün cezaların tam bağışlanmasından
söz eden Papa, gerçekte bütün
cezaları değil kendisinin hükmettiği
cezaları bağışladığını demek istemektedir.
21. Buna göre, Papa’nın bağışlamasıyla
bir insanın bütün cezalardan kurtulduğunu
ve
selamete erdiğini söyleyen Endüljans
vaizleri yanılgı içindedir.
22. Zira Papa, Kanun’a göre bu hayatta
ödenmesi gereken hiçbir cezayı Araf’taki
ruhlar
için bağışlayamaz.
23. Eğer birinin bütün cezalarını bağışlamak
mümkün olsaydı, bunu ancak en
mükemmel insanlar için yapmak mümkün
oldurdu, yani en azlar için.
24. Ayrım yapmaksızın ve büyük bir şatafatla
yürütülen cezadan kurtulma vaatleri,
insanların büyük bir kısmının mecburen
aldatılması anlamına gelir.
25. Papa’nın Araf üzerinde sahip olduğu
kudret, herhangi bir piskopozun ya da
papazın
özel olarak kendi piskopozluk bölgesindeki
ya da cemaati dahilindeki kudretinden
hiçbir farkı yoktur.
26. Papa, anahtarların gücüyle değil
de (ki bu konuda o bu güce sahip değildir),
başkası adına yalvararak [Araf’taki]
ruhların bağışlanmasını dilediğinde
doğru
yapmış olur.
27. Paranın para kutusuna atılmasıyla
birlikte ruhun daha o an [Araf’tan]
uçup
kurtulduğu sadece bir insan öğretisidir.
28. Paranın para kutusuna atılmasıyla,
ancak kârın ve hırsın artacağı kesindir,
ama
Kilise’nin başkası adına yalvarmasının
bir netice vermesi sadece Tanrı lütfuna
kalmıştır.
29. Araf’taki bütün ruhların oradan
parayla kurtulmak istediğini kim bilebilir
ki? Örneğin
Aziz Severinus ile Paskalis’in bunu
istemedikleri rivayet edilir.
30. Hiç kimse kendi pişmanlığında samimi
olup olmadığını bilemez, tam bağışlanmaya
kavuşup kavuşmadığını ise hiç bilemez.
31. Gerçekten tövbekar olan insan çok
nadirdir, aynı şekilde gerçekten ve
samimiyetle
Endüljans satın alan insan da çok nadirdir.
32. Bağışlanma belgelerine sahip oldukları
için kendi selametlerinden emin olanlar,
bunu onlara öğreten üstatlarla birlikte
ebediyete kadar mahkum olacaklardır.
33. Papa’nın bağışlanma belgelerinin
Tanrı ile insanı uzlaştıran, Tanrı’nın
paha biçilemez
bir armağanı olduğunu söyleyenlere karşı
ne kadar tetikte olunsa azdır.
34. Zira bu Endüljans lütufları, sakramental
kefaretin cezalarıyla ilgilidir, bunlar
ise
insanlar tarafından tayin edilmiştir.
35. Araf’tan ruh satın alıp kurtarmak
ya da günah çıkarma belgeleri satın
almak
isteyenler için pişmanlık beyanının
gerekli olmadığını vaazedenler, Hıristiyanca
öğretiyor değildirler.
36. Her hakiki tövbekar Hıristiyan,
bağışlanma belgeleri olmadan da cezadan
ve suçtan
tamamıyla bağışlanma hakkına sahiptir.
37. Ölü ya da canlı her hakiki Hıristiyan,
Mesih’in ve Kilise’nin bütün hayırlarından
payını alır. Bu ona Tanrı tarafından
verilmiştir, bağışlanma belgesi olmasa
bile.
38. Yine de Papa aracılığıyla bahşedilen
bağışlanmalar ve [Kilise’nin rahmet
hazinesine]
katılmalar, daha önce de söylediğim
gibi, Tanrısal bağışlanmanın ifşaası
oldukları
için hiçbir şekilde küçümsenmemelidir.
39. En alim teologlar için bile, halkın
karşısında bir yandan Endüljansların
bolluğunu,
diğer yandan da pişmanlığın samimiyetini
salık vermeleri çok zor olacaktır.
40. Hakiki pişmanlık, cezayı arar ve
sever. Fakat Endüljansların bolluğu,
sadece
cezaların gevşekliğine ve cezalardan
nefret edilmesine, en azından nefret
etmek için
[bir vesile oluşturmasına] sebep olur.
41. Papa’nın bağışlamaları dikkatli
biçimde vaazedilmelidir, zira aksi halde
halk, yanlış
yola saparak, sevginin diğer hayır eserlerine
nispetle Endüljansı tercih etmeyi
düşünebilir.
42. Hıristiyanlara; Endüljans satın
almanın, diğer merhamet işleri ile hiçbir
şekilde
karıştırılmaması gerektiğinin Papa’nın
da görüşü olduğu öğretilmelidir.
43. Hıristiyanlara; fakirlere hibe ya
da muhtaçlara yardım etmekle, bağışlanma
belgesi
satın almaktan daha hayırlı bir şey
yaptığı öğretilmelidir.
44. Sevgi, sevginin eserleriyle büyür
ve insan böylece hayra erişir. Fakat
bağışlanma
belgeleriyle insanlar hayra erişmez,
sadece cezadan kısmen serbest kalır.
45. Hıristiyanlara; muhtaç birisini
görmezlikten gelerek parasını bağışlanma
belgesi
satın almak için harcayanların, Papa’nın
Endüljansını değil, Tanrı’nın gazabını
satın
almış oldukları öğretilmelidir.
46. Hıristiyanlara; ihtiyaçlarından
fazlasına sahip olanlar hariç, aileleri
için hayati
öneme sahip olan para ve eşyayı kendilerine
ayırmaları ve bunları kesinlikle
bağışlanma belgeleri için harcamamaları
öğretilmelidir.
47. Hıristiyanlara; bağışlanma belgelerini
satın almanın, bir Tanrı emri değil,
serbest
iradenin bir kararı olduğu öğretilmelidir.
48. Hıristiyanlara; bağışlanma belgeleri
bahşeden Papa’nın aslında, bu Endüljansların
getirdiği paradan ziyade dualara ihtiyaç
duyduğu, bu yüzden de esasen bu duaları
arzuladığı [ve beklediği] öğretilmelidir.
49. Hıristiyanlara; bütün güvenlerini
emanet etmedikçe Papa’nın bahşettiği
bağışlanma
belgelerinin yararlı, fakat bu belgeler
dolayısıyla Tanrı korukularını kaybetmelerinin
ise tamamıyla zararlı olduğu öğretilmelidir.
50. Hıristiyanlara; Papa’nın, Endüljans
vaizlerinin kullandığı cebir ve zordan
haberi
olsaydı Aziz Petros Kilisesi’ni Mesih’in
kuzularının deri, et ve kemikleri üzerine
inşa
etmektense onun yanıp kül olmasını yeğleyeceği
öğretilmelidir.
51. Hıristiyanlara; Papa’nın asıl arzu
ve görevinin, bazı Endüljans avcılarının
zorla para
topladıkları pek çok insana zati parasından
vermek olduğu, Aziz Petros Kilisesi’ni
bile bu amaç için satıp elde edeceği
parayı o muhtaçlara vermek isteyeceği
öğretilmelidir.
52. Bağışlanma belgelerinin selameti
güvenceye aldığı beyhude bir düşüncedir,
aracılar
ve hatta bizzat Papa ruhunu bu Endüljans
için kefil etse bile.
53. Çevre kiliselerde bağışlanma belgelerinin
vaaz edilebilmesi için Kilise’de Tanrı
Kelamı’nın susması için uğraşanlar Mesih
ve Papa düşmanlarıdır.
54. Aynı vaaz süresi içinde Kelam’a
ayrıldığı kadar veya ondan daha fazla
bir süreyi
bağışlanma belgelerine ayırmak Tanrı
Kelamı’na haksızlık etmektir.
55. Bağışlanma belgesi, ki bu çok küçük
bir şeydir, tek bir çanla, tek bir alay
ve
seremoni ile kutlanıyorsa; İncil’in,
ki bu en büyük olandır, yüz çanla, yüz
alayla ve
yüz seremoniyle vaaz edilmesi gerektiği
Papa’nın tartışmasız görüşüdür.
56. Papa’nın Endüljansı ihsan ettiği
Kilise’nin Rahmet Hazineleri, Mesih
halkı tarafından
yeterince bilinmediği gibi, bu Hazinelerin
içeriği dahi isimlendirilmemiştir.
57. Hazinelerin fani şeylerden meydana
gelmediği aşikardır, zira aksi takdirde
vaizlerin
çoğu bu hazineleri bu kadar bol elle
dağıtmaz, onları ellerinde biriktirip
artırmaya
çalışırlardı.
58. Ayrıca bu Hazineler, Mesih ya da
Azizlerin fazilet ve kazanımlarından
da meydana
gelmemiştir, zira Papa olmadan bile
bu Hazineler kendiliğinden içsel insana
inayet,
dışsal insana ise dert, ölüm ve cehennem
sağlamaktadır.
59. Aziz Laurentius Kilise Hazinesinin
fakirlere ait olduğunu söylerken, bu
ifadeyi
çağının anlayışı içinde kullanmıştır.
60. Bu Hazinenin Mesih’in fazileti aracılığıyla
armağan edilmiş olan Kilise Anahtarları
olduğunu söylersek cüret etmiş olmayız.
61. Çünkü kendisine tahsis edilmiş olan
cezaların ve belirli hallerin affedilmesi
için
Papa’nın bizzatihi yeterli ve yetkin
olduğu açıktır.
62. Kilise’nin hakiki Hazinesi Tanrı’nın
ihtişam ve inayetine dair En Kutsal
İncil’dir.
63. Fakat bu Hazine, birinciyi sonuncu
yaptığı için doğal olarak çoğunluğun
nefretini
kazanmıştır.
64. Öte yandan sonuncuyu birinci yapan
Endüljans hazinesi doğal olarak en çok
kabul
görendir.
65. Bu yüzden İncil’in Hazineleri geçmişte
zenginliğin sahiplerini (“Tanrı sevgisi ve iman sahibi” anlamında.)
avlamak için
kullanılmış ağlardır.
66. Endüljans hazineleri ise, zenginlik
sahiplerini (“Mal ve mülk sahibi” anlamında.)
avlamak için kullanılan ağlardır.
67. Vaizlerin büyük bir çığırkanlıkla
Endüljansın en büyük lütuf olduğunu
dile
getirmeleri gerçekten de bir lütuf,
zira bu iyi bir kazanç kapısı.
68. Fakat gerçekte bunlar, Tanrı’nın
inayeti ve Haç’ın takvası ile karşılaştırıldığında
en
küçük olanlardır.
69. Piskopoz ve papazların Papa’nın
Endüljans Komiserleri’ne büyük bir saygıyla
izin
verme zorunluluğu vardır.
70. Fakat bundan da fazla olarak, gözlerini
daha da çok keskinleştirmek ve kullaklarını
daha da çok açmak zorundadırlar, ki
bu Komiserler, Papa’nın vekilliğini
vaaz
edecekleri yere kendi saçmalıklarını
vaaz etmesinler.
71. Papalığın bağışlanma belgelerinin
hakikatine karşı gelenler aforoz edilsin
ve
lanetlensinler.
72. Fakat Endüljans vaizlerinin haddini
bilmezliğine ve küstahlığına karşı muhafızlık
edenlere kutlu olsun.
73. Papa, bağışlanma belgelerinin ticaretinde
çeşitli hileler yapanlara karşı haklı
biçimde hiddetlenip onları aforoz etmektedir.
74. Fakat Papa, bağışlanma belgelerini
bahane ederek kutsal sevgi ve hakikatte
hile
yapmaya kalkışanlara karşı daha da çok
hiddetlenme isteğindedir.
75. Papa’nın Endüljanslarının,
Tanrı Doğuran’a
(“Tanrı Doğuran” Meryem (theotokhos) anlamındadır.)
karşı bir tecavüzü
bile (ki bu
imkansızdır) affedecek kadar güçlü olduğunu
sanmak delilikten başka bir şey
değildir.
76. Biz ise buna karşılık, Papa’nın
Endüljansının,
en küçük bir affedilebilir günahı bile
bizzatihi
suçu açısından kaldıramadığını söylüyoruz.
77. Denmektedir ki, Aziz Petros
şimdi Papa olsaydı daha fazla inayet
ihsan etmesi
mümkün olamazdı. Bu, Aziz Petros’a
ve Papa’ya karşı bir küfürdür.
78. Biz ise buna karşılık, mevcut Papa’nın
ve genel olarak bütün Papaların daha
da
büyük inayetleri tasarruflarında bulundurduklarını
söylüyoruz. Bu inayet İncil’dir:
Korintoslular’a
Birinci Mektup 12’de yazılmış olduğu
üzere: “Şifa veren ruhsal
bağışlar ve yetenekler”
(Korintoslulara Birinci Mektup: “Ruhsal bağışlar çeşit çeşittir,
ama onları sağlayan Ruh aynıdır.” (12:4).
“Yine
aynı
Ruh aracılığıyla birine iman, o tek
Ruh’la başkasına hastaları iyi etmek
için ruhsal bağışlar verilir. Birine
mucizeler
oluşturan güçlü işler, başkasına peygamberlik,
başkasına ruhları ayırt edebilme yeteneği,
başkasına
çeşitli
diller, başkasına da yabancı dilleri
çevirme yeteneği verilir. Bunların tümünü
tek ve aynı Ruh etkiler;
istemi
uyarınca herkese ayrı ayrı dağıtır.” (12:9-11).)
vs.
79. [Endüljans
vaizlerince tertip edilip Kilise’lere
yerleştirilen] Papalık armasıyla tezyin
edilerek öncelikli bir yere asılmış
olan bir Endüljans
Haçının Mesih Haç’ı ile eşit
değerde olduğunu söylemek küfürdür.
80. Böyle şeylerin halk arasında yayılmasına
neden olan vaazlara izin veren piskopoz,
papaz ve teologlar mutlaka hesap vereceklerdir.
81. Bu küstah Endüljans
vaazları yüzünden okumuş adamların bile,
Papa’nın saygısına
karşı iftirada bulunanları engellemeleri
ve hatta Laik’lerin kurnaz şüphelerinden
kurtarmaları zorlaştırmaktadır.
82. Örneğin:
(Burada
söz konusu iftiralara ve “kurnaz şüpheler”e
örnekler vermektedir.)
Kilise’yi inşa etmek için kullandığı
hayırsız para uğruna, yani çok da
geçerli olmayan bir nedenle, sonsuz
sayıda ruhu selamete kavuşturduğuna
göre,
kutsal sevgi aşkına ve Araf’taki ruhların
acil ihtiyaçları dikkate alındığında,
yani
gerçekten geçerli bir nedenle, Papa
niçin Araf’ı bütün ruhlardan boşaltmıyor?
83. Yahut: Endüljans’la
selamete kavuşmuş olanlar için dua etmek
yanlışsa eğer,
ölmüşlerin cenaze törenlerine ve seneyi
devriye törenlerine niçin devam ediliyor?
Ayrıca ölmüşler adına kurulan vakıfların
iade edilmesine ya da kapatılmasına
izin
verilmiyor?
84. Yahut: Tanrı ve Papa karşısındaki
bu yeni dindarlık nasıl bir şeydir ki,
kafir ve
düşman bir adama Tanrı dostu bir inananın
ruhunu Araf’tan satın alarak onu
kurtarma izni veriliyor da, bu inanan
ve mahbubun ruhu kendi ihtiyacı dolayısıyla
saf sevgi aşkına serbest bırakılmıyor?
85. Yahut: Fiilen ve kullanılmaya kullanılmaya
bizzatihi iptal edilmiş sayılan Kilise’nin
Tövbe Kanunları niçin kaldırılmıyor
da, hala Endüljansların
ihsan edilmesi
neticesinde para karşılığında bunlardan
doğan cezalardan (sanki bu Kanun daha
geçerliymişçesine) bağışlanma sağlanıyor?
86. Yahut: Şimdiki zenginliği en zengin
para babalarından daha çok olan Papa,
sadece
Aziz Petros
Kilisesi’ni fakir inananların parası
yerine kendi parasıyla inşa ettirmiyor?
87. Yahut: Papa zaten tam tövbe ederek
tüm günahlarının cezalarından bağışlanmaya
ve kutsal Hazineden tam paydaşlığa hak
kazanmış olanların nesini bağışlamakta
veya neyin paydaşlığını ihsan etmektedir?
88. Yahut: Papa şimdi tek bir defa yaptığını
günde yüz defa yapsa ve her inanana
bu
bağışlanmaları ve paydaşlıkları ihsan
etse, Kilise’ye bundan daha büyük bir
kutsiyet
gelebilir miydi?
89. Papa bağışlanma belgelerini para
kazanmak için değil de ruhları selamete
kavuşturmak için ihsan ettiğinden, aynı
etkiye sahip oldukları halde bundan
önce
ihsan edilmiş olan Endüljansları
ve bağışlanma belgelerini niçin iptal
etmektedir?
90. Laik’lerin bu hoş olmayan argümanlarını
ve şüphelerini sadece cebren bastırmak
ve
makul argümanlar göstermeden bunlardan
kaçınmak, Kilise’yi ve Papa’yı
düşmanlarının alay konusu haline getirmekte,
Hıristiyanların ise mutsuz olmasına
neden olmaktadır.
91. Bu halde bağışlanmalar Papa’nın
ruhuna ve düşüncesine uygun biçimde
vaaz
edilseydi eğer, bütün bu şüpheler kolayca
çözümlenecek, hatta ortaya bile
çıkmayacaktı.
92. O zaman şu [yalancı] peygamberlere
lanet olsun ki, Hıristiyanlara “Barış,
Barış”
derler de aslında barış değildir.
93. Öte yandan şu [gerçek] peygamberlere
kutlu olsun ki, Hıristiyanlara “Haç,
Haç”
derler de aslında [dert olup taşınması
gereken] bir haç değildir.
94. Hıristiyanların cezalar, ölümler
ve cehennemden geçerek başları olan
Mesih’i takip
etme hususunda gayretkeş olmaları öğütlenmeli;
95.
ve yalancı bir ruhani teminatla kendilerini
teselli edecekleri yerde pek çok ıstırap
yaşayarak Göklerin Melekutu’na
varmaları hususundan emin olmaları gerektiği
söylenmelidir.