ÇOK UMUTLU, UMUTSUZ ---- YALNIZ TANRI (Yaratılış 40:1-23)
Daha önce de aslında benzer bir konuda
vaaz etmiştik. Bir konu için sürekli dua
ederiz ama öyle bir zaman gelir ki, hiç
bir şey olmadığını düşünürüz ve dua etmekten
vaz geçeriz. Kısacası bütün umudumuzu
yitiririz.
Yaratılış 40. bölümde aslında Yusuf’un
bu durumda olması gerekiyordu. Kardeşleri
onu satmıştı, hem de köle olarak. Hiç
umut yoktu. Ama doğru ve dürüst bir kişi
olması Tanrı’nın elinde Potifar’ın hizmetkarlığına
kadar yükselmesine neden oldu. Sırf ayartılara
alet olmamak için sonra yine her şey tepetaklak
oldu ve Yusuf kendisini hapiste buldu.
Bütün umutları yine yok olmuştu. Ama sonra
yine Tanrı’nın eli oradaydı ve Yusuf buradan
kurtulacağı konusunda yeniden umutlanmaya
başladı.
Kralın sakisi ve yemeklerini tadan kişi
yanına gelmesi her şeyi yeniden değiştirmeye
başlamıştı. Yusuf’un görülen rüyayı yorumlaması
ve rüyanın gerçek olması yani üç gün sonra
tadımcının öldürülmesi sakinin dikkatini
çekmişti ve doğal olarak sakinin kurtulma
durumunda Firavuna kendisinden bahsetmesini
istemişti.
Ama saki anlatır umuduyla günler geçti
ve Yusuf hiç bir şey duymadı. Bu nedenle
tamamen yine umutsuzluk içine girmişti.
Tanrı bazen bizlere verdiği hayal kırıklıkları
ile umudun yalnız Tanrıda olduğunu hatırlatır.
1.Hayal kırıklıkları problemlerimize
aldığımız cevapların beklentilerimizi
karşılamadığı durumlarda başlar.
Hristiyan olunca esenliğin, huzurun,
sevincin olacağını, ilişkilerin, bağışlamaların
hemen hayatımızda yer alacağını düşünürüz.
Çünkü gerçekten Müjde bize bunları vaat
eder. Bazı hristiyanların mucizelerle
dolu yaşamlarını görürüz ve bize böyle
olacağı düşüncesi ile dualara başlarız.
Bu konularda gelişimler olmayınca da Tanrı’nın
bize bunları vermediğini düşünüp hemen
hayal kırıklığına uğrarız.
Yusuf muhakkak her gün bu hapis durumundan
kurtulmak için dua ediyordu. Aslında o
iki adamın yanına gelmesi, rüyaların yorumlanması,
bir tanesinin öldürülüp diğerinin hapisten
çıkarılması hep Tanrı’nın aslında cevabının
içinde yer alan durumlardı. Ama saki’ye
dışarı çıkınca “beni hatırla...” sözü
ile beklentisini çok üst seviyeye çıkarmıştı.
Bu beklenti ile cevap aynı düzeyde olmayınca
doğal olarak büyük bir hayal kırıklığı
da beraberinde yaşanmış oldu.
2.Hayal kırıklıkları bizi tamamen umutsuzluğa
ya da bir başka umuda yönlendirir.
Hayal kırıklığının ne denli derin olduğunu
Yusuf’un bu yüksek beklentisinden sonra
iki yıl boyunca hiç haber alamamasında
çok net olarak görebiliriz. Aslında çok
kızgın bir Yusuf görmemiz gerekirdi. Oysa
Mezmur’lara baktığımızda 105:19’da çok
net bir biçimde “Tanrı Sözünün onu sınadığını”
öğreniyoruz. Kısacası umudu insanda değil
umudu Tanrı’da aramayı böylelikle öğrenmişti.
Yüksek beklentilerini bir kenara bırakıp
gerçekten Tanrı’da bir beklenti içinde
beklemeyi öğrenmişti Yusuf.
Kendisine Tanrı tarafından taht vaat
edildiği halde Saul’den kaçan Davut’un
da bu kaçış sırasında ne denli umutsuzluğa
düştüğünü görüyoruz (1.Sam.27:1). Aynı
umutsuzluğu Pavlus’ta da görüyoruz (2.Kor.1:8).
Burada saki yerine Tanrı’ya bile umut
bağlamış olsaydı belki böyle uzun bir
müddet beklemeden ötürü yine Yusuf hayal
kırıklığına uğrayabilirdi.
Saki aslında onu unutmamıştı ama kendi
durumu nedeni ile Firavun’u yeniden kızdırmamak
için Yusuftan bahsetmemişti. İnsanlar
böyledir. Kendi çıkarları doğrultusunda
hareket edeceklerdir. Ama bu durum Yusuf’un
yüksek beklentilerini aşağıya çekerek
Tanrı’ya sağlıklı bir umutla bağlanmasına
yol açmıştı hem de o genç yaşında.
3.Hayal kırıklıklarının üstesinden gelmenin
tek yolu her çeşit umudumuzu yalnız Tanrı’ya
bağlamamızdır.
Yusuf’un böyle yaptığını hayatının bazı
evrelerine bakarak anlayabiliriz.
a.Eğer umudunuz Tanrı’da ise kendinize
acımak yerine başkalarına hizmet etme
yoluyla O’na hizmet eden bir kişi olursunuz.
Yusuf eğer kızgın bir adam olsaydı bu
iki kişinin derdi ile ilgilenmeyecekti.
Bu insanlara, Potifar’a, onun eşine, kardeşlerine
bütün davranışlarına bakın ve Yusuf’un
nasıl bir kişi olduğunu ve umudunun aslında
nerede olduğunu anlayın. Aslında hapise
atılacak hiç bir şey de yapmamıştı. Buna
rağmen kendisine acıdığını görmüyoruz.
Onun yerine başka birisi olsa çok farklı
davranacaktı.
b.Eğer umudunuz Tanrı’da ise huysuz ve
olumsuz bir kişilik yerine olumlu bir
kişiliğe sahip olursunuz.
Hapiste yanında olan kişiler rüyalarından
bahsettiklerinde “rüyalara inanırdım ama
görün bakın şimdi neredeyim” gibi bir
ifade kullanmadı. Aksine “rüya yorumlarının
sahibinin Tanrı” olduğunu söyleyerek anlatmalarını
istedi.
Olumlu davranış bir durumda elinizden
geleni yapabilmeye hedeflenmenizdir. “Bu
kişilere yardım etsem ne olur, etmesem
ne olur, bana hiç faydası yok” şeklinde
de olaya bakabilirdi. .
Tadımcıya öleceğini söylemesi de hiç
kolay bir durum değildi ama dosdoğru bunu
ifade etti. Potifar’ın evinde de eşine
dosdoğru konuştu.
Size olan ya da olacak olanları kontrol
etmeniz mümkün değildir. Ama bir şeyler
olduğunda bu olanlara sizin vereceğiniz
tepkileri kontrol etmeniz mümkündür.
Adoniram Judson, Burmalı Rab hizmetçisi
işkence altında inlerken bir not kendisine
ulaşır ve arkadaşı geleceğin nasıl göründüğünü
kendisine sorduğunu okur. Bu acılar içindeki
imanlının cevabı şöyledir: “Gelecek Tanrı’nın
vaatleri kadar parlak görünüyor”. Bu bir
iman olgunluğudur ve elbette Kelamla ve
Rabbin halkının olgun kişilerinin hayatları
ile verdikleri o muhteşem tanıklıkları
bilmeye, anlamaya ve inanmaya bağlıdır.
c.Eğer umudunuz Tanrı’da ise Tanrı’yi
hemen problemlerinizin merkezine oturtursunuz.
Bir çocuk babasının nerede olduğunu ve
ona nasıl ulaşacağını bildiği sürece emin
bir biçimde sade bir yaşam sergiler. Yusuf
zaten sürekli Rab’le yürüdüğü için bu
kişiler rüyadan bahsettikleri anda “rüyaların
yorumu Tanrı’ya ait” şeklinde sözcükler
ağzından dökülmüştür. Biz daha çok “elimizden
geleni yaptık şimdi işimiz Allah’a kaldı”
demeyi tercih ederiz. Bu ters bir denklemdir.
Aslında dua ettikten sonra yapacaklarınız,
dua edene kadar yaptıklarınızdan çok daha
fazla olacaktır.
Sonuç:
1.Unutulduğunuzu düşünseniz bile Tanrı
her zaman Her şeye Kadirdir.
Bu noktada Yusuf’un başına gelen bütün
olaylarda Rabbin eli açıkça görülmektedir.
Yusuf’un kayıp olarak düşündüğü iki yılda
bile inanılmaz bir geleceğe hazırlık söz
konusudur.
2.Durumlar her ne kadar öyle düşündürse
de Tanrı her zaman Sadıktır. (Mez.119:67-68)
Mezmur 42-43’de insanların “Tanrın nerede?”
şeklinde sordukları hatırlatılır. Ve “umudum
Tanrı’da” dır şeklinde de bir cevap verilmektedir.
3.Tanrı’nın vaatleri kendi zamanlaması
içinde geçerlidir.
Eğer Yusuf zamanından önce hapisten çıksaydı
Mısır’ın ikinci adamı olamayacaktı. Ve
bu arada dayanma gücü, sabır gibi öğretilen
bir çok gerçeklerde vardır.
Bir genç bayan Hindistanda Rabbe hizmet
etmek istiyordu. Ama felçli annesi ve
sonra da ölmek üzere olan kardeşine baktı
ve kardeşinin ölümü ile beş çocuk ortada
kalmıştı ve onlara bakmak zorunda kaldı.
Hayalleri suya düşmüştü. Fakat yıllar
sonra yani bu yetiştirdiği çocuklardan
üçü Rabbin hizmeti için kendi hizmet için
hayali olan ülkeye gidip hizmete başladılar.
Kısacası Tanrı’nın planı bu bayanın planından
daha da farklı hatta daha da iyi bir plandı.
4.Bizler başkalarının davranışlarından
değil kendi davranışlarımızdan sorumluyuz.
Yusuf’un daha sonra ikinci adam olduğu
zaman sakiden öç falan almaya kalktığını
görmüyoruz. Yani o tamamen kendi etik
anlayışı ile ve vakur davranışları ile
yoluna devam etti. İnsanlar sizi aldattığı,
yükünüzü arttırdığı, başınıza işler açtığı
zaman ya bunlarla meşgul olan bir akıl
ve yürekle sağlıksız olarak devam edersiniz.
Ya da herşeye kadir Tanrı’ya bu kişileri
devrederek bütün umudunuzu Rab’be bağlarsınız.
Çünkü onların yaptıklarını Tanrı önünde
ödeyecek olan siz değilsiniz. Sizin davranışlarınızın
bedelini de ödeyecek olan onlar değil.
Ruh’ta yürümenin bütün meyveleri sizi
Rab’de bina edecek olandır (Gal.5:22).
5.Eğer biz kabul edersek Tanrı’nın lütfu
bizim için yeterli olacaktır.
Charles Spurgeon çok stres içinde olduğu
bir anda aklına “lütfum sana yeter” ayeti
gelir ve gülmeye başlar ve yüksek sesle
“ bunu düşünmeliydim Rab” demeye başlar.
Oksijen içindesiniz ve adeta oksijen
size şunu söylemektedir. “çek ciğerlerine
oksijeni çekebildiğin kadar oksijenim
sana yeter”. Rabbin lütfunun görkemini
ve büyüklüğünü hiç bir an bile unutmamız
mümkün değlidir.
Belki içinde bulunduğunuz noktada çok
büyük umutlarınız vardı ama şimdi umutsuz
durumdasınız. Esas umudu hiç elden bırakmayın.
Tanrı’ya umutlanın. Tanrı’da umutlanın.
Turgay Üçal