Galatyalılara Mektup
Yorumu
.GALATYALILARA
MEKTUP
(İnsan Çabası mı, Tanrı Kayrası mı?)
Önsöz
Mektubun yazarı Tanrı’dan esinlenen haberci
Pavlos’tur. Bu önemli yazının 55-60 yılları
arasında kaleme alındığı varsayılıyor.
Nereden yazıldığına gelince, yorum ve
görüşler değişiyor. Galatya Orta Anadolu’yu
kapsayan geniş bir bölgeydi.
Bu mektup Mesih bağlısının Özgürlük Belgesi
olarak anılır. Mesih’e iman edip Tanrı
tarafından doğrulukla donatılmak insanın
temel gereksinimidir (3:11). Sağlanan
kayranın kabulü bireyi her tür yasasal,
töresel, biçimsel bağlantıdan özgür kılar.
Burada iman, kayra, özgürlük, haç sözlerine
sık sık rastlanır: (1:6; 2:11; 3:1-11;
4:9-11; 5:1-7; 6:15). Ruhsal yasanın (şeriat)
hiçbir kurtarma yeteneği yoktur. Tersine,
ruhsal yasa bireyin günahlılığını göstererek
herkesi suçlar. Atamız İbrahim ruhsal
yasa olmadan, iman ilkesi uyarınca doğrulukla
donatıldı (2:15-5:6).
Haberci Pavlos Sevinç Getirici Haber’in
insan buluşu bir varsayım olmadığını,
tersine Tanrı’dan kaynaklandığını vurguluyor,
kendisine verilen habercilik çağrısının
doğruluğunu kanıtlıyor (1:10-16; 1:17-2:14).
Galatya’daki topluluk töreci, yasayı vurgulayıcı
öğretmenlerin hedefi olmuştu. Yazar Pavlos
onların uğraşlarına ödün vermeksizin kayra
ilkesinin biricik yön olduğunu arasız
üstelemeyle vurguluyor. İnanlıları çaptan
düşmenin yıkıcılığına ilişkin enikonu
uyarıyor.
Pavlos kendilerine haberci süsü verenlerin
inanlıları kandırıcı öğretilere sürüklediğini
anımsatarak, bunlara karşı geniş kapsamlı
uyarıda bulunuyor (5:17,18). Ruhsal yaşam
yönteminin bedensel yaşama üstünlüğünü
kanıtlıyor (5:19-26). İman yaşamının ürünlerini
kayra bildirisinin kanıtı olarak tanıtıyor
(6. bölüm).
Mektup şöylece özetlenebilir:
I. Tanrı habercisinin savunması 1:1,2-2:21
II. İmanla ilgili gerçekler 3:1-4:31
III. Özgürlük Ruh’tan kaynaklanır 5:1-6:10
IV. Sonuç 6:11-18
Başlangıç ve Selam 1-5
1
İnsanlarca ya da insan aracılığıyla değil,
İsa Mesih ve O’nu ölüler arasından dirilten
Baba Tanrı tarafından haberci atanan ben
Pavlos’tan. 2Ben ve benimle birlikte bulunan
tüm kardeşlerden Galatya’daki kilise topluluklarına
selam!
3Babamız Tanrı’dan ve Rab İsa Mesih’ten
sizlere kayra ve esenlik olsun. 4Bizi
şimdiki kötü çağdan kurtarmak için, Tanrımız’ın
ve Babamız’ın isteği uyarınca, Mesih günahlarımıza
karşı kendisini sundu. 5Tanrı’ya çağlar
çağı yücelik olsun. Amin.
Uyarı 6-10
6Sizleri Mesih’in kayrası aracılığıyla
çağıranı böyle kısa bir zamanda bırakıp
bambaşka bir habere kayıvermenize şaşıyorum.
7Gerçekte başka haber yoktur. Ama sizleri
altüst edenler, Mesih’in Sevinç Getirici
Haberi’ni taklitleştirmeye özenenler var.
8Kaldı ki, size müjdelediğimiz Sevinç
Getirici Haber’le çelişkiye düşen bir
haberi size kim bildirirse bildirsin –bu
ister biz olalım, isterse gökten bir melek–
lanete uğrasın. 9Daha önce söyledik, şimdi
yine bildiriyorum: Almış olduğunuz Haber’le
çelişkiye düşen bir haberi size kim bildirirse
lanetlensin.
10Şu anda insanların onayını mı, yoksa
Tanrı’nın onayını mı kazanmaya çalışıyorum?
Ya da insanların gözüne mi girmeye uğraşıyorum?
Eğer şimdiye dek insanları hoşnut etmeye
çalışsaydım doğal kapsamda Mesih uşağı
olmazdım.
TANRI HABERCİSİNİN SAVUNMASI
Tanrı’nın Çağrısı 11-24
11Sizlere belirtirim ki kardeşler, bildirdiğim
Sevinç Getirici Haber insandan kaynaklanmamıştır.
12Çünkü ben onu ne herhangi bir insandan
aldım ne de insandan öğretildim. İsa Mesih’in
açıklamasıyla verildi bana. 13Bir vakitler
Yahudiliğe bağlıyken benim nasıl yaşadığımı
duydunuz; Tanrı’nın kilisesine ne tür
aşırı baskı uyguladığımı ve onu nasıl
kırıp geçirdiğimi.. 14Soydaşlarım arasında
yaşıtlarımın birçoğunu Yahudiliğe ilişkin
konularda ne denli gerilerde bıraktığımı,
atalarımın törelerine herkesinkinden aşkın
bağlılıkla nasıl yapıştığımı duydunuz.
15Ne var ki, doğuşumdan önce beni kendisine
ayıran ve kayrasıyla çağıran Tanrı hoşnut
olunca, 16Sevinç Getirici Haberi’ni uluslara
müjdelemem için bende kendi Oğlu’nu açıkladı.
O anda ne kimseye danıştım, 17ne de benden
önce haberci olanları görmek üzere Yeruşalim’e
gittim. Bunun yerine Arabistan’a gittim,
sonra yine Şam’a döndüm.
18Aradan üç yıl geçtikten sonra Petros’la
söyleşide bulunmak için Yeruşalim’e çıktım;
on beş gün onun yanında kaldım. 19Rab’bin
kardeşi Yakup dışında öbür habercilerden
hiçbirini görmedim. 20Sizlere yazdıklarımı
Tanrı önünde yalan konuşmaksızın bildiriyorum.
21Bunun ardından Suriye ve Kilikya bölgelerine
gittim. 22Yahudiye’deki Mesih kilisesi
toplulukları beni hiç görmemişti. 23Sadece,
“Bir vakitler bize saldıran kişi daha
önce kırıp geçirdiği imanı şimdi müjdeliyor”
dendiğini duyuyor, 24benden ötürü Tanrı’yı
yüceltiyorlardı.
Yeruşalim’deki Toplantı 1-10
2
On dört yıl sonra, Titos’u da yanıma alarak,
Barnabas’la birlikte yine Yeruşalim’e
çıktım. 2Bu ziyaretim tanrısal aydınlatmayla
oldu. Uluslar arasında yaydığım Sevinç
Getirici Haber’i onlara –başta sayılanlara–
özel bir toplantıda açıkladım; boşa koşmayayım
ya da koşmuş olmayayım diye. 3Benimle
birlikte bulunan Titos bir Yunanlı olmaya
karşın, sünnet edilmeye zorunlu tutulmadı.
4Aramıza sokulan bazı yalancı kardeşler
yüzünden oldu bunlar. Onlar Mesih İsa
bağlılığında sahip olduğumuz özgürlüğü
hiç sezdirmeden gözetlemeyi ve bizi tutsaklığa
sürüklemeyi amaçlıyorlardı. 5Ama Sevinç
Getirici Haber’le ilgili gerçek sizin
yararınıza korunsun diye bir an için bile
onlara boyun eğmedik.
6Öte yandan, başta sayılanlar –kim oldukları
beni ilgilendirmez; Tanrı insanlar arasında
ayrım gözetmez– evet, başta sayılanlar
bana hiçbir öğreti katkısında bulunmadı.
7Tam tersine, Petros’un sünnetli olanlara
yöneldiği gibi benim de sünnetli olmayanlara
Sevinç Getirici Haber’i müjdelemekte güvenilen
kişi olduğumu gördüler. 8Çünkü Petros’un
Yahudiler’e habercilik hizmetinde ona
güç sağlayan Tanrı, benim de uluslara
habercilik hizmetimde güç sağladı.
9Bana verilen habercilik kayrasını kavrayan
Yakup, Petros ve Yuhanna –topluluğun direği
sayılanlar– ruhsal paydaşlığı belgelemek
üzere benimle ve Barnabas’la el sıkıştılar;
biz uluslara gidelim, kendileri de Yahudiler’e
gitsin diye.. 10Tek önerileri yoksulları
anımsamamıza ilişkindi. Bunu da gönül
hoşluğuyla yapmaya çaba gösterdim.
Sevinç Getirici Haber Petros’un Önünde
Savunuluyor 11-14
11Ne var ki, Petros Antakya’ya geldiğinde
yüzüne karşı ona direndim. Çünkü o suçluydu.
12Olay şuydu: Yakup’un yanından bazı kişiler
gelmeden önce, Petros uluslardan oluşanlarla
birlikte yemek yiyordu. Ama onlar gelince
çekiliverdi ve kendisini uluslar kesiminden
ayırdı. Çünkü sünneti önemseyen Yahudi
soyundan korkuyordu. 13Petros’la birlikte
Yahudiler’in geri kalanları da ikiyüzlülük
gösterdi. Barnabas bile kendilerinin ikiyüzlülüğüne
kapıldı. 14Onların Sevinç Getirici Haber’in
doğruluğuna ayak uydurmadıklarını görünce,
herkesin önünde Petros’a şunları söyledim:
“Sen Yahudi’yken, Yahudi gibi değil de
uluslar gibi yaşıyorsun. Öyleyse ulusları
nasıl Yahudi gibi yaşamaya zorlayabilirsin?”
Tanrı Kayrası Herkesi Kapsar 15-21
15Doğuştan Yahudi olan bizler uluslardan
oluşan günahlılardan değiliz. 16Ama kişinin
ruhsal yasada sıralanan işlerle değil,
Mesih İsa’ya iman ederek doğrulukla donatıldığını
bildiğimizden biz de Mesih İsa’ya iman
ettik. Ruhsal yasada sıralanan işlerle
değil, Mesih’e iman ederek doğrulukla
donatılalım diye.. Çünkü ruhsal yasada
sıralanan işlerle hiçbir insan doğrulukla
donatılmayacaktır.
17Ama eğer Mesih bağlılığında doğrulukla
donatılmayı kovalayan bizler de günahlı
durumuna düşersek, Mesih günaha hizmet
edici mi oluyor? Hiçbir zaman! 18Eğer
yıktığım şeyleri yeniden kurmaya kalkışırsam
kendi suçluluğumu tanıtlamış olurum. 19Çünkü
ben ruhsal yasa yoluyla ruhsal yasa karşısında
öldüm. Öyle ki, Tanrı için yaşayabileyim.
Mesih’le birlikte çarmıha çakıldım. 20Artık
yaşayan ben değilim; bende yaşayan Mesih’tir.
Şimdi bedende yaşadığım yaşamı beni seven
ve benim için canını veren Tanrı Oğlu’na
imanla yaşamaktayım. 21Tanrı’nın kayrasını
hiçe saymıyorum. Çünkü doğruluk ruhsal
yasa yoluyla sağlanıyorsa, Mesih boşu
boşuna öldü demektir.
İMANLA İLGİLİ GERÇEKLER
İman Yaşamınıza Ne Oldu? 1-5
3
Ey aklı kıt Galatyalılar! Kim sizlere
büyü yaptı? Gözlerinizin önünde Mesih’in
çarmıha mıhlandığı açıklıkla belirtilen
sizlere.. 2Sizden sadece şunu öğrenmek
isterim: Ruhsal yasada sıralanan işlerle
mi yoksa işitip iman etmekle mi Ruh’u
aldınız? 3Böylesi kıt akıllı mısınız?
Ruh bağlılığında başlayıp şimdi bedende
mi sonuca ermek çabasındasınız? 4Bunca
görgü boşa mı gitti? İnanılacak şey değil!
5Sizlere Ruh’u sağlayan ve aranızda güçlü
işler yapan Tanrı bunları ruhsal yasada
sıralanan işleri yerine getirdiğiniz için
mi, yoksa Sevinç Getirici Haber’i işitip
iman ettiğiniz için mi yapıyor?
İman Eden İnsan Örneği 6-14
?6İbrahim, Tanrı’ya iman etti ve bu ona
doğruluk diye sayıldı. 7Demek ki, iman
kuralına bağlı olanlar İbrahim’in gerçek
çocuklarıdır. 8Tanrı’nın ulusları iman
kuralı uyarınca doğrulukla donattığını
öngören Kutsal Yazı, Sevinç Getirici Haber’i
İbrahim’e önceden müjdeledi: “Tüm uluslar
sende kutlu kılınacak.” 9Böylelikle iman
kuralına bağlı olanlar, iman edip kutlu
kılınan İbrahim’le birlikte kutlu kılınırlar.
10Ruhsal yasada sıralanan işlere bel bağlayanlar
lanet altındadır. Çünkü Kutsal Söz’de
şöyle yazılmıştır: “Ruhsal yasa kitabında
yazılanların tümünü yerine getirme doğrultusunda
süreklilik göstermeyen herkes lanet altındadır.”
11Tanrı önünde bir kimsenin ruhsal yasa
uyarınca doğrulukla donatılmadığı belirgindir.
Çünkü “Doğru kişi imanla yaşayacaktır.”
12Ama ruhsal yasanın imanla ilgisi yoktur.
Tam tersine, “Yasanın buyruklarını yerine
getiren onlarla yaşayacaktır.”
13Mesih bizim için lanetlenerek, ruhsal
yasanın lanetinden bizleri özgür kıldı.
Çünkü Kutsal Söz’de şöyle yazılmıştır:
“Tahtaya asılan herkes lanetlenmiştir.”
14İbrahim’in kutluluğu İsa Mesih bağlılığında
uluslara ulaşsın diye oldu bu. Öyle ki,
vaat edilen Ruh’u iman aracılığıyla alabilelim.
Ruhsal Yasa, Vaadi Ortadan Kaldıramaz
15-22
15Kardeşlerim, insan açısından konuşuyorum:
İnsanın onayladığı vasiyeti bile ne kimse
ortadan kaldırabilir ne de yeni baştan
düzenleyebilir. 16Vaatler İbrahim’e ‘ve
onun soyuna’ verildi. Birçok kişiyi kapsıyormuşcasına
‘soylarına’ denmiyor. Tam tersine, tek
kişiyi kapsar nitelikte tekil olarak ‘ve
senin soyuna’ deniyor ki, bu Mesih’tir.
17Şunu demek istiyorum: Tanrı’nın önceden
onayladığı antlaşmayı, ondan dört yüz
otuz yıl sonra beliren ruhsal yasa ortadan
kaldıramaz. Böylelikle vaadi geçersiz
kılamaz. 18Çünkü miras ruhsal yasadan
geliyorsa, artık vaat uyarınca değildir.
Ama Tanrı, vaadi uyarınca bunu İbrahim’e
sağladı.
19Öyleyse, ruhsal yasanın amacı nedir?
Bu, suçun ne olduğunu göstermek için eklenmiştir.
Meleklerce açıklanan, bir aracı eliyle
verilen ruhsal yasa, vaat edilen soy gelinceye
dek sürecekti. 20Ancak bir kişi söz konusu
edilince aracıya gerek yoktur. Ve Tanrı
birdir.
21Öyleyse, ruhsal yasa Tanrı’nın vaatleriyle
çelişkiye mi düşüyor? Hiçbir zaman. Çünkü
yaşam sağlayabilen bir ruhsal yasa verilmiş
olsaydı, kuşkusuz o zaman doğrulukla donatılma
doğal kavramla ruhsal yasadan kaynaklanırdı.
22Ne var ki, Kutsal Söz tüm kurulu düzeni
günah altında tutuklamış bulunuyor. Öyle
ki, İsa Mesih’e imandan gelen vaat iman
edenlere verilebilsin.
Yasadan Özgürlük, Tanrı’ya Bağlılık 23-29;
4:1-7
23Bu iman gelmeden önce ruhsal yasa altında
içeri girmiştik. Açıklanacak olan imanı
bekleyen tutuklulardık. 24Demek ki, ruhsal
yasa Mesih’in gelişine dek bizlere alıştırıcılık
etti; imandan gelen doğrulukla donatılalım
diye. 25Ama şimdi iman geldiğine göre,
bundan böyle ruhsal yasanın alıştırıcılığı
altında değiliz.
26Çünkü Mesih İsa’ya iman yoluyla hepiniz
Tanrı’nın çocuklarısınız . 27Çünkü Mesih’le
birleşmek üzere vaftiz edilenleriniz Mesih’i
kuşandınız. 28Öyle ki Yahudi ile Yunanlı,
köle ile özgür, erkek ile kadın arasında
hiçbir ayrım yoktur . Çünkü hepiniz de
Mesih İsa bağlılığında birsiniz. 29Eğer
siz Mesih’in iseniz, bu durumda İbrahim’in
soyusunuz. Vaat uyarınca mirasçılar..
4
Şunu demek istiyorum: Her şeyin sahibi
olmaya karşın, mirasçı çocukluğu süresince
bir köleden ayrımlı değildir. 2Ama babasının
saptadığı güne dek görevlilerin ve ev
yöneticilerinin elindedir. 3Bunun gibi
bizler de ruhsal yönden çocukken, dünyanın
ilkel öğelerince tutsak edilmiştik.
4Ama vakit dolunca, Tanrı öz Oğlu’nu gönderdi.
O bir anadan doğdu, doğumu da ruhsal yasa
altındaydı. 5Öyle ki, ruhsal yasa altında
bulunanları özgür kılsın ve bizler evlatlığa
alınabilelim. 6Evlatlar olduğumuz için,
Tanrı öz Oğlu’nun Ruhu’nu bizim yüreklerimize
gönderdi. “Abba Baba ” diye seslenmektedir
O. 7Demek ki bundan böyle sen bir köle
değil, tam tersine evlatsın. Ve evlat
olduğundan Tanrı sağlayışıyla mirasçısın.
Gerisin Geriye mi Gideceğiz? 8-11
8Tanrı’yı tanımadığınız günlerde gerçek
olmayan tanrılara kölelik ettiniz. 9Ama
şimdi Tanrı’yı tanıdınız, daha doğrusu
O sizleri tanıdı. Öyleyse nasıl olur da
yeni baştan ilkel öğelerin cılızlığına
ve yoksulluğuna dönersiniz? Nasıl yeni
baştan onlara uşak olmak istersiniz? 10Özel
günlere, aylara, mevsimlere, yıllara önem
veriyorsunuz. 11Sizin için kaygılanıyorum.
Yoksa, size harcadığım bunca emek boşa
mı gitti?
Dikkat Edin, Yoldan Şaşmayın 12-20
12Kardeşlerim, size yalvarırım benim gibi
olun; çünkü ben de önceden sizin gibiydim.
Bana hiçbir haksızlıkta bulunmadınız.
13Anımsarsınız, Sevinç Getirici Haber’i
sizlere ilk gelişimde bedensel hastalığım
nedeniyle müjdelemiştim. 14Bedensel durumum
sizler için kötü bir deneyimdi. Öyleyken
beni ne aşağı gördünüz, ne de bir yana
ittiniz. Tam tersine, beni Tanrı’nın bir
meleği imişim gibi karşıladınız. Mesih
İsa’yı karşılarcasına.. 15Nerede kaldı
o mutluluğunuz? Sizin için tanıklık ederim
ki, olanağı olsaydı gözlerinizi çıkarıp
bana verirdiniz. 16Size gerçeği bildirdiğim
için şimdi düşmanınız mı oldum?
17Bu insanlar sizi elde etmek için didiniyorlar.
Ama amaçları iyi değil. Sizi bizden ayırmayı
amaçlıyorlar. Öyle ki, didinmeniz kendi
yararlarına olsun. 18Amaç iyiyse, bireylerin
her durumda birbiri için didinmeleri güzel
bir tutumdur; yalnız ben sizin aranızdayken
değil.
19Sevgili çocuklarım, Mesih varlığınızda
biçimleninceye dek yeni baştan sizinle
birlikte bir ana gibi doğum sancıları
çeken ben, 20şu anda yanınızda bulunmayı
ve sesimin tonunu değiştirmeyi nasıl isterdim!
Çünkü sizlere ilişkin şaşkınlık içindeyim.
Köle Kadının Oğlu, Özgür Kadının Oğlu
21-31
21Ruhsal yasa altında yaşamayı özleyen
sizler, söyleyin bana ruhsal yasanın ne
dediğini duymuyor musunuz? 22İbrahim’in
iki oğlu olduğu yazılıdır; biri köle kızdan
öbürüyse özgür kadından. 23Köle kızdan
olan, doğal yolla doğdu; özgür kadından
olansa tanrısal vaat uyarınca doğdu.
24Bunlar dolaylı anlatımlardır. Bu iki
kadın iki antlaşmayı betimlemektedir.
Biri kölelik için çocuk doğuran Hacer’dir.
Sina Dağı’ndan. 25Hacer, Arabistan’daki
Sina Dağı’nı simgeler. Bugünkü Yeruşalim
onun başka bir göstergesidir. Çünkü o
da çocuklarıyla birlikte kölelik etmektedir.
26Öte yandan göksel Yeruşalim özgürdür
ve bizim anamızdır. 27Çünkü Kutsal Söz’de
yazılmıştır:
“Çocuk doğurmayan ürünsüz kadın, mutlu
ol!
Sen ki, doğum sancısı nedir bilmedin,
Coş ve sesini yükselt,
Çünkü perişan kadının,
Kocalı kadından daha çok çocuğu vardır.”
28Sizlere gelince kardeşlerim, siz de
İshak gibi vaat çocuklarısınız. 29Ama
o dönemde doğal ilişkiden doğan oğul,
Ruh kapsamında doğana nasıl baskı uyguladıysa
durum şimdi de böyledir. 30Ama ne der
Kutsal Söz?
“Köle kızla oğlunu dışarı at.
Çünkü köle kızın oğlu özgür kadının
Oğluyla birlikte miras almayacak.”
31Öyleyse, köle kızın çocukları değiliz
kardeşlerim. Özgür kadının çocuklarıyız.
İMAN YAŞAMINDA YÜREKLENDİRME
Özgürlüğünüzü Yitirmeyin 1-15
5
Mesih bizi özgür olalım diye özgürlüğe
kavuşturdu. Öyleyse özgür kişiler gibi
dimdik durun ve yeniden uşaklık boyunduruğuna
girmeyin.
2Dinleyin; ben Pavlos sizlere diyorum
ki, sünnet edilirseniz Mesih’in sizlere
hiçbir yararı olmaz. 3Sünnet edilen herkese
bir kez daha vurguluyorum: O kişi tüm
ruhsal yasayı tutmak zorundadır. 4Ruhsal
yasa aracılığıyla doğrulukla donatılmak
isteyen sizlerin Mesih’le ilişkisi kopmuştur.
Tanrısal kayradan ayrı düşmüş bulunuyorsunuz.
5Bize gelince Ruh bağlılığında, imandan
oluşan umutla doğruluğu gözlemekteyiz.
6Çünkü Mesih İsa bağlılığında olana ne
sünnet edilmenin, ne de edilmemenin bir
yararı vardır. Önemli olan, sevgi yoluyla
etkisini belirten imandır.
7Ne güzel koşuyordunuz! Gerçeği dinlemeyesiniz
diye kim engel oldu sizlere? 8Kuşkusuz,
bu kandırıcılık sizi çağırandan değil.
9Azıcık maya tüm hamuru kabartır. 10Rab
bağlılığında sizlere güvenim var; başka
bir akla hizmet etmeyeceğinize inanıyorum.
Sizi altüst edene gelince, o kim olursa
olsun yargısını taşıyacaktır. 11Bana gelince
kardeşlerim, sünnet gereğini yaymayı sürdürseydim
bugüne dek katlandığım saldırıların bir
anlamı olabilir miydi? Öyle olsaydı, haçın
kösteklemesi sorunu da ortadan kalkmış
olurdu. 12Dilerim, sizi tedirgin edenler
sonuna kadar gitsin ve kendilerini enesinler
!
13Kardeşlerim, sizler özgürlüğe çağrıldınız.
Ancak özgürlüğü bedenin gereksiz istekleri
doğrultusunda kullanmayın. Tam tersine,
sevgi yoluyla birbirinizin uşağı olun.
14Çünkü tüm ruhsal yasa tek sözde özetlenir:
“İnsan kardeşini kendin gibi seveceksin.”
15Ama birbirinizi ısırıp yerseniz dikkat
edin, birbirinizi yok etmeyesiniz.
Özgür Yaşam Ruh’tan Esinlenir 16-26
16Şunu demek istiyorum: Vaktinizi Ruh
yönetiminde geçirin; böylece bedenin gereksiz
isteklerini doyurmakla uğraşmazsınız.
17Çünkü bedenin istekleri Ruh’a, Ruh’un
istekleri de bedene karşı çıkar. Bunlar
birbirine karşı direnir. Öyle ki, özlediğiniz
işleri yapamayasınız. 18Ama eğer Ruh’la
yöneltiliyorsanız, ruhsal yasa altında
değilsiniz.
19Bedenin gereksiz isteklerine gelince
bunlar belirgindir: Rasgele cinsel ilişki,
iğrençlik, soysuzluk, 20yalancı tanrılara
tapıcılık, büyücülük, düşmanlık, kavgacılık,
kıskançlık, öfke, sürtüşme, bölücülük,
ikilik, 21çekememezlik, sarhoşluk, içkili-gürültülü
eğlence alemleri ve bunlara benzer işler.
Daha önce uyardığım gibi sizleri yeniden
uyarıyorum: Bunları yapanlar Tanrı hükümranlığını
miras almayacaklar.
22Bunlara karşı Ruh’un ürünü sevgi, sevinç,
esenlik, katlanış, iyi yüreklilik, iyilik,
içten bağlılık, 23yumuşak huyluluk, tutkulara
üstünlüktür. Bunlarla ilgili ruhsal yasa
kısıtlaması yoktur. 24Mesih İsa’ya bağlı
olanlar, utandırıcı tutkuları ve istekleriyle
birlikte bedeni çarmıha mıhlamış bulunuyorlar.
25Eğer Ruh uyarınca yaşıyorsak, yaşam
yolunda yürüyüşümüz de Ruh uyarınca olsun.
26Böbürlenmeyelim, birbirimizi kışkırtmayalım,
birbirimizi kıskanmayalım.
Birbirimizin Yükünü Taşıyalım 1-6
6
Kardeşlerim! Eğer biri suçüstü yakalansa
da siz ruhsal olanlar yumuşak huylulukla
onu doğruluğa getirin. Kendi durumunuzu
da göz önünde bulundurun; olmaya ki, sen
de günahla denenesin. 2Birbirinizin yükünü
taşıyın, böylelikle Mesih’in yasasını
uygulayın.
3Çünkü eğer biri önemli bir kişi değilken
kendini bir şey sanıyorsa, kendi gözüne
kül atıyor. 4Herkes kişisel işini denetlesin.
Bu durumda başkasıyla bir karşılaştırmaya
kalkmadan salt kendi başarısıyla övünebilir.
5Çünkü herkes kendisiyle ilgili yükü taşımak
zorundadır.
6Tanrı Sözü’yle eğitilen, kendindeki yararlı
şeylerin tümünü eğitmeniyle paylaşsın.
Yaşamın Kaçınılmaz Ürünü 7-10
7Kandırılmayın! Tanrı’yla eğlenilmez.
Herkes ne ekerse onu biçecektir. 8Bedeninin
gereksiz isteklerini hoşnut etmek için
eken, bedenden çürüme biçecek. Buna karşı
Ruh’u hoşnut etmek için eken, Ruh’tan
sonsuz yaşam biçecek. 9Öyleyse iyilikten
bezmeyelim. Usanmazsak, vakti gelince
ürünü biçeceğiz. 10Söylenecek söz şudur
ki, vaktimiz varken herkese, özellikle
de iman evinden olanlara yararlı iş yapalım.
Son Uyarı 11-18
11Elimle size yazdığım şu iri harflere
bakın. 12Sizleri sünnet olmaya zorlayanlar,
dıştan takındıkları parlak görünüşü çevreye
sergilemeyi tasarlayanlardır. Bunu salt
Mesih’in haçı yüzünden saldırıya uğramamak
için yapıyorlar.
13Sünnet edilenlerin kendileri bile ruhsal
yasayı uygulamıyor. Sünnet edilmenizi
istemelerinin nedeni, sizin bedensel sünnetinizle
övünmektir. 14Ama Rabbimiz İsa Mesih’in
haçından başka bir şeyle övünmek benden
ırak olsun. O haç aracılığıyla dünya benim
gözümde çarmıha çakıldı, ben de dünyanın
gözünde. 15Çünkü ne sünnet edilmenin önemi
vardır ne de sünnet edilmemenin. Ağırlıklı
gerek yeni yaratık olmaktır. ?16Bu kural
uyarınca yaşam yolunda yürüyen herkese
ve Tanrı’nın İsraili’ne esenlik ve acıma
yağsın.
17Bundan böyle kimse beni tedirgin etmesin.
Çünkü İsa’nın yaraları benim bedenime
işlenmiş bulunuyor. 18Rabbimiz İsa Mesih’in
kayrası ruhunuzla birlikte olsun, kardeşlerim.
Amin.
GALATYALILARA MEKTUP
İNSAN ÇABASI MI, TANRI KAYRASI MI?
Sevinç Getirici Haber’de bu kısa, ama
özlü mektup Romalılar’la koşut önem taşır.
Ademoğlunun ruhsal çökkünlüğünü apaçık
gösteren bu yazının tanrıbilimde yeri
ön sırayı tutar. Mektubun kaleme alındığı
dönemde, Mesih'in Kilisesi öğreti bakımından
bir yol kavşağında bulunuyor. Tutulacak
yön yöntem ne olacak? Kilise topluluğunu,
ilk inanlıları uğraştıran sorun ve bunalım
buydu. Galatyalılar’a mektup yazılıncaya
dek, Mesih inancını Yahudiliğe bağlı bir
din tarikatına dönüştürmek çabası giderek
hız kazanıyordu. İnancı şeriata, biçime,
harfe bağlama doğrultusundaki çaba gün
günden yoğunlaşıyordu. Tanrı-insan ilişkisini
özgürlük ilkesine dayandıran sağlıklı
tanrıbilim öğretisi, bu mektubun yazılıp
kiliselere gönderilmesiyle billurlaştı
ve gerçekleşti.
Günaha tutsak varlığın günahtan özgür
edilip ruhsal-bireysel haklara, kişisel
özgürlüğe kavuşmasını öğrenmekle ilgilenen,
bu mektubun hem kısa hem de özlü sayfalarına
eğilsin. Bu yazı Kilise’nin tarihine,
gelişimine, evrenselliğine ışık tutan
önemli bir İncil parçasıdır. İlk Kilise
insanlığa bir tarih belgesi bırakmakla
ilgilenmedi. Tersine, tarihin akımını,
gelişimini etkiledi. Geniş ve uzun bir
ırmağın yatağını açtı. Bu mektup o ırmağın
yatağını saptayan gelişimlerle ilgilidir.
İnsanlığın temel gereksinimi nedir? Bu
kimden sağlanır, nasıl gerçekleşir? Aynı
öğreti kuşkusuz öbür mektuplarda da konu
edilmekte, ama burada özlü ve kanıtlı
açıklıkla sergilenmekte.
Mektubun kilit noktası 2:20'dedir demek
yanlış olmaz: "Artık yaşayan ben
değilim; bende yaşayan Mesih’tir. Şimdi
bedende yaşadığım yaşamı beni seven ve
benim için canını veren Tanrı Oğlu’na
imanla yaşamaktayım." Bu anlamlı
açıklamada, mektubun temel öğretisi, Tanrı'dan
esinlenen yazarın bu öğretiye dayanan
kişisel deneyimi belirtilmekte. Tanrı'nın
sağladığı kurtuluş ve özgürlük kupkuru
bir kuram ya da varsayım değil, doğrudan
doğruya Tanrı esinlemesiyle iletilen somut
ve kanıtlı bildiridir: "Çünkü ben
onu ne herhangi bir insandan aldım ne
de insandan öğretildim. İsa Mesih’in açıklamasıyla
verildi bana" (Galatyalılar 1:12).
Sonuçlamalı Özgürlük
Tanrı Oğlu Mesih'in sağladığı özgürlük
tanrısal açıklamayla bildirilir, Kutsal
Ruh aracılığıyla varlığa mal edilir. Etkin
tutumla, imanla ağırlandığında canın en
köklü gereksinimini karşılamış olur. Bu
gelişimde birey özgürlüğünün gerçek anlamını
kavrar: Tanrı’nın apayrı sunusunu olumlu
biçimde değerlendirerek affa, sonsuz güvenliğine
erişir. Ya da onu teperek kendini sonsuz
çıkmazda bırakır. Burada günahın gerçekçilikle
kavranışı, canın kurtuluşu, yeni insanın
yaratılışı, bu doğrultuda imanın değişmez
önemi ve özgürlüğün gönenci bireyle ilgili
bir deneyim niteliğinde tanıtılıyor. Bu
açıdan da, mektup salt bir tanrıbilim
öğretisi değil, kişisel yaşam aşaması
niteliğinde tanrısal belge olarak belirir.
Bu mektup, yaşam kutsallığını bir kuram
niteliğinde değil, gönenç özelliğinde
kişisel varlığa mal edilen bir deneyim
olarak göstermektedir. Yazar kişisel adılı
(zamir) sık sık kullanmak yoluyla, Tanrı'ya
bağlılığın ne din, ne töre, ne de biçim
olduğunu, tam tersine yaşamsal bir deneyim
ve gönenç olarak belirdiğini vurguluyor.
Yazarın korkusu şeriata, biçime, töreye
saplananın ruhsal yaşamı köklü zarara
uğrayacağı ve kısırlaşacağı noktasında
odaklanıyor. Öncelik taşıyan gereksinim,
iç yaşamda ruhsal gönence kavuşmaktır;
dıştan beliren uygulamalara sarılmak değil.
Gerçek verimlilik, Kutsal Ruh'un içte
işlemesiyle bütünlüğe gelir. "Bende
yaşayan Mesih'tir", “İsa'nın yaraları
benim bedenime işlenmiş bulunuyor” türünden
öznel vurgulamalar kurtuluşun, özgürlüğün
nesnel açıklanışıdır. Ruhsal yolculuk
varlığa dıştan kabul ettirilen, her an
kişiden şunu bunu dileyen, kader ve takdirle
işleyen bir Allah'a bağımlılık olamaz.
Bunun tam tersine, iç yaşamda tahtını
kuran özgür Mesih'in isteğine yaraşır
biçimde, O'nun çizdiği özgürlük yolunda
ilerlemekle belirir. O'nun isteği varlığa
egemen olmuştur; günahlı canın çıkarcı,
yararcı, büyüklenici kovalayışları artık
etkisiz bırakılmıştır.
Haberci Pavlos ruhsal yolculukta kişisel
çelişkilerini, sürtüşmelerini, yenilgilerini
örnek göstererek, her insanı gönencine
kavuştuğu özgürlüğün sevincine çağırmakta.
Mektup'ta vurgulanan tanrısal gerçek,
dinsel uygulamalarla inleyen, ne kurtuluşunu,
ne özgürlüğünü, ne de doğrulukla donatıldığını
bilebilen canlara Tanrı’nın çağrısıdır.
Mektup tanrısal bir öğreti ve eğitim parçası
olmanın yanı sıra tanrısal çağrıdır. Tanrı
özgürlüğüne kesin ve belirgin çağrı..
İsa Mesih'in duyurduğu gerçek kendisinin
etle, kanla, kemikle, deriyle belirmesi,
kadına-erkeğe özgürlük nefesini aldırması,
O'na iman edenin Tanrı'ya ‘gerçek’ ilişkisinde
bağlanmasıdır (bkz. Yuhanna 8:31,32).
Sevinç Getirici Haber'de buna koşut mektup
Romalılar'dır dendi. Bu mektubun kesinlikle
değil, ama gereklilikle Romalılar'dan
daha sonra yazılmış olduğu kanısı dikkatten
kaçamaz. Tanrı'nın kurtarış uygulayışı,
Galatyalılar'da daha kısa, Romalılar'daysa
daha geniş çapta anlatılmaktadır. Bunlar,
Sevinç Getirici Haber'de aynı konuya eğilen
iki kardeş mektuptur: Habakkuk 2:4'ten,
daha önce Yaratılış 15:6'dan kaynaklanan
tanrısal ilke, Yeni Antlaşma'da şu yerlerde
yinelenir: Romalılar 1:17; Galatyalılar
3:11; İbraniler 10:38. Romalılar'da vurgulama,
‘doğruluk’ konusundadır, Galatyalılar'da
‘yaşam bulmak’ konusunda, İbraniler'deyse
‘iman etmek..’
Bütün inançları ve onların öğretilerini
araştırmaya koyulan birey, günahlı insanın
doğruluk arayışında iki görüşle karşılaşır:
Canın doğruluğa kavuşması doğrudan doğruya
Tanrı'nın İsa Mesih aracılığıyla açıklanan
armağansal kayrasındadır. Buna iman ederek
kesin kurtuluşa kavuşan insanın parlak
görünümü çizilir Mektup’ta. Öte yandan
canın kurtuluşunu ve doğruluğu din bağlılıklarında,
töresel uygulamalarda, yasasal kurallarda,
hayır sevapta arayanlar. Bunlar daima
ruhsal borçluluktadır. Yeni Antlaşma'daki
mektuplar arasında yer tutan Galatyalılar’la
Romalılar'ın belirgin vurgulaması şeriat
kurallarıyla, dinsel-sevapsal çabalarla
günahlı ademoğlunun havvakızının doğruluğa
kavuşamayacağıdır (4:1-5; bkz. Romalılar
4:1-25).
Yazarın Yaşam Deneyimi
En tutucu İbrani geleneğine bağlı olan
Tarsuslu Saul (Pavlos) atalarından öğrendiği
tek Tanrı bilgisine kesin bağlılıkta yaşamaktaydı.
İnandığı Tanrı'nın kutsal olduğunu çok
iyi biliyordu. Ve Eski Antlaşma'da Tanrı'nın
kendi halkından kutsallık dilediğini okuyordu
(bkz. Levililer 11:44,45; 19:2; 20:7,26;
21:6,8). Bunlara karşı Pavlos’u uğraştıran
temel sorun, günahlı kişinin Tanrı'ca
istenen yaşam kutsallığa nasıl kavuşabileceğiydi.
Onun bu arayışı Şam (Damaskos) yolunda
yanıtlandı. Dinci, töreci, şeriatçı Saul,
İsa Mesih'i gerçek Tanrı inancına bir
sokuntu sayıyor, ‘Yol’ olarak nitelendirilen
Mesih inancını ortadan kaldırmak için
tüm gücüyle didiniyordu. Ama onun bu görüşü
kovalayışı Tanrı'nın düzeni değildi. İsa
Mesih inanlılarını darmadağın etmek için,
yanındaki yardımcılarla Şam'a giderken
gökte güneşin parlaklığından daha parlak
bir nurla karşılaştı, bu ışığın kaynağı
olan Mesih'i yücelerde gördü. O anda Rab’bi
görmüş oldu. Saul orada Mesih'e iman ederek
yeniden doğdu, yeni yaşamla donatıldı,
aradığı doğruluğa hemencecik kavuştu.
Sonradan Pavlos adını alan bu insanın
temel öğretisi kendisinin kayrayla yeniden
doğuşuydu. Habercilerin İşleri'nde yazar
Luka bu tanrısal olayı bütün ayrıntılarıyla
üç kez anlatır (bkz. 9.22.26. bölümler).
Mesih’e saldırıcılıktan O’nun haberciliğine
geçen Pavlos'un hem yaşam öyküsü, hem
de tanrıbilim öğretisi ölüler arasından
dirilen Rab İsa Mesih'in günahlıyı kurtarmasıdır
(bkz. Habercilerin İşleri bölüm 9; Romalılar
1:4; Galatyalılar 1:1-4; Filippililer
3:10). Günahtan kurtulmanın temel koşulu,
dirilen Mesih'e iman etmek gereksinimdir
(bkz. Romalılar 4:25; 10:9-10; Habercilerin
İşleri 22:11; 26:16,23; I.Korintoslular
15. bölüm). Tanrı kayrasının tüm ayrıntılarıyla
vurgulandığı her yerde, kayranın doğal
sonuçları belirtilir: İman, doğruluk,
özgürlük, yaşam yeniliği, ölümden diriliş
ve sonsuz yaşam.. Tümünün ana kaynağı
İsa'nın haçta ölümü, sonra da dirilişidir.
Galatyalılar'a mektup, bu somut öğretinin
belgesidir.
Galatyalılar Kimdir?
Galatyalılar’a yazılan mektup, köklü öğretinin
yanı sıra, geniş kapsamlı tarihsel bilgiyi
de içerir. Bu bilgi özellikle yazar Pavlos'un
habercilik göreviyle, çeşitli yerlere
gitmesiyle, kiliselerin başlayışına gelişmesine
katkısıyla ilgilidir. Bazı yönlerden Habercilerin
İşleri'nde yazar Luka'nın değinmediği
olaylara kısıtlı da olsa ışık saçar bu
mektup. Bu nedenle Galatyalılar'da tarihsel
olaylar açıklanırken, bunları Habercilerin
İşleri'ndeki koşut gelişimlerle uyuma
getirmeye çalışmak, tarihsel bilgi bakımından
çok önemlidir. Ama bu iş sıradan bir uğraş
sayılamaz. En keskin görüşlü uzman tanrıbilimcileri,
düşünürleri uğraştıran, sonundaysa iki
ayrı görüş ve yorum oluşturan uğraştır
bu. Yazıda iki görüşe de değineceğiz,
sorunun çözümüyle uğraşmayacağız.. Bu
sorun öğreti konusu değil, coğrafya ve
tarih uygulamasıyla ilgilidir. Her inanlının
bildiği ve okuduğu mektup kimlere yazıldı?
Hangi tarihte ve hangi bölgede yaşamakta
olan inanlılara seslendi?
Galatyalılar kimdir? Bunlar İ.Ö. 278-277
yıllarında, bugünün Fransa'sında Galler
adıyla tanınan topluluktur. Kendilerine
daha elverişli, verimli bir yer aramayı
kovalayarak çok uzun bir yolculuğa koyuldular.
Tarih boyunca birçok halkın ve toplumun
akın ettiği küçük Asya'yı göze kestirdiler.
Avrupa'yı aşarak Anadolu'ya vardılar.
Küçük Asya'nın merkez bölgesindeki yüksek
düzlüğü çok beğendiler, özellikle Ankara'yı
içeren kesime yerleştiler. Galatya olarak
bilinen bölgeyi onlar kurdu. Kızılırmak
(Halis), bu düzlüğü sulayan yararlı bir
su kaynağıydı. O dönemde buradaki çeşitli
yerli halklar her tür toplum kavramından
yoksundu. Buraya göç eden Galler Anadolu'nun
başka kesimlerine de kendi adlarını verdiler:
Gallipoli (Gelibolu) ve İstanbul'un çok
iyi bilinen Galata'sı. Çoğunluğu oluşturmamakla
birlikte bölgeye egemen oldular, yönetimlerini
kurdular, giderek etkilerini genişlettiler.
Dilleri Galler'in diliydi, kültürleri
hatırı sayılır nitelik taşırdı. Kendilerine
özgü dinleri de vardı. Zamanın geçişiyle
üç ayrı kesimi oluşturdular: Trokmi'ler
doğu bölgesine çekildi, Pontos ile Kappadokya'ya
sınır oldu. Başkentleri Tavion'du (Büyüknefesköy,
Yozgat). Tolisttobogi'ler batıya yerleşti,
Frikya ile Bitinya'ya sınır oldu. Başkentleri
Pessinos'tu (Sivrihisar'ın 15 km. güneydoğusunda).
Tektosag'lar orta bölgeye yerleşti. Başkentleri
Ankara'ydı.
İ.Ö. 64 yılında tüm bölge Roma imparatorluğuna
geçti, İ.Ö. 25 yılında Galatya adını taşıyan
bölge bir Roma eyaleti oldu. Ama bu eyalet
önceki Galatya'dan çok geniş kapsamlıydı:
Pontos'un bazı kesimlerini, Frikya, Likaonya,
Pisidya, Paflagonia, İsavria yörelerini
hep içine alarak eski Galatya'nın iki
üç katı oldu. Bu eyalet Haberci Pavlos'la
Barnabas'ın ilk haber gezisinde Sevinç
Getirici Haber'i yaydıkları, kilise topluluklarının
oluştuğu önemli kentleri içeriyor: Antakya
(Pisidya), Konya, Listra, Derbe (Habercilerin
İşleri 13.14. bölümler). Bu kentlerin
halkı, yerli toplumların yanı sıra Yunanlı,
Romalı ve Yahudiler'di.
Haberci Pavlos'un 1:2'de sözünü ettiği
Galatya'daki kilise toplulukları hangi
kiliselerdir? Bu noktada da görüş ve yorum
ikiye ayrılmakta: Bazı tarihçi tanrıbilimciler,
Roma imparatorluğu döneminden önceki dar
kapsamlı Galatya'ya değindikten sonra,
bu kiliselerin eski Galatya'da bulunan,
–az önce değindiğimiz– kuzey kentlerinde
olduğunu savunmaktaydı. Ne var ki, haberci
Pavlos'la iş arkadaşlarının o kentleri
ziyaretinden Habercilerin İşleri'nde hiç
konu edilmiyor. Öte yandan bu tarihçiler
ikinci haber gezisinde sözü edilen açıklamayla
(bkz. Habercilerin İşleri 16:6), üçüncü
haber gezisindeki açıklamaya (bkz. Habercilerin
İşleri 18:23) dikkati çekerek, habercilerin
sonraki iki gezide Ankara'ya ve daha ötelere
uzandığını, o yerlerde Sevinç Getirici
Haber'i yaydıklarını, kilise toplulukları
oluşturduklarını, onları desteklemeye
gittiklerini göstermeye çalışmaktaydı.
Bu görüşü kabul edemeyen daha sonraki
bir tarihçiler kuşağı (başta Sir William
Ramsey olmak üzere) Habercilerin İşleri
16:6 ile 18:23'teki Galatya adının Roma
öncesi dar kapsamlı Galatya ile ilgili
olduğunu savundu. Romalılar’ın eyalet
sınırlarını her yana genişlettikleri dönemde..
Bu görüş uyarınca Galatya'dan söz edilirken,
Pavlos'la Barnabas'ın ilk haber gezisinde
uğradıkları kentlerden söz edilmektedir.
Yine bu yoruma göre ‘Galatya'daki kilise
toplulukları’ (1:2), Pisidya Antakya’sı
(Yalvaç), Konya, Listra topluluklarıdır.
İki ayrı görüş ve yorum bunlardır. İkincisinin
son yıllarda giderek çok ağır bastığını
vurgulamak gerekir. Bu iki görüşten ilkine
Kuzey Galatya, sonrakineyse Güney Galatya
kuramı denmektedir. Görüleceği gibi, görüş
ayrılığı mektubun özüyle değil, coğrafi
ayrıntılarla ilgilidir. Nesnel yorumla
uğraşan düşünürler bu tür çetin sorunlarla
boğuşmaktan, açılarını bildirmekten ve
yaymaktan hiç çekinmezler; çünkü gerçek
bu yolla billurlaşır.
Yeni Antlaşma'da Galatya adına şu yerlerde
rastlanır: Galatyalılar 1:2; I.Korintoslular
16:1; I.Petros 1:1; II.Timoteos 4:10 (bazı
eski metinlerde sonuncusu ‘Galler’ bölgesi
olarak yazılıdır). Daha önce belirtilen
Habercilerin İşleri 16:6; 18:23'teki anlatım
bölgeyle ilgilidir ve iki ayrı yoruma
yol açmıştır. Güney kuramının başarılı
uzmanı ve savunucusu Sir William Ramsey,
sözü edilen dört kilise topluluğunun –Antakya,
Konya, Listra, Derbe– mektupta yazar Pavlos
tarafından bir bütün olarak görüldüğünü,
tümünün aynı dönemde Mesih bağlılığına
geldiğini gösteren ayetleri kanıt olarak
ele alıyor ( 1:6,8; 3:1; 4:9,13,14). Bu
ayetlerde okuyucu hep Galatya eyaletinde
bulunuyor, kiliselerin bütünü aynı haber
gezisinin ürünü niteliğinde gösteriliyor,
Pavlos’tan uyumlu bildiriyi duymuşken
şimdi yoldan saptıkları anlaşılıyor.
Olsa olsa, haberci Pavlos'un ilk müjde
gezisindeki çalışmalarına değinmektedir
bu yazı. Buna karşı Pavlos’un ziyaretinden
hiç söz edilmediği yerlerde bir sıra kilise
topluluğuna içli dışlı nasıl konuşabilir
o? Bu yoruma dayanarak sözü edilen uzman
araştırmacı, Pavlos'un Roma yöneticileri
tarafından çizilen güney Galatya'yı ziyaret
etmiş olduğunu üsteliyor, Galatya'daki
kiliseler bir bütündür diyor. Aynı zamanda
başka ilginç bir gözlemde bulunarak haberci
Pavlos'la ilgili kiliseleri dört ayrı
bölge başlığı altında görüyor: Asya, Galatya,
Ahaya (güney Yunanistan) ve Makedonya.
Pavlos'un her bir bölgede yoğun çalışmalar
sürdürdüğünü, kiliseler kurulmasına katkıda
bulunduğunu, çok yakın arkadaşlıklar edindiğini
belirtiyor. Ve bu kiliselerin Yeruşalim'deki
inanlılara yardımda bulunduğuna dikkati
çekiyor. Düşünür, bunlara benzer daha
birçok gözlemle, aşağı (güney) Galatya
kuramını savunuyor.
Mektubun Yazarı ve Tarihi
Yeni Antlaşma'yı oluşturan yirmi yedi
yazı içinde, yazılış tarihinin belirgin
biçimde kararlaştırılması oldukça güç
mektuplardan biri önümüzdeki parçadır.
Coğrafi konumu gibi, tarihsel belirlenimi
de ayrımlı görüşler üzerinde toplanagelmiştir.
Bu görüşler, İ.S. 45-60 yılları arasında
dağılmakta. Buna göre, birileri onu en
önceki mektuplardan saymaktayken, başkaları
daha geç tarihte yazılanlardan biri olarak
görüyor.
Karşımızda uluslardan, putlara tapıcılıktan
Mesih'e dönen bir kilise topluluğu var.
Aralarına sokulan bazı işgüzar Yahudi
şeriatçıların çabasıyla, saf kayra inancından
kaymışlar, bambaşka bir inanca dalmışlar:
Yahudi şeriatçılığıyla katışımlı bir tür
Mesih inancı.. Özellikle sünnet töresinde
odaklanan şeriatçılığın yinelemeli biçimciliği
–bir bakımdan önceki inançlarına benzer
olduğundan– onlara beğenilir gelmiş. Böyle
kısa bir zamanda kayra öğretisinden bambaşka
bir habere kayıvermişler (1:6). Puta tapıcılıktan,
günahın tiksintisinden tanrısal kayrayla
kurtulduklarına sevinecek ve bu gelişimle
övünecek yerde, gerisin geriye ayartılmışlar.
Onlara Haber'i ileten Pavlos'un derininde
bu gerileme çok ağır bir yara açmış.
Durum göz önünde bulundurularak sormak
gerekiyor: Pavlos mektubu ne zaman yazmış
olmalı? Hiç kuşkusuz, bu kiliselerin kuruluşundan
–ilk haber gezisinden– sonra yazılmıştır.
Mektubun yazarı haberci Pavlos olduğu
taa başlangıçtan belirgindir. Yazının
daha açılışında, süregelen bir sürtüşmeye
yanıt oluşturduğu görülmektedir. Pavlos
hemen, Tanrı tarafından atanmış haberci
olduğunu vurguluyor (1:1), okuyucularının
çok kısa bir zamanda bambaşka bir öğretiye
kayıvermesine şaştığını bildiriyor (1:6).
Bu sürtüşmeyi oluşturan iki sorun, Pavlos'un
habercilik yetkisi bulunup bulunmadığı
ve uluslar arasından Mesih'e bağlanan
inanlıların sünnet töreninden geçirilip
geçirilmemesiyle ilgilidir.
Hemen anlaşılacağı gibi, haberci Pavlos'un
derin özveriyle çalışıp çabaladığı bu
topluluklara, başka öğreti taşıyan birileri
sokuluvermiş (1:7). Bunlar değil salt
haberci Pavlos'u, bunun yanı sıra onun
getirdiği Sevinç Getirici Haber'i de karalayanlardır.
Yazar Pavlos, bu saptırıcı insanlara Tanrı
lanetini çağırmakta duraksamıyor (1:8,9),
çünkü bu edimcilerin Galatya kiliselerine
soktuğu öğreti biçimi, kişilerin canına
lanet getirici bir sapmadır. Lanet, ‘anathema’
için bakınız: I.Korintoslular 16:21.
Pavlos bu yalancı insanların, O hiç de
bir haberci olamaz türünden kara çalmalarına
karşı Tanrı'ca verilen, su katılmamış
yetkisini kesenkes savunuyor, kanıt ardına
kanıt sunuyor (1:11-2:21), Mesih'in kendi
öğretisi ve esini olan doktrinini onlara
yeniden anımsatıyor (3:1-5:12). Bunların
yanı sıra, Mesih inanlılarını örnek yaşam
doğrultusunda yüreklendiriyor (5:13-6:10).
Mektubun sonunda, bunu yazmanın gereğine
yeniden değiniyor (6:11-17). Mektup baştanbaşa
kişisel özgürlük gerekçesiyle, ana konuda
sürdürülen tartışma ve içtenlikli öğütle
dokuludur. Pavlos'un habercilik çağrısını
ve görevini bütünlemesi Tanrı buyruğudur,
her tür kişisel kovalayıştan, atılımdan,
kişisel başarıdan kesinlikle arıdır (1:11,12).
Yazar Pavlos, okuyucuların sağduyulu anlayışına
konuşuyor (1:20):
1. Pavlos Yahudiliğin doğruluğuna kesinlikle
kanmış (1:13,14), ama Tanrı onun yönünü
yeniden doğuşla değiştirmiş (1:15). Uluslara
habercilik çağrısını doğrudan doğruya
Tanrı'dan almış; insandan değil (1:16,17).
2. Yeniden doğuşundan üç yıl sonra Yeruşalim'e
çıkarak Petros'la tanışmış, Yakup'u görmüş;
ama başka hiçbir haberciyle buluşmamış
(1:8,19). Yahudiye'deki kiliselere uzun
süre sadece kulaktan duyulan bir ses niteliğinde
kalmış (1:21-24).
3. Aradan on dört yıl geçince Barnabas'la
birlikte Yeruşalim'e gitmiş. Amaç, uluslardan
gelme inanlıların özgürlüğünü görüşmek..
Çünkü bazı yalancı kardeşler kişisel amaçlarını
sürdürme kovalayışıyla araya sokulmuş
(2:1-5). Yeruşalim'deki haberciler Pavlos'un
hizmetini ve Sevinç Getirici Haber'i yaymaktaki
yetkisini onaylayarak, onunla ve Barnabas'la
el sıkışmış (2:9-10), Pavlos'un sünneti
olmayan insanlara yaydığı haberin yeterliliğini
onaylamışlar. Böylece Sevinç Getirici
Haber'in evrensel özelliğini tanımışlar
(2:6-8). Haberci Pavlos uluslar doğrultusunda
boşa koşmuş biri durumuna düşmemiş (2:2).
4. Bundan sonra yeni bir bunalım belirmiş.
Pavlos'un bağlı bulunduğu Antakya topluluğunu
ziyarete gelen Petros, uluslardan kopup
gelen ve Yahudiler'in yiyecek sıkıdüzenini
gözlemeyen inanlılarla aynı sofrada oturmuş
yerken, Yahudi inanlıların oraya gelişini
görünce kuşkulanmış, çekinmiş ve Yahudiler'in
onaylamayacağı böyle bir sofradan hemen
ayrılmış. Daha kötüsü, Barnabas'la Yahudilik'ten
gelme başka inanlıları da ardı sıra takarak
uluslardan kopan Mesih bağlılarını sofrada
yapayalnız bırakmış (2:12-13).
Bu ikiyüzlü tutum Petros'un yaşamındaki
çelişkiyi açığa vurmuş, Sevinç Getirici
Haber'in özü ve ruhuyla uyumda bulunmadığını
herkese göstermiş. Pavlos gibi sıkı Yahudilik'ten
gelme, ama evrensel kayranın gerçekliğine
kesinlikle inanan birine bu gelişim çirkin
görünmüş, Petros'un yüzüne karşı direnmekten
başka çıkar yol görememiş (2:11,14). Çünkü
Petros'un bu çelişkili davranışı, ulusların
Yahudi alışkanlıklarına uymasını gerektirir
bir hava yaratmış (2:14). Özgür Pavlos,
özgür inanlılar yetiştirme doğrultusunda
karşısına çıkan bu engeli onaylayamazdı
elbette. Pavlos'un Petros karşısındaki
doğru tutumu, mektuptaki çok önemli bir
konuşmayı gerektirmiş (2:11-21). Burada
Mesih'ten gelen kayrasal özgürlüğe karşı,
Yahudiliğin (şeriatçılığın) ne denli tehlikeli,
tutsaklığa götürücü bir tutum olduğu vurgulanarak
Mesih'ten kaynaklanan özgürlüğe bağlılık
üzerinde titizlikle durulmakta (2:18,21).
Mektubun, Pavlos'un ve en önemlisi, kurtarıcı
İsa Mesih'in tüm insanlığa duyurduğu temel
gerçek 2:16'dadır: "Ama kişinin ruhsal
yasada sıralanan işlerle değil, Mesih
İsa’ya iman ederek doğrulukla donatıldığını
bildiğimizden biz de Mesih İsa’ya iman
ettik. Ruhsal yasada sıralanan işlerle
değil, Mesih’e iman ederek doğrulukla
donatılalım diye.. Çünkü ruhsal yasada
sıralanan işlerle hiçbir insan doğrulukla
donatılmayacaktır." Bu köklü tez
kişisel deneyim ve tanrıbilim tarihi yönünden
açıklıkla kanıtlanır, eseme (mantık) ve
sağduyu ışığında doğrulanır (3:1- 5:12).
Mektubun çekirdeği, özü, ırmak yatağı
3:1-4:7'dedir. Tanrı'nın kişiyi imanla
doğruluğa kavuşturması taa İbrahim'den
başlar –Musa'nın yasası verilmeden 430
yıl önce– bir çekirdek gibi giderek gelişir,
büyür, kilisenin kuruluşuna dayanır, tüm
insanlığı kapsayan evrensel sağlayışla
sonuçlanır. Musa'nın yasası, Tanrı'nın
insanlık ailesine ilişkin tasarılarının
doruğu olamaz. Yasa sadece bir hazırlayıcıdır
(pedagog) (3:24). Alıştırıcının görevi
bir çocuğun çocukluk evresini sonuçlamasına
dek sürer, daha sonra son bulur. Ruhsal
yasa da, kişiyi Mesih'e ileten bir alıştırıcıdır.
Doruk Golgota haçında canını veren Tanrı
Kuzusu’dur. Önemlilik taşıyan öğe, iman’dır.
İsa Mesih'in kurtarma ve yeni yaşam verme
gücüne iman.. Yazar Pavlos hep aynı konuya
dönmekte, aynı gerçeğe dikkati çekmekte:
"Ruhsal yasada buyrulan işlerle mi,
yoksa işitip iman etmekle mi Ruh'u aldınız?"
Bu ilişkide şu yerlere bkz: Romalılar
8:1-27; II.Korintoslular 3:4-18; Efesoslular
1:13-14.
Mektup esemeye (mantık) ve sağduyuya seslenmekle
tanrısal gerçeği sürdürmekte, konuyu geliştirmekte.
Uluslara bağlı bu insanlar, putlara tapıcılıktayken
her çeşit yararsız nesneye bağlıydılar
(4:8-9). Ve şimdi ne yapıyorlar? Önceki
saplantılara benzerliği olan ilkelliğe
dönüyorlar: Özel günler, aylar, mevsimler,
yıllar.. Kısacası şu günde, öbür günde
bu yapılmalı, sıralanan törelere uyulmalı
(4:10-11). Bu insanlar inancın başkalarca
onaylanan, düpedüz insan kuşaklarınca
denetlenen yönüne kayıyorlar (5:7-10,12),
onların bu kaçamaklığına karşı başkaları
(Pavlos benzeri inanlılar), ardı gelmeyen
saldırılara uğruyor, dövülüyor, kılıca
da götürülüyor (5:11).
Mektubun aktöresel yöntemi Romalılar yazısındaki
yüreklendirmedir: "Çünkü Mesih İsa
bağlılığında yaşam veren Ruh'un yasası
beni günah ve ölüm yasasından özgür kıldı"
(Romalılar 8:2). Kurtarıcı Mesih’ten kaynaklanan
gerekli iki öğe mektubun temel konusunu
oluşturur: Sevgi ve özgürlük..
1. Sevgi Mesih bağlısının özgürlüğünü
başıbozukluktan, anarşizmden, bencillikten
korur (5:13-15).
2. Özgürlüğün sağlayıcısı Kutsal Ruh özgür
insanın yaşamını düzene koyar, onu yöneltir
ve yönetir. Bedenle ruh arasındaki sürekli
sürtüşmeyi ruhun yengisiyle geliştirmek
için varlıkta Kutsal Ruh'un ürünü temel
gereksinimdir. Ruhsal yolculukta yenginin
gizemi, Mesih'le birlikte çarmıha çakılmak
(2:20) ve Ruh'la yöneltilmektir (5:18).
İnanlı bu durumda hiçbir din şeriat yasasına
gereksinimi kalmadan, öz niteliği kutsallık
olan Tanrı'nın yasalarını uygular (5:16-26).
3. Suç işleyen kardeşi kız kardeşi doğruluğa
yöneltmek gereğini benimser. Birbirimizin
yükünü taşıyarak Mesih'in sevgi yasasını
uygularız. İnanlı sürekli olarak, kendisinin
de günahla denenme olanağını göz önünde
tutar (6:1-5).
4. Tanrı'yla sağlıklı ilişki, yaşamın
ciddiye alınması gereğiyle atbaşı beraber
gider. Yaşam yolculuğunun sonu ya çürüme
ya da sonsuz yaşamdır. Tanrı'yla eğlenilmez
(6:6-10).
Dinle şeriatla biçimcilikle uğraşanlar,
Rab İsa Mesih'in haçından utanç duyar,
onu tümden dışlar. Bunlara karşı yaşam
doğruluğunu, sonsuz güvenliğini alanlar,
haçtan başka herhangi bir dayanakla övünemezler
(6:14). Tanrı’nın armağansal kayrası canın
kurtuluşunu gerçekleştirebilen tek ve
biricik sağlayıştır (1:3; 2:21; 5:14).
Mesih'in haçta ölümü yaşamda sonsuzda
biricik etkendir (1:4; 2:19-21; 3:13;
6:14). Sevinç Getirici Haber'e iman etmek,
Tanrı doğrultusunda hoşnutluk nedenidir
(2:16,20; 3:2,5-9,23-26; 5:5). Kutsal
Ruh kurtuluşu etkileyen Tanrı kişiliğidir
(3:2-5; 4:6-7; 5:5,16-25; 6:8). Doğrulukla
donatılmak, doğruluğa kavuşmak (dikaioo),
mektupta sürdürülen temel gerçeğin doğal
sonucudur. Okuyucu bu sözle sekiz kez
karşılaşır: (2:16x3, 17; 3:8,11,24; 5:4).
Doğrulukla donatılma sonucunda ruhsal
yasa (şeriat) bağlarından kesin özgürlük
gerçekleşir. Tanrı'yla barış ve sonsuz
yaşam her kadına ve erkeğe açıktır (2:4,5,15-19;
3:10-14; 3:28-4:9,26-31; 5:18; 6:15).
Mektubun öğretisini oluşturan temel ilkeler
bunlardır.
Şeriatı (Yasayı) Önerenlerin Sürüklendiği
Çelişki
Şeriat ve Mesih bağlılığı birbiriyle hiçbir
durumda bağdaştırılamaz. Biri öbürüne
her zaman karşıttır; çelişkidedir. Ruhsal
yasaya uymayı savunanlar, onu tez olarak
öne sürenler, yasayı da uygulamanın Mesih'i
daha yararlı kılabileceği yolunda bir
öğretiyi yaymaktaydı. Yazar Pavlos bunun
çelişkili tutum olduğunu üstelemekte (3:3;
5:2; bkz. Romalılar 3:1,9). Şeriatçılar,
İbrahim'in soyu olabilmek için ruhsal
yasayı uygulamanın gereğini vurgulamaktaydı;
ama Tanrı'nın kayrasına iman eden zaten
İbrahim'in soyuna katılmıştır (bkz. Yaratılış
15:6). İbrahim'in imanından 430 yıl sonra
verilen ruhsal yasaya (şeriat) uymak hiç
kimseyi onun soyu kılamaz. Bu çelişkide
Mesih'in kişiye hiçbir yararı kalamaz.
Sünnette, uygulamalarda odaklanan bu yöntemin,
temel açıklanışını gösteren ruhsal yasa
(şeriat), insanın yaşamına herhangi katkıda
bulunamamak bir yana, üstelik onu Mesih'in
sağladığı yararların tümünden soyup soğana
çevirir, kişiyi bedenin gereksiz isteklerini
hoşnut etmeye açık bırakır, sonundaysa
çürümeyi getirir (6:8). Yazar Pavlos,
ruhsal yasanın esenlik sağlayamadığını,
tersine suçlama ve yargı getirdiğini anımsatıyor
(3:10-24). Hem de ruhsal yasa iman kutluluğunun
varlığı ihya etmesini önleyen öğedir (3:19-25).
Ruhsal yasa sadece, özgün ve kalıtımlı
günahla gelen kötülüğü dizginleyici bir
görevi uygulamaya didinir (3:19,24; 4:4).
Bunun yanı sıra da, gerçek mutluluğun
tüm yasa uygulanınca gelebileceğini öğretir.
Pavlos İbrahim'e verilen antlaşmanın temeline
giderek, bu vaadin tüm uluslar üzerine
geçerliliği olduğunu anımsatıyor, çünkü
kayraya iman edenin Tanrı çocuğu olduğuna
Ruh tanıklık etmektedir. Uluslardan gelen
inanlıları saptırmayı kovalayan şeriatçılar,
amaçlarına ulaşabilmek için kayra bildiricisi
haberci Pavlos'un yetkisini kırmayı amaç
edinmişler. Bu doğrultuda ruhsal bir konuyu
kişisel karalamaya dönüştürüyorlar. Daha
geniş kapsamlara eğildiğimizde, aynı yöntem
bugüne dek işlerliktedir: Mesih'e bağlılığı
yıkmak mı amaç ediniliyor? Direnişi Mesih
bağlılarına kara çalmaya taşı. Bu inancın
kendi ürünleri olduğuna ilişkin bir sürü
kasıtlı ve asılsız suçlama uydur, böylece
İncil mesajını etkisiz bırakmanın en kestirme
yolunu bul!
Galatyalılar'da inanç ve öğreti sapmalarıyla
kişiye bir sürü iftira takma eylemi atbaşı
beraber gider. Aynı üstelemeye Pavlos'a
karşı savaşanların başka çabalarında da
rastlanabilir (bkz. II.Korintoslular 10:7-11).
Galatyalılar'da, karşı tarafın sürtüşmeciliği
daha başlangıçtan belirmekte (1:1,11).
Şeriatçılık, Yahudileştirmecilik tutunacaksa,
Pavlos'un yetkisi yeterliliği çürütülmeli,
yıkılmalı (II.Korintoslular son dört bölüm
de bu konuda odaklanır). Bu uğraş doğrultusunda
dağıtıcılar Pavlos'u şöyle yeriyor: “Pavlos
sıradan bir insandır, haberciliği gösterişçiliktir,
bildiklerini gerçek habercilerden –özellikle
Kifas'tan (Petros'tan)– duymuş ve öğrenmiştir”
(1:13-2:21). Bu insanlarca Kifas baş haberci
olarak tutulurdu. Gerçi o, habercilerin
önündedir. Pavlos'un buna itirazı yoktur.
Ama Pavlos'u karalamayı kovalayanlar,
topluluğun direği sayılanlardan söz ederek
(2:9), bir bakımdan şeriat yasalarını
onların bile savunduğunu kanıtlamaya çalışmaktaydı.
Hem de Pavlos gizlilikte kendisiyle çelişkideymiş!
Onun tutumu yakından incelendiğinde kendisinin
de sünneti savunduğu belirgin olacakmış
(1:10; 5:11; bkz. I.Korintoslular 9:19-21).
Pavlos kişisel tartışmalara dalmaktan
kaçınıyor. Haberciliğinin kendisine Mesih'ten
verildiğini anımsatıyor, uluslardan gelen
inanlıların özgürlüğünü savunuyor (1:13-20).
Kendisini öbürlerin tüm onayını kazanmış
haberci niteliğinde gösteriyor (2:6-9).
Bunun ardından topluluğun direği sayılan
Petros'un tutumunda çelişki belirince,
onun yüzüne karşı direnmekte hiçbir sakınca
görmediğini anımsatıyor (2:11-12). Bu
yerlerde mektubun uyarıcı niteliği görülmekte.
Pavlos bazı kez kızgınlığını açığa vurmaktan
da beri durmuyor (1:7-9; 4:17; 5:10,12;
6:12-13). Başka durumlarda duygusal, içtenlikli,
yumuşak yürekli bir dille konuşuyor (4:11-20).
Bunun yanı sıra kesin ve belirgin tutumla
ruhsal yetkisini yetkinliğini vurguluyor
(1:10-12,20; 2:4-6,14; 5:2; 6:17). Mesih'e
gerçekten bağlananın, O'nun kayrasına
kavuşanın, haçıyla övünenin, Tanrı'ca
çağrıldığı imana ve öğretiye tümden sarılanın
içtenlikli coşku mektubudur bu. İmanın
inanlıda et, kemik, deri, kan olması,
bunun en değerli gönenç niteliğinde tanıtılması..
Burada akıl, yürek, can hep uyumda. Hiçbir
korkuya kuşkuya yer bırakmayacak biçimde
çelişkisiz bir kişiliğin açıklanışıyla
karşılaşır okuyucu. Keskinlik, kesinlik,
sağduyulu tartışmacılık bu mektupta dile
getirilir. Baştan sona rastlanan dirilik
ve canlılık, ruhsal-imansal tartışmanın
apaçık örneğidir..
İsa Mesih inancına ilişkin kanıtlı bir
tartışmayla ilgilenen, bu mektubu okusun,
dikkatle incelesin. Burada tartışma tekniğinin
belirgin bir örneğiyle karşılaşır okuyucu.
Ama bu önemli belge sevgi ilkesinden uzaklaşmaz
(5:6,13,22). Yazıda Eski Antlaşma'ya sık
sık değiniliyor (3:16,19,20; 4:21-31).
Yahudiliğe dönmeye özenenlerle yazar kendi
alanlarında yüzleşiyor. Bu tür tartışma
ve boyutlu bilgi Pavlos'un Mesih'e imanından
önceki eğitiminden kaynaklanıyor.
Soyut Yöntemle Somut Gerçeklere Yaklaşım
Kutsal Söz, Tanrı tasarısının ve uygulamalarının
insan dilinde insansal kavramla açıklanışıdır.
"Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz
değil, benim yollarım sizin yollarınız
değil" (Yeşaya 55:8,9) diyen RAB
düşüncesini, tasarısını, eylemini ademoğullarına
bildirirken, duyurduğu Söz'ün anlaşılmasını
ister. Anlaşılmayan ya da çelişkili anlamlar
veren bildiri, "Ben gerçeğim"
diyen RAB Tanrı ve O'nun Oğlu Mesih'in
Sözü sayılamaz (bkz. Yasanın Tekrarı 32:4;
II.Samuel 7:28; Mezmur 146; 6; Romalılar
3:4; Yuhanna 1:14; 14:6; 18:37). Tanrı’nın
düşünceleri-olguları kadına erkeğe anlaşılabilir
biçimde iletilir ve etkinliğini gösterir.
Tanrı Sözü belirli durumlarda her yöntemi
ve tekniği kullanır. Bundaki amaç, onun
anlaşılabilir biçimde tanıtılmasıdır.
Hem de, salt verildiği dönemin insanına
değil, Mesih'in ikinci gelişine dek tüm
çağların, tüm kuşakların ve dillerin insanına..
Bu sanat sanıldığından çok daha çetin
ve derindir. Böyle olumlu bir eylemi sadece
Yaratan gerçekleştirebilir. Somut olgular
soyut anlatı diliyle sunulur. Belirli
durumlarda somut gerçeği herkesin kolaylıkla
kavrayabileceği biçimde anlatmak kolay
iş sayılamaz. Bu nedenle soyut dil tekniğine
farklı alanlarda rastlanır. Birçok durumda
İncil bu tür uygulamayla belirir. Bunun
geniş boyutta kullanımı birçok yerde konuları
olguları gün ışığına getirir. Peygamberler,
Yeni Antlaşma yazarları, İsa Mesih'in
kendisi bu yolla sayısız gerçeği apaçık
okuyucunun önüne serer.
Soyut dil tekniğine simge kullanımında,
betimleme sanatında, anlamlı örneklerle
gerçeği tanıtma başvurusunda hep rastlanır.
Tanrı Sözü'nü okuyan bu tekniği öğrenme,
bu dili anlama zorunluluğundadır. Bu bakımdan
önümüzdeki mektup zengin ve içeriklidir.
Burada soyut dille belirtilen önemli iman
gerçekleri tanrısal aydınlanmaya katkıda
bulunur. Galatyalılar'ı okurken herhangi
yanlış bir görüşe ve yoruma kapılmamak
için bu gerekçe her zaman akılda tutulsun.
Mektupta soyut kullanımlar şöyle sıralanabilir:
1. Benzetme (teşbih). Dolaylı yolda anlatılan
bir gerçek, bir konumun özelliğini gösteren
kullanım: Bir gerçeği üstü kapalı biçimde
söyleme sanatı.
2. Bir isim yerine başka isim kullanmak;
örneğin, "Ne güzel yemekler"
diyecek yerde, "Ne güzel sofra"demek.
3. Bir konuyu daha dar ya da daha geniş
kavramla anlatmak: Eski çağda devlet görevlilerini
yetiştiren okula Fars diliyle ‘enderun’
denirdi. Bundan, ‘enderunlu’ adı türedi.
Eğitimlerini böylesi okullarda alan uzmanlar
ilişkisinde kullanılan addı bu. Aynı sıradan,
abartma (mübalağa) tekniğinden de söz
edilmeli. Bir yere bol sayıda konuk geldiğinde,
ordu geldi dercesine.
İsa Mesih simgelerini doğasal konumlardan,
varlıklardan ve nesnelerden aldı: Işık,
karanlık, tuz, kuzu, kurt, çiçek, hava
durumu, tohum, ekmek, kuş, balık, vb.
Yazar Yakup tarım simgeleri kullanmakla
tanınır: Çiftçi, içte ekili bulunan tanrısal
Söz, incir ağacı, zeytin, asma, tarlalardan
ürün devşiren emekçiler, vb. Bir kentli
olan haberci Pavlos'un simgeleri başkadır.
Bu sıradan, önümüzdeki mektupta sözünü
ettiği simgelere bakalım: Köle, uşak (1:10;
5:1,13), aile (6:10), safsatacılık (3:1),
giysiler (3:27), taşıt aracı (6:2,5),
spor (2:2; 5:7). Yazar Pavlos, güncel
yaşamdan aldığı bu simgelerle tanrısal
gerçekleri öğretiyor. 4:14'teki melek
betimi de bu sıradandır. 5:1'de ‘boyunduruk’
da öyle..
Yazar Pavlos 4:24'te, dolaylı anlatımla,
simgeyle konuştuğunu anımsatıyor. Bu sıradan,
Habercilerin İşleri 15:10'a bakın. Daha
sonra göreceğimiz gibi, 4:21-31'deki anlatım
betimlemedir. Bu, ‘alegori’ olarak bilinir:
Köle kızdan doğan İsmail'in doğumu doğaldır;
özgür Sarah'dan doğan İshak'ınkiyse vaat
uyarıncadır. İlkinin baba mirasına konamadığı
gibi, ruhsal yasaya (şeriata) uyarak doğruluk
kazanmaya didinen de Tanrı'nın zenginlik
vaatlerine kavuşamaz. İlki sonrakiyle
alay ettiği gibi, ruhsal yasa bağlısı
kayra bağlısını tiye alır, ona adlar takar.
Eski Antlaşma'dan (bkz. Yaratılış 21:9)
aldığı bu somut betimle, yazar Pavlos
etkin bir örnek yoluyla konuşuyor.
Sonra Pavlos'un haç simgesini kullanmasına
özellikle dikkat edilsin (2:20; 5:11;
6:12,14). Haçın ‘kösteklemesi’: Mesih
inancının temel öğesi haç pek çok kişinin
Mesih'i yadsımasına temel nedendir. İsa
bunu şöyle anlatır: “Bana ilişkin sorunlarda
kösteklenmeyen mutludur” (Luka 7:23; bkz.
Matta 11:6; 13:57; Yuhanna 6:61; 16:1).
Çarmıhta alçaltılan Tanrı Oğlu. Çelişkiler
çelişkisi! Buna karşı dile getirilen itirazlar
sıklıkla duyulagelir. Kendisini insanların
kötülüğünden kurtaramayan kişi nasıl olur
da başka birini kötülükler zincirinden
kurtarabilir? (3:13). İncil mektupları
çelişki gibi görünen bu türden olaylarla
doludur (bkz. I.Korintoslular 1:22-24).
Haç, seven Tanrı'nın ‘kurtarma gereci’
olarak kavranınca çelişkiler zinciri kopar,
tutsak can özgürlüğü anlar. Bu kavram
kişisel doğruluğa gölge düşürür, her tür
büyüklenmeyi darmadağın eder. Bu nedenle
iblisin en önde gelen düşmanlığı Mesih'in
haçınadır; haçın önemini ortadan kaldırmak
onun baş çabasıdır. Kişinin boynuna haç
takmasına, sağı solu iri haç parçalarıyla
doldurmasına hiç ses çıkarmaz iblis. Bunlar
onun işine yarar; çünkü böylece haçın
anlamı bastırılır, onun iç yaşamdaki etkisi
giderilir. Haç dışta olsun, içte olmasın!
Budur iblisin kovalayışı. Öte yandan haçın
içerdiği ruhsal kavrama gelen, Mesih'in
öldüğü ölümü ölür (2:20; 3:26-27; bkz.
Romalılar 6:3,4), yeni yaratık olmanın
gönencini bulur (6:15; bkz. II.Korintoslular
5:17).
Haberci Pavlos'un yaydığı Sevinç Getirici
Haber'e ters düşen bir haberi yayan, gökten
bir melek bile olsa lanet altındadır (1:18).
Bu, abartma dilidir. Pavlos böyle bir
şeyin olmasını beklemiyordu. Sevinç Getirici
Haber'in gökteki meleklerden de üstün
ve önemli olduğunu vurgulamak için böyle
aşırı dil kullanıyor, Tanrı gerçeğinin
ödün vermez önemini üstünlüğünü belirtiyor.
4:15; 5:12'deki abartmalara da bakın.
Görüldüğü gibi önümüzdeki mektup, soyut
teknikle somut gerçekleri anlatan bir
yazıdır. Ön sırayı tutan tanrısal belge.
Mektuba bilimsel yönden eğilen bunları
öneme almaktan kaçınamaz.
Galatyalılar’ın Öbür Mektuplara Benzerliği
Benzerlikten söz ederken, bu mektubun
Romalılar'a benzerliği bir kez daha anımsatılmalı.
Benzerlik özellikle Galatyalılar 2:13
- 6:16 ile Romalılar 1:16 - 8:39 arasındaki
kesimlerde belirgindir. Iki mektup arasında
ayrımdan söz edilecek olursa, Romalılar
mektubu öğretici ve soyut biçemde yazılıdır.
Galatyalılar ise kişisel ve tartışmalı
biçemde. Romalılar'da tez ölçülü ve dengeli
dille geliştirilmektedir; Galatyalılar'daysa
günün gerektirdiği duruma göre, edimci
sapmalara karşılık verme açısından yazılmıştır.
Romalılar'ın temel konusu, imanla doğruluğa
kavuşmaktır. Galatyalılar'daysa doğruluğa
kavuşanın özgürlükte yaşaması.. İlki dingin,
ılımlı havada yazılıdır, ikincisiyse fırtınalı,
boralı ortamda. Dilbilimciler iki mektup
arasında kırkı aşkın biçem (üslup) benzerliğine
değinmekte. Bunların bazısı yazı tekniği
dışında kalıyor. (Bu dönemde, şu mektupların
birbirine benzerliği de anımsatılmalı:
Efesoslular, Koloseliler; I. ve II.Selanikliler).
Tanrı Sözü'nü hiç okumamış olan bile,
bu iki yazının aynı kalemden çıktığını
anlamakta güçlük çekmez. Konusu edilen
benzerliklerin yanı sıra II.Korintoslular’da
koşut konular bulunur Galatyalılar 3:17-21;
4:21-31 ile II.Korintoslular 3:8-18 kesimlerini
karşılaştırın. Örneğin, iki ayrı antlaşmaya
değinme bu iki mektuba özgüdür (2:19;
bkz. II.Korintoslular 5:14-15; 6:14).
Daha sonra, Koloseliler'de de aynı sıradan
konular ele alınır.
Antropoloji (insanbilim) çok önemli bir
bilim koludur. Tüm Yeni Antlaşma'da köklü
antropolojiyle tanış olmak isteyen, Galatyalılar
mektubuna eğilirse yanlış yapmaz. Bu mektupta
insanla ilgili her tür özelliğe rastlanılabilir:
Ruhsal, akılsal, duygusal, uygulamasal,
bedensel. Burada Pavlos'u ruhsal güç ve
yetkisinin doruğunda görür okuyucu. Aklı
yetenek gücüyle kullanmaya çağrı kesenkes
koşullanmakta, tüm kapsamla sergilenmekte.
Duygular açığa vurulmakta, pratik uygulamalar
gösterilmekte, bedensel güçsüzlük-yetersizlik
tanımlanmakta. Bu mektubu dikkatle araştıran,
Pavlos'un tanrıbilimini baştan sona görebilir.
Tanrıbilim et ve kan olmuş, onu yozlaştırmaya
uğraşanlarla boğuşmakta..
Galatyalılar'da, karşı gelenlerin düşmansal
çabaları, haberci Pavlos'un Mesih'e hizmetini
sis perdesi gerisine itmeye çalışıyor.
Pavlos boğuşucu tutumla, inandığı Tanrı'ya
ve Mesih'e kesin bağlılıkla, ortalığı
karartan katı perdeyi dağıtmak için amansız
bir sürtüşmededir. Amacı, Mesih'in kusursuz
öğretisini her tür sapkın, çarpık zararlı
etkilemeden özgür kılmaktır.. Mesih inancını
tüm parlaklığıyla çağımıza ileten güçlü
belgelerdendir bu mektup.
Mektubun Habercilerin İşleri’yle Karşılaştırılması
Bazı araştırmacılar, mektubun yazılışından
önce Pavlos'un bu insanları iki kez ziyaret
etmiş olabileceğine değinmekte: İlki,
4:13-15; ikincisi, 1:9; 5:3. Başkaları,
‘ikinci’ diye vurgulamanın bu mektupla
ilişkili olduğu üzerinde duruyor. Sorun,
mektubun yazılış tarihini güçleştiriyor.
İlk sırada bulunanlara göre Pavlos mektubunu
ikinci gezisinden sonra, Makedonya, Korintos
ya da Antakya'dan yazmış olabilir. İlkinin
(güney kuramına göre) ziyarete, ikincininse
mektuba değindiğini sanan bilimciler,
yazılışı ilk haber gezisinden sonraya,
Yeruşalim konseyinden (bkz. Habercilerin
İşleri bölüm 15) önceye, Pavlos'un Antakya'da
bulunduğu döneme koymakta (bkz. Habercilerin
İşleri 14:27-28).
• Şam yolunda Mesih'le karşılaşıp, Rab’be
dönüşünden sonra, Pavlos uzun süre Yeruşalim'e
gitmedi. Kesin olmamakla birlikte tarihçiler
Pavlos’un yaşamındaki gelişimleri şöylece
sıralıyor:
• Şam yolunda Mesih'e iman etmesi: (bkz.
Habercilerin İşleri 9:1-18; Galatyalılar
1:15-16 [Yıl 36]).
• Arabistan’da geçirdiği üç yıl: (Galatyalılar
1:17-18 [Yıl 36]).
• Yeniden Şam'a dönüş: (Galatyalılar 1:17
[Yıl 38]).
• Şam'da çamaşır ya da balık sepetinde
pencerenin eşiğinden aşağı indirilerek
Arabistan kralı Aretas'ın elinden kaçabilmesi
(bkz. Habercilerin İşleri 9:23-26; II.Korintoslular
11:32.33 [Yıl 38]).
• Yeruşalim'e ilk ziyareti (bkz. Habercilerin
İşleri 9:26-29; 22:17-21; Galatyalılar
1:17-20 [Yıl 39]).
İki haftalık Yeruşalim ziyaretinde Petros'la
İsa'nın kardeşi Yakup'u görüyor. Ziyaret
kısa kesiliyor; çünkü Saul'un Mesih'i
vaaz etmesine katlanamayanlar kendisini
ortadan kaldırmak için düzenler kuruyor.
Bu nedenle kardeşler onu Kayseriye limanına
götürüyor, oradan da Tarsus'a (kendi kentine)
gönderiyor (bkz. Habercilerin İşleri 9:29-30;
Galatyalılar 1:21-24).
Pavlos, Suriye ve Kilikya'yı (Tarsus'un
bulunduğu bölge) dolaşarak Mesih'in haberini
yayıyor. Bunun süresine ilişkin Habercilerin
İşleri’nde hiçbir bilgi verilmiyor, ne
de Pavlos’un oradaki uğraşlarına değiniliyor
[Yıl yaklaşık 39-43]. Bu sürenin dolması
ardından Barnabas Saul'u aramak için Antakya'dan
Tarsus'a gidiyor; onu bulunca Antakya'ya
getiriyor (bkz. Habercilerin İşleri 9:30;
11:25 [Yıl 44]). Barnabas'la Saul bir
yıl süreyle Antakya'da kalarak inanlılar
topluluğunu eğitiyor (bkz. Habercilerin
İşleri 11:25 [Yıl 45]). Öğrencilere burada
‘Hristiyan’ adı veriliyor.
Kıtlık nedeniyle Yeruşalim'deki kardeşlere
kız kardeşlere yardımda bulunmak gerekiyor.
Antakya'daki kilise topladığı yardımı
Barnabas ve Saul eliyle Yahudiye'deki
İhtiyarlar'a gönderiyor (bkz. Habercilerin
İşleri 11:27-30). Pavlos'un Yeruşalim'e
ikinci ziyaretidir bu [Yıl 45]. Ziyaret
sadece Yeruşalim'i değil herhalde tüm
Yahudiye'yi kapsıyor. Süresi belirsiz.
Hiç kuşkusuz, uğradıkları her bucakta
Tanrı'nın Sözü'nü yayıyorlar. Bu dönem
çetin saldırı ve kıtlık yıllarıydı (bkz.
Habercilerin İşleri 12. bölüm). Kilise
topluluğu amansız bir saldırıyla boğuşuyor.
Bu arada Tanrı'nın gücü desteği belirgindir.
Tanrı'nın Sözü gelişip çoğalıyor (bkz.
Habercilerin İşleri 12:24).
Yirmi beşinci ayette metinlerdeki bir
ayrılık göze çarpıyor: “Barnabas ile Saul
hizmetleri sona ererek Yeruşalim'e dönüyor"
öte yandansa "Yeruşalim'den dönüyorlar."
Markos da yanlarındadır. Yeruşalim'e döndülerse,
Yahudiye'nin çeşitli kasabalarında hizmetlerini
sonuçladıktan sonra oraya döndüler, Yeruşalim'den
döndülerse, oradan geldikleri Antakya'ya
oldu bu dönüş.
Galatyalılar 2:1-10'da Pavlos, “On dört
yıl sonra yine Yeruşalim'e çıktım”, diyerek
söze başlıyor. Bir kez daha yeni bir güçlük
ortaya çıkıyor. Bu on dört yıl Pavlos'un
Barnabas'la birlikte Yeruşalim'e yardım
getirmeleri ardından mıdır, yoksa Yeruşalim'den
Tarsus'a gönderildiği günden başlayarak
mı hesaplanmakta? Ya da, tanrısal açıklamayla
yapılan bu ziyaret ilk kilise konseyine
katılmak için yapılan ziyaret midir? (bkz.
Habercilerin İşleri 15. bölüm). Habercilerin
İşleri’nde ya da Galatyalılar'da koşut
bilgiden yoksunuz. Bu yüzden burada yılları
tam olarak belirtmek güçleşiyor, birkaç
görüş öne sürülüyor.
Bu dönemde Barnabas'la Saul'u Antakya'da,
kilise topluluğunda görüyoruz. (bkz. Habercilerin
İşleri 13. bölüm). İlk haber gezisine
çağrı Kutsal Ruh'tan geliyor [Yıl 47].
Barnabas ve Saul yanlarında Markos'la
birlikte haber gezisine başlıyor (bkz.
Habercilerin İşleri 13. ve 14. bölümler).
Dönüş Antakya'yadır (bkz. Habercilerin
İşleri 14:27). Onlar burada uzun süre
öğrencilerle kalıyor (bkz. Habercilerin
İşleri 14:28). Bunun ardından Yahudiciler'in
yoğun uğraşlarıyla karşılaşıyoruz; Yeruşalim'de
ilk konsey düzenleniyor (bkz. Habercilerin
İşleri 15. bölüm). Antakya'daki kilise
topluluğu Pavlos'la Barnabas'ı ve başka
bazı öğrencileri Yeruşalim'e gönderiyor,
sorun üzerinde habercilerle ve İhtiyarlar'la
görüşmelerini istiyor [Yıl 50]. Onlar
geçtikleri her yerde ulusların Tanrı'ya
dönmekte olduğunu anlatıyor, inanlılara
büyük sevinç getiriyor. Bu da Mesih bağlılarının
her fırsatı Kurtarıcı’ya tanıklık etmeye
kullanmalarının bir göstergesidir.
Birçok araştırmacı, Galatyalılar 2:1-10'daki
ziyareti buna koşut tutuyor. Pavlos'un
Yeruşalim'e üçüncü ziyaretidir bu. Ama
Galatyalılar'da üç ziyaretten söz edilmiyor.
Pavlos sadece iki ziyaretine değiniyor
(1:18; 2:1). Habercilerin İşleri ile Galatyalılar
arasında çıkan olayları karşılaştırırken
başka bir sorun beliriyor; Galatyalılar
2:11-14'teki olay: Pavlos'la Petros arasında
doğan görüş ayrılığı ve Pavlos'un sert
çıkışı. Bunu hangi döneme koyabiliriz?
Yine üç ayrı görüş beliriyor: Konsey'den
önce (bkz. Habercilerin İşleri 13:1-3),
konseyden sonra (bkz. Habercilerin İşleri
15:35) ve ikinci haber gezisinin sonunda
(bkz. Habercilerin İşleri 18:22). Antakya'da
geçen bu olay başka yerde konu edilmiyor.
Galatyalılar'ın yazıldığı tarihi kararlaştırabilmek
bu önemli olaya bağlıdır. Kuşkusuz Pavlos'la
Petros arasındaki anlaşmazlık mektubun
yazılışından önceye düşmekte. Bu olayı
öne çekenler, mektubun yazılışını da öne
çekmekte; ileriye koyanlar, yazılış tarihini
geciktirmekte. Ama hiç kimse kesinlikle
karar verebilecek durumda değil. Galatyalılar
4:13-15'te Pavlos, Sevinç Getirici Haber'i
bu insanlara bedensel hastalığı nedeniyle
müjdelediğini söylüyor. Bu hastalık hangi
dönemdedir? Bazı yorumcular Pavlos'un
hastalığını, daha sonra da Galatya'yı
(Güney Galatya) ziyaretini ilk haber gezisine
bağlıyor (bkz. Habercilerin İşleri 13:14).
Ama başka araştırmacılar bunu doğru görmüyor;
sözü edilen ziyaretin ikinci haber gezisinde
olabileceğini varsayıyor (bkz. Habercilerin
İşleri 16:6).
Hatta Listra'da taşlanmasının bedeninde
çok derin izler bıraktığına, bu durumda
birçok yıl ona ıstırap çektirebileceğine
değinerek 6:16'da, "İsa'nın yaraları
benim bedenime işlenmiş bulunuyor"
sözünün bunu tanıtladığını savunanlar
var. Bu söze koşut olan başka yerler de
gösteriliyor (bkz. II.Korintoslular 4:10).
II.Korintoslular 4:7-5:4'e kadar anlatılan
deneyim ve görgüler, yaralanan birinin
tanıklığı olarak belirtiliyor. Bunun yanı
sıra II.Korintoslular 1:18'e de bakın.
Bu açıklamalar Pavlos’un haça çakılan
Kurtarıcı’yla özdeşliğini gösteriyor.
Benzerliklere, ayrılıklara, çeşitli yorum
ve görüşlere kısaca değindikten sonra,
kesinlikle ne kuzey ya da güney kuramının,
ne de mektubun yazıldığı tarihin belirlenemediğini
anımsatmalıyız. Yeni Antlaşma'da rastlanan
sorunlar arasında bu da çözümü güç olan
konulardandır. Ne var ki, güçlük mektubun
öğretisi ya da içeriğiyle ilgili değil.
Yer, konum, tarih üzerindedir. Galatyalılar'ı
okuyanın bu noktaları aklında bulundurması
aydınlatıcıdır.
Mektubun İçeriği
Mektubu dört başlıkta ele aldığımızda
içeriğini daha iyi anlayabiliriz:
1. Pavlos'un Durumunu Billurlaştırması:
Mektup, yazar Pavlos'un kişisel imanının,
Mesih'e bağlılığının açıklanışıdır. “Benim
için canını veren Tanrı Oğlu” (2:20).
O, bu Mesih'in habercisi atanmıştır, gerçek
Sevinç Getirici Haber'i tanıtmaktadır.
Sevinç Getirici Haber soysuzlaştırılamaz;
bunu yapan, Tanrı önünde çok büyük sorumluluk
yüklenmektedir.
2. Sevinç Getirici Haber Kayra Haberi'dir:
Mesih inancının ana temeli sadece kayrayla
kurtuluş belgesidir. Galatyalılar Haber'i
böyle kabul ettiler; şimdi nasıl oluyor
da ruhsal yasaya dönüyorlar (1:6; 3:3;
5:4). Ruhsal Yasa'nın özelliği, insanı
suçlu çıkarmaktır. İnanca töreyi, biçimi,
sevabı sadakayı bir kurtuluş aracı olarak
katmak, kayrayı yıkmaktır. Tanrı günahlıyı
yalnız kayrayla özgür kılar. Ters durumda,
Mesih'in haçı etkisiz bırakılır.
3. İmanla Doğruluğa Kavuşmak Tanrı’nın
Temel Öğretisidir: Kayrayla insana yaklaşan
Tanrı'ya verilecek biricik karşılık İMAN'dır
(2:16; 3:24). Tanrı'yla bağlılığın tek
yolu sola gratia, sola fidei'dir: Salt
kayrasal, salt imansal. Buna bir üçüncüsü
eklenmekte: sola scriptura: Salt Kutsal
Yazı'yla. Bunlar olmadan Sevinç Getirici
Haber, haber olma özelliğini tümden yitirir
(1:6-7).
4. Kayrayla Açılan Kapı ve İman Ürünü:
Kayra ve iman, canı özgür kılan tanrısal
sağlayışlardır.. İman giderayak güvenliğe,
gelişigüzel yaşama kavuşmak değildir (5:1;
6:7-8). Tanrı’dan kaynaklanan gerçek yaşam
imanla başlar, kayra güneşiyle parlar,
Ruh’un ürünü böylece açığa çıkar (5:22).
GALATYALILAR MEKTUBUNUN TASLAĞI
Giriş: 1:1-9
A. Selam: Özgürlüğün temeli 1:1-5
B. Mektubun nedeni: Özgürlüğe saldırı
çalkantıları 1:6-9
I. Kişisel Açıklama: Vahiy Tanrı Dışında
Başka Kaynaktan Gelmiş Değildir
1:10 – 2:21
A. İnsan öğretisinden öte 1:10-17
B. Yahudiye kiliselerini aşan 1:18-24
C. Yahudilik'te yaşayanlar karşısında
dimdik duran 2:1-10
D. Öbür habercilerin ikirciliğinden etkilenmemekte
2:11-18
E. Çıkarcı kovalayışlardan arı kaldığı
görülmekte 2:19-21
II. Tanrıbilimsel Tartışma: Şeriatçılığın
İflası 3:1 – 4:31
A. Yaşamsal deneyim yönünden 3:1-5
B. Eski Antlaşma öğretisi kuralından 3:6-14
C. Vaadin önceliği ilkesinden 3:15-22
D. Olgun imanın üstünlüğü bakımından 3:23
- 4:7
E. Geriye gitme tehlikesinden 4:8-11
F. Öngüdülerin belirttiği seziden 4:12-20
G. Tutsaklık - Özgürlük karşıtlamasından
4:21-31
III. Uygulamalı Tartışma: Özgürlüğün Etkisi
5:1 – 6:10
A. Konuya giriş 5:1
B. Şeriatçılığın başlangıcı 5:2-12
C. Özgürlüğün açıklanışı 5:13-15
D. Kişisel özgürlüğün baltalayıcıları
5:16-24
E. Özgürlüğün kanıtları 5:25 - 6:10
Sonuç 6:11 – 18
A. Özgürlüğün iticisi: Haç 6:11-16
B. Özgürlüğün karşılığı: Istıraplar zinciri
6:17
C. Özgürlüğün kutlayışı: 6:18
Mektubun Açımlanışı
Daha ilk sözle Pavlos bir gerginlik havası
içinde yazmakta olduğunu belirtiyor. Haberciliği,
kişiliği, ciddiliği şüphe ve saldırı altında.
Bunları tarihsel, tanrıbilimsel, aktöresel
açılardan savunuyor. Pavlos Haberci'dir:
apostolos, gönderilen. İsa Mesih, seçtiği
on iki kişiyi gönderdi (bkz. Markos 3:14-15).
Haberci kime dendi: Ölüler arasından dirilen
Rab İsa Mesih'i dirilmiş olarak görene
(I.Korintoslular 9:1; 15:8); İsa Mesih'i
insanlara sunarak kilise toplulukları
oluşturana (9:1-2); Mesih tarafından güçlü
işler yapmak yetkisiyle donatılana (Markos
3:15; II.Korintoslular 12:12).
Pavlos İsa'nın çağırdığı ilk on iki haberci
arasında bulunmuyorsa da bu yetkiye insanlarca,
insan aracılığıyla erişmemiştir. Ölüler
arasından dirilen İsa Mesih ve Baba Tanrı
tarafından haberciliğe atandı (1:1). Öbür
habercilerin bu yetkisini hiçbir zaman
yadsımadı (2:2), ama onlardan herhangi
bir buyruk veya yönerge almadı. Başında
kendisinden üstün insansal bir yetki bulunmuyor.
Bu kesin yetkiyi göklerde olan dirilmiş
İsa Mesih'ten, Baba Tanrı'dan almıştır
o.
Yanında bulunan kardeşlerden selam göndermesi,
bu kardeş ve kız kardeşlerin onun yetkisini
onayladıklarını gösteriyor (1:2). 'Tanrı
Babamız'dır (1:3). Yahudiler için yeni
bir kavram değildir bu (bkz. Yasanın Tekrarı
32:6). Ama Baba Tanrı, Rabbimiz İsa Mesih'in
Babası'dır. Büyük önem taşıyan bu kavşakta
kösteklenenlerin sayısı yüksektir. Ne
var ki, böylesi bir Baba-Oğul ilişkisi
apaçık önümüzdedir Bu Baba'nın özellikleri
her an belirgindir. “O bize acıdı, yeniden
doğmamızı sağladı, bizleri diri umuda
kavuşturdu. Tüm bunları, İsa Mesih'in
ölüler arasından dirilmesiyle bütünledi,
göklerde saklanan parlak mirasa atadı”
(I.Petros 1:3-4).
Kayra (haris), esenlik (şalom) (1:3).
İlki Yunanca'da selamlama biçimi, ikincisiyse
İbranice'de. Kayra, seven Tanrı'dan hak
edilmemiş sağlayıştır; armağandır. Kurtuluşun
tüm kaynağı dayanağı tanrısal kayradır.
Göksel kurtarışı hak edebilen yersel hiçbir
yaratık yoktur. Baba, armağansal kayrasına
yaraşır biçimde Oğlu Rab İsa Mesih aracılığıyla
günahlıyı kurtarır, esenliğe kavuşturur.
O Rab'tir. Yaratılan hiçbir varlık başka
bir yaratığı kurtaramaz. Kurtarabilen
salt Rab'tir (bkz. Habercilerin İşleri
2:36; Romalılar 10:9; Filippililer 2:9-11).
Biricik Oğlu Mesih’in ölümü Baba'nın isteği
ve kararıydı. İnsan soyunun günahları
için verilecek başka hiçbir sunu ve kurtulmalık
düşünülemezdi. Yaratan, insanın kurtarıcısı
olmayı kararlaştırınca, bunu en üstün
değeri –biricik Oğlu'nu– vererek sonuçladı.
Baba O'nu hem ölüme verdi, hem de ölümden
diriltti (Romalılar 4:25). İnsan günahını
gideren biricik güç Mesih'in kanıdır.
Günahtan arıtan kan günahın suçlu çıkarma
eylemini kırar (3:13-14; bkz. Romalılar
3:23-26; 5:9-10), bunun yanı sıra günahın
egemen gücünü yıkar (2:20; bkz. Romalılar
6:1-11).
Şimdiki kudurgan çağda bir kurtuluş yolu
arayanlar pek çok. Ama hiçbir güç ve yetki
bu kurtuluşu sağlayamamakta. Çünkü bu
kötü çağın esinleyicisi günah ve günahlılıktır.
Günah sorunuyla ilgilenmeden, onun kesin
çözümünü ve yenilgisini bilmeden kurtuluştan
söz edilemez. Aşama ardına aşama yapan
çalkantılı çağın dini de var, ahlakı da,
kendine özgü düzeni de.. Ama bunlar çözüm
sağlayamıyor; çünkü kökte günah sırıtıyor.
Günahın sarsıcı etkisi insanı kutsal Tanrı'dan
ayırmakta (4:3,9; bkz. Romalılar 12:2).
Mesih'in kurtarışı hem günahtan, hem de
günahın her alanda kendisini belirgin
ettiği dünyasal egemenlikten kurtuluştur
(bkz. Yuhanna 17:15; Koloseliler 2:13).
Dinler, mezhepler, tarikatlar günahın
etkisini ve egemenliğini giderebilecek
yeterlikte değil. Bunlar sadece günah
sorunuyla boğuşma çabalarıdır. Şimdiye
dek hiçbir din günaha kesin üstünlük sağlayamamıştır.
Galatya'daki inanlılar, araya sokulan
şeriatçıların çabasıyla, kayra güvenliğinden
din göreneklerine saptırılma tehlikesindedir.
Temelde bu sorunla uğraşacak olan yazar
Pavlos, daha başlangıçtan kurtuluşun hangi
boyutta sağlandığını, Mesih’in günahlıyı
nelerden kurtardığını, nasıl bir yetki
verdiğini vurgulamakta. Bunun için, Tanrı'ya
çağlar çağı yücelik sunmakta (1:5).
Sevinç Getirici Haber'in Tekliği
Bu kısa girişin hemen ardından yazar konuya
geçiyor: “Böyle kısa bir zamanda” (1:6).
Mesih'e dönüşlerinden az sonra, aralarına
sokulan bazı çıkarcı kuşaklar, edimci
karıştırıcılar bu inanlıları kendi öğreti
ve kanışlarına çekmeye çabalıyor. Çevirme
eylemi yeni başlamış, daha tümlenmemiş.
Bunun için Pavlos içtenlikli, duygulu
çabayla kendisini yeni baştan eğitim uğraşına
atıyor.
Tarih belirleme güçlüğü yeniden merağı
uğraştırıyor. Bazı araştırmacılar, bu
inanlıların kaymasını Pavlos'un ilk haber
gezisinden sonraya koymakla sorunu çözmeye
çalışıyor (bkz. Habercilerin İşleri 14:28).
Durum böyleyse, mektup bu sırada yazılmış
oluyor, yani Yeruşalim konseyinden önce..
Ve Pavlos'la Silas ikinci haber gezisinde
yolları üzerindeki kentlerden geçerken,
inanlılara Yeruşalim'de haberciler ve
İhtiyarlar'ca kararlaştırılan temel ilkeleri
bildiriyor, bunları uygulamalarını istiyor.
Böylece kilise toplulukları imanda güçleniyor,
sayıları gün günden artıyor (bkz. Habercilerin
İşleri 16:4-5). Bu dönemde Galatyalılar'ın
geçirdiği çetin çalkantı çözülmüş, ama
ne yazık ki bunalım kesin bir sonuçlamaya
getirilememiş.
Mektubun büyük ivedilikle yazılmış olduğu
göze alındığında, karşımızda kısa sürede
başlayıp alevlenen endişe verici bir kriz
var. Başka ‘evangelion’ diye söz ediyor
yazar (1:7). Ve hemen ardından böyle bir
şey bulunmadığını vurguluyor. Evangelion
tektir. Eşitlenemeyen Tanrı olgusu: Mesih'in
haça çakılışı, üçüncü günde de dirilişi
Tanrı bildirisidir (günahlı insan buna
iman ederek kurtuluşa kavuşsun). Evangelion
tüm Mesih bildirisinin özetlenmesidir,
Yeni Antlaşma’nın baş konusu (bkz. Markos
1:1; I.Korintoslular 15:1). Mesih’in ilan
ettiği Tanrı hükümranlığı Sevinç Getirici
Haber’dir (bkz. Matta 4:23; 9:35; 24:14).
Evangelion Yeni Antlaşma’da yetmiş iki
kez geçer. Bunların elli dördü haberci
Pavlos tarafından kullanılır. İsa Mesih’in
bildirisi bu uğraşta odaklanır, o noktadan
dalgacık andırışında tüm yeryuvarlağına
yayılır. Evangelion yerle göğü birleştiren,
zamanla sonsuzu belirleyen, günahlılıkla
yaşam kutsallığını belginleyen tanrısal
güçtür.
İsa Mesih, "Yol da, gerçek de, yaşam
da Ben'im. Ben aracı olmadıkça kimse Baba'ya
gelemez" (Yuhanna14:6) demiştir.
Bunu söyleyen, kendisinden kaynaklanan
Sevinç Getirici Haber'in de tekliğini
belgelemekte. Mesih'le Sevinç Getirici
Haber'in eşitdeğer olduğu söylenebilir.
Sevinç Getirici Haber'den ayrılmak, Mesih'ten
ayrılmaktır. Bunu yapan, Tanrı bağlısı
olduğunu savunamaz. Bu türden çürük bildiriyi
çevreye yayanlar salt Galatya'daki inanlıları
saptırmakla kalmadı. Mesih'in sağladığı
kurtarışın baş düşmanı olan şeytan, Sevinç
Getirici Haber her yana yayılmaya başlayınca
Rab’bin tarlasına delicelerini saçmaya
kararlılıkla çabaladı (bkz. Matta 13:24-25).
Aynı durum Habercilerin İşleri 15:1'de
de görülmekte ve yine II.Korintoslular
11:4'te konu edilmekte. İblisin bu sınanmış
oyunu çağlar boyu süregelmektedir. Günümüzde
tüm küstahlığı yeryüzünün her yanında
belirginliktedir.
Tanrı'nın günahlıya kayra sunması her
zaman her yerde saldırıya uğramıştır:
"Biri başkasının yerine ölemez; sevap
sadaka verilmeden günah affedilemez; öyleyse
kayra bollaşsın diye işleyin günahı, vb."
Her zaman her yerde duyulagelen direnişin
birkaç örneğidir bunlar.. Şeytanın işini,
günahlılığı sürdürmeyi kovalayanlar araya
bir sürü insansal uğraş ve didinişi sokar.
O dönemde Musa'nın yasasını ve sünnet
töresini ön sıraya koymak, günümüzdeyse
baskıcı şeriat zorunlulukları, din töreleri..
Bunların, kutsal Tanrı'yı hoşnut edeceği
günahları bağışlatacağı kuramlaştırılmakta.
Oysa günahların bağışlanışı arıtılma,
doğrulukla donatılma sadece tanrısal kayrayladır.
Bu ilkeye ters düşen her tutum Tanrı sağlayışını
aşağı görme ve kayrayı tepmektir. Burada
yazar Pavlos, ‘sola gratia’ salt kayra
kuralına ters düşen öğretileri saçanlara
karşı tanrısal öfkeyle konuşuyor: Kayra
bildirisine karşı çıkan her öğreti ve
onu yayan –kim olursa olsun– tanrısal
lanete yaraşıktır (1:8). Çünkü onun bu
eylemi lanet getiricidir; sapkın öğretiye
sarılana ve onu yayana..
Anathema: (bkz. I.Korintoslular 16:22).
Pavlos bu saptırıcı aşılamaya karşı aşırı
oranda öfkelidir; lanetlemeyi yinelemekten
çekinmiyor (1:9). Yazar kayra ilkesine
kesenkes bağlıdır; kayrayı tepen Yahudiler'in
haline aşırı acı duyarak baştanbaşa şaşırtıcı
bir ünlemle konuşuyor: "Kardeşlerim
ve soydaşlarım için ben kendim lanetle
Mesih’ten koparılıp atılmayı dileyecek
hale geldim" (Romalılar 9:3). Pavlos,
Tanrı kayrası dışında kalan her insanın
sonsuzlar sonsuzu kargış altında olduğunu
tanrısal esinlemeyle belirtiyor. Burada
kişisel duygular ya da bağnazlık sonucu
biçimlenmiş sözlerle konuşanı değil, Tanrı
yetkisiyle esinlenen Söz’ü belirteni duymaktayız.
Tanrı'nın kayra haberine sancak kaldıranların
kayraya bağlı olanları karalamaktan, yermekten
çekinmedikleri çok eski bir oyundur. Galatya'daki
inanlılar, her tür kurnazlıkla ve oyunla
ayartma eylemini kovalayan şeriatçılara
kulak vermekten çekinmiyordu. Haberci
Pavlos'un değerini hiçe indirmek çabası
sapkın öğretiyi yayanların belirgin bir
taktiği olmuştu (1:10). Amaçları, Mesih’in
yolunda bulunanları Pavlos'a düşman kestirerek
onları kendilerine bağlamaktı. Bu doğrultuda
didinmekteyken, saman altından su yürüterek
Pavlos'u Galatyalılar'a yaltaklanmayı
kovalayan birisi gibi göstermeye çalışıyordu
bu edimciler. Oysa haberci Pavlos, Mesih'e
hizmetteki tutumunu tüm açıklığıyla gösteriyor,
Mesih’in kurtardıklarını içtenlikle yüreklendiriyordu.
(bkz. I.Korintoslular 9:19-23; 10:23-33).
Mektubun okuyucusu Pavlos'un Mesih’e ödünsüz
bağlılığını belirginlikle görür.
Tanrı Habercisinin Savunması
Sevinç Getirici Haber'in özelliği, onun
Tanrı'dan kaynaklanması (1:11), ademoğlunun
yaşamını yöntemini tümden değiştirmeye
yeterli olmasıdır (2:16). Tarih boyunca
insan kuşaklarından kaynaklanan pek çok
din tarikat şeriat görüldü. Birçoğu kökeninin
Tanrı'dan olduğunu üsteledi. Ne var ki,
bunların nirengi noktası, içeriği, uygulamaları
Tanrı'nın öz varlığı ve nitelikleriyle
çelişkiye düştü. İnsan yapısı savlar,
yorumlar, kuramlar ve sonuçlamalar kendiliğinden
belirginlikle sırıtır. Görülen köy kılavuz
istemez. Benimsenen yöntemde ilkin sevgi
var mı, af var mı, sağlam kayra var mı,
kurtuluş var mı, aktöre var mı, sonsuz
yaşam güvenliği var mı, yüceden gelecek
hükümranı bekleme var mı? Herkes nesnel
açıdan bunları araştırmak zorunluluğundadır.
Pavlos, Sevinç Getirici Haber'i insandan
almış olsaydı, sadece bir dini yaymaya
kısıtlanırdı. Yaydığı haber hiç kimsenin
yaşamını değiştiremezdi. Ama onun öz geçmişine
bakıldığında, bu haber ilkin kendi yaşamında
yüz seksen derecelik değişimi oluşturdu.
Bu onun Mesih'i göklerde görmesiyle gerçekleşti
(1:12). Mesih'in Pavlos'a açıklanışı onun
yaşam ve sonsuz görüşünü taptaze aşamaya
getirdi. Bir vakitler tek Tanrı inancına
sövgü saydığı Mesih bağlılığını (bkz.
Habercilerin İşleri 9:1,2,5,20-22) şimdi
Tanrı'nın tek gerçeği olarak tanıyor,
özel açıklamayla Tanrı gerçeğinin gizemini
öğreniyor, hiç duraksamadan günahlıları
Mesih’e çağırıyor (bkz. Efesoslular 3:3-5).
Pavlos böylece Mesih'in öz niteliğini
anlıyor, Sevinç Getirici Haber'e inanmayı,
onu yaymayı yaşamının yanan tutuşan kovalayışı
ve özlemi kılıyor. Böylesi etkinlikle
işlerliktedir Sevinç Getirici Haber’in
üstünlüğü inanlıların öz varlığında.
Bu Pavlos (Saul) Mesih bağlılarını, Mesih'in
kilisesini aşırı baskı altında tutanların
ön sırasındaydı (1:13). Pavlos önayak
olduğu, bağnazlıkla teşvik ettiği, elebaşılılıkta
bulunduğu saldırıların çok ufak bir kesiminden
söz ediyor. Bunlar Habercilerin İşleri’nde
genişçesine yazılıdır. Pavlos gibi amansız
bir Mesih düşmanı, kan akıtmaktan kıvanç
duyan, saldırılar dizisi tasarlayan, bu
doğrultuda kentten kente koşan kararlı
bir şeriat dincisinin yaşamı tanıklığı
araştırılmalı. Tanrı'nın Kilisesi’ne diş
bilerken bir anda eski yaşamından Mesih'e
dönen bu tarihsel kişi önemli insanların
ön sırasında yer tutmaktadır.
Dirilen Mesih'i göklerde Baba'nın tahtında
görünce Saul'un Tanrı, insan, dünya, ölüm
sonsuz görüşü kökten değişti (1:23; bkz.
Habercilerin İşleri 7:58; 8:1; 9:1-2,13-14;
22:4-5; 26:4-5,9-12; I.Timoteos 1:11-14).
Pavlos’un düşmanlığı zalim Herodes'lerin
Mesih'e düşmanlığına koşut sayılabilir.
İnanlılar, Saul adını duyunca tir tir
titriyordu. Bu sürede Tanrı egemen isteğini
işlerlikte tutuyor, Saul'u o unutulmaz
değişime, haberciliğe, kilise yönetmenliğe
hazırlıyor. Pavlos böylesi şaşırtıcı ve
kesin Tanrı egemenliğini şu gönül bağlayıcı
sözlerle dile getirir: "Tanrı’nın
zenginliği ne denli yücedir! Bilgeliği
bilgisi ne derindir! O’nun yargılarına
akıl eremez. O’nun yolları araştırılamaz.
Çünkü, Rab’bin düşüncesini kim bilebildi?
Kim O’nun öğütçüsü olabildi?" (Romalılar
11:33-34).
Pavlos'un dinsel aşırılığı ve bağnazlığı
Ferisiler partisine kesin bağlılıktan
kaynaklanmaktaydı. Yaşamının amacı, tek
din olarak tanıdığı aşırı Yahudilik'le
bağdaşamayan her tutumu ve inancı yok
etmekti. Bu yöntemde olanlara yaşama hakkı
bile tanımak günahtı ona göre. İsa'yı
çarmıha çakan din önderlerine egemen kesilen,
onları kör eden bağnazlık, Saul’un da
yaşam dokusuna baştanbaşa işlenmişti.
Böyle bir insan değişebilir miydi? Kuşkusuz
insansal düşüncelerden görüşlerden bir
sonuç çıkarılamaz. Ama kendisine amansız
bir kul ağası kesilen bağnazlık ruhundan
daha üstün güç olan egemen Tanrı'nın etkilediği
parlak sonuç göz önünde bulundurulmalı.
Birçok araştırmacı Saul'un başrahipliği
göze kestiren bir amaç ardından koşmakta
olduğunu bildirir. Emsallerini, benzerlerini
geride bırakmıştı o (1:14). Hiç kuşkusuz
dinci kuşakların, dine bağlılığıyla bilinenlerin
alkışını, beğenisini kendisine çekmekteydi.
Yıllar sonrası, "Benim için yaşamın
anlamı Mesih'tir, ölümün anlamı ise kazanç!"
(Filippililer 1:21) diyen Pavlos, önceki
dönemde, "Benim için yaşamın anlamı
koyu Ferisilik'tir" demekteydi. Ama
egemen Tanrı'nın amacı başkaydı (1:15).
Tasarlamalar ve sonuçlamalar O'nun yönetimindedir.
Ademoğlu doğru gördüğünü uygulasın, aklının
kestirdiğini yapsın. Sonuçlama, egemen
Tanrı'nın gizemsel isteğine bağlıdır her
zaman. Doğuşundan önce Saul'u kendisine
seçmiş bulunuyor egemen Tanrı. O'nun seçme
niteliğine Eski Antlaşma'da da rastlanabilir
(bkz. Yaratılış 12:1-3; Mezmur 139:13-16;
Yeşaya 49:1; Yeremya 1:5). Mesih bağlısının
Tanrı'ca öncelerden seçilmiş ve çağrılmış
olması eşsiz sevinç ve gönenç nedenidir
(bkz. Romalılar 8:29-30; I.Yuhanna 4:19).
Nice günahlı can suçlulukta ağınmaktayken,
egemen Tanrı'nın o yaşamda özel tasarısı
ve ilgisi işlerliktedir. İsa Mesih bunu
güzel bir simgeyle anlatır: “Tanrı’nın
hükümranlığı toprağa tohum eken bir adama
benzer. Gece yatar, gündüz kalkar. Tohum
filiz sürer ve gelişir; adam bunun nasıl
olduğunu anlamaz. Toprak kendiliğinden
ilkin uzun yaprağı, sonra başağı, sonra
da başaktaki dolu taneyi yetiştirir. Taneler
olgunluğa erer ermez adam hemen orağı
vurur. Çünkü biçim vakti gelmiştir” (Markos
4:26-29).
Saul Tanrı'nın Kilisesi’ne aşırı baskı
uygulamaktayken Tanrı, kayrasıyla onda
kendi Oğlu'nu açıklamaya kıvanç duymuştu.
Sevinç Getirici Haber'i uluslara müjdelesin
diye (1:15,16). "Beni kendisine ayırdı,
kayrasıyla çağırdı, hoşnut oldu, açıkladı."
Bu tanrısal eylemler, egemen Tanrı'nın
hiç değişmeyen tasarısında yatan, O'nun
kararlaştırdığı vakitte işlerliğe konulan
egemen uygulamadır. Tanrı kişiyi salt
kendi isteği ve kararı uyarınca seçer.
Bu işte herhangi bir dinin, din kitabının,
din önderinin ya da din kararının yeri
düşünülemez. Egemen Tanrı daima koşulsuz
bağsız isteği uyarınca tasarılarını bütünler.
Kayra böyle işler. Kurtuluş bununla gerçekleşir.
Çağrılansa, özgür isteği ve kişisel kararıyla
Tanrı’nın çekişini, sıcak huzurunu değerlendirir.
Tanrı hiç kimsenin düşüncesi ve açısıyla
danışmaz. O, günahlı insanı seçmesinin
ve çağrısının kendisine neye mal olduğunu
hiç unutmaz, hem de tarih sayfalarında
sıralanan gerçekleri aklından çıkarmaz.
Pavlos çağrılışı anında hiç kimseye danışmadığını
vurguluyor (1:16). Aslında bu, "Ete
ve kana danışmadım" dır. Durumu,
gelişimi, görüşleri tartıp da Mesih'e
bağlanmanın hiçbir anlamı kalmaz. Araya
korku, kuşku, sakınca, koşullama ve bu
türden tasarılar sokulduğunda Mesih'e
bağlılık tüm anlamından soyulur. Aslında
birçok kişinin Tanrı çağrısını tepmekte
özürü bu tür hesaplara dayanır. Pavlos
gibi kararlı kadın ve erkek Tanrı kayrasının
gönencine gelir, ondan yararlılık bulur,
yaşamın içeriğini tanır. Çağrıldığında
hiçbir dünyasal, insansal, ulusal, dinsel
düşünce tarafından engellenemez. Saul,
din kuşaklarına koşup onlarla danışsaydı,
o parlak sonuca varamazdı elbette. Eşinin
kurtarıcı Mesih’e iman etmesinden hoşnut
kalmayan bir bayan söyle demiş: “Bana
danışmadı!” Mesih’e iman kusurlu insanlardan
onaylama arayamaz, ne de bekler. Değil
salt insansal dünyasal düşünceler, kendisinden
önce haberci olanlar da bu adamı etkileyemedi.
Pavlos'un çağrısı insan isteğiyle değil,
Tanrı kararıylaydı. Mesih ona yeterliydi.
Haberciliğini Mesih'ten alan Pavlos'un
tüm sorumluluğu Mesih'eydi.
Pavlos, "Arabistan'a gittim"
diyor. Bu deneyim, zamandizin (kronoloji)
açısından Habercilerin İşleri 9:25 ile
26 arasına konuluyor. Ne var ki, bu da
tam kesinlikle belirlenemiyor. Pavlos'un
Arabistan süresi hiç kuşkusuz yaşamının
en önemli ve yararlı bir dönemiydi. Yeni
Antlaşma'da bu kısa değinme dışında başka
yerde bu olgudan hiç söz edilmiyor. Birçok
yorumcu geniş eğitimli Pavlos'u, Tanrı'nın
Arabistan çölünde kendi üniversitesine
çektiğini, onu orada üç yıl süreyle eğittiğini
varsayıyor. Tanrı'nın Musa'yı 40 yıl Midyan'da
eğittiği (bkz. Habercilerin İşleri 7:30),
Ilyas peygamberi üç buçuk yıl Kerit vadisinde
ve Zarefet'te eğittiği (bkz. I.Krallar
17:18; Yakup 5:7), Eski Antlaşma'nın ilgi
çekici olaylarındandır.
İnsan bedeninde insanlığa gelen Tanrı’nın
diri Sözü İsa Mesih, Nasıra kentinde sessiz
otuz yıl geçirdi. Olaysız, genellikle
kayıtsız.. O da bir insan olarak öğrenmeliydi
(bkz. Filippililer 2:6,7). Her yararlı
kişi Tanrı'nın eğitiminden geçmiştir.
Saul Damaskos'a atlarla, askerlerle, yardımcılarla
gitmek için yola çıkmıştı. Tam gitmekteyken
Mesih'le karşılaştıktan sonra elinden
tutup onu Şam'a götürdüler. Öğrenci Hananya
tarafından vaftiz edildikten sonra, orada
bir süre geçirdi. Ardından Tanrı onu Arabistan'a
yöneltti. Tek başına Tanrı'yla buluşmaya..
Tanrı'nın Mesihi’ni özel açıklamayla ona
tanıttığı bu aydın insan hiç kuşkusuz,
Galatyalılar, Romalılar, Efesoslular,
Koloseliler mektuplarındaki akılları durduran,
insanı kayra Tanrısı'nın taa katına çıkaran
o derin gerçekleri bu üç yılda öğrendi;
Şam'a, oradan da Yeruşalim'e habercilerin
ön sırasında bulunan biri olarak döndü.
Görüldüğü gibi bu mektup, çarpıcı özellikle
kayraya kavuşanın kişisel öyküsüyle, bunun
yanı sıra da köklü tanrıbilim öğretisiyle
yoğruludur. Bu bakımdan, mektuplar arasında
önemlilerden sayılanıdır. Pavlos herhalde
Şam'a döndükten kısa bir süre sonra Yeruşalim'e
gitmenin vakti geldiğini anladı (1:18;
bkz. Habercilerin İşleri 9:26-29). Bu
dönemde, Habercilerin İşleri’ndeki anlatıyla,
Galatyalılar'da çok kısa bir tümceyle
bildirilen olay arasında çelişkili görünen
bir durum vardır. Bu nasıl anlatılabilir?
Habercilerin İşleri'nde Pavlos’un kendi
kenti Tarsus'a gittiği bildirilirken,
Galatyalılar'da Suriye ve Kilikya'dan
söz edilmektedir (Klimata). Bölgeler çevirisinden
çok yöreler çevirisi yaraşıktır. Habercilerin
İşleri 9:30'da kardeşlerin Pavlos'u Kayseriye'ye
(liman kenti) götürdükleri, oradan da
Tarsus'a gönderdikleri yazılıyor. Pavlos'un
buradan bir gemiyle Kilikya'nın başkenti
Tarsus'a gittiği anlamı çıkıyor. Onun
bu yörelerde geçirdiği dört-beş yılda,
Suriye ve Kilikya'da çeşitli yerleri ziyaret
ederek Sevinç Getirici Haber'i yaydığına
şüphe yok. Daha önce değinildiği gibi,
bu süredeki çalışmalarına ilişkin hiçbir
bilgimiz yoktur. "Barnabas, Saul'u
aramak için Tarsus'a gitti" (Habercilerin
İşleri 11:25) deniyor. Buradan da anlaşılacağı
gibi, Pavlos Tarsus'u merkez yaparak,
bu anakentten çeşitli yörelere uzandı.
Bu dönemde hiç kimsenin yönetimi altında
çalışmıyor. Rab'ten aldığı Sevinç Getirici
Haber'i, kayra bildirisi olarak yayıyor.
Pavlos'un düşmanları, kayra bildirisine
saldıranlar, onun kesinlikle öbür haberciler
tarafından eğitildiğini, açıklamasını
doğrudan doğruya Rab'ten aldığının asılsız
olduğunu inandırmaya uğraşmaktaydı. Onun
Yeruşalim'e birçok kez giderek habercilerden
eğitim ve yönerge aldığını öne sürmekteydi.
Pavlos'un habercilik yetkisini yıkmak
için her yola baş vurmaktaydı böylesi
edimci insanlar. O, 1:18-21'de bu yalan
söylentileri kökten çürütüyor:
1. O anda kimseye danışmadım (1:16b)
2. Benden önce haberci olanları görmek
için Yeruşalim'e gitmedim (1:17a)
3. Arabistan'a gittim (1:17b)
4. Sonra yine Şam'a döndüm (1:17c)
5. Aradan üç yıl geçtikten sonra (1:18a)
6. Petros'la Yakup'u gördüm Yeruşalim'de
(1:18-19)
7. On dört yıl sonra Yeruşalim'e çıktım
(2:1)
Haberci acaba niçin bu üstelemelere gereksinim
duymakta? Habercilerin İşleri'nde yazar
Luka'nın izlediği yöntemde olduğu gibi
Pavlos şuraya buraya gidişinin tarihçesini
vermiyor. Sadece uydurma söylentileri,
suçlamaları, dedikoduları çürütmek istiyor.
Bu nedenle olguları yaşadığı biçimde gözlerin
önüne seriyor. Pavlos'a karşı savaşmakta
olan şeriatçılar ters bilgi almışlar,
bunu daha da yanıltıcı biçime sokmuşlar.
Bu savlamaların düzeltilmesi gerekiyor.
Bunun için Pavlos üç yıl, on dört yıl
sözlerini kullanmakta. Çünkü öbürler,
rasgele bir sürü söylenti ve tarih yayma
didinişinde..
Pavlos'un Yeruşalim'e gidişinin temel
gerekçesi, olaylara ilişkin Petros'la
söyleşide bulunmaktır (istorise, tarihleme).
Olguları tarih açısından gözden geçirmek
gerekiyor. Bu buluşmada Petros'un yetkisine
boyun eğmek sırasından hiçbir kovalayış
akla gelmesin. Pavlos'un bunları yazmaktaki
amacı uydurucuların suçlamalarını yanıtlamak,
olguları olduğu gibi sergilemektir. Petros'la
buluşması, salt tanışmak ve geçmiş olayları
birbirine anlatmak içindir. Elbette Petros
taa başlangıçtan bu yana Rab'bin yanında
olduğundan, en önemli öğrenci niteliğini
taşıdığından onunla buluşmanın yararı
vardır. Gelgelelim Yahudiciler tüm gelişime
kendi yorumlarını, kendi görüşlerini işlemiş.
Pavlos mektupta bu iftiraları yanıtlıyor.
İki habercinin bir arada geçirdiği on
beş gün, her ikisi için de çok yararlıdır.
Taa başlangıçtan Mesih'le birlikte olan
Petros ve kendi sözüyle "Vakitsiz
doğan bir çocuğa benzeyen" (I.Korintoslular
15:8) Pavlos, gece gündüz demeden, yorulmak
nedir bilmeden sürekli konuşmaktaydı.
Petros, başlangıçtan bu yana Mesih'le
geçirdiği o unutulmaz günleri ve sonraki
olayları anlatıyor; Pavlos ise, kendi
bağnazlığını ve doğaüstü doğuşla Mesih'in
habercisi olduğunu, aradan geçen yıllardaki
gelişimleri sıralıyor. Bu iki insan doğa,
huy, ruhsal yapı bakımından birbiriyle
çelişkili, ama kurtarıcı Mesih her ikisini
de bağlısı kılmaya, habercilik görevine
çağırmış. İkisi de bir arada Tanrı’ya
aynı ezgiyi yükseltebilir durumdalar (bkz.
I.Korintoslular 1:30-31).
Pavlos'un Yeruşalim'e gelişinin nedeni
buydu (1:18). Başka haberci görmedi o.
Sadece Rab’bin kardeşi Yakup'u (bkz. Matta
13:55) belki de bir raslantı sonucunda
gördü. O da başlangıçta İsa'ya iman etmeyenler
arasındaydı (bkz. Yuhanna 12:7). Olabilir
ki İsa'nın çarmıha çakılışından önce O'na
iman etti; çünkü dirilen Rab’bi görenler
arasında bulunduğu yazılıdır (bkz. I.Korintoslular
15:7).
Bu Yakup yavaş yavaş Yeruşalim'deki kilise
topluluğunun yöneticisi oldu ve ilk konseyde
önemli yer tuttu (bkz. Habercilerin İşleri
15:13,19). Kilise’nin sayılı önderleri
arasına katılan Yakup daha sonra çok iyi
bildiğimiz, kendi adıyla okuduğumuz mektubu
yazdı. Petros gibi Yakup'un tutumu da
Pavlos’unkinden başkaydı. O daha çok Yahudici
kuşağın gönlünü almaya çalışanlardandı
(bkz. Habercilerin İşleri 21:17-25). Yeruşalim'deki
topluluk Yahudilik'ten gelenlerle doluydu;
bu nedenle Yakup daha çok bu kolun tutumuna
eğilimli görünüyor.
Pavlos'un Mesih'ten aldığı kayra açıklaması
hiçbir durumda ya da koşulda ödüncülüğe
boyun eğmeyen tutumdu. Bu Yakup'u Zebedi
oğlu öğrenci Yuhanna'nın kardeşi, öğrenci
Yakup'tan (bkz. Habercilerin İşleri 12:2)
ayrı tutmaya dikkat edilsin. (İki ayrı
Yakup'a ilişkin Habercilerin İşleri 12:17;
15:13'e de bakın).Öğrenci Yakup, kilisenin
ilk döneminde kral Herodes tarafından
kılıçla öldürülmüştü. Tanrı Pavlos'u Yahudiye
bölgesinde Yahudiler'e haberi yaymaya,
Mesih'i tanıtmaya atamamıştı. O'nun yönetimi
geniş kapsamlı uluslar dünyasına doğrulacaktı.
Petros Yahudiler'e, Pavlos uluslara haberci
atanmıştı (2:2,7,8). Yeni kilisenin gelişiminde
çok önemli bir aşamaydı bu. Pavlos bu
bilgiyi Yahudiliğe eğilmeye yüz tutan
Galatyalılar'a Tanrı önünde belirtiyor
(1:20). Çünkü şeriatçılar onun Yeruşalim'e
gelişine bambaşka bir renk vermeye çalışmaktaydı:
Herhalde Pavlos Rab’be gelir gelmez hemen
Yeruşalim'e giderek habercilerin yetkisi
altına girdi, onlardan buyruk aldı, şimdi
uluslara yaydığı bildiri habercilerce
onaylanmamaktadır türünden hesaplarına
uyan varsayımları uydurmaktaydı edimci
kişiler. Bu yüzden Pavlos konusu edilen
ayette böylesi kesin dille doğruyu söylediğini
vurguluyor. "Aldanmayın" demek
istiyor, "Uluslardan Mesih imanına
katılanların Yahudiliğe şeriatçılığa ayak
uydurmaları söz konusu edilemez. Tanrı,
uluslardan gelen inanlıları şeriat olmaksızın,
sevgiden kaynaklanan kayrasıyla doğruluğa
kavuşturur, onları kurtuluş armağanıyla
donatır."
Oysa Galatyalılar’ın arasına sızan şeriatçılar
tam tersini üstelemekteydi: "Sünnet
olmazsanız, Musa'nın yasasına boyun eğmezseniz
hiçbir koşulla kurtulamazsınız. Size başka
öğretide bulunan Pavlos da kim oluyormuş!"
Böylece kaldı bu zavallı inanlılar iki
arada. Haberi ilkin Pavlos'tan duymalarına,
onu sevmelerine karşın içlerine kuşku
düştü. Bu nedenledir ki, böylesi kesin
vurgulamayla kuşkuları yatıştırmayı amaçlayan
Pavlos Yeruşalim'e ilk ziyaretini tüm
inceliğiyle anlatıyor.
Bu dönümde haberci Pavlos Yeruşalim'den
nereye gittiğine değiniyor (1:21; bkz.
Habercilerin İşleri 9:30). Daha önce belirtildiği
gibi, Saul'un Suriye ve Kilikya yörelerinde
(Klimata) ne denli zaman geçirdiği, bu
yerleri nasıl dolaştığı bilinmiyor, ama
bunun dört ya da beş yıl olabileceği anlaşılıyor.
Bu sürede Tarsus başta olmak üzere bu
yörelerde Pavlos’un Sevinç Getirici Haber'i
yaydığı belirgindir. Bu da Yeni Antlaşma’da
ona ilişkin bilgi verilmeyen olaylar sırasındandır..
"Yahudiye'deki Mesih kilisesi toplulukları
beni hiç görmemişlerdi" (1:22) demekle,
bu bölgedeki kiliseler tarafından gönderilmediğini,
onlarca yönetilmediğini belirtiyor. Pavlos'u
bulup geri getirmeye giden Barnabas Yeruşalim
kilisesinden değil, Antakya'daki topluluktandır
(bkz. Habercilerin İşleri 13:1). Barnabas
herhalde Kutsal Ruh esinlemesiyle, Pavlos'u
getirmeye gidiyor, onu Tarsus'ta buluyor,
Antakya'ya (Yeruşalim'e değil) getiriyor,
buradaki kilisede ikisi bir yıl süreyle
çoğunlukla uluslardan oluşan o büyük topluluğu
eğitiyor (bkz. Habercilerin İşleri 11:26).
Ve inanlılara Antakya'da Hristiyan adı
veriliyor.
Habercilerin İşleri’nde, tam bu sırada
Barnabas'la Saul'un, Yeruşalim topluluğuna
Antakya kilisesinden yardım götürdükleri
bildiriliyor (bkz. Habercilerin İşleri
11:27-30). Bir kesim yorumcuya göre Galatyalılar
mektubunda Pavlos bu ziyarete değinmiyor.
Sadece imanı müjdelediği için, önceki
saldırıcının böyle köklü bir değişiklikten
geçtiğini gören kilise topluluklarının
Tanrı'yı yücelttiğini belirtiyor (1:23).
Yeruşalim’deki Toplantı 2:1-10
Bazı yorumcular Habercilerin İşleri 11:27-30'da
konu edilen ziyaretin bu olduğunu söylüyor.
Yani yardım götürme ziyaretinden yararlanarak
Pavlos 2:1-10'da anlattığı buluşma ve
uğraşlara koyulmuş olabilir. Daha önce
konu edildiği gibi üç yıl (1:18) ile on
dört yılın (2:1) nerede başlayıp nerede
sonuçlandığı kesinlikle hesaplanamıyor.
Bir kesim yorumcu Habercilerin İşleri’nde
Luka'nın bir ziyaretten söz etmediğini,
başkaları da Pavlos'un Galatyalılar'da
bir ziyarete değinmediğini anlatmaya gidiyor.
Konunun tartışması uzadıkça uzayabilir
ve kesin sonuca varılamaz. Önümüzde bir
tarih kaydı bulunmadığı yine anımsatılmalı.
Pavlos, Yeruşalim'e yaptığı ilk ziyarete
kısaca değinirken, ikinci ziyaretine geniş
çapta yer ayırıyor. Böylesi kapsamlı olmanın
yanı sıra bu kısa kesime yazar Pavlos
bir sürü karşılaşmayı ve olayı sıkıştırıyor;
az ve öz.
Sir William Ramsay, bu kesimi Pavlos tek
tümce biçiminde anlatıyor yolunda gözlemde
bulunuyor. Aslında bitirilmemiş gelişimler,
devrik tümceler, ivedi biçimlerle yüklü
bu kesim.. Önünde önemli bir dava bulunanın,
diyeceklerini birkaç sözle ivedileştirmesi
belirmekte. Buna karşın anlatım uyumlu
ve akımlı. Bu kesimi şöyle özetleyebiliriz:
Pavlos tanrısal açıklamaya uyarak Yeruşalim'e
gidiyor. Başta sayılan Yakup, Petros ve
Yuhanna'yla özel bir toplantıya oturuyor.
Sevinç Getirici Haber'in su katılmamış
nitelikte korunması, boşa koşmuş olmaması
için bu önemli oturumda köklü sorunlar
oluşuyor, fikir birliğine varılıyor. Üç
önder Pavlos'un Tanrı'ca verilen habercilik
görevini kavrayarak onunla el sıkışıyor,
uluslara Sevinç Getirici Haber'i yaymasına
özgürlük tanıyorlar. Pavlos'la Barnabas
uluslara yönelecek, Yeruşalim'deki habercilerse
Yahudiler'e.. Bu arada yoksullara yardım
da unutulmayacak (2:10).
Metne eğilelim: On dört yıl sonra üç kişi
Yeruşalim'e çıkıyor: Pavlos, Barnabas
ve Titos. Galatyalılar Barnabas'ı ilk
haber gezisinden çok iyi tanıyor. Titos
sadece bir gençtir; bazı yorumcular, Luka'nın
kardeşi olabileceğini öne sürüyor (bkz.
II.Korintoslular 8:17-19). Titos’un burada
konuya alınmasının bir nedeni vardır (2:1).
Bu özel toplantı, tanrısal açıklama sonucudur
(2). Açıklamanın Pavlos'a mı, Barnabas'a
mı geldiği belirsizdir. Pavlos üç haberciye
–Yakup, Petros, Yuhanna–yaydığı Sevinç
Getirici Haber'i ‘açıkladım’ diyor. Demek
ki, onlardan eğitim ya da yönerge almak
için değil, sadece yaydığı haberi onların
önünde sergilemek için Yeruşalim'e çıkmış.
Pavlos tüm kilise İhtiyarları'na yapmadı
bu açıklamayı, ne de onlara sergiledi.
Başta sayılan üç kişiye, topluluğun direği
sayılanlara habercilik çabalarını anlattı.
Bunların kendisine hiçbir öğreti katkısında
bulunmadığını da tez elden vurguluyor
(2:6). Tanıttığı kayra haberine ilişkin
aklında herhangi bir kuşku olsaydı onu
hiç yaymazdı. Kişi, üzerinde şüphe taşıdığı
bildiriyi yaymaktan çekinir. Pavlos yaydığı
haberin kesinliğinden hiçbir kuşku duymuyor.
Ama, öbür habercilerin gözünde boşa koşmuş
olmasın diye, uluslara yaydığı haberin
–tanrısal açıklamayla aldığı kayra bildirisinin–
içyüzünü üç haberciye sergiliyor (bkz.
Efesoslular 3:2-4,9; Koloseliler 2:2).
Titos –bir Yunanlı– sünnet edilmeye zorunlu
tutulmuyor (2:3). Bundan çıkan anlam ne
olabilir? Aslındaki metne bakıldığında
kesin karar vermek güçtür. Uluslar arasından
gelen genç inanlı Titos, tümden özgür
bırakılmıştır. Yahudi yasaları uyarınca
sünnet edilmiyor. Öte yandan, Yahudiciler'in
öfkesi tümden kabarmasın diye belki kendi
kararıyla sünnet ediliyor (2:4). Durum
genç Timoteos'un sünnetiyle koşut tutulabilir
(bkz. Habercilerin İşleri 16:3). Bir gerekçe
olarak değil, suçlamaları karalamaları
önlemek için.. Yahudiler’in kararlılıkla
sünnet töresine sarılmaları İncil’in haberine
sürekli engel oluşturmaktaydı.
Bu dönemde Yahudiciler'in saldırıları
çirkin boyutlara ulaşıyor (2:4). Bazı
yalancı kardeşler –şeriat yanlıları– Pavlos'u
adım adım izlemekte. Tam bu sırada saman
altından su yürütürcesine kendi davalarını
sahneliyor onlar. Pavlos'la birlikte gelenleri
yasayı çiğnemekle suçlamaya çalışıyorlar.
Amaçları kovalayışları Musa'nın yasasına
uymayı gerekli kılmak..
Haberci Pavlos artık onların her oyununu,
karalama çabasını öğrenmiştir. Bunlar
içli dışlı kardeşmiş gibi araya sokulmuş
(2:4). Barnabas adına da konuşan Pavlos
bir an için bile onlara boyun eğmediğini
vurguluyor (2:5). Amaç, Sevinç Getirici
Haber'e su katmamak, onun tanrısal açıklama
uyarınca uluslar yararına, o güne dek
yayımlandığı biçimde korunmasını sağlamaktır.
Pavlos Sevinç Getirici Haber'i yayarken,
Tanrı onun aracılığıyla bir sürü güçlü
iş (mucize) gösteriyor. Habercilerin İşleri
bu bilgiyle doludur. Güçlü işler haberci
olmanın özelliklerindendir. Bu sağlayış
Yahudiler'e haberci olarak atanan Petros'a
kısıtlanmıyor. Tanrı aynı güçlü işleri
Pavlos'a da onun hizmeti alanında kullanılsın
diye veriyor (2:8; bkz. 3:5). İkisi de
Sevinç Getirici Haber'i yaymayı aynı tanrısal
güçle sürdürüyor. Biricik ayrım, ilkinin
Yahudiler'e, ikincisininse uluslara haberi
yaymasıdır. Pavlos'un hizmetinde görülen
güçlü eylemlere yine Habercilerin İşleri'nde
de rastlanıyor.
Pavlos’un Petros’la Sürtüşmesi 2:11-14
"Ne var ki, Petros Antakya'ya geldiğinde
yüzüne karşı ona direndim" (2:11).
Yine Habercilerin İşleri’nde bunun ne
konusu edilmekte, ne de Petros'un Antakya'ya
gidişi. Bu çarpıcı olayı hangi döneme
koymak gerekir? Yorumcuların önemli bir
kesimi bunu, Habercilerin İşleri'ndeki
olgular ve gelişimler sırasında 11:30
ile 13:1 arasına koyuyor. Yani, Pavlos'la
Barnabas'ın Yahudiye'de yaşayan kardeşlere
yardım götürmeleriyle bu iki kişinin ilk
haber gezisine çıkışları arasına rastlayan
belirli bir döneme.. Bu yoruma göre Galatyalılar
2:1-10'daki olayları ilk konseyle bir
tutanlar (bkz. Habercilerin İşleri 15.
bölüm), karşımızdaki olguyu tarihsel sıraya
göre anlatılamayan bir gelişim olarak
ele alıyor. Bu, olasılık dışı sayılamaz.
Ne Eski Antlaşma'da, ne de Yeni Antlaşma'da
okuduğumuz çeşitli olgulara ve gelişimlere
tarihsel sıralama bakımından yaklaşabiliriz.
Kutsal Ruh’tan esinlenen yazarlar, tarihsel
gelişimleri değil, olguları ve durumları
bunların önemine yaraşır biçimde anlatmakta..
Habercilerin İşleri’nde Petros'un Antakya'yı
ziyaretinden söz edilmiyor. Başka bir
durumda onun öğrenci Yuhanna'yla birlikte,
daha yeni iman etmiş Samiriye'ye gönderildiği
(bkz. Habercilerin İşleri 8:14-17) anımsatılıyor.
Bu sıradan olarak, Yeruşalim'deki haberciler
Petros'u orada hızla gelişmekte olan bir
kilise topluluğunu barındıran Antakya'ya
da göndermiş olabilir. Bu gelişim olasılıdır.
Ama sadece bir düşünce olduğu unutulmasın.
Başka yorumcular bu olayı Habercilerin
İşleri bölüm 15'teki gelişime yol açıcı
nitelikte gösteriyor. Pavlos'la Barnabas
ilk haber gezisini sevinç ve coşkuyla
sonuçlayıp Antakya'daki inanlılar topluluğuna
döndüklerinde, "Tanrı'nın kendileri
aracılığıyla yaptığı işlerin tümünü bildirdiler;
O'nun, iman kapısını uluslara nasıl açtığını
anlattılar" (Habercilerin İşleri
14:27).
O döneme dek Tanrı bağlılığını özleyen
uluslara açık olan tek kapı Yahudilik
kapısıydı. Puta tapıcılığı bırakıp tek
Tanrı YAHWEH'ye bağlanmak isteyen ulusların
önünde, sinagog kapısından başka kapı
bulunmuyordu. Sinagog kapısından girebilmek
için de, en başta sünnet edilerek bir
sürü yasaya töreye bağlılık koşulu empoze
edilmekteydi. Hem de uluslardan gelenlerin
Yahudilik hakkını tümden kazanabilmesi
olanaksızdı. Onlara proselit (uluslardan
koparılmışlar) denirdi. Yeruşalim'deki
tapınakta proselitler avlusu bulunurdu.
Bunlar oradan ileriye gidemezdi. Arada
engel duvarı vardı. İşte, Mesih'in ölümünde,
orta yerde dikili engel duvarı, O'nun
öz bedeninde yıkıldı (bkz. Matta 27:51;
Habercilerin İşleri 21: 27-30; Efesoslular
2:14; İbraniler 10:20,21). O ana dek ikinci,
üçüncü sınıf inanlı sayılan uluslardan
gelme proselitlere, bu kez Tanrı hükümranlığının
kısıtsız vatandaşı olma hakkı verildi
(bkz. Filippililer 3:20).
Pavlos'la Barnabas ilk haber gezisinde
Tanrı'nın Mesih aracılığıyla sağladığı
kayrayı Yahudiler'e ve uluslara yayınca,
iman eden herkes eşit yetkiyle iman kapısından
içeri girebildi. Tanrı sinagog kapısını
geçersiz kılmış, Mesih'in kanı aracılığıyla
kayra kapısını açmış bulunuyor. Pavlos'la
Barnabas'ın çığır açan sonuçlaması bunu
getirdi. Pavlos Tanrı'dan özel açıklamayı
(bkz. Efesoslular 3:2-6) bu gelişimden
önce almıştı herhalde. İlkin Pavlos aracılığıyla,
Tanrı'nın işlerliğe konan bu tasarısı
özellikle Yahudiye bölgesinden Yahudiler'e,
hatta Mesih'e iman eden Yahudiler'e şok
etkisi getirdi. Böyle bir şey nasıl olabilirdi?
Uygulamayı, Pavlos'un icadıymış gibi göstermeye
başladılar, onun yaydığı Sevinç Getirici
Haber'e karşı düşman kesildiler, amansız
bir saldırıya kalktılar. Yahudiciler,
Mesih'e iman eden herkesin yine sinagog
kapısından girmeye zorunlu olduğunu durmadan
üsteliyor, bu uygulamanın yayıcıları kesiliyordu.
Yahudiye'deki kiliselerle, Pavlos'un bağlı
bulunduğu Antakya topluluğu arasındaki
anlaşmazlık yavaş yavaş yüzeye çıkıyor,
sürtüşmeye dönüşüyordu. Yahudiciler kendilerine,
imanın denetleyicileri süsünü vermeye
çalışıyordu.
"Yakup'un (Yeruşalim'deki İhtiyar'ın)
yanından bazı kişiler gelmeden önce"
(2:12; bkz. Habercilerin İşleri 15:1).
Bu dönemde Petros'u Antakya'da görüyoruz.
Daha önce, ulusların Yahudiler'le Tanrı'ca
bir tutulduğuna ilişkin çok ilginç bir
açıklama almış olan Petros'un yüreğinde
(bkz. Habercilerin İşleri 10:11 - 11:1-18)
bu sorunda hiçbir kuşku kalmamıştı. Kendisi
bunu Yeruşalim'deki topluluğa kesin bir
dille açıklamıştı. Ama Galatyalılar 2:11'den
anlaşıldığı gibi çelişkili bir gelişim
çıkıyor ortaya. Pavlos'un, haberci Petros'un
yüzüne karşı ona direnme gereği beliriyor
bir anda. Çünkü Petros kendi kendini suçluyor,
çelişkiye sürükleniyordu. Uluslardan olan
Kornilyos'la ailesine kesin etkinlikle
Sevinç Getirici Haber'i bildiren Petros
bu kez Yahudiciler'den korkarak ve çekinerek
kendisini uluslara bağlı olanlarla birlikte
yemek yediği sofradan koparıyor (2:12).
Eveti evet, hayırı hayır olan Pavlos'u
çileden çıkarıyor bu gelişim. Petros'un
bu çelişkisi çok ileriye gidiyor. Kendisi
uluslar gibi yaşamaktayken –Yahudi alışkı
ve törelerini üzerinden atmış biri olarak–
ulusları Yahudiler gibi yaşamaya sürüklüyor
(2:14). Yani, eski sinagog kapısından
içeri girme gereğini anıştırıyor.
Öylesi tatsız bir ortam oluşuyor ki, Pavlos'un
en yakın iş arkadaşı, kayrasal kurtuluş
habercisi Barnabas bile Petros'la öbür
Yahudiler'in ikiyüzlülüklerine kapılıyor.
Kalıyor ortada tek başına Pavlos. Herkesin
önünde olsa gerek, Petros'un yüzüne karşı
direniyor (2:11). Çünkü o, kendi kendini
suçluluğa sürükleyen bir çelişkiye düşüyor.
Pavlos yine burada sünneti önemseyen Yahudiciler'den
söz ediyor. Çünkü uluslara Tanrı'ca açılan
kapıda töresel sünnet zorunluluğu yoktur.
Orada kesin özgürlük egemendir. Pavlos'un
direnişi nasıl bir sonuç getirmiş olabilir?
Bu anlatılmıyor; çünkü Pavlos tarihsel
bir gelişimi bildirmiyor; Galatyalılar'a
Tanrı'nın açtığı kapının üstünlüğünü vurguluyor.
Olgunun gelişiminden çıkan sonuç belirgindir:
Petros, uluslara haberci atanan Pavlos'tan
gelen kesin eleştiriyi kabul ediyor, hiçbir
direnişte bulunmuyor. Petros'un huyuna
davranışlarına bakıldığında aşırılıkla,
düşüncesizlikle, bazı durumlarda da taşkınlıkla
davrandığı görülüyor. Başkalarına dert
çektiren, kendisinin davrandığı tutum
uyarınca dertle yükletilen birçoğumuzun
huyunu anımsatan hesapsız davranışlar
zinciri.. Hem yaralayan, hem de yaralanan.
İşte Petros, oluşturduğu olumsuz havaya
Pavlos'tan gereken sert tepkiyi alınca
hemen yelkenleri suya indiriyor. Erdemli
insanın temel özelliklerindendir bu. Kuşkusu,
yanlışlığı, eksikliği dikkatine getirilince
sinirlenmez, içerlemez, dikbaşlılıkla
karşılıkta bulunmaz. Tersine, kınayışı
gereken biçimde değerlendirerek haklı
eleştiri karşısında kendini yumuşak huylu
davranışa teslim eder. Büyük insanı, büyük
ulusu oluşturan öz mayadır bu.
Petros, Pavlos'un sert eleştirisine sertlikle
karşı çıkmış olsaydı sonuç ne olurdu?
Yahudiler'e haberci atananın, uluslara
Sevinç Getirici Haber'in bildirilisini
yıkıcı biçimde baltalaması.. Petros, akılsız
davranışının oluşturabileceği zararı hemen
tanıdı, Pavlos tarafından uygulanan Tanrı
tasarısının doğruluğunu kavradı. Hiç kuşkusuz
Barnabas da onun yürek değişikliğini izledi.
Olay bu noktadan nereye gidiyor? Herhalde
Habercilerin İşleri bölüm 15'e. Elbette
bu da çeşitli görüşlerden biridir. Ama
Galatyalılar'daki olguyu, Habercilerin
İşleri bölüm 15'ten sonraya yerleştirmeye
çalışmak bir sürü güçlük oluşturur. Sir
William Ramsay, Galatyalılar 2:14b ile
Habercilerin İşleri 15:10'da Petros'un
konuşması arasında sağduyulu bir bağlantı
kuruyor. Kendisi buna inanmış biri olarak,
bu kez kanısını başkalarına vurguluyor.
Ne var ki Galatyalılar'daki olguyu, Habercilerin
İşleri bölüm 15'ten sonraya itmek çabası
son bulmuş değil. Tersine, bazı yorumcuların
bu uğraşı büyütmeleri geniş çaplı sorunlar
doğmasına gitmekte..
Pavlos ile Barnabas ayrı yönlere doğrulduktan
sonra (bkz. Habercilerin İşleri 15:39-40),
Pavlos Silas'la birlikte ikinci haber
gezisi sırasında yolları üzerindeki kentlerden
geçerken (Güney Galatya kentleri), uluslara
Yeruşalim'deki haberciler ve İhtiyarlar'ca
kararlaştırılan temel kuralları bildiriyor,
bunları uygulamalarını belirtiyorlar (bkz.
Habercilerin İşleri 16:4). Pavlos'un tüm
ilgisi Sevinç Getirici Haber'in doğruluğunu
anımsatmak, vurgulamaktır. Konseyde verilen
kararlardan çok, onun temel titizliği
bu konudadır. Tanrı'nın ona özel açıklamayla
gösterdiği bu bildiriye ayak uydurmayan
her kim olursa olsun, onun yüzüne karşı
direnilmeli (2:14). Çünkü Tanrı Sevinç
Getirici Haber'i uluslara müjdelemesi
için kendi Oğlu'nu Pavlos’a açıkladı (1:16).
Sevinç Getirici Haber Galatyalılar'ın
yararına korunsun diye, bir an için bile
Yahudiler'e boyun eğmedi o (2:5). Öbür
haberciler, onun sünnet töresini uygulamayan
uluslara Sevinç Getirici Haber'i müjdelemekte
güvenilir kişi olduğunu gördü (2:7). O,
bu güveni hiçbir zaman boşa çıkarmayacaktır.
Tanrı esinine sünger çekilmeyecek.
Tanrı’nın Tüm İnsanlığı Kapsayan Kayrası
2:15-21
Bu kesime koşut olan başka bir yer Romalılar
4:22-5:2'dir. Tanrı'nın suçluyu doğrulukla
donatması, İsa Mesih aracılığıyla onu
kayra bolluğuna kavuşturmasıdır (bkz.
Romalılar 5:17). Bu doğruluk günahlının
aklanması değildir. Aklanmak (beraat),
temize çıkmaktır. Mahkemede suç işlemediği
anlaşılan aklanır, alnı açık olarak topluma
karışır. Tanrı hiç kimseyi aklamaz; tam
tersine, kişinin suçluluğunu vurgular.
Mesih'in suçlu yerine döktüğü kanı kurtulmalık
sayarak, O'na iman edeni doğrulukla donatır
(bkz. Romalılar 3:26). Önceki İncil çevirisinde
‘salih kılmak’ uygun bir kullanımdır.
Böylece hak ve adaletli Tanrı adaletini
şimdiki dönemde açıklar. İsa Mesih günahlıya
gereken ölümü öldü. Şimdi O'na iman eden,
O'nun doğruluğuyla donatılır (bkz. Galatyalılar
2:16).
Tanrı hiçbir günahlıyı aklamaz, Mesih’in
kurtulmalığıyla, iman eden bireyi doğru
kılar. Suçluluk ve yargı, sadece Mesih'in
sağlayışıyla yerini doğruluğa bırakır.
Tanrı kayrasıyla doğruluğa kavuşan, kayraya
yaraşan ürünleri getirir. Bu verimli ilişkiye
günahlı salt imanla girebilir. Mesih'e
iman ederek, günaha rest çekerek doğrulukla
donatılmanın özü asalı budur. Pavlos,
bu kesimde hemen köklü tanrıbilim konularına
geçmekte.
Burada günah, doğruluk, kayra, haç, iman,
Mesih'le özdeşlik sözleri ağırlık toplamakta.
Bunlara karşı, günahlılık, ruhsal yasa,
uğraşlar çabalar, ölüm sözlerine rastlanmakta.
Tüm yazının ağırlık taşıyan kesimidir
bu parça. Günahlı ademoğlu kişisel yargısıyla,
şunu bunu uyguladım dediği yasa kurallarıyla
doğruluk kazanamaz. İlkin ruhsal yasaya
karşı çıksın, günah işlesin, sonra da
ruhsal yasadaki dilekleri uygulayarak
doğru sayılsın. Çelişkiler çelişkisi!
Şeriat, en küçük söz dinlemezliği bile
cezalandırır. Ters durumda ona ‘yasa’
denemezdi. Günah nedir? Şeriatçıya göre
yasanın bozulması. Bundan nasıl bir sonuç
çıkar? İnsan bozduğu yasayı, yasanın başka
kurallarını uygulamaya koyarak bozduğunu
düzeltmeye çabalamakta. Sonuç? Bozulan
yasayı ayrı bir yasayı uygulayarak onarma
didinişi.. Bunun olanaksızlığı belirgindir.
Ruhsal yasaya saygısını belirten, bozduğu
kuralı başka bir kuralla etkisiz bir duruma
sokmayı başaramaz. Yasalardan esinlenen
doğruluk, iflas etmiş doğruluktur. Bir
borca karşı başka borç ödenerek hiç kimse
borçsuz çıkarılamaz. Yani borcu olan biri
o borcu ödemek için başka bir yerden borç
edinerek öncekinden borçsuz kılınamaz.
Doğuşta Yahudi olanlar, kendilerini uluslardan
oluşan günahlılarla bir tutmazdı. Bu özel
yetkiyle övünür dururdu (2:15). Yahudiler'in
yasası, kuralları, özel yiyecekleri, sünnet
töreni vardı. Bunlara sahip olmayan uluslar,
Yahudiler'ce ‘köpekler’ sayılırdı (bkz.
Matta 15:25-28). Yahudiler'in kendi gözünde
durum buydu. İsa Mesih, Kenanlı kadının
çarpıcı imanını Yahudi olan öğrencilere
vurgulamak için kendilerinin sıklıkla
kullandığı bir adı konuşmasına aldı. Amacı,
kadına bu adla hitap etmek değildi. Onun
nasıl yanıt vereceğini bilen Kurtarıcı,
kadının herkesi şaşırtan yanıtını alınca,
Yahudiler'e, uluslardan gelme bu kadının
imanını örnek tutarak onun imanla dileğine
kavuştuğunu belitti.
2:15: Bir Yahudi olan Pavlos burada da
Yahudiler'in konuşacağı dille konuşarak,
uluslar gibi günahlı değiliz, diyor. ‘Doğuştan
Yahudi olanlar’ (fisei İoudaioi). Öte
yandan, Efesoslular 2:3'de "doğuştan
tanrısal öfkenin çocuklarıyız" diyor
(tekna fisei orgis). Fizik sözü buradan
türevdir. Tıpbilim kullanımıdır bu. Yani,
insanın ve başka canlı varlıkların doğal
yapısıyla ilgili bilim kolu.
Tanrı tarafından yaratılan kurulu düzen
değildir bu. O'nun yarattığı doğal yapımız
tıpkı kendisi gibi kutsaldı. Ama kutsallıkta
yaratılan doğal yapı günahlı olunca, kusursuz
yapı bozuldu. Yahudi de, uluslardan gelen
de, “doğuştan tanrısal öfkenin çocuğu”
oldu (Efesoslular 2:3). Öz varlığımız
günahsızken, araya sokulan amansız istilacı
nedeniyle dokumuz bozuldu, yozlaştı. Varsın
Yahudi kendisini başkasından daha pak
saysın; şeriatçı, kendi gözünde doğru
görünsün, dinci dinine, Şabat’ına, kitabına
güvensin! Bunların hiçbiri gerçeği değiştiremez.
Özgün ve kalıtımlı günah hepimizde tahtını
kurmuş oturuyor. Buysa, doğuştan hepimizi
tanrısal öfkenin çocukları kılmıştır.
Ademoğlu ilkin doğuştan günahlıdır, sonra
da uygulamadan. Yünü boyayıp dokurlar,
dokuduktan sonra yine boyarlar. Hepimiz
çift işlemeyle günahla boyalıyız. Bu çirkin
boyayı gidermenin bir tek yolu, Mesih'e
iman ederek O'nun kanıyla arıtılmaktır
(16). Aklanmak (beraat, temiz çıkarılmak)
değil (bkz. I.Petros 3:18). Bu vurgulama,
Mezmur'da Davut'un içtenlikli duasını
anıya getirir (143:2). Bu bölümde, Pavlos'un
şu vurgulaması da anımsatılır: “Çünkü
hiçbir insan ruhsal yasada sıralanan uygulamalarla
Tanrı katında doğrulukla donatılmayacaktır.
Çünkü ruhsal yasa bireyi ancak günahı
bilme kavramına getirir” (Romalılar 3:20).
Günahlı ademoğlu suçundan ve onu bekleyen
yargılamadan, kendince doğru görülen dinsel-uygulamasal
işler ya da sevaplarla arıtılamaz. Daha
Eski Antlaşma’da Tanrı, yasasını verdiği
İsrailoğulları'na şu kesin yargıyı vurgular:
"Bilesiniz ki, suçunuz sizi bulacaktır"
(Sayılar 32:23). Bu konuda: (bkz. Eyub
20:27; Mezmur 26:26; Vaiz 12:14; Luka
12:2; I.Korintoslular 4:5). Yeni Antlaşma
'nın temel öğretisi, kişinin sadece tanrısal
kayraya iman ederek Tanrı'nın katında
doğrulukla donatıldığına ilişkindir. Romalılar
3:21-31 kesimi de, aynı gerçeği insansal
deneyime ve sağduyuya eğilerek geliştirmekte.
2:17: Galatyalılar Mesih'e iman edip tanrısal
kayrayla kurtulunca, Tanrı onları doğrulukla
donattı. Araya şeriatçılar sokulunca,
ruhsal yasayı uygulamak kovalayışıyla
gerisin geriye gittiler; yasanın bıktırıcı
kurallarına her ayrıntıda sarıldılar.
Ne var ki, şeriat hiç kimseyi doğrulukla
donatamamıştır. Tersine, kuralları çiğneyeni
suçlu çıkarır her yasa. Mesih'e iman ettikten
sonra yeniden ruhsal yasaya dönmek zirveden
tepetaklak yuvarlanıp günahlı duruma düşmektir.
Bu ortamda kurtarıcı Mesih, günaha hizmet
edici oluyor. Çünkü günahlıyı kesinlikle
kurtarmamış sayılıyor, günahlılığı kesenkes
silemiyor. Pavlos, ‘Olmaya!’ diyor. Günahlıyı
kurtaran, günaha hizmet edici olabilir
mi hiç? Kuşkusuz hayır! Şeriata geri dönmek,
doğrudan doğruya günah işlemektir. Buna
koşut bir tartışma için bkz. 3:21'e. Yahudiler
yasalarından ayrılmayı uluslar benzerliğinde
günahlı olmaya eşit tutardı. Musa'nın
yasası onlara her şeydi; ondan ayrılmaları
akıllarının ucuna bile getirilemezdi.
Çünkü bu durumda, yasasız uluslar gibi
günahlı olurlardı. Onları Musa'nın yasasından
ayıran Mesih, akıllarınca günaha hizmet
edici oluyordu. Bugüne dek bu korku geneldir:
Mesih'e iman edersem dinimden, yasamdan,
şeriatımdan ayrılmakla büyük günah işlerim!
Bana sunulan Mesih, günah işlememe neden
olur. Birçok kişiyi Mesih'e iman ederek
kurtulmaktan alıkoyan nedenlerin başında
bu gelir. Yanıtı çok basittir: Dinin,
şeriatın, tören, biçimin seni doğrulukla
donatabilmeyi vaat ediyor mu? Hiçbir dinin
böyle bir savlaması yoktur. Ademoğlu dinine,
töresine, şeriatına tüm bağlılıkla hizmet
edebilir; buna karşın günahından arıtılmış
sayamaz kendisini. Daima günahlı kalacaktır
o.
Öte yandan İsa Mesih günahlı bireyi hem
kurtaran, hem doğrulukla donatan, hem
de Tanrı'yla barıştırandır. Bunu kavrayarak,
kişi seçimini yapsın.. Kimi seçmek gerekir?
Günahtan, suçtan, yargıdan kurtaramayan
şeriatı mı, yoksa tüm günahları kaldırıp
yüklü canı doğrulukla donatan kurtarıcı
Mesih’i mi? Mesih'e iman, canı en yüksek
aşamaya taşır. Hem şeriata, hem Mesih'e
iman edilemez. İki karpuz bir koltuğa
sığmaz; hiç kimse iki efendiye hizmet
edemez. Pavlos, Petros'a bu önemli gerçeği
belirtti. Şimdi de Galatyalılar'a ve herkese
aynı temel gerçeği vurgulamakta. Bu erdemli
davranışla bir zamanlar kendisine üstün
ve değerli sayılan, ama kökte dayanıksızlığı
belirgin olan şeriatı yıkmakta (2:18).
Onu yıktı ki, Mesih'i kazansın (Filippililer
3:7-10).
Pulkanatlı yaratık kozasını delip oradan
çıkmazsa o güzel kelebeğe dönüşemez. Ne
gerçek anlamda yaşayabilir, ne de günün
güneşin çiçeğin gönencine gelebilir! Çok
değerli tutulan bazı bağlar çözülmezse,
temelde değerli olanlar kazanılamaz. Sonunda
can, kapkaranlık kozada mahpus kalır.
Tanrı'dan kaynaklanan gerçek özgürlüğü
arayanın, O’nun sağladığı doğrulukla donatılmaya
isteği olanın bu parlak aşamaya tırmanabilmek
için bütün engelleri yıkması zorunludur.
Ancak bunlar yıkılınca can özgürlüğe kavuşur,
ardından barışı esenliği bulur. Dinimi,
şeriatımı bırakırsam günahlı olurum korkusuyla
boğuşmaktan kurtulur. Şu anda büyük bir
günahlı olduğunu, onu günahtan salt İsa
Mesih'in özgür kılabildiğini kavrayan,
O'na sevinçle ve şükranla sarılır.
Pavlos her şeyini yıktı; böylece Mesih'in
kayra sarayına sığındı. Şimdi geriye dönüp
yıktıklarını yeniden kurmaya kalkarsa,
bunları yıktığıma çok üzgünüm, yeniden
kurmaktan başka çıkar yolum yoktur derse,
kendi kendini suçlu ilan etmiş olur. Yaşamına
gerekli kuralları benimseyen, daha sonra
da bu kuralları hiçe sayanın tutumu neyi
gösterir? Bireyin kendince onaylanan ilkeleri
çiğnemesini, kendisi için çizdiği yoldan
caymasını. Bu insan hiç kuşkusuz kendi
kararını iki paralık eder. İşte en büyük
suçlu, çelişkili bir insan! Ne der Kutsal
Söz? "Ama hiçbir kuşkuya düşmeden,
imanla istesin. Çünkü kuşkuya düşen birey,
rüzgârın çalkaladığı ve sağa sola savurduğu
denizin kabarmasına benzer. Böyle bir
durumda bocalayan insan Rab’ten bir şey
alacağını düşünmesin. Dengesiz insan tuttuğu
yolların tümünde kararsız biridir” (Yakup
1:6-8).
Petros bir ara böyle davrandı; şeriatçıların
etkisi altında medet uman Galatyalılar
aynı çelişkiye düşmekteydi. Pavlos onlara
sıradan bir adla hitap ediyor: ”Ey aklı
kıt Galatyalılar! Kim sizlere büyü yaptı?
Gözlerinizin önünde Mesih’in çarmıha mıhlandığı
açıklıkla belirtilen sizlere..” (Galatyalılar
3:1). Gecekonduyu yıktırıp yerine çok
katlı bina kuran, aklı oynatan bir sapmayla
yeniden gecekonduyu çatarsa, çelişkinin
olamayacak gülünçlüğüne batmış olmaz mı?
Pavlos, ruhsal yasanın en bağnaz ve koyu
uygulayıcısıyken, şimdi ruhsal yasaya
öldüğünü belirtiyor (2:19).. Nasıl? Ruhsal
yasa yoluyla. Çünkü ruhsal yasanın özelliği
suçlu çıkararak ölüme mahküm etmektir.
Ölüm getiren yasaya ölen, yaşam veren
Ruh'un yasasıyla özgür kılınır (bkz. Romalılar
8:2). Günah ve ölüm yasası kişiyi sürekli
tutsaklıkta kıskıvrak bağlamıştır. Ruhsal
yasa günahlıdan bir sürü dilekte bulunur,
hiçbir durumda onu doğru kılamaz, yeni
yaşamı gerçekleştiremez. Öte yandan, kendini
kayra Tanrısı'nın kucağına atan, günahtan
ölümden özgür kılınır, doğrulukla donatılmış
biri durumunda sonsuza güvenle yaklaşır.
Bu dönemde Haberci Pavlos tüm mektubun
konusunu, içeriğini doruğa getiriyor:
"Artık yaşayan ben değilim; bende
yaşayan Mesih’tir. Şimdi bedende yaşadığım
yaşamı beni seven ve benim için canını
veren Tanrı Oğlu’na imanla yaşamaktayım"
(2:20). Yeni Antlaşma'nın çok iyi bilinen
içtenlikli kişisel tanıklığıdır bu vurgulama.
Kurtarıcı Mesih, günahlı Saul'a yaraşan
ölümü öldü. Saul'a ve her günahlıya gereken
tepki, O'nun ölümünü değerlendirerek,
O'nunla birlikte ölmektir (bkz. II.Korintoslular
5:14; Romalılar 6:3). Pavlos niçin öldü?
Mesih'in ölümüyle hangi ilişkide özdeşleşti?
O günahlı yaşama ve günaha öldü, böylece
Mesih’in günahsız yaşamıyla donatılsın
diye.. (6:16; bkz. Romalılar 6:1-11).
Mesih günahlıyı şeriatın yardımı olmaksızın
kurtardığı için Pavlos şeriata öldü. Mesih
yaşam ve yaşam kaynağı olduğu için Pavlos
ölüme, ölüm yargısına öldü. Kişisel uğraşlarla
canının kurtuluşunu sağlayabilme çabalarına
öldü. Artık kutsallık, kayra, yaşam onun
varlığında egemenliğini sürdürüyor. Çünkü
bunlar Mesih'ten kaynaklanan yetki ve
gönençtir.
Bundan böyle Pavlos'un içinde bencillik
ve bencillikle ilgili duygular, eğilimler
egemen değil. Her tür bencillikten arı
olan, tersine günahlıyı severek günahlı
için canını veren Mesih egemendir. Buna
koşut olarak da, Pavlos Mesih için, O'nun
hizmeti için kendisini eliaçıklıkla vermekte,
Mesih yararına canını bir sunu kılmaktadır
(bkz. II.Korintoslular 12:15; Filippililer
2:17). Bu bağlantı Mesih'le paydaşlık,
özdeşlik, kardeşliktir (bkz. Matta 28:10;
Luka 8:21; İbraniler 2:11,12,17; Yuhanna
15:14,15). Mesih'in inanlının varlığında
kendi yaşamını yaşamasıyla, günahlı ölümlü
ademoğlu gerçek kişiliğine kavuşmuştur.
Mesih'le birlikte ölmek, göklerde olan
Mesih'le yaşamaktır (bkz. Efesoslular
2:6). Günahlı, kurtarıcı Mesih'e imanla
Tanrı'nın kayrasına kavuşmuş, günahtan
özgür kılınmıştır. Bu iman şimdi tüm belirginliğiyle
işlerliktedir. Çünkü gün günden Mesih'in
yaşamda egemen olduğunu göstermektedir.
Günahlı Saul haçta ölen Mesih'e bakıp
O'nu kendi yaşamına mal edince, Mesih'in
ölümüyle tam özdeşliğe girdi. Bu köklü
yaşam deneyimi vaftizle açıklanarak dünyaya,
çevreye yayımlanır (bkz. Romalılar 6:3-4).
Vaftizde Mesih'le ölen, O'nunla birlikte
gömülür. Düşük, günahlı, yargılı varlığa
bu yaraşır. Mesih'le birlikte çarmıha
çakılmanın içeriği budur (3:21). Sadece
ölmek, sonucu sağlayamaz. O'nunla birlikte
yaşamak için ölümden dirilmek gerekir.
Ölen Mesih mezarda kalmadı. Dirildi. Vaftiz
edilirken inanlı Mesih'le birlikte ölümüne,
gömülmesine, dirilişine tanıklık eder.
Mesih'in ölümü günaha kurtulmalıktır.
Dirilişiyse, günahtan arıtılan yepyeni
yaşamla kuşanmanın belgesi..
Bu gerçek en belirgin dille açıklanmakta
(bkz. Koloseliler 2:12). Mesih bir günahlı
gibi –günahlılarla özdeş kılınarak– herkesin
yararına öldü. O'na iman edip, O’nun aracılığıyla
yaşayan, bundan böyle kendisi için değil,
onun yararına ölüp dirilen için yaşar
(bkz. II.Korintoslular 5:14,15). Böyle
bağlantılıdır Mesih'e iman etmekle vaftiz
edilmek.. İnanlı, vaftiz sularına daldırılırken
betimsel anlamda geçmiş yaşamla ilgili
her kötülüğü, bozukluğu, miskinliği orada
gömer. Sudan çıkarılırken yeniden doğmuş,
Kutsal Ruh tarafından yenilenmiş, yeni
yaşamla donatılmış, yeni umutlarla güçlendirilmiş
biri olarak çıkar. Yeni yaşamda egemenliği
ele alan güç doğal varlığın yeknesaklığına,
baskıcılığına hiç benzemez: "Artık
yaşayan ben değilim." Şeriat, Tanrı'dan
korkmayı, O'nun buyruğuna uymayı vurgular.
Verilen buyruğa karşı, bencil varlık çıkarcı
isteklerini ön sıraya koyar, öz benliğin
isteklerini kovalar. Bu durumda sarsıcı
bir çelişki oluşur. Doğal insan yaşam
boyu akıntıya kürek çeker.
Mesih'e bağlanan, O'nunla özdeş olan,
kişisel çıkarları yararına yaşamaya rest
çeker, ‘onu seven için’ yaşar. Çünkü onu
seven, yücelerden gelen, canını veren
günahsız insandır. Yeni yaşamın temel
ilkesi SEVGİ olur. Aslında günah, bencilliğin
işlerliğe getirilmesidir, sevgi ise buna
karşı tanrısal sağlayıştır. Hem Tanrı'ya,
hem de insan kardeşe cömert sevgi. Günahlının
temel sevgisi kendisinedir, kendisi için
önemli sayılan şeylere nesnelere bağlılıktır..
Bunlar şeriat olabilir, kişisel isteklerin
doyurulması olabilir, düşük iştahların
karşılanması olabilir. Bencillikle bağlantılı
bir sürü tutum ve eğilim gösterilebilir.
Ölüp dirilmek, Mesih'le yaşamak, bu tutsaklıkları
kökten sarsar. Önce aranmayan değerler
aranır, bulunur, sevilir; çok önemli tutulanlar
yıkılır, atılır. İnsanın yaşamını başka
bir varlıkla –iyi ya da kötü– özdeş kılması
çok kolaydır. Bazıları kendilerini şeytanın
egemenliğine bırakır, bazıları Mammon'a
(zenginlik ilahı), bazıları Mars'a (savaş
seviciliği), bazıları Artemis'e (seks
düşkünlüğü) ve başka hangi güçlerle özdeş
olmak isteği bireye üstün gelirse..
Pavlos, "Bende yaşayan Mesih'tir"
derken, kendisini tümden İsa Mesih'e verdiğini,
O'nun kesin egemenliğine ve isteğine girdiğini
belirtir. Bir vakitler kendisini şeriata
bırakan, şeriatın buyruğuna ayak uyduran,
onun dilekleri damarlarında akan Pavlos,
şeriatın özlenen sonucu sağlayamadığını
anlayınca onu yıktı, boş kalan yere dirilmiş
Mesih'i koydu. İkisi arasındaki ayrımın
dünyalar ayrımı olduğunu görerek sevinçten
coşmaktadır şimdi o. Pavlos, Tanrı Oğlu'na
imanla yaşıyor artık. Mesih Tanrı Oğlu
olmasaydı değil imanı, en küçük bağlılığı
bile hak edemezdi. O, Tanrı Oğlu'dur.
Bu nedenle tüm bağlılık, güvenlik, yücelik
salt O'nundur. Tek Tanrı'nın tek Oğlu,
Baba Tanrı'ya yaraşan her onura, saygıya,
tapınışa yaraşıklığı olandır. Çünkü Tanrı
insan doğrultusunda her amacını ve ereğini
biricik Oğlu aracılığıyla gerçekleştirdi
(3:13; bkz. Markos 10:45; Romalılar 5:6;
I.Yuhannna 4:10).
Mesih, ölümünden dirilişinden sonraki
gelişime değinerek şöyle dedi: "O
gün bileceksiniz ki, ben Baba'dayım ve
siz bendesiniz, ben de sizdeyim"
(Yuhanna 14:20). "Çünkü her kim Mesih'teyse
yeni bir yaratıktır" (II.Korintoslular
5:17). "Şimdi Mesih İsa bağlılığında,
Mesih'in kanı aracığıyla yakın kılındınız"
(Efesoslular 2:13). Gerçek inanlı Mesih'te,
sözün kısası Mesih bağlılığındadır. Ademoğlu
havayuvarında (atmosfer) yaşar. Havayuvarını
bırakınca havasız kalır ve ölür. Mesih
bağlısı da Mesih'tedir. Mesih'ten koptuğunda
ruhsal, tanrısal yaşam gücünü yitirir.
İsa Mesih inanlıyı dıştan etkileyen biri
değildir. O, yaşamın taa ortasındadır,
derinindedir, bağlısıyla birleşmiş durumdadır.
O'nun yaşamı inanlının içinde egemen güç
ve etkidir. Kalbimiz yaşam pompasıdır.
Kalpsiz ölüyüz. İsa Mesih de inanlının
derininde, ruhsal-tanrısal yaşamın temel
öğesidir (unsur). O’nsuz yaşam yok, af
yok, barış yok. O, hep inanlıdadır. İnanlı
bunu her an anımsasın. Damarlarında kanın
sürekli olarak akmakta olduğunu bildiği
gibi.. Yetersizliğini, düşkünlüğünü, güçsüzlüğünü
tanıyan inanlı içinde Mesih bulunduğunu
anımsasın. İsa Mesih bu insansal bozukluklarla
etkilenmez. Saf güneşin saf ışınları kirli
havayı deler, hiç kirlenmeksizin, ışığını,
ısısını, vitaminlerini gereksinimi olanlara
sağlar.
Mesih'in yaşamda olması, Tanrı katında
inanlıya Mesih'in haklarını verir. İnanlı,
Mesih'i tüm yeterliliğiyle, tüm varlığıyla
iç yaşamına getirebilir. Ama bu, günaha
ölüp yeni yaşama dirilmeden gerçekleşemez.
Mesih'in doğruluğuyla donatılmak, Mesih'in
içteki egemen yaşamını dışarıya yansıtır.
Varlığın günahtan arıtılması çok iyidir;
ama günahtan boşalan ev boş bırakılamaz.
Bırakılırsa, öncekinden daha da kötü bir
gelişim olabilir (bkz. Matta 12:45). İmanla
sağlanan kurtuluş, Mesih'i imanla varlığa
egemen kılar. Günah dışlandıktan sonra,
günaha sevgi ve eğilim de atılmalı. Tanrı
Oğlu'nun içteki huzuru, O'na kesin iman
ve sevgi, günah sevgisini ve eğilimini
kırar. Ve bunu şeriatın tek harfine gereksinim
duyulmaksızın sonuçlar. Bu durumda hiç
kuşkusuz tüm güven Tanrı'nın kayrasınadır.
Kayranın yaşamı parlak aşamaya getirdiği
yerde ruhsal yasaya barınak kalmaz. Ruhsal
yasa araya sokulursa, Mesih'in ölümü boşunadır.
Ne O'na kurtarıcı denebilir, ne de yaşamda
egemen olabilir O! Mesih öldüyse, ruhsal
yasa karşısında inanlının da ölmesi kesin
sonuçlamadır. Hem Mesih, hem şeriat hiçbir
koşul altında bir arada ağırlanamaz, ikisi
bağdaştırılamaz.
Haris, nomos (kayra, şeriat). Karşıt adların,
tanımların, nesnelerin, tasarıların en
karşıtıdır bu iki sıfat ve atama. Hiçbir
zaman, hiçbir koşul altında birbiriyle
uyuma sokulamaz bunlar. Ademoğlu ya birini
kabul eder öbürünü dışlar, ya da öbürünü
değerlendirip diğerine rest çeker. Kayrayla
eşitdeğer bir söz dikaios'tur: (doğrulukla
donatılan). Bu söz Galatyalılar'da sekiz
kez geçer (2:16x3, 17; 3:8,11,24; 5:4).
Bunların dördü üzerinde durduğumuz kesimdedir,
her biri salt Mesih'in sağladığı kayrayla
ilgilidir. Kayrayla kavuşulan kişisel
doğruluk Mesih inancını dinlerin topundan
ayıran özellik ve üstünlüktür. İnanlının
tüm borçluluğu Mesih'in kayrasınadır.
İmanla İlgili Özelliklere Eğilme
Mektubun üçüncü ve dördüncü bölümleri
ana temeli oluşturur. Çünkü bu parçada
öğreti konuları ayrıntılarıyla inceleniyor.
Eski Antlaşma'dan aktarılan diri örneklerle
kayra öğretisinin tarihselliği, sürekliliği,
yeterliliği belirtiliyor. Kayrasal doğruluğa
kavuşmanın, ruhsal yasayla Tanrı'ya yararlı
olabilme didinişine üstünlüğü yedi ayrı
yönden ele alınıyor:
1. Kişisel deneyimle 3:1-5
2. Eski Antlaşma'dan gelen kanıtla 3:6-14
3. Tanrısal vaadin önceliğiyle 3:15-22
4. İsa Mesih'in getirdiği tümlükle 3:23
- 4:7
5. Geriye kaymanın oluşturduğu tehlikeyle
4:8-11
6. Güdüye (motivasyon) dayanan akılsal
nedenle 4:12-20
7. Tutsaklık - özgürlük karşıtıyla 4:21-31
1. Kişisel deneyim neyi gösteriyor? 3:1-5
Kuşkusuz salt kişisel deneyim, her şeyi
kararlaştıran yargıcı (hakem) yerini tutamaz.
Son kararın vericisi her durumda Tanrı'nın
esinlediği Söz (yargıcı) ve yetkidir.
Yine de yaşamdaki kişisel deneyimler dışlanmamalı.
Bunlar birer kuram değil, geçmişte şimdide
beliren güdüler ve olgulardır. Bu kesimde
Kutsal Ruh'un varlıkta sonuçlamaları belirtilmekte:
a. Kutsal Ruh'un yaşama gelmesi, imanla
Tanrı'ya bağlanmanın kanıtıdır (3:2)
b. Kutsal Ruh'a sürekli bağlılık Tanrı
önünde ruhsal gelişmeyi gerçekleştirir
(3:3)
c. Kutsal Ruh'u gönderen Tanrı, imanla
sürdürülen yaşamda doğal kavramın ötesinde
bulunan eylemleri sonuçlar (3:5)
2. Eski Antlaşma'dan gelen olgular konuyla
ilgili neleri kanıtlıyor? 3:6-14
‘Tanrı'nın Dostu’ adıyla anılan İbrahim
(bkz. II.Tarihler 20:7; Yeşaya 41:8; Yakup
2:23) nasıl doğrulukla donatıldı? Onun
çağrısı, çağrıya uyması, tutumu, vaadi
alması herkese canlı birer derstir. İbrahim,
ruhsal yasayı ön sırada tutanların değil,
iman bağlılarının babasıdır. Şu sorular
yanıtlanabilir bu kesimde:
a. İbrahim nasıl doğruluğa kavuştu? (3:6)
b. İbrahim'in gerçek çocuğu kimdir? (3:7)
c. İbrahim'e gelen Sevinç Getirici Haber
neydi? (3:8)
d. İbrahim ile birlikte kutlu kılınanlar
kimdi? (3:9)
Buna karşı ruhsal yasa dürtüsüyle sıralanan
işlere bel bağlayanın düştüğü çıkmaz şöyle
anlatılmakta:
a. Tüm dilekleri süreklilikle yerine getiremediğinden,
lanet altındadır o (3:10)
b. Tüm dilekleri kusursuzluk kapsamında
uygulamak olanaksızdır (3:10; bkz. Romalılar
3:23)
c. Ruhsal yasanın dileklerini uygulamayan,
ruhsal yasa tarafından yargılanır (3:10)
d. Ruhsal yasayla kurtuluş aramak, imanla
kurtuluş bulmaya tümden ters düşer (3:11-12)
e. Doğru kişi imanla yaşayacaktır (3:11)
f. Ruhsal yasanın lanetini Mesih kendi
üzerinde taşıdı. İbrahim'in kutluluğu
iman aracılığıyla herkese ulaşsın diye
(3:13-14)
3. Tanrısal vaadin önceliği nasıl beliriyor?
3:15-22
a. İbrahim'e gelen tanrısal vaat, ruhsal
yasayla nasıl karşılaştırılabilir?
b. Ruhsal yasanın etkisi neydi? Gereksiz
miydi o?
c. Tanrı vaadiyle saptanan vasiyet (antlaşma)
etkisini yitirebilir mi?
d. Hangisi daha öncedir? Ruhsal yasa mı,
antlaşma mı?
e. Daha önce Tanrı'dan geleni sonradan
verilen etkisiz kılabilir mi?
f. Ruhsal yasanın önemi ne olabilir? Bu
soru şu yanıtlarla ışığa gelir:
1) Vaat gerçekleşinceye dek, suçu suç
niteliğinde belirtmek (3:19)
2) Kutsal Söz tüm kurulu düzene ‘günahlı’
damgasını vurmuştur (3:22; bkz. Romalılar
7:7)
İsa'nın gelişinden önce ve O'nun günlerinde,
yaşlı Simeon'a benzeyen insanlar vardı.
Bunlar İsrail'in avunç bulacağı günü kanışlı
imanla bekliyordu (bkz. Luka 2:25-26).
Yeşaya buna peygamberlik etti (bkz. 40:1;
61:1-2)
3) Tanrı ruhsal yasayı en son ve kesin
buyruğu olsun diye vermedi. Ruhsal yasa,
Tanrı'nın ödün vermeyen kutsallığını belirtir.
Günahlının bu Tanrı'yla özdeş olması gerektiğini,
ama bu düzeye kesinlikle erişemediğini
gösterir. Hep yinelenen sunular bunun
belirgin bir kanıtıdır.
4. İsa Mesih'in getirdiği tümlük neleri
içeriyor? 3:23 - 4:7
a. Ruhsal yasa, Mesih'in insan soyuna
getireceği sevgiyi öngörüyordu (bkz. Yasanın
Tekrarı 6:5; Matta 22:37; Markos 12:29-30;
Luka 10:27)
b. Ruhsal yasa, alıştırıcı (pedagogos)
olarak nitelendirilir (3:24)
Pedagog o zamanki yönetimde, çocuğu genç
yaşında yöneten yaşlı bir köleydi (her
alanda köleler vardı). Çocuk, hazırlanma
evresini bitirince pedagog ondan elini
çekerdi. Pedagogun yönetimindeki çocuk
belirli kısıtlılıklar altındadır ve onu
eğiten köleye bir bakımdan köledir. Çocuk
sorumluluk yaşına gelince, çocuğun babası
ona özgürlük verir (3:23-24; 4:3-5).
c. İman bağlantısı gelince, çocuk pedagogtan
(ruhsal yasadan) özgürdür gayrı (3:25)
d. Çocuk özgür edilince, geçici koşullamalar
yıkılır (3:28)
e. Oğul babanın tüm yetkilerine sahiptir
bundan böyle (3:29)
f. Oğulluk iyeliği Kutsal Ruh'un yürekte
tanıklığıyla belgelenir (4:6)
5. Geriye kaymanın yol açtığı tehlike
nedir? 4:8-11
Ruhsal açıdan çocukluk çağındayken, dünyanın
ilkel öğelerine tutsaklıktaydı herkes
(4:3). Ruhsal yasa altında yaşayan Yahudiler
tam bu durumdaydı. Öte yandan, uluslar
da kendi kapsamlarında aynı ilkel öğelere
tutsaklıktaydı (4:8-11; bkz. Koloseliler
2:8). Yahudiler'e verilen Musa'nın yasası
iki yönlüydü: Aktöresel (etiksel) ve töresel
(dinsel uygulama). Galatyalılar Yahudi
değildi; uluslar kuşağından gelmeydi.
Şimdi ne yapıyorlar? Yahudilik törelerini,
bir zamanlar bunlarla hiçbir ilişkileri
yokken şimdi bu ilkel töreleri (sünnet,
vb.) benimsiyorlar. Bunun yanı sıra özel
günlere, aylara, mevsimlere, yıllara önem
vermeye kayıyorlar. Kendi ilkel öğelerine
rest çeken bu insanlar, bu kez başka törelere,
etkinliği gitmiş bir töreciliğin öğelerine
sarılıyorlar. Gerçeği yadsıyanın içine
yuvarlandığı karanlık, kaskatı zifirdir.
6. Güdüde de beliren çelişki neyi gösteriyor?
4:12-20
Galatyalılar'a ilkin, Sevinç Getirici
Haber'i Pavlos'la Barnabas getirdi. Aradan
epey bir süre geçince şeriat yükünü getiren
Yahudiler onlar üzerinde ha babam didindi.
İncil haberini duyduklarında tepkileri
neydi? Bunu nasıl karşıladılar? Önceden
gelen haberci Pavlos'u en derin içtenlikle
ve gönül hoşluğuyla kabul ettiler. Gözlerini
oyup ona vermeye hazırdılar. Ne denli
coşkun bir özverilik ve yakınlık gösterdiler!
Ardından şeriatçılar gelerek önceki haberin
doğruluğuna gölge düşürdü; Galatyalılar'ı
kendilerine çekti, başlangıçta çok sevdikleri
Pavlos'a onları düşman kestirdi. İnsan
ilişkilerinde her zaman rastlanan acıklı
görünüm: Birine candan gönülden bağlanmış
olur ademoğlu, daha sonra araya başka
ilişkiler, bağlılıklar girince öncekine
sırt çevirir, hatta daha da üzücü küstahlıkla
ona düşman kesilir. Bu çelişkili tutum
neyi öğretir? Kararsız dengesiz günahlılar
olduğumuzu.. Arkadaşlıkta süreklilik az
rastlanan tutumlar arasındadır. Galatyalılar’ın
davranışı bu oldu.
Haberci Pavlos, bedensel bir hastalık
çekmekteyken onları mutlu kılan Sevinç
Getirici Haber'i getirmişti. Kendisini
Tanrı'nın bir meleğiymiş gibi karşıladılar.
Pavlos onlara gerçeğin taa kendisini bildirmişti.
Daha sonra gelen şeriatçılar, gerçeğe
su katılmış bir öğretiyi yaymaya koyuldu,
bu insanları önceki bildirinin habercisi
Pavlos'a düşman kıldı (4:16). Amaçları
ne olabilirdi? Kovalanan amaç şöyle sıralanmakta:
a. Bunlar, inanlıları kendilerine bağlamayı
kararlaştırmış (4:17)
b. Bunu sağlamaya çabalarken, Pavlos'la
Galatyalılar'ın ilişkisini koparmaya çalışıyorlar
(4:17)
c. Bunu yapanlar içlerinde kötü amaç eğleştiriyor
(4:17)
d. Onları gerçekten koparınca, kendi çıkarlarına,
kendi yararlarına kullanmayı tasarlıyorlar
(4:17)
e. Şeriatçılar Galatyalılar’ı öğretilerine
çekmeyi başarınca, onları kendi yollarına
ayak uydurtabilmekle övünüyor (6:13).
Çelişkiler âlemi!
7. Tutsaklık - özgürlük karşıtından çıkan
sonuç 4:21-31
Şeriatçı ruhsal özgürlükte olana daima
baskı uygular, korku saçar (4:29), ona
kin besler, davasını bu yollarla sürdürmeye
azmeder. O, özgürlüğün düşmanıdır; çünkü
özgürlük kişisel gönenci olmamış; tersine,
tutumuyla onu düşmanı saymış. Görüşüne
ayak uydurmayanı güçle bastırmak kestirme
yoldur. Ademoğlu temelde bencildir; burnu
Kaf dağındadır. Şeriat onu belirli yasaları
töreleri hiçbir koşul ya da bağ olmaksızın
uygulamaya zorunlu kılar. Evet demeyene
baskı hazırdır. Onun kuralları ilk ve
sondur. Ama ruhsal özgürlüğün gönencinde
olan boyun eğmemeyi ilkesi kılar. Ruhsal
özgürlük kurtarıcı İsa Mesih'in değerli
kanıyla elde edilmiş yetkidir, bundan
ödün verilemez. Gerçek (2:5,14) hiç değişmeyen,
zamana mekâna kısıtlanamayan, ölçüye sığmayan
değer olarak bilinmezse, onun öz niteliği
anlaşılamaz. İnanç biçimine kusanmış yalanı
kucaklayan, gerçeğin düşmanı kesilmiştir;
çünkü gerçeğin kendisine anlamı değeri
kalmamış, öncesiz-sonsuz çağları doldurduğunu
anlayamamış. Mesih, "Gerçeği bileceksiniz
ve gerçek sizi özgür kılacaktır"
der (bkz. Yuhanna 8:32). Mesih'ten gelen
özgürlük her tür dinsel, töresel, biçimsel
uygulamaları aşar. Sonunda, ikisi arasında
yıkıcı düşmanlık oluşur. Gerçek susturulmadan
bağnazlık rahat edemez. Geçelim üçüncü
ve dördüncü bölümlerdeki ayetlerin açıklanışına:
Kişinin gerçeği işitip yaşamını onun etkisine
atadıktan sonra, gerçeğe ters düşücü kuramlarla
oyalanması bir bakımdan büyüklenmeyle
eşittir: Vaskaino, kötü sözler söyleyerek
büyü yapmak. Gerçeğin yayıcısına karşı
kötü söz ve dedikodu uydurarak ona kara
çalmak eylemi büyü etkisi oluşturur (3:1).
Kaç kişi kötü fısıltılarla büyülenerek,
gerçeği yalanla değiştirmekte! Bu çirkin
uygulama geneldir. Pavlos dedikodu kurbanı
oldu. Ama asıl kurbanlar aklı başından
gitmiş Galatyalılar'dı. "Gözlerinizin
önünde Mesih'in çarmıha çakıldığı açıklıkla
belirtilen sizler!" İsa Mesih'in
çarmıha mıhlanışı insanlık tarihinin doruğunda
beliren gerçektir. Başka hiçbir olay bunu
gölgeleyememiş, değiştirememiştir. Bu
salt tarihsel bir olay değil, kişisel
yaşamı kökten etkileyen Tanrı olgusudur
(bkz. I.Korintoslular 15:3-4). Mesih'in
çarmıhta ölmesi imanla günahlının yaşamına
uygulanınca, varlığın en köklü deneyimi
gerçekleşir (bkz. I.Korintoslular 10:9-10).
Gerçek inanlı bunu her an aklında yüreğinde
saklar ve tadar. Bundan yaklaşık iki bin
yıl önce çarmıha mıhlanan Mesih'in ölümü
sanki o anda olmuş gerçekleşmiş, tüm inanlıları
etkilemiş canlı olgu niteliğini alır.
İnanlının kutsal anısı durumunda her an
ona taze güvenlik ve esenlik verir.
Böyle etkin ve belirgin bir sunuyla kurtulup
doğrulukla donatılan, nasıl olabilir de
çelişkili kuramlar ve varsayımlarla büyülenebilir?
Nasıl olur da o parlak aşamadan tepetaklak
yuvarlanır? Nasıl olur da kurtarıcı Mesih'i
şeriatla değiştirir? Bunlar kolaylıkla
yanıtlanamayan sorulardır. Ama tarih boyunca
görülen gelişim hep aynıdır: Mesih'e,
sağladığı kurtuluşa, doğruluğa karşı yaratılış
gününden bu yana, süregelen amansız savaş
hiç ara vermeden sürüyor. Mesih’in düşmanı
iblis her dönemde her köşede Mesih'in
adına, sağlayışına, bağlısına bin bir
yolla saldırıyor. Galatyalılar bunu kavrayabilecek
ruhsal olgunluğa, erginliğe daha erişememiş..
Kutsal Ruh, sadece kurtarıcı Mesih'e iman
edilince yaşama gelir (3:2). Bunun dışında
Kutsal Ruh ne bilinebilir, ne de O'nun
huzuru canı sevindirebilir (bkz. Habercilerin
İşleri 2:38; Romalılar 8:9,15; Efesoslular
1:13). Şeriat tutkunu, Kutsal Ruh'tan
yoksun insandır. Yeryüzünde Kutsal Ruh'u
canının konuğu etmeyen, giderayak bir
din bağlısıdır. Kutsal Ruh'un inanlıya
sağladığı ruhsal zenginlik ve doluluk
karşısında şeriatın getirebileceği dinsel
hayranlık yaya kalır. Yazar, birinci ayetteki
kullanımı yineliyor: "Aklınız bu
denli kıt mı?" (3:3). İman adımını
nasıl attınız, şimdi onu nasıl noktalamaya
çalışmaktasınız? (bkz. II.Korintoslular
3:6; Filippililer 1:6). "Rab Ruh
demektir. Rab’bin Ruhu'nun bulunduğu yerde
özgürlük vardır" (II.Korintoslular
3:17). "Çünkü Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla
tapınıyor, Mesih İsa'yla kıvanç duyuyoruz,
bedensel başarılara güvenmiyoruz"
(Filippililer 3:3). Böyle belirtilir Tanrı
Sözü’nde, kayraya güvenmenin yaşamdaki
belirgin etkisi.
Bu insanlara Ruh'u sağlayan Tanrı, aralarında
güçlü eylemler yaptı (2:8). Mesih inancı
doğaüstü güçler inancıdır, fizik ötesi
yöntemdir; çünkü burada mucize Tanrısı'nın
Ruh'u tanrısal eylemler yapmakta. Bütün
dinler mucizesizdir, çünkü Kutsal Ruh'tan
yoksundur. Mucizesiz bir İsa tüm önemini
yitirirmiş olur. Hem kendisi mucize Rabbi'dir,
hem de habercilerine mucize gücünü verendir
O. Bunu Kutsal Ruhu'yla gerçekleştirir
(bkz. I.Korintoslular 12:1-11). Kutsal
Ruh'la bedene ilişkin geniş bilgi verilir
Tanrı Sözü’nde (Romalılar 8:1-17). Bu
sırada bedenden söz edilirken, fiziksel
bir bedene değinilmiyor. İnanlı da inansız
da, herkes etten kemikten oluşan aynı
bedende yaşıyor. Yeni Antlaşma'da beden,
günahın işlerliğini sürdürdüğü öz varlıktır.
Bu gücün etkisini kırmak Ruh'tan doğmakla
gerçekleşir (bkz. Yuhanna 3:6; I.Petros
1:23-25). Günahlılık nedeniyle beden düşüktür
ve çürümeye yargılıdır (5:13-24; 6:8;
bkz. Romalılar 13:14). Beden ve onu yöneten
akıl her tür bozukluğun işlerliğini gösterdiği
kötülükler dünyasıdır. Ruh, doğruluğun
kutsallığın kaynağıdır. Bedenlerimiz kendiliğinden
suçlu sayılamaz. Tersine bedenin parçalarında
kendisine elverişli alanı bulan günah
eylemi aklımız yoluyla suçluluğu işlerliğe
getirir, çeşitli düşüklüklerle varlığa
egemen kesilir (bkz. Romalılar 8:7-8).
Suçluyu suçsuz kılana iman edenin görünümü
3:6-14
Yahudiler İbrahim'in adını duyduklarında,
onların içinde derin saygı oluşur. Onlara
İbrahim'in yeri önemi çok büyüktür. Yahudi
tarihine eğilen yazar Pavlos hemen bu
konuya geçerek daha girişte İbrahim’in
iman ederek Tanrı önünde doğruluğa kavuştuğunu
vurguluyor (bkz. Yaratılış 15:6). Tanrı
onu dinsel, erdemli biri olduğundan seçmedi.
Tersine, putlara tapınan İbrahim'in imanını
ona doğruluk saydı. İbrahim de, tıpkı
Galatyalılar gibi yalancı tanrılara tapınanlar
arasından çağrıldı ve seçildi. İbrahim'in
sünneti imandan sonra geldi (bkz. Yaratılış
17:14). İsa İbrahim'e ilişkin şunu söyledi
Yahudiler'e: "Babanız İbrahim günümü
görmenin umuduyla kıvanç duydu ve görüp
sevindi" (Yuhanna 8:56). Pavlos hem
İbrahimoğulları'na, hem de uluslara şu
haberi açıkladı: "İsa'ya iman eden
herkes doğrulukla donatılacak" (Habercilerin
İşleri 13:26,39).
Mezmurlar'da, Mesih'in gelişiyle ilgili
peygamberliklerden biri de şudur: "Halkına
barış sözü konuşacak" (85:8). Tanrı'nın
Yahudiler'e de, uluslara da barış sözü
aynıdır: Mesih'e iman eden günahlı insan
doğrulukla donatılır, Tanrı'yla ve herkesle
barış gönencinde yaşar.. Bu, şeriatla
dinle töreyle barışa kavuşmak değil, Barış
Başkanı (bkz. Yeşaya 9:6) Mesih'in kanıyla
arıtılıp Tanrı’ca doğrulukla donatılmaktır.
İmanla doğruluğa ermektir.. Birey doğrultusunda
Tanrı yargısının değişmesi, günahlının
Tanrı'ya ilişkin kavramını, sevgisini
önceden bilinmeyen yepyeni aşamaya yükseltir.
Yazar Pavlos, dinci Yahudiler'in pek de
hoşuna gitmeyen bir gerçeği vurguluyor:
İbrahim'in gerçek çocukları iman kuralına
bağlı olanlardır (3:7). Ne der İsa Yahudiler'e?
"İbrahim'in çocukları olsaydınız,
İbrahim'in işlerini yapardınız" (Yuhanna
8:39). Yahya dinci Yahudi kuşaklarını
şu sert dille kınadı: "Ey engerekler
soyu!.. Kendi kendinize, ‘Atamız İbrahim'dir'
demeye kalkışmayın. Çünkü size diyorum
ki, Tanrı İbrahim'e şu taşlardan çocuklar
çıkarabilir" (Luka 3:7-8). Nasıl
çocuklar? Tıpkı İbrahim gibi, Mesih'e
iman edip Tanrı önünde doğrulukla donatılan
çocuklar. Yahya peygamberlik ederek, Tanrı'nın
İbrahim'e uluslar arasından inanlılar
çıkaracağını duyurusunun başlangıcında
vurguladı.
Her gelişimi bilen, gizemli egemenliği
uyarınca önceden kararlaştıran Tanrı,
Yahudiler'i şaşırtan ve uğraştıran gelişimi
İbrahim'e vaat etmişti: "Tüm uluslar
sende kutlu kılınacak" (3:8; bkz.
Yaratılış 12:3). Kutluluk uluslara nasıl
gelecek? Şeriatı uygulayarak mı? İbrahim'den
yüzlerce yıl sonra gelen Musa'nın yasalarını
tutmakla mı? Hayır! Tam tersine imanla,
iman kuralı uyarınca.. Bu konuya Romalılar
mektubunda dördüncü bölümün tümü ayrılmıştır.
Tanrı'nın Yahudiler'le ve uluslarla işi
uğraşı, İbrahim'in gününden şu ana dek
hep aynıdır. Tanrı değişmez, O'nun kuralları,
tasarıları, uygulamaları, çağrısı da değişmez.
O kutlulukların kaynağıdır. Kutlulukları
varlığa nasıl gelir? Tıpkı İbrahim'e geldiği
gibi.. İman eden İbrahim'in yanı sıra
Mesih'e iman edene tanrısal kutluluk bollukla
gelir (3:9). İbrahim de bizim gibi bir
insandı; zayıflıkları, eksiklikleri, günahları
olan beşerden biri. Ama Tanrı'nın kutlulukları
ona bol bol verildi. Çünkü o, Tanrı'nın
dediğine iman ederek doğrulukla donatıldı;
törelerle, sevaplarla Tanrı'ca kabul edilmek
akılsızlığına kapılmadı. Kendisini çağıran
Tanrı'nın salt imanla hoşnut edilebileceğini
tanıdı, iman karşısında etkin çığırı açtı.
İbrahim'in imanı uyarınca Tanrı'ya gelen,
onunla birlikte Tanrı'nın kutluluklarını
kendine mal eder. Bunların ilki, ‘Doğrulukla
donatılmak’tır (bkz. Romalılar 5:1,9;
10:4).
Günahlının Tanrı katında belirmesi iki
tür görünümle açıklanmakta. Biri geçersiz
öbürü geçerli; biri etkili öbürü etkisiz;
biri çıkarcı öbürü O'na sığınıcı. İlki
günahlının dini, şeriatı, töresi gereğince
her ne uygulama varsa bunları yaparak,
genellikle yarım yamalak biçimde Tanrı'ya
gelir, af ve kutluluk arar. Öbürüyse,
tümden düşük, cılız muhtaç tutumla Tanrı'ya
gelir; günahları dışında hiçbir şey getirmeden
İsa Mesih'in kanıyla günahlıyı arıtan,
onu doğrulukla donatan Tanrı'ya iman eder.
Bunlardan hangisinin doğrulukla donatıldığını
İsa Mesih bir simgeyle ışığa getirdi:
“Kendilerinin doğru olduğuna kanıp da
geriye kalanları aşağı gören kimilerine
İsa şu simgesel öyküyü anlattı: ‘İki adam
dua etmek için tapınağa gitti. Biri Ferisi’ydi,
öbürüyse gümrük vergisi toplayan. Ferisi
ayağa kalkıp kendi kendine şöyle dua etti:
‘Ya Tanrı, öbür insanlara –kapkaççılara,
hilecilere, cinsel yolsuzluk yapanlara,
ya da gümrük vergisi toplayan şu adama–
benzemediğim için sana teşekkür ederim.
Haftada iki kez oruç tutarım. Tüm kazancımın
yüzde onunu veririm.’ Gümrük vergisi toplayansa
uzakta durup gözlerini göğe kaldırmak
bile istemedi. Yalnız göğsünü dövüyor,
‘Ey Tanrı, ben günahlıya acı’ diyordu.
Size derim ki, ilki değil, ama bu adam
evine doğrulukla donatılmış biri olarak
döndü. Çünkü kendisini yükselten alçaltılacak,
kendisini alçaltansa yükseltilecek” (Luka
18:9-14).
Mesih'e iman eden, Tanrı'nın katında kişisel
doğruluğuyla belirmez. Tam tersine O'na
iman ederek, Tanrı'ca doğruluk donatımıyla
kuşatılmış biri olarak yaşamındaki kayrayı
tanıtlar. Bu kişi ne Tanrı'yı alacaklı
sayar, ne de kendini verecekli.. Tanrı'nın
kayrasına iman ederek salt kayra yoluyla
kurtuluşa güven taşır (bkz. Romalılar
3:20-28; 4:5-7). Şeriata, töreye, biçime
sarılan birey, düpedüz bunları yerine
getirerek, Tanrı'dan af ve necat ister.
Güveni imanı kayraya değil, dinsel başarılarınadır
(bkz. Yuhanna 3:18; Romalılar 4:6- 8,24;
II.Korintoslular 5:19). Kısır kalan başarılar.
Bu dönümde Pavlos, Eski Antlaşma'dan önemli
bir söz aktarıyor yazısına: "Ruhsal
yasa kitabında yazılanların tümünü yerine
getirme yolunda süreklilik göstermeyen
herkes lanet altındadır" (3:10; bkz.
Yasanın Tekrarı 27:26; Nehemya 10:29;
Habercilerin İşleri 23:12). Yahudi şeriatçılar,
tanrısal yargıya kendi renklerini buladılar:
Ruhsal yasa sonsuza dek tüm çağları kapsıyormuş
gibi. Levililer 18:5' teki sözün kapsamını
genişleterek, "Yasanın buyruklarını
yerine getiren, onlarla yaşayacaktır"
(3:12) yolunda bir kuramı öğreterek herkesi
ardı kesilmeyen yasalara bağımlı kıldılar,
hem de öncekilere yeni yasalar kattılar.
Örneğin, bugün Şabat’ı tutmaya ilişkin
Yahudiler’in yaklaşık yüz elli kuralı
vardır. "Hayır" diyor yazar,
"Çünkü ruhsal yasada sıralanan işlerle
hiçbir insan doğrulukla donatılmayacaktır"
(2:16). Yasaların verildiği çağdan, ikide
bir yenilerinin eklendiği kurallardan
öncelere, İbrahim'in gününe uzanıyor Pavlos.
Bu atanın yasaları tutarak değil, salt
iman ederek kurtulduğunu vurguluyor. Yasa
tutmanın, yasaların toplamını uygulamak
zorunluluğu olduğunu belirtiyor; bunu
da hiç kimse yapabilecek yeterlilikte
değil. Yasanın bir harfini bozmak tüm
yasayı bozmaya eşittir. Yasalar çoğu kez
birbirini tutmamakta, çeşitli yorumlara,
görüşlere, çelişkilere yol açmakta. Ademoğlu
ne denli önem taşısa da yasaları uygulamakla
Tanrı'ya ulaşamaz.
Burada sözü edilen lanetleme, İbranice'de
(arar), Yasanın Tekrarı 27,28 bölümlerde
tam 14 kez yinelenir. Bunlara bir göz
gezdirildiğinde, kimsenin bu lanetlerden
kaçabilecek iyilikte, yeterlilikte, erdemde
bulunmadığı kolaylıkla görülebilir. 3:10-13
ayette (katara, epikataratos) ilk kez
kullanılıyor. Ruhsal yasa yargısı altında
yaşamaya çalışanın alacağı acıklı lanet
ve yıkımdır bu. Canı bu çıkmazdan yalnız
kayra Tanrısı özgür kılabilir. Günahlının
üzerinden laneti kaldırarak biricik Oğlu
Mesih'in üzerine koyan Tanrı. Mesih'in
günahlıya yaraşan laneti kendi üzerine
yüklenip bir günahlı gibi en ağır ölüme
gitmesi, yıldırımsavar (paratoner) olması
insan soyuna gösterilebilecek benzersiz
sevgidir. Bunu yalnız Tanrı yapabilir,
yapmıştır da.. Mesih'in sevgiyle üstlendiği
laneti (bkz. Yasanın Tekrarı 21:23), kendi
günahlılığına yaraşan lanet niteliğinde
değerlendirmeyen, ona iman etmeyen günahlı,
kişisel seçimiyle lanet altında kalmaya
karar vermiştir. Şeriatçılığa bağlı şimdiki
yaşam lanet altındadır, hem de sonsuz
lanet çıkmazında.. Bunun karşıtı, Mesih'in
sağladığı parlak özgürlüktür.
Bu dönümde yazar, Yeni Antlaşma'da kayra
sağlayışının odağına geliyor (3:11). Tanrı
katında hiç kimse ruhsal yasa uyarınca
doğruluğa kavuşamayacağına göre sonuç
nedir? Günahlı ademoğluna umut ışığı parlayabilir
mi? "Doğru kişi imanla yaşayacaktır!"
Eski Antlaşma'da Habakkuk 2:4'ten aktarılan
bu değişmez ilke, Pavlos'un öbür mektubu
Romalılar'da da vurgulanıyor (1:17). İbraniler'in
yazarı da aynı gerçeği yinelemekte (10:38).
Yeni Antlaşma baştanbaşa bu tanrısal ilkeyle
dokuludur.
Mesih günahtan, günahın ağır egemenliğinden
kişiyi özgür kılar. Bunların yanı sıra
ruhsal yasanın kaldırılamayan boyunduruğundan
da özgürlük sağlar. Doğrulukla donatılmak,
ruhsal yasanın hiç taşınılamayan buyruklarından
kaynaklanmaz; Mesih'in canını vermesinden,
kanını akıtmasından gelir. Günahlı kadın
erkek, kutsal Tanrı'nın katında yasanın
buyruklarını uygulama sonucunda doğru
biri kılınamaz. Bu olanaksızdır. Mesih'in
kurtulmalık kanı her günahı arıtır (bkz.
I.Yuhanna 1:7b), en ağır günahlıyı tertemiz
doğruluk kuşanımıyla donatır. İbrahim
de böylelikle doğruluğa kavuştu. Canının
kurtulduğuna güvenlik bulan herkes ona
sağlanan eşitdeğer güvenliği alır. İmanla
bilinebilen, güncel yaşama anlam getiren
Tanrı ilişkisidir bu. Buna karşı, ruhsal
yasanın imanla hiçbir ilgisi ilişkisi
yoktur (3:12). Ruhsal yasanın buyruklarını
uygulamaya didinen hiç kimse, "İmanla
yaşıyorum" diyebilecek durumda değildir.
O kişinin güveni bağlılığı dinsel töresel
kişisel başarılarındadır, bir sürü yinelemededir.
Bunları gerçekleştirdiğini tasladığında
ruhsal büyüklenme köşede hazır durur.
Gerçekleştiremediğindeyse alt tabakada,
sürekli korkudadır o can..
Öte yandan, iman yaşamı belirgin tanıklıkla
sürekli güvenliktedir: “Bu güvenilir Söz'dür
ve her bakımdan değerlendirilmeye yaraşır:
Mesih İsa dünyaya günahlıları kurtarmaya
geldi. Bu günahlıların en ön sırada bulunanı
da benim” (I.Timoteos 1:15). Tanrı'dan
kaynaklanan doğruluğa kavuşmaya ilişkin
şu ayetlere de bakın: Romalılar 3:24-30;
Efesoslular 1:7. Mesih'in kayrasına imanla
gerçekleşen doğruluk Tanrı'nın yasalarını
yüreğe kaydeder (bkz. Yeremya 24:7; 31:33;
İbraniler 8:10; 10:16). Mesih'in kutsallığı
bozuklukları düzenler, yaşam yeniliğini
belgeler. Öte yandan şeriatçı insan, ruhsal
yasanın dış koşullamalarıyla oyalanır:
Bedeni yıkama görenekleri, yiyecekler,
özel günler, kabirler, aylar, libaslar
serpuşlar, sular, vb. Bu koşulları yinelemekle
Tanrı'ya geçerli olmaya çabalayan lanet
altındadır. Kurtarıcı İsa Mesih'e sırt
çevirmenin laneti; çünkü günahtan özgür
kılabilen tek kişiye önem vermemiştir
o insan. Kurtarıcı Mesih şöyle der: “…benim
vereceğim sudan her kim içerse sonsuza
dek susamayacaktır. Vereceğim su sonsuz
yaşam sağlamak için onun iç varlığında
kaynaklanan bir pınar olacaktır’ (Yuhanna
4:14).
İmanla doğruluğa kavuşmak gerçeğine değinirken,
İncil’in önemli bir kesimine bakmamız
gerekir (bkz. Yakup 2:14-26). Bu sözlerde
çelişki öğesi mi var? Pavlos, ruhsal yasa
yoluyla doğruluğa kavuşma çabasını, yararsız
yetersiz didiniş olarak tanıtıyor. Öte
yandan Yakup ölü imanı suçluyor; kupkuru
bir imanı.. Aktöreyle, yararlılıkla, kutsallıkla
ilişkiyi yitirmiş iman. Yakup, gerçek
imanın işlerliğini tanıtıyor. Pavlos ise,
doğruluğa kavuşturan imanın önemini..
Yakup sadece adla beliren, ürün getirmeyen
imanı eleştiriyor; sağlıklı imanın iç
yaşamda kök salmış etkin işlerliğini,
yaşam boyu verimli, sağtöreli olmanın
gereğini belirtiyor.
Pavlos yaşam erdemini, aktöreyi, kutsallığı
değil, tersine ruhsal yasanın biçimci,
gösterişçi, dış davranışlı sağlıksızlığını
kınıyor. Pavlos'u okuduğumuzda kişisel
çabaların şeriat itkisinden doğduğunu
öğrenmekteyiz. Yakup'u okuduğumuzda yaşama
ve erdeme dayanan imanın ürünüyle yüzyüze
gelmekteyiz. İkisi arasındaki ayrım ince,
ama köklüdür. Madalyanın iki yanı vardır.
İmanla kişisel erdem eylemlerinin özelliği
de iki yanlıdır. İkisinin de önemi belirgindir.
Pavlos konuya Efesoslular 2:10'da ışık
saçar: "Mesih İsa bağlılığında iyi
işler için (işlerle değil) yaratılmış
bulunuyoruz." 'Doğru kişi imanla
yaşayacaktır.' Ürün vermeyen iman, iman
olmaktan çıkmıştır. Yine Pavlos Romalılar
mektubunda bu gerçeği anımsatıyor: “Bundan
böyle günah ölümlü bedeninizde egemenlik
kurmasın; öyle ki, bedenin tutkularına
uymayasınız” (Romalılar 6:12). Yazar bu
önemli konuyu Romalılar 5-8 bölümlerde
ele alıyor. Doğrulukla donatılan (dikaios)
aklanmış (beraat etmiş) biri değil, suçlu
bulunmuşken Tanrı'ca doğru ilan edilmiş
bir günahlıdır. Tanrı'dan kaynaklanan
bu doğruluk Kurtarıcı’ya kusursuz sevgiyle,
şükran borçluluğuyla, yaşam kutsallığıyla,
erdemli eylemlerle, parlak ürünlerle belirir.
Onuncu ayette ruhsal yasa buyruklarıyla
doğruluk kazanmaya çalışan lanet altındadır
anımsatması iki kez konu edilmekte. On
üçüncü ayetteyse günahları, böylece lanetimizi
gideren Mesih'in lanetlendiğinden iki
kez konu edilmekte. Bu iki gerçek, bütünü
oluşturan iki parçadır. Birine öbüründen
ayrı olarak bakılmasın.
Mesih günahlıyı şeriatın laneti altında
tutan boyunduruktan özgür kıldı (eksagorasen,
satın aldı). Yazar aynı sözü 4:5'te kullanıyor.
Mesih bunu gerçekleştirirken kendisi şeriatın
laneti altına girdi; çarmıhta günahlıların
lanetini kaldırmak için ölürken, ruhsal
yasanın her harfini çiğnemiş, onun tümünü
sarsmış, toplamına karşı çıkmış biri niteliğinde
lanetlenerek öldü. Eksagorasen (satın
aldı, özgürlük verdi). Güçlükle kavranabilecek
eylemi ölümüyle sonuçladı. Agorazo: Agora,
pazar yeri anlamını içeren bu kullanım,
İsa’nın kendisi lanet kılınarak, günahlıyı
köle pazarından satın aldığını anlatır.
Bu söze Yeni Antlaşma'da hep rastlanır
(bkz. I.Korintoslular 6:20; 7:23; II.Petros
2:1; Vahiy 5:9; 14:3-4 ve Galatyalılar
3:13; 4:5). Eksagorazo sözünün derin anlamı
kavranınca Tanrı’yla ilgili bilgi taptaze,
canlı anlam bulur. Mesih günahlıyı kurtarmak
için günah oldu (bkz. II.Korintoslular
5:21), lanetliyi kurtarmak için lanet
oldu (3:13; bkz. Romalılar 1:18; 2:8),
köleyi satın almak için köle oldu (bkz.
Filippililer 2:7). Ölü olanları yaşama
kavuşturmak için öldü (bkz. Efesoslular
2:1,5). Kendisinin olmayan borcu ödedi,
insan ise hiçbir durumda ödeyemeyeceği
borçluluktan özgür kılındı, onu ödenmiş
buldu. Hangi şeriat, hangi din böyle bir
kurtarıcı sunabilmiştir düşük ve yitik
insana! Günahın ağır cezası başka birinin
günahlı yerine çektiği ölüm yargısıyla
karşılandı (bkz. II.Korintoslular 5:14,20-21).
Yazar Pavlos, Romalılar 3:29'da çok önemli
bir soru soruyor: "Yoksa Tanrı yalnız
Yahudiler'in Tanrısı mı? Ulusların da
Tanrısı değil mi? Hiç kuşkusuz, ulusların
da Tanrısı'dır." Bu uğraştırıcı gerçeğin
kabulü Yahudiler'e çok güç gelirdi. Ama
Tanrı esini, O'nun herkese Tanrı olduğunu
vurgulamakta. Öyleyse uluslar Tanrı'yla
nasıl bağlantı kurabilir? Yahudiler'in
şeriatını kabul etmekle mi? Daha önce
buna kesin ‘Hayır’ çekildi. Tanrı'nın
kutluluğu İbrahim'e ruhsal yasayı tutması
sonucunda gelmedi. Tersine, iman ilkesiyle
geldi. Başlangıçta İbrahim de puta tapanlar
arasındaydı. Tanrı hem onu kutlu kıldı
–imanıyla– hem de onun kutluluğunu tüm
uluslara mal etti: Onun soyundan gelecek
İsa Mesih'e iman edenlere.. Tanrı'nın
kutluluğu: Doğrulukla donatılmak, O'nun
Ruhu'yla dolmak (Galatyalılar 3:14). "Tanrı
bir olduğuna göre, sünnetlileri de, sünnetsizleri
de imanlarından ötürü doğrulukla donatacak"
(Romalılar 3:30). "Yalnız Yahudiler
arasından değil, uluslar arasından da
çağırdığı bizler değil miyiz" (Romalılar
9:24). Bu yerde yazar Pavlos, Hoşea peygamberden
(bkz. 9:25-26) önemli bir vaadi aktararak,
Tanrı'nın uluslara da kutluluk getireceğini
belirtmekte. Bu kutluluğun uluslara gelmesi
için tek yol, uluslar kuşağından gelenin
Mesih bağlılığına girmesidir. Uluslardan
olan herkes şeriat lanetinde mahvolur,
ya da tanrısal kayraya ve kutluluğa kavuşur.
Tanrı birdir, insanlığı kurtarma yöntemi
de birdir.
Ruhsal Yasa - Vaat 3:15-22
3:15-18: Bu kesimde yazar Pavlos bir hukukçu
diliyle konuşarak, başlangıçta Tanrı'ca
verilen vaadin sonradan sokulan ruhsal
yasa yoluyla ortadan kaldırılamayacağını
belirtiyor. Pavlos, insan açısından konuştuğunu
anımsatıyor. Antlaşmadan ‘diatiki’ söz
ediyor. Bu söz aynı zamanda vasiyet anlamını
taşır. On beşinci ayette vasiyet çevirisi
uygunken, on yedinci ayette antlaşma kullanımı
doğrudur. Günümüzde vasiyet yazan biri
onu ek vasiyetle değiştirebilir. Ama o
dönemde –özellikle Yahudiler'in düzeninde–
vasiyet değiştirilemezdi. Kaldı ki, hangi
çocuğun ne alacağı yasada belirtilmişti.
Yazar Pavlos bunu betimliyor ve asıl konuya
giriyor (3:15). Vaat Tanrı’ca İbrahim'le
onun soyuna verilmişti; hiçbir koşulla
değiştirilemeyen antlaşma (bkz. Yaratılış
12:7; 13:15; 17:7-8; 22:18; 24:7). Vaadi
veren RAB, İbrahim'den gelen o üstün Oğul
İsa Mesih’e değinerek Tanrı vaadinin çoğul
değil tekil niteliğinde bütünlendiğini
vurguluyor, vaadin Mesih'te gerçekleştiğini
belirtiyor (3:16). Başka yerde bu gerçeği,
yazar Pavlos şöyle vurguluyor: “Çünkü
Tanrı'nın tüm vaatleri O'nda (Mesih'te)
'evet'ini bulmuştur. Bu nedenle Tanrı'nın
yüceliği için Mesih aracılığıyla 'Amin'
deriz" (II.Korintoslular 1:20; bkz.
Romalılar 15:8). Mesih Eski Antlaşma'da
baştan sona gelişi bildirilen, doğuşu
beklenen doğruluk güneşidir (bkz. Malakya
4:2).
Mesih'e iman ilkesine bağlananlar, İbrahim'in
gerçek çocuklarıdır (3:7), İbrahim'le
birlikte kutlu kılınırlar (3:9). İbrahim'den
kurtarıcı Mesih'e, kurtarıcı Mesih'ten
şu güne, Tanrı'nın tüm vaatleri bu kişide
kesinleşmiştir. Irmağın kendi yatağında
aktığı gibi, Tanrı'nın kutlulukları da
salt bu yatakta akar. Naaman'ın pak kılınmak
için Ürdün ırmağına girmesi gerekiyordu
(bkz. II.Krallar 5. bölüm). Ülkesindeki
ırmaklar bu kutluluğu veremezdi ona. Kadının
da erkeğin de pak kılınmak, tüm Tanrı
vaatlerinin gönencine gelmek için İbrahim'den
Mesih'e, Mesih'ten şu güne dek pırıl pırıl
akan o ırmağa yaklaşıp kutluluk bulması
zorunludur.
İbrahim'in gününden Musa'ya 400 - 430
yıllık bir zaman dönemi vardır (bkz. Yaratılış
15:13; Mısır’dan Çıkış 12:40; Habercilerin
İşleri 7:6). Tanrı'nın vaadi İbrahim'e
böyle uzun bir süre öncesi verilmişti
(3:17). Pavlos'un usavurma tekniği tartışmaya
olanak bırakmıyor. Tanrı'ca bunca yüzyıl
önceden verilen vaat, 430 yıl sonra gelen
ruhsal yasa tarafından nasıl etkisiz bırakılabilir?
Hangi us bunu savunabilir? Aynı usavurmayı
başka alanlarda da uygulamak uygun olur:
Tanrı'nın verdiği esini ve vahiyi uzun
bir süre sonradan gelen yeni bir yöntem
nasıl ortadan kaldırabilir? O'nun etkisini
nasıl kırabilir? Tanrı'nın verdiği Söz’e
güveni eksik miydi sanki? İlerisini görebilmeye
yeterliliği yok muydu? Aklını dengede
tutmaya gücü yeterli değil miydi?
Pavlos, şeriatçıların içine düştüğü çelişkiye
dikkati çekiyor: Tanrı'nın vaat ettiği
miras İbrahim'den yüzlerce yıl sonra gelen
ruhsal yasa aracılığıylaysa, o antlaşma
hiçtir (3:18). Böyle bir durumda Tanrı'yı
yalancı kılmış oluyoruz. Galatyalılar
mektubunda bu tür usavurma tekniği yazar
Pavlos'a özgü yöntemdir: “Mesih günaha
hizmet edici mi oluyor?” (2:17), "Demek
ki, Mesih boşuna öldü" (2:21), "Tanrı
bunları ruhsal yasada buyrulan işleri
yerine getirdiğimiz için mi yapıyor?"
(3:5). Ruhsal yasanın tanrısal vaat karşısında
gerilerde kaldığı her yolla kanıtlanmakta.
Ruhsal yasa niçin verildi, amacı neydi,
nasıl geldi? Bunlar çok önemli sorulardır.
Ruhsal yasa temelde yeri olmayan, daha
sonra eklenen bir buyruktur. Verilmesinin
nedeni düpedüz insanın günahlılığıdır.
Ademoğlu günaha saplanmasaydı ruhsal yasa
da verilmeyecekti: Suçluluk yargısına
elbette yasalar, ceza maddeleri gereklidir.
Şeriat, Tanrı'nın tüm insanlık tarihini
kapsayan düzeni tasarısı olamazdı. Daima
yetkini tasarlayan ve etkileyen Tanrı,
insanlık ailesine ruhsal yasadan çok daha
üstün bir destek ve yardım hazırlamıştı:
İbrahim'e verilen vaat..
Ruhsal yasanın Sina dağında Musa'ya verilmesi
korkutucu koşullara bağlıydı: Melekler
aracılığıyla geldi (3:19; bkz. Habercilerin
İşleri 7:53; İbraniler 2:2). Ruhsal yasa
Musa'ya verilirken ürkütücü bir durum
oluştu. Bunu İbraniler 12:18-23'de ayrıntılarıyla
okumaktayız. Ruhsal yasanın, İsrailoğulları'na
verilmesi içaçıcı, gönül ferahlandırıcı
durumda olmadı. Niçin? Çünkü sorun, günahlılıkla
ilgiliydi. Şeriatın verilmesinde günaha
karşı gerekli yasalar verilmekteydi. Yasalar
verilmezse, günahın ürkütücü boyutlara
ulaşacağı belirgindi.
Ruhsal yasanın içeriği kurtulma arıtılma,
Tanrı'yla ve insanla barışa kavuşma değildi.
Tersine, orada her tür yükleme, kısıtlama,
ölüme yargılama yazılıydı. Günahlının
hangi durumlarda taşlanması gerektiği
de belirtilmekteydi. Gerçekten, görünüm
o denli ürkütücüydü ki, Musa, “Titriyorum”
dedi, “Korkuyorum” (İbraniler 12:21).
"Bu (ruhsal yasa), suçun ne olduğunu
göstermek için eklenmiştir" (Galatyalılar
3:19). Günah en aşırı ve korkunç kötülüktür.
Kişisel kudurganlıkların, toplumsal-evrensel
kargaşalıkların tümü günahtan kaynaklanmakta.
Günah yükü ortadan kalkarsa, insan soyunun
sorunları da ortadan kalkmış olur.
Günaha karşı ruhsal yasa verildi. "Böylelikle
günahın gerçek niteliği –yararlı olan
aracılığıyla içimde ölümü oluşturduğu–
ortaya çıkmalıydı. Buyruğun ışığı altında
günahın aşırı günahlılığı belirgin olmalıydı”
(Romalılar 7:13). Tanrı ruhsal yasayı
vermeseydi, günahın aşırı kötülüğü de
bilinemeyecekti, Tanrı'nın insansal kötülükten
ne denli iğrendiği de.. Ruhsal yasanın
eylemi amacı insanı suçlamaktır. Aynanın
yüzdeki lekeyi kiri açığa çıkardığı gibi,
ruhsal yasa günaha günah damgasını vurur
(bkz. Romalılar 3:20; 4:15; 5:13,14,20;
7:7-12). Günahın tutsaklığında yaşayan,
ruhsal yasanın gelişiyle daha da kötü
duruma düşen ademoğlu, İbrahim'e vaat
edilen soyun gelişini bekleyeduruyordu.
Aracı eliyle verilen ruhsal yasa tek Tanrı'dan,
doğrudan doğruya gelmemiştir (3:20). Meleklerce
Musa'ya açıklanan ruhsal yasa korkutucu
koşullar içinde geldi. Korkudan tir tir
titreyen Musa, halka bildirmek için buyrukları
aldı (bkz. Mısır’dan Çıkış 19:12,13; Yasanın
Tekrarı 4:11,12; 5:22; 33:2). Musa'nın
kırk gün dağdan inmekte geciktiğini gören
halk, ruhsal yasayı çiğneyince, RAB onu
ivedilikle aşağıya gönderdi. İsrailliler
altından bir buzağı yapmış ona tapınıyor,
uygunsuz ilişkilere veriliyor, buzağının
çevresinde dans ediyorlardı. O gün yaklaşık
üç bin kişi kırıldı; kırgın halkı kapladı.
Musa elindeki buyruk levhalarını yere
fırlatarak kırdı (bkz. Mısır’dan Çıkış
32). Böyle korkunçtu, günahı ve günaha
yaraşan cezayı açıklayan buyrukların verilişi.
Yasalara sahip olan İsrail halkı hiçbir
zaman onları tutamadı, Tanrı'yı hoşnut
edemedi. Buna karşı Mesih’e iman edenler
O’nun karşılıksız kayrasından bollukla
sağlanan vaada kavuştu. Eski Antlaşma
peygamberleri bunu sürekli olarak belirtir.
Ruhsal yasaya karşı İbrahim'e vaat edilen
soyun gelişiyse bambaşkadır: Tanrı, vaadını
İbrahim'e doğrudan doğruya verdi, onu
‘arkadaş’ olarak adlandırdı (bkz. II.Tarihler
20:7; Yeşaya 41:8; Yakup 2:23). Tanrı
Abram adını İbrahim'le değiştirerek (bkz.
Yaratılış 17:5-8) bu insanı bambaşka önemle
donattı; onunla konuştu, tek Tanrı niteliğinde
hiç bozulmayacak vaadını ve antlaşmayı
verdi ona. Bunun gerçekleşmesi, kurtarıcı
Mesih'in dünyaya gelişiyle doruklanacaktı.
Yine de ruhsal yasa Tanrı tasarılarının
dışında değildir (bkz. Romalılar 7:10-13).
Ruhsal yasa bağışlanma ve yaşam sağlayabilseydi,
kuşkusuz onu dinleyen, doğrulukla donatılabilecekti
(3:21). Ama ruhsal yasada bu güç yoktur!
Tersine, ruhsal yasa kadına erkeğe günahlılığını
göstermekte, hiçbir çabayla bu yenik düşük
ortamdan kurtulamayacağını ona anımsatmakta.
Köklü çelişki: Kutsal Söz, tüm kurulu
düzen günah altındadır demekte; buna karşı
iman edenler Mesih'e imandan gelen vaada
sahip çıkmakta (3:22). Tanrı tanımını
kabul ederek onu değerlendirenler.. Böylesi
somut gerçek Eski Antlaşma'nın öğretisidir
(bkz. Yaratılış 6:5; Yasanın Tekrarı 27:26;
Süleyman’ın Özdeyişleri 20:9; Vaiz 7:20;
Mezmur 14:2-3; 53:2-4; 5:10; Yeşaya 64:6).
Yeni Antlaşma'nın vurgulaması da aynı
doğrultudadır (bkz. Romalılar 3:10-18;
I.Yuhanna 1:8; 5:19).
Günah özgün ve kalıtımlıdır, düşük, bencil
varlığın doğal etkinliğidir. Günahlı isteğin
gerisinde çıkarcı tutsaklık barınır. Bu,
kişisel veya yerel değil evrenseldir.
Günah, isteğin bilgisi ve kararıyla girişilen
çirkin eylemdir. Kökeninde atalardan bu
yana tüm soyu kapsayan günahlılık yatmakta.
Gösterilen ayetlerin yanı sıra şu ayetler
de öneme alınsın: I.Krallar 8:46; Mezmur
143:2; Luka 11:13. Bu nedenle bağışlamalığa
gereksinim evrenseldir (bkz. Yuhanna 3:16;
6:50; Habercilerin İşleri 17:30). Tüm
insan soyu günahla kirlenmiş, yozlaşmıştır.
Soran olabilir: Buna göre hiçbir iyilik
düşünülemez mi insanda? Hem de pek çok..
İnsanı bozan günahlılığı bir betimle anlatmaya
gidelim: Doğada çeşitli renklerin gözleri
ne biçimde büyülediğini ve doyurduğunu
anlatmak gerekmez. Ne var ki, o güzelliğin
belirginliğe gelmesi tümden ışığa bağlıdır.
Işık her yanı aydınlatınca beğeni ve içaçıcılık
hemen belirir. Gece bastırınca o tatlı
renklerin görünümü olduğu gibi silinir.
Yaratan insanı en üstün iyiliklerle donattı.
Yaratılışın kusursuz özelliğidir bu. Ne
var ki, günahın zifiri karanlığı ademoğlundaki
güzelliklerin gerektiği gibi görünmesini
engelleyen kaskatı bir perdeyi çekti.
Ademoğullarının yaptığı iyiliklerin yanı
sıra pek çok karanlık eylem iyilikleri
bulandırmakta. Günahın oluşturduğu yaşamsal
karanlık nasıl dağıtılacak? Hangi güç
onu alt edebilecek? Yaratan’ın varlığa
koyduğu, aslında var olan içaçıcı renkleri
engelsiz güzellikle, tümel kavramla parlatan
kurtarıcı Mesih günahlı yaşamı arıtır,
karanlığı dağıtır, içte sonsuz ışığını
parlatır: “Ben dünyanın Işığı’yım. Ardım
sıra gelen yaşam ışığına kavuşacak. Hiçbir
zaman karanlıkta dolaşmayacak” (Yuhanna
8:12).
Başkasını karalayan, suçlayan birey, kinle
hınçla gün dolduran aynı suçların kendi
bağrında çöreklendiğini belki aklına getirmez.
Kötülerin kötüler arasında yaşamakta olduğu
bir ortamdayız. Hiçbir insanda, melekte,
dinde, törede, güçte yetkide, günahlıyı
günah çukurundan çekip çıkarabilecek güç
ve yeterlilik yoktur. İnsanda görülen
birkaç iyilik kıvılcımı, kötülüğün orman
yangını andırışında her yanı yalayıp yuttuğu
çirkin görünümü değiştiremez. Her anıda
her köşede kirlilik bohçaları yığılı.
Bir düşünür, "Başkasında görebildiğin
bir kötülük yoktur ki onu kendin yapamayasın!"
diyor. Tarihte beliren önemli kişilerin
özelliği günahlarını başkalarından daha
başarılı ustalıkla gizleyebilmeleridir.
Ne var ki, herkesin günahı eninde sonunda
onu bulacak. (bkz. Çölde Sayım 32:23;
Süleymanın Özdeyişleri 28:13-17; Matta
10:26). Birçok hastalığa şifa var, ama
şifa edilemeyen hastalıklar da belirgindir.
Tanrı'nın seven, egemen gücü günaha kesin
şifayı sağladı ve bu şifa tüm evrende
tektir. Tanrı’nın bağışlamalığı, kurtulmalığı
tektir: Kurtarıcı İsa Mesih'e iman etmek,
imana dayanan Tanrı vaadine sarılmak.
Tanrı tüm çağlarda insan günahını aynı
bağışlamalıkla arıtır; İbrahim’i de seni
de.. Bunu tepen, günahıyla birlikte tepilir.
Yasadan Özgürlük, Tanrı Evlatlığında Kutluluk
3: 23 - 4:1-7
Eski Antlaşma'da imanla günahtan arıtılmak,
bunun yükünden kurtulmak bulutların gerisinde
gizlenen güneş gibidir. İbrahim, gelecek
olan kurtarıcı Mesih'e iman ederek Tanrı'ca
doğrulukla donatıldı (bkz. Yaratılış 15:6).
Mesih'i görmeden, çarmıhta O’nun ölümüne
tanık olmadan iman etmek çok önemli bir
iman aşamasıydı ona (bkz. Yuhanna 8:56).
Bu sıradan başka iman yiğitleri gösterilebilir
Eski Antlaşma'da: Eyub (19:25), Davut
(Mezmur 32:5), Yeşaya (6:5-7), Hoşea,
vb. (6:1-13), İbraniler 11. bölüm iman
yiğitlerinin anıtı gibidir. Bu sıralamada
hem erkekler var hem de kadınlar. Eski
Antlaşma döneminde Tanrı'dan doğruluk
kuşanımı alan herkes, Tanrı sevgisinden
kaynaklanan kayraya iman etti, kurtuluş
güneşiyle canı ısındı. Tüm belirginlikle
görülen kayra İsa Mesih'in ölümü gömülmesi
dirilmesiyle gerçekleşti. Bu döneme dek
ruhsal yasa kişilere alıştırıcılık (pedagogluk)
etmekteydi (3:24). Bugünkü anlamı ‘eğitim’
olmaya karşın, klasik kullanımı başkadır.
Eski Yunan’da pedagog erkek çocuğunu denetleyen,
ona sert disiplin uygulayan, aklı ermişlik
çağına ileten yaşlı bir köleyle ilgilidir.
Aynı söz ayrıca I.Korintoslular 4:15’te
de geçer. Bu söz öğretmen ya da eğitmen
değildir. Daha çok, terbiye edici, alıştırıcı
bir köleyi anlatan kullanımdır. Anlamı,
‘çocuğu yönlendiren.’ İman gelmeden önce
ruhsal yasa altında (cezaevi duvarları
arasında) –efrouroumetha sinkliomenoi–
kapatılmıştı insan soyu (3:28). Cezalının
özgürlüğünü beklemesine benzer durumdaydı
herkes. Cezaevinde gün dolduran, şu kadar
günüm kaldı diye kendisini sürekli avutur.
Şeriatın katı gölgesi altında yaşayanlar
da bunun gibidir. Şu cezaevinden ne vakit
kurtulacağım özlemiyle günlerini sayar,
ha babam dinsel vecibeler uygular. (Özgürlüğün
gelişine 4:4'de değinilecek).
Cezaevinde yatan, terbiye disiplini altındadır
(3:23). Dışarı çıkınca topluma yararlı
ve yasasayar biçimde nasıl yaşayacağı
ona anımsatılır, belirtilir. Cezaevinde
yatan, ilerleme yapamaz. Her an, dışarıya
çıkacağı anı bekler, o anın sevinciyle
avutulur. Ruhsal yasa altında yaşayanlar
da, ruhsal yasanın yeterliliğiyle daha
sağlıklı, daha yararlı bireyler olmayı
beklemiyordu. İman itkisi Mesih'i ve O’nun
getireceği yetkinliği gözlüyordu (bkz.
İbraniler 11:40). Bu aşama, cezaevi duvarları
arasından, suçluluk yükünden, yargının
ağırlığından kurtarıcı Mesih'in verdiği
parlak özgürlüğe, kurtuluşun gönencine
çıkıştı. İman çağını açan olgu, Eski Antlaşma
insanlarının özlemle gözlemekte olduğu
gelişimdi. Bütünleme, Tanrı Oğlu Mesih'in
çarmıhta kutsal kanını akıtarak iman eden
kadına erkeğe evrensel çapta kayra ve
sonsuz yolunu açışındadır. Sevinç Getirici
Haber'in parlatıcı açıklanışı.. Mesih'e
imanla günahlı birey arıtılır, doğrulukla
donatılır.
İnsanlık tarihi çağlardan oluşur. İbrahim'in
Tanrı'ca çağrılışı, onun da vaade imanı
yeni bir yöntem açtı ve bu Rab İsa'nın
gelişinde bütünlendi, yepyeni bir çağı
getirdi. Mesih'in beden kuşanışında Eski
Antlaşma çağı son buldu, Yeni Antlaşma’nın
görkemi belirdi, kayra ve iman çağı açıldı.
İman çığırının gelişiyle cezaevi duvarları
yıkıldı, kapının rezeleri kımıldadı, bu
olguya iman eden özgürlüğe kavuştu. İman
ilkesini değerlendirenler, şeriat alıştırıcılığını
(pedagogluğunu) aştı, Mesih’in hükümranlığına
alındı. Şu anda Mesih'i tanımayıp da şeriat
bağlılığında direnenler ruhsal yasanın
boyunduruğunda, alıştırıcılığında ve baskısında,
cezaevinin duvarları arasında Tanrı’ca
kabul edilmeye çalışmakta.. Onlara giydirilen
yargı kaldırılmamış, cezaları silinmemiştir.
Böyle bir insanda kurtaran iman yok, tanrısal
kayra yok, sonsuz af gönenci yok! Korkutucu
bir Allah'ın hakça uygulayacağı hüküm
onları beklemekte. Acaba seven Tanrı'nın
insanlık ailesine sağlayışı bu kişileri
de içeremez miydi? İçerebilirdi. Ama günaha
tutsak birey bir yandan günahlılığını
kabul ederken, öte yandan onu yargılayan
ruhsal yasanın yeknesak yinelemeleriyle
doğruluğu elde etmeye didinmekte. Ters
sonuç getiren uğraş!
Tanrı, Yeşaya peygamber aracılığıyla çağlar
öncesinden tasarladığını canlı bir simgeyle
açıklar (bkz. 5:1-23). Konuya aldığı bağ
ve bağcı simgesi kurtuluşun nasıl bir
özellikle ve itinayla hazırlandığını belirtir.
Tanrısal kayranın tepilmesi O’na acıklı
sonucu soru olarak sordurmakta: "Bağıma
yapmadığım ne kaldı!” (5:4). Bu canlı
simgede Yaratan'ın özenli bir bağ kurmakta
harcadığı emek anlatılır. Tüm uğraşa karşın
bağ ürün getirmiyor; tam tersine yabanüzümü
yetiştiriyor. Ademoğlunun değer biçilmez
Tanrı sunusunu tepmesi böylesi düş kırıklığı
oluşturmakta. Yazar Pavlos geçmişle ilgili
görünümü şöyle anlatır: "Açıklanacak
olan imanı bekleyen tutuklulardık... ruhsal
yasa, Mesih'in gelişine dek bizlere alıştırıcılık
etti" (3:23-24). Birçok kafada haklı
gibi görünen bir soru doğmuştur ve doğmakta:
Mesih'in insan bedeni kuşanarak Tanrı
kayrasını, iman ilkesini getirmesine dek
İbrahim'in gününden yaklaşık iki bin yıl
geçti. Bu gecikme niye? Mesih insan soyunu
kurtaracaksa, Tanrı niçin Adem'le Havva
günaha düşer düşmez hemen işe koyulup
onlara gerekli kurtuluşu sağlamadı, niçin
uzun bir süre göklerde bekledi durdu?
Mesih'in gelişine dek görülen kötülükler
zinciri nasıl anlatılabilir? Bu uzun süre
boyunca insan soyu niçin tutuklu durumda
bekledi? Mesih'in egemenliğinde gönenç
dururken soyumuz niçin ruhsal yasanın
terbiyeciliğinde tutuklu kaldı? Tanrı
bundan iyisini yapamaz mıydı? Rab İsa'nın
öğrencilerine söylediği bir söz, Tanrı-insan
düşünceleri ve tasarıları ötesinde olan,
tartışmaya yer bırakmayan ayrımı anlatabilir:
"Sizin için vakit her an uygundur"
(Yuhanna 7:6). Kurtuluşu insan hazırlamadı;
onu düşünen ve kesinleştiren, eylemlerini
gizemlilikte bütünleyen egemen Tanrı’dır.
Bilgeliğin taa kendisi (bkz. Yeşaya 55:8,9).
(Konuya 4:4'te daha yakından değinilecek).
Şimdi artık tutukluluk, pedagogluk, suçluluk
dönemi kapandı, Tanrı'nın çocuğu olma
çağı açıldı, bu yetki Mesih İsa'ya iman
yoluyla gerçekleşti (3:23). İsa Mesih,
öğretisini duyurmaya başladığında şu ilkeyi
vurguladı: "Ne mutlu barışçılara!
Çünkü onlara Tanrı çocukları denecek"
(Matta 5:9). Tanrı barış ve esenlik Tanrısı'dır.
O'nun çocuğu kimdir? Günahlı durumda,
Tanrısı'yla savaşta, sürtüşmede olduğunu
tanıyan, Tanrı'nın sunduğu sağlayıştan
yararlanıp günahtan arıtılan, Tanrı'yla
ve insan kardeşlerle barışa kavuşan..
Bu parlak aşama yalnız Mesih'e imanla
gerçekleşir. “Çünkü her kim Mesih bağlılığındaysa
yeni bir yaratıktır. Eskisi geçip gitti,
işte yepyeni oldu” (II.Korintoslular 5:17).
Barış Başkanı Mesih (bkz. Yeşaya 9:6),
günahlıyı kayrasıyla arıttığında, onu
Tanrı'nın çocuğu kılar.
Kayrayla arıtılan, hem doğruluğu giyinir,
hem de Mesih'i (3:27; bkz. Romalılar 13:14).
O kişi, "Tanrı'ya benzer yaratılan
yeni insanı kuşanır" (Efesoslular
4:24). Bu ortamda, eski insana ölme gömülme
yaraşır. Bu uygulama suda vaftiz edilmekle
betimlenir (bkz. Romalılar 6:3; Koloseliler
2:12). Vaftiz, dıştan uygulanan bir eylem
olmakla birlikte, simgesel anlamı kişinin
deriniyle, iç yaşamıyla ilgilidir: Değişmiş
yaşamın açıklanışı (bkz, I.Petros 3:21).
Vaftiz edilen, eski günahlı yaşama öldüğünü
tanıtlarken, ondan soyunduğu eski yaşamın
yerine kurtarıcı İsa Mesih'i kuşandığını
belirtir; böylece doğrulukla donatılır.
Eski Antlaşma'da, soyut dille 'kuşanma'
açıklamaları çarpıcıdır (bkz. Zekarya
3:3; Yeşaya 64:6; 61:10; Mezmur 132:9).
Yeni Antlaşma'da, inanlının Mesih'le birleşmesi
beş çarpıcı betimle anlatılır:
1. Asmayla dalları simgesi (bkz. Yuhanna
15:1-8)
2. Bedenle bedenin üyeleri simgesi (bkz.
I.Korintoslular 6:15; Ef. 5:30)
3. Kadınla erkeğin evlilik bağı simgesi
(bkz. Romalılar 7:4; II.Korintoslular
11:2; Efesoslular 5:23,32)
4. Yapıyla köşetaşı simgesi (bkz. Efesoslular
2:19-22; I.Korintoslular 3:11)
5. Adem (ilk insan) Mesih (son insan)
simgesi (bkz. Romalılar 5:12,15,16,17).
Yeni insanın İsa Mesih'i kuşanmasıyla
ilgili donatımına ilişkin bakınız: Romalılar
13:14; Efesoslular 4:24.
Ruhsal yasa (şeriat) altında olanlara
kadın erkek ayrımı, erkeğin kadına kesin
üstünlüğü, kadının ikinci sınıf yaratık
olduğu her alanda ve ilişkide belirgindi.
Hiçbir yetki bunu değiştiremezdi. Bunun
yanı sıra Yahudi, Yunanlı (uluslar) ayrımı
da kesindi. Yahudi-uluslar ayrımına son
verecek güç bir türlü bulunamıyordu. İlki
gerçek Tanrı'yı (YAHWEH) tanıyan, O'na
tapınan, ikincisiyse putların köleliğinde
ağınan.. Yahudiler bunlara 'köpekler'
derdi. Bu engel duvarını İsa Mesih öz
bedeninde yıktı (3:28; bkz. Efesoslular
2:14). Bunlardan başka, köle-özgür ayrımı
kocaman Roma devletinin öz yapısını oluşturmaktaydı:
60 milyonluk nüfusun 20 milyonu vatandaş,
üst bölüm, mutlu azınlık.. 40 milyonu
ise köle, alt yapı, alım satım konusu.
İmparatorluğun bu ana dokusunu bozabilecek
güç yoktu. İsa Mesih bedende geldi. Yalnız
Yahudiler'i değil ulusları da sevdi; yalnız
erkeği değil kadını da kayraya kurtuluşa,
yepyeni aşamaya kaldırdı. Mutlu azınlığı
değil, özellikle alt yapıdan olanları
Tanrı'nın koyduğu düzeye yükseltti. Öyle
ki, Rab İsa o geniş kapsamlı toplumda
insanlarca, törelerce, çıkarcı kuşaklarca
konulan engel duvarlarını kökten yıktı
(3:28), kısa ve özlü ihtilali akıttığı
kanıyla gerçekleştirdi. Bu olgu, tanrısal
ihtilalin geniş kapsamını tanımlar. Böyle
parlak bir ihtilalin gönencine ermek,
imanla İsa Mesih'e bağlanma sonucunda
olanak bulur (3:29). Bu yetkiye varanlar
özgür İbrahim'in soyudur, ona vaat edilen
mirasın paydaşıdır (bkz. Romalılar 9:7;
4:16-17). Üstelik, Mesih'in miras ortağıdır
(bkz. Romalılar 8:17; Efesoslular 3:6;
İbraniler 1:2). Kadın erkek ilişkisinde
kadınla erkek ortak mirasçıdır (3:28;
bkz. I.Petros 3:7).
Mirasçının mirası, kendisinin kişisel
varlığı oluncaya dek o da başkaları gibidir
(4:1). Çünkü çocuktur, görgüsüzdür, mirası
alabilecek yetkinlikte değildir. Betim
yönünden, Roma yönetimindeki uygulamada
olduğu gibi köleden ayrımlı değildir o.
Kölenin varlığı tanınmadığı gibi onun
da ruhsal varlığı yoktur. Mirasa konacak
çocuk, babasının atadığı görevlilerin
ve ev yönetmenlerinin buyruğu altındadır
(4:2). Onun mirasa konacağı güne dek durum
budur. Önceki düzende yaklaşık on sekiz
yaşına dek sürerdi bu uygulama. Yasa yöntemi,
baba ölse de çocuğun on sekiz yaşına gelmeden
mirasa konamayacağını öngörürdü.
3:24: Mesih'in gelişine dek ruhsal yasanın
insana terbiyecilik ettiğini, bunun geçici
bir süreyle ilgili olduğunu görmekteyiz.
İnsanı seven, onu kurtarıp katında doğrulukla
donatmayı öngören Tanrı, sonsuza dek kadını
erkeği ruhsal yasanın alıştırıcılığı altında,
tanrısal mirastan yoksun durumda tutamayacaktı.
Egemen Tanrı'nın gizemli tasarısında bambaşka
bir gelişim bekleniyordu: Ruhsal yasa
altında, böyle bir cezaevinde kapatılmış
tutsaklara kesin özgürlük..
Yahudiler ruhsal yasanın alıştırıcılığındaydı
(pedagogluğunda). Ya uluslardan olanlar?
Bu da, bir sonraki ayette belirtiliyor
(4:3). Uluslardan olanlar, ruhsal bakımdan
çocukken, dünyanın ilkel öğelerine tutsak
kılınmıştı (4:8,9; bkz. Efesoslular 6:12;
Koloseliler 2:8). Yahudiler'in tutsaklığından
da beterdi bu durum: Cin güçlerine bağlı
puta tapıcılık. Bu uygulamanın yanı sıra
her çeşit cinsel kötülük ve iğrençlik,
şu karanlığın evrensel çapta iş gören
egemen güçlerine kölelik (bkz. Yuhanna
12:31; II.Korintoslular 4:4). Uluslar
bu karanlık güçlerinin yetkisi ve yönetimi
altında, günah anlayışından yoksun çirkinlik
kasırgasında güz yaprakları gibi bir günahtan
öbür günaha sürüklenen, desteksiz birer
kötürümdü. 4:9'da konuya daha geniş boyutta
eğileceğiz. Mesih bağlılığını değerlendirmeyene
bu güne dek durum budur. Yazar Pavlos,
Yahudi'nin de uluslardan olanın da aynı
çıkmazda bocaladığını vurgular: “Öyleyse,
biz Yahudiler ötekilerden üstün kişiler
miyiz? Kesinlikle hayır! Çünkü bütün insanların
–Yahudiler'in de, ulusların da– günah
egemenliğinde bulunduğunu daha önce kanıtladık”
(Romalılar 3:9).
Ama Galatyalılar mektubunun bildirisi
Yahudiler'e verilen ruhsal yasanın yetersizliğinde
odaklanır. Bu ağır yük altında ezilen
Yahudiler’in ve onlarla birlikte iman
edecek ulusların özgür kılınması, Tanrı'nın
taa başlangıçtan öngördüğü tasarıdır.
Tarih boyunca bilinen ve uygulanışı çarpıcı
biçimde gerçekleşen tasarı.. Öncesiz Tanrı
Sözü'nün insan bedeni kuşanarak insanlığa
gelmesi, günahsız yaşamını kurtulmalık
olarak sunması, iman ilkesini saptaması,
Kutsal Ruh'unu iman edenlere vermesi (bkz.
Romalılar 5:6; Efesoslular 1:9-10). "Ama
vakit dolunca" (4:4; bkz. Fil. 2:6-8).
"Tanrı öz Oğlunu gönderdi; O bir
kadından doğdu, doğumu ruhsal yasa altındaydı.”
Tanrı Oğlu, İnsanoğlu oldu. İnsan olduğuna
göre, her Yahudi gibi ruhsal yasanın laneti
(3:13) altında doğdu. Tutsaklıkta inleyenlerin
temel özleyişi Mesih'in gelip özgürlük
vermesiydi (3:23; bkz. İbraniler 2:15).
Uluslar da aynı özlem içindeydi (bkz.
Habercilerin İşleri 17:27). Büyük Fransız
düşünürü Victor Hugo (1802-1885) şöyle
der: "Yeryüzünün tüm ordularından
daha güçlü bir kuvvet bilinir: Vakti gelen
bir düşüncenin işlerliğe konulması!"
Ademoğlu tasarımını gerçekleştirmek için
düşünür, hesaplar, hazırlanır. İnsan tasarılarının
tümlenmesi vaktin geçmesini gerektirir.
Ademoğlu çağlar boyu ara vermeksizin tasarımla
uğraşsa, günahtan kurtuluş eylemini işlerliğe
koyamazdı. Ama Tanrı egemendir, "Ol!"
diye buyruk verdi, olan şeyler varlığa
geldi. Vaktin zamanın ötesinde olan Tanrı’nın
vakti zamanı nasıl anlatılabilir?
Zaman dönemlerinin geçmesi, günahın giderek
egemen kesilmesi, sağtöre aktöre buyruklarının
gitgide çiğnenmesi, ruhsal yasanın insana
salt bir alıştırıcı olarak verilmesi her
varlığın derinindeki köklü özlemi artırmakta,
umutların yeşermesini gözlemekteydi. "Vakit
dolunca" sözündeki saklı gelişimleri
de anımsamamız konuya ışık saçar. Önceki
dünya ilk kez olarak tek dilde (Yunanca)
birleşmişti. Yahudi halkı bile Yunanca'yı
öğrenmişti. İsa'dan üç yüz yıl önce yaşayan
büyük İskender sadece yeni dünyalar almadı,
insanları tek dilde, tek kültürde yepyeni
bir uygarlıkta birleştirdi. Daha sonra
kendi gücünü gerçekleştiren Roma İmparatorluğu
her yanda benzersiz bir karayolları ağı
kurdu, çağdaş yasalar çıkardı, egemenliğini
aynı dilde ve uygarlıkta sürdürdü. Bu
imparatorluk, gökte yıldızların pırıl
pırıl parladığı, ama karanlığın bir türlü
dağıtılamadığı ortamın egemeniydi. Gecenin
ağarmasını günün doğmasınını dört gözle
bekleyenler pek çoktu..
Yahudiler ruhsal yasanın tutsaklığında,
uluslarsa dünyanın ilkel öğelerine saplantıda.
Ama bu, kökteki soruya yanıt sayılamaz.
Tanrı niçin böyle uzun bir süre bekledi?
Bu sorunun yanıtı Yeremya 18:6 ile Romalılar
9:21'de olabilir mi? Hayır! Yanıt Yeşaya
55:8,9 ile Yuhanna 7:6'da aranabilir.
Ademoğulları, sonsuz önünde okyanusun
damlaları denebilecek kısacık bir zaman
kesiminde belirip gidiyor. Bu durumda
Tanrı'nın vakitleri, aklımızın kestirebileceği
biçimde ataması gerekirdi diye düşünmek
küstahlık değil mi? Sorunları öncesiz-sonsuz
Tanrı açısından görme yeteneğine sahip
olduğumuzu tasarlamak O’nun kesin egemenliğine
karşı çıkmaktan öteye gidemez. Tanrı benim
düşündüğüm gibi davransaydı, daha iyi
ederdi sanısına kapılmak, O'ndan daha
keskin zekâlı olduğumuzu uslamaktır.
Yaratan'ın kişisel bağına –insanlık toplumuna–
kendince sağlıklı ve sağduyulu görülen
biçimde davranışı, O'nun sınırsız bilgisine
dayanır. Bizim sınırlı bilgimizse içinden
çıkılamayacak sorunlarla boğuşur durur.
O'nun eylemlerini eleştirdiğimizde, Tanrı'nın
yargıcı kesilmekten başka bir sonuca ulaşamayız.
Hangimizin bir mimara, bir mühendise,
bir fizikçiye yaklaşıp bu işi şu biçimde
yapman daha iyi olurdu, demeye hakkımız
var? En azından o işi onun gibi anlayabilmemiz
gerekmez mi? Ters durumda o uzman bize,
"İşin sonucunu bekle, sonra konuş!"
diyebilir.
Yaratan yaptığı işin hem başlangıcını
hem de sonucunu bilir. Tüm gelişim O'nun
egemen yönetimindedir, dünyaların kuruluşundan
kararlaştırılmıştır. Gizler gizemler O'nun
bilgeliğinden kaynaklanmıştır. Kısıtlı
yaratıklar durumunda, kısıtsız Tanrı'nın
güçlü eylemlerine akıl erdirebilecek durumda
değiliz. Şu anda ademoğluna yararsız ve
yersiz gibi görünen birçok durum ya da
gelişim, egemen Tanrı’nın çağları kapsayan
bilgeliğinden kaynaklanan kendine özgü
bir amaca gider. Tanrı tasarılarına iman
etmenin başka bir inceliği de budur.
Ademoğlunun güçsüzlükleri arasında sabırsızlığına
da değinilmeli; Tanrı'da sabırsızlığa
raslanamaz. O’nun egemen isteği dar sınır
çerçevesinde iş görmez. Kararlaştırdığını
hemen tümlemek ivediliğine kapılmaz. Her
tasarısının vakti var, doluluğu var. Bizim
sağduyu diye nitelendirdiğimiz eylemler
çoğu kez ivedilikle yapılır. Ne var ki,
Tanrı’nın egemenliği kısa bir zamana kısıtlanmamıştır;
çünkü O'nun varlığı öncelikte, sonsuzdadır.
Betim diliyle konuşursak, Tanrı bir adım
atar, çağlar geçer.
Her alanda, her ilişkide ve gelişimde
Tanrı'nın egemen isteği kendine özgü düzen
kapsamında işler. Egemen evrensel Tanrı'nın
eylemleri, kararları, sonuçlamaları çoğu
kez insan kuşaklarını şaşırtır ve düşündürür,
hatta üzüntüye götürür. Bazı yerlere bol
yağmur düşer seller çevreyi basar; başka
yerlerse kuraklıktan kasıp kavrulur ademoğulları
açlıktan kırılır. Bazı yerlerde ürün ambarlarda
taşar, başka yerlerdeyse ambarlar bomboş
ağlar. Bazı ülkeler her alanda ilerler,
başkaları bir türlü belini doğrultamaz.
Bu çetin sorunlara eğildiğimizde kısıtlı
insan, kısıtsız Tanrı'yı nasıl suçlayabilir?
Özellikle O'nun her durumda hak ve adaletle
davrandığı, hiç yanılmadığı, kötülük işlemediği
düşünüldüğünde.. Kafaları kurcalayan sorular
arttıkça artar: Tanrı kurtarıcı Mesih'i
göndereceğine, Adem'le Havva'nın günaha
düşmelerini önleseydi daha iyi etmez miydi?
Günahı niçin önlemedi de, günaha karşı
biricik Oğlu’nun yaşamını sundu? Bunlara
benzer akıl kurcalayıcı düşünceler sürüp
gider.. Bu türden sorular tüm Tanrı tasarılarını
değerlendirerek onlara iman etmenin, vaatlerine
de sahip çıkmanın insansal kuramlarla
koşutlukta gitmediğini gösterir. Tanrı
olguları gerçeğe 'evet' dememizle kısa
ya da uzun vadeli sonucu doğurur. Tanrı
kayrasına güvenmenin özelliği burada da
belirir. İman bağlılığının başka bir anlamı
da söz dinlerliktir. Duygularımızla anlaşılamayacak
Tanrı açıklamaları karşısında O’nun egemen
isteğiyle uyuma gelmek, O’na güvenerek
kararlarını kişisel tartışma ve savlamalar
üstünde tutmak Tanrı bağlılığının uzantısıdır..
Tanrı'nın Sevinç Getirici Haber'ini, bu
yanlıştır değiştirilmiştir savlamasıyla
eleştirmeye koyulan, onun yanlışlığı sonucunda
kıskaçlanır. Tanrı Sevinç Getirici Haber'ini
bazılarının keskin zekâsıyla uyumlu biçimde
verecek olsaydı, Sevinç Getirici Haber
tüm özelliğini önemini yitirir, sayısız
din kuramından birine dönüşürdü. Ama Sevinç
Getirici Haber Tanrı'nın tasarladığı gizemlilikle
geldiğinden, niceler onu yadsımaya, yalanlamaya,
hatta baskıyla dışlamaya gitmekte. Tanrı'yı
Baba olarak tanıyan, göksel Babası'nın
tasarısını, isteğini kararını anlayarak
ona boyun eğer; Tanrı tasarılarının insan
ya da din uzmanlarının kuramları üzerinde
bulunduğunu tanır. Tanrı evrensel düzenlemesinde
bireye özel bir yer verdi: Baba sevgisinden
şüphe etmeyerek, imanla O'na gelmek, tanrısal
kayrada demir atmaktır.. Sorunların çözümü
elimizde değil, O’nun gücü içindedir.
Yüce Tanrı'nın amacı yücedir. Cezaevinin
duvarları gerisinde gün dolduran bir cezalı
cezaevinden çıkınca toplumda önde gelen
bir kişioğlu onu kendine mal ediyor, bağrına
basıyor, oğulluğa alıyor. Böyle bir gelişim
duyulmuş mudur? Tanrı'nın öz Oğlu'nu bu
dünyaya göndermesinin nedeni budur: Ruhsal
yasa tutsaklığında bulunanları satın alsın,
onları kendi çocukları kılsın diye (3:26;
4:5). Aynı gerçek 3:13'te de vurgulanıyor:
Eksagorazo satın alıyorum (4:5). Tanrı
günahlıyı fidyeyle, karşılıkla, en üstün
değerle satın aldı. Yahudi günahlıyı da,
uluslar arasından çıkanı da. Tanrı bu
eylemle yitik insanı oğlu kızı edindi.
Budur kayranın etkin işlerliği..
Hiç kimse babasını seçmez, ne de baba
çocuğunu seçer. Doğa kuralları uyarınca
bir çocuk bir babaya doğar, ona baba olarak
bakar. Baba da çocuğa çocuğu olarak. Ama
evlat edinmenin başkalığı kendine özgüdür.
Yoksul, düşük, aç bir çocuğu severek onu
evlat edinen baba bunu özgür isteğiyle
yapar. Evlatlığa seçilen erkek ya da kız
çocuğu, sevgi sonucunda kendince erişilemeyecek
bir yaşama kavuşur, başka türlü kazanamayacağı
yaşam gönencini bulur. O bu yetkiye özel
seçimle ermiştir.
Ruhsal yasanın tutukluluğundan satın alınan
birey Kutsal Ruh'la ödüllendirilir (4:6;
bkz. I.Korintoslular 6:19; Romalılar 5:15;
8;11). Kutsal Ruh yaşamda Mesih'in önderliğini
bildirir (bkz. Yuhanna 15:26). Üç ayrı
kişilikle açıklanan tek Tanrı, Oğlu'nu
günahlının yerine sunmakla kalmıyor; Oğul'a
iman edene, öz Oğlu'nun Ruhu'nu da veriyor
(bkz. Romalılar 8:9). Kutsal Ruh bize
sadece ‘Baba’ diyebilmek yetkisini değil
‘Abba Baba’ (Babacığım) demek yetkisini
de veriyor (bkz. Romalılar 8:15). Abba,
Aramice'de çocuğun babasına seslendiği
dildir. Tanrı'yla ilişki öylesi somut
ve köklüdür ki, inanlı göksel Baba'ya
en içtenlikli dille yaklaşabilir, duygulandırıcı
sevgi sözleriyle konuşabilir. Din, töre,
şeriat hiç kimseye bu yetkiyi veremez,
hiçbir cana bu tür güvenliği getiremez.
İsa Mesih haça çakılışından önce Tanrı'ya
dua ederken, O'na aynı sözle konuştu (bkz.
Markos 14:36). Mesih, kurtardığı kişiyi
Tanrı önünde kendisininkiyle eşitdeğer
yetkiye kavuşturur.
Mesih bağlısı sevinsin! Gayrı köle değil,
tersine Tanrı oğlu, Tanrı kızıdır. Tanrı'nın
sınırsız zenginliklerine mirasçıdır (4:7).
Öğrenci Yuhanna bunu en içtenlikli dille
belirtmekte: “Bakın, Tanrı çocukları olarak
bilinelim diye, Baba bizlere nasıl bir
sevgi gösterdi. Gerçekten de öyleyiz.
Dünya bizi bunun için anlamıyor. Çünkü
O’nu anlamadı. Sevgili kardeşlerim, şu
anda Tanrı çocuklarıyız. İleride ne olacağımız
daha belirgin değil. Ama Mesih belirgin
olduğunda, O’na benzer olacağımızı biliyoruz.
Çünkü O’nu olduğu gibi göreceğiz” (I.Yuhanna
3:1,2). Ademoğlunun sadece yersel bir
erkeği babası olarak bilmesi, öte yandan
yücelerde olan asıl Baba'yı bilememesi
ve kabul edememesi, onu yeryüzünde yetim
durumunda bırakır. Dünyamız yücelerdeki
Baba'yı bilemeyen yetimlerle dolu. Çünkü
O Baba'yı tanıyabilmek yalnız Mesih'in
kayrasıyla olanaklıdır, bir de Kutsal
Ruh’un aklı yüreği aydınlatmasıyla..
Baba olmak güç iş değil, ama babalık yükümlülüklerini
başarabilmek bambaşka uğraştır. Yeryüzündeki
babalar bazı kez babalık görevini gerektiği
gibi yapamıyor. Suç ya kendilerinde ya
da çocuklarında. Bir çocuk baş kaldırınca,
babanın babalık duyguları zedelenir. Yaratılışta
herkes Yaratan'ın çocuğudur. İnsanın Tanrı'ya
baş kaldırması, Tanrı'yla insan arasında
korkunç bir uçurum oluşturdu (bkz. Yeşaya
59:1,2). Uçurumu köprülemek eylemi insandan
gelmedi; Tanrı'dan geldi. Tanrı öz Oğlu
Mesih'i gönderdi, O'nu kabul edenleri
evlat edindi (bkz. Yuhanna 1:12; Matta.
5:44,45). Bu hak ve yetki, yeniden doğuşla
olanaklığa geldi (Yuhanna 3:3; Efesoslular
1:5). İsa Mesih'in günahlıya yeniden doğuş
vererek onu Tanrı önünde evlat kılması,
sevgi ve kutsallık ilişkisidir; günahlılıktan,
düşüklükten sağlam aktöre ve sağtöre aşamasına
yükselmektir. Babalık-evlatlık ilişkisi,
iki kişi arasında özdeşlik birliğini oluşturur.
Baba Tanrı’yla Mesih inanlısı arasında
kutsallık birliği oluşur, "Onun içinde
tanrısal tohum kalır" (bkz. I.Yuhanna
3:9). Yeniden doğuşta varlığa egemen olan
tanrısal tohum, kişiyi günahlılık köleliğinden
özgür kılar, Tanrı'nın çocuğu ve mirasçısı
yapar. Tanrı bağlısı olmaya yaratılan
insan, bu aşamaya gelmeden önce "tanrısal
öfkenin çocuğudur" (bkz. Efesoslular
2:3), “karanlığın egemenliğindedir” (Koloseliler
1:13), "mahvolan oğuldur" (bkz.
Yuhanna 7:12). Kutsal Ruh'un günahlıyı
yeniden doğuşa getirmesi, ona yepyeni
doğa vermesi din, töre, şeriat kuşaklarınca
bilinemeyen ve anlaşılamayan sonuçlamadır
(bkz. Efesoslular 2:10; II.Petros 1:4,8-11).
Yasalara Tutsaklık - Sevgide Kararsızlık
"...bizler de ruhsal yönden çocukken,
dünyanın ilkel öğelerine tutsak edilmiştik"
(4:3). "Tanrı'yı tanımadığınız günlerde
gerçek olmayan tanrılara kölelik ettiniz"
(4:8). Bu iki yerde yazar Pavlos, Yahudilik'ten
gelenlerle uluslardan gelenleri hep bir
sıraya koymakta. "...daha doğrusu,
O sizleri tanıdı" (4:9). Günahlı
kişi kim olursa olsun, hangi gelenekten
gelirse gelsin, hangi törelere bağlı olursa
olsun, onun Tanrı kayrasına gelişi kendi
çabasıyla, kararıyla, seçimiyle olamaz.
Çekiş daima Tanrı'dandır (bkz. Yuhanna
6:44). Yazar Pavlos tartışma diliyle sesleniyor:
Tanrı'nın sizleri tanıyıp kendisine çekmesine
karşın, şimdi kayrasal kurtuluşa sırt
çevirmeniz nasıl anlatılabilir? "Ama
şimdi Tanrı’yı tanıdınız, daha doğrusu
O sizleri tanıdı. Öyleyse nasıl olur da
yeni baştan ilkel öğelerin cılızlığına
ve yoksulluğuna dönersiniz? Nasıl yeni
baştan onlara uşak olmak istersiniz?"
(4:9).
Dünyanın ilkel öğeleri, gerçek olmayan
tanrılara kölelik anlamındadır. Bizler
(Yahudiler), sizler (uluslar). Yahudiler'in
ilkel öğeleri, günler, aylar, mevsimler,
yıllar (4:10). Ulusların ilkel öğeleri:
Gerçek olmayan tanrılar, el işi yapıtlar,
felsefi savlar, vb. (4:8). Yazar Pavlos
Yahudi törelerinin, puta tapıcılıkla ilgili
ilkel öğelerden esinlendiğini anlatmakta.
İki kesimin gelenek ve uygulamaları birbiriyle
bağlantılı ve koşut. Birinin nerede sonuçlandığı
öbürünün nerede başladığı belirgin değil.
İnsan kuramı batılcılıklar, safsatalar,
kuruntular genellikte birbirini etkiler,
biri öbüründen esinlenir. Her inançta
insanı güldürebilecek batılcılık belirgindir.
Ve bunlar pek çok kişinin bağnazlıkla
sarıldığı varsayımlardır. Kökenine gidildiğinde,
fasa fisoların ortaklaşa bir kaynaktan
doğduğu belirir. Budur, "Yol da,
gerçek de, yaşam da, Ben'im" (Yuhanna
14:6) diyen, Tanrı Oğlu Mesih'ten kaynaklanmayan
inançların kökeni. Pek çok dinin, inancın,
mezhebin oradan çıktığı ve yayıldığı Anadolu,
konuyla ilgili konumdadır.
Galatyalılar'ın karşılaştığı çetin sorun,
Yahudiciler'in sokulup inanlıları şeriatçılığa
sürüklemesiydi. Katıksız Tanrı bağlılığını,
imanla kayraya kavuşma öğretisini bırakıp
ruhsal yasanın ayrıntılı uygulamalarına
geri gitmek. Kayra öğretisinin kesinliğini
vurgulayan haberci Pavlos, aklı kıt Galatyalılar'a,
"Sizi oraya sürükledikleri şeriatçılık,
daha önce kölelik ettiğiniz yalancı tanrılara
tapıcılıkla bağdaşlıklığı olan kuramdır"
(3:1) diyor. Önceki töreciliğin boyunlarına
taktığı bir sürü ağır yükten özgür edilmişken,
bu kez şeriatçılık gibi ağır bir boyunduruğa
bırakıyorlar kendilerini. Tutumları eğitilmiş,
usavurucu aklın davranışı değil. "Mesih
inancı aydın, düşünür, eğitilmiş aklın
inancıdır; bundan nasıl ilkel öğelere
geri dönersiniz?" dercesine Pavlos
bu insanların sağduyusuna konuşuyor; ilkel
öğelerin yoksulluğunu belirtiyor (4:9).
Şeriatçılık onlara ne öğretiyor? Özel
günler, aylar, mevsimler, yıllar (4:10).
Gerçek olmayan tanrılara kölelik ederken
de aynı biçimde özel günlere, bayramlara
bağlıydılar. Yeni baştan özendikleri uygulama
budur. Mesih'in sağladığı özgürlükten
bu tür göreneklere geri dönmek akılsızlıktır.
Dinlerde, mezheplerde görülen genel uygulamalar
burada odaklanır: Ayın biçimine, yılın
gelişine göre özel oruçlar, töreler, kandiller,
seferler, vb. Bunların tümü, Tanrı'nın
imanla kayra sağlayışına ters düşmekte
(bkz. Koloseliler 2;8,9). Tanrı'nın aydın
uşağı, habercisi Pavlos bunca emeğin,
çabanın boşa gitmesinden korkuyor (4:11).
Mesih'e hizmet sunanın temel ilgisi, yaydığı
haberin kök tutması, büyümesi, kadında
erkekte ürün getirmesidir. 2:21'de, kayra
gerçeğinden dönmek, Mesih'in boşuna öldüğünü
söylemek türünden bir durum doğurur denmişti.
Mesih'in sağladığı kayraya inanır görünürken,
dünyanın ilkel öğelerine dönmek, düşünebilen
kişinin düşebileceği çelişki dünyasıdır
(2:18). Ve bu dönüşün, Sevinç Getirici
Haber’i yayana vereceği kaygı, düş kırıklığı,
emek vermenin ürünsüz kalışı her üzgünün
ötesindedir.
4:12-20: Yazar Pavlos, öğreti konusunu
bir yana bırakarak kişisel söyleşiye başvuruyor.
Galatyalı inanlılarla çok yakın, içli
dışlı ilişki kurmuş olduğu belirgindir.
"Kardeşlerim, size yalvarırım"
(4:12). Nedir kaygısı? Kendisine bu denli
yakın olan inanlıların şeriattan medet
ummaları. Oysa Tanrı’nın habercisi her
yanda şunu belirtmekteydi: "Rabbim
Mesih İsa’nın üstün bilgisi yararına,
her şeyi olduğu gibi zarar getirici saydım.
O’nun yararına her şeyi fırlatıp attım.
Ve Mesih’i kazanmak için bunları pislik
saydım" (Filippililer 3:8). Pavlos
gibi olmaları.. Pavlos bir vakitler en
koyu ve bağnaz bir şeriatçıyken, Mesih'e
döndüğünde sahibi bulunduğu her şeyi acımasızca
fırlatıp attı. Hiçbir yetkiye başvurup
onlara danışmadı (1:16). Mesih'i yeterli
buldu, O'nun dışında kalan her şeyi en
değersiz, istenmeyen birer nesne yerine
koydu. Gerisin geriye, o attığınız ilkel
öğelere geri gidecek yerde, benim Mesih'e
bağlandığım gibi siz de Mesih'e yapışın,
O'na sarılın dercesine konuşuyor. Yahudiciliğe
özenmeyi bırakın. Ben de sizin gibi oldum;
Yahudiciliği bırakıp uluslardan biri gibi
oldum, uluslara haberci atandım (bkz.
I.Korintoslular 9:22). O ana dek bu insanlar
haberci Pavlos'a hiçbir haksızlıkta bulunmamıştı.
Kendisini hiç tanımazken, Sevinç Getirici
Haber'i getirdiğinde kollarını açarak
onu kabul ettiler, bağırlarına bastılar,
getirdiği haberi seve seve benimsediler.
Ilişkileri böyle sağlam bir temele dayanıyordu.
Pavlos onlara geldiğinde ağır hastaydı
(4:13). Daha önce anlatıldığı gibi bu
hastalığın nerede belirdiği, ne türden
bir sayrılık olduğu bilinmiyor. Bazıları,
ilk haber gezisinin başlangıcında sıtmaya
yakalandığını düşünüyor; başkaları gözlerinden
rahatsızlık çektiğini söylüyor. Yine başkaları
Listra’da taşlanma sonucu kalan bir sarsıntıdan
söz ediyor (bkz. Habercilerin İşleri 14:19,20).
Tümü de kuramdan öteye gidemez. "Şeytandan
gönderilen bir yumruklama ulağı"
diyor o (bkz. II.Korintoslular 12:7).
Sözü edilen hastalık bu olabilir mi? Durum
buysa, sürekli hastalıktır bu. Bütün haberciler
arasında, fiziksel durumuna ve sorunlarına
ilişkin söz edilen tek kişi Pavlos'tur.
Haberci Pavlos, okuyucuların anılarını
işlerliğe getirerek onlara nasıl geldiğini,
ne durumda Sevinç Getirici Haber'i müjdelediğini
anımsatıyor: Bedensel hastalığı herkesçe
görülen, her yerde bilinen bir durum.
Herhalde bazı günler yatağa düşüren hastalık.
Batılcı halk çoğu kez hastalığı Tanrı
belası olarak yorumlardı (bkz. Habercilerin
İşleri 28:4). Ama Galatyalılar bu çeşit
safsatalara kapılmadı. Önlerinde hasta
ve güçsüz birini görmelerine karşın, onu
Tanrı'nın bir meleğiymiş gibi karşıladılar.
Mesih İsa'yı karşılarcasına (4:14).
Yazar o duygulandırıcı, içtenlikli tepkiyi
çok tatlı bir anı gibi okuyucularının
dikkatine getiriyor: Mutlulukları öylesi
taşkındı; habercileri nasıl bir gönül
hoşluğuyla karşıladılar, hastalıkla kıvranan
Pavlos'a kendi gözlerini çıkarıp vermeye
bile hazır göründüler! Pavlos’un konuşması
gözle ilgili kullanımlarla doludur. Bu
da aşırı sevgiyi ve bağlılığı anlatmanın
bir betimi. Sevinç Getirici Haber'i duyan
Galatyalılar derin sevinçten ne yapacaklarını
şaşırdılar. İçtenlikli tepkileri her ölçünün
ötesindeydi. Şimdi ne oldu onlara? Bir
uçtan öbür uca sendeleme ve değişme. Bu
insanlara gerçeği bildiren Pavlos bu kez
düşman yerine konuluyor (4:16). Burada
konu edilen gelişimler, Pavlos'la Galatyalılar
arasında belirli bir iletişimi göstermekte.
Herhalde biri Pavlos'a, "Sana artık
bir düşmanmış gibi bakıyorlar" biçiminde
bir haber iletmiş. 'Düşman' sözü Pavlos'un
buluşu değil.
Ardından, şeriatçıların art niyetini sergilemeye
koyuluyor yazar, "Onların amacı sizi
kendi davalarına bağlamaktır" diyor
(4:17). Dincilerin amacı baştan sona bozuk.
Tanrı'nın Sevinç Getirici Haber'ini müjdeleyen
Pavlos'u onların gözünde kötülemek, inanlıları
haberci Pavlos'tan koparmak, sonra da
bu insanları kendilerine bağlı kılmak..
Budur birçok dinin, tarikatın kovalayışı.
Bu sinsi amaca 6:13'te daha bol ışık saçılmakta.
Şeriatçılar bu insanlara sünneti ve başka
dinsel yasaları gerekli kılarak, herkese,
"Bakın, bakın, onları hak yola biz
getirdik" diyerek övünmekte, büyüklenmekteler.
Herhangi bir dine tarikata bağlılar çekmenin
kökteki amacı nedir? Konu incelenmeli
araştırılmalı. Çoğu durumda, mühtedilerle
(dönme) böbürlenme.. Konuyla ilgili olarak
Rab İsa Mesih’in sözleri okunmalı (bkz.
Matta 23:15).
Şeriatçılar, gerçek öğretiden saptırdıkları
inanlıları kendi yararlarına didindirmek
amacını kovalıyor (4:17). Ama bu didinişin
yararı neyedir? Çıkarcılığa, tutsaklığa,
gerçekle bağdaşmayan varsayımlara. Kısacası,
iyi amaca değil (4:18). Haberci Pavlos
aralarındayken, onun için öylesi içtenlikli
didiniş gösterdiler ki, bildiriyi öyle
sevinçle karşıladılar ki, gözlerini çıkarıp
hasta Pavlos'a vermeye hazırdılar. Yazar
Pavlos kendilerine bunu anımsatırken,
"Yalnız ben aranızdayken o içtenlikli
didinmeyi göstermekte kalmayıp, aranızdan
ayrıldığımda aynı didinmeyi sürdürmeniz
gerekirdi" diyor. Birisiyle birlikteyken
ona en tatlı, duyguları okşayıcı dille
konuşmak oldukça kolaydır. Ne var ki,
o kişi ayrıldıktan sonraki tutum öncekine
gölge düşürür çoğu kez, önceki bağlılığı
unutturur. İşte Galatyalılar bu insansal
çelişkideler. Pavlos'a açık açık gösterdikleri
içtenliği, ona karşı savaşanlara göstermeye
kaymışlar, Mesih'in habercisine düşman
gözüyle bakıyorlar. Bozukluk geneldir,
birçoğunun düştüğü tuzak.. Erdemli davranış,
birine karşı kendisinin huzurunda gösterilen
yakınlığın onun yokluğunda da aynı bağlılıkla
sürdürülmesinde belirir.
Galatyalılar bu temel aktöre ilkesini
bıraktı; çünkü şeriatı Mesih'ten önceye
koydu. Şeriat yaşamı erdemli doğrultuda
etkileyemez; onu yalnız İsa Mesih yönlendirebilir.
Bu insanlara Pavlos yeniden, "Sevgili
çocuklarım" diye sesleniyor. Mesih
bağlılığında büyümeleri, olgunluğa ermeleri
gerekirken çocuklar durumunda kalmışlar
(bkz. İbraniler. 5:12,13). Çünkü şeriatçılığın
ilkel öğelerine dönmüşler. Orada ne büyüme
düşünülebilir, ne de olgunluk. Tersine,
yerinde sayma ve geriye kayma..
Onları ilkin Mesih'in kayrasına, iman
yoluyla doğruluğa yönelten haberci Pavlos,
yeni baştan bir ana gibi doğum sancıları
çekmekte, Mesih kutsal benzerliğiyle onlarda
belirinceye dek Pavlos çetin uğraş dökmekte.
O kendisini doğum veren bir anaya benzetmekte,
başka durumdaysa bir babaya (bkz. I.Korintoslular
4:15). Yeniden doğan insan, kurtarıcı
Mesih'tedir (bkz. Efesoslular 2:13), kurtarıcı
Mesih de yeniden doğandadır (bkz. Romalılar
8;10,11). Yeniden doğuş gerçekleşmeden,
Kutsal Ruh yaşama gelmeden, hiç kimse
Mesih'te değil, Mesih de onda değil. Mektubun
nereden yazıldığı kesinlikle bilinemiyor
dendi. Herhalde Pavlos Galatyalılar'dan
ıraktadır. Bunalımlı ortamda derin telaşını
dile getiriyor: "Şu anda yanınızda
olmayı sizinle yüzyüze konuşmayı ne denli
isterdim!" diyor (4:20). Bu durumda
kendileriyle daha yakından, daha sakin
ve telaşsız biçimde konuşacaktı. Ama onlardan
ırakta olmak Pavlos'u şaşkınlığa düşürmüş.
Sadık Mesih habercisine, somut Mesih öğretisinden
ayrılanların durumu derin üzüntü kaynağıdır.
Mesih'e yöneltilenin çürük ve temelsiz
törelere göreneklere sapması Sevinç Getirici
Haber'i iletenin derininde sürekli üzüntü
oluşturmakta. Budur Pavlos'un tüm düşüncesi
ve kaygısı. Yanlışı doğrultmak için her
çabaya başvurmakta, her sorunu usavurmakta.
YAHWEH yeryüzü için, İsa Mesih Yeruşalim
için ağladı (bkz. Yeremya 22:29; Matta
23:37-39). Pavlos da sarsıntı geçiren
Galatyalılar için ağlamakta (4:19).
Köle Kadının Oğlu, Özgür Kadının Oğlu
Kişisel bir söyleşiyle konuyu değiştirdikten
sonra, yazar Pavlos yeniden ana teze dönüyor.
Eski Antlaşma'dan herkesin çok iyi bildiği
bir olguyu betim yaparak, tanrısal kayra
sağlayışının şeriatçılığa üstünlüğünü
kanıtlamakta kullanıyor bunu. Yeniden
İbrahim'i konu ediyor ve onun iki oğluna
değiniyor: Köle kız Hacer'den doğan İsmail,
özgür Sarah'dan –İbrahim'in eşi– doğan
İshak. İlkini şeriatçılığın betimi olarak
gösteriyor, sonrakini de kayranın betimi
yapıyor. Arabistan'daki Sina dağı –ruhsal
yasanın verildiği yer– şeriatçılığın betimi
ve İsrail'deki Yeruşalim –Sion dağı– kayranın
betimi. İsmail'in kardeşi İshak'a baskı
yaptığı gibi, şeriat kayraya baskı yapar,
onu boğmaya çabalar. Bu iki çocuk hiçbir
koşul altında bir çatı altında barınamaz,
birlikte yaşayamaz. Önümüzde dolaylı bir
karşılaştırma var, ama o günün düşünce
tekniğine göre yaraşıklı bir örnektir
bu. Geçmiş çağla ilgili tarihsel olay,
ileride gerçekleşecek daha köklü bir gelişime
ışık saçar nitelikte kanıt görevini görüyor.
Yazar Pavlos'un gününde bu yöntem uygun
ve doğal sayılan düşünü biçimiydi. Bu
ilişkide, daha önce üzerine eğildiğimiz,
Soyut Teknikle Somut Gerçeklere Yaklaşım
başlığına bakın.
Yüzeyde bu kesimin kavramı çok güç görünür.
Parçayı inceleyen şeriatçı Yahudi ya da
başka bir şeriatçı sinirlenebilir, içerleyebilir.
Çünkü burada şeriatçılığın gerçek görünümü
hiç kimsenin nabzına göre şerbet verilmeden
canlı bir betimle çizilmekte. İbrahim'in
soyu ikiye ayrılıyor: Onun eşi Sarah'dan
gelenler özgür, köle kız Hacer'den gelenlerse
köle.. Yahudiler soylarını anlatırken
İbrahim'in, İshak'ın, Yakup'un soyuyuz
demeyi unutmazlar. Ama bu kesimde şeriatçılığa
bağlılıkları nedeniyle onların Hacer'le
ve köle kızın oğlu İsmail'le (ruhsal açıdan)
yakınlıkları belirginlikle görülür. Çelişkiler
çelişkisi! Uluslardan gelen Mesih inanlıları
Yahudi olmamaya karşın, İshak'ın çocukları
sayılıyor. Öte yandansa, uluslar arasından
Mesih'e iman edip Tanrı tarafından doğrulukla
donatılan Galatyalılar bu kez Yahudi şeriatına
özenmeye kaymış, simgesel bakımdan İsmail’in
çocukları olmuş!
"Bakın" diyor yazar Pavlos,
"Ruhsal yasa altına girmeyi özleyen
sizler, o yasadan daha ilginç bir olayı
duymak istemez misiniz?" Ve geçiyor
Sarah-Hacer, İshak-İsmail olgusunu geliştirmeye
(bkz. Yaratılış 16,17,21. bölümler). Bazı
yorumculara göre Galatyalılar, aralarına
sokulan şeriatçıların ortalığı karıştırması
sonucunda Pavlos'a, "Sünnet edilmezsek,
ruhsal yasayı tutmazsak, İbrahim'in soyundan
sayılamazmışız" biçiminde bir mektup
yazarak ondan kesin bilgi istemişler.
Haberci Pavlos, aksak eşekle yüksek dağa
çıkılmaz dercesine bu batıl öğretiyi çürütmek
için böyle canlı ve sağduyulu bir olguya
değiniyor. Bu mektupta İbrahim'den geniş
çapta söz ediliyor. Nedeni, imanla kayra
ilkesinin İbrahim'e dayandığını belirterek,
Tanrı'ca ona verilen vaadin kayra ilkesine
bağlananlarda gerçekleştiğini göstermek
içindir. Buna karşı, ruhsal yasaya bel
bağlayarak doğruluğu kovalayanların merhametsiz
tutsaklıkta boğuştuğunu gösteren durum
bu değil midir? Şeriatın sürekli uygulayıcıları
onun aralıksız kölesidir.
Saul koyu bir şeriatçıydı (bkz. II.Korintoslular
11:22; Filippililer 3:4). Ruhsal yasaya
sımsıkı sarılmış ortamda, Sina dağının
gölgesinde debelemekteydi (4:25). Sina
dağı, köle kız Hacer'den doğan İsmail'i
betimler. Şeriatçılığın tutsaklığı (4:23).
Buna karşı, göksel Yeruşalim’in özgürlüğü
(4:26; bkz. İbraniler 12:22; Vahiy 21:2).
Burası, özgür kadından (Sarah) vaat uyarınca
doğan İshak'ı betimler (4:23). Ama yazar
yürek burkucu bir gerçeğe değinmekte:
Bugünkü Yeruşalim (İsrail) kayra gönenciyle
özgürlükte olması gerekirken, o da Hacer’in
çocukları gibi şeriat köleliğindedir.
Çünkü kendisine uzatılan kayraya sırtını
çevirmekte.
İbrahim'in çelişkili iki oğlu Yaratılış
yazısının önemli konularındandır. İki
oğul arasındaki ayrım geceyle gündüz ayrımıdır.
Hacer'le İsmail'in adı sanı bilinmezken,
Tanrı insan kuramı ötesinde seçimle çağırdığı
İbrahim'e bir oğul vaat etti, onun kendi
eşi Sarah'dan doğacağını bildirdi. Bu
oğul hemen doğmayınca İbrahim'le eşi Sarah
kuşkuya ve şüpheye düştü. Mısır'dayken
bir hizmetçi edindiler. Sarah Hacer'in
doğacak oğula annelik yapabileceği sanısına
kapılarak, onu İbrahim'e eş kıldı (bkz.
Yaratılış 16:3). İsmail doğdu; ama Tanrı
İsmail'i vaadi gerçekleştirecek oğul olarak
onaylamadı. İsmail doğduktan sonra İbrahim'e,
"Eşin Sarah sana bir oğul doğuracak
ve ona İshak adını koyacaksın" dedi
(bkz. Yaratılış 17:18,19). İbrahim yüz,
eşi Sarah doksan yaşındayken tanrısal
mucizeyle bu yaşlı çifte İshak doğdu.
İsmail İshak'ı çekemedi; onu tiye aldı,
aşağıladı, ona baskılar yaptı. Sarah çileden
çıktı; "Hacer'le oğlu İsmail evden
atılacak!" diye İbrahim'e diretti.
Eşinin dileği İbrahim'e çok ağır geldi;
ama Tanrı ona eşi Sarah'yı dinlemesini,
Hacer'le İsmail'i evden uzaklaştırmasını
buyurdu; tanrısal vaadin İsmail'de değil,
İshak'ta gerçekleşeceğini belirtti. İbrahim
Tanrı buyruğuna uyarak Hacer'le oğlu İsmail'i
antlaşma evinden uzaklaştırdı (bkz. Yaratılış
21:8-21).
Haberci Pavlos o tarihsel olguyu betimleyerek,
vaadin İshak'ta bütünlendiğini anımsatıyor;
Tanrı'ya kayra bağlılığında, Mesih'e imanla
gelenlerin İshak gibi vaat çocukları olduğunu
vurguluyor (4:28). O eski dönemde doğal
yolda doğan İsmail'in, ruh kapsamında
doğan İshak'a baskı uyguladığı gibi, şimdiki
dönemde de şeriatçıların kayracılara ağır
baskı uygulamakta olduğunu belirtiyor
(4:29). Tarih boyunca durum budur: Şeriatçılık
her durumda, her kuşakta açısını ve görüşünü
başkalarına zorlama, bireyleri toplulukları
kendi görüşüne bağlama doğrultusunda akılları
durduran yöntemler kullanmıştır. Şeriatın
kurallarını benimsemeyenleri ezmekten
beri durmamıştır. Baskı çeşit çeşit, derece
derece olmakla birlikte her durumda baskıdır.
Şeriatçılık, kayra ve kurtuluş Tanrısı'na
imanı onaylamaz, O'nun yargılarına göz
yummaz. Tam tersine var gücüyle kayra
ilanını baltalar. Ruhsal tarihsel gelişimde
en acı cilvedir bu. Buna karşı Mesih'in
kayrasına ve göksel Yeruşalim'e bağlananlar,
O’nun uyrukluğuna katılanlar özgürdür
(4:26): Günahtan özgür, ruhsal yasadan
özgür, ürünsüzlükten özgür (4:27). Bu
dönümde, Yeşaya peygamberin sözlerini
okuyan (bkz. 52:13; 53:1-12), Tanrı'nın
uşağı Mesih'in acılarını peygamberlik
niteliğinde öğrenir. 54. bölümde Mesih'in
kayrasına inananların evrensel çapta yayılışını
görür, 55. bölümde de Sevinç Getirici
Haber'in çağrısıyla karşılaşır.
Verimsiz, çocuksuz Sarah'dan (özgür kadından)
İshak doğdu. İshak'ta odaklanan iman ve
vaat ilkesine bağlananlar tüm yeryüzünü
doldurdu, ürünü her yana yayıldı. Öte
yandan, Hacer'in soyu şeriat bağlılığında
kaldı, ruhsal yasaya tutsaklıkta yaşam
biçimini benimseyerek kayradan, imandan,
vaatten bilgisizlikte kendine özgü tutsaklık
yöntemini seçti. Ne yazık ki, İbrahim’in
beden açısından çocukları olan İsrail
topluluğu da Yeruşalim’e bağlılığını üstelemeyle
vurgulamaya karşın ruhsal kölelikte, şeriatın
egemenliğindedir (4:25). Bu inançta günahın
bağışlanışı yok, sevinç coşkusu yok, sonsuz
gönenci yok. Tanrı’ya Baba diyebilme yetkisi
de yok! Sadece, şeriata uyamamanın getirdiği
korku ve güvensizlik var. Kayranın çocukları
tıpkı İshak gibi vaadin çocuklarıdır.
Tanrı katında durumları doğal doğuşa dayanmaz,
vaat antlaşmasına dayanır (4:23). Bu belirginlikte,
özgür kadının çocukları, göksel Yeruşalim'in
mirasçıları (4:26) kendilerini her çeşit
şeriat tutsaklığından kurtarsın, ruhsal
yasa boyunduruğuyla Tanrı’ya geçerli olmaya
çalışanların oyununa kapılmasın, onları
evden uzaklaştırsın (bkz. Yaratılış 21:10;
III.Yuhanna 10). Köle kızın çocuğu olmamak,
özgür kadının özgür çocuğu olmaktır (4:31).
"Biz gökler ülkesindeniz. Oradan
kurtarıcıyı, Rab İsa Mesih'i bekliyoruz"
(Filippililer 3:20).
Sünnetin Değil, Özgürlüğün Yaşamı Etkileyişi
5:1-15
Önceki anlatı doruklanmakta: Kayra vaadine
iman edenin doğrulukla donatıldığı, böylelikle
özgür kılındığı bir ortamda, kavuşulan
özgürlüğün kesin bağlılıkla, anlayışla,
içtenlikle benimsenmesi inanlının temel
yükümlülüğüdür (5:1,13; bkz. I.Petros.
2:16; Yuhanna 8:36). Çeşit çeşit özgürlük
vardır: Siyasal, ulusal, lisansal, ekonomik,
kültürel, vb. Öte yandan, kayra ilkesine
dayanan ruhsal özgürlüğü düşünen çok değil!
Oysa bu özgürlük tümünden daha üstün ve
önemlidir: Mesih bağlılığında kişiyi her
tür dinsel bağdan, tutsaklıktan, boyunduruktan
özgür kılan can ve ruh özgürlüğü. Kişinin
iç dünyasına yön, yöntem, anlam getiren
özgürlük.. Bireyler, toplumlar, uluslar
özgürlüklerini titizlikle savunur, ondan
hiçbir ödün vermek istemez. Mesih bağlılığında
Tanrı'nın kayrasına kavuşan inanlı, Mesih'in
kurtarmalık kanıyla sağlanan özgürlüğü
en parlak değer niteliğinde tanır, korur,
değerlendirir. "Özgür kişiler gibi
dimdik durun ve yeniden uşaklık boyunduruğuna
girmeyin" (5:1). Haberci Petros da
şu yüreklendirici öğüdü vurgular: “Özgür
kişiler gibi yaşayın. Özgürlüğü kötülük
örtüsüne dönüştürmeyin. Bunun yerine Tanrı
uşakları gibi davranın” (I.Petros. 2:16).
Özgürlüğü kölelik boyunduruğuna veya kötülük
örtüsüne dönüştürmek nedir? Bedenin gereksiz
isteklerine ödün vermek (bkz. Romalılar
6:1,2), sevgi ilkesini kavrayamamak (bkz.
Romalılar 13:9,10), ruhsal yasanın gölgesine
sığınmak (4:9-11), Mesih'e iman etmiş
gibi görünürken (bkz. I.Yuhanna 2:19),
karşıt öğretilere ayak uydurmak (bkz.
II.Yuhanna 8,9) ve kuşkusuz bunlarla çağrışımı
olan daha bir sürü sağlıksız tutum. "Dimdik
durun, uyanık olun, imanda sıkı durun,
erkekçe davranın, güçlenin" (I.Korintoslular
16:13).
Şeriatçılar tüm ruhsal yasa uygulamasını
sünnet töreninde odaklamışlardı. Sünnet
Eski Antlaşma'da Tanrı'nın İbrahim'e verdiği
antlaşma simgesiydi (bkz. Yaratılış 17:10).
Eski Antlaşma'nın dıştan mühürlenen simgesiydi
bu. Eski Antlaşma'da kurban, kan bağışlamalığına
gereği betimliyordu. Ruhsal sünnetse,
günahlı yüreğin kirlilikten arıtılmasını.
Bu konuya ilişkin şu yerlere bakınız:
Yeremya 5:10; 9:25; Mısır’dan Çıkış 6:12,30;
Filippililer 3:2-3; Koloseliler 2:11-15.
Tanrı İbrahim'le antlaşma yapınca simge
niteliğinde sünneti verdi ona. Bu, Tanrı'ca
seçilen halkın paklığa bağlı olacağını
betimliyordu. Ama fiziksel paklıktan daha
önemli olan ruh paklığına.. Sünnet bedenin
belirli bir yerinde temizlik operasyonunu
betimler. Alman tarihçi-tanrıbilimci Delitzsch,
eski uygarlıklarda sünnetin evlilikten
önce uygulanan bir görenek olduğunu yazıyor.
Sünnetin bu noktada uygulanması önemli
bir gerçeği tanıtlar: Günahlılık, Adem'den
başlayarak kuşaktan kuşağa üreme ve yavrulama
yoluyla sürdürülmekte. Sünnetlilik kutsallığın
fiziksel bildiricisidir.
Dünyaya gelen herkes özgün ve kalıtımlı
günahı da beraberinde getirir. Bu, üreme
ve yavrulamayla soydan soya herkesi kapsar.
Eski Antlaşma'da sünnet, bireyin yeni
yaşama, Tanrı’yla antlaşmaya çağrısını
betimlerdi. Önceki bozuk düşük yaşamdan
üstün, parlak bir yaşama.. Yahudiler'e
sünnet göreneği verildi –sünnetin geç
yaşlarda değil, sekiz günlükken uygulandığı
unutulmamalı– böylece çocuğun kutsallığa
atandığı, atalarının izinde yürüme gereği
belgelenirdi. Sünnet İbrahim'i yeni bir
soyun atası kılıyordu. Musa bu fiziksel
töreni koydu, Yeşu onu kesinlikle uygulamanın
gereğini duyurdu (bkz. Mısır’dan Çıkış
4:24,25; Levililer 12:3; Yeşu 5:2). Tanrı'nın
İbrahim'e buyurduğu sünnet yükümlülüğü,
antlaşmaya uyma zorunluluğunu simgeliyordu.
Buyruğu uygulamamak, antlaşmayı bozmaktı
(bkz. Yaratılış 17:14). "İşte seninle
antlaşmam!" (bkz. 17:4) diyen Tanrı
İbrahim'e, "Antlaşma'yı kurmak benim
kararımdır, senin yükümlülüğünse onu tutmaktır"
(bkz. Yaratılış 17:9,10) dedi. Sünnet,
antlaşmaya bağlılığın mühürüydü.
Antlaşma anlaşma değildir. İlki, tek taraftan
doğan düzenlemedir; ikincisiyse, iki taraf
arasında yapılan karşılıklı uyuşmadır.
Antlaşma'yı Tanrı tasarladı, O uyguladı
ve bütünledi. Putlara tapıcılıktan gelen
İbrahim diri Tanrı’ya iman ederek O’nun
Sözü’nü değerlendirdi, sünneti de Eski
Antlaşma'nın simgesi niteliğinde aldı.
Tanrı Nuh'la anlaşma değil, antlaşma yaptı
(bkz. Yaratılış 9:11). Kurtarıcı İsa Mesih
getirdiği antlaşma kanıyla Yeni Antlaşma’yı
kurdu (bkz. Matta 26:27,28). Bu Antlaşma
öncesiz-sonsuz Tanrı’dan kaynaklanır,
kanını sunan Mesih’in kurtarma gücüyle
sürdürüllür (bkz, Yaratılış 15:18; 17:2).
Eski Antlaşma'da sünnet, antlaşma betimidir.
Günahtan, bozukluktan kirlilikten dönüşü,
Tanrı vaadinin mühürlenişini simgeler.
Sekizinci günde sünnet edilen erkek çocuğu
kişiliğini bulur, tanrısal antlaşmaya
paydaş olurdu. Sünneti tanrısal antlaşmadan
ayırmak, Tanrı tasarısını hiçe saymaktır.
Antlaşma kavramı dışında sünnet anlamsızdır.
İsa Mesih Yeni Antlaşma'yı sünnet uygulamasıyla
değil, günahtan arıtan kanıyla saptadı.
Sünnet, İsrailli çocuğu kutsallık ilkesine,
kutsal Tanrı’yla özdeş olma, ataların
izinde yürüme doğrultusunda istekliğe
götüren başlangıç noktasıydı. Ne var ki,
İsrailoğulları sünnet edilmeye karşın
ne günahtan arıtıldı, ne de Tanrı’nın
istediği kutsal yaşamı yaşayabildi. Bunu
en başta Musa belirtti. Simge yoluyla
Tanrı'ya yakardı: "Ben dudakları
sünnetsiz bir insanım" (Mısır’dan
Çıkış 6:12,30). O bu sözle, kendisi de
dahil olarak yok sünnetli, yok sünnetsiz
herkesin Tanrı karşısında baştanbaşa günahlılığını
vurguluyordu.
Musa’nın bu ikrarıyla çağrışımda olan,
önceki kadar gerçeği belirgin kılan başka
bir kullanımla Yeremya peygamber İsrail
halkının betimini yapıyor: "İşte
onların kulağı sünnetsizdir; doğru dürüst
dinleyemezler" (Yeremya 6:10). Yeremya
bunun ardından İsrailoğulları'na yakınır:
"Tüm uluslar sünnetsizdir, tüm İsrail
evi yürekte sünnetsizdir" (9:26).
Tanrı Musa aracılığıyla bu halka, "Yüreklerinizin
gulfesini sünnet edin, artık sert enseli
olmayın" dedi (bkz. Yasanın tekrarı
10:16). O yine şunu bildirdi, “Tanrın
RAB’Bİ bütün yüreğinle bütün canınla sevmeye
yaşayasın diye Tanrın RAB senin yüreğini
ve zürriyetinin yüreğini sünnet edecek”
(Yasanın Tekrarı 30:6). Tanrı Yeremya
peygamber aracılığıyla buyruğunu açıkladı:
“Kendinizi Rab için sünnet edin ve yüreğinizin
gulfesini atın ey sizler, Yahuda erleri
ve Yeruşalim’de oturanlar; yoksa işlerinizin
kötülüğü yüzünden kızgınlığım ateş gibi
çıkıp yanacak ve söndüren olmayacak” (4:4).
Bu öğüde koşut olan Romalılar 2:26-29'a
bakın.
Sünnetin verildiği ve uygulandığı Eski
Antlaşma yönetiminde bu dinsel törenin
içeriğine ilişkin böylesi geniş çaplı
imgelemelere rastlanır. Fiziksel sünnetten
bir adım öteye gidemeyen, bunu dinsel
yaşamın baş harfi kılan şeriatçılar, Tanrı
kayrasına iman edip vaadi aldıktan, doğrulukla
donatıldıktan sonra yeni yaşam gönencine
kavuşan Galatyalılar'ın arasına sokularak
onları saptırdı. Töresel sünneti ve ruhsal
yasanın başka göreneklerini uygulamaya
zorladılar daha yeni eğitilmiş olan bu
insanları. Haberci Pavlos'un haklı öfkesi
onlara yaraşan dille konuşmakta: "Dilerim,
sizi tedirgin edenler sonuna dek gitsinler
ve kendilerini enesinler" (5:12).
Apokopsontai: Üreme organını tümden koparıp
atsınlar! Aynı konuda yine şöyle diyor:
"Köpeklerden, kötülük işçilerinden,
beden kesenlerden (katatomi) sakının”
(Filippiler 3:2). Ve Pavlos bu önemli
konuyu şu sözlerle dorukluyor: “Mesih
bağlılığında insan eliyle yapılmayan sünnetten
geçerek sünnet edildiniz: Mesih’e özgü
sünnetle insan bedeninde beliren tutkular
kesilip atıldı. Çünkü vaftizde O’nunla
birlikte gömüldünüz. Mesih’i ölüler arasından
dirilten Tanrı’nın etkin gücüne iman ederek,
yine vaftizde Mesih’le birlikte dirildiniz”
(Koloseliler 2:11,12).
Galatyalılar'ın, şeriatçılarca kışkırtıldıklarında
hemen sünnet boyunduruğuna girmedikleri
yazılanlardan anlaşılmakta. Pavlos'a bir
mektup salarak iki arada kaldıklarını
kendisine bildirdikleri varsayılıyor.
Ters yönü tutmaktan onları alıkoymak amacıyla
haberci Pavlos bu sürtüşmeli mektubu yazıyor:
"Sünnet edilirseniz" (5:2),
"sünnet edilen herkese bir kez daha
vurguluyorum" (5:3). Çelişkileri
kafalarında iki şıktan birini seçmekte
bocalamaktır. Bu insanlara şöyle sesleniyor
Pavlos: "Mesih'in size bir yararı
olmaz" (5:2) ve, "O kişi tüm
ruhsal yasayı tutmak zorundadır"
(5:3). Sünnet mi, Mesih mi? (5:2). Salt
sünnet mi, yoksa tüm şeriat mı? (5:3).
Yahudiler’ce şaşırtılan inanlıların kararsızlık
ikileminde ne edeceklerini bilmez kişiler
olduğu görülüyor. İki arada kaldıkları,
bunların hangisini seçeceklerini kararlaştıramadıkları
üzücü bir görünümdür.
Mesih bağlısının bu türden bocalayışa
düşmesi acıklıdır. Mesih'e iman edenin,
O'na güvenenin, Rab İsa'nın "Her
şeyin en önde bulunanı" olduğunu
kavrayarak (bkz. Koloseliler 1:18), her
çeşit sallantı, duraksama, ikircik çelişkisinden
sıyrılıp kesin güveni O'na bağlaması temel
gerektir (bkz. Matta 17:5). Ters durumda
Mesih inancı yararsızdır. Yaşamda Mesih
ya temel değerdir ya da tümden önemsizdir.
Yazar Pavlos, sarkaç gibi iki fikir arasında
sallanan bu insanlara önemle vurguluyor:
Sanmayın ki salt sünnet edilerek sorunu
çözebileceksiniz. Sünnet edilirseniz,
bütün incelikleri ve ayrıntılarıyla tüm
ruhsal yasayı uygulama yükümlülüğüne girersiniz
(3:10). Buysa olanaksızdır. Dincilik kurallarına
yarı buçuk sarılanlara anımsatılacak gerekçe
budur: Ya tüm şeriatı bütün dilekleriyle
uygularsın, ya da yarım yamalak dinciliği
bırakırsın. Bunun karşılığı çok ağırdır:
Mesih'ten kopuk ilişki (5:4). Bunun sonucu
kayra ilkesinin etkisini kırmak, imanla
doğruluğa kavuşmaya sırt çevirmektir.
Bu ortamda birey kayrayı değerlendirdiğini,
salt kayraya güven bağladığını, kayrayla
kurtulduğunu söyleyemez. Şeriat ve kayra,
hiçbir koşulla bağdaştırılamayan iki ayrı
uçtur. “Hiç kimse iki efendiye bir arada
hizmet edemez” (Matta 6:24).
Ruh-iman-umut-doğruluk (5:5). Bunlar olmaksızın
bir tek can Tanrı'yla sağlıklı barış gönencine
giremez, sonsuz güvenliğini bilemez. Kutsal
Ruh, yeniden doğuşu (bkz. Yuhanna 3:5,6)
iç yaşamda gerçekleştirir. İman dışında
Tanrı'yı hoşnut etmek olanaksızdır (bkz.
İbraniler 11:6). "Kavuşacağımız Tanrı
yüceliğinin umuduyla övünç duyuyoruz"
(Romalılar 5:2). "Bu nedenle, iman
sonucu doğrulukla donatılmış olarak, Rabbimiz
İsa Mesih aracılığıyla Tanrı'nın önünde
barış içindeyiz" (Romalılar 5:1).
Yazar Pavlos bu etkin dörtgeni tümleç
ve yüklem dörtgeniyle ışığa getiriyor.
Hiç kimse, Kutsal Ruh, iman, umut, doğruluk
dışında Tanrı'yla ilişki kurabileceğini
düşünmesin. Öyleyse ruhsal yasa nerede
kalıyor? Hiçbir yerde! Sağlıklı Tanrı-insan
ilişkisinde şeriatın yeri etkisi yoktur.
Şeriat suçlar, Mesih suçluluk yaftasını
yırtar.
Sünnet edilmenin ya da edilmemenin Tanrı-insan
ilişkisinde hiçbir önemi yoktur (5:6).
Yeni Antlaşma'daki öğüt şudur: “Örneğin,
biri çağrıldığında sünnetli miydi? Bunu
gidermeye çalışmasın. Başkası sünnetsizken
mi çağrıldı? O da sünnet edilmeyi dilemesin.
Sünnet nedir, sünnetsizlik nedir? Bunların
önemi yoktur. Önemli olan, Tanrı buyruklarını
tutmaktır. Herkes çağrıldığı ortam neyse
orada dursun” (I.Korintoslular 7:18-20).
Eski Antlaşma'da antlaşma ilkesini simgeleyen
fiziksel sünnetin yerini, Yeni Antlaşma'da
yeniden doğuşla gerçekleşen, soyut kavramla
yürek sünneti alır. Fiziksel sünnet sadece
sağlık yönünden yararlı olabilir. O kadar.
Bu uygulamayı Tanrı-insan ilişkisine bir
gerekçe niteliğinde sokmaya çalışmak,
sağlıklı Tanrı-insan bağını kökten zorlar.
Önemli olan, sevgi yoluyla Mesih'e imandır
(5:6,13). Az önce belirtilen dörtgene
bu öğeyi de eklemek gerekir: Sevgi! Tanrı,
günahlıya sevgisini gösterdi; inanlı da
O'na ve insan kardeşine sevgisini göstersin
(bkz. Romalılar 5:5-8; 8:35-39). Araya
şeriatçılar sokuluncaya dek bu inanlılar
Tanrı'yı, Mesih'in habercisini hoşnut
etmekle iman yarışını sürdürmekteydi.
Mesih’in habercisi onların bu bağlılığından
derin hayranlık gönencindeydi. Ama ruhsal
yasayı öne sürenler bu uyumlu ilişkiyi
kıskandı, tepeden inme şeriatı onlara
dikte ederek ortalığı karıştırdı, bulanık
suda balık avlamaya koyuldu (5:7).
Şeriatçıların yaydığı ruhsal yasa, dosdoğru
koşan kadına erkeğe çelme takmaktan başka
bir işe yaramaz. Bunun olumsuz etkisi
her yerde, her kesimde belirgindir. 5:2-12'nin
3:1-6'ya yakın benzerliği göz önünde tutulmalı.
Bu kandırıcılığın kaynağı Tanrı değil
(5:8). "Ey aklı kıt Galatyalılar!
Kim sizlere büyü yaptı?" (3:1). Bu
vurgulamalardan bir gerçek yüzeye gelmekte:
Galatyalılar Mesih'e iman etmiş, ama sağlam
özyapılı bir topluluk olamamış. Her esen
rüzgâra kapılan, biraz da kararsız, temelsiz
bir topluluk. Bu tür inanlıların sakat
ve çürük öğretiler ardından gitmesi güç
sayılamaz. İsa Mesih kesin kararlılıkla
yeryüzüne geldi, amacından şaşmadı, en
korkunç işkencelerin ve acıların kendisini
beklediği haça yöneldi. Mesih, kararlı
inanlılar ister. Kararsız kişi O'nu hoşnut
edemez, kayrasının gönencinde gelişemez.
Galatyalılar'ın kusuru kararsızlığı buydu.
Yazar Pavlos bu inanlılara herkesçe bilinen
bir deyimi anımsatmakta: "Azıcık
maya tüm hamuru kabartır" (5:9).
Rab İsa Mesih öğrencilerine, "Gözünüzü
açın, Ferisiler'le Sadukiler'in mayasından
sakının" dedi (Matta 16:6; bkz. Markos
8:15). Bu benzetiyle, şeriatçıların öğretisinden
beri durun diyordu. Luka'da Ferisiler'in
mayası ikiyüzlülük olarak yorumlanmakta
(bkz. 12:1). Yine Pavlos Korintosluları
şöyle öğütlemekte: “Övüncünüz gereksizdir.
Azıcık mayanın tüm hamuru mayaladığını
bilmiyor musunuz? Eski mayayı kaldırıp
atın ki, yepyeni bir hamur olasınız. Doğrusunu
isterseniz, siz mayadan arısınız. Çünkü
Passahımız Mesih kurban edildi. Öyleyse,
şöleni ne eski mayayla kutlamaya çalışalım,
ne de kötülük ve kurnazlık mayasıyla.
Tersine, temiz yürekle ve gerçeğin mayasız
ekmeğiyle şöleni kutlayalım” (I.Korintoslular
5:6-8). İşgüzar şeriatçılar, Galatyalılar'ın
saf imanını kendi bozuk mayalarıyla yozlaştırma
çabasındaydı. Mesih habercisinin amacı
yükümlülüğü, belirgin çabayla bu insanları
uyarmaktı. Çünkü ortalığı karıştıranların
inanç mayası hem bozuk hem de çürük. İnanç
mayası tutmayan bir sürü din, tarikat,
hurafe, öğreti biçimi, vb. var. İsa Mesih
kendiliğinden kanıtlı bir ilkeyi anımsatır:
"Onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız"
(Matta 7:16). Bu mektupta değil salt şeriatçıların
öğreti tutmazlığı, izledikleri kişisel
yaşam yönteminin bozukluğu da sırıtmakta..
Kişinin hem aklına, hem de yüreğine konuşabilen
haberci Pavlos, okurlarının içteki duygularına
seslenmekte: "Rab bağlılığında sizlere
güvenim var; başka bir akla hizmet etmeyeceğinize
inanıyorum. Sizi altüst edene gelince,
o kim olursa olsun yargısını taşıyacaktır"
(5:10) Yazar daha önce, "Çünkü sizlere
ilişkin şaşkınlık içindeyim" (4:20),
"Sizin için kaygılanıyorum. Yoksa,
size harcadığım bunca emek boşa mı gitti?"
(4:11), diye konuşmuşken, şimdi onların
yüreğine ve sağduyusuna sesleniyor; sapasağlam
duracaklarına güvenini belirtiyor. Mesih'e
iman ilişkisinde bireylerle konuşurken
ya da yazarken tatlı, anlayışlı, saygılı
dille konuşma sağlıklı yaklaşımdır. Birisi
sertlikle söz söylediğinde, onu uysal
dille düzeltmek Mesih'e özgü yumuşak huyluluğun
gereğidir. "Ne mutlu yumuşak huylu
olanlara! Çünkü onlar yeri miras alacaklar"
(Matta 5:5). Tanrı'nın yargısı kesindir;
her alanda, her ilişkide.. Bundan söz
edilince hırsızlara, adam öldürenlere,
rasgele cinsel ilişkiye girenlere, vb.
Tanrı yargısının ineceğine hiç kuşku olmasın.
Bu doğrudur; öte yandan Tanrı gerçeğini
her tür bozuk, çürük, sakat, sapık öğreti
taktikleriyle diledikleri biçime sokanları
en ağır yargı beklemekte. Bu acıklı günahı
işleyenlerin etki alanı, aldatı kapsamı
başka günahların içerdiği düzensizlik
alanından daha geniştir. Sonuçları da
aklı durduracak boyuttadır.
Tanrı gerçeğine ters düşen dinlerin, tarikatların,
şeriat biçimlerinin bulucularını beklemekte
olan yargı hiç düşünülür mü? (5:10). Bunları
nasıl bilebiliriz? Hangi kriter (ölçüt)
ölçebilir onları? "Gerçekte başka
haber yoktur. Ama sizleri altüst edenler,
Mesih’in Sevinç Getirici Haberi’ni taklitleştirmeye
özenenler var" (1:7). Burada ve 5:10'da
gördüğümüz tedirgin etmek: tarasso, bu
sözün kullanımı için (bkz. Matta 2:3;
Markos 6:20; Yuhanna 5:4). Suların çalkalanmasını
betimleyen bu anlatı, korkuyla karışık
ürküntüyü simgeler. Nedir gerçeğe ters
düşen inanç ve tarikatların özelliği?
Gözdağı verme, aşırı korkutma, heyecan
oluşturma tertipleriyle kişileri kendilerine
bağlamak, onlara sımsıkı sarılmak, gerçeğin
yayılmasına katlanamamak, din yasakları
çıkarmak, vb. Çünkü bu dinlerde özgürlük
yoktur; kişinin düşünerek sağduyuyla konuları
tartarak kendi kararını vermesine olanak
tanınmaz. "Din budur; buna inanacaksın!"
üstelemesi her zaman ağır basar.
Galatya'daki inanlılar böylesi ezici baskı
altındaydı. Ne var ki, Tanrı'nın hak yargısı,
kişisel açılarını Tanrı bildirisi diye
öne sürenlerin yakasına yapışmakta gecikmeyecek.
O kim olursa olsun! Bir peygamber, bir
tarikat önderi, ya da bir melek! "O'nun
katında adam kayırıcılığı bulunmadığını
bilirsiniz" (Efesoslular 6:9). Şeriatçılar
lastikli söz hünerini daha da ileri taşıyarak
kayra habercisi Pavlos'u sünnet edicilikle
suçlamaktaydı bile. Tek bir olguyu ele
alıyorlar, o günkü durumu görmezlikten
geliyorlar, "İşte Pavlos'un sünnet
ediciliği" diyorlar (bkz. Habercilerin
İşleri 16:13). Bu düpedüz yalandı. Pavlos
sünnetçiliği yayan biri olsaydı, Mesih'in
haçına herhangi bir ekte bulunsaydı, ona
karşı her saldırı dinerdi. Pavlos'a yöneltilen
baskı ve saldırıların uluslardan değil,
Yahudi dincilerden geldiği unutulmasın.
Şeriatçıların tutumunda erdemli davranış
diye bir şey yoktu. Yalan ne denli büyükse,
o oranda etkin olur kanısındaydılar.
Haçın vaazı önde gelen kösteklemedir.
İblisin her alanda ona karşı çıktığı,
etkisini değerini önemini yıkmaya çalıştığı,
bu doğrultuda pek çok kişiyi hizmetinde
kullandığı, çelme ile yıkmaya bocaladığı
kin nesnesidir haç. Sevinç Getirici Haber'in
yayıldığı, haç bildirisinin vurgulandığı
yerde baskı ve saldırı olağandır. Çünkü
bu bildiri kişileri günahın, şeytanın,
şeriatın boyunduruğundan özgürlüğe çıkaran
güçtür (bkz. Romalılar 1:16,17). Pavlos
sadece bu bildiriyi yaydığından, saldırılar
zinciri altındaydı. Sağa sola koşarak
sünnet olun deseydi, hiç kimse ona saldırmazdı.
Günümüzde durum aynıdır. Din yayan güvencededir,
haçı yayansa baskıda.. Pavlos'un, haçtan
başka hiçbir şeyi yaymamaya kesin kararı
(bkz. I.Korintoslular 1:18-25) belirtiliyor.
1:23'te haç Yahudiler için skandalon'dur
(köstek). 5:11'de aynı skandalon sözü
belirtilmekte. Haçı ilan eden, Tanrı'yla
Oğlu Mesih'i hoşnut edendir. Öte yandan
iblisin, cinlerin, pek çok insanın bu
bildiriye içerleyeceği, onu yayanı kötüleyeceği,
her tür baskıyı uygulayacağı, hatta canına
kıyacağı doğal tümdengelimdir böylesi
bir tökez.
5:12: Bu vurgulamaya daha önce değinildi
(bkz. Filippililer 3:2). Bazı yorumcular,
Pavlos'un bu sıradan sert ve kaba biçimde
konuşamayacağını, apokopsontai derken,
bunlar bedenlerini kessinler dediğini
savunmakta ve kanıt olarak, Markos 9:43'ü
göstermekte. Bununla, Pavlos'un soyut
dil kullandığını öne sürmekte. Ama apokopto'nun
anlamı tümden kesmektir. Bu uygulamanın,
puta tapıcı tapınaklarda uluslara bağlı
rahipler tarafından, belirli törenlerde
yapıldığı, aşırı ve ürkütücü bir eylem
olduğu anımsatılmalı. Ve Pavlos yeniden
ana konuya geçmekte: "Kardeşlerim,
sizler özgürlüğe çağrıldınız" (5:13).
Yazar bu dönemde Mesih'ten gelen özgürlüğün
nasıl işlerliğe konulacağını vurguluyor,
özgürlükten ters anlam çıkarmaya karşı
kesin uyarıda bulunuyor: Ruhsal yasadan
özgürüm diyerek kendini bedenin çirkin
istek ve buyruklarına kaptırmaya kaymayasın
(bkz. Romalılar 6:1; 3:5-8). "Kardeşlerim,
sizler özgürlüğe çağrıldınız. Ancak özgürlüğü
bedenin gereksiz istekleri doğrultusunda
kullanmayın. Tam tersine, sevgi yoluyla
birbirinizin uşağı olun" (5:13).
Ve ardından onlara hem Eski Antlaşma'da
hem de Yeni Yeni Antlaşma’da en önemli
ilkeyi belirtiyor: "İnsan kardeşini
kendin gibi seveceksin" (5:14; bkz.
Levililer 19:18; Romalılar 13:8-10). Kökeni
İsa Mesih'te bulunan özgürlük bu ayrımlı
sonucu getirir (bkz. Yuhanna 8:32,35;
Romalılar 8:2). Bencil, kinci, sömürücü,
kırıcı, kıskanç insan özgür sayılamaz;
o sadece kendi tutkularına ve isteklerine
tutsaktır. Onu yönelten itki egoizmdir.
İsa Mesih özgürdür çünkü bencil değildir,
hiçbir engele takılmaksızın herkesi sevendir;
bütün insansal engelleri aşarak seven..
Düşman kullanımı O’nun sözlüğünden eksiktir.
O kendi isteğiyle canını insanlar için
verdi, başkaları yararına kanını akıttı.
O'nun gerçek bağlısı Tanrı'nın sınırsız,
koşulsuz sevgisiyle günlerini sürdürür,
özgür kişi olduğunu böylece gösterir.
Bencilliğin, çıkarcılığın, yararcılığın,
fırsatçılığın her yönü tutsaklık göstergesidir.
Bu sırada bulunan, özgürlükten söz edemez;
o baştan başa tutsaktır; yersiz duygularına
tutsak..
5:16,17,19,24: Bu yerlerde beden için
kullanılan söz sarks'tır. Yunanca'da sarks
beden anlamını taşır, etten oluşan bedenle
ilgilidir. Ama burada aynı söz günahlı
beden ilişkisinde kullanılıyor. Bedenin
gerekli istekleri var: Yiyecek, içecek,
hava, uyku, evlilik bağında cinsel ilişki,
vb. Aynı bedenin bir sürü gereksiz isteği
de var: Yan gelip yatmak, oburluk, içkicilik,
sigara tutsaklığı, uyuşturucular, hazcılık,
rasgele cinsel ilişkiler, evlilik dışı
bağlantılar, vb. Günaha tutsak kişinin
öz bedeninde her çeşit kışkırtıcı, dürtücü,
köstekleyici istek çöreklenir. Günahın
egemen kesildiği varlık kendi kendine
ne bunlarla boğuşabilir ne de yıkıcı istekleriyle
başa çıkabilir. Bu güç, bu sağlayış Tanrı'dandır;
O'nun Kutsal Ruhu aracılığıyla gerçekleşebilir.
Biricik yargıç Kutsal Ruh’tur. Dinler,
tarikatlar, ruhsal yasalar şu günahtır,
şu değildir yolunda bir sürü kural ve
kuram o sağlıklı sonucu gerçekleştiremez.
Bunlar sadece din ve insan görüşüdür.
Günahlı insan başka günahlıyı yaşam kutsallığına
iletemez. Bu hakemliği yalnız Tanrı'nın
Kutsal Ruhu yapabilir; yapınca da varlıkta
kendi ürününü oluşturur (5:22). Bu ilişkide
Romalılar 7. ve 8. bölümler dikkatle okunsun.
Hiçbir can ruhsal yasanın çizeceği uygulamalarla
Tanrı'ya beğenilen, O’nu hoşnut eden yaşamı
yaşayabilecek güçte değil.
Yasa yorumcularından biri bir gün İsa'yı
deneyerek O'na sordu: "Ey Öğretmen,
sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım"
(Luka 10:25). İsa ona ruhsal yasada yazılan,
insan kardeşi (komşuyu) kendin gibi seveceksin
ilkesini anımsatınca yasa yorumcusu kendisini
doğrulamayı kovalayarak, insan kardeşin
de kim olduğunu sordu. Yasanın kurallarını
o güne dek tümüyle uygulayamadığını kavrayarak
içinde rahatsız ve huzursuz oldu. İsa
yasa yorumcusuna, Sevinç Getirici Haber'in
en tatlı olgularından, İyi Samiriyeli
simgesini anlattı (okuyunuz, Luka 10:29-37).
Adamın yüreğine hançer saplandı. İsa ona,
"Git, sen de onun yaptığı gibi yap"
dedi. Kendin gibi seveceğin insan kardeşin
kimdir? Yalnız senin ulusundan, inancından,
dilinden, bölgenden, siyasal felsefenden,
toplumundan olan değil! Karşına çıkan
her insan kardeşi kendin gibi sevebiliyor
musun? Mesih'in sağladığı özgürlüğe kavuşursan
seveceksin ve şeriat ne diyor diye hiç
soruşturmayacaksın, şeriatın yerini sevgiye
bıraktığını anlayacaksın. Sevgi yeni yaşamın
mühürü, doğal ürünü, sonsuzun parlak görünümüdür.
Bu mektupta 'özgürlük' kökeninden gelen
kullanıma on bir kez rastlanır (bkz. 2:4;
3:28; 4:22,23,26,30,31; 5:1x2,13x2). Bu
on bir keze karşı, Pavlos'un öbür mektuplarında
toplam olarak on yedi kez kullanılıyor
aynı söz. Bu yüzden, birçok kişi Galatyalılar'a
"İnanlının özgürlük belgesi"
demiştir. Ve gerçek özgürlük, bedenin
gereksiz isteklerinden özgür kılınmak,
kişinin insan kardeşini kendisi gibi sevmekle
onu kucaklamaktır. Şeriatçılığa kayma
eğilimi gösteren Galatyalılar, Mesih İsa'da
mutluluk buldukları iman ve kayra özgürlüğünü
bırakmak tehlikesiyle yüzyüzeler. Bunun
sonucundaysa, insan kardeşi kendini sever
gibi sevmek ilkesine sünger geçirmeye
gitmekteler. İnsan kardeşim kimdir? "Yahudi
ile Yunanlı, köle ile özgür, erkek ile
kadın arasında hiçbir ayrım yoktur"
(3:28). Haçın verdiği özgürlük her çeşit
ırkçılık, milliyetçilik, dincilik, şeriatçılık,
bölgecilik, tarikatçılık, cinsellik ve
daha her ne varsa tümünün zincirlerini
paramparça eder (bkz. Romalılar 8:4; 13:8-10).
Şeriatçılığa kayma tavlamasıyla karşı
karşıya gelen Galatyalılar, Mesih'e iman
yaşamının temel ilkesinden de sapmaktalar
(5:15,26). Mektupta sadece bu iki yerde
gördüğümüz bir bunalım başgösteriyor.
Kayra-iman özgürlüğünü ciddiye almayan
bu insanlar, sevginin getirdiği özgürlüğü
de ciddiye almamaya başlamış; birbirlerini
ısırıp yiyorlar. Toplantılarında sevgi,
sevinç, uyum kalmamış; şeriatçılığın yürek
burkucu alarm işareti her yanda duyulmakta:
Sürtüşme, çatışma, kakışma, kara çalma
kargaşalığında sönüp gitme tehlikesinin
sınırına dayanmışlar. Horoz döğüştüren
biri, horoz döğüşüne katacağı iki horozu
kafeste götürürken, onlar çetin bir döğüşe
kapılarak birbirini yok ediyor. Adam düş
kırıklığını dile getiriyor: "Bu beyinsizlere,
her ikisinin de aynı safta döğüşeceklerini
niçin hiç kimse bildirmedi?" Yerme,
karalama, karşılıklı suçlama sonucu ortadan
kalkan topluluklar pek çoktur. Korintos
topluluğunda da bu tehlike belirgindi
(bkz. I.Korintoslular 1:11-13; 3:1-8).
Galatyalılar'ın içinde bocaladığı bunalımın
geniş boyutlu tehlike oluşturduğu alttaki
kesimden anlaşılıyor.
Özgür Yaşamı Kutsal Ruh Esinler 5:16-26
Ruhsal yasa (şeriat) gölgesinde yaşamakla,
Kutsal Ruh'un yönetiminde yaşamak arasında
ayrım dünyalar oranındadır. Ruhsal konularda
birbiriyle kesin çelişkiye düşen iki durum..
Bu kesimde yazar Pavlos bu köklü ayrımı
hepimizin önünde kesenkes sergiliyor.
Ruhsal yasa, bedeni ve bedenin gereksiz
isteklerini sürekli kıskacında tutar.
Buna karşı Kutsal Ruh'un görkemli etkeni,
iman-kayra işlerliğiyle kurtulanın yaşamında
tatlı ürünler yetiştirmeye başlar. Şeriatçılar
inanlılara, şeriatın buyruğu uyarınca
yaşamalısınız, demekteydi. Buna karşı
haberci Pavlos, "Hayır" diyor,
"Ruh uyarınca yürüyün" (5:16).
Şeriat, bedenin gereksiz isteklerini önleyemez;
onları sadece sergiler ve suçlar. Kutsal
Ruh'un yönetiminde olan inanlı, bedenin
gereksiz isteklerine kesin hayır diyebilmeye
güç bulur. Kutsal Ruh'un o yaşamda etkisi
kesindir (5:18,25; bkz. Efesoslular 2:4-6).
Şeriat uyarınca yaşayan, şeriatın buyruklarını
yerine getiremezken, Ruh yönetiminde yürüyen,
ruhsal yasanın gereğini hakça karşılar
(bkz. Romalılar 8:4). Çünkü Kutsal Ruh
inanlıya yepyeni doğa sağlamış, içine
kutsal yaşam özlemini koymuştur. Şeriat
gayrı bu insanı suçlayamaz.
Bu dönümde haberci Pavlos bedenin gereksiz
istekleriyle Ruh'un istekleri arasındaki
sürtüşmeyi anımsatır. Bunların birbirine
karşı direnişi, kişiyi özlediği işleri
yapmaya serbest bırakmaz (5:17). Akıllara
hemen Romalılar yedinci bölüm gelir. Konuya
ayrıntılarıyla yaklaşmak isteyen bu bölümü
incelesin. Sürekli bocalama içinde olan
kimdir? Günahta olan mı, inanlı mı? Bu
konuda iki ayrı yorum var: Bazıları bocalayanın
günahlı insan olduğunu savunur. Kimileri
de kurtulmuş inanlı olduğunu.. Günahlı,
günahı doğal bir alışkı olarak sürdürür.
Öte yandan kurtuluş bulan inanlı, günahın
saldırısı altında bulunduğunu görür, yenik
düştüğü her kez ruhunda acı çeker. İnanlının
gerçek durumunu tanımak için Romalılar
sekizinci bölüme bakılsın. Burada Romalılar
7 ile 8'in incelemesine gitmeyeceğiz.
Beliren gerçek, Galatyalılar 5:17 ile
Romalılar 7'nin koşutluğudur. Sürekli
sürütüşme, ruhsal yasanın koşullarını
uygulamaya didinme.. Bu çabada Ruh'un
istekleri hiçbir yolla gerçekleşemez;
kişi düş kırıklığında çalkalanır. Sonundaysa
haykırır: "Ne düşkün bir insanım
ben! Ölüme götüren bu bedenden beni kim
kurtaracak?" (Romalılar 7:24). Yüceden
Tanrı yanıtını aldığında, İsa Mesih aracılığıyla
Tanrı'ya şükür sunar (bkz. Romalılar 7:25).
Şeriat günahlının çaresizliğine çare değil;
tek çözüm diri Mesih’tedir. Mesih özgürlük
getirdi, O'na iman edenin Ruh'la yöneltilmesini
gerçekleştirdi (5:18). Şeriat dıştan uygulanan
yasalar, kurallar, töreler yöntemidir.
Tümü başarısızlıkla noktalanmakta. Ruh'un
yönetimi, iç yaşamda kutsal Tanrı'nın
kendisine özgü işleri bütünlüğe getirmek,
kişiyi Tanrı katında sağlıklı bir inanlı
yapmaktır. Ruh'la yönetilenin ruhsal yasa
yönetimine gereksinimi yoktur (5:18).
“Bedenin gereksiz isteklerine gelince,
bunlar belirgindir” (5:19). Aslında 'belirgindir'
(fanera), tümcenin ilk sözüdür: "Belirgindir,
bedenin gereksiz istekleri..." 'Görülmektedir'
anlamında. Türkçe'de 'fener' sözü buradan
türer. Şu bozukdüzen dünyada en çok görülen
düzensizlikler zinciridir, sözü edilen
bedende etkinlik gösteren on beş istek
(Bazı metinlerde 21'inci ayette, 'çekememezlik'
ardından 'adam öldürme' vardır). Aralıksız
görülmekte olan kargaşalıklar dünyası
bu on beş çürük eylemle ve bunlara benzer
işlerle belirir. İsa Mesih'in sağladığı,
varlıkta konut kuran Kutsal Ruh'un hiç
ara vermeden işlerliğe koyduğu iman-kayra-vaat
ilkesi, et bedende yaşayan inanlının beden
işlerini alt etmesine, onlara karşı yengiyi
gerçekleştirmesine etkin destektir. Bu
gönençte bulunana ruhsal yasa gereksinimi
yoktur. Eski Antlaşma'da Yeşaya peygamber
çarpıcı bir gelişimi vurgular: "O
gün Yahuda ülkesine şu ezgi söylenecek:
Güçlü kentimiz var. Kurtarışı duvarlar
ve burçlar niteliğinde koyuyor O...duvarlarına
kurtuluş, kapılarına da hamt adını vereceksin"
(Yeşaya 26:1; 60:18).
Sıralanan on beş çürük eylemin tümü bedenin
düşük işleridir. Bunları dört ayrı başlık
altında sınıflandırmak gerekir:
1. Cinsel bozuklukla ilgili olanlar üç:
Rasgele cinsel ilişki, iğrençlik, soysuzluk
(5:19).
2. Gizli güçlere inanma, onların etkisine
bağlanma iki: Puta tapıcılık, büyücülük
(5:20).
3. Sağlıksız insan ilişkileri sekiz: Düşmanlık,
kavgacılık, kıskançlık, öfke, sürtüşme,
bölücülük, ikilik, çekememezlik (5:20,21).
4. Dış etkenlerle bedenin duygularını
kışkırtmak iki: sarhoşluk, içkili gürültülü
eğlence alemleri ve bunlara benzer işler..
(5:21).
Şimdi bu dört başlık altında belirlenen
gereksiz beden isteklerine daha yakından
bakalım:
1. İlk sıradaki cinsel bozukluklar giderek
yoğunlaşmakta, akılları durdurucu boyutlara
dayanmakta. Günümüzde eşcinsellik, sevicilik,
travesticilik bazı kuşaklarda sıradan,
hatta övünülen birer eyleme dönüşmüş,
evlilik kurumu gerilere itilmiş. Tarihin
önceki çağlarından bu yana cariyeler almak,
savaşlarda kadını kızı alçaltmak, pedofili
(sübyancılık), çokevlilik utancı, hayvanlarla
cinsel ilişki ve daha bir sürü cinsel
soysuzluk da öneme alındığında, kadının
erkeğin Tanrı'dan sağlanan bu özel yetkiyi
hangi çirkin aşırılıklara götürdüğü belirgin
olur.
2. Günahlı ademoğlu Tanrı'nın Kutsal Kitap'ta
kendisini açıklamasıyla yetinmeyerek,
her tür yalancı tanrı tapıcılığına, gizli
güçlere inanma, onları etkisi altına alma,
fasa fisolar uydurma uğraşına kayarak
ateşle oynarcasına kendisini akıntıya
bırakıverdi. Bu doğrultuda rüzgâr ekenler
kasırga biçmekte: Batılcılık, büyücülük,
üfürükçülük, nüshacılık, medyumculuk,
sihirbazlık, manyetizma, hipnotizma, yıldızlara
bakıcılık, her tür falcılık, kağıt açıcılık,
el avuç okuyuculuk, fincancılık, ölülerle
seanslar, mavi boncuklar, at nalları,
vb. Günümüzde 'okult' olarak bilinen karanlık
evrelere dalma yöntemi niceleri tutsak
kılmakta, akılları oynatmakta. Bu alanlarda
dökülen, kazanılan, vergisi ödenmeyen
paralar oluk oluk. Ve sonunda pek çok
kişinin aklı siniri yıkık..
3. Sağlıksız insan ilişkileri: Sekiz ayrı
eylem niteliğinde beliren bu bozukluklar
zincirinin içine almadığı tek kişi yok.
Peygamberinden sıradan kişisine varıncaya
dek her yerde herkes bu sarsıntının kurbanı.
Ailede, işte, siyasette, sporda, kültürde,
dinde, ulus içinde ve dışında, evrensel
çapta. Herkes kötü, bozuk insan ilişkilerinin
mengenesinde. İnsansal bunalımların, sarsıntıların,
kan akıtmaların tümü bu sarsıntıdan kaynaklanmakta,
etkisi orman yangını gibi her yana yayılmakta.
Karı koca arasındaki geçimsizlikten boşanmadan
tut, yeryüzünün her yanında alev saçağı
sardı. Savaşlara varıncaya dek, tümünün
kökündeki bunalım bu. Tüm insanlık içinde
bozuk ilişkiyle etkilenmeyen tek kişi
Rab İsa Mesih’tir. Günah işlemeyen, düşman
bilmeyen tek kişi O’dur. Barışımız İsa
Mesih (bkz. Efesoslular 2:14-17).
4. Dış etkenlerle bedenin duygularını
kışkırtmak: Yaratan insana yaşamı geliştirecek
gerekleri sağladı: Hava, su, yiyecek,
vb. Fiziksel varlığa güç sağlayan bu gereçler
teşekkürle Tanrı'dan alınacak yerde (bkz.
I.Timoteos 4:3-5), ademoğlu kendi aklınca
dıştan bedene sokulan başka nesneler çıkardı,
bunlarla yaşamını cehennem alevlerinin
yalayışına bıraktı: Başta sigara, sonra
içki, enfiye, uyuşturucular, yatıştırıcılar,
sinir hapları, vb. Günümüzde genç kuşağın
uyuşturuculara tutsaklığı evrensel bunalım
ve yıkım nedeni.. Tümü de bedenin zevk
algılarını öylesi kışkırtmakta ki, duygular
duyguluğunu yitirmiş (bkz Efesoslular
5:18). İçkili-gürültülü eğlence alemleri
olarak çevrilen söz, komoi. Komos eski
Yunan'da içkili gürültülü eğlence alemleri
tanrısıydı. Bu tanrının adı altında bir
sürü tören düzenlenir, onun şerefine âlemler
yapılır, kadınlı erkekli taşkınlıklara
gidilirdi. Bu yalancı tanrının adı kendine
yaraşır sıradan eğlence düzenlemeleri
ilişkisinde kullanılırdı. Şu dönemde de
böylesi hayali bir tanrının adıyla ilişkili,
keyfinden dört köşe olmanın aşırı uçlarına
sürükleniyor âlem düşkünleri..
Haberci Pavlos önceki ziyaretinde inanlıları
uyarmıştı (5:21). Bunu onlara yeniden
anımsatıyor ve üstelemeyle vurguluyor:
Bunları yapanlar, bu eylemlere kapılanlar,
Tanrı hükümranlığına mirasçı olmayacaklar
(bkz. I.Korintoslular 6:9,10). Pavlos
onlara önceki ziyaretinde bir şey daha
söylemişti (5:21). Tanrı hükümranlığı,
doğrulukla donatılanlara ayrılan vaat
mirasıdır. Bu mirasa kavuşacak olan, kutsallık
ilkesini benimsesin. Buna karşı davrananlaraysa
şu uyarı doğrultulur: “Haksızlık eden
haksızlığını sürdürsün. İğrenç kişi iğrençliğini
sürdürsün. Hakça davranan haklılığını
sürdürsün. Kutsal olan kutsal olmayı sürdürsün"
(Vahiy 22:11).
Yazar Pavlos köklü bir dönüş yaparak Ruh'un
ürünü (tekil) ne olduğunu anlatmaya geçiyor.
Tek Ruh'un tek ürünü vardır. Ruh’un çok
görünümlü ürünü sayı açısından değil,
bütünlük bakımından sunuluyor. Burada
tek niteliğin dışavurumunu ayrımlı yönlerden
görüyoruz. Dokuz belirleme birbirinden
bağımsız durumda tasarlanamaz. Birisi
değerlendirilirken öbürü dışlanamaz. Ya
tümü ya da hiç biri! Ruh’un ürünü tüm
çekiciliğiyle böyle belirir. Bunun koşutu
sayılabilecek, ‘Işığın ürünü’ de önümüzdeki
metnin yorumuna katkıda bulunabilir (bkz.
Efesoslular 5:9). Bu, çok yönlü üründür:
Sevgiyle açılır, tutkulara üstünlükle
derinine girilir. Arası kremalı, dokuz
katlı meyve pastası gibi (5:22,23). İsa
Mesih'in hükümranlığında, yüceden inen
yeni Yeruşalim kentinin orta yerinde yaşam
ağacı duruyor. Ağaç on iki ürün yetiştiriyor.
Tek ağaç her ay kendine özgü ürünü veriyor
(bkz. Vahiy 22:2). Ruhun ürünü bunun gibidir.
Kutsal Ruh tektir, ürünü tektir. Doğaüstü,
insan ötesi, fizik üstü ürün. Yeryüzünde
hiçbir ürüne benzemeyen, Tanrı'nın bahçesinde
yetişen ürün. Ve bu ürün taklit edilemez.
Ruh'un etkilediği ürünü yetiştirenler
üzerinde ruhsal yasa kısıtlaması yoktur.
Şeriatın bu alanda hiçbir etkisi düşünülemez;
böylesi ürün karşısında tüm gücünü yitirir
şeriat. Yeryuvarlağında tropikal bölgeler
karın, kar fırtınalarının etkisi dışında
kalan yörelerdir. Kutsal Ruh’un etkisine
giren kişi günahın egemenliğinde değildir.
Ruhsal yasa, etkisi altında tuttuklarına,
bedenin gereksiz isteklerine yenik düşenlere
bir sürü kısıtlama koyar. Öte yandan,
Ruh'un çok kapsamlı ürününe dikkati çevirmek
baştan başa aydınlatıcıdır. Gönenç bulanlar
çevreye Ruh'un ürününü saçar. Bunlar özgür
insanlardır. Rab İsa Mesih’in öz yapısından
kaynaklanan ürünlere teker teker yaklaşmak
yüreklendiricidir:
Sevgi (Agape): Tanrı doğrultusunda (bkz.
II.Selanikliler 3:5), insan kardeş doğrultusunda
(bkz. I. Korintoslular 13. bölüm; Galatyalılar
5:13,14). Yüzey ve dikey..
Sevinç (Hara): Parayla satılan yapmacık
sevincin bol olduğu şu hüzünlü dünyada
gerçek sevinç sadece Tanrı'yla sağlıklı
ilişkiden kaynaklanır (bkz. Filippililer
4:4; Yuhanna 15:11; 17:13).
Barış (İrini): Kalıcı barış, akılsal-ruhsal
esenlikle gerçekleşir. Buysa, günahlının
affıyla belirir (bkz. Yeşaya 26:3; Romalılar
5:1; 15:13; Filippililer 4:7). Sağlıklı
insan ilişkilerini geniş boyutta etkileyen
barıştır bu (bkz. Romalılar 14:17,19).
Katlanış (Makrothemia): Yaratan'ın yaratığa
katlanışı olmasa, yeryüzünde tek can kalamazdı.
Tanrı ne denli katlanışlı olduğunu, şeriat
tutsağı Saul’un (Pavlos) yaşamında gösterdi
(bkz. I.Timoteos 1:16). Ruhun ürünüyle
donatılan inanlı da, insan kardeş doğrultusunda
tanrısal katlanışla davranmaya çağrılır
(bkz. II.Timoteos 4:2).
İyi yüreklilik (Hristotis): Bu şanlı ad
Tanrı'ya ilişkin kullanılmakta (bkz. Romalılar
2:4; 11:22; Efesoslular 2:7; Titos 3:4).
Yazar Pavlos, günah tutsağı insanlığın
resmini çizerken, "İyilik yapan yok,
tek kişi bile yok!" der (Romalılar
3:12). Mesih'in kendisini çağırdığı ulu
hizmeti nasıl sürdürdüğünü de bu sözle
anlatır (bkz. II.Korintoslular 6:6). Ve
inanlının kuşanımına tanrısal özelliği
de bu koyar (bkz. Koloseliler 3:12). Tanrı
bu göksel özelliğini Ruh aracılığıyla
kurtardığı kadına erkeğe bollukla verir.
İyilik (Agathosini): İsa Mesih, iyilikle
dolu insanın ürününü şöyle anlatır: "Her
iyi ağaç sağlıklı ürünü yetiştirir"
(Matta 7:17). Kutsal Ruh'la dolanın yetiştirdiği
ürün budur. Bu aşamaya gelen Roma uyruğu
inanlılara Pavlos sesleniyor: "Kardeşlerim,
sizlerin iyilikle dolmuş, her tür bilgiyle
tümlenmiş, birbirinize öğüt vermeye güçlenmiş
olduğunuza kesin güvenim vardır"
(Romalılar 15:14). Ruh'un ürününe koşut
olarak ışığın ürününü anlatırken yazar
şöyle diyor: "Işığın ürünü her iyilikte,
doğrulukta, gerçekte belirir" (Efesoslular
5:9). "Bu doğrultuda sizler için
hep dua etmekteyiz. Öyle ki, Tanrımız
sizi çağrısına yaraştırsın. Her iyilikten
hoşnut olmanızı ve imandan esinlenen işi
uygulamanızı gücüyle doruğa eriştirsin"
(II.Selanikliler 1:11).
İyilik Tanrı'nın özelliğidir. Hiçbir yaratık
Tanrı açısından iyi sayılamaz. Kadının
erkeğin iyiliği onu seven, canını veren,
kurtaran, kutsallığa eriştiren İsa Mesih'ten
kaynaklanır. Bunun dışında birine iyi
denince, bu sadece kusurlu ademoğlunun
kavramı kapsamında anlatılan iyiliktir:
Biraz iyilik biraz kötülük. Ademoğlu yalnız
büyük suçlulara iyi demez. Öte yandan,
pek çok kişiyi giderayak iyi olarak niteler.
İçten bağlılık (Pistis): Bu, iman için
kullanılan sözdür. "İman nedir? Umulanların
güvencesi, gözle görülmeyenlerin kanıtı"
(İbraniler 11:1). Tanrı'ya iman, kuşkuyu
dışlayan içten bağlılıktır. Önce sağlıksız
insan ilişkilerinden sekiz başlık altında
geniş çapta söz edildi. Bu sarsıcı, ayırıcı,
bölücü davranışlara karşı sağlıklı insan
ilişkisi tek sözle anlatılmakta; Ruh'un
ürünü: İçten bağlılık (insan kardeşe güvence
veren tutumla davranmak, her eylemle dostluğu
göstererek onu kanıtlamak).
Sadakat, bağlılık, adalet, doğruluk yokluğu
ailenin içinden başlayarak uluslararası
ilişkilere varıncaya dek her alanı sarmakta.
Sonunda her tür sağlıksız ilişki arş-ı-âlâya
çıkmakta. Bozuk insan ilişkilerini ne
din, ne şart, ne şeriat, ne tarikat, ne
de marifet düzeltebildi şimdiye dek. "Yeniden
doğmalısın" (Yuhanna 3:3) diyen İsa
Mesih, insan kardeş doğrultusunda içten
bağlılığı varlıkta oluşturandır. Pistis
sözünün bu ilişkide kullanıldığı yerleri
okuyun: Matta 23:23; Titos 2:10; olasılıkla
Filimon 5; Romalılar 3:3. En son ayette
pistis sözü Tanrı’ca verilen esin ilişkisinde
kullanılır. Pistis'le ilgili başka bir
kullanım pistos'tur (bkz. I.Timoteos 5:12).
Sadık, güvenilir kimse. Ruh'un ürünü daima
beğenilen, kavramlı kişi tarafından benimsenen
sonuçları oluşturur.
Yumuşak huyluluk (Praitis): "Ne mutlu
yumuşak huylulara! Çünkü onlar yeri miras
alacaklar" (Matta 5:5). Rab İsa Mesih
bu ilkeyi vurguladı, inanlısının varlığında
bu sonuçlamayı gerçekleştirmek için Kutsal
Ruh’unu verdi. Yumuşak huyluluk Tanrı
doğrultusundadır (bkz. Yakup 1:21), insan
kardeş doğrultusundadır (6:1; bkz. II.Korintoslular
10:1). Pavlos Mesih'e hizmetinde bu tutumla
davranmayı en öne koydu. Karşımızdakilere
iki yolla yaklaşabiliriz: Değnekle ya
da sevgi ve yumuşak huylulukla (bkz. I.Korintoslular
4:21). Ruh'un ürünü ikincisindedir. Rab
İsa Mesih yumuşak huyluluğuyla tanınır
(bkz. Matta 11:29; 21:5). Musa yumuşak
huylu peygamberdi, başka insanlar arasında
en yumuşak huylu olan (bkz. Çölde Sayım
12:3).. Evlilikte kadına doğrultulan öğüt
için (bkz. I.Petros 3:4).
Tutkulara üstünlük (Enkratia): Kimdir
her kışkırtıda, her sallantıda, her sorunda
kendini tutabilen? Kimdir şeriatın son
harfine varıncaya dek, her noktada kesin
üstünlükle yengiye giden? Kimdir her saldırıda
ve sallantıda bedeninin gereksiz isteklerine
‘hayır’ diyebilen? Sadece Mesih'in yeniden
doğuş verdiği, Kutsal Ruh’uyla doldurduğu
kadın ve erkek (bkz. I.Korintoslular 9:25-27).
Vali Feliks haberci Pavlos'u yargılıyordu;
bu arada ondan Tanrı Sözü'nü dinlemek
ilgisini de gösteriyordu. Bir Yahudi olan
karısı Drusilla ile birlikte geldi, Pavlos'u
çağırttı; ondan Mesih İsa'ya iman etmenin
ne olduğunu dinledi. Ne var ki, Pavlos
doğruluktan, tutkulara üstünlükten ve
gelecek yargıdan söz edince Feliks ürktü,
"Şimdilik git" dedi, "Vaktim
olunca seni yeniden buraya getireceğim."
Ama yolsuzlukta bocalayan bu ikiyüzlü
makam sahibi Pavlos'tan rüşvet bekliyordu.
Onu sık sık yanına çağırmasının nedeni
buydu (bkz. Habercilerin İşleri 24:24-26).
Tutkulara üstün çıkmak sözü onu ürküttü,
ama bedenin kötü isteklerinden döndüremedi.
"Bunu göz önünde tutarak her tür
çabaya önem verin: İmanınızı erdemle bütünleyin;
erdemi bilgiyle, bilgiyi tutkulara üstünlükle,
tutkulara üstünlüğü sabırla, sabrı tanrısayarlıkla,
tanrısayarlığı kardeş sevgisiyle, kardeş
sevgisini de tümel sevgiyle" (II.Petros
1:5-7). Kilise'de İhtiyar seçilende aranan
özellikler arasında 'tutkulara üstün gelmek'
de vurgulanıyor (bkz. Titus 1:8). Ruh'un
ürünüyle belirenleri ruhsal yasa hiçbir
durumda suçlayamaz; çünkü yargılanacak
bir şey bulamaz onda. Bu somut gerçekler
karşısında yazar Pavlos yeniden haçın
gücüne değinerek eldeki konuyu doğal sonuca
bağlıyor (5:24).
Haç sözü yedi kez geçer mektupta, üçü
ad, dördü fiil olarak (5:11; 6:12,14;
2:20; 3:1; 5:24; 6:14). Böyle önemlidir
Pavlos'a, İsa Mesih'in kayrasal affına
imanla doğruluk yetkisine kavuşmak. Bunun
doğal sonucu olarak da O'nun haçında günahlı
bedene ölmek. Günah yatağı beden kökende
varlığın düşmanı olarak tanınınca yaşam
bambaşka kavrama gelir. Bu gerçekleşince,
ruhsal yasanın tüm dilekleri etkisiz kalır.
İsa'ya bağlanmanın doğal parlak sonucu
budur. Düşük istekleri ve tutkularıyla
birlikte bedenin yaraşığı haç ölümüdür.
Kutsal Ruh'un yaşamda egemenliği günaha
karşı üstünlük sağlar, bedenin haça çakılışı
günahın egemenliğini kırar. Dinlerin,
törelerin, felsefelerin yanıtlayamadığı
sorun böylece çözüm bulur. Kutsal Ruh'un
egemenliğinde yaşıyorum diyenin yaşam
yöntemi Ruh uyarınca belirlenir (5:25).
Ters durumda o kişi sarsıcı çelişki ortamına
düşer. Mesih bağlılığı her tür çelişkiden
arıdır. Burada 'yürüyüş' olarak çevrilen
söz Yunanca'da çok ilginç anlam taşır;
stoiheo: askerlerin düzgün, uyumlu, göz
doyurucu, bir dizide aynı adımlarla ilerleyişi.
Bu düzende uyumsuz tek harekete rastlanamaz;
çünkü böyle yürümeye eğitilmiştir onlar.
İnanlıların bir arada yürüyüşü de bu biçimde
olacak. Bakan o düzende o dizide kusur
bulamayacak.
Aynı kullanım sırasından şiirin dizisine
stoihos (stihoi) denir. Bu da ad olarak
aynı gerçeği anlatır: Kesin uyum, düzen,
çekicilik, akıcılık.. İnanlının yaşamı
en üstat kalemden çıkan şiirdir. "Çünkü
bizler O'nun yapıtıyız" diye yazılmıştır
(Efesoslular 2:10). Burada yapıt poiima'dır.
Bunun da anlamı şiir’dir. Mesih İsa'nın
yaşamından kaynaklanan güzelliği, kutsallığı,
düzenliliği gösteren şiir. Dizili yapıt..
Bu aşamaya gelen böbürlenemez, insan kardeşini
kışkırtamaz, kıskanamaz (5:26). Daha önce
açımlanan 15. ayete bakın. Şeriat merağına
düşen Galatyalılar arasında bir sürü insansal
düzensizlik ve uyumsuzluk dizisi baş göstermekteydi.
Yazar Pavlos onlara bedenin işlerine karşı
Ruh'un ürününü tanıtmakta, kişiyi bu çekici
aşamaya çağırmakta.
Birbirimizin Yükünü Taşıyalım 6:1-6
Kutsal Ruh'un ürününü tanıtlamaya atanan
inanlının doğal yaşam tutumu nedir? 5:14'te
belirtilen Eski Antlaşma kuralının nasıl
işlerliğe konulacağı burada gösteriliyor.
Inanlı hem insan kardeşi doğrultusunda,
hem de kendi yaşamı ilişkisinde aktöresel,
sağtöresel (etiksel) yükümlülükler altındadır.
Tanrı kayrasına iman ederek günahtan arıtılan,
doğrulukla donatılan kişi kuşkusuz 'ermiş'
biri değildir. Kusurdan, köstekten, çelmeden
ve günahtan etkilenmeyen bir aziz kesilmemiştir
o. Bu görkemli yetki, yeni beden kuşanıldığında,
şimdiki yaşamın ötesinde gerçekleşecek.
Her inanlının umutla gözlediği tanrısal
vaat o zaman tümlenecek.
Kilise toplantısında biri suçüstü yakalansa
da (6:1; doğru çeviri böyledir), izlenecek
yol ne olmalı? İşlenen günaha derin üzüntü
duymak, onu gizlemeyerek açık açık bildirmek,
tanrısal kayraya sığınmak, af dilemek
(bkz. Süleyman’ın Özdeyişleri 28:13; Eyub
10:14; Yeremya 2:22; 16:17; Hezekiel 11:5;
Luka 12:2; Mezmur 19:12; 90:8; I.Selanikliler
5:7). Bu sıradan, Davut peygamber canlı
bir örnektir (bkz. II.Samuel 11:7,12;
Mezmur 51:4). Toplantıda ya da bir ailede
suçüstü yakalanıp da Davut gibi alçalan,
suçunu açıklayan kadına erkeğe nasıl davranılacak?
Şeriat uyarınca nasıl davranılacağı çok
iyi bilinir (bkz. Yasanın Tekrarı 13:10;
21:21; Yeşu 7:25, vb.). Şeriat altında
belirli bir günah işleyen, milyon kez
tövbe etse, af dilese, ağlasa, dövünse
şeriat, dileğinden zerre kadar ödün veremez,
şeriatçılar avaz avaz bağırır: Taşlanacak!
(bkz. Romalılar 2:12). Ve hiç acımasız
taşlanır o. Şeriatın öcü alındığından
şeriatçılar, zararın ödendiğine sevinç
duyar. Günümüze dek belirli düzenlerde
şeriat dileği uyarınca kişinin kolu bacağı
kesilir.
Seven Tanrı’ya binlerce şükür, şeriat
altında değiliz. Haç, şeriatın tüm dileklerini
İsa Mesih'in işkenceli ölümüyle karşıladı,
suçlunun oluşturduğu zararı ödedi, şeriatı
yıktı (bkz. Romalılar 6:23; 5:21). Haçın
gölgesine sığınan, şeriatın acımasız yargısından
korkmaz. Ama günaha karşı hoşgörü de düşünülemez.
Günahın haçta yargılandığı gibi, aynı
yargı yoluyla kişinin öz varlığında da
yargılanması gerekir. Günahını açıklayarak
Mesih'in kayrasına sığınana, topluluk
içinde nasıl davranılacağını belirtir
önümüzdeki bildiri: "Siz ruhsal olanlar..."
(6:1). Kilise toplantısında ruhsal olanlar
var, bedensel olanlar var (bkz. I.Korintoslular
3:1). Ruhsal olanlar, Tanrı'ya Mesih'e
sürekli yakınlıkta yaşayanlardır; bedensel
olanlarsa, O'na bağlı oldukları İsa Mesih'in
yaşamlarında somut ve kanıtlı egemenliğini
daha anlamamış olanlar, sevgi ilkesi uyarınca
yaşamayanlardır. Yazar Pavlos ruhsal olanlara
sesleniyor. Bedensel kişiyse daha ruhsal
bilgi aşamasına gelmemiş olandır; onun
etkisi kısıtlıdır.
6:1: "...yumuşak huylulukla onu doğruluğa
getirin.” Daha önce yumuşak huyluluktan
söz edildi (5:23); doğruluğa getirmek:
katartizo. Bu sözün anlamı onarmak, hazırlamaktır
(bkz. Matta 4:21; 21:16; Luka 6:40; Romalılar
9:22). Bir eylemi ilerleterek onu tümlüğe
getirmek.. İşlem, süreç, yöntem anlamı
bu sözde gizlidir. Günah işleyen inanlının
önceki duruma getirilmesi duayı, sevgiyi,
katlanışı, bazı durumlarda da zamanı gerektirir.
Örneğin, artos ekmektir. Anlamı ne olabilir?
Dil uzmanları bunun üstteki fiille aynı
kökenli olduğuna dikkati çekiyor. Ekmeğin
tümlüğe gelebilmesi için birçok gereç
bir araya getirilmiş, karıştırılmış, yoğrulmuş,
fırına konmuş, sonunda ekmek (artos) olmuş.
Günahta yakalananın önceki duruma getirilmesi
uğraş ve katlanış ister. Bu yükümlülüğü
üstlenenin imanda derinlenmiş olması gerekir.
Bu eylemin Kutsal Ruh gücüyle gerçekleşebileceği
unutulmasın. Ardından yazar Pavlos önemli
bir öğüt ekliyor: "Kardeşlerim! Eğer
biri suçüstü yakalansa da siz ruhsal olanlar
yumuşak huylulukla onu doğruluğa getirin.
Kendi durumunuzu da göz önünde bulundurun;
olmaya ki, sen de günahla denenesin"
(6:1; bkz. II.Korintoslular 2:5-11).
İsa Mesih öğrettiği duada şunu belirtti:
"Günahla sınanmamıza olanak bırakma,
bizleri kötüden kurtar!" (Matta 6:13).
Günahla denenemeyecek hiç kimse yoktur
(bkz. I.Korintoslular 10:12). Sorun, sınanmanın
nasıl karşılanmasındadır. Ve denenmenin
gelmesine izin veren Tanrı'nın, her sınanmayı
alt etmeye gücü yeter olduğuna inanmakta
(bkz. I.Korintoslular 10:13). İnanlı günaha
ölüdür, ama günah onun uslu durmayan düşmanıdır.
Günah egemenliğinin kesinlikle ve bitimlilikle
ezilmediğini bilmemiz gerekir. İsa Mesih
Getsemane bahçesinde dua etmekteyken öğrencileri
uykuya daldı. O çetin anda Rab İsa öğrencilerini
şu sözlerle isteklendirdi: “Neden uyuyorsunuz?
Kalkın dua edin ki, denenmeye düşmeyesiniz”
(Luka 22:40,46).
Yazar Pavlos şöyle demiştir: "İmanda
güçlü olan bizler, güçsüzlerin zayıflıklarını
yüklenmek zorundayız. Amacımız kendimizi
hoşnut etmek değildir" (Romalılar
15:1). Burada, güçlü inanlı güçsüz inanlının
zayıflıklarını yüklenmeye çağrılıyor.
İsa Mesih biz güçsüz yetersiz günahlıların
suçluluğunu, kötülükler zincirini yüklenerek
haçta asıldı. O günahlılarla özdeş oldu;
güçlü olan da güçsüz kardeşle özdeş olmaya
zorunludur. Sevginin işlerliği böyle belirlenir.
İlginçtir, Galatyalılar'da ruhsal yasaya
(nomos) hiçbir ödün vermeyen haberci Pavlos,
şimdi yasayı uygulamaya yüreklendiriyor
inanlıları (6:2). Ama hangi yasa? Apayrı
bir yasa: Mesih'in yasası. Sadece bu yerde
İsa Mesih'in yasasından söz edilir tüm
Yeni Antlaşma'da. Ne olabilir Mesih'in
yasası? "Size yeni bir buyruk bildiriyorum;
birbirinizi sevin" (Yuhanna 13:34;
15:12). Eski Antlaşma'da duyurulan on
buyruğu özetleyen, Tanrı-insan, insan-insan
ilişkilerini en etkin biçimde yörüngeye
oturtan Mesih'ten gelen bu on birinci
buyruk diyebileceğimiz ilke uyarınca yaşamak,
nesnel ve yapıcı tutumdur. Bu yasaya göre
yaşayanın ruhsal yasaya hiçbir gereksinimi
kalmaz. Birbirimizin yükünü –ve insan
kardeşin yükü küme küme– taşımak Mesih'in
yasasını uygulamaktır. Bu yasa yük ağırlık
değil, zevk ve gönençtir. İnanlının bu
yükümlülüğü benimsemesi Rab İsa Mesih’le
tam özdeşliktir (bkz. Filippililer 2:5-10).
Bu ilkeyi bir yana iterek kişiliğiyle,
dinselliğiyle övünen, kendisine önem veren,
kendi gözüne kül atıyor (6:3). Kişi niçin
övünür, neden övünmeye gereksinim duyar?
(bkz. Romalılar 3:27). Bencil başarılarla
övünen, gerçekte çürük tahtaya basıyor.
"Övünen Rab ile övünsün" (Yeremya
9:23,24; bkz. II.Korintoslular 10:17).
Yazar Pavlos az önce bu insanlara, "Böbürlenmeyelim"
uyarısında bulunmuştu (5:26). Şeriatı
uyguladığını sananın böbürlenmesi doğaldır:
"Şunu yaptım, bunu yerine getirdim,
sevap sadaka dağıttım, oruç tuttum, hacca
gittim, duamı biatımı kaçırmadım ve daha
neler yapmadım! Elbette Tanrı bunları
unutamaz, onları kabul eder!" İnsan
diz boyu günahta ve halen haklılık iddiasında!
Haberci Petros’un, Samiriye'de büyücü
Simon'a "Gümüşün seninle birlikte
yok olsun!" dediği anımsanmalı (Habercilerin
İşleri 8:20). Buna karşı, günahlılığını
kesenkes kabul ederek tek yaraşığının
cehennem olduğunu bilene, seven acıyan
Tanrı'nın kayrasına iman ederek kurtulana,
böbürlenecek hiçbir zemin kalmamıştır.
Pavlos'un övüncü, onu cehennem yargısından
kurtaran Mesih'in haçındadır (6:14). Şeriatı
uygulamakla övünen, kendi kendini kandırıyor
(6:3).
Kişinin yaşamını, başarısını, dinselliğini
başkasıyla karşılaştırması onu kolaylıkla
büyüklenmeye, böbürlenmeye götürür (6:4).
Kuşkusuz kendimizden geride bulunan pek
çok kişi vardır. Ama bu tutum ıskalamakla
sonuçlanacak. Günahlı kendini suçsuz günahsız
İsa Mesih'in karşısına getirdiğinde, "Ne
düşkün bir insanım ben! Ölüme götüren
bu bedenden beni kim kurtaracak?"
(Romalılar 7:24) diye bağırmaktan kendisini
tutamaz. Herkes kendini denetlesin. Tüm
böbürlenme buhar gibi dağılır. Başarı
varsa başarı olarak belirecek; ama bu
arada bir sürü ürünsüzlük, verimsizlik,
yararsızlık da açığa çıkacak. Kendini
başkalarıyla karşılaştırma! Tehlikeli
oyundur bu. Ne demiştir Rab İsa Mesih?
"Sizin durumunuz da tıpkı bunun gibidir.
Buyrulan her şeyi yaptığınızda, 'biz yararsız
uşaklarız' deyin, 'sadece yapmamız gerekeni
yaptık'" (Luka 17:10).
6:5: "Çünkü herkes kendi yükünü (fortion)
taşımak zorundadır." Buradaki 'yük'
sözü, İkinci ayetteki 'yük' ten başkadır.
Ayet 5'te, herkesin payına düşen yaşam
sorunları, güçlükleri, yükümlülükleri
var. Hiç kimse yükümlülüklerini başkasına
aktaramaz; her insan kendine düşen baskılara,
güçlüklere duayla dilekle katlanmaya zorunludur.
Bunlardan kaçamak arayan, paçayı kurtarmaya
çalışmakta. Bunları başarıyla sürdüren,
yaşam sorunlarını tanrısal yardımla göğüsleyen,
iman yolculuğunda güçlenir, başkalarının
yükünü taşımaya etkinlik kazanır. Öte
yandan birinin yükü (varos)) ağırsa, başka
inanlılar onun yardımına koşmaya teşvik
edilmekte (6:2).
Bu arada (6:6) yazar Pavlos, 2:10 ile
6:2,9,10'daki gerçeği anımsatan bir isteklendirme
koyuyor karşımıza: Tanrı Sözü'nde eğitilen,
eğitene gerekli desteği sunmaktan beri
durmasın. Yeni Antlaşma bu tür öğüt ve
yüreklendirmelerle doludur: "Aranızda
emek verenlere... yönetmenlerinize...
size öğüt verenlere" (I.Selanikliler
5:12-13). "Size Tanrı Sözü'nü bildiren
önderlerinizi anın... önderlerinizi dinleyin,
onlara bağımlı olun" (İbraniler 13:7,17).
"İhtiyarlar'a bağımlı olun"
(I.Petros 5:5). "Yönetmenlik görevini
gerektiği gibi yürüten Ihtiyarlar'a çifte
onur yaraşır; özellikle de tanrısal Söz'ü
bildirip öğretmeye emek verenlere... İki
ya da üç tanık ağzından kanıtlanmadıkça,
bir Ihtiyar'a karşı hiçbir suçlamayı kabul
etmeyesin" (I.Timoteos 5:17,19).
Kilise topluluğunda aşamalı rahiplik ya
da hiyerarşi sınıfına yer verilmeyen Yeni
Antlaşma'da önder, ihtiyar, eğitmen (katehist)
olanlara değinilerek bunlara nasıl davranılacağını,
onların ne biçimde destekleneceğini öğreten
kesin öğütler vardır (bkz. I.Timoteos
5:18). Rab İsa Mesih bu ilkeyi öğretir
(bkz. Matta 10:10; Luka 10:7). Aynı ilişkide
şu yerlere de bakınız: Romalılar 15:27;
I.Korintoslular 9:11. Puta tapıcılıktan
gelen bu inanlıların, Rab’bin işçisini
desteklemekten hiçbir bilgileri yoktu.
Put tapınaklarına gelenler din görevlileriyle
pazarlık ederdi: Sen benim için şunu yapacaksın,
ben de sana şu kadar ödeyeceğim. Din görevlileri
kurbanların belirli kesimini kendine saklar,
genellikle ondalık karşılığı çalışırdı.
Belirli durumlarda tapınağa girmek giriş
ücretiyle olurdu. Her hizmete bir fiyat
etiketi yapıştırılmıştı. Eski Anadolu'da
bir din görevlisinin yerine atanması öylesi
kazanç getirici bir işe dönüşmüştü ki,
devlet yetkilisi bunu açık artırmayla,
en yüksek karşılığı ödeyene satardı. Şu
görevin ya da öbür görevin kaça satıldığını
gösteren fiyat listeleri sık sık yayınlanır,
elden ele dolaşırdı. Günümüzde de din
görevlilerinin devlet kasasından ya da
Diyanet İşleri Müdürlüğü’nden ödenmesi
eski Anadolu geleneğinin bir uzantısıdır.
Bir eli yağda öbür eli balda yaşayan din
görevlilerinin sayısı az değil! Haberci
Pavlos Mesih bağlılarına, bu yükümlülüğe
nasıl yaklaşılacağını tanrısal esinle
açıklıyor.
Yaşamın Kaçınılmaz Ürünü, Son Uyarı 6:7-18
Yazar Pavlos bu dönümde evrensel bir ilkeyi
inanlının inansızın önüne seriyor (6:7).
Eski Antlaşma’dan alınan ilke burada yineleniyor.
“Fesat eken dert biçer; kötülüğünün değneği
yok olur” (Süleyman’ın Özdeyişleri 22:8).
“Gördüğüm kadarıyla fesat sürenler, kötülük
tohumunu ekenler aynısını biçecektir”
(Eyub 4:8). Ne der Rab İsa Mesih? "Çünkü
açığa çıkarılmayacak üstü kapalı bir olgu
yoktur. Ne de öğrenilmeyecek gizli kapaklı
bir konu vardır" (Matta 10:26; bkz.
Luka 8:17; 12:2,3). "Kandırılmayın,
Tanrı'yla eğlenilmez" (6:7). İsmail’in
İshak’la dalga geçtiği gibi, suçsuz kişiyle
eğlenenler çoktur (bkz. Yaratılış 21:8-14).
Miktirizo, ekmiktirizo: ‘Burun kıvırmak’.
Bu söz, Luka 16:14; 23:35'de yazar Luka
tarafından da kullanılıyor. Ferisiler'le
başrahipler kutsal İsa’yla böyle eğleniyorlardı.
Alay etmek tiye almak, yaşam-sonsuz değerlerini
ve sevgi-saygı ilkelerini dışlamaktır,
yaşamın özelliklerini ciddiliğe almayanın
doğal tepkisidir. Ama bu tohumun acı bir
ürünü ileridedir.
Yazar Pavlos konuyu genişletiyor (6:8).
İsa Mesih Nikodimos'a yeniden doğuşun
gereğini açıklarken şaşırıp kalan bu din
öğretmenine, özlü bir gerçeği vurguladı:
"Bedenden doğan bedendir, Ruh'tan
doğan ruhtur" (Yuhanna 3:6; bkz.
Yuhanna 1:13). Pavlos başka yerde şunu
vurguluyor: "Çünkü bedenin gereksiz
isteklerine bağlı düşünce ölüme götürür.
Ruh'a bağlı düşünce ise yaşama ve esenliğe
götürür... Çünkü bedenin gereksiz isteklerine
uyarak yaşarsanız öleceksiniz. Ama Ruh
aracılığıyla bedenin işlerini öldürürseniz
yaşayacaksınız" (Romalılar 8:6-13;
bkz. Romalılar 6:19-23; I.Timoteos 6:12;
Titos 3:7).
Sonsuz yaşam güvenliğine kavuşmak için
ne ruhsal yasa, ne din, ne de töre gereği
aranır. Tersine, Ruh'tan doğanın, Ruh'u
hoşnut eder tutumla yaşam tohumu ekip
Ruh'tan sonsuz yaşam biçmesi, bunun yanı
sıra da bedenin gereksiz isteklerine rest
çekmesi vurgulanmakta. İmanın yöntemi,
işlerlikli koşulu budur. Kişi din gereklerini
uygular, şeriatı sürdürür, şartı töreleri
kovalar, yol yordam koşullarına uyar,
aklını ayrıntılara bağlar yine de bedenin
gereksiz isteklerini hoşnut edici kovalayışta
bocalar. Yeniden doğuş bedenin isteklerini
alt edebilir. Bu doğaüstü sağlayış yaşam
başkanı Rab İsa Mesih’tendir. Yeniden
doğuş gönencine gelene şu öğüt anımsatılır:
“Dünyayı sevmeyin ne de dünyaya özgü özellikleri..
Eğer bir kimse dünyayı severse, onda Baba’nın
sevgisi yoktur. Çünkü dünyadaki şeylerin
tümü –bedenin tutkuları, gözün tutkuları,
yaşamın gösterişçiliği– Baba’dan değil,
dünyadandır. Dünya da, tutkuları da geçip
gitmektedir. Öte yandan Tanrı’nın isteğini
yerine getiren, sonsuz çağlar boyunca
kalır” (I.Yuhanna 2:15-17).
Ekmek-biçmek betimi ele alınarak gerçeğin
belirtildiği bu kesimde, ilerideki ürüne
işaret edilmekte, inanlı bu ürün doğrultusunda
ekmeye yüreklendirilmekte (6:9). "İyilikten
bezmeyelim." Ektiğimiz tohum ileride
gerçekleşecek parlak ürün olabilir. Bugün
katlanışla eken ileride göz doyurucu ürünü
biçecek (bkz. Mezmur 126:6). Şu bozukdüzen,
çalkantılı, kan akıtıcı, hak çiğneyici
dünyada iyilik yapmanın anlamı ne olabilir?
Her yanda kötülük egemen. Hakça davranmak
birçoğunun güldüğü eylem. Rab İsa Mesih
çarmıhta asılırken, tüm insanlık için
bağışlamalık niteliğinde sunulurken haçın
altında bağlısı olarak kala kala birkaç
kadın kalmıştı. Öğrencilerinin her biri
dağılmıştı. Ama İsa, haça çakılmanın hiçbir
yararı yok diye yersiz bir düşünceye kapılmadı.
O kurtulmalık oldu, kanını akıttı, tüm
tarihte en parlak iyiliği sonuçladı. Ürününü
yeryuvarlağında, gök kubbesi altında her
soydan her boydan insanlar arasında topluyor.
Bu, O'nun ikinci kez gelişine dek sürecek
(bkz. Yeşaya 52:13; 53:11,12). İnanlı
hiç usanmasın, şu düzensiz ortamda, karanlık
dünyada iyiliği sürdürsün, ürün veren
tohumu eksin (bkz. I.Korintoslular 15:58).
İyiliği kime doğrultmalı? HERKESE. Özellikle
iman evinden olanlara. Kilise topluluğunun
kurulduğu dönemde, Pavlos'un uluslara
haberci atandığı yönetimde o güne dek
ne bilinen ne de uygulanan bir olgu ve
gelişim duyurulmaktaydı: Kiliseler arasında
durumu iyi olanların, yaşam olanakları
yeterli olmayanlara yardım elini uzatması.
Roma Imparatorluğu birçok alanda çok ilerlemişti.
Altmış milyon nüfusun yirmi milyonu Roma
vatandaşıydı, kırk milyonuysa kölelerden
oluşmaktaydı. Her renkten, her dilden
her çeşit insan topluluğu.. İyilikseverlik,
yardımseverlik bir kuram olmaktan öteye
gidemezdi. Bunları salt Mesih inancı getirecekti;
getirdi de.. Eski Antlaşma'da Tanrı'ca
saptanan bu yükümlülük, İsrail halkı arasında
uygulanmaktaydı (bkz. Levililer 25:35;
Yasanın Tekrarı 15:7). Rab İsa Mesih aynı
yükümlülüğü vurguladı (bkz. Matta 6:1;
19:21; Luka 11:41; 12:33; 18:22; 19:8).
Kilise topluluğunun kuruluşundan sonra
bu yardımlaşma tüm topluluklarda uygulandı;
yardımseverlik, insanseverlik genel uğraş
oldu; çünkü Tanrı buyruğu ve yöntemi buydu
(bkz. Habercilerin İşleri. 11:29,30; 12:25;
24:17). Bu yükümlülüğe mektuplarda sık
sık değinilir (bkz. Romalılar 15:24-27;
I.Korintoslular 9:11; 13:3; II.Korintoslular
8, 9:6-15; 11:7-9; I.Selanikliler 2:6-9;
I.Timoteos 5:17,18).
Pavlos'un ve öbür habercilerin İmpartorluğun
her köşesine yayılan inanlı topluluklarını
birbiriyle bağlamaları, ortaklaşa ilgi
ruhunu teşvik etmeleri, gereksinimi olan
kardeşlere, dullara, yetimlere destek
sağlamaları gerçekleşti, iyilikseverlik
ruhu kilisenin temel öğretilerinden oldu.
Kilise toplulukları birbirini düşünerek
inancı her tür dış destekten ve yardımdan
bağımsız kıldı, kendi kendini güçlendirebilir
destekleyebilir duruma geldi: Ahaya, Makedonya,
Asya, Galatya bölgelerindeki kiliseler
bu uğraşta gereken eğitimi aldı. Konunun
bu yönüne eğildiğimizde, Pavlos'un uluslara
habercilik hizmetini nasıl tasarladığını
ve bütünlediğini daha iyi anlayabiliriz.
O yalnız ulusların habercisi değil, kendisini
cezaevine kapatan koca Roma Imparatorluğunun
da –kendileri bunu anlayamıyordu elbette–
eğitmeni oldu. İman evinden olanlara yardım
yapılırken, eliaçıklık sadece bunlara
kısıtlanmayacak, dostu düşmanı da kapsayacak
(bkz. Romalılar 12:20).
Mektupla İlgili Bazı Gözlemler
Yazar Pavlos mektubunu doruklarken de
ana konudan ayrılmıyor. Sonuna dek sürtüşmeci
bir mektup.. Çünkü gereken budur. Bölgedeki
kilise topluluklarının Yahudilik öğretisine
kayması durdurulmalıydı. Bu temelsiz öğreti
başka bölgelere de sıçrayabilirdi. Pavlos
Galatya'daki tehlikeli kaymaları nasıl
öğrendi? Bazı yorumculara göre, Galatyalılar'dan
birkaç kişi kendisine mektup göndererek
karşılarındaki tehlikeyi bildirdi. Yine
olabilir ki, Timoteos veya başka bir ziyaretçi
burada karşılanan durumu ona iletti. Pavlos
mektuplarını başkalarının eliyle yazma
alışkısındaydı (bkz. I.Korintoslular 16:21;
Koloseliler 4:18; II.Selanikliler 3:17).
Genellikle, sonunda kendi eliyle bir selam
eklerdi: “Elimle size yazdığım şu iri
harflere bakın” (6:11). Buradaki iri harfler
neyi anlatmakta? Mektuptaki sonuçlama
öbürleri karşısında en uzun olanıdır.
Mektubu sona erdirdiği düşünülürken, yeniden
soruna dönüyor yazar. İri harflerden söz
etmesi bizce bilinemeyen bir özelliği
anımsatmakta. Yaklaşık iki bin yıl önceyle
ilgili bir konuyu düşündüğümüzü unutmamalıyız.
İri harflerin mektubun taşıdığı aşırı
öneme değindiğine kuşku olmasın.
Galatya'daki inanlılara sünnet zorunluluğunu
koymaya çalışan şeriatçıların düşüncesi
ne olabilirdi? Onlar şöyle diyordu: "Çevredeki
insanlar yalancı tanrılara tapıyor, Romalılar'ın
inancı da bir sıra batılcılıkla dolu.
Bu nedenle sadece Mesih'e inanmak yeterli
değil, Yahudiler'i uluslardan ayıran sünnet
özelliğini benimseyin; böylece, inancınıza
bu töresel uygulamayı kattığınızda sizin
ruhsal yasaya bağlılığınızı herkes görecek
ve onaylayacak!" Bu dönemde Yahudiler
Mesih inancını benimseyenlere –özellikle
de bu bölgede– ağır baskı uygulamaktaydı.
Şeriatçılar inanlılara, sünneti kabul
ederseniz hem kendinizi yalancı tanrılara
tapan uluslardan ayrı sıraya koymuş olursunuz,
hem Yahudiler'in gözüne girersiniz hem
de onların saldırılarına hedef olmazsınız
demekteydi. Buydu şeriatçıların felsefesi
ve dolapları (6:12). Amaç, sünette odaklanan
şeriat inancı çevreye tanıtılmalıydı.
Bu insanların düşündüğü çözüm kolay çıkar
yol bulmaktı: “Mesih'e inanıyoruz, Yahudi
yasasına göre sünnet de edildik, sünnet
bizi uluslardan başka sıraya koyuyor!”
Böylesi ödüncü, uzlaşıcı, orta yolu tutucu
bir felsefeydi kovalayışlarının itkisi.
Kendi kendilerine kurdukları inancı işlerliğe
koymak onlara önem getirecek. Tüm tarikatlar,
edimci sapmalar buradan sıçrar, her köşeyi
sarar. Böylelikle toplumda, ticarette,
güncel ilişkilerde geçerlilik sağlayacaktı
bu insanlar. Bu tutum, "Başlangıç
ve Son Ben'im" (bkz. Yeşaya 44:2;
Vahiy 1:17; 2:8; 22:13) diyen Mesih'e
bağlılıkla çelişkideydi. Ve en sarsıcı
yön, Tanrı kayrasına iman edip doğrulukla
donatılmaya, Mesih'in haçı ilkesine temelden
ters düşmekteydi. Bu uzlaşıcı tutum ruhsal
yaşamın baltalayıcısıydı. Bedenin gereksiz
isteklerini alt edemeyen ödüncülüktü.
Böbürlenişin ve kurumlanmanın basamağı..
Aynı zamanda Pavlos'un daha önce vurguladığı
gibi (3:10-11), şeriatçılar yasanın bütününü
uygulayamamanın getirdiği lanetin altındadır.
Sünneti öne sürmelerinin nedeni, sünnete
bağladıkları kişilerin üzerinde övünç
elde edebilmektir. Tavusun gözü büyüleyen
tüyleri ve kanatlarıyla tantana satması
gibi. İlgileri yaşamın paklığı değil,
dıştan sergilenen yapmacık uygulamalarla
kişisel önem sağlamaktı (6:13). Eski Yunan’da
sofistler diye tanınan, pohpohlanmayı
seven bilgiçlik taslayıcıları, hep fiyaka
satanları anımsatıyordu bu yaltaklayıcılar.
Görüldüğü gibi, Pavlos yeniden ana konuya
dönmüştür. Mektubun doruğa getirildiğini
bilgilendiren somut ve kanıtlı yaşam tanıklığını
önümüze seriyor: Rabbimiz İsa Mesih'in
haçı, Pavlos’un ölümünü belgeleyen haçtır
(6:14). Bu tanıklığın 2:20'deki içtenlikli
tanıklıkla bağlantısı hemen belirmekte.
Pavlos, İsa'nın tüm adını konuya alıyor.
Haça çakılanın kim olduğunu gösteriyor
bu. Haç, kurtuluşun biricik yolu, kurtulanın
yengi gönencinde kalmasını sağlayan tek
yöntem.. Haç dışında kurtuluş yok, Tanrı'ya
geçerlilik yok (bkz. Romalılar 5:18-21).
Mesih'in ölümüyle paydaşlığa gelmekten
kaçınan, O'nun haçının anlamını kavrayamamıştır.
Haç sakin fiziksel bir nesne çerçevesinde
düşünülüyorsa tüm anlamını yitirmiştir.
İnsanlık tarihinde, soyut ve gizemli anlamı
derinlere varan gerçeğin simgesidir haç.
Dünya bozukdüzen, düşük çarpık eylemleriyle
birlikte geçip gidiyor. Bunu anlayanın
bir yandan dünyayı çarmıha mıhlanmış bilmesi,
öte yandan da kendisini çarmıhta asılı
görmesi hiç değişmeyen sağlıklı sağduyulu
tutumdur. Haberci Pavlos başka yerde şöyle
der: "Dünya varlığını kullananlar
kullanmıyormuş gibi yaşasın. Çünkü bu
dünyanın biçimi geçip gitmektedir"
(I.Korintoslular 7:31). "Şimdiki
çağın gidişine uymayın. Tersine, anlayışınızın
yenilenmesiyle büsbütün değiştirilmiş
insanlar olun" (Romalılar 12:2).
Galatyalılar 2:20'de belirtildiği gibi
çarmıha çakılan inanlı, şimdi yeni yaratık
olmanın gönencine gelmiştir. Mesih İsa'nın
sağlayışıyla yeni yaratık olma yetkisini
bir yana iterek kendini din, şeriat, töre
biçimciliklerine kaptıran, yaşamda sonsuzda
temel gereği tanıyamamanın çelişkisindedir
(6:15). Tanrı'nın belirttiği kural şöyle
vurgulanır: "Her kim Mesih'teyse
yeni bir yaratıktır. Eskisi geçip gitti,
işte yepyeni oldu" (II.Korintoslular
5:17). "Sünnet nedir, sünnetsizlik
nedir? Bunların önemi yoktur. önemli olan
Tanrı buyruklarını tutmaktır" (I.Korintoslular
7:19). Ve Tanrı'nın önde gelen buyruğu,
günahlının kayra sunusuna iman edip yeniden
doğmasıdır (bkz. Yuhanna 3:3). Aynı konuya
yazar 5:6'da değinmişti.
"Yaşam yolunda yürüyüşümüz de Ruh
uyarınca olsun" (5:25) öğüdünü belirten
Pavlos bu kez, "Bu kural uyarınca
yaşam yolunda yürüyen herkese esenlik"
diliyor (6:16). Yazar yeniden stoiheo
fiilini kullanıyor: Baştanbaşa düzenli,
uyumlu dizi görünümünde.. 5:16'daki yüreklendirmeye
gidilsin. Bu kural, bu kanun 'kanon' Mesih
inanlısına yol göstergesidir. Evrende
yaşamda belirli kanunlar vardır, bunlara
uymak zorunludur, ters durumda ceza gelecektir.
"Önemli olan, Tanrı buyruklarını
tutmaktır" (I.Korintoslular 7:19).
"Bu kural uyarınca yaşam yolunda
yürüyen herkese..." Yaşam yolunda
yürüyüş hangi kanuna, kurala, ilkeye göre
sürdürülmekte? Tek Tanrı'nın herkese koyduğu
kanun tektir: Günahını bırak, kayramdan
yararlan, Mesih'e iman et, doğrulukla
kuşan! Yasalarla, törelerle, biçimlerle
doğruluk kazanmaya çabalama. Haçtan kaynaklanan
ölme-dirilme kanununa göre günaha üstünlük
sağlayan yaşamı sen de bul ve üstlen!
Bu durumda Tanrı'nın öz İsraili'sin. O'nun
esenliği ve acıması senin üzerindedir
(3:14; bkz. Filippililer 3:3). Şu çağda
bol bol duyduğunuz bu tanımın anlamı derindir.
İlk kez Yaratılış 35:10'da görüyoruz bu
tanımı. Tanrı onu İbrahim'in, İshak'ın
kutluluklarını kendisine sağladığı Yakup'a
verdi. EL ile boğuşan, ya da EL boğuşur
anlamına gelen ad.. Aynı zamanda, EL ile
yönetmen (prens) olma. Görüldüğü gibi,
geniş kapsamlı adtır, İsrail. YAHWEH bu
adı Yakup'a verdikten sonra, "Ben
EL-ŞADDAY Tanrı'yım" diyerek kendisini
ona tanıttı (bkz. Yaratılış 35:11). EL-ŞADDAY:
GÜÇLÜ EGEMEN. Tanrı'nın EL ile başlayan
başka adları: EL-ELYON (bkz. Yaratılış
14:22): EN YÜCE OLAN. EL-OLAM (bkz. Yaratılış
21:33): SONSUZLUK RAB’Bİ. Esenliğin, acımanın
(merhamet) kaynağı bu Tanrı'nın koyduğu
kanun uyarınca yaşam yolunda yürüyenin
hiçbir eksiği yoktur. Canı ruhu sürekli
esenliktedir.
İnanlıları Yahudiliğe kaydırma çabasında
olan şeriatçıların kendi savlarını savunması,
sünnet edilenlerin bu uygulamayla tarihsel
İsrail’le paydaş olabilecekleri, onlara
verilen kutluluklara kavuşacakları noktasında
odaklanıyordu. Pavlos en koyu Yahudilik'te
yararlı olmaya didinirken, bunun kişiyi
Tanrı'ya iletemediğini anlayarak şeriata
rest çekti, tanrısal kayraya sığındı.
Bundan böyle doğrulukla donatılan haberci
Pavlos onların tezine 'hayır' diyor. 'Bu
insanlar gerçek İsrailli’liğe yaraşmaz.
Tersine, yaydığımız kural uyarınca yaşam
yolunda yürüyen herkes Tanrı'nın İsraili'dir.
Sünnet edilenler, ruhsal yasayı uygulayanlar
Tanrı’nın evlatları değil! Kayra ilkesi
uyarınca Mesih'e imanla Tanrı'ya sığınanlardır
gerçek İsrailliler.’ Yazar her yol ve
kanıtla inanlıları sağlıklı Tanrı ilişkisine
bağlamak istiyor. Bu ilişki sonucunda
esenliğin, acımanın kendilerine erişeceğini
belirtiyor.
Haberci Pavlos, geçmişinde İsa Mesih adına
her tür saldırıya uğrayan, baskılara katlanan,
taşlanan, ölümün sınırında bırakılan,
bedeninde İsa'nın yaralarını taşıyan bir
insan olarak konuşuyor (bkz. Habercilerin
İşleri 14:8-20; II.Korintoslular 4:9-13;
11:23-29; 12:10). Böyle biri için imanında
erdemli, tek amaçlı değildir demeye kalkmak,
sağduyuyu pazara çıkarmaktır. Hiç kimse
bu insanı tedirgin edebilecek durumda
olamaz (6:17). Buna koşut başka bir kutluluk
dileğine I.Korintoslular 16:21-24'te rastlanabilir.
Stigmata, (yaralar) İsa'nın kurtulmalık
bedenindeki yaralarla eşitdeğer değildir
kuşkusuz. Mesih'in yaraları kendine özgüdür,
hiç kimse O'nunkine benzeyen yaralardan
söz edemez; çünkü hiçbir inanlının yaraları
başkalarının arıtılması doğrultusunda
açılmadı. Tersine, onu arıtana kesin bağlılığın
simgesi olarak inanlılar işkence çekti,
gereğinde kanını vermeye gitti.
Orta çağlar kilisesinin yanlış uygulamalarından
biri, inanlıların Mesih'in acılarına katılmaya
zorunlu kılınmasıydı. Bu nedenle bedenlerini
yersiz yere çektirilen yaralara, kanamalara,
sızılara verirdi bu öğretiyi izleyenler.
Kimileri de diz üstünde kutsal sayılan
yerlere doğru tırmanırdı. Bu uygulamalar
günahlıyı Mesih'in kurtulmalığından, kayrasından
yoksun bırakmakla sonuçlanırdı ve her
zaman böyle olur. Galatyalılar Haberci
Pavlos'un yaralarını görmüştü, onları
biliyorlardı, bunların nasıl geldiğinden
bilgileri de vardı. Mesih'e su katılmamış
bağlılığının simgesiydi o yaralar.
Yazar geliyor kapanış duasına (6:18).
Burada da kayranın önemi gökteki yıldızlar
gibi parlamakta. Pavlos'un bütün mektupları
kayra dileğiyle sonuçlanır: (bkz. Romalılar
16:20; I.Korintoslular 16:23; II.Korintoslular
13:13; Galatyalılar 6:18; Efesoslular
6:24; Filippililer 4:23; Koloseliler 4:18;
I.Selanikliler 5:28; II.Selanikliler 3:18;
I.Timoteos 6:21; II.Timoteos 4:22; Titos
3:15; Filimon 25).
Kayra Tanrısı’nın uluslara Mesih'ten gelen
kayrayı tanıtmaya çağırdığı haberci Pavlos,
çeşitli yerlerdeki kilise topluluklarına
ve inanlı kişilere yazdığı on üç mektubun
her birini kayra (haris) selamı ve dileğiyle
dorukluyor. Kurtarıcı Mesih'in dille anlatılmaz
kayrası, ruhunun dokusuna işlenmiş. Tanrı'nın
Mesih bağlılığında açıklanan kayrası dışında
şimdiki yaşam, gelecek yaşam katı karanlıktadır.
Mektuba İlişkin Aydınlatıcı Gözlemler
• Mektupta Tanrı'nın adı yirmi dokuz kez
geçmekte
• 'Baba' sözü üç kez. Biri İsa Mesih'e
ilişkin, ikisi insanla
• Tanrı'yla kişisel bağlantı olanaklıdır
(2:19; 4:9; 3:26; 4:7)
• Tanrı evrende belirsiz bir varlık değil,
kişinin 'Tanrısı' ve 'Babası'dır (1:1,4;
3:26; 4:5-6)
• Tanrı günahlıyı kurtarmakla, onu doğrulukla
donatmakla ilgilenir
• Tanrı Yargıç’tır. Çiğnenen yasa O'nun
kutsal yasasıdır
• Doğruluk, hak, adalet aynı sözle anlatılmakta:
dikaiosis
• Günah Adem’de Tanrı’nın koyduğu sınırı
aşmaktır, herkesi saran kötülüktür
• Sürekli günah işleyerek, sürekli yasa
uygulamak Tanrı'yla eğlenmektir
• İnanlı, ruhsal yasa yoluyla erişemediği
amacı, İsa Mesih'in başarısına bırakır,
O'nun kayrasına sığınır
• Kişi sadece haçta kazanılan doğrulukla
övünebilir, o zaferle muzaffer olabilir
• Ruhsal yasa nomos. Bu ad, dianemo, nemo
(dağıtmak) fiiliyle çağrışımdadır, 2:16x3,
2:19x2; 3:10x2, 21x3; 4:21x2 ve şu ayetlerde
birer kez: 2:21; 3:2,5,11,12,13,17,18,19,23,24;
4:4,5; 5:3,4,14,18,23; 6:2,13).
• Bu inanlılara Pavlos çeşit çeşit dille
sesleniyor:
• Kardeşlerim (3:15; 5:13; 6:1,18).
• Siz ruhsal olanlar (6:1)
• Tanrı Sözü'nde eğitilenler (6:6)
• İman evinden olanlar (6:10)
Mektuptaki Kişisel Buyruk Seslenişleri
• "Özgürlüğü bedenin gereksiz istekleri
doğrultusunda kullanmayın" (5:13)
• "Sevgi yoluyla birbirinizin uşağı
olun” (5:13)
• "Dikkat edin, birbirinizi yok etmeyesiniz"
(5:15)
• "Vaktinizi Ruh yönetiminde geçirin"
(5:16)
• "Yaşam yolunda yürüyüşümüz de Ruh
uyarınca olsun" (5:25)
• "Böbürlenmeyelim, birbirimizi kışkırtmayalım,
birbirimizi kıskanmayalım" (5:26)
• "Siz ruhsal olanlar yumuşak huylulukla
onu doğruluğa getirin. Kendi durumunuzu
da göz önünde bulundurun" (6:1)
• "Birbirinizin yükünü taşıyın, böylelikle
Mesih'in yasasını uygulayın" (6:2)
• "Herkes kendi işini denetlesin"
(6:4)
• "...eğitilen, kendindeki yararlı
şeylerin tümünü eğitmeniyle paylaşsın"
(6:6)
• "Kandırılmayın! Tanrı'yla eğlenilmez"
(6:7)
• "İyilikten bezmeyelim" (6:9)
• "Herkese, özellikle iman evinden
olanlara yararlı iş yapalım" (6:10)
Sözü edilen kişisel buyruk seslenişleri
cinsel bozukluğun, her tür sürtüşmenin,
dağıtıcılığın, büyüklenmenin, başkalarına
köle ağası kesilmenin, bencilliğin, kendi
kabuğuna çekilmenin, eli sıkı olmanın,
dikkatsiz tutumun, umutsuzluğun ve ön
sırada sakat öğretinin oluşturduğu tehlikelere
karşı uyarılar zinciridir. Bunların alt
edilmesi, İsa Mesih'ten gelen özgürlüğün
değerlendirilmesine bağlıdır. Bu özgürlük
hiçbir zaman ruhsal yasadan gelemez. Salt
Mesih’in kayrasızla gerçekleşir.
Tanrı hem biricik Oğlu'nu gönderdi, hem
de Kutsal Ruhu'nu verdi. Ruh'tan on yedi
kez söz edilir. Üçü insanın ruhuna ilişkin
(3:2; 6:1,18), on dördü Kutsal Ruh'a ilişkindir
(3:2,3,5,14; 4:6,29; 5:5,16,17,18,22,25,8;
6:8). Bir kezinde de ‘ruhsal olanlar’
diye geçer (6:1). Yazar Pavlos bu geniş
kapsamlı konuyu özetlemekte, soyut konuşmadan
somut bilgiye geçmekte (6:11-18). Bu önemli
mektubun yorumunu sonuca bağlarken şu
belirgin konular üzerinde bir çalışma
yapmanız yararlı olacaktır:
? 5:16-6:8'de belirtilen çelişkileri gösterin.
? Galatyalılar 3:5-14 ile Romalılar 3:29-4:17'yi
karşılaştırarak benzerlikleri gösterin.
? Bunları, Galatyalılar 3:5'teki sorunun
ışığında inceleyin.
? Bir parçada bulunurken, öbür parçada
bulunmayan vurgulama hangisidir?
? Eski Antlaşma'dan kaç alıntı vardır?
Bunları inceleyin. Tanrı’nın kayrası yaşamınızı
daha zengin ve doyurucu aşamaya getirsin.
Amin.
Derleyen:
Thomas Cosmades