Tanrı
nedir? insan nedir? Yaşamın amacı nedir?
On beş yaşlarındayken kafam böyle sorularla
sık sık meşguldü. Ailemden ve okuldaki
din derslerinden bildiğim tek şey Tanrının
insanı yarattığı, şeytanın kandırmasıyla
cennetten atıldığı ve Hz. Muhammed'e ve
Kur'an'a inanarak muhtemelen yaptığı iyilikler
kötülüklerinden fazlaysa cennete gidebileceğiydi.
Bayağı mantıksal.
Ama hangi ruhani amaç için insan dünyaya
gelir? Eğer insan İslam inancının yanısıra
iyi ve kötü işlerin tartılmasıyla cennete
girecekse, acaba kötülükten çok iyilik
işleyen ne kadar insan var? Bu sorulara
mantıksal, ruhani bir cevap olmalı ve
ben onu bulmalıydım. Hayatımı bu konuda
cahil kalarak boşa harcamak niyetinde
değildim. îlk olarak kendi hayatıma baktım.
Benim yaptığım
kötülükler, yani günahlar, iyi işlerimle
karşılaştırılamayacak kadar çöktü. Haftada
bir kere bir kimseye yardım ediyor olsam
bile, haftada belki on kere anneme ve
babama ya da arkadaşlarıma yalan söylüyor,
söz dinlemiyor, ve okulda imtihanlarda
kopya çekiyordum. Bunların tümünün Tanrı
katında iyi olmadığını, günah olduğunu
biliyordum. Bu gidişe bir son vermeliydim.
Artık günah işlememeli. dürüst ve ahlaklı
bir hayat yaşamalıydım. Onun tatbikinin
başarısızlığını anlamak fazla zaman almadı,
îlk gün planladığım gibi geçti ama öteki
günkü durum yalan söylemeksizin geçecek
gibi değildi. Haftalarca uğraştım o kararım
gerçekleştirme-ye, ama her yeniden başladığımın
ertesi günü kendime ve Tanrı'ya verdiğim
sözü kırıyordum. Bu durum ölene kadar
devam ederse. sönümün cennet olmayacağım
anladım. Acaba yalnız ben miydim, yapmak
istediği iyi şeyi yapamayan, ama yapmak
istemediği kötü şeyi yapan? Hayır! Etrafımdaki
İnsanlara biraz dikkatle bakmak yeterliydi.
Örneğin, babam sık sık yalanın kötü birşey
olduğunu, durum acı da olsa gerçeği söylemenin
doğru ve gerekli olduğunu bize söylerdi.
Onun hayatına baktığımda yalan söylemediği,
öfkesini suçsuz birisinden çıkamadığı
bir gün yoktu. Anladım ki, insanların
doğru şekilde yaşamaya yetenekleri yoktu.
Bu durumu, düşünmek beni her zaman çok
kederlendirdi.
Durumu
değiştirecek bir şey yoktu. Hayatımın
gidişini kontrol edemiyordum. Yalnız ben
değil tanıdığım herkes aynı durumdaydı.
En büyük ağabeyim benim geleceğimi düşünerek
özel bir okulda İngilizce kursu almamı
tavsiye etti. Başka bir dil öğrenmek bayağı
zevkliydi ve tahmin ettiğim kadar da zor
değildi. Okula kaydolduktan fazla bir
zaman geçmeden yabancı öğretmenim! ziyarete
gittim. Evinin hemen hemen her bir köşesinde
bulunan küçük resimli kitapçıklar ilgimi
çekti. Oyalanmak için bir tanesini elime
alıp okumaya başladım.
Bayağı
ilginç ve ayrıca İsa Mesih hakkında benim
bildiklerimden farklıydı. Kitapçık Türkçe
olmasının yanı sıra İsa'nın çarmıhta ölüp
dirildiğini yazıyordu. Sadece bu konuda
birkaç soru sordum. Çünkü hala İslamı
Hıristiyanlıktan ayrı tutan büyük farkı
göremiyordum. Tanrı bizden dürüst yaşam
ve temiz bir kalp istemiyor muydu!? Evet,
bunu hem İslam hem de Hıristiyanlık onaylıyordu.
O zaman neden birleşmiyorduk din açısından?
Onun cevaptan bayağı açık, öz ve kısaydı.
Hıristiyanlık inancının temeli İsa Mesih'in
çarmıhta öldüğü ve üç gün sonra dirildiğiydi.
Çünkü, inanca göre, görülmez en kudretli
Ruh (Tanrı) İsa'da beden almış ve insanların
günahının cezasını çekmek için çarmıh
ta ölmüş ve o kudretli Ruh bedeni üç gün
sonra yeni bir şekilde diriltmişti. îlk
bakışta ne kadar saçma görünüyor değil
mi? Kur'an Hıristiyanlığın temel taşını
oluşturan bu olayın öyle olmadığını yazıyordu.
işte birleşemememizin ana sebebi buydu.
Neden ve nasıl olur da yabancı kimseler
bana böyle bir sevgi gösterirler diye
merakla düşünürken İncil'de İsa'nın ikinci
derecedeki en önemli emrine, "komşunu
kendin gibi seveceksin" (İncil, Matta
bölüm 22 ayet 39), ve Yuhanna'nın birinci
mektubundaki "sevgililer", birbirimizi
sevelim çünkü sevgi Allah'tan dır ve her
seven kişi Allah'tan doğmuştur ve Allah'ı
bilir. Sevmeyen kişi Allah'ı bilmez, çünkü
Allah sevgidir." (Yuhanna'nın birinci
mektubu bölüm 4 ayet 7 ve 8). Ayetlere
rast geldim. Anladım ki, bu emirler bana
İncili tanıtan bu kimseler tarafından
yaşam yordu. Doğru olan yol sevgi yolu
değildiyse, Allah'ın insanlara olan sevgisi
ve günahları her ne olursa olsun cezalandıracak
olan adilliği değildiyse, neydi doğru
olan!?
Kur'an-ı
Kerim de Allah'ın adil, seven ve affeden
olduğunu öğretir. Bu çok doğrudur, ama
günahı cezalandırmadan affeden Tanrı nasıl
adil olabilir? Her günah işleyen sadece,
"tövbe Allahım, bir daha yapmayacağım"
diyerek affedilirse, Tanrının adaleti
nerede kalır! Her toplum sucunun (hırsızlık,
cinayet gibi) bir cezası olduğu gibi her
günahın da bir cezası ve günah işleyenin
o günahın cezasını çektikten sonra Allah
ile doğru bir ilişkiye girebileceği mantıksal
değildiyse, neydi mantıklı olan!? Ama
insan her en ufak günahı için bile cezalandırılacak
olursa bu cezalar ölümden daha aşağı bir
şey olamazdı. Ama insanları çok seven
Allah kendi adaletin! kırmadan insanları
günah suçundan kurtaracak bir yol biliyordu.
Bu yol kendisinin günahsız olarak beden
alması ve bütün insanların, Afrikalıların,
Avrupalıların, Asyalıların, kısaca tüm
dünyanın günahları uğruna ölmesiydi. O
beden İsa idi. Tanrı'nın kendisinin bedeni
kendisi için o kadar önemliydi ki, tüm
dünyadaki her zamanın insanlarının günahlarına
karşılık olabilirdi ve oldu.
Tabii
bana olduğu gibi, sizin de aklınıza, "o
doğruysa bu veya şu nasıl olur?"
gibi sorular gelmiştir. Ben İncil'e tamamen
inanmamı engelleyecek tüm sorularıma tatminkar
cevap buldum ve İncile inanmaya ve İsa'nın
emirlerine uymaya karar verdim. Günahlı
bir kimse olduğumu kabul ettim ve İsa'nın
benim gelmiş geçmiş tüm günahlarım için
Öldüğüne ve yeni bir bedenle tekrar dirildiğine
inandım. Bu konuya ilgi gösterdiğimi görünce
bana küçük bir kitap armağan etti. Bu
kitap İslam inancının Hıristiyanlık inancı
hakkındaki iddialarım tarihsel yönden
inceliyordu. Açıkça saçma olduğu görülen
böyle bir olayın doğruluğunu araştırmak,
Müslüman iddialarını incelemek ilkönce
zaman ziyanı olarak göründüyse de, sadece
o konuda birşeyler bilmiş olmak için o
kitabı okumaya karar verdim. Kitap hiç
de umduğum gibi boş laflarla dolu değildi.
Müslümanlığın Kutsal Kitap (İncil) ve
İsa hakkındaki birçok iddialarım ele alıyor
ve onları tek tek tarihi belgelerle çürütüyor,
örneğin, İsa'nın çarmıhta öldüğü Yahudiliğe
bile inanmayan o zamanın Romalı tarihçileri
tarafından yazılmış. Müslümanlığın o olaydan
yaklaşık beş yüz yıl sonra ortaya çıkıp
İsa'nın ölümü ve dirilişiyle ilgili gerçeğin
çıkar uğruna değiştirildiğini ileri sürmesi
pek mantıksal görünmedi. O kitabı bitirdikten
sonra hiçbir kimsenin baskısı ve kendi
önyargım olmaksızın İncil'i okumaya ve
incelemeye karar verdim. Genellikle bir
kimse bir kitabın çıkar için yazılı? yazılmadığını
kitabı inceleyerek anlayabilir, İncil'i
okumayı bitirdiğim zaman çıkar için kullanılabilecek
hiçbir konu görmedim, İncil'in temel hayat
öğretişi yoksulları doyurmak, acı çekenleri
teselli etmekti. Bunun yanı sıra. İncil
sadece iman yoluyla Cenneti kesin olarak
vaad ediyordu. Çıkarcı olduğu konusundaki
iddialara yol açacak tapınma şartları
da yoktu, yani kurban kesme, her yıl belirli
bir yeri ziyaret etme gibi. Tek istenilen
şey vaaz edilen göksel habere, müjdeye
inanmaktı. Tabii her dinde olduğu gibi
din adı altında kutsal olarak tanınan
emirlere (yazılara) aykırı yollarla çıkar
sağlayan insanlar vardı, ama bu gibi insanların
yaptığı şeylerden dolayı kutsal sayılan
yazıların yargılanması doğru bir şey olmazdı.
Ayrıca
İncil daha önce hiç duymadığım mükemmel
prensiplerle doluydu. "Kötülüğü iyilikle
yen" (İncil, Romalılara Mektup bölüm
12 ayet 21), "Düşmanlarınızı sevin"
(İncil. Matta bölüm 5 ayet 44) ve "bir
yanağına vurana öteki yanağını çevir"
(İncil. Matta bölüm 5 ayet 39) gibi. îlk
bakışta saçma gibi görünebilir. ama biraz
derin düşünüldüğünde. nefreti ve toplum
düşmanlığını ortadan kaldırmanın tek yolunun
o olduğu anlaşılır. Aylarca süren araştırmam
süresinde İngilizce öğretmenim beni İsa
Mesih'e inanan ve hayatlarım İncil prensiplerine
göre yaşamaya karar vermiş bir aile ile
tanıştırdı. Zamanla bu ailenin sıcak arkadaşlığı
ve sevgisi beni son derece etkiledi. Böyle
bir sevgiyi bir kimsenin kendi ailesi
arasında bile bulabilmesi kolay değildir.
O sevgi ne çıkarcıydı, ne de geçici. O
andan sonra her şey değişti. Hala bazı
şüphelerim vardı, ama ayrıca kalbimde
huzur vardı. Zamanla Tanrı sevgisiyle
doldu. Tek düşüncem artık Tanrı'yı memnun
eden yaşam sürdürmek olmuştu. Çünkü Tanrı
İsa vasıtasıyla cenneti kesin olarak Vaad
etmişti ve ben ona inanmıştım. Buna karşılık
Tanrı'nın tek isteği tekrar günah işlemememdi.
Birkaç gün sonra insanlara olan tavrım
tamamen değişti. Sevmediğim, görmekten
bile hoşlanmadığım kimselere karşı bir
sevgi, bir yakınlık hissettim. Bu Tanrı'dandı.
Tanrı benzeri şekilde zamanla hayatımdaki
kendisini memnun etmeyen alışkanlıklarımı
da kaldırdı. Kusursuz bir kimse olmadım,
ama İsa'ya iman etmeden önceki Emin de
değildim. Buna bütün ailem şahit oldu.
İsa'ya ve İncil'e inanma kararımdan dolayı
anne ve babamla bazı zorluklarım oldu,
ama o da uzun sürmedi. Çünkü İsa'ya iman
ederek düşündükleri gibi bir insana dönüşmediğimi
gördüler. Çünkü her insana karşı, Müslümanlara,
Hıristiyanlara, Türk'e, yabancıya. herkese
karşı sevgim büyüyordu gün geçtikçe. Tanrı'nın
yardımıyla zorluklar zorluk olarak değil,
ama imanım için bir eğitim olarak göründü.
îki yıl sonra kendimi anne ve babamın
en çok sevdiği kişi olarak hissetmeye
başladım, çünkü zaman zaman benim ve İsa'ya
inanan arkadaşlarımla övünüyorlar ve inancıma
karşı saygıyla konuşuyorlardı. Yaklaşık
yedi yıldır bu inancımda yürüyor ve sık
sık Tanrı onayını hayatımdaki tecrübelerden
görüyorum. Sizin de düşünceleriniz benim
ilk başta olduğu gibi Tanrı ve hayat ile
ilgili konularla karışıyor mu? Açık, mantıksal
bir açıklama arıyor musun? İnanıyorum
ki, tarafsız bir zihinle bu sorulara veya
benzerlerine cevap arayan, onları tatmin
edici olarak bulacak ve inanan, mutlu
hayatı tecrübe edecektir. Herkesin hayatında
Allah'ın arzusu olsun. "Size, yeni
bir buyruk veriyorum: birbirinizi şevin.
Sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi
sevin. Birbirinize sevginiz olursa. herkes
burumla benim öğrencilerim olduğunuzu
anlayacaktır." İsa Mesih, İncil,
Yuhanna 13 : 34, 35