Üçüncü Bölüm
Erasmus’un öğrettikleri hakkında Luther’in
düşünceleri.
Tez 1: Erasmus’un
metodu.
Tez 2: Erasmus’un
ayetleri çarpıtması.
Tez 3: Erasmus’un
Firavun’un yüreğinin katılaştırılmasını
“açıklaması”.
Tez 4:
Tanrı’nın insan doğasını kullanışı.
Tez 5:
Tanrı’nın insanı katılaştırma yöntemi.
Tez 6: Tanrı’nın
Firavun’un yüreğini katılaştırması.
Tez 7: Erasmus’un
Romalılar 9:15-33’ü yorumlayış biçimi.
Tez 8:
Doğal mantık, Tanrı’nın iradesinin kudretini
kabul etmelidir.
Tez 9: Romalılar
9:15-33’e ilişkin - devam.
Tez 10:
Tanrı’nın kadirliği ve "özgür irade”
bir arada yaşayamazlar.
Tez 11:
Erasmus’un Malaki 1:2-3’ü yorumlayış biçimi.
Tez 12:
Çömlekçi ve kil.
Tez 13:
Tanrı’nın doğruluğu.
Tez 14:
Pavlus, insanın kurtuluşu konusunda yanlızca
Tanrı’ya pay çıkarır.
Tez 1: Erasmus’un metodu.
"Özgür iradeyi” desteklemek için çok
sayıda ayet toplayarak karşıtlarını korkutmaya
çalışıyorsun. Sonra da bizlerin düşüncesini
destekleyen sadece iki tane ayet (Çıkış
9:12 ve Malaki 1:2-3) olduğunu söyleyerek
bizleri aptal konumuna düşürmeye çalışıyorsun.
Pavlus’un Romalılar 9. Bölümde söylediklerinden
hiç de etkilenmiş gözükmüyorsun!
Buna rağmen, ben bu iki ayeti alacağım ve
bizlerin düşüncelerini ne denli güçle desteklediğini
göstereceğim.
Tez 2: Erasmus’un ayetleri çarpıtması.
Bir ayetin bariz olan anlamını göz ardı
etmek için yeni bir yol icad etmişsin. "Özgür
iradeye” çok açık olarak karşı çıkan ayetlerde
yatan gerçek anlamın ortaya çıkarılması
için “açıklanmaları” gerektiğinde ısrar
ediyorsun. Ancak biz, ayetlerin doğal şeklinin
ifade ettiği anlama tutunmanın saçma olacağı
durumlarda yanlızca böyle bir “açıklamanın”
gerekli olduğu konusunda ısrar etmek zorundayız.
Başka her tür durumda, Tanrı’nın insanlar
arasında yaratmış olduğu konuşma teknikleri
ve gramer kurallarının belirlediği kelimelerin
doğal ve basit anlamlarına bağlı kalmamız
gerekmektedir. Eğer bunun tersini yaparsak,
hiçbir yerde hiçbir şeyden emin olamayız.
Bir “açıklamanın” gerekli olabileceğini
iddia etmek yeterli değildir. Her durumda
bir “açıklamanın” gerekli ya da şart
olup olmadığını sormalıyız. Eğer gerekli
olduğunu ispatlayamazsak, hiçbir şey elde
edemeyiz.
Senin “açıklamalarına” bir örnek, Çıkış
4:21’i nasıl ele aldığındır: “Ben onun yüreğini
sertleştireceğim”. Sen bu ayetin, “Onun
yüreğinin sertleşmesine izin vereceğim”
anlamına geldiğini söylüyorsun çünkü bizler
bazen “Seni mahvettim” dediğimizde “Hata
yaptığında seni düzeltmedim” demek istediğimizi
ileri sürüyorsun. Fakat bu sözlerin anlamı
çok açıktır. “Açıklanmaya” ihtiyacı yoktur.
Tanrı Sözü, basit anlamıyla, sözcüklerin
ifade ettiği şekliyle anlaşılmalıdır. Tanrı’nın
sözlerini canımızın istediği gibi yeniden
yazamayız. Yoksa kendimizi, “Tanrı gökleri
ve yeri yarattı” sözünü “Tanrı onları bulundukları
yerlerine koydu fakat yoktan var etmedi”
şeklinde “açıklarken” bulabiliriz! Bu uygulamayı
takip etmek, Kutsal Kitabı açtığı anda herkesin
bir teolog olabileceğini söylemek olur!
Tez 3: Erasmus’un Firavun’un
yüreğinin katılaştırıl- masını “açıklaması”.
“Ben onun yüreğini sertleştireceğim”sözünü
şöyle yorumluyorsun: “Günahkarlara sabretmemi
sağlayan ve böylece onları tövbeye yönlendiren
katlanışım, yaptığı kötülüklerde Firavun’un
daha da inatçı olmasına yol açıyor”. Romalılar
9:18 ve İşaya 63:17’yi de aynı şekilde algılıyorsun.
Fakat, bunların doğru açıklamalar olduğuna
dair yalnızca senin sözün var. Doğru, Origen
ve Jerome’dan alıntılar yapıyorsun fakat
onların da doğru olduğuna kim beni ikna
edecek?
Kısacası, senin “açıklamaların” bu ayetlerin
anlamlarını baş aşağı çevirmektedir. Tanrı
“Ben onun yüreğini sertleştireceğim ”diyor.
Sen ise O’na “Firavun kendi yüreğini sertleştirecek”
dedirtiyorsun. Firavun’un kendi kalbini
katılaştırmasını Tanrı’nın merhametine bağlıyorsun.
Eğer böyle devam edersen, Tanrı’nın merhametini
öfkeye ve Tanrı’nın öfkesini ise merhamete
dönüştüreceksin. Tanrı’nın merhametinin
bazı insanların katılaştırılmasına yol açabileceğini
tabi ki biliyoruz fakat öfkesinin de bunu
yapabileceği bir gerçektir. Tanrı’nın merhametinin
bazı yürekleri yumuşatabileceğini biliyoruz
fakat öfkesi de buna sebep olabilir. Tüm
bunlar Tanrı’nın merhametini gazabıyla karıştırmaya
mazeret değildir. Tanrı, Firavun’un yüreğini
katılaştıracağını söyledi ve ona eziyet
ederek on bela ile cezalandırdı. Ve sen
bu belaları Tanrı’nın merhametinin göstergesi
olarak gösteriyorsun! Bundan daha çılgın
bir düşünce ne olabilir ki! Firavun her
tövbe ediyor gibi görünüşünde Tanrı’nın
bu belaları erteleme- sinde de Tanrı’nın
merhameti etkindi fakat bu belalar Tanrı’nın
Firavun’un yüreğini katılaştırarak onu cezalandırmak
için kullandığı yollardı.
Diyelim ki Tanrı, işlenen günahları hemen
cezalandırmayarak, günahkarlara katlandığı
zaman onların yüreklerini katılaştırır.
Yürekler, Kutsal Ruh aracılığı dışında başka
hiçbir şekilde yumuşatılamaz. Bu nedenle,
ne şekilde olursa olsun yürekler Tanrı’nın
isteğiyle katılaştırılır ve aynı Tanrısal
iradenin hükmüyle yumuşatılır.
Şöyle diyorsun: “Nasıl aynı güneşle çamur
katılaşır ve mum erirse; nasıl yağmurla
ekilmiş toprak meyve verir, ekilmemişler
diken çıkarırlarsa; Tanrı’nın aynı katlanışıyla
da bazıları katılaşır bazıları ise Mesih’e
gelir”. Fakat bu sana hiçbir fayda sağlamıyor.
Herkesin aynı olduğu -yani, "özgür
iradeye” sahip olduğu- görüşünde devam ediyor-
sun. Fakat insanları birbirinden ayıran
Tanrı’nın yapmış olduğu seçimdir. Seçilmişlikten
ayır olarak insanlar yanlızca Tanrı’ya itaatsizlik
etmekte özgürdürler. Ama sen seçilmişlik
olmadığını söylüyorsun. Sonuç olarak ise
güçsüz bir Tanrı ve O’nu tanımadıkları için
kurtulamayan ve lanetlenmiş kadın ve erkekler
ortaya çıkmaktadır. Tanrı iyiliğini insanların
önüne yanlızca koyabilmekte ve belki sonra
da çıkıp bir ziyafete gitmekten başka birşey
yapamamaktadır. İnsan mantığının yapabileceğinin
en fazlası budur. Ama sen iki tane "özgür
irade” mum ve kil; ekilmiş ve ekilmemiş)
ortaya çıkararak işleri daha da karıştırdın.
Bu örneklerin sana hiçbir faydası yoktur.
Eğer müjdeye yağmur ve güneş; kil ve ekilmemiş
toprağa seçilmemişler; mum ve ekilmiş toprağa
da seçilmişler dersek bu örnek bir anlam
ifade eder. Seçilmemişler müjde aracılığıyla
daha da kötü bir duruma düşürülürlerken
seçilmişler daha iyileştirilirler.
İyi olan Tanrı’nın böyle birşey yapmasının
saçma olacağı için Tanrı’nın iyiliği karşısında
Firavun’un kendi yüreğini kendisinin katılaştırdığını
söyleyerek bir “açıklama” ortaya attın.
Kim böyle birşeyin saçma olduğunu söylüyor?
İnsansal mantığımız buna karşı çıkıyor.
Kör, sağır ve tanrısız olan insansal mantığımızla
Tanrı’nın hareketlerini yargılayacak mıyız?
Öyleyse tüm Hıristiyan inancı saçmadır.
Pavlus’un 1. Korintliler 1:23’de dediği
gibi, Tanrı’nın bir bakirenin oğlu olarak
doğup, çarmıha gerilip, Baba’nın sağında
oturması Grekler için saçmalık, Yahudiler
için de bir tökezleme taşıdır. İnsan mantığıyla
bunlara inanmak kesinlikle saçmalıktır.
Sen, insanın kendi yüreğini katılaştırmaktan
sorumlu olduğunu söyleyerek konuya açıklık
getirmedin. Halen, yapılması imkansız olan
şeyler için Tanrı’nın nasıl "özgür
irade” gerektirdiğini açıklaman gerekiyor.
Tanrı, "özgür iradeyi” başka hiçbir
şey yapamayacağı halde nasıl günah işlemekle
suçlar ki? Mantığa başvuruyorsun. Ancak
bunların hepsi eşit derecede insan mantığına
saçma gelirler.
Gerçek şudur ki dünyadaki tüm "özgür
iradenin” kullanılması bile Kutsal Ruh’un
işleyişi olmadan insanların kendi yüreklerini
katılaştırmalarını durduramaz.
Tanrı, Firavun’u o anda olduğu şekilde yaratmış
olamaz çünkü Tanrı yaratma işini bitirdiğinde
herşeyin iyi olduğunu görmüştü diyorsun.
Ancak bu, Tanrı’nın düşüş- ten önceki orijinal
yaradılışı için söylenmiş bir sözdür. O
zamandan itibaren Firavun dahil olmak üzere
hepimiz tanrısız ve çürümüş bir ırktan gelmiş
bulunmaktayız. Bu sözler Tanrı’nın yarattıklarının
Düşüşten sonraki durumları için söylenmiş
olsalar bile, Tanrı’nın yaradılışını nasıl
gördüğünü ifade ederler, insanların durumunu
değil. Bizlerin gözünde kötü olan bir çok
şey Tanrı’nın gözünde iyidir. Örneğin acılar,
üzüntüler, hatalar, cehennem ve Tanrı’nın
tüm işleri dünyanın gözünde kötüdür. Müjde
ise bunların en iyisidir ancak dünya müjdeden
nefret ettiği kadar başka hiçbir şeyden
nefret etmez.
Tez 4: Tanrı’nın insan doğasını
kullanışı.
Bazı insanlar Tanrı’nın nasıl bizlerde kötü
etkiler ortaya çıkarttığını, katılaştırdığını,
bizleri tutkularımıza teslim edip, yanlış
yola sapmamıza izin verdiğini öğrenmek isteyebilirler.
Kutsal Kitabın bizlere açıkladıklarıyla
yetinmeliyiz.
Cevabım şudur ki, seçen lütuftan ayrı olarak
Tanrı, insanlarla doğalarının gerektirdiği
şekilde ilgilenir. Doğaları kötü ve sapkın
olduğundan, Tanrı onları bıraktığında kötü
ve sapkın davranışlarda bulunurlar. Ayaklarından
bir ya da ikisi sakat olan bir ata binen
bir adam düşünün. Bu adamın ata binişi,
atının durumuna bağlıdır.Eğer at sendelerse,
binici ne yapabilir ki? Adam atına, diğer
sağlıklı atların eşliğinde binmektedir fakat
diğerleri iyi durumda devam etse bile adamın
kendi atı iyileştirilmedikçe sendelemeye
mahkumdur.
Gördüğünüz gibi Tanrı kötü insanlar aracılığıyla
çalıştığında kötü şeyler ortaya çıkar. Ancak
Tanrı’nın kendisi kötülük yapamaz. Tanrı
kadirdir. Tanrısız insan Tanrı’nın yarattıklarındandır
ve O’nun kontrolü altındadır. İnsanın kötülüğü
yüzünden Tanrı kudretini askıya almaz. Tanrısız
insanlar da içinde bulundukları durumu değiştiremezler.
Sonuç olarak, Tanrı’nın Ruhu aracılığıyla
Tanrı’yla doğru bir ilişki içersine sokulmadıkça
insan, günah işlemekten ve sürekli sapmaktan
başka hiçbir şey yapamaz.
Tez 5: Tanrı’nın insanı katılaştırma
yöntemi.
Tanrısızlar, Tanrı’yı hoşnut etme arzusunda
değildirler. Onlar yanlızca kendilerini
hoşnut etmekle ilgilenirler. Bencil tutkularından
zevk almalarını engelleyen herşeyden nefret
ederler ve onlara karşı savaşırlar. Tanrısızlar
müjdeyle yüzleştirildiklerinde bu özellikle
doğrudur. Müjde aracılığıyla Tanrı, Kendisine
ve Sözü’ne karşı acı ve katı olsunlar diye
onların sapkın arzularını ve kendilerine
olan güvenlerini açığa çıkarır.
Tanrı, insanların yüreklerinde yeni kötülükler
yaratmaz. Orada bulunan kötülükleri, kendi
iyi ve bilge amaçları için kullanır. II.
Samuel 16:11’de Davud Şimei hakkında şöyle
söyler: “Onu bırakında lanet etsin; çünkü
Rab ona emretmiştir”. Fakat Tanrı Şimei’ye
Davuda lanet etmesi için bir emir vermemiştir.
Fakat Tanrı’nın kadir hükmü, Şimei’nin zaten
kötü olan isteklerinin, kendisi için doğal
olanı Tanrı’nın planladığı zamanda ve yerde
yapmasını sağlamıştı.
Tez 6: Tanrı’nın Firavun’un
yüreğini katılaştırması.
Bunları aklımızda tutarak, Firavun olayına
geri dönelim. Tanrı, Firavun’un yüreğinin
doğasını Kutsal Ruh’u aracılığıyla değiştirmedi.
Firavun’un iradesi kötü ve tanrısız olarak
kaldı. Kendi yüceliği ve gücü ile gurur
duyuyordu. Ve Tanrı onun karşına onu öfkelendiren
birşey çıkardığında Firavun,
kötülük içinde davranmaktan
kendini alı koyamadı. Giderek kötüleşti
ve mantıklı düşünüşü dinlemeyi reddetti.
Kutsal Yazılardaki sözcükler basit anlamlarına
göre anlaşılmalıdır. Tanrı, “Onun yüreğini
katılaştıracağım” dediğinde, “Firavun’un
yüreğinin katılaşmasına sebep olacağım”
demektedir. Tanrı tam bir kesinlikle Firavun’un
yüreğinin katılaştırılması gerektiğini biliyordu
ve bunu tüm kesinlikle buyurmuştu. Tanrı,
Firavun’a karşı yapacaklarını Firavun’un
engelleyemeyeceğini de eşit derecede bir
kesinlikle biliyordu. Ve sonuç olarak Tanrı,
Firavun’un giderek kötüleşeceğini biliyordu.
Ve kötü irade yanlızca kötülük yapabilir.
Tanrı bu kötülüklerin karşısında bazı iyilikler
gönderse de müjde gibi - kötü bir irade
yanlızca daha da kötüleşebilir. Yürek, katılaşır.
Kötü sonuçların doğmasını kesinleştiren
bu etkiyi yaratmayı Tanrı neden bırakmıyor?
Bunu istemek, Tanrı’dan Tanrı olmamasını
istemektir. Tanrısızlar kötü tepki verecek
diye iyilik yapmayı bırakan bir Tanrı düşünülemez.
Tanrı, Firavun gibi kişilerin kötülüklerine
neden engel olmuyor? Bu soru ise, Tanrı’nın
gizli iradesine girmektedir, bu irade bizlerin
bilgisini aşmaktadır (Romalılar 11:33).
İnsan mantığına bağlı olan bir kimse bundan
hoşlanmıyorsa, hoşlanmasın. Homurdanmak
hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve Tanrı’nın
seçilmişleri sağlam bir şekilde duracaklar.
Bir de Tanrı’nın Ademin düşmesine neden
izin verdiğini soralım isterseniz! Tanrı’yı
bazı kurallar üzerine oturtmaya çalışmamalıyız.
Tanrı’nın yaptıkları, bizlerin onayladığı
için değil, ama kendisi arzuladığı için
doğrudur. Bunun tek alternatifi, Tanrı’nın
üzerinde başka bir yaratıcı koymak olacaktır.
Metne geri dönelim. Ayetlerin basit anlamlarını
görmezlikten geliyorsun çünkü orada anlatılanlardan
hoşlanmıyorsun ve kendi “açıklamanı” oluşturuyorsun.
Fakat yazarın hedefini ve amacını keşfetmek
için bir ayeti her zaman bulunduğu bölüme,
içeriğe, bakarak değerlendirmeliyiz. Basit
anlam şudur ki Tanrı, belalar aracılığıyla
Firavun’un yüreğini katılaştırmayı amaçlamıştır.
Fakat sen bunun Tanrı’nın Firavun’u hemen
cezalandırması değil, Firavun’a katlanması
aracılığıyla olduğunu söylüyorsun. Ama ayetin
içinde bulunduğu bölümü bir oku. Firavun,
İsrail’in Çocuklarına zulmederken Tanrı
uzun bir süre sabırla beklemişti. Açıkça
görülmektedir ki, Tanrı Firavun’un yüreğini
katılaştıracağını söylediğinde bu sefer
başka bir şey anlatmak istiyordu katlanışının
süreceğini değil, bu tavrında bir değişiklik
olacağını söylüyordu. Ve bunun neden olduğunu
hepimiz biliyoruz. Tanrı, halkını Mısır’dan
çıkarmak istiyordu. Tanrı, halkının Kendisine
güvenmesi için ek sebepler göstermeyi amaçlıyordu.
Firavun’un direnişi daha çok bela getirecek
ve her yeni bela Tanrı’nın gücünü gözler
önüne serecekti. Bu kadarla kalmayıp Musa,
her beladan sonra şunu belirtmektedir: “Ve
Rabbin söylediği gibi Firavun’un yüreği
katılaştı ve onları dinlemedi”. Bu şekilde
İsraillilerin Tanrı’ya daha fazla güvenmesi
sağlanmıştı.
Firavun’un boyun eğmek ya da ayaklanmak
için "özgür iradesinin” olmasını istiyorsun
ve bu yüzden de bu ayetin Firavun’un yüreğini
Tanrı’nın değil, kendisinin katılaştırdığını
söylediğinde ısrar ediyorsun. Fakat bunun
ne anlama geldiğine bir bak. Tanrı, Firavun’un
"özgür iradesine” bağlı olurdu ve gelecekte
olacakları Musa’ya ve halkına bildiremezdi.
Ancak, Tanrı Firavun’un yüreğini katılaştırmıştır.
Tanrı, Firavun’un harekete geçmesine sebep
oldu ve Firavun’un da bu durumda doğasının
gerektirdiği gibi davranmaktan başka bir
seçeneği yoktu. Gördüğün gibi bu ayet, "özgür
iradeyi” desteklemek için değil, şiddetle
onun karşısında durmak için kullanılabilir.
Tez 7: Erasmus’un Romalılar
9:15-33’ü yorumlayış biçimi.
Bu bölüm sana inanılmaz derecede işkence
ediyor. Her ne pahasına olursa olsun "özgür
iradeyi” savunmaya kararlısın, bu nedenle
birbiriyle çelişen bir sürü söz söylüyorsun,
özellikle Tanrı’nın önbilgisi hakkında.
Bu konuda çok açık olalım. Örneğin, Tanrı
Yahuda’nın İsa’yı elvereceğini önceden biliyordu.
Bu nedenle Yahuda İsa’yı ele veren kişi
olmak zorundaydı. Yahuda’nın bunun dışında
davranmak için herhangi bir gücü yoktu.
Tabi ki Yahuda, doğasına uygun olarak ve
özgürce davrandı. Tanrı önceden, Yahuda’nın
nasıl davranacağını biliyordu ve kararlaştırdığı
zamanda bu davranışın gerçekleşmesini sağladı.
İnsanın sözde önbilgisinden bahsetmek sana
bir fayda sağlamaz çünkü Tanrı’nınkinden
çok uzaktır bu önbilgi. Örneğin, bir tutulmanın
olacağını biliyoruz. Ama bu tutulma, onun
olacağını önceden bildiğimiz için olmaz.
Fakat eğer Tanrı birşeyi önceden bilirse,
o şey Tanrı onu önceden bildiği için olur.
Eğer bunu kabul etmezsen Tanrı’nın tüm vaatlerini
ve tehditlerini hafife almış olursun. Tanrı’nın
kendisini reddedersin.
Pavlus’un, Tanrı’nın önceden bildiği şeyi
arzuladığını ve bu nedenle de o şeyin olması
gerektiğini öğrettiğini kabul etmekle mantıklı
bir anlayış sergiliyorsun. Ama sonra bunun
çok zor olduğunu söyleyerek herşeyi mahvediyorsun.
Ve sonra, Pavlus’un aslında bu konuyu açıklamadığını
yanlızca kendisiyle tartışmaya giren kişiyi
azarladığını söyleyerek kaçmaya çalışıyorsun
(Romalılar 9:20). Kutsal Yazılara böyle
muamele edilemez. Bölüme kısaca bakacak
olsak bile Pavlus’un bu konuyu açıkladığını
görebiliriz. Aslında, eğer açıklamasına
karşı çıkanlar olmasaydı Pavlus’un kişileri
bu şekilde azarlamasına gerek kalmazdı.
Pavlus, Çıkış 33:19’dan alıntı yapmaktadır:
“Ve dedi: Ben bütün iyiliğimi senin önünden
geçireceğim, ve Rabbin ismini senin önünde
ilan edeceğim; ve lütfedeceğim adama lütfedeceğim,
ve acıyacağım adama acıyacağım.” Bundan
sonra Pavlus, Tanrı’nın merhametinin ya
da katılaştırmasının insanın iradesiyle
ilişkili olmadığını fakat yanlızca Tanrı’nın
kendisine dayandığını söylemektedir. Pavlus,
Tanrı’nın önbilgisinin insanların yapacağı
davranışların teminatı olduğunu açık bir
şekilde belirtmektedir. Tabi eğer Tanrı’nın
önbilgisiyle insanın "özgür iradesini”
aynı zamanda ispatlamaya çalışacak olursak
karşımıza sorunlar çıkacaktır - aynı sayının
hem dokuz hem de on olduğunu göstermeye
çalışmak gibi bir şey olacaktır bu!
Pavlus burada, "özgür iradeleri” olmadığı
ve herşeyin yanlızca Tanrı’nın iradesine
dayandığı düşüncesini reddedenleri azarlamaktadır.
İşte tam bu noktada Tanrı’nın korku ve saygı
uyandırıcı, muhteşem hükümlerine hayranlıkla
yaklaşıp, “Gökte olduğu gibi yeryüzünde
de senin istediğin olsun” (Matta 6:10) denmelidir.
Tez 8: Doğal mantık, Tanrı’nın
iradesinin kudretini kabul etmelidir.
Doğal mantık, önbilgisine güvenilemeyen
ve engellene- bilen bir “Tanrı’nın” çok
zayıf ve acınacak bir Tanrı olacağını itiraf
etmelidir. Tabi ki insanlar, iyi olan Tanrı’nın
insanların günahlarından ve sonsuzluk boyunca
işkence çekmelerinden zevk alıyormuşçasına
onları terk- edip, katılaştırıp, mahkum
etmesi düşüncesine karşı çıkacaklardır.
Bu konu üzerinde ben de birden fazla defa
bocaladım ve öylesine bir üzüntüye düştüm
ki yaratılmış olmamayı istedim. (Bunlar,
ben bu üzüntünün ne denli insana sağlık
veren ve lütufa yakınlaştıran bir şey olduğunu
öğrenmeden önceydi). İşte bu nedenle insanlar
kendi “açıklamalarını” yapmaya ve Kutsal
Kitap’ta açıkça öğretilenlere kendi mantıklarını
uyarlamaya çalışmışlardır.
Fakat mantık, buna inanmasa ve Kutsal Kitap
diye birşey olmasa bile, Tanrı’nın kudretini
kabul etmek zor- undadır çünkü insanların
vicdanlarına yazılı olan iki şey vardır:
Tanrı kadirdir ve istisnasız ve yanlışsız
olarak her şeyi önceden bilir.
Tez 9: Romalılar 9:15-33’e ilişkin
- devam.
Romalılar 9:20,21’de Pavlus, insanların
kil, Tanrı’nın da çömlekçi gibi olduğunu
söyler. Burada Pavlus’un insanın "özgür
iradesi” olduğunu reddetmek için bu örneği
kullandığından daha açık hiçbir şey olamaz.
Pavlus’un bu mektubu yazmaktaki tek amacı
eğer insanda kendini kurtaracak güç varsa,
lütfun faydasız olduğunu göstermektir. Ve
11:20-23 ayetlerinde Pavlus, diğer uluslardan
olan birçoklarının da kurtulacağını söylerken
bunu o kişilerin "özgür iradelerine”
değil, Tanrı’nın yaptıklarına bağlıyor Tanrı’nın
kişileri “aşılaması”.
Tez 10: Tanrı’nın kadirliği ve "özgür
irade” bir arada yaşayamazlar.
Senin kullandığın mantığa bir örnek. Şöyle
diyorsun: “Tanrı’nın karşı konulmaz önbilgisince
Yahuda ihanet edecek kişi olarak belirlenmişti,
buna rağmen Yahuda arzusunu değiştirebilirdi”.
Ne söylediğinin farkında mısın? Eğer sen
doğru söylüyorsan, Yahuda’nın Tanrı’nın
önbilgisini değiştirecek ve onu güvenilmez
yapabilecek gücü vardı. Fakat sen esas sorunla
ilgilenmiyorsun. Ordusunu savaşa götürüp,
yardıma en fazla ihtiyacı olduğu anda bırakıp
giden bir komutan gibisin! Başka şeyden
konuş- maya başlıyorsun Tanrı’nın kudretiyle
insanın iradesi bozulabilir mi, bozulamaz
mı? Ben bir şey soruyorum, sen başka bir
şeye cevap veriyorsun! Ama peşini bu kadar
kolay bırakmayacağım. Kendi çelişkinle yüzleşmelisin.
Bu ikisi nasıl olurda birbiriyle uyuşur?
“Yahuda, ihanet etmemeyi arzulayabilir”
ve “Yahuda ihanet etmelidir”. Bunlar birbirine
tamamen zıt ve çelişkili değil midirler?
Tez 11: Erasmus’un Malaki 1:2-3’ü yorumlayış
biçimi.
Şimdi, benim "özgür irade” konusundaki
düşüncemi bir olasılıkla destekleyebileceğini
söylediğin fakat buna inanmadığın iki bölümden
ikincisine dönmeliyiz. Söylemeye çalıştığın
şey nedir? Tekvin 25:23’de: “Büyüğü küçüğüne
kulluk edecektir” diyor. Yaptığın “açıklama”
şu: “Doğru anlaşıldığı taktirde, insanın
kurtuluşuyla ilgili değildir; çünkü Tanrı,
bir kişiyi sonsuz kurtuluştan reddetmeyip
aynı zamanda o kişinin bir kul ve aşağı
bir insan olmasını arzulayabilir”.
Gerçekten kaçmak için ne de zeki bir düşünüş!
Ama kaçamazsın. Pavlus’un Romalılar 9:12-13’ü
nasıl ele aldığını bir düşün. Hıristiyan
öğretisinin temelini atarken Pavlus, Kutsal
Yazıları saptırıyor mu? Tabi ki hayır! Jerome
şu sözleri söylemeye cürret edebilmiştir:
“Pavlus ağızından güçle çıkan şeyler, orijinal
içeriklerinde aynı güce sahip değildirler”.
Jerome bunu söyleyebilir fakat bu hiçbir
şeyi kanıtlamaz. Jerome gibi insanlar ne
Pavlus’u ne de alıntı yaptığı ayetleri anlayabilmektedirler.
Tekvin 25:21-23’ün yalnızca bir kişinin
diğerine kulluk edeceğini söylediğini kabul
edemem, ama bir an için öyle olduğunu varsayalım.
Buna rağmen, ne Yakup ne de Esav’ın hiçbir
payı olmadığını kanıtlamak için Pavlus’un
bu ayetlerden alıntı yaptığını görebiliriz.
Pavlus, bu kişilerin kendileri hakkında
söylenenleri "özgür iradeleriyle” mi
elde edip etmediklerini tartışmakta ve öyle
olmadığını kanıtlamak- tadır. Herşey her
ikisi de doğmadan önce kararlaştırılmış-
tır.
Pavlus’un Tekvin 25:23’deki sözleri yanlızca
hizmet ediş olarak algılanmamalıdır. Sonsuz
kurtuluş ile de ilgilidir. Yakup Tanrı’nın
halkının bir üyesiydi. Ona verilen vaat,
Tanrı halkına ait olan herşeyi içeriyordu
bereket, Söz, Ruh, Mesih vaadi ve sonsuz
krallık. Bu, Tekvin 27:27’den itibaren gözükmektedir.
Bu nedenle Jerome’a vereceğimiz cevap şudur:
elçiler tarafından alıntı yapılan tüm ayetler,
orijinal içeriklerinde daha güçlüdürler!
Pavlus’un alıntı yaptığı Malaki 1:2-3’e
gelince, şöyle diyor: “Sizi sevdim, Rab
diyor. Ve siz: Ne ile bizi sevdin? diyorsunuz.
Esav Yakubun kardeşi değil mi idi? Rabbin
sözü; ve ben Yakubu sevdim; ve Esavdan nefret
ettim, ve onun mirasını çölün çakallarına
verdim.” Sen, Erasmus, bu kelimelerin basit
anlamlarından üç şekilde kaçmaya çalışıyorsun.
Birinci yol, içinde insanın sahip olduğu
tutkuların izine bile rastlanmayan Tanrı’nın
sevgisi ve nefretinin insanınkinden farklı
olduğu için bu kelimeleri gerçek anlamlarıyla
algılayamayacağımızdır. Tanrı’nın sevgisinin
ve nefretinin insan tutkularını içermediğini
biliyoruz ancak burada karşı karşıya olduğumuz
şey, bizleri Tanrı’nın nasıl sevip,
nefret ettiği değil, neden sevip,
nefret ettiğini sormamızı gerektirmektedir.
Fakat sen dikkatleri Tanrı’nın nasıl
sevip, nefret ettiğine çektiğinden,
kısa bir süre için bunu göz önüne alalım
ve sana bir faydası olup, olmadığını görelim.
Bunun bir faydası yoktur. Tanrı’nın sevgisi
ve nefreti bizlerin ki gibi değişmez. Tanrı’da
bu ikisi, sonsuz ve değişmezdir. Sevgi ve
nefret, daha "özgür irade” ortada yokken
belirlenmişti, bu nedenle Tanrı’nın sevgisi
ve nefreti kişinin cevabını beklemez. Tanrı’nın
Yakub’u sevip, Esav’dan nefret etmesine
ne sebep olmuş olabilir? Onların yaptıkları
birşey olamaz çünkü, Tanrı’nın onlara karşı
tavrı daha onlar doğmadan önce belirlenmişti.
Bu aşamada pek "özgür iradeyi” kullanma
diye bir şey olamaz!
Bu sözlerin basit anlamından kaçmak için
kullandığın ikinci yol şudur: Malaki’nin
burada bahsettiği nefretin, bizleri sonsuz
mahkumiyete götüren nefret gibi gözükmediğini
söylüyorsun. Malaki’nin, yanlızca dünyada
karşılaşılan güçlüklerden bahsettiğini ileri
sürüyorsun. Yine söylemeliyim ki bu, Pavlus’un
Kutsal Yazıları yanlış kullandığını ileri
süren bir iftiradır. Bu yolun sana bir faydası
olup olmadığına bakalım. Kesin olan şudur
ki, Pavlus’un buradaki amacı, herhangi bir
kazancın olmadığını ve "özgür iradenin”
kullanılmadığını vurgulamaktır. Pavlus,
dünyada yaşanan bazı şeylerden bahsediyor
olsa bile yine Yakup ve Esav’ı kullanarak
uygun bir örnek vermektedir. Her durumda,
Malaki’nin sadece dünyada deneyim edilen
şeyler hakkında yazdığını ileri sürmek yanlış
olur. Ayetin içinde bulunduğu bölüm bizlere
Tanrı’nın sevgisine cevap vermedikleri için
Malaki’nin amacının İsrail’i azarlamak olduğunu
göstermektedir. Tanrı’nın onlara olan sevgisi
dünyasal bereketlerin çok üstünde bir değere
sahiptir, çünkü bölüm bize gösteriyor ki
Tanrımız, herşeyin Tanrısıdır. Onların topal
ve hasta bir hayvanla kendisine sundukları
yarım tapınışla (Malaki 1:13) yetinecek
bir Tanrı olmayacaktır İsrail’in Tanrısı!
Şimdinin ve şimdiden sonrasının, tüm meselelerin,
her durumun, her zamanın ve yaptıkları herşeyin
Rab’bi olan Tanrı’ya gerçek tapınış tüm
yürekleri ve güçleri ile olmalıydı.
Kullandığın üçüncü yol, Tanrı’nın bazı Yahudileri
sevip bazılarını sevmediğini söylemektir.
Bu düşünüşünün, bazı Yahudilerin inanmadıkları
için kesilip atılmayı hakket- melerine;
ve yine, yaptığın “açıklamanın” bazı Yahudilerin
iman edip, yeniden aşılanmayı hakketmelerine
olanak sağladığını ileri sürüyorsun.
Ne söylediğini bilmiyorsun! İnsanların imansızlık
yüzünden kesilip atıldıklarını, imanla tekrar
aşılandıklarını ve iman etmeye teşvik edilmeleri
ve uyarılmaları gerektiği- ni çok iyi biliyorum.
Fakat bunun "özgür iradenin” gücüyle
inanıp, inanmamakla hiçbir ilgisi yoktur.
Tez 12: Çömlekçi ve kil.
Benim düşüncemi muhtemelen desteklediğini
söylediğin üçüncü ayet İşaya 45:9 dur: “Kendisine
şekil verenle çekişenin vay başına! Yerin
çömlek parçaları arasında bir çömlek parçası!
Balçık kendisine şekil verene: Ne yapıyorsun?
Yahut senin elinin işi sana: Elleri yok,
der mi?” Ayrıca, Yeremya 18:6: “İşte balçık,
çömlekçinin elinde nasılsa, siz de benim
elimde öylesiniz, ey İsrail evi”. Bu ayetler
çok açıkça beni destekliyor fakat çömlekçinin
işlerini, bu dünyadaki deneyimlerimize benzeterek
bu ayetlerin anlamlarını zayıflatmaya çalışıyorsun.
Pavlus bu ayetleri Romalılar 9. Bölümde
kullandığında onları kişisel seçilmişlikle
ilişkilendirdiğini ileri sürüyorsun. Bu
Pavlus’a iftira atmaktır. Daha sonra yarattığın
tüm bu karmaşaya bir de II. Timoteyus 2:20-21’i
katıyorsun: “Büyük bir evde yanlız altın
ve gümüş kaplar değil, tahta ve toprak kaplar
da vardır. Kimi onurlu, kimi bayağı iş için
kullanılır. Eğer bir kimse bayağı olandan
arınırsa, onurlu amaçlara uygun, kutsal
kılınmış, efendisine yararlı ve her iyi
işe hazır bir kap olacaktır.” Pavlus’un
burada İşaya 45:9; Yeremya 18:6 ve Romalılar
9’daki aynı tema hakkında yazdığını söylüyorsun.
Kilden yapılmış bir çömleğin kendini arındır-
ması düşüncesiyle alay ediyorsun. Fakat
daha sonra Pavlus’un çömleğe gerçekten de
böyle yapmasını buyurduğunu söylüyor ve
kendi çıkarın için bu nedenle çömleğin "özgür
iradesi” olan insanı temsil ettiğini ileri
sürüyorsun.
Benim cevabım, II. Timoteyus 2:20-21’in
diğer bölümlerle aynı şeyden bahsetmediği
gerçeğinde yatmak- tadır. Güncel hayattan
bir örnek vererek, tamamen farklı bir konuyu
açıklamaktadır - inanlının kişisel tanrısallığı.
Ve burada eyleme geçmesi söylenen çömlekler
değil, inanlılardır. Tanrı’yı aşağılayan
herşeyden kendilerini arındırmalıdırlar.
Çömleklere gelince, bazıları onurlu, bazıları
onursuzdur ve ne için kullanılacaklarına
kendileri değil, efendileri karar verir.
Tez 13: Tanrı’nın doğruluğu.
Şimdi ise insan mantığına sığınıyorsun.
Tanrı’nın kötüleri sonsuz ateşe atma hakkına
sahip olduğunu kabullenemiyorsun. Bu mantıksız
diyorsun, çünkü Tanrı onları o şekilde yarattı.
Gerçek en sonunda ortaya çıktı! Kendini
Pavlus’un Romalılar 9:19’da sözünü ettiği
homurdanan kişilerin yerine koyuyorsun:
“Öyleyse Tanrı insanı neden hala suçlu buluyor?
O’nun isteğine kim karşı durabilir?” Yani
insan mantığı, insanın neyi doğru neyi yanlış
bulduğuna göre Tanrı’nın hareket etmesini
gerektirir. Herşeyin yaradanı yüce Tanrı,
yaradılışına boyun eğmeli, öyle mi! Kurallar
öyle olmalı ki Tanrı, yanlızca bizim
suçlu bulduğumuz kişileri mahkum edebilmeli!
Tanrı hakketme- yenleri kurtardığı zaman
kimse sesini çıkarmaz. Ama Tanrı onları
mahkum ettiğinde büyük bir protesto başlar.
İnsan yüreğinin kötülüğü işte burada karşımıza
çıkmaktadır. İnsanlar böyle düşündüklerinde,
Tanrı’yı Tanrı olarak övmekte başarısız
olmaktadırlar. Tanrı’yı, kadir hakkından
mahrum ederler. Adil bir Tanrı’nın tanrısız
insanları nasıl kurtardığını, cennete gidene
kadar asla anlayamayacağız. Öyleyse, adil
bir Tanrı’nın tanrısızları nasıl mahkum
ettiğini nasıl anlarız? Ancak iman, İnsanoğlu
gözükünceye dek bunun böyle olduğuna inanmaya
devam edecektir.
Tez 14: Pavlus, insanın kurtuluşu
konusunda yanlızca Tanrı’ya pay çıkarır.
“Açıklamalarında” ısrar etmediğin sürece,
Kutsal Yazılarda hiçbir çelişki bulunmaz.
Bunu yaptığın zaman karışıklık çıkar. Örneğin,
“Eğer bir kimse…arınırsa…” (II. Timoteyus
2:20-21) ile “…etkin kılan…Tanrı’dır” (I.
Korintliler 12:6) arasında bir çelişki yoktur.
Birincisi sadece, insanın yapması gerekeni
ortaya koyar. Bu ise, kişinin lütuftan ayrı
olarak "özgür iradeyle” bunu yerine
getirebileceği anlamına gelmez. Bir buyruk
verildiğinde, o buyruğu yerine getirme yetisinin
varlığının olduğu anlamına geldiğinden emin
olduğunu biliyorum. Ama bu bir saçmalıktır.
İkinci ayet ise, açıkça herşeyin Tanrı’nın
bir işleyişi olduğunu belirtir. Bir çelişki
yoktur. Pavlus, insanın kurtuluşunun yanlızca
Tanrı’nın gücüyle olduğu öğretisinde tamamen
istikrarlıdır.
Sonraki
Sayfa (Dördüncü Bölüm - Erasmus'un "Özgür
İradeyi Reddeden Ayetleri Nasıl Kullandığına
İlişkin)
|