Birinci Bölüm
Kutsal Yazıların öğrettikleri.
Tez 1: İnsanoğlunun
evrensel suçluluğu “özgür iradenin yanlış
olduğunu kanıtlar.
Tez 2:
Günahın evrensel hakimiyeti “özgür iradenin
yanlış olduğunu kanıtlar.
Tez 3: “Özgür
irade” ahlaki ve törensel yasayı yerine
getirerek Tanrı kabulünü kazanamaz.
Tez 4:
Yasa, insanlara günah bilincini vererek,
onları Mesih’e yönlendirmesi için tasarlanmıştır.
Tez 5:
Mesih’e iman ederek kurtuluşun alına bileceği
öğretisi “özgür iradenin yanlış olduğunu
kanıtlar.
Tez 6:
Kazanç ya da ödül kavramına hiçbir yer yoktur.
Tez 7: “Özgür
iradenin hiçbir değeri yoktur, çünkü insanın
Tanrı karşısındaki doğruluğunun işlerle
hiçbir ilgisi yoktur
Tez 8:
Bir dizi değişik savlar.
Tez 9:
Pavlus “özgür irade”yi çürütürken çok açık
konuşmaktadır.
Tez 10:
Kutsal Ruh’a sahip olmayan insanın içinde
bulunduğu durum,“özgür iradenin ruhsal hiçbir
şey yapamayacağını gösterir.
Tez 11:
Mesih’e gelen kişiler, O’nu daha önce ne
düşünmüş, ne aramış, ne de kendilerini O'na
hazırlamışlardır.
Tez 12: Günahlı
bir dünyaya sunulan kurtuluş sadece iman
aracılığıyla alınabilecek Mesih’in lütfudur.
Tez 13:
Yuhanna 3. Bölümdeki Nikodim örneği, “özgür
irade”ye karşı çıkar.
Tez 14:
“Özgür iradenin hiçbir faydası yoktur çünkü
kurtuluş yalnızca Mesih aracılığıyladır.
Tez 15:
İnsanın müjdeye inanma yetisi yoktur, bu
nedenle hiçbir çabası onu kurtaramaz.
Tez 16:
Evrensel inançsızlık “özgür iradenin yanlış
olduğunu kanıtlar.
Tez 17:
Gerçek inanlılardaki “benliğin” gücü “özgür
iradenin yanlış olduğunu kanıtlar.
Tez 18:
Kurtuluşun “özgür irade”ye bağlı olmadığını
bilmek, çok rahatlatıcı olabilir.
Tez 19:
Tanrı’nın yüceliğine leke sürülemez.
Kutsal Yazılar, insanın kurtuluşu seçmek
ve almak konusunda “özgür irade”si olduğu
düşüncesine karşı duran birkaç orduya benzer.
Ancak burada benim için bazı küçük birlikleriyle
beraber Pavlus ve Yuhanna adında iki generali
bu savaşa sokmak yeterli olacaktır.
Tez 1: İnsanoğlunun evrensel
suçluluğu “özgür iradenin yanlış
olduğunu kanıtlar.
Romalılar 1:18, istisnasız olarak her insanın
Tanrı tarafından cezalandırılmayı hakkettiğini
öğretir. “Haksızlıkla gerçeğe engel olan
insanların bütün tanrısızlık ve haksızlığına
karşı Tanrı’nın gazabı gökten açıkça gösterilir”.
Eğer her insanın “özgür iradesi” varsa fakat
istisnasız olarak hepsi Tanrı’nın gazabı
altın dalarsa bu gerektirir ki onların “özgür
iradeleri” onları sadece tek bir yöne doğru
götürür - “tanrısızlık ve haksızlık”. Öyleyse,
iyilik yapmaları için onlara yardım eden
“özgür iradenin” gücü nerede? Eğer “özgü
irade” varsa, insanları pek de kurtuluşa
götürüyor gibi gözükmüyor çünkü onları Tanrı
gazabının altında bırakıyor.
Ama bazı insanlar beni Pavlus’u çok iyi
anlayamamakla suçluyor. Pavlus’un, “haksızlıkla
gerçeğe engel olan insanların bütün tanrısızlık
ve haksızlığına karşı…” diye geçen sözlerinin
istisnasız olarak herkesin Tanrı gözünde
suçlu olduğu anlamına gelmediğini söylüyorlar.
Bu metnin, bazı insanların “haksızlıkla
gerçeğe engel” olmayabileceklerini ima ettiğini
ileri sürüyorlar. Ancak Pavlus’un burada
kullandığı İbranice kalıp, başka hiçbir
olasılığa yer bırakmaksızın, bütün
insanların tanrısızlığı ve haksızlığı anlamına
gelmektedir.
Bunun da ötesinde, Pavlus’un o sözlerden
hemen önce neler yazdığına dikkat edin.
16. Ayette Pavlus, müjdenin “iman eden herkesin
kurtuluşu için Tanrı’nın gücü” olduğunu
söylemektedir. Bunun anlamı şu olmalıdır
ki, müjdedeki Tanrı gücünden ayrı olarak
hiç kimsede Tanrı’ya dönme gücü yoktur.
Pavlus bunun hem Yahudiler hem de Yahudi
olmayanlar için geçerli olduğunu söyleyerek
devam etmektedir. Yahudiler, Tanrı’nın Yasasını
en küçük detayına kadar biliyorlardı, fakat
bu onları Tanrı’nın gazabından kurtaramadı.
Aynı şekilde Grekler de kültürün getirdiği
birçok faydayı tatmaktaydılar, ancak bu
da onları Tanrı’ya olduklarından daha fazla
yaklaştıramadı. Yahudiler ve Grekler, kendilerini
Tanrı önünde aklayabilmek için çok çalışmaktaydılar.
Ancak sahip oldukları tüm avantajlara ve
“özgür iradelerine” rağmen, tamamen başarısız
oldular. Pavlus, bu kişilerin hepsini suçlamakta
bir an bile tereddüt etmemektedir.
Sonra, 17. Ayette Pavlus’un, “Tanrı’nın
insanı akladığı…açıklanır” sözlerine dikkat
edin. Yani, insana doğruluğu veren Tanrıdır.
Ama Tanrı aptal değildir. Eğer insanların
Tanrı’ya ihtiyaçları olmasaydı, Tanrı insana
yardım ederek zamanını kaybetmezdi. İnsanlar
her ne zaman iman ederlerse, bunun nedeni
Tanrı’nın o kişilere gelip, müjdeyi göstererek,
cehaletlerini ortadan kaldırmış olmasıdır.
Bu olmaksızın, o insanlar hiçbir zaman kendilerini
kurtaramazlar. İnsanlık tarihinde hiç kimse
kendi kendine Tanrı’nın gazabını Kutsal
Yazılarda açıklandığı şekilde düşünüp, anlamamıştır.
Hiç kimse asla, eşsiz bir Kurtarıcının,
İsa Mesih’in yaşamı ve hizmeti aracılığıyla
Tanrı’yla barışmayı hayal bile etmemiştir.
Aslında Yahudiler, peygamberlerinin bildirdikleri
onca öğretiye rağmen Mesih’i reddetmişlerdir.
Öyle gözüküyor ki, bazı Yahudi ve Greklerin
ulaştıkları iyilik düzeyi, Tanrı’yı Kendi
belirlediği yolla aramalarını engelledi
çünkü her şeyi kendi bildikleri yolla yapmakta
kararlıydılar. Bu nedenle, “özgür irade”
ne kadar fazla çabalarsa, her şey o kadar
kötüye gitmektedir.
İnanlılarla inanlı olmayanlar arasında,
kendilerini kurtarma yetisine sahip olan
üçüncü bir grup yoktur. Yahudi ve Grekler
tüm insanlığı oluşturur ve hepsi Tanrı’nın
gazabı altındadırlar. Hiç kimsenin Tanrı’ya
dönme yetisi yoktur. İlk önce Tanrı kendisini
onlara göstermelidir. Eğer gerçek “özgür
iradeyle” keşfedile- bilecek olsaydı, bir
yerde, bir Yahudi bunu yapardı! Ne Greklerin
en karmaşık felsefeleri, ne de en iyi Yahudilerin
en güçlü çabaları (Romalılar 1:21; 2:23,28
ve 29) Mesih’e iman etmeye onları bir adım
yaklaştırmıştır. Diğer tüm insanlarla beraber
onlar da suçlu günahkarlardı. Eğer her insanın
“özgür iradesi” varsa, ve her insan suçlu
ve mahkumsa, bu sözde “özgür irade” onları
Mesih’e getirmede tamamen güçsüzdür. Yani,
iradeleri aslında hiç de özgür değildir.
Tez 2: Günahın evrensel hakimiyeti
“özgür iradenin yanlış olduğunu kanıtlar.
Pavlus’un kendi öğretisini kendisinin açıklamasına
izin vermeliyiz. Romalılar 3:9’da şöyle
demektedir: “Şimdi ne diyelim? Biz Yahudiler
diğer uluslardan üstün müyüz? Elbette değiliz.
Biz daha önce ister Yahudi ister Grek olsun,
herkesi günahın boyunduruğunda olmakla suçladık”.
Sadece tüm insanlar istisnasız olarak Tanrı
önünde suçlu ilan edilmemektedirler, ama
aynı zamanda onları suçlu yapan günaha tutsaktırlar
da. Buna, Tanrı’nın Yasasına sahip oldukları
için günahın boyunduruğunda olmadıklarını
düşünen Yahudiler de dahildir. Ne Yahudiler
ne de Grekler kendilerini bu boyunduruktan
kurtarabildiklerine göre, açıkça görülür
ki bir insanda iyilik yapmasına yardım edecek
hiçbir güç yoktur.
Bu evrensel kölelik en iyi ve ahlaklı gibi
gözüken insanları da kapsar. Bir insan iyilikte
ne kadar ilerlerse ilerlesin, bu Tanrı bilgisi
ile aynı şey değildir. İnsanın en mükemmel
tarafı onun mantığı ve iradesidir ancak
kabul edilmelidir ki, insanın bu en asil
özelliği bozulmuştur. Pavlus Romalılar 3:10-12’de
şöyle diyor: “Yazılmış olduğu gibi, ‘Doğru
olan kimse yok, bir kişi bile yoktur. Anlayan
kimse yok, Tanrı’yı arayan kimse yok. Hepsi
yoldan saptılar, birlikte yararsız oldular.
İyilik eden yok, bir kişi bile yoktur’.”
Bu sözlerin anlamı son derece açıktır. Tanrı,
mantıkta ve iradede tanınır, anlaşılır.
Ancak kimse, doğal haliyle, Tanrı’yı tanımaz.
Bu nedenle de insan iradesinin bozulmuş
olduğu ve kendi başına insanın Tanrı’yı
hiçbir şekilde tanıyamayacağı ya da O’nu
hoşnut edemeyeceği sonucuna varmamız kaçınılmazdır.
Belki cesur bir kişi, eyleme geçirebildiklerimizden
çok daha fazlasını yapabilecek kapasitede
olduğumuzu söyleyecektir. Ancak burada bizi
ilgilendiren konu yaptıklarımızdır; yapabileceklerimiz
ya da yapamayacaklarımız değil. Pavlus
tarafından Romalılar 3:10-12’de alıntı yapılan
Kutsal Kitap ayetleri böyle bir ayrım yapma
hakkını bizlere vermemektedir. Tanrı insanın
hem günahlı yetersizliğini hem de günahlı
davranışlarını yargılamakta- dır. Eğer insanlar
Tanrı’ya doğru en küçük bir adım bile atabilecek
olsalardı, Tanrı’nın onları kurtarmasına
gerek kalmazdı. Tanrı, insanların kendi
kendilerini kurtarmalarına izin verirdi.
Ancak hiçbir insanın bunu denemeye bile
gücü yoktur.
Romalılar 3:19’da Pavlus her ağızın kapanmasını
söyler çünkü hiç kimse Tanrı’nın kendilerine
verdiği yargıya karşı çıkamaz. Bunun nedeni
ise hiçbir kimse de Tanrı’nın övebileceği
bir özellik yoktur -O’na dönebilecek özgür
bir irade bile. Eğer bir kimse şöyle derse:
“Bende biraz da olsa kendiliğimden Tanrı’ya
dönme gücü (yetisi) var”, bu şu demektir
ki, o kimse kendisinde Tanrı’nın yargılamayıp,
öveceği bir şeyler olduğunu iddia etmektedir.
Ağızı kapanmamıştır! Bu da Kutsal Yazıyla
çelişir.
Tanrı, her ağızın kapanması gerektiğini
söyler. Tanrı’nın önünde suçlu olan yalnızca
belli bir grup insan değildir. Yargılananlar,
sadece Yahudilerin arasındaki Ferisiler
değildir. Eğer öyle olmasaydı, diğer Yahudilerin
yasayı tutmak ve suçlu çıkarılmayı önlemek
için kendi içlerinde güçleri olmuş olurdu.
Ama insanların en iyisi bile tanrısızlıkla
suçlanmaktadır. Tanrı Yasasını hiçbir şekilde
tutmaya çalışmayanlar gibi onlar da ruhsal
olarak ölüdürler. Tüm insanlar tanrısız
ve suçludurlar, Tanrı tarafından cezalandırılmayı
hakketmişlerdir.
Tez 3: “Özgür irade” ahlaki
ve törensel yasayı yerine getirerek Tanrı
kabulünü kazanamaz.
Pavlus’un Romalılar 3:20’deki : “Yasa’nın
gereklerini yapmakla hiç kimse Tanrı katında
aklanmayacaktır” sözlerindeki “Yasa” kelimesiyle
hem ahlaki yasayı (on emri) hem de törensel
yasayı kastettiği görüşündeyim. Pavlus’un
yanlızca törensel yasayı - hayvan sunuları
ve tapınak düzeni ve tapınmasını - kastettiği
görüşü de yayılmış bulunmaktadır. Bu düşünceyi
icat eden Jerome adlı kişiyi insanların
aziz diye nitelendirmesi inanılmaz bir olaydır!
Ben ona başka bir isim takardım! Jerome,
İsa Mesih’in ölümüyle törensel yasa’nın
gereklerini yerine getirmekle aklanma (doğru
kişi ilan edilmek) olasılığını ortadan kaldırdığını
söylemiştir. Ancak bunu söylemekle, kendi
gücümüzle, Tanrı’nın yardımı olmaksızın,
ahlaki yasayı tutarak aklanma olasılığını
tamamen açık bırakmıştır.
Benim cevabım şu ki, eğer Pavlus sadece
törensel yasayı kastediyorsa düşüncesi ve
savunduğu tamamen anlamsızdır. Pavlus, hiç
kimsenin doğru olmadığını ve Tanrı’nın lütfuna
- bizleri aracılığıyla kurtardığı sevgisi,
bilgeliği ve gücü - ihtiyacı olduğunu ileri
sürmektedir. Jerome’un ileri sürdüğü düşüncenin
getirdiği sonuç, bizlerin törensel yasadan
kurtarılmak için Tanrı’nın lütfuna ihtiyacı
olduğu ancak ahlaki yasa için böyle bir
lütfun gerekli olmadığıdır. Ancak bu lütufdan
ayrı olarak ahlaki yasanın gereklerini yerine
getiremeyiz. İnsanları törensel uygulamaları
yapmaları için korkutabilirsiniz ancak hiçbir
insan gücü bir kişiyi ahlaki yasayı tutmaya
zorlayamaz. Pavlus’un savunduğu düşünce,
ne ahlaki ne de törensel yasanın gereklerine
yerine getirerek Tanrı önünde aklanamayacağımızdır.
Yemek, içmek ya da buna benzer şeyler kendi
başlarına bizleri ne aklar ne de mahkum
ederler.
Ben biraz daha ileri gidip Pavlus’un, Yasa’nın
yanlızca belirli bir kısmının değil tümünün
insanları bağlayıcı olduğunu kastettiğini
söyleyeceğim. Mesih öldü diye artık Yasa’nın
her hangi bir hükmü kalmadıysa, Pavlus’un
öyle söylemesi ve susması gerekirdi. Galatyalılar
3:10’da Pavlus şöyle yazmaktadır: “Yasa’nın
gereklerini yapmış olmaya güvenenlerin hepsi
lanet altındadır. Çünkü şöyle yazılmıştır:
‘Yasa kitabında yazılı olan her şeyi sürekli
yerine getirmeyen her insan lanetlidir’.”
Bu sözlerle Pavlus, Musa’nın da kendisini
desteklediğini ve Yasa’nın tüm insanlar
üzerinde bağlayıcı olup, itaat edilmekte
başarısız olunması halinde tüm insanları
Tanrı’nın laneti altına soktuğunu söylüyor.
Yasa’yı tutmaya çalışan kişiler de, çalışmayan
kişiler de Tanrı önünde aklanamazlar çünkü
hepsi ruhsal olarak ölüdürler. Pavlus’un
öğretisi, dünyada iki sınıf insan olduğu
düşüncesidir - ruhsal olanlar ve olmayanlar
(bak. Romalılar 3:21 ve 28). Bu düşünce
Mesih İsa’nın Yuhanna 3:6’daki öğretisiyle
uyum içersindedir: “Bedenden doğan bedendir,
ruhtan doğan ruhtur”. Kutsal Ruh’a sahip
olmayan insanlar için Yasa, faydasızdır.
Yasa’yı ne kadar da iyi yerine getirseler,
ruhsal iman dışında hiçbir şekilde aklanmayacaklardır.
Öyleyse son olarak: eğer “özgür irade” diye
bir şey varsa; bu insanın en asil özelliği
olmalı, çünkü Kutsal Ruh olmaksızın “özgür
irade” insanın tüm yasayı yerine getirmesine
yardım eder! Ancak Pavlus, ‘Yasa’nın gereklerini
yapmış olmaya güvenenlerin’ aklanmayacağını
söylüyor. Bu da demektir ki, en iyi haliyle
“özgür irade” insanı Tanrı’yla barıştırmada
yetersiz kalır. Aslında Romalılar 3:20’de
Pavlus bizlere günahın ne olduğunu
göstermek için Yasa’nın gerekli olduğunu
söyler. “Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine
varılır”. “Yasa’nın gereklerini yapmış olmaya
güvenenler” günahın ne olduğunu gerçekten
farkına varamazlar. “Özgür irade” kördür,
çünkü Yasa tarafından öğretilmeye ihtiyacı
vardır. Aynı zamanda güçsüzdür de, çünkü
Tanrı önünde hiç kimseyi aklamayı başaramaz.
Tez 4: Yasa, insanlara günah
bilincini vererek, onları Mesih’e yönlendirmesi
için tasarlanmıştır.
“Özgür iradeyi” destekleyen düşünüş, “Eğer
bizler Yasa’yı tutamasaydık, en baştan verilmezdi”
şeklinde bir yaklaşımdır. Erasmus! Durmadan
aynı şeyi söylüyorsun: “Eğer biz hiçbir
şey yapamaz durumdaysak tüm yasaların, emirlerin,
tehditlerin ve vaatlerin amacı nedir?” Cevap
şudur ki, Yasa bizlere neler yapabileceğimizi
göstermek için verilmemiştir. Bizlere doğru
olanı yapmamızda yardım etsin diye bile
verilmemiştir. Pavlus Romalılar 3:20’de
şöyle diyor: “Çünkü Yasa sayesinde günahın
bilincine varılır”. Yasa’nın amacı bizlere
günahın ne olduğunu ve nereye ölüm, cehennem
ve Tanrı gazabına götürdüğünü göstermektir.Yasa,
sadece bu şeyleri gösterebilir. Bizleri
bunlardan kurtaramaz. Kurtuluş yanlızca,
bizlere müjdede açıklanan İsa Mesih aracılığıyla
gelir. Ne mantık ne de “özgür irade” insanları
Mesih’e getirebilir çünkü mantığın ve “özgür
iradenin” kendisinin insana ne kadar düşmüş
(bozulmuş) olduğunu gösterebilmesi için
yasanın ışığına ihtiyacı vardır. Pavlus
bu soruyu Galatyalılar 3:19’da sormaktadır:
“Öyleyse Yasa’nın amacı neydi?” Ancak Pavlus’un
cevabı, senin ve Jerome’un yanıtının tam
tersidir. Sen Yasa’nın “özgür iradenin”
varlığını kanıtlamak için verildiğini söylüyorsun.
Jerome da günahı dizginlemek için olduğunu
söylüyor. Pavlus, bunların ikisini de söylemiyor.
Onun söylediği tek şey, Yasanın açığa çıkardığı
günahla savaşmak için insanın özel bir lütfa
ihtiyacı olduğudur. Yasa, insanlara içinde
bulundukları tehlikeli durumu göstermesi
ve bu bilinçle insanların sadece Mesih’te
elde edilebilecek kurtuluşa özlem duymalarını
sağlaması açısından gereklidir. Bu nedenle
Pavlus’un Romalılar 3:20’deki sözleri basit
gibi gözükebilir ancak “özgür iradeyi” mutlak
bir şekilde ve tamamıyla geçersiz kılacak
kadar güçlüdür. Pavlus Romalılar 7:7’de
şöyle diyor: “Yasa, ‘Açgözlü olma’ demeseydi,
aç gözlülüğün ne olduğunu bilmeyecektim.”
Bu demektir ki “özgür irade” günahın bile
ne olduğunu bilmez! Öyleyse “özgür irade”
nasıl olur da neyin doğru olduğunu bilir?
Ve eğer neyin doğru olduğunu bilmiyorsa,
nasıl doğru olanı yapmaya uğraşabilir?
Tez 5: Mesih’e iman ederek kurtuluşun
alınabileceği öğretisi “özgür irade”
nin yanlış olduğunu kanıtlar.
Romalılar 3:21-25’de Pavlus güvenle şöyle
söylüyor: “Şimdiyse Yasa’dan bağımsız olarak
Tanrı’nın insanı nasıl aklayacağı açıklandı.
Yasa ve peygamberler buna tanıklık etti.
Tanrı, insanları İsa Mesih’e olan imanlarıyla
aklar. Bunu, iman eden herkes için yapar.
Hiçbir ayrım yoktur. Çünkü herkes günah
işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun.
İnsanlar, İsa Mesih’te olan kurtuluşla,
Tanrı’nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar.
Tanrı Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan
ve imanla benimsenen kurban olarak sundu”.
Bu sözler “özgür iradenin” üzerine gelen
çok ağır darbelerdir. Pavlus, Tanrı’nın
verdiği doğruluğu, Yasa’nın gereklerini
yapmakla elde edilen doğruluktan ayırmaktadır.
Sadece ve sadece eğer insanın yasayı tutmakla
kurtulabilmesi mümkün olsaydı “özgür irade”
belki insana bir fayda sağlardı. Ancak Pavlus
çok açıkça bizlerin yasanın herhangi bir
kısmını yerine getirmeye güvenmeksizin kurtularıldığını
göstermektedir. Sözde “özgür iradenin” ne
kadar iyi işler yapmaya gücü olduğuna ya
da bizleri iyi birer vatandaş yapmaya yeterli
olduğuna inansak da Pavlus yine Tanrı’dan
gelen doğruluğun tümüyle farklı bir kavram
olduğunu söylüyor. “Özgür iradenin” böylesine
ayetlerin saldırısı karşısında ayakta kalması
imkansızdır.
Şu ayetler “özgür iradeye” derin yaralar
aldırmaktadır. O bölümde Pavlus, inanlılar
ile inanlı olmayanlar arasındaki çizgiyi
çekmektedir (Romalılar 3:22). Hiç kimse,
“özgür iradenin” sözde gücünün İsa Mesih’e
iman etmekten çok farklı bir şey olduğunu
inkar edemez. Ancak Mesih olmaksızın, Pavlus
diyor ki, hiçbir şey Tanrı tarafından kabul
görmez. Ve eğer bir şey Tanrı tarafından
kabul edilmiyorsa, o günahtır. İkisinin
ortasında bir şey (nötr) olamaz. Bu nedenle
“özgür irade”, eğer varsa, günahtır çünkü
imana karşıttır ve Tanrı’ya hiçbir yücelik
vermez.
Romalılar 3:23 başka bir darbedir. Pavlus
şöyle demiyor o ayetlerde: “Kendi ‘özgür
iradeleriyle’ iyi işler yapanlar dışındaki
herkes günah işledi.” Hiçbir istisna yoktur.
Eğer “özgür iradeyle” kendimizi Tanrı’ya
kabul ettirebileceksek, Pavlus yalancıdır.
İstisnalar için bir açık kapı bırakmalıydı.
Ancak açıkça söylüyor ki, günah yüzünden
hiç kimse gerçek anlamda Tanrı’yı yüceltemez
ve hoşnut edemez. Tanrı’yı hoşnut eden her
kimse, Tanrı’nın kendisinden hoşnut olduğunu
bilmelidir. Ancak gördüklerimiz bizlere,
bizlerde Tanrı’yı hoşnut eden hiçbir şeyin
olmadığını öğretiyor. “Özgür iradeyi” savunanlara
kendilerinde Tanrı’yı hoşnut eden birşey
olup olmadığını sorun. Olmadığını itiraf
etmek zorundadırlar. Ve Pavlus da açıkça,
olmadığını söylemektedir.
“Özgür iradeye” inananlar bile, kendi güçleriyle
Tanrı’yı yüceltemeyecekleri konusunda benimler
aynı fikirde olmalıdırlar. “Özgür iradeleriyle”
bile Tanrı’yı hoşnut edip, etmediklerinden
şüphe duyarlar. Böylece, onların kendi vicdanlarının
tanıklığına dayanarak “özgür iradenin” Tanrı’yı
hoşnut etmediğini kanıtlamış bulunuyorum.
Tüm gücü ve çabasıyla bile “özgür irade”
imansızlık günahından ötürü suçludur. Görüyoruz
ki, imanla kurtulma öğretisi, “özgür irade”
düşünüşüne oldukça aykırıdır.
Tez 6: Kazanç ya da ödül kavramına
hiçbir yer yoktur.
“Özgür iradeyi” öğreten kişiler, eğer “özgür
irade” yoksa, kazanç ve ödül de olamayacağını
söylerler.
“Özgür iradeyi” savunanlar, Romalılar 3:24’deki
“karşılıksız” kelimesi için ne diyecekler?
Pavlus, inanlıların “Tanrı’nın lütfuyla,
karşılıksız olarak” aklandıklarını söylemektedir.
“Tanrı’nın lütfu” ifadesinden ne anlam çı-
karıyorlar acaba? Eğer kurtuluş, karşılıksızsa
ve lütufla verilmişse, demek ki kazanılamaz
ya da hakkedilemez. Buna rağmen Erasmus,
bir insanın kurtuluşunu kazanması için birşeyler
yapmaya yetisinin olması gerektiğini, aksi
taktirde kurtarılmayı hakketmeyeceği savunmaktadır.
Tanrı’nın bir insanı aklayıp, diğerini aklamayışının
nedeninin, birincisinin “özgür iradesini”
kullanıp, doğru bir kişi olmaya çalıştığı,
fakat ikinci kişinin bunu yapmamış olduğundan
aklanmadığını söyler Erasmus. Ancak bu düşünce,
Tanrı’ya ayrımcı bir kişilik kazandırır
ki Kutsal Yazılar Tanrı’nın insanlar arasında
ayrım yapmadığını söylemektedir (Elçilerin
İşleri 10:34). Erasmus ve onun gibi düşünen
kişiler, insanların kurtuluşa sahip olmak
için “özgür iradeleriyle” çok az bir şey
yapabileceklerini söylerler. “Özgür iradenin”
yanlızca az bir şey kazandırdığını, pek
fazla bir şey hakketmediğini söylerler.
Ancak yine de “özgür iradenin” insanların
Tanrı’yı bulabilmeyi deneyebileceklerinin
mümkün olduğunu düşünürler. Eğer insanlar
Tanrı’yı aramazlarsa, Tanrı’nın lütfunu
alama- maları da onların suçudur.
Öyleyse, “özgür iradenin” ister az ister
çok faydası olsun, sonuç aynıdır. Tanrı’nın
lütfu bununla kazanılır. Ancak Pavlus, “karşılıksız”
olarak aklandığımızı söylerken, her türlü
kazancı, hakkedişi reddetmektedir. “Özgür
iradenin” az faydası olduğunu söyleyenler,
çok faydası olduğunu söyleyenler kadar kötüdürler.
Her iki tür kişi de “özgür iradenin” Tanrı’nın
lütfunu garantilemeye yetecek kadar fayda
sağlayacağını söyler. Yani, aslında bunlar
birbirinden hiç de farklı değildir.
Aslında, bu “özgür iradenin” savunucuları
“attan inip eşeğe binmek” deyimine çok mükemmel
bir örnek teşkil ederler. Çok az faydası
olan “özgür iradeden” bahsetmekle, konumlarını
daha iyi değil, daha kötüleştirirler. “Özgür
iradenin” çok faydası olduğunu söyleyenler
(ki, bunlara “Pelagian”lar denir) hiç olmazsa
Tanrı’nın lütfuna çok yüksek bir değer biçerler
çünkü kurtuluşa erişmek için çok büyük lütuf
gerekmektedir. Ama Erasmus lütfu ucuzlaştırmaktadır.
Az bir çabayla kazanılabilir. Ancak Romalılar
3:24’deki “karşılıksız” ifadesiyle Pavlus
her iki düşünceyi de yerle bir etmektedir.
Daha ileride, Romalılar 11:6’da yanlızca
lütuf aracılığıyla Tanrı’nın bizleri kabul
ettiğini belirtir Pavlus: “Ama bu, lütufla
olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Aksi
halde lütuf artık lütuf olmaz!” Pavlus’un
öğretisi oldukça basit ve anlaşılırdır.
İster az, ister çok fayda sağlasın, Tanrı’nın
gözünde insan çabası diye birşey yoktur.
Hiç kimse kurtarılmayı hakketmez. Hiç kimse
kurtarılmak için çaba gösteremez. Pavlus,
“özgür iradenin” tüm sözde işlerini dışlayarak,
yanlızca lütfu öğretir. Kurtuluşumuz için
kendimize zerre kadar pay çıkaramayız. Kurtuluş,
tümüyle Tanrı’nın lütfundan kaynaklanır.
Tez 7: “Özgür irade”nin hiçbir
değeri yoktur, çünkü insanın Tanrı karşısındaki
doğruluğunun işlerle hiçbir ilgisi yoktur.
Şimdi, Pavlus’un Romalılar 4:2-3 ayetlerindeki
sözlerini inceleyeceğim: “Eğer İbrahim yaptığı
işlerden dolayı aklandıysa, övünmeye hakkı
vardır; ama Tanrı’nın önünde değil. Kutsal
Yazı ne diyor? ‘İbrahim Tanrı’ya iman etti
ve böylece aklanmış sayıldı.” Pavlus, İbrahim’in
doğru bir kişi olduğunu inkar etmiyor burada.
Tüm bu sözlerin amacı, bu doğruluğun ona
kurtuluşu kazandırmadığını göstermektir.
Kötü işlerin Tanrı tarafından kabul görmeyeceği
konusunda kimse karşı görüşte değildir.
Çünkü bu çok açıktır. Ancak burada söylenen
şey, iyi işlerin bile Tanrı tarafından kabul
görmeyeceğidir. Lütfunu değil, sadece Tanrı’nın
gazabını hakkederler. Romalılar 4:4-5’de
Pavlus, çalışan bir kişiyi, çalışmayan bir
kişinin üstünde tutmaktadır. Tanrı tarafından
kabul görmek anlamına gelen doğruluk, “çalışana”
değil, “çalışmayana” ancak Tanrı’ya iman
edene verilmektedir. Bunun ikisi arasında
bir yer yoktur.
Tez 8: Bir dizi değişik savlar.
Bu arada “özgür iradeye” karşıt bir kaç
değişik görüşlere de değinmek istiyorum.
Bunlara sadece kısaca değineceğim ancak
yine her biri “özgür iradeyi” tümüyle yerle
bir edecek güçtedirler.
Örneğin, aracılığıyla kurtulduğumuz lütfun
kaynağı Tanrı’nın ebedi planıdır. Buda,
Tanrı’nın bizlerin yapabileceğimiz bir şeyden
ötürü bizlere lütufkar olduğu düşünce- sini
saf dışı bırakmalıdır.
Diğer bir yaklaşım ise, daha yasa verilmeden
önce Tanrı’nın bizlere lütufla gelecek (ör.
İbrahim’e) bir kurtuluş sözü vermiş olmasına
dayanır. Pavlus, eğer “özgür iradeyle” yasanın
gereklerini yerine getirerek kurtulmuşsak,
lütufla gelen kurtuluş vaadinin iptal edildiğini
söyler (Romalılar 4:13-15; Galatyalılar
3:15-21). Aynı şekilde, imanın da, hiçbir
değeri olmazdı.
Pavlus, ayrıca bizlere yasanın günahı açığa
çıkara- bileceğini, onu kaldıramayacağını
söyler. “Özgür irade” yanlızca yasayı tutma
temeli üzerinde işleyebileceğinden, bunun
aracılığıyla kazanılan hiçbir doğruluk Tanrı
tarafından kabul göremez.
Son olarak, Adem’in günahlı itaatsizliği
yüzünden her birimiz mahkumiyet altındayız.
Hepimiz doğuştan bu mahkümiyet altına gireriz;
“özgür iradesi” olan insanlar bile - eğer
böyle kişiler gerçekten de varsa! Öyleyse,
nasıl olur da “özgür irade” günahı kabul
edip, mahkümiyet kazanmamıza yardım edebilir?
Bu değişik yaklaşımları hiç belirtmeden
geçip, Pavlus’un yazıları üzerine bir yorum
kısmı ekleyebilirdim buraya. Ancak, bu kadar
basit şeyleri görmekte başarısız olan karşıtlarımın
ne kadar aptal olduklarını göstermek istedim.
Bu bölümde yazılanları düşünmeleri için
onları kendileriyle başbaşa bırakıyorum.
Tez 9: Pavlus “özgür irade”yi
çürütürken çok açık konuşmaktadır.
Pavlus’un yazdıkları o kadar açıktır ki,
bir kimsenin onu yanlış anlayabilmesi şaşkınlık
verici bir olaydır. Pavlus şöyle diyor,
“Hepsi yoldan saptılar, doğru olan
kimse yok, iyilik eden yok,
bir kişi bile yoktur.” Bazı insanların şöyle
söyleyebilmelerine şaşıyorum: “Bazıları
yoldan sapmamış- tırlar, doğru kişidirler,
kötü değildirler, günahkar değildirler;
insanın içinde iyiliği arayan bir şey vardır”.
Ve Pavlus bu ifadeleri birbirinden kopuk,
bir kaç bölümde belirtmemektedir. Bazen
olumlu, bazen olumsuz şekiller- de, açık
ve anlaşılır ifadeler kullanarak ve karşılartırmalarla
ortaya koyar. Kelimelerinin basit anlamları,
tüm içerik ve kullandığı mantığın tüm kapsamı
şu noktada birleşir - Mesih’ten ayrı olarak
günah ve mahkümiyetten başka birşey yoktur.
Teslim olmak istemeseler bile, karşıtlarım
yenilmişlerdir! Ancak bunu yapmalarını sağlamak
benim gücümü aşar. Bunu Kutsal Ruh’un işleyişine
bırakmalıyım.
Tez 10: Kutsal Ruh’a sahip olmayan insanın
içinde bulunduğu durum, “özgür irade”nin
ruhsal hiçbir şey yapamayacağını gösterir.
Romalılar 8:5’de Pavlus insanları ikiye
ayırmaktadır - “doğal benliğe” (ya da günahlı
doğaya) uyanlar ve “Ruh’a” uyanlar (ayrıca
bak. Yuhanna 3:6). Bu demektir ki, içlerinde
Ruh’u bulundurmayanlar, doğal benliktedir
ve halen günahlı doğaya sahiptirler. Pavlus
der ki: “Ne varki, Tanrı’nın Ruhu içinizde
yaşıyorsa, siz benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz”
(Romalılar 8:9). Açıkça bu şu anlama gelir
ki, Ruh’a sahip olmayanlar Şeytan’a aittir.
“Özgür iradenin” onlara pek de bir faydası
olmamış! Pavlus yine şöyle der: “Benliğin
denetiminde olanlar Tanrı’yı hoşnut edemezler”
(Romalılar 8:8), “Çünkü benliğe dayanan
düşünce Tanrı’ya düşmandır; Tanrı’nın Yasasına
boyun eğmez, eğemez de” (Romalılar 8:7).
Böyle insanların Tanrı’yı hoşnut edebilmek
için kendilerinden bir çaba gösterebilmeleri
olanaksızdır.
Origen adında bir adam, her insanın, “benliğe”
ya da “Ruh’a” dönmeye yetisi olan bir “canı”
olduğunu ileri sürmüştür. Bu onun sadece
bir hayalidir. Onu rüyasında görmüş! O düşünceyi
destekleyecek tek bir kanıtı bile yoktur.
Aslında, bu konuda hiçbir orta yoktur. Ruh
olmaksızın her şey, doğal benliktendir;
ve doğal benliğin en iyi davranışları bile
Tanrı’ya düşmandır. Bu, Mesih’in Matta 7:18’de
öğrettiği kötü ağaç iyi meyve veremez öğretisiyle
aynı şeydir. Bu da aynı zamanda Pavlus’un
birbirinden ayrılmayan ifadeleriyle de uyum
içersindedir - “İmanla aklanan yaşayacaktır”
(Romalılar 1:17) ve “İmanla yapılmayan herşey
günahtır” (Romalılar 14:23). İmansız olanlar
aklanmamış olanlardır, ve aklanmamış olanlar
da, sahip oldukları söylenen sözde “özgür
iradenin” yanlızca kötülük üretebileceği
günahkar insanlardır. Bu nedenle, “özgür
irade” günahın, ölümün ve Şeytan’ın kölesinden
başka birşey değildir. Böyle bir “özgürlük”,
özgürlük değildir.
Tez 11: Mesih’e gelen kişiler, O’nu
daha önce ne düşünmüş, ne aramış, ne de
kendilerini O’na hazırlamışlardır.
Romalılar 10:20’de Pavlus, İşaya 65:1’den
alıntı yapmaktadır: “Beni aramayanlar beni
buldu, beni sormayanlara kendimi gösterdim.
İsmimle çağrılmayan bir millete, ‘Buradayım,
Buradayım’ dedim.” Pavlus da kendi deneyiminden,
Tanrı’nın lütfunu aramadığını fakat o lütfa
duyduğu aşırı öfkeye rağmen onu aldığını
biliyordu. Pavlus, Romalılar 9:30-31’de,
yasayı yerine getirmek için büyük çaba gösteren
Yahudilerin kurtarılmadığını ancak tamamıyla
tanrısız olan diğer ulusların Tanrı’nın
merhametine kavuştuğunu söylemektedir. Bu
açıkça gösterir ki, bir insanın “özgür iradesinin”
tüm çabaları, o kişiyi kurtarmak için tamamen
etkisizdir. Tanrısızlar kurtuluşu alırken,
Yahudilerin gayreti onları hiçbir yere götürmedi.
Lütuf, hakketmemiş olana karşılıksız olarak
verilir ve insanların en iyi ve ahlaklısının
gösterdiği çabaların bile hiçbiriyle kazanılmaz.
Tez 12: Günahlı bir dünyaya sunulan kurtuluş
sadece iman aracılığıyla alınabilecek Mesih’in
lütfudur.
Şimdi de, “özgür iradeye” karşı ustaca yazmış
olan Yuhanna’ya bakalım. Yuhanna 1:5’de
şöyle demektedir: “Işık karanlıkta parlar
ve karanlık onu alt edememiştir”; Yuhanna
1:10-11’de: “O, dünyadaydı, dünya O’nun
aracılığıyla var oldu, ama dünya O’nu tanımadı.
Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı O’nu
kabul etmedi”. “Dünya” kelimesiyle Yuhanna
tüm insan ırkını kastetmektedir. “Özgür
irade” insanın en mükemmel yönü olduğundan,
Yuhanna’nın “dünya” hakkında söylediği herşeye
de dahil edilmelidir. Bu sebeple, her iki
ayete göre de “özgür irade” gerçeğin ışını
bilmemektedir ve Mesih’ten ve O’nun halkından
nefret eder. Yuhanna 7:7; 8:23; 14:7; 15:19;
I. Yuh. 2:16; 5:19 gibi birçok başka ayetler,
“dünyanın” (“özgür irade” özellikle buna
dahildir) Şeytan’ın emri altında olduğunu
bildirir.
“Dünya”, Tanrı’ya Ruh’la bağlı olmayan herşeyi
içerir. Eğer, dünyada “özgür iradesiyle”
gerçeği bilip, “özgür iradesiyle” Mesih’ten
nefret etmeyen bir kimse olsaydı, Yuhanna
yazdıklarını değiştirirdi. Ancak böyle yapmadı.
Bu nedenle, “özgür iradenin” en az “dünya”
kadar suçlu olduğu açıktır. Yuhanna 1:12-13’de
Yuhanna devam etmektedir: “Ancak, kendisini
kabul edip adına iman edenlerin hepsine
Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi.
Onlar ne kandan, ne bedenin isteğinden,
ne de insanın isteğinden doğdular; tersine
Tanrı’dan doğdular”. “Ne kandan, ne bedenin
isteğinden” ifadesinin anlamı, doğduğun
yere ya da ailene güvenmek fayda vermez
demektir. “Ne bedenin isteğinden” ifadesi
ise “yasanın gereklerini yapmış olmaya”
güvenmenin aptalca olduğu anlamına gelir.
“Ne de insanın isteğinden” sözüyle de, insanın
hiçbir çabasının Tanrı önünde kabul görmesini
sağlayamayacağını belirtmektedir.
Eğer “özgür iradenin” gerçekten de bir faydası
varsa, Yuhanna “insanın isteğini” reddetmemelidir
yoksa İşaya’nın sözleriyle karşı karşıya
kalacaktır: “İyiye kötü diyenlerin vay başına!”
(İşaya 5:20). Doğal yoldan doğumun da kurtuluş
için hiçbir fayda sağlayamayacağı da çok
açıktır çünkü Pavlus Romalılar 9:8’de şöyle
der: “Tanrı’nın çocukları, olağan yoldan
doğan çocuklar değildir. … Tanrı vaadine
göre doğan çocuklardır”.
Ve Yuhanna, Yuhanna 1:16’da şöyle der: “Nitekim
hepimiz O’nun doluluğundan lütuf üzerine
lütuf aldık”. Yani, bizler ruhsal bereketleri
yanlızca O’nun lütfu aracılığıyla alırız,
kendi çabalarımızla değil. Birbiriyle karşıt
iki şey aynı anda doğru olamaz lütuf öylesine
ucuzdur ki, her yerde ve herkes onu kazanabilir
ve aynı zamanda lütuf öylesine değerlidir
ki yanlızca tek bir kişi, İsa Mesih’in,
yaptıkları aracılığıyla alabiliriz.
Keşke karşıtlarım “özgür iradeyi” savunurken
Mesih’i reddettiklerini farkedebilselerdi.
Eğer “özgür iradeyle” Tanrı’nın lütfunu
kazanabilirsek, Mesih’e ihtiyacımız yoktur.
Ve eğer Mesih bizdeyse, “özgür iradeye”
ihtiyacımız yoktur. “Özgür iradenin” savunucuları
Mesih’i reddedişlerini davranışlarıyla da
desteklerler çünkü bazıları Tanrı ile insan
arasındaki tek aracı güvenmek yerine Meryem’e
ve Kutsallara gitmeyi seçmişlerdir. En yumuşak
huylu Kurtarıcıyı ve aracı olarak tüm yaptıklarını
bir kenara iterek, Mesih’in kazandıklarını
kendi çabalarından daha az değerli görüyorlar.
Tez 13: Yuhanna 3. Bölüm’deki Nikodim örneği,
“özgür irade”ye karşı çıkar.
Nikodim’in yaptıklarına bakın (Yuhanna 3:1-2).
İsa’nın Mesih olduğunu ve Tanrı’dan geldiğini
ikrar etmektedir. O’nun mucizelerinden bahsetmektedir.
O’nun hakkında daha fazla şey öğrenmek için
Mesih’i aramaktadır. Peki, İsa’nın yeniden
doğuş (Yuhanna 3:3-8) hakkındaki sözlerini
duyduğunda geçmişde aradığı şeyin bu olduğunu
mu söylüyor? Hayır! Şaşkın ve kafası karışmış
bir şekilde, ilk tepkisi bunun imkansız
olduğunu düşünerek reddetmek olmuştur (Yuhanna
3:9). Gelmiş geçmiş en ünlü felsefeciler
bile Mesih’ten önce var olan kurtuluşa ilişkin
şeyleri aramak bir yana, Mesih’i tanımadıklarını
itiraf etmelidirler. Mesih dünyaya geldi.
Bunu itiraf ettiklerinde, “özgür iradelerinin”
cahil ve zayıf olduğunu söylemektedirler!
“Özgür iradeyi” öğretenler çılgındırlar
tabi ki, fakat susup, Tanrı’ya yücelik vermek
de istemezler.
Tez 14: “Özgür irade”nin hiçbir faydası
yoktur çünkü kurtuluş yanlızca Mesih aracılığıyladır.
Mesih’in “Yol, Gerçek ve Yaşam” olduğu söylenilen
Yuhanna 14:6’dan kurtuluşun yanlızca İsa
Mesih’de bulunabileceği çok açıktır. Durum
böyleyken Mesih dışındaki herşey karanlık,
yanlış ve ölü olacaktır. Eğer insanlar Tanrı’ya
giden yolu doğal olarak anlasalar, Tanrı’nın
gerçeğini bilseler, ve Tanrı’nın yaşamına
paydaş olsalar dı Mesih’in gelmesine ne
gerek vardı?
Karşıtlarımız, kötü insanların “özgür iradelerini”
kötüye kullansalar bile bu “özgür iradeye”
sahip olduklarını söylerler. Eğer bu doğruysa,
demek ki en kötü insanda bile iyi bir şey
vardır. Ve eğer bu da doğruysa, Tanrı onları
mahkum ederken haksızlık yapmaktadır. Ancak
Yuhanna, Mesih’e inanmayanların daha şimdiden
yargılandığını söyler (Yuhanna 3:18). Eğer
insanlar bu “özgür irade” denen şeye sahiplerse,
Yuhanna’nın bu kişilerin iyi yönleri nedeniyle
değil, yanlızca kötü tarafları yüzünden
yargılandıklarını söylemesi gerekirdi. Kutsal
Yazılar şöyle der: “Oğul’un sözünü dinlemeyen
yaşamı görmeyecektir. Tanrı’nın gazabı böylesinin
üzerinde kalır” (Yuhanna 3:36). Bu ifade,
kişinin tümünü kapsamaktadır. Eğer böyle
olmasaydı, insanın içinde, o kişinin yargılanmasını
engelleyecek iyi bir tarafı olurdu ve böylece
o kişi yargılanmayacağını bildiğine güvenerek
hiçbir korku duymayarak günah işlemeye devam
ederdi.
Yine Yuhanna 3:27’de şöyle okuyoruz: “İnsan,
kendisine gökten verilmedikçe hiçbir şey
alamaz”. Bu özellikle, kişinin Tanrı isteğini
yerine getirme yetisini kastetmektedir.
Yanlızca gökten gelen yeti, bir kişinin
Tanrı’nın isteğini yerine getirmesine yardım
edebilir. Ancak “özgür irade” gökten gelmez,
bu da demektir ki “özgür irade” faydasızdır.
Yuhanna 3:31’de Yuhanna şöyle demektedir:
“Yukarıdan gelen, herkesten üstündür. Dünyadan
olan dünyaya aittir ve dünyadan söz eder.
Gökten gelen ise herkesden üstündür”. Şimdi,
“özgür iradenin” hiçbir göksel kökeni yoktur.
Dünyadandır ve başka bir olasılık da yoktur.
Bu da sadece şu anlama gelebilir ki, “özgür
iradenin” göksel şeylerle hiçbir ilgisi
yoktur. Yalnızca dünyasal şeylerle ilişkilendirilebilir.
Yuhanna 8:23’de Mesih şöyle diyor: “Siz
aşağıdansınız, ben yukarıdanım. Siz bu dünyadansınız,
ben bu dünyadan değilim”. Eğer bu ifade,
yanlızca onların bedenlerinin bu dünyadan
olduğu anlamına gelseydi, bu söz gereksiz
söylenmiş bir söz olurdu, çünkü onlar bunu
zaten biliyorlardı. Mesih, onların tüm ruhsal
güçten yoksun olduklarını ve bu gücün yanlızca
Tanrı’dan geldiğini söylemek istiyordu.
Tez 15: İnsanın müjdeye inanma yetisi yoktur,
bu nedenle hiçbir çabası onu kurtaramaz.
Yuhanna 6:44’de Mesih şöyle diyor: “Beni
gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe,
o kimse bana gelemez”. Bu ifade, "özgür
iradeye” hiçbir yer bırakmıyor. Rab, Baba’nın
insanları kendine çekişi açıklamaya devam
ediyor: “Baba’yı işiten ve O’ndan öğrenen
herkes bana gelir” (ayet 45). İnsan iradesi,
kendi başına bırakıldığında kurtuluş için
Mesih’e gelmek konusunda bir şey yapmayacak
kadar güçsüzdür. Eğer Babanın kendisi kişinin
yüreğine konuşup, onu Mesih’e çekmiyorsa,
“müjde” kelimesinin kullanılması anlamsızdır.
Erasmus, insanları çobanlarının uzattığı
dalı almaya çalışan koyunlara benzeterek
bu ayetin anlamını saptırmaya çalışıyor.
İnsanın içinde müjdeye cevap veren birşey
olduğunu iddia ediyor. Ancak bu da işe yaramaz
çünkü Tanrı kendi Oğlu’nun armağanını tanrısız
insanlara uzatsa bile, eğer Tanrı o kişilerin
içinde çalışmazsa tanrısız kişiler bu armağana
cevap vermezler. Aslında, Tanrı’nın içsel
çalışması olmaksızın insanlar, O’nu izlemekten
çok Oğul’a zulmetmeye yatkındırlar. Ancak
Baba, anlayış verdiği kişilere Oğul’un ne
kadar harika olduğunu gösterdiğinde, o kişiler
O’na çekilirler. Bu gibi kişiler daha şimdiden
“koyunlardır” ve çobanlarının sesini tanırlar!
Tez 16: Evrensel inançsızlık “özgür irade”nin
yanlış olduğunu kanıtlar.
Yuhanna 16:8’de İsa, Kutsal Ruh’un “dünyanın
günah…konusundaki suçluluğunu dünyaya” göstereceğini
söylüyor. 9. ayette bu günahın ne olduğunu
açıklamaktadır “çünkü bana iman etmezler”.
Bu imansızlık günahı, insanın etinde, ya
da havada değil, aklında ve iradesindedir.
İstisnasız her insan, Mesih’i bilmediği
kadar, günahlı imansızlıklarının da farkında
değildir. İmansızlığın suçluluğu onlara
Kutsal Ruh tarafından gösterilmelidir. Öyle
ki, "özgür irade” dahil olmak üzere
insanın her kısmı Tanrı tarafından yargılanmıştır
ve Tanrı kişiye gösterene dek, bu cehalet
varlığından habersiz olduğu suçluluğuna
yanlızca daha da suçluluk katar. Kutsal
Yazıların tümü kurtuluşun tek yolunun Mesih
olduğunu duyurur. Mesih’e ait olmayan her
kimse, Şeytan’ın, günahın, ölümün ve Tanrı’nın
gazabının altındadır. Sadece Mesih onları
Şeytan’ın krallığından kurtarabilir. Bizler,
kendimizde bulunan herhangi bir güçten ötürü
değil, ancak yanlızca Tanrı’nın lütfuyla
kurtarıldık.
Tez 17: Gerçek inanlılardaki “benliğin”
gücü “özgür irade”nin yanlış olduğunu kanıtlar.
Her nedense Romalılar 7 ve Galatyalılar
5. Bölümdeki birçok kavramı gözardı ediyorsun.
Bu iki bölüm bizlere, “doğal benliğin”gerçek
inanlıların bile istedikleri ve doğru olduğunu
bildikleri şeyleri bile yapmalarında onları
etkisiz bırakacak kadar güçlü olduğunu ortaya
koymaktadır. İçle- rinde Tanrı’nın Ruh’u
bulunan insanlarda bile insan doğası o kadar
kötüdür ki, doğru olanı yanlızca yapmakta
başarısız olmakla kalmaz, ama ona karşı
savaşırlarda. Öyleyse, yeniden doğmamış
olanlar iyilik yapma gücüne sahip olmaları
nasıl mümkün olabilir ki? Pavlus’un Romalılar
8:7’de dediği gibi: “Benliğe dayanan düşünce
Tanrı’ya düşmandır”. Bu sözü çürütebilecek
insanla tanışmak isterdim!
Tez 18: Kurtuluşun “özgür irade”ye bağlı
olmadığını bilmek, çok rahatlatıcı olabilir.
İtiraf etmeliyim ki, "özgür iradeyi”
bana verilse bile istemezdim! Eğer kurtuluşum
benim elimde olsaydı, savaşmam gereken tehlikelerin,
güçlüklerin ve şeytanların karşılarında
asla duramazdım. Karşısında savaşılacak
hiçbir düşman olmasaydı bile, başarı kesin
olmazdı. Tanrı’yı hoşnut ettiğimden veya
yapmam gereken başka birşeyin olup olmadığından
emin olamazdım. Bunu, acı içinde geçirdiğim
yıllar boyu süren deneyimimle kanıtlayabilirim.
Beni kurtarmak konusunda verdiği vaade sadık
olacaktır, fakat benim yaptığım herhangi
birşeyden ötürü değil, kendi yüce merhameti
yüzünden bunu yapacaktır. Tanrı yalan söylemez,
ve düşmanım olan Şeytanın beni O’nun elinden
kapmasına izin vermeyecektir. "Özgür
iradeyle” tek kişi bile kurtulamaz. Ancak
karşılıksız lütufla birçokları kurtulacaktır.
Bununla kalmayıp, bir Hıristiyan olarak
ben, Tanrı’yı hoşnut ettiğimden eminim,
kendi yaptıklarım yüzünden değil ancak O’nun
lütfu sayesinde olmaktadır bu. Eğer ben
çok az ya da çok kötü açılmışsam, lütufkarca
beni affeder ve beni iyileştirir. Bu tüm
Hıristiyanların görkemidir.
Tez 19: Tanrı’nın yüceliğine leke sürülemez.
Tüm bunları konuşurken Tanrı’nın onurunu
nasıl savu- nacağın konusunda kaygılanıyor
olmalısın. Diyebilirsin ki, “Çünkü Tanrı,
günahlı olmaları kendi ellerinde olmayan
ve sadece Tanrı onları kurtarmayı seçmediği
için bu şekilde kalmaya zorlanan insanları
yargılıyor”. Pavlus’un dediği gibi, “Ötekiler
gibi doğal olarak gazap çocuklarıydık” (Efesliler
2:3). Ama buna başka açıdan bakmalısın.
Tanrı, kesinlikle hakketmedikleri halde
aklayıp, kurtardığı herkese merhametini
gösteren olarak saygı duyulmalıdır. Tanrı’nın
tanrısal olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda
bilge ve adildir de. Ancak O’nun adaleti
insanın adaleti gibi değildir. Pavlus’un
Romalılar 11:33’de de açıkladığı gibi: “Tanrı’nın
zenginliği, bilgeliği ve bilgisi ne derindir!
O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları
ne denli anlaşılmazdır”. Eğer Tanrı’nın
doğasının, gücünün, bilgeliğinin ve bilgisinin
bizlerinkinin çok üzerinde olduğu konusunda
hemfikirsek, adaletinin bizimkinden çok
daha iyi ve yüce olduğuna da inanmalıyız.
Kendi görkemini bizlere gösterdiğinde, şimdi
inanmamız gerekenleri - yani, O’nun geçmişte,
şimdide ve gelecekte, her zaman adil olacağını
- açıkça göreceğimizi vaat etmiştir.
Başka bir örnek. Tanrı’nın dünyaya hükmediş
şeklini göz önüne alırken insan mantığı
kullanırsanız, ya hiçbir Tanrının olmadığını
ya da Tanrının adil olmadığını söylemek
zorunda kalacaksınız. Kötüler kazanır, iyiler
acı çeker (bak. Eyüp 12:6 ve Mezmur 73:12)
ve bu da adaletsizlik gibi gözükmektedir.
Bu nedenle birçokları Tanrı’nın varlığını
inkar edip, herşeyin şansla olduğunu söylerler.
Bunun cevabı şudur ki, bu yaşamdan sonra
başka bir hayat vardır ve bu dünyada cezalandırılıp,
hakkettiğini almayanlar, diğer hayatta cezalandırılacaklar
ve hakkettikleri onlara verilecektir. Bu
yaşam, gelecek olan hayat için bir hazırlık,
yahut, başlangıçtan başka hiçbir şey değildir.
Bu sorun tüm çağlarda tartışılmıştır fakat
Kutsal Kitap’taki şekliyle müjdeye inanmak
dışında hiçbir şekilde çözümlenememiştir.
Bu soruna, üç kaynak ışık tutar: doğanın
ışığı, lütuf ışığı ve görkem ışığı. Doğanın
ışığına bakıldığında, iyilerin acı çektiği
ve kötülerin kazandığı görüldüğünden Tanrı
da adaletsizmiş gibi görünür. Lütuf ışığı
bizlere biraz daha yardımcı olur ancak günah
işleyip, suçlu olmaktan başka hiçbir şey
yapamayan birisini Tanrı’nın nasıl yargılayabileceğini
açıklamaz. Hükümleri insanların anlayışını
aşsa da, Tanrı kendisini tamamıyla adil
bir Tanrı olarak göstereceği o günde yanlızca
görkemin ışığı bizlere bunu tam olarak açıklayacaktır.
Tanrısal bir kişi, Tanrı’nın herşeyi önceden
bildiğine, önceden belirlediğine ve hiç
birşeyin O’nun isteği dışında gerçekleşmeyeceğine
inanır. Hiçbir insanın, hiçbir meleğin,
yahut diğer hiçbir yaratığın "özgür
iradesi” yoktur. Şeytan, bu dünyanın egemenidir
ve Kutsal Ruh’un gücüyle serbest bırakılmadıkları
sürece insanları tutsak olarak kendinde
tutar.
Sonraki
Sayfa (Birinci Bölüm Kutsal Yazıların Öğrettikleri)
|