I. BÖLÜM
Eski Antlaşma döneminde Tanrı halkına
iki ana ruhsal tören
[1]
[1] verilmişti.
Bunlardan birincisi İbrahim zamanında
verilen “Sünnet”, diğeri ise Musa zamanında
verilen “Fısıh” idi. Bunların her ikisi
de İsa Mesih’in yapacağı kurbana işaret
ettikleri için kan ile gerçekleşmekteydi.
Yeni Antlaşma döneminde Kiliseye yine
iki ruhsal tören “sakrament” verilmiştir.
Bunlardan biri “Vaftiz”, diğeri ise
“Rab’bin Sofrası”’dır. Bunlar İsa Mesih’in
tamamlamış olduğu kurbana işaret ettikleri
için kansız gerçekleşirler.
Bu Ruhsal Törenler ruhsal lütufların
görülebilir sembolleridir. Bu semboller
vaftizde su, Rab’bin Sofrasında ise
ekmek ve şaraptır. Sembollerin amacı,
sembolize ettiği şeye dikkat çekmektir.
Bu Ruhsal Törenler Tanrı’nın İsa Mesih
aracılığı ile insanlarla yaptığı Yeni
Antlaşma’nın mühürleridir. Mühür Tanrı’nın,
olduğunu ve olacağını söylediği şeylerin
gerçekliliğini ve geçerliliğini onaylar.
İşaret ettiği lütfu pekiştirip güçlendirir.
“Ama lütuf ve kurtuluşu kişiye kazandıran
Sakramentler değildir” Ancak mühürler,
Tanrı’nın vaatlerini simgeler. Kişiler
kendilerini vaatlere itaat etme yükümlülüğünden
ayrı tutmayıp bu mührün kendi hayatlarında
etkili olması için Antlaşmayı tutmalıdır.
Eğer ortada ruhsal bir gerçek yoksa
bu mührün bir etkisi de yoktur. Yani
bu mühür işaret ettiği gerçeği var etmez.
Ruhsal Törenler Lütuf Antlaşmasının
kutsal işaretleri ve mühürleridir. Mesih’i
ve O’nun yararlarını temsil etmek amacıyla
Tanrı tarafından oluşturulmuştur. Bu
törenlerin başka bir amacıda, kiliseye
ait olanlarla olmayanlar arasındaki
ayrımı görebilmektir.
Antlaşma:
Her ne kadar Antlaşma çok geniş bir
konu ise de Kutsal Kitabı özetleyen
tek sözcük antlaşmadır. Antlaşma Tanrı’nın
günahlı insan için yaptığı işi açıklar.
Tanrı’yla aramızdaki bu antlaşma tamamıyla
eşit bir antlaşma değildir. Çünkü insiyatifi
ele alıp antlaşma şartlarını belirleyen
Tanrı’dır. Tanrı imanlıları ve onların
çocuklarını antlaşmaya dahil etmeyi
uygun görmüştür. ‘‘Ahdim seninledir,
bir çok milletlerin babası olacaksın”
diyen Tekvin 17.4 ayetinde açıkça görüldüğü
üzere Tanrı İbrahim’i antlaşmasına bir
baba olarak katmıştır. Tekvin 17.1112
ayetlerinde İbrahim’in Tanrı’sına iman
eden ailelerin sekiz günlük her bebeğe
antlaşmayı simgeleyen sünnet mührü vererek
Tanrı’nın topluluğuna dahil etmeleri
emredilmektedir. Bir anlamda sünnet;
Tanrı’nın kendi halkı ile yaptığı antlaşma
ilişkisinin kutlanmasının seremonisidir.
Tanrı İbrahim ile yaptığı antlaşmayı
iptal etmedi. Antlaşmayı halkın imansızlığı
bile bozamadı. İsa Mesih’in gelişi de
antlaşmayı iptal etmedi. Antlaşmanın
merkezindeki çehre hala aynıdır. Bunlar
:
Tanrı’nın antlaşmasına sadık kalma vaadi
Tanrı’nın bizleri iman ve itaate çağırması
Tanrı’nın imanlılar ve onların çocuklarına
olan ilgisi
Tanrı’nın Antlaşmasal bir kurban konusundaki
ısrarı
Eğer Tanrı Yeni Antlaşmada Eski Antlaşma
boyunca sergilediği modeli değiştirecek
olsaydı bunu önceden söylerdi. Bu yüzden
Eski Antlaşmadaki model Yeni Antlaşmada
aynıdır. Bu yüzden imanlı ailelerin
çocukları Tanrı’nın Halkına dahildir.
Eski Antlaşma ile büyüyen Yeni Antlaşma
yetişkinleri Rab İsa Mesih’e iman ve
itaat ettikleri zaman kendileri ve aileleri
Yeni Antlaşmanın vaftiz işaretini aldılar.
Çünkü Yeni Antlaşma onlara sünnetin
yerini vaftizin aldığını öğretmiştir:
11Ayrıca
Mesih'in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde
günahlı benliğinizden soyunarak elle
yapılmayan sünnetle O'nda sünnet edildiniz.
12Vaftizde O'nunla birlikte
gömüldünüz ve O'nu ölümden dirilten
Tanrı'nın gücüne iman ederek O'nunla
birlikte dirildiniz. 13Siz
suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği
yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih'le
birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı
O bağışladı. 14Kurallarıyla
bize karşı ve aleyhimizde olan yazılı
antlaşmayı sildi, onu çarmıha mıhlayıp
ortadan kaldırdı.
Koloseliler 2.11-14
Gerek sünnette gerekse vaftizde sergilenen
resim İsa Mesih aracılığı ile günahların
kaldırılmasıdır. Sünnet imanlı ailelerin
çocukları içindi. İsa Mesih aracılığı
ile sünnetin yerini alan vaftiz de aynı
şekilde imanlı ailelerin çocukları içindir.
Sünnetin Vaftiz ile yer değiştirdiğini
öğreten Koloseliler ayeti olmamış olsaydı
bile, Antlaşmadaki bu bütünlük bebeklerin
vaftiz edilmesi gerekliliğini anlamamız
için yeterlidir.
Eski Antlaşmanın bir mührü olarak sünnet:
a) Tanrı ile olan beraberliğin bir işaretiydi.[2][2]
b) Günahtan arınmayı ve günahın getirdiği kirliğin
kalkmasının bir işaretidir.[3][3]
c) İmanla gelen aklanmanın işaretidir.
[4]
[4]
İbrahim iman etti ve imanının işareti
olarak sünnet mührünü aldı. Görülüyor
ki, sünnet ve iman arasında bir bağ
vardır. Sünnet imanı simgelemekle birlikte,
imanın sebebi değildir. Tanrı’nın Antlaşmasında
bir birlik ve süreklilik olduğu için,
Yeni Antlaşma bu noktada bizlere aksini
belirten bir öğretişte bulunmadığı için
kilise bu ilkenin geçerliliğinin devam
ettiğini kabul etmek durumundadır.
Kutsal Kitapta Antlaşma Halkı
Galatyalılar 3.27
[5]
[5] ve Elçilerin
İşleri 22.16
[6]
[6] ayetleri “Kurtuluş”
yerine “vaftiz” kelimesini kullanır.
Bu ayetlerden sonra “Yeni Antlaşma dönemindeki
vaftiz sakramenti tek başına kişiyi
kurtarıyor mu?” sorusu akıllara gelebilir.
Bunun cevabı ise “HAYIR”dır... Vaftiz
bir olayın simgesidir ve simgelediği
şeyi kendiliğinden gerçekleştirmez.
Efesliler Mektubu lütuf ile kurtulduğumuzu
öğretmektedir.
[7]
[7] Romalılar 4.
Bölüm de aynı şeyi anlatır. Sakrament
işaret ettiği gerçeği var edemez. Bu
yüzden ciddi bir şekilde söylüyoruz
ki, günahlarımız yalnızca İsa Mesih’in
çarmıhta dökülen kanı aracılığı ile
temizlenmiştir. Yaşamlarımız bu şekilde
kutsal kılınmıştır.
Yeni Antlaşma döneminde görüyoruz ki,
iman eden kişilerin aileleri de vaftiz
edilmekteydi. Lidya iman etti ve ev
halkı vaftiz oldu.
[8]
[8] Filipi’li gardiyan
iman etti ve ev halkı vaftiz oldu. Pavlus
aynı şekilde İstefanas’ın ev halkını
vaftiz ettiğini beyan eder.
[9]
[9] Tıpkı İbrahim’in
iman edip ev halkının sünnet olması
gibi. Ama bazılarımız bu bölümlerdeki
ev halkı içinde çocuk olup olmadığını
bilmiyoruz diyebilir. Bu bir varsayımdır.
Bu, çocukların vaftiz edilmemesi gerektiğini
savunan önyargının varsayımıdır. Bir
ev halkı sünnetinde olduğu gibi, bizlerde
bu evlerin çocuksuz olduğunu ve bu evlerde
kalan hizmetçilerin de çocuksuz olduğunu
iddia edebilir miyiz? Kutsal Kitabın
havarilerin gösterdiği yoldaki Yeni
Antlaşma bölümü Tekvin 17. bölümdeki
kurtuluş mesajıyla Eski Antlaşmadan
daha az zengin yada daha az saygıdeğer
değildir. Eski Antlaşma ve Yeni Antlaşma
gerek anlam, gerekse içerik olarak bir
bütünlük içindedir. Yeni Antlaşmanın
sadece işareti yenidir, fakat iman eden
ailelerin sorumluluğu ve katıldıkları
bereket İbrahim, İshak ve Yakup’unki
ile aynıdır.
Tanrı her zaman başladığı işi tamamlar,
her zaman andını tutar ve vaatlerini
yerine getirir. Bir gün Rab İsa Mesih
tekrar gelecek ve bizi kendi benzeyişine
döndürecektir. O gün günahın izinden
arınmış olacağız. Tanrı kurtuluş işini
tamamlayacaktır. İsa Mesih’in hayatına
baktığımızda eski antlaşmadaki peygamberliklerin
ve vaatlerin O’nda gerçekleştiğini görmekteyiz.
İsa Mesih’in Dağdaki vaazında peygamberliklerden
ve Kutsal Yasadan paylaştığını görmekteyiz.
İsa Mesih sık sık Eski Antlaşmadan alıntılar
yaparak öğretişte bulunmuştur. O, kendisini
eski Antlaşma ile ilişkilendirmektedir.
Aynı şekilde Elçiler de Eski Antlaşma’dan
alıntılar yaparak öğretişte bulunmuşlardır.
Bu yüzden Matta 5.1718 ayetlerinde şöyle
der: “Kutsal
Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini
geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın.
Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya
geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök
ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden,
Kutsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da
bir nokta bile eksilmeyecek.”
İsa Mesih bu sözlerinden de açıkça anlaşılacağı
üzere Kutsal Yasa ile ters düşmüyor
yada Yasayı inkar etmiyor. Tersine Yasayı
yerine getiriyor ve tamamlıyor. İsa
Mesih’in yaşamı, ölümü ve dirilişi Yasa’nın
tamamlanması işidir.
Eski Antlaşma boyunca gördüğümüz kurbanlar
İsa Mesih’in çarmıhta kanını dökmesiyle
tamamlanmıştır. Kurbanlar işaret ettikleri
kişi olan Mesih gelince kan dökme işi
sona ermiştir. İsa Mesih geldi ve bizim
günahlarımız için öldü; artık hayvan
kanına daha fazla ihtiyaç yoktur.
Fısıh akşamı Yahudiler Fısıh kuzunu
yerken Tanrı’nın kendilerini ölüm meleğinden
nasıl kurtardığını hatırlarlar. Böylelikle
Mısır diyarından ayrılabilmişlerdir.
Ele verildiği akşam İsa Mesih havarilerle birlikte
sembolik Fısıh kuzusunu yedi. O akşam yemeğinde
kutsadığı ekmeği “bu sizin için parçalanan
bedenimdir” diyerek havarilere verdi. Aynı şekilde
şükrettiği kaseyi “bu sizin için dökülen benim
kanımdır” havarilere verdi. Böylelikle Fısıh
yemeğinin işaret ettiği şey İsa Mesih’te açıklanmış
ve tamamlanmış oldu. Fısıh Yemeği Rab’bin Sofrası
ile yer değiştirdi. Aynı şekilde sünnetin yerini de
vaftiz almıştır.
Gerek sünnet gerekse vaftiz sakramentindeki
benzerliklere dikkat edelim. Eski Antlaşmada
Kurtuluş işareti sünnet iken, Yeni Antlaşmada
vaftiz olmuştur. Aşağıdaki sorular ışığında
bu gerçekleri biraz daha düşünelim.
1. Eski Antlaşma döneminde İbrahim’in Tanrı’sına
iman edenler ne yaptı?
Sünnet oldu.
2. Eski Antlaşmada içsel temizliğin dışsal işareti
neydi?
Sünnet.
3. Eski Antlaşmada imanlılar topluluğuna bir kişinin
girişinin işareti neydi?
Sünnet.
Aynı soruları Eski Antlaşma yerine Yeni Antlaşma ile
soralım:
1. Yeni Antlaşma döneminde İbrahim’in Tanrı’sına
iman edenler ne yaptı?
Vaftiz oldu.
2. Yeni Antlaşmada içsel temizliğin dışsal işareti
neydi? Vaftiz.
3. Yeni Antlaşmada imanlılar topluluğuna
bir kişinin girişinin işareti neydi?
Vaftiz.
Bu sebepten Hristiyan ailelerin çocukları sünnet
olduğunda Pastörler yada kilise görevlileri özel bir
ziyaret yada ayin düzenlemez. Çünkü sünnet artık
“Kurtuluş” işareti değildir. Bu yüzden çocukları
doktora teslim etmek yeterlidir. Aynı şekilde
Yetişkin yaşta Rab’be iman edenlerden sünnet
olmasını talep etmiyoruz çünkü sünnetin yerini
vaftiz almıştır.
Yahudilikten gelen bazı Hristiyanlar
sünnet işaretini taşımayan ve başka
uluslardan gelen Hristiyanlara sünnet
olmaları gerektiğini söylediğinde aralarında
büyük bir tartışma başladı. Elçi Pavlus
bu durumda hassas olan Hristiyanlara
şöyle dedi:
“Ayrıca
Mesih'in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde
günahlı benliğinizden soyunarak elle
yapılmayan sünnetle O'nda sünnet edildiniz.
Vaftizde O'nunla birlikte gömüldünüz
ve O'nu ölümden dirilten Tanrı'nın gücüne
iman ederek O'nunla birlikte dirildiniz.”
Koloseliler 2.1112
Pavlus “elle
yapılmayan sünnet” ifadesini
kullandığında onların aslında vaftiz
olduklarında sembolik olarak sünnet
olmuş olduklarını ifade etti. Yeni Antlaşma
inancının kökleri Eski Antlaşmadadır.
Bizler çocuklarımızı vaftize götürdüğümüzde,
İbrahim’in oğlu İshak’ı sünnet etmesi
örneğini izlemiş oluyoruz.
Tekvin 6. bölümde Nuh’un hikayesini okumaktayız. 8.
ayet oldukça açık: “Fakat Nuh Rab’bin gözünde inayet
buldu”. Aynı şekilde 9. ayet ise Nuh için “sadık bir
adamdı, kamildi” ve “Allah ile yürüdü” ifadelerini
kullanır. Nuh gemi yapıp içine bindiğinde yalnız
başına mıdır? Hayır! Çünkü Nuh “inayet bulmuş,
kamil” bir adamdır; bu yüzden Tanrı Nuh ile birlikte
Nuh’un karısı ve çocuklarıyla birlikte çocukların
eşlerinin de gemide olmasını istemiştir. Neden?
Çünkü Nuh “Allah ile yürüyen” birisidir. Tanrı
Nuh’un ailesini ayrı tutabilirdi ama Tanrı kendi
halkının ailesine daima özel bir önem vermiştir. I.Petrus
Mektubu Nuh’un ailesiyle birlikte gemiyle sudan
geçmesini vaftizle ilişkilendirmektedir. Çünkü
vaftiz inanan büyükler ve onların ev halkıyla
birlikte yapılan bir şeydir.
İbrahim’in çocukları ve torunları yokken, onlar daha
doğup büyüyüp imanlarını açıklamamışken Allah
İbrahim’le yaptığı kurtuluş antlaşmasının İbrahim’in
çocuklarını da kapsadığını söylemiştir.[10][10]
İbrahim’in soyu Mısır diyarında çoğaldıklarında
kölelik sebebiyle inleyip feryat ettiklerinde Allah
İbrahim ile yaptığı antlaşmadan dolayı İsrail
halkına yardım etti:
“Ve Allah onların iniltilerini işitti
ve Allah İbrahim’le, İshak’la ve Yakub’la
yaptığı antlaşmayı hatırladı. Ve Allah
İsrail oğullarını gördü ve Allah’a malum
oldu.” Çıkış 2.2425
Sayıları bir milyondan fazla olan bu
köle insanlara Allah neden ilgi gösterdi?
Çok namuslu ve dürüst köleler oldukları
için mi? Kendileri diğer insanlardan
daha fazla mı iyiydiler, diğer insanlardan
daha fazla mı özgürlüğü hak ediyorlardı?
Hayır! Hayır! Hayır! Tanrı bu halkı
önemsedi çünkü onlar İbrahim’in çocuklarıydı.
Süleyman ciddi şekilde hatalar yaptığında
Allah ona şöyle konuştu:
“…sana emrettiğim kanunlarımı ve ahdimi
tutmadın, mutlaka krallığı senin elinden
çekip alacağım ve onu senin kuluna vereceğim.
Ancak baban Davud’un hatırı için bunu
senin günlerinde yapmayacağım…
I. Krallar 11.1112
Süleyman’ın günahı yüzünden krallık bölünecekti ama
Rab Süleyman yaşarken bunu yapmadı, çünkü o Davud’un
oğluydu. Tanrı, Süleyman’a babasından dolayı ilgi
gösterdi.
Bu durum bize açıkça gösteriyor ki, Tanrı’nın
antlaşması çocukları da kapsıyor ve bu yüzden
antlaşma işareti çocuklara verilmelidir. Çünkü
antlaşma çocukları Rab’be ayrılmıştır, onlar Rab’bin
gözünde özeldir.
Tanrı’nın antlaşması bizler için o derece bağlayıcı
ki, babaların günahını da tanrı çocuklardan
sormaktadır:
“… çünkü ben, benden nefret edenlerden
babalar günahını çocuklar üzerinde,
üçüncü nesil üzerinde ve dördüncü nesil
üzerinde arayan…” Çıkış 20.5
“Binlere inayetini saklayan, haksızlığı
ve günahı ve suçu bağışlayan, ve suçluyu
asla suçsuz çıkarmayan, babaların günahını
oğullarda, üçüncü ve dördüncü nesilde
arayan Allah diye ilan etti.”
Çıkış 34.7
Tanrı, Süleyman’a Davud’dan dolayı lütuf gösterdi.
Rehoboam Süleyman’ın oğluydu ve babasından sonra
kral oldu. Bu krallık döneminde ise ülke bölündü.
Rehoboam babası Süleyman’ın işlediği günahın
yargısına uğradı. Çünkü Allah zaten Süleyman’a
krallığın oğlunun döneminde bölüneceğini söylemişti.
Eğer bu dünyada işlediğimiz günahların kendi
çocuklarımızı etkileyeceğini iyi anlamış olsaydık;
bu gün Hristiyan anne babalar daha dikkatli bir
yaşayış içinde olacaklardı. İbrahim Tanrı’nın onun
soyunu bereketleyeceğini bilerek ölmesi aslında
ölümünde bile ona büyük destek ve esenlik olmuştur.
Tanrı kendi çocuklarını daima özel bir ilgi ile
koruyacaktır. Tanrı’nın İsrail ailelerine olan
ilgisini bilen Davut bu yüzden şöyle diyor:
“Fakat Rab’bin inayeti ezelden ebede
kadar kendisinden korkanlar üzerindedir;
Ve adaleti oğulların oğullarınadır “
Mezmur
103.17
Tanrı’nın, antlaşmasına olan bakış açısını
ve antlaşmasına olan sadakatini çok
iyi bilen Zekeriya bu gerçeği itiraf
ettiği şükran ilahisi Tanrı’nın Yeni
Antlaşma döneminde de antlaşma için
olan düşüncesinin aynı olduğunu öğretmektedir:
“İsrail’in Tanrı’sı olan Rab’be övgüler olsun!
Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle
kurtardı.
… Böylece atalarımıza merhamet ederek kutsal
antlaşmasını anmış oldu.” Luka 1.68,72
Tanrı atalarımızla yapmış olduğu antlaşmaya sadık
kalıp halkına (kuşaklar sonraki halkına) merhamet
göstermiştir. Aynı gerçek Meryem’in şükran
ilahisinde de zikredilir:
“Kuşaktan kuşağa kendisinden korkanlara
merhamet eder Atalarımıza söz verdiği
gibi, İbrahim’e ve onun soyuna sonsuza
dek merhamet etmeyi unutmayarak kulu
İsrail’in yardımına yetişti.”
Luka 1.50,5455
Babaların imanından dolayı çocukların kutsanması
örneğini Yeni Antlaşmada da görmekteyiz:
Matta 9.1819, 23,26: Havra yöneticisi İsa Mesih’in
önünde secde edip ölmüş olan kızını diriltmesini
istemiştir. İsa kızı diriltir. Bu, kızın imanından
dolayı mıdır yoksa İsa’ya secde kılıp “onun üzerine
elini koyarsan, dirilecek” diyen babanın imanından
dolayı mıdır? Bir ölünün iman açıklaması yapması
beklenemeyeceği üzere Rab bu kızı babasının
imanından dolayı diriltmiştir. Açıkça görülüyor ki,
Eski Antlaşma dönemindeki Tanrı’nın antlaşmaya ve
antlaşma ailesine olan ilgisi Yeni Antlaşma
döneminde de aynıdır.
Matta 17.1418: İsa Mesih’in önünde diz çöken babanın
saralı çocuğunun iyileştirilmesi yine aynı gerçeği
vurgulamaktadır.
Luka 7.1117: İsa tek oğlu ölmüş olan acılar içindeki
dul bir kadına merhamet gösterir. Bunu ölmüş olan
için değil, yaşamakta olan annenin hatırına yapar.
Luka 19.19: İsa vergi görevlisi Zakay’ın evine
geldiği zaman “Bu ev bugün kurtuluşa kavuştu” diye
bir ifade kullanır. İsa “Zakay kurtuluşa kavuştu”
ifadesini neden kullanmaz? Çünkü Zakay evin başıdır
ve Rab’be iman etmiştir. Eski Antlaşma kültürüne
uygun bir ifade ile İsa tek bir kişi için değil
bütün bir ev halkı için konuşur.
Bu sebepten Pentikost günü Petrus’un “…bu vaat size,
çocuklarınıza…” diyerekten Eski Antlaşmadan bildiği
Tanrı’nın devam eden işinin Yeni Antlaşma döneminde
de geçerli olduğunu bildirmiştir.
“Çünkü
iman etmemiş koca, karısının aracılığıyla,
iman etmemiş kadın da imanlı kocasının
aracılığıyla kutsanır. Aksi halde çocuklarınız
kutsanmamış olurdu. Şimdiyse kutsaldırlar.”
I.
Korintliler 7.14:
Korint kilisesi putperest dünyadan Rab’be
dönenlerin çoğunlukta olduğu bir topluluk
olarak iman etmeden önceki yaşantılarıyla
bağlantılı bir problemle karşılaşmıştı.
Eşlerden biri putperest diğerinin Hristiyan
olduğu bir durumda Hristiyan olan eşin
hayatı güçlü bir biçimde değişmişti.
Bu durumda kişi putperest eş ile yaşamaya
devam mı edecekti? Pavlus Hristiyan
olmayan taraf yaşamaya razı ise Hristiyan
tarafın ayrılmayı düşünmemesini söylemektedir.
Pavlus’un bunu söylemesinde ki amaç
ise iman eden eş aracılığı ile diğer
eşin kutsandığı, iman eden eş aracılığı
ile çocukların kutsandığı gerçeğidir.
Burada gördüğümüz öğretiş yine bir kişinin
imanı aracılığı ile kutsanan ev halkıdır.
Bu gerçekler ışığında bazıları, imanlı ailelerin
çocukları vaftiz olmalıdır, gerisi kolaydır, diye
düşünebilir. Hatta bazıları sanki yangın sigortası
yaptırırmış gibi sadece vaftiz yaptırırlar. Böyle
bir durumda bu ev ile Hristiyan olmayan komşu ev
arasında fark görünmeyecektir.
Eğer karı koca birbirini İncil’de emredilen şekilde
sevmiyorsa, eğer çocuklara Kutsal Yazıları
öğretmiyorlarsa, eğer çocukları Tanrı Sözünde
yazıldığı şekilde yetiştirmiyorlarsa, eğer aileler
çocuklarıyla birlikte dua etmiyorsa, çocukları için
dua etmiyorsa, eğer ev halkının düzenli bir kiliseye
katılımı ve bir kilise üyeliği söz konusu değilse,
eğer ev halkı diğer Hristiyan ailelerle paydaşlık
içinde değilse, vaftiz olmuş çocuklar büyüdüklerinde
başka çocuklardan bir fark görmeyebilirsiniz.
Bizleri Tanrı’nın ev halkı yapan antlaşma bizlere
bir sorumluluk yüklemektedir. Tanrı bir kurtuluş
işareti olan sünneti İbrahim’e verdiği gibi
çocuklarını sünnet etme emrini de vermiştir. Ama
aynı zamanda sünnet kişiye bir sorumlulukta
vermiştir:
“Kendisinden sonra oğullarına ve evi halkına salah
ve adalet yapmak için Rab’bin yolunu tutmalarını
emretsin diye onu tanıdım; ta ki, Rab onun hakkında
söylemiş olduğu şeyi İbrahim’in üzerine getirsin.”
Tekvin 18.19:
Bu ayetler bize İbrahim’in sorumluğunu
açıkça göstermektedir. İbrahim’in sorumluluğu
Tanrı hakkındaki her konuyu çocuğuna
anlatmasıdır. İbrahim’in çocuğunu sünnet
etmesi Tanrı’nın otomatik olarak o çocuğu
kurtarması anlamına gelmemektedir. Bu
İbrahim’in çocuğunu Rab’be kaldırdığı
ve O’nun özel ilgisine bıraktığı antlaşmanın
işaretidir.
Çocuklara matematik, bilim, sanat, yüzme, iş, futbol
v.s. öğretmek için harcadığımız zaman ve çabayı
onları tanrısallık yolunda yürütmek için de harcıyor
muyuz? Çocuklarımıza kurtuluş işareti vermek onları
Tanrı’nın yönetimine kaldırmak demektir. Çünkü
çocuklarımız bizim değil, önce Tanrı’nındırlar;
sahip olduğumuz her şeyi bize O vermiştir. Bizler
hizmetçileriz, O ise efendidir. Aksi takdirde
Tanrı’nın efendimiz olduğu gerçeğini göz ardı etmiş
oluruz.
Kurtuluş işareti olan vaftiz bir çocuğa verildiğinde
o çocuk Tanrı’nın emirlerini tutmaya çağrılmıştır,
tövbe edip İsa’yı izlemeye çağrılmıştır. Eğer imanlı
bir ailenin çocuğu olarak vaftiz işaretini
aldıysanız dünya çocuklarının bilmediği bir Tanrısal
bereketi de almışsınızdır. Size iman ailesinin bir
üyesi olarak kilisede dua edilmiştir, sizler kilise
ile birlikte dua etme ayrıcalığını yaşarsınız,
Tanrı’nın yasası ve merhameti iman ailenizde size
açıklanmıştır, iman ailesiyle birlikte her durumda
çok özel bir paydaşlık imkanına sahipsinizdir,
dinlemek veya öğrenmek istediğiniz her zaman size
vaftizi yapan Kiliseniz ve bu kilisedeki iman
aileniz Tanrı’nın mucizeleri ve sözlerini size
açıklayacaklardır. Bütün bereketleri ihmal edip eğer
Rab’bin sözüne göre yaşamıyorsanız sizi dünya
çocuklarından daha büyük bir yargı bekliyor
demektir. Vaftiz, Tanrı tarafından İsa Mesih’e
çağrılmanızdır.
Çocuğunu vaftiz yaptırmak isteyen aileler bunu bir
sosyal olay olarak yaptırmamalıdır. Bir anne babanın
çocuğunu vaftiz ettirmesi onlara çocuğun hayatı
üzerinde çok büyük ruhani sorumluluklar verecektir.
Eğer çocuğunuzu vaftiz ettirmenize rağmen Tanrısal
bir ortam ve öğretiş içinde yetiştirip, disiplin
etmezseniz onların kanı sizin başınıza olur. Çocukta
işaretini aldığı bu antlaşmayı tutmak ve yaşamakla
yükümlüdür. Bu yüzden İsa Mesih Kafernahum’a geldiği
zaman yargı gününde oranın hailinin Sodom’dan daha
kötü olacağını öğretir.[11][11]
Çünkü orada birçok mucizeler yapılmıştır. Yani Müjde
ilan edilmiştir. Bu durumda daha fazla
sorumludurlar.
Vaftiz Bizler İçin Ne Anlam İfade Ediyor
1 Mesih’le Birleşmenin İlanı
“Vaftizde Mesih'le birleşenlerinizin hepsi Mesih'i
giyindi.”
Galatyalılar
3.27
Evlilik ile iki insan tanıklar önünde Tanrısal bir
onay ve bereket alarak birleşirler. Böylece iki
insan bir olurlar. İki kişi, kadın ve erkek
yaptıkları bu antlaşmanın neticesinde birbirlerine
yüzük verirler. Bu yüzükler Baba, Oğul ve Kutsal
Ruh’ta yaptıkları antlaşmanın simgesidir. Bu
yüzükler, çiftlere birbirleriyle yaptıkla antlaşmayı
hatırlatır. Bu anlamda yüzükler bir süs eşyası
olmaktan öte, bir insanın diğer bir insana verdiği
bir antlaşma sözünün sembolüdür. Vaftiz ise; insan
ile Tanrı’nın diri Sözü olan Mesih arasındaki
birleşmeyi ifade eder. Giydiğimiz giysiler bazen
zevkimizi ve karakterimizi, bazen işimizi, bazen
sosyal konumumuzu doğrudan veya dolaylı olarak
yansıtır. Vaftizde Mesih ile olan bu birleşme
sonucunda kişi, hayatında Mesih’i yansıtacaktır.
Tanrı ile olan birliktelik geliştikçe Mesih’in
kendiside o kişide parlayacaktır. Vaftiz
üzerimizdeki elbise gibi Mesih’i dışarı yansıtmaya
başladığımız bir yaşam değişikliğinin işaretidir
(öyle olmasına çalışmalıyız).
2 Tövbe
“Yahya, vaftiz olmak için kendisine akın eden
kalabalıklara şöyle seslendi: ‘Ey engerekler soyu!
Gelecek olan gazaptan kaçmanız için sizi kim uyardı?
8Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler
verin! Kendi kendinize, `Biz İbrahim'in soyundanız'
demeye kalkmayın. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı,
İbrahim'e şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir.
9Balta daha şimdiden ağaçların köküne
dayanmıştır. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip
ateşe atılacak.’
10Halk
ona, ‘Öyleyse biz ne yapalım?’ diye sordu.
11Yahya
onlara, ‘İki mintanı olan, birini hiç mintanı
olmayana versin; yiyeceği olan da bunu hiç yiyeceği
olmayanla paylaşsın’ cevabını verdi.
12Bazı
vergi görevlileri de vaftiz olmaya gelerek ona,
‘Öğretmenimiz, biz ne yapalım?’ dediler.
13Yahya
onlara, ‘Size buyurulandan daha çok vergi almayın’
dedi.
14Bazı
askerler de ona, ‘Ya biz ne yapalım?’ diye
sordular.O da onlara şöyle dedi: ‘Kaba kuvvetle ya
da yalan suçlamalarla kimseden para koparmayın,
ücretinizle yetinin.’”
Luka 3.714
Mesih ile olan bu birleşme sonucunda kişi bundan
böyle Mesih’e ait olduğunu ifade eden bir yaşama
çağrılmış olur. Vaftizci Yahya’nın hizmetinde vaftiz
çağrısı kadar etkin olan diğer bir şey ise tövbe
çağrısıydı. Bu anlamda vaftiz tövbekar bir yaşam
için Mesihsel bir kutsama almak demektir. Tövbekar
bir yaşamı yaşayacak gücü ve desteği Mesih’te aramak
demektir. Vaftiz olan kişi artık yaşantısını
değiştirmiştir.[12][12]
Evlilik andının işareti yüzükler olduğu gibi, tövbe
dolu bir yaşam andının da işareti ve mührü
vaftizdir. Yahya vaftiz için tövbe çağrısında
bulunduğunda şu konulara dikkatimizi çeker :
a) “tövbeye yaraşır meyveler verin” İnsanlar gelecek
olan bir yargıdan kaçmak istemektedir. Diğer yandan
vaftizin temsil ettiği bereketlerin getirdiği
sorumlulukları yerine getirmek istemezler. Yahya
“tövbe edin” dediği zaman anlatmak istediği şey
hayatımızı değiştirmemiz gerektiğidir. Burada tövbe
olarak çevrilen kelime “Metanoeo” orjinal metinde
“Aklını ve amacını değiştirmek yönünü değiştirmek”
anlamını içermektedir. Görülüyor ki ruhsal meyve
üzülüp ağlamakla çıkmıyor. Bütün aklımızla ve bütün
yüreğimizle dönmek, kendimizi Tanrıya vermekle
oluyor.
b)
“Biz İbrahim’in soyundanız demeye kalkmayın”[13]
diyen ayette tövbe eden kişinin gururdan uzak
kalması gerektiğine dikkat çekilir. O devirde
Yahudiler kendilerini diğer uluslardan üstün
görürlerdi. İbrahim soyundan oldukları için diğer
ulusları aşağı bir millet olarak görürlerdi. Oysa
Tanrı kişileri İbrahim’in adından dolayı değil,
kendi lütfundan dolayı bağışlayacaktır. Kişiler
kurtuluş güvencesini başka kişilerin adından değil
Tanrı’nın kutsal merhametinden almalıdırlar.
Dolayısıyla Yahya Peygamber tövbeden bahsederken
Tanrı’dan başka şeylere güvenmekten dönmeyi,
kendisini başka ırk ve milletlerden üstün görmekten
dönmeyi bahsetmekteydi. Kişi gururdan dönerek,
kendisini insanlık ailesinin bir ferdi olarak
görmeli ve alçakgönüllülüğü giyinmelidir. Kurtuluş
kalıtsal olarak aileden çocuklara geçen bir şey
olmadığı için, İbrahim’in soyundan olmanın yeterli
olacağını düşünenlere Yahya’nın cevabı Şeria
nehrinin taşlarını göstermek olur. “Tanrı İbrahim’e
şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir.” Eğer
cennette İbrahim’e çocuk gerekseydi, bu gururlu bir
kimse olmasın diye Tanrı taşlardan çocuk yaratarak
İbrahim’e vermeyi tercih ederdi. Kendini başka
milletlerden üstün gören gururlu kişileri Tanrı
İbrahim’e çocuk olarak yakıştıramayacaktır.
c)
“İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe
atılacak”[14][14]
Ayet bize tövbe etmenin aynı zamanda meyve vermek
olduğunu gösterir. Meyve ise Rab ile yürümenin
sonucunda oluşur. Kişi tövbe eder, Rab’bin lütfunu
tadar. Rab ile girdiği bu ilişki onun hayatını
değiştirir. Çünkü kişi benliğin işlerinden
“Ahlaksızlık, pislik, sefahat, putperestlik,
büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke
bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler,
çekememezlik, sarhoşluk, çılgınca eğlenceler.”15]
arınmıştır. Kutsal Ruh’un kişi üzerinde çalışması
neticesinde kişi meyve verir “Sevgi, sevinç,
esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak
huyluluk, özdenetim.”[16][16]
Kişinin yüreğindeki bu değişiklikler onun toplumsal
hayatında da değişiklikler yapar.
d)
“İki mintanı olan, birini hiç olmayana
versin; yiyeceği olan da bunu hiç yiyeceği olmayanla
paylaşsın.”[17] Yahya’nın öğretişinde
tövbe edip meyve vermek; kendinde olanı başkalarıyla
paylaşmak demektir. Kişi kendinde olan meyveler
sonucunda artık kötü olanı yapamayacağı gibi, iyi
işlerle Kurtarıcı Tanrı’ya teşekkür etmektedir.
Kendisine bağışlandığı gibi, kendisi de başkalarına
bağışlamak istemektedir. Artık kişi başka insanlar
ve insanlık için kaygı duymaktadır.
e)
“Size buyurulandan daha çok vergi almayın…”
“Kaba kuvvetle ya da yalan suçlamalarla kimseden
para koparmayın, ücretinizle yetinin.”[18][18]
O devirde sistem yanlış kullanılmaya müsaitti. Yetki
ve güç sahibi insanların haksız kazanç edinmeleri
zor değildi. “Komşunu kendin gibi sev, komşunun
malına göz dikme”[19][19]
diyen ayette olduğu gibi Tövbe eden kişi artık
haksızlıktan kaçınan biri olmalıdır. Artık kimsenin
malına göz dikmemelidir. Zorbalık, haksızlık,
iftira, haksız kazanç kişinin hayatından çıkmalıdır.
Kişi sahip olduklarıyla yetinmeli yani açgözlü
olmamalıdır.
Yahya günahların bağışlanması için halkı tövbe
vaftizine çağırıyordu.[20][20]
Pentikost günü Elçi Petrus aynı çağrıyı yineliyordu:
“…Tövbe edin, ... vaftiz olun...”,[21] I.Korintliler
6:11 ayetleri vaftizdeki temizlemeye işaret ederek
“...yıkandınız, kutsal kılındınız” ifadelerini
kullanır. Bazı kişiler bu ayetleri önce tövbe, sonra
vaftiz tezi için kullanırlar. Onlara göre küçük
çocuklar tövbe edecek yaşa gelene kadar,
bağışlamanın ne olduğunu anlayana kadar vaftiz için
beklemelidirler. Ancak böyle bir tez bizi bağışlanma
için tövbe etmenin yeterli olduğu öğretisini getirir
ki, bu yanlıştır. Bağışlama Tanrı’nın işidir.
Bağışlanma satın alınabilen bir mal değildir.
Bağışlama Tanrı’nın doğasında olan bir şeydir.
Tanrımız bağışlayan bir Tanrı’dır. Tövbe ile
Tanrı’nın zaten bizim için yapmış olduğu bağışlamayı
alıyoruz. Bu anlamda vaftiz bir tövbe sakramenti
değil, bir bağışlama sakramentidir.
“Tövbe”, günahların bağışlanması için tek başına
yeterli değildir; bağış yalnızca Tanrı’nın Mesih’te
sunduğu karşılıksız lütufla gerçekleşir. Efesliler
1:78, Romalılar 3:24
3 Günahların Bağışlanması
“Böylece
Vaftizci Yahya çölde ortaya çıktı. İnsanları,
günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz
olmaya çağırıyordu.”
Markos 1.4
Tövbe eden kişinin günahları İsa Mesih’te sunulan
karşılıksız lütuf ile bağışlanmıştır. Bu anlamda
Vaftiz; günahların affını simgelemektedir. Kişinin
günahlarını yalnızca İsa Mesih’in kutsal kanının
temizlemeye yeterli olduğunun bir işaretidir. Vaftiz
günahlarının affı için yalnızca İsa Mesih’in
çarmıhta akan kanının yeterli olduğunu, O’nun günahı
kaldıran bir kurban sunusu olarak sunulduğuna işaret
eder.
4 Yeniden Doğmak
“Ama Kurtarıcımız Tanrı, iyiliğini ve insana olan
sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu,
doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi
merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve
Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol
bol döktüğü Kutsal Ruh'un yenilemesiyle yaptı.”
Titus 3:46
Bizleri İsa Mesih’te bağışlayan merhametli Tanrımız,
Kutsal Ruh aracılığıyla yeniden doğmamızı
sağlamaktadır. Vaftiz bizlerin yeni bir hayat için
yenilenmeye olan ihtiyacımızı yalnızca Kutsal Ruh’ta
karşılandığını gösteren bir mühürdür. Mesih’le
birleşen ve günahı bağışlanan kişi Kutsal Ruh
aracılığı ile yeniden doğarak artık yeni bir yaratık
olmuştur. İsa Mesih bizleri günaha köle ve nefret
dolu bir yaşamdan kurtardığı gibi bizlerin doğruluğu
olmuştur. Yeniden doğuş yıkamasıyla bizlere yeni bir
yaşam vermiştir.
Ancak kişiler vaftiz oldukları için yeniden
doğmazlar. Yeniden Doğuş Kutsal Ruh’un bir işidir.
Yeniden doğuşu bize veren iman değildir. Bize imanı
veren Yeniden Doğuşumuzdur. Yani Yeniden doğmadıkça
inanıp iman edemeyiz.
5 Tanrı’nın Çocuğu Olmak
“Çünkü Mesih
İsa'ya iman ettiğiniz için hepiniz Tanrı'nın
oğullarısınız. Vaftizde Mesih'le birleşenlerinizin
hepsi Mesih'i giyindi.”
Galatyalılar 3.2627
Tanrı akladığı günahkarı Mesih’te kutsayıp
neticesinde evlat edinmiştir. İsa Mesih’in beden
alıp yeryüzüne gelip aramızda yaşadığına ve bizim
günahımız için haça gerildiğine olan iman bizleri
Tanrı’nın evlatları yapmıştır. Tanrı’nın çocuğu
olarak artık Tanrı’nın lütuf tahtına cesaretle
yaklaşabiliriz. Artık göksel krallığın sahibiyiz,
mirasçılarız. Tanrı’nın çocuğu olmak, Tanrı ile
aramızdaki bozuk olan ilişkiyi düzelttiği gibi
insanlık ailesi olan ilişkimizi de yeniden
düzenleyecektir. Kişi İsa Mesih’te yeni bir aileye
ve kardeşlere sahiptir. Bu da yeryüzünde sahip
olabileceğimiz en büyük zenginliktir.
6 Sonsuz Yaşama Kavuşmak
“Baba'nın
yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse,
biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla
O'nunla birlikte ölüme gömüldük. Eğer O'nunkine
benzer bir ölümde O'nunla birleşmişsek, O'nunkine
benzer bir dirilişte de O'nunla birleşeceğiz.”
Romalılar 6.45
Vaftizinde günaha ölerek Mesih ile birleşen kişi,
Mesih ile devam eden birlikteliğinin sonucunda
sonsuz yaşama kavuşacaktır. Bu anlamda vaftiz
bizlere Mesih’in ölümünü ve dirilişini de
hatırlatır. Ölümü yenmiş olan Mesih kilisenin
diriliş ve çürümezlik umududur. Vaftiz; günaha
ölmeyi, ölüm aracılığı ile Mesih’le birleşmeyi
temsil etmektedir. Mesih’e ait olarak bir ölümde
birleşenler, Mesih’te gerçekleşmiş olan dirilişte de
O’nunla birleşeceklerdir. Yani imanlı kişi sonsuz
yaşamı alacaktır.
7 Görünen Kiliseye Katılmak
“İster
Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım,
hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh'ta vaftiz
olduk ve hepimizin aynı Ruh'tan içmesi sağlandı.”
I. Korintliler 12:13
Vaftiz ve tövbe, tüm yeryüzündeki ırkları bir
görmeyi gerektirir. İster Yahudi, ister Grek, İsa
Mesih’te birleşmiş her kişi Göksel Baba aracılığı
ile kardeştir. Vaftiz, bu kişilerin ait olduğu
Kutsal, Evrensel ve Elçisel Kilisenin bir
işaretidir. İsa Mesih’in Ruhani bedenini yeryüzünde
teşkil eden topluluk farklı dillerden, farklı
uluslardan, farklı kültürlerden oluşur. Vaftiz;
“gözle görünen kilise” dediğimiz, farklılıklarımızın
BİR olduğu, Tanrı’nın bu dünyadaki kilisesine
üyeliğimizi gösteren bir işarettir. Kişi, vaftiz
olduğu kiliseyi ve üyelerini kendi ailesi olarak
görür. Bu sebepten vaftiz; Mesih ile birleşme ve
halkıyla olan beraberliğimizin simgesi ve mührüdür.
Özet olarak: Mesih ile birleşmiş, tövbe etmiş ve
bağışlanmış, Kutsal Ruh aracılığı ile yeniden doğan,
Tanrı’nın çocuğu olma ayrıcalığına hak kazanmış ve
sonsuz yaşama kavuşmuş kişi artık RAB İSA MESİH’E
AİTTİR.
İsa Mesih’in ölümünün ve dirilişinin gücü Kutsal
Ruh’un yenilemesiyle günahın pisliğinden, Mesih’in
kanının üzerimize serpilmesiyle[22]
suçtan arınma aracılığı ile Mesih’le olan
beraberliğimizin simgesi “Vaftizdir.”
Vaftizde Konuşan Tanrı
Vaftiz insanın işi değil, Tanrı’nın işi olarak
görülmelidir. Çünkü vaftizi insan icat etmemiştir,
tersine vaftiz, yüce Tanrı’nın bir emridir.
Rab’bimiz vaftizi kilisenin hizmetinin ve
tapınışının bir parçası olarak teşkil etmiştir.
Vaftiz, Tanrı’nın ilanı ve merhamet antlaşmasının
bir mührüdür. Çocuklar Tanrı sözünü anlamasa bile
Tanrı’nın kendisini bu şekilde ifade etmeye hakkı
vardır. Bazen Hristiyanlar önce iman, sonra vaftiz
tezini ileri sürerek vaftizin Tanrı Sözünü
anlayabilen yetişkin imanlılar için olduğu tezini
kabul ettirmeye çalışırlar. Ancak bu tez vaftizi bir
insan işi olarak gören, vaftizi kişiye bağlı bir
karar gibi gören anlayışın sonucudur. Bu durumda
insan vaftizin (yani Tanrı emrinin) önünde ve
merkezinde yer alır. Oysa vaftizin merkezinde Tanrı
vardır.
Vaftizde Tanrı işler, Tanrı konuşur. Çünkü vaftizi
icat eden ve onu bize emreden yüce Tanrı’nın
kendisidir. Bu yüzden çocukların vaftiz olması
gerektiğini düşünen Hristiyanlar vaftizde önceliğin
Tanrı’nın olduğunun bilincindedir. Vaftizde biz
Tanrı’ya değil, Tanrı bize sesleniyor. Ayrıca bu
noktada, “Tanrı kendi kutsal vaadini neden çocuklara
konuşmasın?” sorusunu sormak durumundayız. Bizler
yeni doğmuş bir bebeğin annesi, babası, kardeşleri
ya da akrabası olarak onunla sürekli konuşmuyor
muyuz? Çocuk anlamadığı halde ona konuşmakta ısrarcı
değil miyiz? Anlamasa bile çocuğa, onu sevdiğimizi
söylemiyor muyuz? Acıktığını sormuyor muyuz?
Bebekler bizleri anlamadığı halde onlara konuşmayı,
bizlere cevap veremeyeceklerini bildiğimiz halde
onlara sorular sormayı hiç kimse garip ya da tuhaf
bulmaz. Öyleyse Tanrı’nın kendi sevgisini, kendi
vaatlerini, kendi lütfunu bebeklere konuşmasını
niçin garip bulalım ki?
İlk iki yüzyıl boyunca kilise tarihinde çocuk ya da
yetişkin vaftizi konusunda herhangi bir tartışma
olmamıştır. Kilise tarihinde kilise babalarından
Tertullian bu konuyu tartışmaya açana kadar çocuk
vaftizinin tuhaf karşılanmadığını görüyoruz. Çocuk
vaftizi Havarilerden beri devam eden kilisenin
hayatının ve tapınışının bir parçasıydı. Kutsal
yazılarda “İmanlı ailenin her bebeği vaftiz
edilmelidir” şeklinde bir ifade olmasa da kilisenin
bir önceki kuşaktan (elçilerden beri) gördüğü ve
aklında kalan mantıklı bir yönlendirme vardı. Onlar
kendilerinden önceki kuşaklarda bebeklerin vaftizine
tanık olmuşlardı. Kutsal Kitapta bebek vaftizine
yönelik çok kesin bir emir ve yasak olmadığı gibi
Tanrı’nın vaftiz konusundaki isteği ile ilgili çok
geniş İncilsel bir düzen olduğunu görüyoruz.
Sünnet vaftizin bir ön görüntüsüdür.
“Ve RAB Abram’a dedi: Memleketinden ve akrabanın
yanından, ve babanın evinden, sana göstereceğim
memlekete git; ve seni büyük millet edeceğim; ve
seni mübarek kılacağım, ve senin adını büyük
edeceğim; ve bereket ol, ve seni mubarek kılanları
mubarek kılacağım, ve sana lanet edene lanet
edeceğim; ve yeryüzünün bütün kabileleri sende
mubarek olacaktır.”
Tekvin 12:13
“Şimdi göklere bak, ve eğer yıldızları sayabilirsen,
onları say; ve ona dedi: Zürriyetin böyle olacaktır.
Ve Rab’be iman etti ve onu kendisine salah saydı”
Tekvin 15:56
“Ve Allah İbrahim’e dedi: ve sen ise, sen ve senden
sonra zürriyetin, nesillerince ahdimi tutacaksınız.
Sizinle ve senden sonra zürriyetinle benim aramda
tutucağınız ahdim budur: aranızda her erkek sünnet
olunacaktır. Ve aranızda doğmuş, yahut senin
zürriyetinden olmayıp her yabancıdan para ile satın
alınmış olan sekiz günlük her erkek çocuk
nesillerinizce sünnet olunacaktır” Tekvin
17:9,10,12
Tanrı İbrahim’i seçerek bir Lütuf Antlaşması yaptı.
İbrahim’i büyük millet yapacak ve çok
bereketleyecekti. İbrahim’in soyu sayılamayacak
kadar büyük olacaktı. İbrahim ile yapılan bu
antlaşma aynı zamanda ebedi bir ahitti. Tanrı,
İbrahim’e verdiği bu vaat ile tüm uluslardan
seçtiklerini İbrahim’in soyu olarak kabul edip
bereketleyecektir. İbrahim Tanrı’nın bu vaadine iman
etti böylece aklandı. Aynı zamanda Tanrı’nın Mesih
İsa’daki kurtarışı bu vaat doğrultusundadır. Bu
Antlaşmayı görünür kılmak isteyen Tanrı, Antlaşmanın
işareti olarak bu vaat altındakilerin sünnet ile
dünyadaki diğer soy ve halklardan görünür bir
şekilde ayrılmasını istedi. İbrahim iman edip, vaadi
anlayarak sünnet olmasına karşın, Tanrı sekiz günlük
bebekler dahil bu Antlaşmanın altında olan her
erkeğin sünnet olmasını istedi. İncil’e baktığımızda
Eski Antlaşma dönemindeki sünnet uygulamasının
yerini vaftizin altığını görüyoruz. Yani sünnetin
ifade ettiği anlam, Yeni Antlaşmada vaftiz ile ifade
edilmektedir.
“Ayrıca Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde
günahlı benliğinizden soyunarak elle yapılmayan
sünnetle O’nda sünnet edildiniz. Vaftizde O’nunla
birlikte gömüldünüz ve O’nu ölümden dirilten
Tanrı’nın gücüne iman ederek O’nunla birlikte
dirildiniz.”
Koloseliler 2:1112
Ayet Mesih’in vaftizini sünnetin bir devamı olarak
bahsetmektedir. Mesih İsa’nın ölümüne ve dirilişine
olan iman ile vaadin çocukları, Tanrı’nın mirasına
sahip olarak vaftiz olmaktadırlar.
Aynı şekilde aklı başında olarak iman ederek
kurtulan anne ve babalar, kendi çocuklarını bu vaat
altında korumak ve tutmak için vaftiz ile
mühürlemektedirler. Bu sünnette olduğu gibi
kurtuluşu değil, dünyadaki değişik inanç ve
kültürlerin getirdiği diğer yaşam biçimlerinden
ayrılışı, Tanrı’nın halkının bu dünyadaki diğer
halklardan ayrılışını simgelemektedir. Yani bebekken
vaftiz olan kişi büyüyüp, Mesih İsa’yı Rab ve
Kurtarıcı olarak kabul ettiği zaman kurtuluşu almış
olmaktadır. Aynı sekiz günlük bebeklerin sünnet
olup, Kutsal Yasanın buyruklarına büyüyünce iman
etmesi gibi.
1) Vaftize bu açıdan baktığımız zaman görüyoruz ki;
“bizi kurtaran vaftiz değil, imanımızdır”. Kutsal
Yazı “İbrahim Tanrı’ya iman etti ve bu ona doğruluk
sayıldı” demektedir. Yani İbrahim’e sünnet, Tanrı’ya
olan imanının işareti olarak verilmiştir. Tanrı’nın
Lütuf Antlaşması Eski Antlaşmada sünnet ile, Yeni
Antlaşmada vaftiz ile mühürlenmiştir. Vaftiz,
Tanrı’nın Antlaşmasını hatırlatan bir işaret
olmuştur.
2) Su vaftizi değil, esas olan Kutsal Ruh
vaftizi’dir. “…vaftizde O’nunla birlikte gömüldünüz
Mesih’i ölüler arasından dirilten Tanrı’nın etkin
gücüne iman ederek yine vaftizde Mesih’le birlikte
dirildiniz” diyen Koloseliler 2:12 ayetinde
görüldüğü üzere Vaftizde, Mesih ile ölümdeki
birleşmemiz bize Kutsal Ruh’un gücünde diriliş
getirmektedir. Neticede Kutsal Ruh vaftizini insan
değil, Kutsal Ruh’un bizzat kendisi yapmaktadır.
“Çünkü tek Ruh’ta hepimiz ister Yahudi, ister
Yunanlı, ister köle, ister özgür olalım bir tek
bedene vaftiz edildik. Ve hepimiz tek Ruh’la
doldurulduk” diyen I. Korintliler 12:13 ayetinde her
Mesih İnanlısının Ruh’la vaftiz olduğu açık bir
şekilde görülmektedir. Yani Kutsal Ruh bir kişinin
tekelinde olarak çalışmayıp iman eden kişiyi Kutsal
Ruh kendisi doldurmaktadır. “Tanrı’nın Ruh’u
içinizde yaşıyorsa, siz benliğin değil, Ruh’un
denetimindesiniz. Ama bir kişide Mesih’in Ruh’u
yoksa o kişi Mesih’in değildir” diyen Romalılar 8:9
ayetinde de açıkça görüldüğü üzere Mesih’e ait olmak
ve Kutsal Ruh’la dolmak aynı şeydir. Birbirinden
farklı şeyler değildir.
3) İbrahim’in Tanrı’sına iman edenler Antlaşmanın
mührüne sahiptir. Bu özel mühür İbrahim’e bir buyruk
olarak verilmiştir. İbrahim’in imanı kişisel bir
imandı ancak tam anlamıyla kişiye özel değildi.
İbrahim’in imanı daha İshak doğmadan önce onu
etkilemiştir. İshak daha sekiz günlükken ve bilinçli
bir imanı yokken sünnet olmuştur. Tanrı İshak’ın da,
babası İbrahim gibi önce iman edip sonra antlaşma
altına girmesini talep etmemiştir. Tanrı katında
İshak için bile İbrahim’in imanı önem arz ediyordu.
Bu yüzden İbrahim’in çocukları antlaşma işaretini
aldılar. İbrahim Tanrı’ya iman ettiğinde Tanrı’nın
Antlaşması altına girdi. Antlaşma hayatının
getirdiği sevinç, esenlik ve sorumlulukları o zaman
aldı. İshak ise antlaşma altında doğmasına karşın
büyüyüp iman ettikten sonra antlaşma hayatının
sevinç ve sorumluluklarına katıldı. Bu açıdan vaftiz
sünnet gibidir. Tanrı halkının iman ve antlaşma
hayatından hoşlanıp hoşlanmayacağı konusunda bir
garanti vermez. Vaftiz sadece hatırlayabileceğimiz
en erken yaştan itibaren bizi Tanrı’yı sevmeye ve
izlemeye çağıran bir işarettir. Vaftiz Tanrı’nın
bereket ve kutsamasını bize vaat eder. Bu yüzden
imanlı aileler çocuklarını vaftiz ettirmelidirler.
Sünnet konusundaki bu buyruk İsa Mesih zamanına
kadar etkili bir şekilde gelmiştir. Sünnet Eski
Antlaşmanın çocukları için ne ifade ediyordu?
Herhalde yetişkinler için ne ifade ediyorsa onu
ifade ediyordu. Bebekler ya da yetişkinler sünnet
mührü ile Tanrı’nın halkına dahil edilmekteydi. İki
insan arasında yapılan Evlilik antlaşmasının sembolü
yüzükler olduğu gibi, İbrahim ve Tanrı arasındaki
antlaşmayı sünnet simgelemekteydi. Tanrı böyle
ilginç bir işareti neden seçti? Neden başka bir
işaret seçmedi? Buna tam bir cevap vermek mümkün
değil. Ama İşaya 52.1 ayeti bu konuda bize bir fikir
vermektedir: Uyan, uyan, ey Sion, Kuvvetini giy; ey
Yeruşalim, mukaddes şehir, güzel esvabını giy; çünkü
sünnetsiz ile murdar adam artık sana girmeyecek.
Ayetimiz Tanrı’nın halkı ile diğer halkları (murdar
adam) birbirinden böyle bir dışsal işaret ile
ayırdığını göstermektedir. Tesniye 30.6 ayeti ise:
“Ve Allah’ın Rab’bi bütün yüreğinle ve bütün canınla
sevmek için yaşayasın diye, Allah’ın Rab senin
yüreğini ve zürriyetinin yüreğini sünnet edecek.” Bu
ayet ise bizlere gösteriyor ki; içsel yani ruhsal
temizliğin dışsal işareti sünnettir. Yani sünnet;
arınmanın ve günahlı benliğin atılmasını temsil
etmekteydi. Yani Tanrı’nın seçtiklerinin ruhsal
temizlenmesini anlatıyordu. Kişiler sünnet ile
Antlaşmadaki ruhsal sözlere sahip oluyordu.
İşaya 52.1 ayetinde görünen diğer bir açık ifade
ise; Tanrı’nın sünnet kelimesini “kurtuluş” kelimesi
yerine kullandığıdır. Benzeri ifadeler; Hezekiel
44.9 “Rab Yehova şöyle diyor: İsrail oğulları
arasında bulunan bütün ecnebilerden hiçbiri, yüreği
sünnetsiz ve eti sünnetsiz ecnebi makdisme
girmeyecek.” ve I.Samuel 14.6 “Ve Yonatan silahtarı
olan uşağa dedi: Gel, bu sünnetsizlerin askerine
gidelim;…” ayetlerinde de kullanılmaktadır. Bu
ayetlerden sonra “Eski Antlaşma dönemindeki sünnet
sakramenti tek başına kişiyi kurtarıyor muydu?”
sorusu akıllara gelebilir. Bunun cevabı ise
“HAYIR”dır. Romalılar 4.911 ayeti şöyle diyor: “…İbrahim,
imanı sayesinde aklanmış sayıldı. Hangi durumda
aklanmış sayıldı? Sünnetliyken mi, sünnetsizken mi?
Sünnetliyken değil, sünnetsizken... İbrahim daha
sünnetsizken imanla aklandığının kanıtı olarak
sünnet işaretini aldı…”
Sünnet sakramenti kurtuluşun işaretidir.
Ancak bu işaretin kendisi kurtuluşu var etmez.
Tekvin 17. bölüme baktığımızda Tanrı, bu kurtuluş
işaretinin çocuklara da verilmesini istemektedir.
Sekiz günlük bebekten başlayarak bu kurtuluş
işaretinin verilmesi istenmektedir. Bu Tanrı’nın
emridir. Ve açıkça görünen şudur ki;
İbrahim bir günahkardı ve lütuf aracılığı ile gelen
imandan dolayı kurtuldu.
Tanrı kurtuluş işareti olarak sünneti emretti.
Kurtuluş işaretinin imanlı ailelerin çocuklarına da
verilmesini emretti.
Bu yüzdendir ki, bizler İmanlı aileler olarak Eski
Antlaşma zamanında yaşasaydık doğan çocuklarımıza
kurtuluş işareti olan sünneti vermek zorundaydık.
Eski Antlaşmadaki sünnet mührü ile Yeni Antlaşmadaki
vaftiz mührü birbirine benzemektedir. Onlar
büyüklerle birlikte bebekleri bile sünnet
etmişlerdi:
Neden aynı zamanda bebekler ?
a) Çünkü Tanrı öyle buyurdu.
b) Çünkü Tanrı çocukların da
Antlaşmada olduğunu söyledi
c) Çünkü insanlar bunu hem
kendileri hem de çocukları için bir bereket olarak
aldılar.
Eski Antlaşma altındaki halk Tanrı’nın kurtarış
işinde kendilerini aileleriyle birlikte
kurtaracağına inanıyorlardı. Tanrı, On Emrin Sebt
günü için olan buyruğunu verirken “…sen ve oğlun ve
kızın ve kölen ve cariyen hiçbir iş yapmayacaksın”
diyerek çocukları da Antlaşmanın içine dahil
etmişti.[23] Bu yüzden Tanrı’nın ailelere
Kutsal Kitapta pek çok defa şeriatı çocuklarına ve
torunlarına öğretme sorumluluğunu hatırlattığını
görüyoruz.[24] Tesniye 4:9 ayetinde
“Ancak gözlerinin gördüğü şeyi unutmayasın, ve
ömrünün bütün günlerinde yüreğinden ayrılmasınlar
diye kendini sakın, ve canını iyice koru; onları
kendi oğullarına ve oğullarının oğullarına bildir.”
sözlerinde görüldüğü üzere çocuklarımız ve
torunlarımız (küçük çocuklar) bile bu Antlaşmanın
altındaydılar. Yine Yoel 2:1516 ayetlerindeki “kavmı
toplayın, cemaati takdis edin, yaşlı adamları
toplayın, küçük çocukları ve emzikte olanları
toplayın” sözlerden anlaşıldığı üzere, Yoel burada
oruç ilan ederken bile çocukları ayrı tutmamaktadır.
Antlaşmanın altında doğan herkes, küçük çocuklar
bile Antlaşmanın işaretini taşıdıklarından dolayı
Antlaşma altındadır ve çocuklar Tanrı’nın tapınan
topluluğunun ayrılmaz bir parçasıdır.
“Çünkü iman etmemiş koca, karısının aracılığıyla,
iman etmemiş kadın da kocasının aracılığı ile
kutsanır. Aksi halde çocuklarınız kutsanmamış
olurdu. Şimdiyse kutsaldırlar”[25]
diyen ayette görüldüğü üzere Antlaşma çatısı altında
doğan çocuklar Antlaşmanın bir parçası olarak
kutsanmayı almışlardır. Tanrı kutsamasını sunmak
için çocukların büyüyüp iman etmelerini
beklememiştir. Ailenin Antlaşma altına girmesi, o
ailede doğan çocukların Antlaşmaya dahil edilmesi
için yeterli olmuştur. Tanrı anne yada babanın
imanından dolayı küçük çocukları kutsamaktadır.
Günümüzdeki Lütuf Antlaşması ve onun önemi önceki
ile aynıdır. Günahkarları Kutsal Tanrı’ya bağlayan
Antlaşmanın en önemli izi dünya kurulmadan önce var
olan Mesih’in kanındaki sonsuz Antlaşmadır. O’nun
kanı Eski Antlaşma insanlarının beklediği en geçerli
kurban kanıydı. Yani o gerçek kurbandı.
“Tövbe edin, her biriniz İsa Mesih adıyla vaftiz
olsun” Bu vaat size, çocuklarınıza ve uzakta
olanların hepsine, Tanrı’mız olan Rab’bin kendine
çağıracağı herkese yöneliktir”
Elç. 2:38, 39
Tanrı’nın vaatleri yalnızca anlayışa sahip
yetişkinleri değil çocukları da kapsamaktadır.
Pentikost günü Petrus’un bu vaazı dinleyenler
Antlaşma mührünün çocuklarını da kapsadığını
biliyorlardı.
“O sırada bazıları İsa’ya, üzerlerine ellerini koyup
dua etmesi için küçük çocukları getirdiler.
Öğrenciler onları azarlayınca, İsa ‘Bırakın
çocukları’ dedi. ‘Bana gelmelerine engel olmayın!
Çünkü Göklerin Egemenliği böylelerinindir.’ Ellerini
onların üzerine koyduktan sonra oradan ayrıldı”.
Matta 19.1315:
Bu ayetler vaftiz ile ilgili olmamakla birlikte
İsa’nın kutsama verirken onun yetişkin yada çocuk
olmasını ayırmadığını görüyoruz.
I. Korintliler 7:14 ayeti imanlı ailelerin
çocuklarının kutsal olduğunu öğretmektedir. Öyleyse
bu kutsal çocuklar vaftiz sırrından mahrum edilmeli
midir? Tanrı, çocukları antlaşmaya dahil ettiğine
göre biz neden çocuklarımızı antlaşmanın dışında
görelim ki?
Ezra 10:1 “Ve Ezra Allahın evinin önünde ağlayarak
yere atılıp dua ve ikrar eylerken, İsrailden çok
büyük bir cemaat, erkekler ve kadınlar ve çocuklar
yanına toplandılar; çünkü kavm büyük ağlayışla
ağlıyorlardı.” diyen ayette görüldüğü gibi çocuklar
Tanrı’nın halkının ayrılmaz parçasıydılar.[26]
İşte bu yüzden Musa İsrail kavmına Antlaşma
sözlerini “bu ahdin sözlerini tutun ve onları yapın”
diye büyük ve anlayışlı insanlara tembih ederken
çocukları antlaşmanın dışında bırakmamıştı. Bu
yüzden onlara şöyle dedi: “çocuklarınız,
kadınlarınız ve konaklarınızın içinde olan garipler,
odununuzu kesenden, suyunuzu çeken adama kadar
hepiniz, Allahınız Rab’bin önünde duruyorsunuz”[27]
Yine Yeşu İsrail’in ihtiyarlarını, başlarını,
hakimlerini ve reislerini çağırıp Allah’ın önünde
durdukları zaman yaptığı konuşmada “ben ve evim
halkı biz Rab’be kulluk edeceğiz” derken çocukların
Antlaşmaya dahil olduğunu çok iyi bildiğini
görüyoruz. Çünkü çocuklar Antlaşmanın işaretini
(sünneti) alarak Antlaşmanın içine dahil
edilmişlerdi.[28]
Fısıhta da öyle olmamış mıydı? Kapı süveleri kurban
kuzusunun kanı ile işaretlenmiş olan evler içindeki
tüm ev halkı ile birlikte (çocuklar dahil) kurtuluşa
kavuşmuştu.
Filipus’un sözlerine inanan erkek ve kadınlar vaftiz
olmuştu.[29] Kadınlar Eski Antlaşma’da
sünnet olmadığına göre Antlaşmanın dışında mıydılar?
Hayır! Kadınlar babalarının ya da kocalarının
sünneti aracılığı ile Antlaşmaya dahil olmuşlardı.
Kornelyus’un bütün ev halkı İncil’e iman etti[30]
Vaftiz açısından bakınca ev halkının durumu
açıklanmıyor. Evin içindeki ergenlik çağındaki
çocuklar, belki de daha küçük çocuklar Yeni
Antlaşmanın mührü ile mühürlenmişti. Eski İsrail’de
Antlaşma bütün evle yapılırdı.
Filipi kentinde Lidya adlı kadın Rab’be iman etti ve
ev halkı ile vaftiz oldu.[31] İbrahim
Peygamberin önce iman edip sünnet işaretini alması
ve antlaşma işareti olan sünneti çocuklarına vermesi
gibi, Lidya iman edip vaftiz oluyor ve Lidya’nın
imanı neticesinde ev halkı vaftiz işaretini alıyor.
Bu kadın evin reisi durumundadır ve bu yüzden
eşinden bahsedilmemektedir. Kutsal Kitap ilk olarak
Lidya’nın iman ettiğini ve bunun sonucunda ev
halkının vaftiz olduğunu yazmaktadır. Ev halkı
içinde bulunan çocukların yaşları ve imanları
konusunda açık bir bilgi yoktur. Önemli olan şey
şudur ki Lidya ev halkı ile vaftiz olmuştur. Bu
durumda Yeni Antlaşma vaftizlerinin ev halkı
vaftizleri olduğunu söyleyebiliriz.
Pavlus ve Silas zindancıya “Rab İsa’ya iman et sen
ve ev halkın da kurtulursunuz” dediler[32]
32. ayete baktığımızda zindancıya ve ev halkının
hepsine Rab’bin sözünü bildirdiklerini görüyoruz.
Buradaki ev halkı sözü evdekilerin hepsi demektir.
Yeni iman etmiş olan zindancı yeni bulduğu imanda ne
durumdaydı? Ev halkı ile kurtulmanın anlamı neydi?
Bu bölüm bize bunları açıklamıyor. Fakat şurası
açıktır ki; Filipi’li zindancı ev halkı ile birlikte
vaftiz olmuştur. Havra yöneticisi Krispus Tüm ev
halkı ile birlikte Rabbe iman etti ve ev halkıyla
birlikte vaftiz oldu.[33] Pavlus,
İstefanus’un ev halkını vaftiz ettiğini beyan
etmektedir.[34]
Yeni Antlaşmada On vaftiz örneğinin altısı çocuklara
yöneliktir[35] Şu nokta çok açıktır ki;
Tanrı tek tek bireylerden çok, aileleri kurtarmak
istemektedir. Tanrı bu yüzden aile kavramını
Antlaşmaya dahil etmiştir. Bu yüzden Yeremya’nın
Yeni Antlaşma ile ilgili peygamberlik sözünde
Tanrı’nın, küçüğünden büyüğüne tüm ev halkı için
yolladığı buyruklar vardır :
“İşte, Rab diyor, İsrail evi ile ve Yahuda evi ile
yeni bir ahit keseceğim günler geliyor; atalarını
Mısır diyarından çıkarmak için onların elini
tuttuğum gün kendileri ile kestiğim ahit gibi değil;
onların efendisi olduğum halde ahdimi bozdular, Rab
diyor. Fakat o günlerden sonra, Rab diyor, İsrail
evi ile keseceğim ahit şudur: Şeriatimi onların
içlerine koyup, yürekleri üzerine yazacağım; ve ben
onlara Allah olacağım ve onlar bana kavm olacaklar.
Ve artık herkes kendi komşusuna ve kendi kardeşine:
Rab’bi bilin, diye öğretmeyecekler, çünkü küçüğünden
büyüğüne kadar onların hepsi beni bilecekler, çünkü
fesatlarını bağışlayacağım ve artık suçlarını
anmayacağım.” Yeremya 31:3134
Bu düzeni anlayabilmemiz için Eski Antlaşma ve Yeni
Antlaşmadaki kitapların tamamının tek olan İncil’i
oluşturduğu gerçeğini göz önünde bulundurmamız
gerekmektedir. Kutsal Kitabın birlik içindeki ana
mesajı Tanrı’nın İsa Mesih’te bizim için olan
sevgisidir. Sünnet, Fısıh ve hayvan kurbanları
bizlerin günahı için kurban olacak Mesih’i
simgelemektedir. İsa Mesih gelince bunlar bu yüzden
Vaftiz ve Rab’bin Sofrası ile yer değiştirmiştir.
Eski Antlaşmada İbrahim’i iman ve itaate çağıran
Tanrı şimdide Yeni Antlaşmada bizleri iman ve itaate
çağırmaktadır. Eski Antlaşmada İbrahim ve onun
çocukları sünnet ile Tanrı’nın Halkına dahil
olmuşlardı. Yeni Antlaşmada ise aynı Tanrı
imanlıları ve onların çocuklarını vaftiz ile kendi
halkına dahil etmektedir. Romalılar 4. ve
Galatyalılar 3. Bölüm bize iman ettiğimiz zaman
İbrahim’in çocuğu olduğumuzu söyler. İşte bu Kutsal
Kitabın ve Tanrı’nın Antlaşmasının birliğidir.
Tanrı’nın İbrahim’e ve ailesine söylediği sözler
bugün bizim ve ailemiz için aynı önemi taşımaktadır.
Bu yüzden Lütuf Antlaşması doğrultusunda birçok
çocuk vaftizi yapıldığını görüyoruz. Kilise
babalarından Origen’in (M.S.180) bebek olarak vaftiz
olduğu bilinmektedir ve bu örnekler çoğaltılabilir.
Yani Elçisel Kilise bebek vaftizi uygulamasını
yapmaktaydı. Bu uygulama, Eski Antlaşma içindeki
sünnette temel bulmaktadır. Çünkü Tanrı’nın Lütuf
Antlaşmasında bir süreklilik ve birlik vardır. Zaten
bu sebepten Kutsal Kitap bu konuda aksi bir şey
söylemez. Çünkü sünnetin işaret ettiği ilke Yeni
Antlaşmada da devam etmektedir. Eski Antlaşmada
bebeklerin sünnet edilmesinin anlamını ve sünnetin
Antlaşma içindeki rolünü ne kadar iyi anlarsak,
çocukların vaftiz edilmesini de o oranda iyi
anlarız.
II. BÖLÜM
Vaftizde Dışsal Unsur.
Vaftiz ile ilgili diğer bir soru ise uygulamanın
suya batırılarak mı yoksa serpme ve ya dökme
şeklinde mi olacağıdır.
2000
yıl önce Rab’bimiz İsa Mesih vaftiz yapılmasını
emretmiştir. Elçi Petrus’un ilk vaazından sonra üç
bin kişi Rab’be iman etmiş ve anında elçiler vaftiz
yapmaya başlamıştır. Bir kişi gece yarısı iman
ettiğinde vaftiz olmuştur.[36] Bir kişi
çölde iman etmişse vaftiz olmuştur.[37]
Bu kişilere su ile vaftiz yapılmıştır. Bu yapılan
vaftizler su dökerek mi, serperek mi yoksa kişi suya
tamamen batırılarak yapılmıştır sorusunu
tartışamayız. Tartışmamalıyız. Bu kişilere bir
şekilde su ile vaftiz yapılmıştır. Vaftizde su,
kişilerin cumartesi akşamı yıkanmalarından yada
herhangi bir zamanda banyo yapmalarından farklıdır.
Elimizi yıkadığımızda, suda yüzdüğümüzde yada suyun
dibine daldığımızda vücudumuz ıslandığı halde vaftiz
olmuş sayılmıyoruz. Ancak suyu bir kişiye “Baba,
Oğul ve Kutsal Ruh” adında tatbik ettiğimizde o kişi
vaftiz olmuş oluyor. Tanrı dışsal bir unsur olan su
ile içerde olan ruhsal bir gerçekliği belirtiyor.
Yani vaftiz günahın kirliğinden arınmayı
simgelemektedir.[38] Su, dünyamızda her
kültürde kabul görmüş bir temizlik simgesidir. Çünkü
bedenimizi yıkamak için su yerine kullandığımız
başka bir unsur yoktur ve bu yüzden Tanrı suyu
kullanmayı istemiştir.
Havari Petrus’un “Günahlarınızdan dönün ve
günahlarınızın bağışlanması için her biriniz İsa
Mesih’in adıyla vaftiz edilsin. Böylece Kutsal Ruh
armağanını alacaksınız. Çünkü bu vaat sizlere,
çocuklarınıza ve uzakta olan herkesedir; Tanrımız
Rab’bin kendisine çağırdığı herkese”[39]
dediği vaazın sonunda 3000 kişi vaftiz olmuştur.
Kutsal Kitap anlayışına uygun olarak bunun içine
çocuklar dahil edilmişti. Ama Kudüs’te bir nehir
bulunmadığına göre 3000 kişinin suya batırılarak
vaftiz edildiğini düşünemeyiz. Günümüzde ara sıra
uygulandığı şekliyle bu kadar insanın içi su dolu
bir havuzda bütün vücudunun suya batırılarak vaftiz
edildiği şekli 3000 kişi için de düşünemeyiz. Yahudi
halkı gibi dışsal temizlik unsurlarına son derece
önem veren titiz insanların aynı havuzu değil 3000
kişi için, ikinci bir kişi için bile kullanmaları
söz konusu olamazdı. Bu durumda aklımıza gelen
uygulama şekli dökme veya serpmedir. Bu konuda
önlerinde tarihsel ve dinsel pek çok örnek vardır.
Tarihsel olarak baktığımızda Yahudiler diğer
uluslardan RAB Tanrı’ya iman edenleri ancak vaftiz
ederek kabul ederlerdi. Bunun için yaptıkları
uygulama yere diz çöken bir kişinin üzerine su
dökülmesi ya da suyun serpilmesi şeklindeydi.
Benzeri bir durum Filipus’un Etyopyalı hadımı
vaftizinde görülür.[40] Çöldeki suyun
derinliği ne kadardır, bilememekteyiz. Bu bir su
birikintisi olabilir.
Yahudilerin çok iyi bildiği ve ulus olarak tanık
oldukları bir diğer kutsama gerçeği ise serpme
şeklinde uygulanmaktaydı. Şeriata göre İsrail halkı;
murdarlıktan arınırken yaptıkları uygulama suç
takdimesinden artan biraz külü içinde su bulunan bir
kaba koyarlardı. Zufa otunu bu kaba batırıp murdar
olan eve, eşyalara ya da kişinin üzerine
serperlerdi. Tathir (temiz) olmak için uygulanan
yöntem buydu.[41] Yine bilindiği gibi;
Musa Kutsal Yasayı İsrail kavmine bildirdikten sonra
Rab’be yakılan takdime olarak arz edilen hayvanların
kanını su ile birlikte halkın üzerine serpmiş ve
“Rab’bin sizinle yaptığı Antlaşmanın kanı budur”
demişti.[42] Yine toplantı çadırında bir
su küveti bulunmaktaydı. Bu Tanrı halkının
temizlenmeye olan ihtiyacını temsil etmekteydi.
Kahin kurban sunmadan önce burada ellerini yıkardı.
Ellerinin yıkanması ile bütün vücudu yıkanmış gibi
kabul edilirdi. Ayrıca kahinler kurban sunmadan önce
o küvetten kuzunun başına su dökerlerdi. Böylelikle
kurban kuzusunun tamamı yıkanmış gibi, temizlenmiş
olduğu kabul edilirdi. Yani İsrail halkı dökme ve
serpme şeklinde yapılan uygulamalara gerek tarihsel
gerekse dinsel açıdan yabancı değillerdi.
Kutsal Kitap bize vaftiz için tek bir şekil vermez.
Tanrı’nın Kutsal Kitapta vaftiz için emrettiği ilahi
bir model yoktur. Bu yüzden vaftiz için suya
batırılma şeklindeki uygulamayı tek geçerli uygulama
kabul etmek yanlış olur. İncil’de suya batırılarak
yapılan tek bir vaftiz örneğine rastlamamaktayız.
Zaten böyle bir iddia vaftizden çok suyu ön plana
çıkarır. Su, vaftizi tanımlayan dışsal bir unsurdur.
Bir işaret olarak su; vaftizin içsel konusuna işaret
eder. Suyun dikkatimizi çektiği nokta ise; İsa Mesih
tarafından kurulan bu ruhsal törenin; Tanrı’nın
Mesih’teki lütfunun temsil edildiği, mühürlendiği,
Tanrı’nın halkına katılmayı, iman edenlerin Tanrı’ya
olan itaatlerini dışa vurdukları ve Tanrı’nın Yeni
Antlaşmasını hatırlatan bir unsur olduğudur. Ayrıca
su; Kutsal Ruh’un günahtan arındırmasını simgeler.
Eğer vaftiz için özellikle bir tek uygulama geçerli
olsa idi, kilise yanlış yapmasın diye Kutsal Kitap
bunu bize özellikle ayrıntıları ile birlikte
verirdi. Ama Kutsal Kitap suyu dışsal bir unsur
olarak kabul ettiği için dökme mi, serpme mi yoksa
suya tümden batırılarak mı yapılması gerektiği
konusuna değinmemiştir. Bu durumda vaftiz için üç
uygulamanın da geçerli olduğunu görüyoruz.