incilTurK

 
 
 

 
 

 

 

 

KUTSAL RUH
incilturk.Com


 

Tanrı’nın Kutsal Ruh’u Ve İşi:

Öncelikle Kutsal Ruh kimdir sorusunu cevaplayarak başlayalım:

Bunun ismindeki ilk söz ‘Kutsal’dır. Kutsal Yazılara baktığımızda bu kelimenin anlamını ‘ayrılmış,bir kenara bırakılmış’ anlamına geldiğini görüyoruz.

1. Petrus 1:15-16: “Sizi çağıran Tanrı Kutsal olduğuna göre, siz de her davranışınızda kutsal olun. Nitekim şöyle yazılmıştır: “Kutsal olun, çünkü ben kutsalım.”

Dikkat edin! Petrus burada Tanrı hakkında anlatım yaparken; Levililer kitabından alıntı yapıyor ve bizlere Tanrı’nın ne kadar kutsal olduğunu hatırlatıyor. Tanrı ayrıdır. Ama neden Tanrı’nın ayrı oluşuna dikkat edelim! Cevabını 14. ayette bulabiliriz.

1. Petrus 1:14: “Söz dinleyen çocuklar olarak, bilgisiz olduğunuz geçmiş zamandaki tutkularınıza uymayın.”

Dünya günah içersine düşmüştür. Tüm erkek ve kadınların davranışları günahlılıkla lekelenmiştir. Ve işte bu yüzden Tanrı dünyadan ayrılmıştır. Tanrı Kutsal olduğundan; günahtan ayrıdır. İşte bu yüzden Tanrı Petrus aracılığıyla diyor ki: “Ben dünyadan ayrı olduğum için; siz de dünyadan ayrı olun.” Kutsal Ruh, Kutsal Ruh nedir Tanrı'nın kutsal ruhu kutsal ruh nerededir kutsal ruh nasıl alinir alınır

Tanrı Kutsal olduğu için, dünyadan ayrıdır. Aynı zamanda Tanrı’nın Ruh’u da Kutsaldır ve O da günahtan ve dünyadan ayrılmıştır.

İşaya 6:1-6: “Kral Uzziya’nın öldüğü yıl, Rabbi yüce ve yüksek bir taht üzerinde oturmakta gördüm; ve etekleri mabedi dolduruyordu. Kendisinden yukarıda Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı vardı; İkisile yüzünü örtüyor, ve ikisile ayaklarını örtüyordu; ve ikisile uçuyordu. Ve biri obirine çağırıp diyordu: Orduların RABBİ kuddustur, kuddustur, kuddustur; bütün dünya onun izzetile dolu. Ve çağıranın sesinden eşiklerin temelleri sarsıldı, ve ev dumanla doldu. Ve ben dedim: Vay başıma! Çünkü helak oldum; çünkü ben dudakları murdar bir adamım, ve dudakları murdar bir kavmın içinde oturmaktayım; çünkü gözlerim kralı, orduların RABBİNİ gördü. Ve Seraflardan biri bana doğru uçtu, ve elinde bir kor vardı; maşa ile onu mezbahın üzerinden almıştı;”

Yine bu bölümde Kutsallık kavramının nasıl kullanıldığına dikkat edin! Tanrı o kadar Yüce ki; O sadece Kutsal değil, “Kuddus, Kuddus, Kuddus’tür” diye söz ediliyor. Tanrı günahlı olan şeyden ayrıdır.

Bu bölümde iki kişi görüyoruz. Tanrı ve İşaya. Tanrı Kutsal olduğundan; yükseltilmiş ve yüceltilmiş durumda. Tanrı saf ve görkemli. Buna mukabil İşaya kendi günahlılığını anlıyor. Ve Rabbin karşısında alçaltılıyor. Kendi günahkarlılığını ve kirliliğini fark ediyor. Bu yüzden “Vay başıma! Çünkü helak oldum” diyor.

Tanrı’nın Kutsallığı, karşımıza insanın günahlılığı olarak çıkıyor.

Üçlü Birliğin üçüncü kişisi olan Kutsal Ruh ile işte bu noktada karşılaşıyoruz. Ayrı ve görkemli olan Kişi…

Üçlü Birliğin ikinci kelimesi ‘Ruh’. Ruh kelimesinin temel anlamı ‘rüzgar’ ya da ‘nefes’tir.Kutsal Ruh, Kutsal Ruh nedir Tanrı'nın kutsal ruhu kutsal ruh nerededir kutsal ruh nasıl alinir alınır

Eyüb 1:19 “Ve işte, çölün ötesinden büyük bir yel geldi, ve evin dört köşesine çarptı, ve gençlerin üzerine yıkıldı., onlar da öldüler; ve ancak ben, sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum.”

Burada yazar ‘çok kuvvetli bir rüzgar’dan bahsediyor. Burada sözü edilen ‘yel, rüzgar’ kelimesi, Tanrı’nın Ruh’u ile aynı kelimedir. Bu rüzgarın, nasıl bir rüzgar olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu rüzgar, bir meltem ya da hafif serinlik veren bir rüzgar değildir. Büyük bir rüzgar, büyük bir yel…Yani güç patlaması şeklinde gelen bir rüzgar. Bu yel o kadar güçlü ki; bütün bir evi yok ediyor. Bu yel ve rüzgar, Tanrı’nın Ruh’unun gücünü tanımlayan bir rüzgardır.

Eyub 4:9 “Allahın soluğu ile yok oluyorlar,

                  Ve öfkesinin yeli ile telef oluyorlar”

Burada yine görebildiğimiz şey, Tanrı’nın soluğunun, yelinin gücüdür. Tanrı’nın soluğu o kadar güçlü ki; O’nun önünde yok oluyorlar. Yine bahsedilen şey; güçlü bir rüzgardır.

Mika 3:8 “Fakat ben Yakuba günahını ve İsraile suçunu bildirmek için RABBİN Ruhu ile, kuvvet ve hak ve cesaretle doluyum.”

Burada konuşan Mika peygamberdir. Kuvvetle dolu olduğunu söylüyor. Çünkü Rabbin Ruh’u ile dolu. Kendi peygamberlik görevini yerine getirmesini sağlayan Rabbin Ruh’unun verdiği güçtür.

Yine Tanrı’nın Ruh’unun gücünden bahseden son bir bölüme bakalım:

Yuhanna 3:5-8 “İsa şöyle cevap verdi: ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkca Tanrı’nın Egemenliğine giremez. Bedenden doğan bedendir, Ruh’tan doğan ruhtur. Sana, ‘yeniden doğmalısınız’ dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh’tan doğan her adam da böyledir.”

Burada İsa Nikodim’e yeniden doğmak hakkında birşeylerden bahsediyor. Karşımıza çıkan şey Ruh’un iki özelliğidir: Tanrı’nın Ruh’u yine bir rüzgara benzetiliyor. 8. ayette karşımıza çıkan yine bu yelin çok güçlü oluşuna dair olan özelliğidir. Tanrı’nın Ruh’u bizlerin kontrol altına alabileceği bir güç değildir. O, Kadir bir Ruh’tur. O, Kendi istediği yerde çalışır; bizim istediğimiz yerde değil. İsa Mesih’in de burada vurguladığı; Tanrı’nın gücünün insanlar tarafından kontrol edilemeyecek tarzda bir güç olduğudur.

Kutsal Ruh’un hizmeti de oldukca gizemlidir. 8. ayetin son kısmına bakalım:

Yuhanna’nın sözlerinden anladığımız şey; Tanrı’nın Ruh’unun kuşatan vahşi bir güç olduğudur. Tanrı’nın Ruh’u dokunduğu herşeyi değiştiren rüzgardır.

Bir hortum’un oluştuğu ve geçtiği andan sonra o şehrin durumuna ilişik bir resimi ya da şehrin halini hiç gördüğünüz oldu mu? Gerçekten de hortumun geçtiği herşey, yerle bir olur. Rüzgarı görememiş olsanız da; o şehirde bıraktığı etkileri görebilmek mümkündür. Yani rüzgarın işleyişi, gizemli ve güçlüdür. O fırtına da bir şehirden gelip geçtiğinde; herşeyi değiştirebiliyor.

Açıkcası Kutsal Ruh da bizim hayatlarımızda da bu şekilde çalışmaktadır. Kutsal Ruh bizim hayatlarımıza girip; bizi değiştirmeye başladığı veya güçle hayatımıza girdiği zaman, sanki hortumun geçişine benzer bir alt-üst olmuş intibası belirir. Tüm varlığımızı değiştirir. Tüm düzen kavramımızı, duygularımızı değiştirir. Tüm varlığımızla bize ait hissettiğimiz, değer verdiğimiz herşeyi alt-üst eder. Rüzgarı nasıl kontrol altına alıp dizginleyemezsek; Kutsal Ruh’u da dizginleyemeyiz.

Tevrat’da geçen Samson’un hikayesini hatırlamakta yarar var. Çok güçlü bir aslan, Samson’a saldırmak üzereydi. Hakimler 14. bölümde görebildiğimiz, Tanrı’nın Ruh’u, Samson’un üzerine gelişidir. Ve Samson Tanrı’nın gücü ile dolar. Bu güçle aslanı ikiye ayırır.

Aynı hikayede başka bir örneğe bakalım:

Rabbin Ruh’u yine Samson’un üzerine tüm güç ve kudreti ile gelir. Samson Filistinliler tarafından hapsedilmiştir. Bütün bağlarını Rabbin gücü ile çözer ve 1000 kadar Filistinliyi öldürür.

Ya da İsa’nın çöle gidip denenmeden önceki gücünü anlatan hikayeyi bir düşünün!  Tanrı’nın Ruh’u ile İsa, çöle doğru yönlendirilir Ve kötü olanla savaşarak; sonunda kazanır.

Elçi Pavlus’un, Kutsal Ruh hayatına geldiğinde; neler olduğunu hatırlayalım:

Kiliseye zulüm eden bir kişiyken; hizmet eden bir şahıs haline geldi. İşte bu da Kutsal Ruh’un doğasının gücünü bizlere açıklar. Tanrı’nın yeli, Pavlus’un hayatına girdive herşeyi alt-üst etti.

Kutsal Ruh’un, bizleri bir başkasını bağışlayabilmemiz için nasıl güçlendirdiği konusunda biraz düşünelim. Ya da bizlere eziyet eden kişilere dua edebilme gücünü veren Kutsal Ruh’u şöyle bir düşünün! Bencil olan kişilerin hayatlarına Kutsal Ruh girdikten sonra; tüm insanları sevip, onlara hizmet edebilecek kadar değişen insanları hatırlayın!..

Bu nedenle hayatlarımızı Rabbin Ruh’una açmak, hem harika hem de güçlü bir olaydır. Çünkü bizler hayatlarımızı Rabbe açtığımızda; O bizleri hiç beklemediğimiz şeyleri yapmaya, Krallığına girebilmemiz için bazı riskler almaya yönlendire bilir. Hayatımızın gidişini değiştirecektir. Yeni bir cesaret verecek. Hayat değişti ren Kendi gücü ile bizim hayatlarımızı dolduracak. Kutsal Ruh’un kim olduğunu iyi bildiğimizden; tüm bunların oluşumunu beklemeliyiz.

Hayatlarımızı güçle ve kudretle istila eden Tanrı’nın gücü hakkında biraz daha derin düşünelim:
 

Kutsal Ruh Kimdir?

Tekvin 1:1-2 “BAŞLANGIÇTA Allah gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allahın Ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu”

Yaradılışın en başında Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun çok aktif olduğunu görüyoruz.

Mezmur 33:6 “Gökler RABBİN sözü ile,

                          Ve onların bütün orduları ağzının

                                    nefesi ile yaratıldı.”

Burada Tanrı’nın nefesi ile evrenin yaradılışı arasındaki ilşkiyi anlamamız gerekir. Bizler için neredeyse Tanrı’nın nefesinin gücünü kavrayabilmek imkansız.

Bir akşam dışarı çıktığınızda, gökyüzüne bakın..Tanrı’nın yarattığı dünyanın mükemmeliğini görün. Tanrı o kadar yüce ve güçlüdür ki; yapması gereken tek şey, yaratmak için bir söz söylemesi yeterlidir. Ve tüm yaradılış bu Söz aracılığı ile yaratılmıştı. Tanrı’nın nefesi ile tüm evren var edildi. Bu nefes Tanrı’nın Ruh’udur.

Kutsal Ruh’un hayatlarımızı bu denli güçlü bir şekilde kontrolüne alıp, değiştir mesini şimdi daha iyi anlıyabiliyor muyuz?

Evrenin yaradılışının en başında suların üzerinde gezinen ve tüm evreni yaratan O Ruh, artık bizim hayatımızdadır. Hayatlarımızı değiştirmektedir.

İsa Mesih aracılığı ile Kutsal Ruh bizim içimize geldiğinde, o en baştaki aynı güç bizim içimizde yaşamaya başlıyor. Evreni yaratan aynı Kutsal Ruh, peygamberler aracılığı ile konuşan aynı Ruh’tur.

2. Samuel 23:1-2 “Ve Davudun son sözleri şunlardır:

                                Yessenin oğlu Davud diyor,

                                Ve yükseğe çıkarılan adam,

                                Yakubun Allahının Mesihi,

                                Ve İsrailin tatlı mezmur şairi diyor:

                                RABBİN Ruhu benim vasıtamla söyledi,

                                Ve onun sözü benim dilim üzerinde idi.”

Burada Davudun ne dediğine dikkatinizi çekmek istiyorum.

“RABBİN Ruhu benim vasıtamla söyledi”. Kutsal Kitap’ta peygamberlerin yazılı dökümanlarına baktığımızda, onlar aracılığı ile konuşan, esinleme veren Kutsal Ruh’tu.

1. Petrus 1:10-11 “Size bağışlanacak lütuftan söz etmiş olan peygamberler, bu kurtuluşla ilgili dikkatli incelemeler ve araştırmalar yaptılar. İçlerinde olan Mesih’in Ruhu, Mesih’in çekeceği acılara ve bu acıların ardından gelecek yüceliklere tanıklık ettiğinde, Ruh’un hangi zamanı ya da nasıl bir dönemi belirttiğini araştırdılar.”

İşte burada da görüldüğü gibi, peygamberler aracılığı ile konuşan Kutsal Ruh’tu. Yani bu dünyayı ve hayatlarımızı değiştiren Sözü bizlere veren Kişi, bizim içimizde olan Kutsal Ruh’tu.

O gün peygamberler vasıtası ile konuşan Ruh’la; bugün vaizler aracılığıyle konuşan Ruh aynı Ruh’tur.

Dikkat etmemiz gereken bir başka şey de, Tanrı Sözünün vaaz edildiğini duyduğumuzda; Kutsal Ruh’un çalışmasına tanıklık etmiş oluruz. Ör: Pazar günleri önderiniz çıkıp Tanrı Sözünü sizlere bildirdiğinde onda işleyen Kutsal Ruh ile; eski zamanlarda peygamberler aracılığıyle konuşan Kutsal Ruh, aynı olandır. Ancak Kutsal Ruh’un hizmetini ve gücünü kilise duvarları arasına sıkıştırıp; kısıtlayamayız. Ve burada farkına varmamız gereken şey, bizler işyerimizde, okullarımızda ya da yaşadığımız çevrede insanlara Müjde’yi duyurup paylaşırken; bizde çalışan, Kutsal Ruh’un ta kendisidir.

Kutsal Ruh’un işleyişi konusunda birçok farklı görüşler ve iddialar var.

Benim sizlere anlatmaya çalıştığım, yaratılışın en başında herşeyi yaratan Kutsal Ruh, bizim içimizde; Müjde’yi paylaşırken de işleyen aynı Kutsal Ruh’tur. İşte bu yüzden arkadaşlarımıza ve komşularımıza Müjde’yi duyururken bizde işleyen, kurtuluşa götüren Kutsal Ruh’tun ta Kendisidir.

Eğer Kutsal Ruh’un işleyişini görmek istiyorsak, yapmamız gereken tek şey; Tanrı Söz’ünü vaaz eden ve duyuran inanlıları aramaktır. Topluluklarına Tanrı Söz’ünü duyuran sadık çobanlara, önderlere, ya da evlerinin sessizliğinde Tanrı Söz’ünü çalışan inanlıların varlığına bakmamız gereklidir. Bu durumlarda Tanrı’nın Kutsal ve Güçlü Ruh’unun hayatları değiştirmek üzere çalıştığından emin oluruz. Bugün hayatlarımızı kontrolü altında tutan Kutsal Ruh, yaradılışta aktifti. Peygamberler aracılığı ile konuştu.

Bir sonraki şey ise Söz’ü esinledi.

2. Petrus 5:21 “Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insanın isteğinden kaynaklanmadı. İnsanlar Kutsal Ruh tarafından yöneltilerek Tanrı’nın sözlerini ilettiler”.

Burada Petrus’un vurguladığı, Tanrı’nın Sözü peygamberlerin kendi istemiyle değil; ama peygamberleri kullanarak Kutsal Ruh aracılığıyla esinlenmiştir.

2.Timoteyus 3:16 “Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır”.

Tüm esinleme Tanrı tarafından başlatıldığı, gönderildiği ve Tanrı’nın gücüyle verildiği için; Kutsal Yazıların tümü de Kutsal Ruh’un esinidir. Bu nedenle Tanrı, Kutsal Ruh’u aracılığı ile, nefesiyle tüm Sözü bize verdiğinde; bu Söz bizim her iyi şeyi yapabilmemiz için bizleri donatacaktır.

Mesih İsa işte bu nedenle “insan sadece ekmekle yaşamaz ama Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşar” diyor.

Yine Tanrı’nın Sözü ile nefesi ve Ruh’u arasındaki ilişkiyi görebiliyor musunuz?

İşaya 59:21 “Ben ise, RAB diyor, onlarla ahdim şudur: Senin üzerinde olan Ruhum, ve ağzına koyduğum sözlerim, şimdiden ta ebede kadar senin ağzından, ve zürriyetinin ağzından, ve zürriyetinin zürriyeti ağzından ayrılmayacak, RAB diyor.”

Daha önceden Yeremya peygambere Tanrı tarafından şöyle denilmişti: “Senin ağzına Ben, Kendi Sözlerimi koydum.”

Tanrı elçilerin ve peygamberlerin ağzına Kendi Sözünü nasıl koyuyor?

Aslında daha da önemlisi bizlerin ağzına Tanrı Kendi Sözlerini nasıl koyuyor?

Öyle ki bizler O’nun elçileri oluyoruz. İşte 21. ayette Tanrı bunu açıkca söylüyor.

Burada dikkat edin! Tanrı halkıyla bir antlaşma yaparak, Kutsal Ruh’u aracılığıyla Sözlerini ağızlarımıza koyuyor. Ve daha sonra Yeni Antlaşma’da da görüyoruz ki; bu Sözler yanlızca ağızlarımıza konulmakla kalmayıp, yüreklerimi ze de yazılacak. Ve işte Tanrı, Kutsal Ruh’u aracılığıyla, Kutsal Yazıları esinleyen Kişidir.

Bu Kutsal Yazılar, Güç ve Kudretle gelen; hayatlarımızı değiştiren yazılardır.

Kutsal Ruh ile ilgili gözlem yapabileceğimiz bir başka bölüme bakalım:

Luka 4. bölüm: Tüm bu dört İncil’i okuduğumuzda, İsa’nın hizmetlerini gördüğümüzde, Kutsal Ruh’un gücünün ne kadar harika birşey olduğunu anlayabiliyoruz. Ama eğer Kutsal Ruh’un görevini ve rolünü anlamazsak; ne kadar güçlü olduğunu tam olarak kavrayamayız. Bizim hayatlarımızı güçle ve kudretle istila eden ve yönetimi altına alan Kutsal Ruh’la, İsa Mesih’i mesheden ve güçlendiren aynı Ruh’tur. Kutsal Ruh İsa’nın bizim günahlarımız için yaşayıp ölmesini tamamlayarak O’na güç vermiş, ve aynı güçle O’nu meshetmiştir.

Yeşaya peygamberin kitabından alınan bir bölüm İsa Mesih’e veriliyor. Ve İsa Mesih hizmetinin ilk gününde Nasıra’da ayağa kalkıp bu yazıyı okumaya başlıyor:

Luka 4:18-19 “Rab’bin Ruhu benim üzerimdedir.

                           Çünkü O beni, müjde’yi yoksullara iletmek için meshetti.

                           Tutsaklara serbest bırakılacaklarını,

                           körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için,

                           ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak

                           ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için

                           beni gönderdi.”

Sinagog’taki herkesin dikkati, o anda İsa’nın üzerinde yoğunlaşmıştı. Ve İsa vaazına şu sözlerle başladı: “Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir.”

İsa’nın burada okuduğu parça, İşaya peygamberin kitabından Rabbin hizmetkarını, kulunu Ruh’u aracılığıyla meshedişinden bahsediyordu. İsa şöyle diyor: “Meshedilen o kişi BEN’im. Rabbin Ruh’u Ben’im üzerime geldi.”

Dikkat ederseniz, Kutsal Ruh burda İsa’yı öngörülen hizmeti yerine getirmesi için meshediyor. Yoksullara, tutsaklara Müjde’yi ilan etmesi, tutsakların serbest kal maları ve körlerin gözlerinin açılması için meshediyor. Kutsal Ruh’un meshedişi ve gücü aracılığıyla tüm ezilenler özgürlüğe kavuşturuluyor. Böylece Rabbin lütuf yılı ilan ediliyor.

Tüm bu anlatılanların doğrultusunda bir sonuç çıkarmamız gerekirse; yaradılışta aracı olarak kullanılan kişi, yani peygamberler aracılığıyla konuşan ve Tanrı Söz’ünü esinleyen, gücünün tümüyle İsa’yı mesheden ve işgal eden; Tanrı’nın kendi gücünden başka hiçbirşey değildir. Bazen kişiler şöyle diyor: “Kutsal Kitaptaki Kutsal Ruh’a ait ayetler sadece alıntılardır.”

Her zaman hatırlamamız gereken şey, Tanrı’nın Ruh’u, Üçlü Birliğin üçüncü kişisidir. Babayla aynı güce ve aynı derecede yüceliğe sahiptir. Bunu anlamamıza yardımcı olacak birkaç ayete bakalım:

İbraniler 9:14 “Öyleyse sonsuz Ruh aracılığıyla kendini lekesiz olarak Tanrı’ya sunmuş olan Mesih’in kanının, diri Tanrı’ya kulluk edebilmeniz için vicdanınızı ölü işlerden temizleyeceği ne kadar daha kesindir.!”

Burada İsa’nın kendisini lekesiz bir sunu olarak Tanrı’ya sunmasında, O’nu güçlendiren şeyin Tanrı’nın ebedi Ruhu olduğunu söylüyor. Bu bölümde anlatılan şey; Tanrı’nın Ruh’unun Tanrı’nın özelliklerine sahip olduğu gerçeğidir. Tanrı’nın Ruh’u, sonsuz olarak tasvir ediliyor. Ve yanlızca Tanrı ebedidir, sonsuzdur. Bir başka örneğe bakalım:

1. Korintliler 2:9-11 “Yazılmış olduğu gibi,

                        “Tanrı’nın, kendisini sevenler için hazırladıklarını

                        hiçbir göz görmemiş,

                        hiçbir kulak işitmemiş,

                        hiçbir insan yüreği kavramamıştır.”

Oysa Tanrı bunları bize Ruh aracılığı ile açıkladı. Ruh herşeyi, Tanrı’nın derin düşüncelerini bile araştırır. İnsanın düşüncelerini, insanın içinde olan kendi ruhundan başka kim bilebilir?Bunun gibi, Tanrı’nın düşüncelerini de Tanrı’nın Ruhundan başkası bilemez.”

Bu örnekte de Kutsal Ruh’un, yanlızca Tanrı’da var olabilecek özelliği taşıdığını görebiliyor muyuz?

Sadece Tanrı’nın bilebileceği şeyleri, Kutsal Ruh’un da bilebildiği söyleniyor. Yeni Antlaşma’ya baktığımızda Kutsal Ruh’un, tanrısal özelliklere sahip; açıkcası Tanrı olduğunun açıklanışını görüyoruz. Yunus peygamber kurtuluşun Rab’den geldiğini söyler. Kurtuluş Tanrı’dan gelir. Yeni Antlaşmaya geldiğimizde karşımıza çıkan ilginç şey şudur: Kurtuluş, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a atfedilmiştir.

Bununla ilgili iki örneğe bakalım:

2. Korintliler 1:21-22 “Bizi sizinle birlikte Mesih’te pekiştiren ve bizi meshetmiş olan Tanrı’dır. O bizi mühürledi ve güvence olarak yüreklerimize Kutsal Ruh’u yerleştirdi.”

Pavlus kurtuluşumuzu tanımlarken; Mesih’i, Kutsal Ruh’u ve Baba’yı ‘Bir’ ve aynı derecede etkin oluşuna dikkat çekiyor. Burada bahsedilen bu Üçlü’nün, hiçbirinin diğerine oranla daha fazla güçlü olduğunu söylemiyor.

Bununula ilgili ikinci örneğe bakalım:

Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle peygamlerden oluşan temel üzerine bina edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh aracılığıyla, Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te bina ediliyorsunuz.”

Bu örnekte de fark edebildiğimiz şey Baba, Oğul ve Kutsal Ruh bizi Tanrı ile barıştırmak ve birbirimizle sevgi ilişkisi içine girip; Tanrı’nın yüceliğine yönelik bina olmamıza çalışmasldlr. İşte Ruh; hem yaratan, hem kurtarandır. Tarihin en başında ve en sonunda işleyen güç, aynı güçtür. Ve O da kişisel olmayan bir güç değildir. O güç, Kutsal Yazıların kurtaran kişisel ve yaratan gücü, Ruh’udur. Üçlü Birliğin, üçüncü kişisidir. Kutsal Ruh’un hayatımıza girişiyle oluşan harika şeylere neden şaşırmamamız gerektiğini anlayabiliyormuyuz? Hem dünyaya hem de bize kurtuluşu veren bu güç; şu an bizlerin içinde yaşayandır.

Bu nedenle her birimizin karşı karşıya kalabileceğimiz soru şudur: Rabbin Ruh’unun karşısında alçakgönüllülükle diz çöküp çökemeyeceğimiz. Ya da Kendi gücüyle bizim hayatlarımızda yapmak istediği şeyi (hayatlarımızı değiştirmek gibi) kabul edip etmeyeceğimizdir.

*Soru: Tevkin’in başlangıcında dünyanın, Tanrı’nın “Ol” sözüyle yaratıldığını biliyoruz. Bu anlatılanlar ışığında Üçlü Birliğin tümü birbirine eşit derecede etkin ve güçlü ise; İsa Mesih’in “Tanrı Sözü” olduğunu Yeni Antlaşmadan biliyoruz. Bu durumda Kutsal Ruh için de “dünyayı yarattı” diyebilirmiyiz?

*Yanıt: Aslında Üçlü Birliğin her üç kişiliği de yaradılışta aktiftir. Genelde Tanrı’nın yaptığı işleri haklı olarak farklı kişilikerle özdeşleştiririz. Örneğin: Yaradılışı Baba ile, kurtuluşumuzu İsa Mesih ile ve kutsallaştırılma işlemini de haklı olarak Kutsal Ruh ile özdeşleştiririz. Ama dikkat etmeniz gereken konu şudur: Üçlü Birliğin her kişiliği, kendilerine has bazı işleri yaparken; her üçü de aynı amaçla hareketle aktiviteleri devam etmektedir. Bu yüzden her ne kadar yaradılışı Baba ile özdeşleştirsek bile; Kutsal Yazıların bazı kısımları Üçlü Birliğin geri kalan diğer kişiliklerinin yaradılıştaki etkisini ve rolünü açıklar.

Ör: 1. Yuhanna ve 1. Koloseliler İsa’yı “yaradılışın başlatanı ve yaradılıştaki her şeyin Kendisi için yaratıldığı Kişi” olarak tanımlıyor. Daha önceden baktığımız Tekvin 1. bölümde, Tanrı’nın Ruh’unun yaradılışın tam ortasında olduğunu görüyoruz.

Başka bir örnek teşkil etmesi açısından ‘Kurtuluş’ işini ele alalım:

İsa Mesih’i düşünelim: O, hayatı uğruna bizi sevmişti. “Ben koyunlarım için hayatımı vermeye hazırım” demişti. Ancak Kutsal Yazıların bir diğer bölümüne baktığımızda şöyle der: “İsa, Baba Tanrı’nın isteği ve arzusuyla bizim günahlarımız için bir kurban olarak sunulmuştur”.

İbraniler 9. bölümde de rastladığınız gibi, Isa Mesih Kutsal Ruh tarafından sunuluyor. Bu yüzden her ne kadar Üçlü Birliğin her birini farklı rollerde önder olarak görsek de; Baba bir plan yapmışsa da, Oğul’u ve Kutsal Ruh’u da aynı planı uygulamada aktifdirler.

*Soru: Yuhanna 14. bölüm 28. ayette “Çünkü Baba benden üstündür” diyor. Yukardaki anlatılanlara bakarak, Üçlü Birliğin her üç kişiliğinin de birbirine eşit olduğunu kabul edersek, burada anlatılmak istenen şey nedir?

*Yanıt: Burada İsa Mesih’in kasttetiği şey; Kendisinin Baba’dan daha az değerli oluşu değildir. O, bizim kurtuluşumuzun başarıya ulaştırılmasındaki ya da elde edilmesindeki rolünden bahsediyor. Bu soruya büyük bir ışık tutabilecek bölüm, Filipeliler 2:6 ayet olurdu. “Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı.”

Mesih tüm doğası ile Tanrı’ydı ve aynı zamanda Tanrı’ya ait tüm görkem ve yücelik Mesihin’dir de. Ayetin ikinci bölümüne bakarsak İsa Mesih’in eşitliği, hak saymadığını görürüz. Bu yüzden 7. ayete bakmakta yarar görüyorum: “Ama yüceliğinden soyunarak kul özünü aldı ve insan benzeyişinde doğdu.” 8. ayet “İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı.”

İşte Müjde’nin, İyi Haber’in tam kalbi budur:Tüm görkem ve yüceliğine rağmen; bunları bir kenara bırakarak, bizim günahlarımızın bedelini ödeyerek kurtuluşumuz için, beden alıp dünyamıza geldi. Ve bizlerin yararı için ‘kul’ özünü aldı. Ve işte bu nedenle İsa Mesih “Benim yiyeceğim, Baba’mın arzusunu yerine getirmektir.” diyor. Güç ve görkem anlamında O, Baba’dan daha az ya da daha küçük değildir. Eşitliğine sımsıkı sarılmayan ve bunu hak saymayan durumda da İsa Mesih, Baba’dan daha az değerli bir varlık olarak algılanamaz. Alçaltılmış bir kul benzeyişinde doğarak bize gözüktüğü için; Baba’dan daha az değerli olduğunu söylüyor. Yine İbraniler 9. bölümde şöyle bir ayete rastlıyoruz: “Tüm günahkarların günahlarını, karşı koyuşlarını ve suçlarını üzerinde taşıdı.”

Bu kadar görkemli olan Tanrı’nın, tüm insanları kurtarışına eriştirmek için, beden alıp her tür hakarete katlanarak dayanmasının, yüzüne tükürülmesine bile tahammül göstermesinin harika derinliğini kavrayabiliyormuyuz?

İsa Mesih’in burada “Baba’nın Kendisinden daha üstün olduğunu” söylemesinin sebebi; O’nun arzusuna ve isteğine boyun eğişinden, itaatindendir.

Daha önce de anlattığımız gibi şimdi vereceğimiz örnek ayetler de Üçlü Birliğin her kişiliğinin eşitliğini kanıtlayan ayetlerdendir.

2. Korintliler 13:14 “Rab İsa Mesih’in lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle birlikte olsun.”

Amerika’da önderler ibadeti, kilise topluluğuna bu ayetleri söyleyerek, ayini sona erdirirler. Türkiye’de de böyle mi bilemiyorum? Bu ayet şu açıdan çok önemlidir: Çünkü Tanrı halkı üzerinde, üç kişiliğin bir olan tek Tanrı’daki etkinliğini ve Rab’bin bereketini onlara sunuşunu kanıtlar. Pavlus’un, Üçlü Birliğin üç kişiliğinden de tam bir eşitlikle bahsedişinin derin manasını kavramamız çok önemlidir. Eğer İsa Mesih ve Kutsal Ruh, eşit ve Tanrı değillerse; bu ayet Tanrı’ya karşı kullanılan bir küfürden ya da hakaretten ibaret sayılabilirdi.

Şayet eşit değillerse; Pavlus’un Tanrı’nın ismini kullanarak, insanları Baba-Oğul ve Kutsal Ruh adıyla bereketlemesi, Tanrı’nın Kutsallığına yapılan çok büyük bir hakaret sayılırdı. Ama Pavlus burada insanları Tanrı’nın ve bir insanın ve kişisel olmayan bir gücün adında değil; üç kişilikte Bir olan Tanrı’nın isminde bereketli yor.

Matta 28:18-20 “İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: gidin, bütün ulusları öğrenciklerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum herşeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.”

Tanrı’nın Üçlü Birlik olarak var olan doğası burada da karşımıza çıkıyor. Tüm ulusları O’nun öğrencileri olarak yetiştirirken, onları Bir isim altında vaftiz etmeye de çağırıldık. Ama bu ismin kim ve ne olduğuna bakmadan önce, biraz Eski Antlaşma’ya dönmemiz gerekiyor.

Çıkış 20:7 “Allahın RABBİN ismini boş yere ağza almayacaksın; çünkü Rab kendi ismini boş yere ağza alanı suçsuz tutmayacaktır.”

Tanrı’nın emri üzerine, O’nun ismini boş yere kullanmamamız gerektiği vurgulanıyor. Çünkü Tanrı’nın ismi, O’nu bize belirten, açıklayan ifadedir. Bu yüzden boş yere ağza alan suçlanacaktır. Matta 28’e tekrar dönersek; görüyoruz ki belirli ve özel bir isimle vaftiz etmemiz gerekiyor. Yani Tanrı’nın isminde..Yargılanmak istemiyorsak; bu ismi boş yere ağzımıza alıp, kullanmamalıyız. Ayrıca dikkate değer bir başka şey de; tekil olarak kullanılan isim üç kişilikten oluşmaktadır. Baba-Oğul-Kutsal Ruh. Tanrı’nın ismi budur. Tanrı’nın Bir’liğindeki Üç’lüğe dikkat edin.

Yehova Şahitlerinin gittikce arttığı ülkenizde, bu ayetlerin oldukca büyük önem taşıdığı kanısındayım. Onlar da Tanrı’yı doğru isimle çağırmanın önemini öğretiler. Onlar, İsa Mesih’in sadece Tanrı tarafından yaratılmış bir kul olduğunu söyleyeceklerdir. Böyle bir durumla karşılaştığınızda; Tanrı’nın isminin ne olduğunu göstermek için bu ayetleri kullanabilirsiniz.

 

İSA MESİH VE KUTSAL RUH

İsa Mesih’le Kutsal Ruh arasındaki ilişkiyi anlayabilmek çok büyük önem taşır.

İncil’in hangi bölümüne bakarsak bakalım; İsa Mesih’in yaşamında ve

hizmetinde, Kutsal Ruh’un gücünü ve hizmetini görmemek imkansızdır. Aslında aralarındaki bu ilişkiyi İsa Mesih doğmadan kavramak mümkündür.

Luka 1:35 “Melek ona şöyle cevap verdi: ‘Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, en yüce Olan’ın gücü senin üstüne gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.”

Luka’nın Meryem’e ne söylediğini anlamak çok önemlidir. İsa Mesih henüz Meryem’in rahminde iken Kutsal Ruh’un gücünü görebiliyormuyuz?

Luka 2:39-40 “Yusufla Meryem, Rab’bin Yasasında öngörülen herşeyi yerine getirdikten sonra Celile’ye, kendi kentleri olan Nasıra’ya döndüler. Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi.”

Luka İsa Mesih’in çocukluk yıllarını anlatırken, O’nun, büyüyen, güçlenen ve bilgelikle yetkinleşen bir çocuk olduğunu vurguluyor.

Peki böylesi bir tasvirin sebebi sizce ne olabilir?

Cevap açıktır: İşaya bölümünde okuduğumuz gibi ‘Rab’bin Ruh’unun O’nun üzerinde olmas’ idi. İşaya bu kişiyi, bu hizmetkarı Tanrı’nın ve Rab’bin seçilmiş Kişisiolarak tanımlıyor. Ve RAB, seçtiği Kişi üzerine de Ruh’unu koyacaktır. Bu sebeple İsa Mesih daha çocuk yaşta olmasına rağmen bilgeliğinin görülebilmesi, Tanrı’nın lütfu aracılığıylaydı. Bunlar da Kutsal Ruh’un işleyişinin sonucunda oldu.

Şimdi de biraz daha ilerleyerek, O’nun vaftizine bakalım:

Luka 3:21-22 “Bütün halk vaftiz olduktan sonra İsa da vaftiz oldu. İsa dua ederken gök açıldı ve Kutsal Ruh, bedensel bir görünüm alarak güvercin biçiminde O’nun üzerine indi. Gökten gelen bir ses de ‘Sen benim sevgili Oğlumsun, senden hoşnudum’ dedi.”

İsa Mesih’in hayatında, bu noktada Kutsal Ruh’un O’nun hayatına giriş sebebini, özelliğini anlamak çok önemlidir. Burada İsa Mesih hizmetine başlamadan önce, Kutsal Ruh tarafından meshediliyor. İsa Mesih artık herkesin önünde açıkca peygamberlik olarak görevini sürdürebilecek ve Tanrı’nın Krallığı’nın İyi Haberini ulaştırmak için dolaşıp; konuşacak. Bir sonraki bölüme baktığımızda İsa Mesih’in vaaz verişine şaşırmamak gerekir. Artık açıkca bir kahin olarak görev üstlendiğinden; Kutsal Ruh tarafından meshediliyor. Kefaret gününde kurban sunacak olan kahinler kendilerini yıkayarak ve meshederek temizliyorlardı. Hizmetinin bu erken safhasında bile İsa Mesih,Kudüs’e giderek kendisini bir kurban olarak sunmaya hazırlanıyordu. Bu noktada bir Kral olarak da görevine başlıyordu. Bu bölümde ilginç olan şey; gökten gelen sestir. O’ndan hoşnut olduğunu söyleyen Baba, O’na ‘Oğlum’ diye sesleniyor. Bu bölümde duyduğumuz şey adeta 2. Mezmur’un yankılarıdır.

2. Mezmur şöyle diyor:

“Oğul hükmedecek ve tüm uluslar da O’nun mirası olacak”. İsa Mesih, bu durumda Kutsal Ruh’un meshedişiyle bizim kurtarıcımız olmak üzere hizmetine başlıyor.

Eski Ahit’te Davut ve Golyat’ın hikayesini hatırlayın: Davud’un kendi halkı uğruna nasıl savaştığını düşünün. Güçlü Golyatı öldürmek için Tanrı’nın Ruh’unun onu nasıl güçlendirdiğini anımsıyormusunuz? Aslında işin özünde İsa Mesih, vaftizinde Kutsal Ruh ile güçlendirilip; bizim adımıza seçilmiş Kişi olarak savaşa hazırlanıyor.ve meshediliyor. İşte O’nun insanlığı Kutsal Ruh’un dökülmesiyle; bizim uğrumuza yapacağı iş için daha da güçlendiriliyor. Vaftizden hemen sonra da İsa Mesih’in soy ağacı ve O’nun tüm soyu Adem’e kadar geri alınıyor.

Luka 4:1-13’ü lütfen okuyunuz…Burada gösterilen şey, sadece Tanrı’ya olan sadakatten çok daha fazla birşeydir. İlk ayette gördüğünüz gibi, İsa çölde dolaştırılırken; Kutsal Ruh ile dolu olarak gidiyor. Sadece Kutsal Ruh ile dolu değildi. Ama Kutsal Ruh tarafından bu sınanmayla karşı karşıya olmak üzere yönlendirilmişti.

Bu hikayeden çıkarılacak şey, ‘bizlerin de sadık olması’ gerektiği konusundan çok daha fazla anlam taşır.

3. bölümün sonuna dönerek bir soru yöneltmek istiyorum: Adem sınanmayı geçip, başarılı oldu mu? Tabi ki hayır.   Savaş alanına girmiş ve yenilmişti. Kötü olan dedi ki: “Yediğin gün sen de Tanrı gibi olacaksın”.Ve o da bu ayatmaya kanarak yedi…Bu yüzden Adem aracılığı ile tüm insanlık günaha yenik düştü. 3. bölüm başarısız olan ilk adamın ismiyle bitiyor.

Peki 4. bölümde ihtiyacımız olan şey nedir?

Yani ikinci Adem olan İsa. Yeni insan. Yani yeni bir ırkın başı olan yeni bir insan. Kendi halkı uğruna savaş alanına giren Kişi ve Kutsal Ruh ile dolu olarak; yönlendirilerek sınanıyor ve kazanıyor. 13. ayete baktığımızda, şeytan yaralı bir hayvan gibi O’nun yanından ayrılıyor. Elinden gelen tüm güçleriyle O’nu sınamaya çalıştıysa da; kaybeden kendisi oldu. Çünkü ikinci Adem, hepimiz için bu savaşı kazandı. 14. ayete dikkatle baktığımızda; İsa Mesih Celileye Ruh’un gücüyle donatılmış olarak dönüyor.

Burada içindeki Kutsal Ruh’un doluluğundan kaynaklanan şeyin ne olduğuna dikkat edin.

Luka 4:31-32’ye bir bakalım:

“Sonra İsa Celile’nin Kefernahum kentine gitti. Sept günü halka ders veriyordu. Yetkiyle konuştuğu için O’nun öğretişine şaşıp kaldılar.”

Kefernahum’a gidip orada insanlara ders vermeye başladı. İnsanlar İsa’nın öğretisine şaşıp kaldılar. Çünkü O’nun öğretişinde yetki vardı.

Luka 4:33-37 ayetler arasına bakalım: Cinleri çıkarararak; Şeytanın krallığı üzerindeki yetki ve gücünü gösteriyor.

“Havrada cine tutsak, içinde kötü ruh olan bir adam vardı. Adam yüksek sesle, “Ey Nasıralı İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun?” diye bağırdı. “Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı’nın Kutsalısın sen!”

İsa, “Sus, çık o adamdan!” diyerek cini azarladı. Cin, herkesin önünde adamı yere yıktıktan sonra, ona hiç zarar vermeden içinden çıktı.

Herkes şaşkına dönmüştü. Birbirlerine, “bu nasıl söz? Güç ve yetkiyle kötü ruhlara çıkmalarını buyuruyor, onlar da çıkıyorlar!” diyorlardı. Ve İsa’yla ilgili haber o bölgenin her yanında yankılandı.”

Hasta kişiler İsa’ya getiriliyor; ve İsa ellerini onların üzerlerine koyuyor, iyileştiriyordu. İsa Mesih ve Kutsal Ruh’un aracılığı ile Mesih’in çağının başlangıcını görüyoruz. Kutsal Ruh’un gücünün tümüyle gösterileceği, iyileştireceği bir çağ bu.

 

İSA MESİH’İN KİŞİLİĞİ:

2000 yıl boyunca insanlar İsa Mesih’in kimliğine ilişkin yazıyı sıkılmaksızın okudular. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’da İsa Mesih’in hayatını okuyoruz. Nazik ve hassas, Kutsal, sabırlı, sadık ve sınırsız seven bir kişi ile karşılaşıyoruz. Bunların ötesinde binlerce karakter özelliğine rastlamak mümkündür. Bütün bu Müjde’leri okuduğumuzda; İsa Mesih’in tam, gerçek, mükemmel özelliklerde bir ‘insan’ olduğunu görüyoruz. İsa’nın insanlığında bizler, ne amaçla yaratıldığımızı görebiliyoruz. Çünkü bizim bilebildiğimiz tek şey; günah tarafından düşmüş ve bozulmuş insan doğasıdır. Ama burada karşımıza çıkan şey; hayal bile edemiyeceğimiz konumda bir insan doğasıdır.

Peki İsa nasıl böyle günahsız bir doğaya sahip olabilir?

Örnek olarak İşaya bölümüne bakalım:

İşaya 61:1 “RAB Yehovanın Ruhu üzerimdedir; çünkü hakirlere müjdeyi vazetmek için RAB beni meshetti; yüreği kırık olanları sarmak için, sürgünlere hürriyeti, mahpus olanlara zindanın açıldığını ilan için,”

Burada söylediği şey açıkca Rabbin Ruh’unun üzerinde olduğudur.

İşaya 42:1 “İŞTE, kendisine destek olduğum kulum;canımın kendisinden razı olduğu seçme kulum; Ruhumu onun üzerine koydum; milletler için hakkı meydana çıkaracaktır.”

Biz İsa Mesih’in insanlığını gördüğümüzde; Tanrı’nın Kutsal Ruh’uyla tam olarak dolu bir insan olmanın ne demek olduğunu anlayabiliyoruz. Bununla ilgili düşünebileceğimiz iki uygulama vardır.

 

Kutsal Ruh İle Yürümek Ne Demektir? 

Pavlus bize bu soruyu sormamızı söylüyor.

Bunu bilmek için İsa’nın hayatına bakmamız gerekir. 1. Korintliler 13. bölüm’de Pavlus’un sevgiyi tarif edişini hatırlıyorsunuz. Tamamen İsa Mesih gibi. Galatyalılar’da Pavlus’un Ruh’un meyveleri hakkında neler söylediğini mutlaka okudunuz. Kendi kendinize Ruh’un meyvelerine nasıl sahip olabileceğinizi sorabilirsiniz. Diyeceğim tek şey; İsa’ya bakın. Çünkü İsa Mesih Kutsal Ruh’un yaşantısını bizlere kanı-canlı gösteriyor bir örnek olarak.

Dip not:
Belki bu Müslüman kültürde arkadaşlarınızla, insanlarla paylaşırken; Müjde’nin gerçeğini göstermek için, İsa Mesih’in hayatını ve Kutsal Ruh’un gücünü onlara gösterebilirsiniz. Bazı Müslüman arkadaşlarım Kuran-ı Kerim’i okuyup bana “Muhammed gibi olmak”, onun gibi yaşamak istediklerini söylemişlerdi. Muhammed’te belli başlı özelliklerin var olduğu ve bunların güzel şeyler olduğu konusunda ben de arkadaşlarımla hemfikirim. Ama Muhammed de Allah karşısında düşmüş, günahkar bir insandı ve O da Tanrı’nın görkemi ve yüceliğinden ayrıydı. Bu nedenle Müslüman arkadaşlarımız iyi bir insan olabilmenin yollarını Kuran’a ve hadislere bakarak bulmaya çalışıyorlar. Bu durumda bazı şeyleri araştıran arkadaşlarınızı İsa Mesih’in hayatına bakmaya yönlendirmeniz, o kişiler için faydalı olacaktır.

Diğer bir uygulama şu olabilir

İsa Mesih’in hayatında olan başka olayları anlatmaya devam edelim. O’nun ölümü hakkında biraz düşünelim! Yine burada Mesih ve Kutsal Ruh arasındaki ilişkiyi görüyoruz. İbraniler 9:14. bölüme daha önce bakmış ve şunu görmüştük: İsa Kendini ebedi Kutsal Ruh aracılığı ile sunuyordu. O’nu çarmıha giderken güçlendiren şey; Tanrı’nın Kutsal Ruh’uydu. Kutsal Ruh’un rolünü İsa Mesih’in dirilişinde de görebiliyoruz.

1. Petrus 3:18 “Nitekim Mesih de bizleri Tanrı’ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar uğruna, günahlar için kurban olarak ilk ve son kez öldü. Bedence öldürülmüş, ama ruhça diriltilmiştir.”

Burada İsa Mesih’in dirilişinde Kutsal Ruh’un rolünü anlamamız gerekir. O bedence öldürülmüş; ama ruhça diriltilmişti.

Kutsal Ruh ve İsa Mesih arasındaki bu ilişki neden bizler için bu kadar önemlidir?

İsa Mesih vaftizinde Kutsal Ruh’u ölçüsüz olarak alıyor. Ölümünde ve dirilişinde de Kutsal Ruh’un tümünü sahiplenmiş oluyor. O’nun göğe alınışı da aynı derecede önem taşıyor. Tanrı Oğlu tüm yaradılışa hakim olmak üzere Baba’nın Krallığında tahta oturtuluyor. Ve İsa Mesih Baba’nın sağında oturtulurken; armağan olarak Ruh’un tüm doluluğunu da alıyor. Işte burada bizim için ne denli önemli olduğu da ortaya çıkıyor. İsa Mesih Kutsal Ruh’u ölçüsüz olarak aldığından; Pentekost gününde de kilisesini bu güçle donatıyor.

 

Sizce İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u Kendinde bulunduruşu ne kadar büyük bir şeydir?

Bu sorunun cevabını bize iki bölüm verebilir.

1. Korintliler 15:45 “Nitekim şöyle yazılmıştır: ‘İlk insan Adem, yaşayan bir can oldu.’Son Adem ise yaşam veren bir ruh oldu.”

Burada İsa Mesih ve Kutsal Ruh ile olan ilişki ve bütünlük o kadar yüksek bir safhaya çıkıyor ki; İsa Mesih’in Kendisi dirilişiyle yaşam veren bir kayak olmaya başlıyor.

2. Korintliler 3:17 “Rab Ruh’tur ve Rab’bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır.”

Burada Pavlus’un ne dediğine dikkat edin!

Yaptığı şey; Üçlü Birliği kenara atmak ya da hepsini birbirine karıştırmak değildir. Anlatılmak istenen şudur:

İsa Mesih Kutsal Ruhu o kadar büyük bir derecede alıyor ki; artık İsa yani Rab, Ruh olmaya başlıyor. Bu dolulukta ve bu birleşimde o kadar büyük bir aşamaya ulaşıyor ki; sanki Ruh başka bir Mesih gibi gözüküyor. İşte bu nedenledir ki İsa Mesih Yuhanna 14. bölümde öğrencilerinin içini hüzün kaplamışken “Ben gidiyorum ama size başka bir yardımcı gelecek.” diyor. Ama esas dikkate alınması gereken kelimenin altını çizmekte fayda vardır. Gelecek olan aynı türde güçlü bir yardımcı olduğudur.

Bunu uygulamanın da iki yolu vardır:

Bizim için anlamlı olan şey; artık Kutsal Ruh bize Mesih’e ait Ruh olarak gelmektedir. Bu nedenledir ki bizler için olan Kutsal Ruh’un ilk görevi; her birimizi daha fazla Mesih’e benzer yapmaktır.

Son günlerde Kutsal Ruh’un armağanları konusunda birçok tartışmalar ortaya çıkmaktadır. Bu tartışmalar bana göre Kutsal Ruh’un görevi konusunda düşünmekten bizleri alıkoymaktadır.

Kutsal Ruh’un ilk görevi; bizleri Mesih’in benzerliğine dönüştürmek.

Romalılar 8:29 “Tanrı, önceden bildiği kişileri, Oğlu’nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeşler arasında ilk doğan olsun.”

Tüm bölümü anlayabilmek için; kendinden önce gelen 28 ayeti de okumamız ve anlamamız gerekir. Tüm bu ayetlerde Kutsal Ruh’ta olan yaşama ait alıntıları görmek mümkündür. Kutsal Ruh ile yaşamak, denetlenmiş olmak, Rabbin Ruh’unun içimizde yaşaması, Rabbin Ruh’u ile yöneltilmek, Oğulluk Ruh’unu almak. 29. ayette Kutsal Ruh’un işleyişinin sonucunu görüyoruz. Hepimizin içinde var olan Kutsal Ruh, Tanrı’nın önceden belirlediği işleri sonuca ulaştırmaya çalışıyor.

Yukarıdaki ayete göre Tanrı’nın önceden belirlediği amaç nedir?

Oğlu’nun benzerliğine dönüştürülmemiz.

Kutsal Ruh ve bizim O’ndaki yaşantımız hakkında.daha başka birçok ayetler vardır.            

Romalılar 8:9-10 “Ne var ki, Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, siz benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz. Ama bir kişide Mesih’in Ruhu yoksa, o kişi Mesih’in değildir. Eğer Mesih içinizde ise, bedeniniz günahtan ötürü ölü olmakla beraber, aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir.”

Bakmamız gereken konu şudur:

KUTSAL RUH’UN VAFTİZİ:

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, İsa Mesih Kutsal Ruh’u limitsiz olarak içinde bulundurur. Kutsal Ruh’un doluluğu Mesih’in üzerinde öylesine bulunuyor ki; Pavlus “Rab Ruh’tur” diyor.

            Kutsal Kitab’ın öğretişinde bundan çıkaracağımız sonuç şudur:

İsa Mesih’i kabul etmekle, Kutsal Ruh’u kabul etmeyi birbirinden ayıramayız. İsa Mesih’i kabul etmek; Kutsal Ruh’u kabul etmektir. Kutsal Ruh’tan mahrum olmak; İsa Mesih’ten mahrum olmaktır. 9.ayetin sonunda Pavlus’un ne dediğine dikkat edin! “Ama bir kişide Mesih’in Ruh’u yoksa, o kişi Mesih’in değildir.”

İşte bu nedenle İsa Mesih ve Kutsal Ruh hayatlarımızda birlikte vardırlar. Bu yüzden bizler İsa Mesih’l kabul ettikten sonra; hayatlarımıza Kutsal Ruh’un gelişini beklemiyoruz. Her ikisi de tek bir olay olarak, aynı anda hayatlarımızda gerçekleşiyor.

 

*Soru: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’u aynı olarak kabul ediyorsak; bu sıralamayı yapmak gerekli midir?
*Yanıt: 2. Korintliler 13:14 “Rab isa Mesih’in lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle birlikte olsun.”

Daha önce de gördüğümüz gibi; bu Üçlü Birliğe ait yapılan bereketleme, Üçlü Birliğin normal sırasını yansıtmıyor. O, Baba-Oğul-Kutsal Ruh değil; Oğul-Baba- Kutsal Ruh olarak yansıyor.

*Soru: İsa Mesih’in denenmesinde şeytan nasıl O’nu alıp yönlendirebiliyor?
*Yanıt: Tam cevabını net olarak veremesek de; şöyle olabilir: İsa Mesih bizim uğrumuza savaşıyordu. Bu nedenle oraya şeytanın değil; kendi iradesiyle meydan okurmuşcasına gitti.

*Soru: Luka 12:10. ayete göre, İnsanoğluna kötü söz söyleyenin bağışlanabileceğini; ama Kutsal Ruh’a küfredenin bağışlanmayacağını söylüyor. Ölümünden sonra Kutsal Ruh’u bize gönderen İsa Mesih’tir. Bu sözü biraz açmak mümkün mü?
*Yanıt: Açıklaması oldukca zor bir ve bütünüyle aynı fikirde olunamayan bir bölümdür bu .Kutsal Ruh’a küfür edilmesi, özellikle belirlenmiş bir günah olarak karşımıza çıkıyor. Herhangi bir kişiye Müjde vaaz edildiğinde açıkca onu reddeden bir kimse, sanki kendini ölüme sürüklenmiş gibi oluyor.

İbraniler 4:4-6 “Çünkü bir yerde yedinci günle ilgili şunu demiştir:

                          “Tanrı yedinci gün bütün işlerinden dinlendi.”

                            Bu konuda yine diyor ki,

                         “Onlar huzur diyarıma asla girmeyecekler.”

Demek ki, bazılarının huzur diyarına gireceği kesindir. Daha önce iyi haberi almış olanlar söz dinlemedikleri için o diyara giremediler.”

Yazar burada aydınlatılan, göksel armağanı tatmış, Kutsal Ruh’u almış, Tanrı Söz’ünün iyiliğini ve gelecek çağın güçlerini tatmış olan kişilerden bahsediyor. Ama bu kişiler düşerlerse; onları tekrar tövbeye getirmek imkansız olacaktır. Buna en iyi örnek sanırım Yahuda ve kral Saul olurdu. Bu kişilerin hayatlarında Tanrı’nın Kutsal Ruh’u çok iyi çalışmıştı. Yahuda 3 yıl boyunca Tanrı ile yürümüş ve daha sonra para uğruna O’nu satmıştı. İşte Kutsal Ruh’a karşı küfretmek…

*Soru: Kutsal Ruh’un hayatlarımızdaki etkisinden başka, melekler de böyle bir etkiye sahip midirler?
*Yanıt: İncil’de şöyle der: “Melekler Tanrı için hizmet veren ruhlardır.” Bizim bilmediğimiz herhangi bir yolla, melekler Tanrı’nın amaçlarını gerçekleştirmek üzere dünyada etkindirler. Ama nasıl ve hangi yollarla bunu bilmek çok zor.

*Soru: Elç. İşl. 1. bölümde görüyoruz ki İsa Mesih, Baba’ya gideceğini ve daha sonra Kutsal Ruh’un bizlere gönderileceğini “Kutsal Ruh’la vaftiz oluncaya kadar bekleyin” diyor. Daha sonra Pentekost’ un gelişini görüyoruz. Pentekost görüşe göre; Kutsal Ruh’un verilişinin belirtisi armağanlardır. İkinci vaftiz gerektiğine inanırlar. Bir diğer görüşe göre; Kutsal Ruh vaftiz edildikten sonra kişiye armağan olarak verilir. Biz Presbiteryenlere göre, Kutsal Ruh vaftizi nedir?
 *Yanıt: Kutsal Ruh’u alıp almadığımız konusunda emin olmanın sadece bir yolu var. Bu da İsa Mesih’e imandır. Çünkü farklı grupların da önerdiği gibi bazı armağanların bizde olduğunu gösteren işaretleri Kutsal Kitapta göremiyoruz. Ör: Diller armağanını ele alalım. Bazıları şöyle diyor: “Kutsal Ruh’un bize verilişinin belirtisi, her zaman dillerle konuşmak şeklinde görülür.” Ama İsa Mesih, vaftizinde Kutsal Ruh’u aldığında yabancı dillerde konuşmamıştı. Aynı şekilde

Pavlus’a da böyle olmadı. Filipeli hapishane gardiyanı da Kutsal Ruh’u aldığında, o da dillerde konuşmadı.

Eğer Ruh’un bizde oluşunu gösteren işaret her zaman dillerde konuşmak ise; o halde çok tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız demektir. Bu durumda ne İsa Mesih, ne de Pavlus Kutsal Ruh’un doluluğunu almamıştır anlamını çıkarabiliriz.

Bu prensibi diğer armağanlara da uygulayalım:

1. Korintliler 12:11 “Bunların hepsini etkin kılan bir ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.”

Eğer bir insan “Kutsal Ruh’un alınmasıyla beraber her zaman şu ya da bu armağan var olmalıdır” diyorsa; o zaman bunu söyleyen kişi yukardaki ayetle tam bir çelişki yaşıyor demektir. Çünkü bu ayet Kutsal Ruh’un, armağanlarını istediği gibi dağıtabileceğini söylüyor. Ve Kutsal Yazılarda hiçbir armağan her insanda var diye tek bırakılmamıştır.

Aynı bölümde 13. ayete Kutsal Ruh hakkında Kutsal Kitaba en uygun şeyi belirtiyor:

1. Korintliler 12:13 “İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz olduk ve hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı.”

Korint kilisesinin gerçekten de biraz düzeltilmeye ihtiyacı vardı. İçlerinde öğretiye ilişkin problemler yaşanıyordu. Kilise içinde problemler mevcuttu. Tüm bunlara rağmen Pavlus şunu söylüyor: “İstisnasız herkes bir Ruh’ta ve bir bedende vaftiz oldular.”

Kutsal Kitap, bize hiçbir zaman iki farklı insan grubundan bahsetmez. Yani “Kutsal Ruh’la vaftiz olanlar” ya da “Kutal Ruh’la vaftiz olmayanlar.” Tüm inanlılar, Kutsal Ruh’ta bir bedene vaftiz olmuşlardır.

*Soru: İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u alması ile; inanlıların Kutsal Ruh’u alması aynı mı? Farklı mı?
*Yanıt: Tabi ki çok farklılık olacaktır bu konuda. Yukardaki örneği sadece Kutsal Ruh’un İsa Mesih üzerine nasıl büyük bir güçle geldiğini vurgulamak için kullandım. Bunun oluşuyla birlikte, diller armağanının gözükmemesini ayırt etmek amacıyla bu örneği verdim. Ama hiçbir zaman Pavlus’un Kutsal Ruh’u alışıyla; İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u alışını aynı kefeye koyamayız. Bu örnekten İsa Mesih’i ayırsak bile; yine de diller armağanının oluşmadığını hem Pavlus; hem de gardiyandan anlamamız mümkündür.

*Soru: İbraniler 8. bölüm 11. ayette “Hiç kimse kendi yurttaşına, kendi kardeşine, Rab’bi tanıyın diye akıl öğretmeyecek. Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar, onların hepsi beni tanıyacak.” diyor. O halde bizler neden kendi aramızda da Tanrı’yı tanıtmak gereği duyuyoruz?
*Yanıt: Kutsal Ruh insanları kullanır. Ve bizler Kutsal Ruh’un araçları olarak işlev görürüz. Bu yüzden pastörlerin, öğretmenlerin ya da öğrenci yetiştirmenin var oluşu, Kutsal Ruh’un öğretişini bir kenara atmak demek değildir. Ama burada bunlardan daha önemli bir şeyin oluşuna dikkatinizi çekmek isterim: Burada kastedilen “Tanrı’yı bilmek”; sistematik teolojiyi bilmek anlamında değildir. Kastedilen şey; Tanrı’yla yakın bir ilişki içersine girmiş olmaktır.

Karşımızda yerin ve göğün yüce Kralı var. Ve en küçük, en genç, en eğitimsiz inanlı bile Tanrı hakkında, dünyadaki en eğitimli insandan bile daha fazla bilgi sahibidir. Çünkü almış olduğu Oğul’luk Ruh’u içinde yaşamaktadır. Bu yüzden Tanrı’yı sevgili Babamız diye tanırız. O bizim en yakın arkadaşımızdır.

*Soru: Kutsal Kitap’ta İsa Mesih’e iman etmekle; Kutsal Ruh’u almanın aynı şey olduğunu görüyoruz. Kutsal Ruh imanlıda öyle bir çalışmalı ki; İsa Mesih’in adı yücelmeli. Kutsal Ruh geri plandadır ve İsa Mesih’i yansıtır.
*Yanıt: Hatırlamamız gereken en önemli şey şudur: Kutsal Ruh, Mesih’in Ruh’udur. Çoğu kilise kutsal Ruh’u Mesih’ten ayrı olarak aramaya çalışıyorlar. Bu tip şeyler elbette çok sakıncalı durumlar yaratabilir.

İbraniler 8:13 “Tanrı, ‘yeni bir antlaşma’ demekle ilkini eskimiş saymıştır. Eskiyen ve köhneleşen, çok geçmeden yok olur.”

*Sorulardan biri şuydu: “Eğer Eski Antlaşma gerçekten Tanrı’nın Sözüyse; nasıl köhneleşir ve yok olur?”

*Yanıt: Eski Antlaşma için yok oluştan bahsetmesi, onun kötü olduğu anlamını taşımaz. Bunun artık eskimiş sayılmasının başlıca sebebi, onun Tanrı tarafından belli bir amaç için gönderildiğini ve bu amacı yerine getirdiğini söylemesidir.

Galatyalılar 3:23-25 “Bu iman gelmeden önce, biz Yasa altında hapsedilmiştik, gelecek iman açıklanıncaya dek Yasa’nın tutuklusuyduk. Yani, Yasa imanla aklanalım diye Mesih’in gelişine dek eğiticimiz oldu. Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa’nın eğiticiliği altında değiliz.”

Bu bölümde birkaç kere Pavlus “iman” sözcüğünü kullanmaktadır. Ya da buna eşdeğer bir kelime kullanılır. (25. ayette İngilizce çevirilerde “iman” kelimesi yerine eş anlamlı başka bir kelime kullanılmaktadır. Türkçe çevirilerde aynı kelime kullanılmıştır.) Bu bölümün arka planındaki tarihsel duruma bakalım: Pavlus, tarihteki bu dönüm noktasından bahsediyor. Ve İsa Mesih tarihin bu tam merkez noktasındadır. Tüm tarihi biz iki noktaya ayırabiliriz. İsa Mesih’ten önce ve İsa Mesih’ten sonra. Bu yüzden 23. ayette diyor ki “bu iman gelmeden önce.” Kullandığı “bu iman” kelimesi İsa Mesih’e ilişkin. Yani İsa Mesih gelmeden önce Tanrı halkı Yasa altındaydı. Burada Pavlus’un üzerinde yoğunlaştığı, teke tek şahıslar değildir. Bu nedenle diyor ki “iman gelmeden önce Tanrı halkı Yasa altındaydı.” 24. ayete tekrar bakalım: Yasa’nın belli bir amacı vardır. Pavlus, Mesih’ten önce yaşayan Tanrı halkının yaşamını çocukluk dönemine benzetiyor. Tanrı halkı (çocuklar) olarak bizle ilgilenen, bizi eğiten birine ihtiyacımız vardı. Daha doğru kelimelerle ifade etmek gerekirse; Eski Antlaşma altında bulunan Tanrı halkının, kendilerini eğitecek ve yetiştirecek birine ihtiyaçları vardı. Bu yüzden de Yasa, Tanrı halkını İsa Mesih’e getirmek üzere yönlendirdi, eğitti. Ör: Eski tarihte yaşayan bir İsrailli olduğunuzu düşünelim: Ve Yasa altında olduğunuza göre de, sünnet oluyorsunuz. Kahin halkısınız. Aynı şekilde Yasa altında olduğunuz için kurban sunmanız da gerekmektedir. Nesiller boyunca bunu yapmanız şarttır. Çocukluk döneminde olan Tanrı halkının üzerinde tüm bunların etkisi ne olmalı?

Tanrı halkının tümünü İsa Mesih’in geleceği güne yönlendirmek. Böylece tapınakta her seferinde bir kuzu kesilip; kan akıtıldığında insanlara hatırlatılan şey Kurtuluşun Rab’den olduğuydu. Sundukları her sunu ve kurban, onları Mesih’e yönlendirdi.

Yeni Antlaşma’ya geldiğimizde; Zekeriya ve Simon gibi insanlara rastladığımızda şaşırmamamız gerekir. Bunların hepsi İsrailin kurtuluşu için bekliyorlar. Tapınaktaki Simon’un ne dediğini hatırlıyor musunuz? “Rab’bin sağladığı Kurtuluşu görmeden ölmeyeceğim.”demişti. Yani Kutsal Yasa onu İsa Mesih’i aramaya yönlendirdi.

Ama çocuklar büyüdüğünde artık eğiticiye ihtiyaçları yoktur. Artık şimdi son çağda, yetişkinlik devresine erişmiş sayılmaktadır. Bu nedenle elimizden tutup; bizi İsa Mesih’e götüren Yasa’ya ihtiyacımız yoktur. Pavlus’un Efeslilerde öğrettiği gibi bizde artık ışık olduğunda, gölgeye ihtiyaç yoktur. Bu anlamda Eski Antlaşma eskimiştir.

Bununla şunu kastetmiyoruz:

Eski Antlaşma’yı okuyup, hiçbirşey alamayız. Pavlus’un da söylediği gibi, yazılan tüm bu şeyler, bizlerin eğitilmesi içindir. Dolayısıyla tüm bu kutsal yazıların hepsi Tanrı tarafından esinlenmiştir ve bizi iyi işler için yetkin kılarlar.

*Soru: Kutsal Ruh’un armağanlarından çok, Kutsal Ruh’un kendisinin önemli oluşunu bizim bakış açımıza göre açıklar mısınız?
*Yanıt: Tabi ki ilk öncelik, armağandan ziyade, onu veren üzerine yoğunlaşmaktır. Küçük çocukları olanlar bilirler. Onları sevdiğiniz için bir armağan verdiğinizi varsayalım. Sizden ziyade, verdiğiniz hediyeyi daha çok sevmiş olmaları, kalbinizi kırabilir. Çünkü sizin bu armağanı vermenizdeki asıl sebep; aranızdaki ilişkiyi derinleştirmekti. Ne yazık ki çoğu zaman insanlar daha ziyade armağanlara yönelirler. Böylece armağanların kendisi, armağanları veren kişiye yönelik olması gereken sevgimizi engelleyebilirler. Çünkü inanlılar olarak yaşam amacımız; Tanrı’yı tanımak ve O’nu sevmektir.

Başka bir uygulaması da olabilir.

Romalılar ve Korintliler bölümlerinde yazarların Ruh’un armağanları üzerinde yoğunlaşması, belki insanlar üzerinde biraz yanlış bir etki yaratmış olabilir. Sanki Kutsal Ruh’un çalışmaları bir paket içersine sınırlandırılarak, gerçek olmayan bir şeyi akıllarımızla yaratmış intibasını verebilir. Romalılar 12. bölüm, 1. Korintliler 12. bölüm ve Efesliler 4. bölümde belirtilen bu ruhsal armağanlar sadece bu kadarla kısıtlı değildir. Verilmek istenenler bu listeyle sınırlandırılmış değildi. Dikkatinizi çekmek istediğim şey; bu listelerin iki kategoriye ayrılabileceğidir.

Söz ve Eylem armağanları:

Bu nedenle yukarıda belirtilen bölümlerdeki ruhsal armağanlara yönelik ayetleri okurken; iki kategoriyi göz önünde tutmalıyız. Pavlus’un sıraladığı şeyler, hem söz hem de eylem armağanlarını kapsamaktadır.

Ruhsal armağanlar konusunda sorulması gereken esas soru ne olmalıdır?

Verilen bu listelere bakarak, kişi kendinde olan armağanları keşfedemez. Kişinin kendisine sorması gereken esas soru, Mesih’in bedenine ve komşularına bakarak şöyle olmalıdır: “İsa Mesih’in bedeninde, topluluğumda ve kendi çevremde; hem sözde ve hem de eylemde bu insanlara nasıl hizmet edebilirim?”

Bu sorudan sonra Kutsal Ruh’tan sizi, hem sözde hem de eylemde güçlendirmesini istemelisiniz.

Kutsal Ruh’un armağanları aşırıya kaçıp, abartmaya başlarsak; o zaman burçları da Hristiyanlığın öğretileri içine alabiliriz gibi bir fikrin oluşmasına meydan vermiş olabiliriz. “O aslan burcu, ben terazi burcuyum. Benim yöneticilik armağanım, senin dillerle konuşma armağanın var.”

Kutsal Ruh beden içinde böyle çalışmaz. Bizler kendimizi belirli kalıplarda bazı armağanlarla kısıtlarsak; Kutsal Ruh özgürce bizim içimizde çalışamaz. Kutsal Ruh bizleri belirli bir yönde eğitmek isterken; bizler durup; “hayır!..Ben bu yönde gitmek istemiyorum. Çünkü benim yardım etme armağanım var.”diyoruz.

Kutsal Ruh’a, hangi armağanlara sahip olduğumuzu söylemek yerine; kendimizi O’na bırakıp, O’nun bizleri yönlendirişiyle yürümeye çalışmamız daha doğru olur.

*Soru: Bazı imanlılar ruhsal armağanları, Kutsal Ruh’tan ayırıyor. Bu durumda Kutsal Ruh’un bize müdahalesi nedir?
*Yanıt: Hiçbir zaman ruhsal armağanları Kutsal Ruh’tan ayrı tutamazsınız, ayıramazsınız. Yapmak istediğimiz herkesin belirli bir dengede durmaya çalışmasıdır. Örnek verdiğim şeyler daha ziyade Amerikan kiliseleri çevresindeki şeylerdir. Orada kişiler ruhsal armağanlar üzerinde daha fazla dururlar.

Yeni Antlaşma’ya baktığımızda sanki ruhsal armağanlar üzerinde pek fazla durmuyor gibi gözüküyor. Ör: İncil Ruhun armağanlarından ziyade, insanın Kutsal Ruh tarafından kutsalıkta değişmesine daha fazla önem veriyor.

Çoğu zaman ruhsal armağanlar üzerinde yapılan birçok tartışma ve konuşma, Kutsal Ruh’un Kendisine verilmesi gereken önemi vermiyor.

Başka bir örnek verelim:

Yeni Antlaşma’daki Kutsal Ruh’u tanımlayan bir başka şey de; Kutsal Ruh’un tanık olarak işlev görmesidir. O, Kendisi bir görev ruhudur. Kilise üzerine dökülmüştür. Öyle ki kilise dünya üzerine yayılsın. Kutsal Ruh’un armağanları üzerine yapılan bu kadar konuşma ve tek yönlü dikkat, daha yüce olan görev ruhuna verilmesi gereken ilgi ve önemi engeller. Bu sebeple de kendi bedenimizi geliştirmek, bine etmek yerine; sürekli olarak ruhun armağanlarını nasıl kullanabileceğimiz konusuna takılıp kalırız. Ama Yeni Antlaşma’da İsa Mesih’in bedeni her zaman dışa açılması için bina edilir. Sadece verilen armağanların tadını çıkarmak için değildir.

Kısacası Yeni Antlaşma’da gördüğümüz gibi, bu konuda da bir dengenin sağlanmas gerektiği açıkca belirtilmiştir.

 

KUTSAL RUH’UN ARMAĞANLARI VE PENTEKOST’UN ANLAMI:

Pentekost günüyle ilgili farkına varmamız gereken ilk şey; bu günün tarihte bir dönüm noktası olduğudur.

Hatırladığınız gibi İsa Mesih, Elçilerin İşleri 1. bölümde Kudüs’te öğrencilerine şöyle diyordu: “Ben size Kutsal Ruh’u gönderinceye ve O’nun armağanlarını alıncaya kadar, burada bekleyin.”

Elçilerin İşleri 1:4-5 “Kendileriyle birlikteyken onlara şu buyruğu vermişti: ‘Kudüs’ten ayrılmayın, Baba’nın vermiş olduğu ve benden duyduğunuz sözün gerçekleşmesini bekleyin. Şöyle ki, Yahya suyla vaftiz etti, ama sizler birkaç güne kadar Kutsal Ruh’la vaftiz edileceksiniz.”

Ve öğrenciler İsa Mesih’in dediği gibi bekliyorlar ve Pentekost günü geliyor.

Elçilerin İşleri 2:1-13’ü lütfen okuyunuz.

Burada da dikkat ederseniz, Kutsal Ruh güçlü bir yel gibi yeniden geliyor. Ve Kutsal Ruh elçilerin üzerine gelmeye başlayınca; bahsedilen harika olay gerçekleşiyor. 12. ayette görüldüğü gibi, bu olaya tanıklık eden birçok insan, hayret ve şaşkınlıkla seyrediyorlar. Bazılarıysa elçilerin sarhoş olduğunu düşünüyorlar. 14. ayetten itibaren Petrus, vaaz etmeye ve Kutsal Yazılar’dan buna ilişkin gördüklerini açıklamaya başlıyor. Ve Yoel peygamberden alıntı yapıyor. “Gördüğünüz gibi bu adamlar sarhoş değillerdir. Ama Yoel peyamber aracılığıyla daha önceden bildirilen şeylerin yerine gelmesidir.”diyor. Yoel peygamber, Tanrı’nın Kutsal Ruh’unu kendi halkı üzerine dökeceğini söylemişti. Ama bizim üzerinde duracağımız ayet, 17. ayetteki “son günlerde” kelimesidir. Yoel peygamber geleceğe bakarak; özlemle Kutsal Ruh’un dünyaya gönderildiği günün, tarihin bir dönüm noktası olduğunun ve “sonun başlangıcının geldiğini işaret edeceğini” söylüyor. Petrus şöyle söylüyor: “Yoel peygamberin daha önceden söyledikleri bugün sizin gözünüzün önünde gerçekleşmiştir.”

Bugün, “Son günlerin” “Başlangıcını” belirtiyor. Ve Pentekost günüyle beraber dünya, kendi tarihinin son aşamasına girmiş oluyor.

Değişik bir bölüme bakarak; söylenenleri pekiştirelim:

İbraniler 1:1-2 “Tanrı eski zamanlardan peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da herşeyin mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğluyla bize seslenmiştir.”

Bu bölümdeki karşılaştırmaya dikkat edin!…Eski zamanlarda Tanrı, kedisini çeşitli yollarla belirtmişti. Ama son çağda (son günlerde) kendi Oğlu aracılığıyla konuştu. Tanrı’ını Kendi Oğlu’nda bize kendini açıklaması, yine dönüm noktasını belirliyor.

Başka bir bölüme daha bakalım:

Galatyalılar 4:4 “Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlunu gönderdi.”

Zaman dolunca, yani tarih belirli bir aşamaya gelince Tanrı, Oğlunu dünyaya gönderiyor ve artık başka bir “Son çağ” başlıyor.

Son bir bölüme daha bakalım:

1. Korintliler 10:11 “Bu olaylar, başkalarına ders olsun diye onların başına geldi ve çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için yazıya geçirildi.”

Pavlus’un ne söylediğine dikkat edin!..Tanrı Eski Ahit’te bulunan hikayeleri ve olayları bizim öğrenebilmemiz için yazıya geçirtti. Bu ayetin bizim hakkımızda ne anlatmak istediğine dikkat edelim!..Bizler bu çağların “doluluğa ulaştığı” zamanlarda yaşayan insanlarız. Elç. İşl. 2. bölümde Petrus’un sözlerinde bahsedilen “Pentekost gününde, Kutsal Ruh’un verilişiyle” beraber, artık “sonun başlangıcı” 2000 yıl önce başlamış oldu. Bu yüzden Pentekost günü, Kutsal Ruh’un verilişi; Kutsal Kitap’ta ve dünyada Mesihle beraber, Eski Ahit çağından artık Yeni Antlaşma çağına geçişi simgeliyor. Pentekost günüyle beraber biz peygamberler tarafından belirtilen “Yeni Çağın” başlangıcına tanık oluyoruz. Yoel peygamber, bu çağın başlangıcını daha önceden belirterek; “Bu, Kutsal Ruh’un Tanrı halkı üzerine dökülmesiyle açıkca görülecektir.” diyor.

Hezekiyel 36:25-27 “Ve üzerinize temiz su serpeceğim, ve tahir olacaksınız; bütün murdarlığınızdan, ve bütün putlarınızdan sizi temizleyeceğim. Ve size yeni yürek vereceğim, ve içinize yeni ruh koyacağım; ve taş yüreği bedeninizden çıkaracağım, ve size et yürek vereceğim. Ve Ruhumu içinize koyacağım, ve sizi kanunlarımda yürüteceğim, ve hükümlerimi tutacaksınız, ve yapacaksınız.”

Kutsal Ruh’un verileceği güne değindiğine dikkat edin!..

Hezekiyel Yeni Antlaşma çağına bakarken; çok merkezi bir temaya değiniyor. Tanrı şöyle diyor: “Ruh’umu içinize koyacağım.”

Petrus da diyor ki: “Bu Yeni Antlaşma vaadinin bugün yerine geldiğini görüyoruz.” Çağların sonu gelmiştir. İsa Mesih’in sinagog’ta dediği gibi, Rab’bin Lütuf yılı gelmiştir. Pavlus’un da dediği gibi “işte şimdi Rab’bin lütuf zamanıdır. Şimdi Kurtuluş günüdür.”

Pentekost gününü önemli yapan şey; Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun, kendi halkına İsa Mesih tarafından bir armağan olarak verilmesidir.

Petrus’un verdiği vaaza bakmaya devam edelim:

Elçilerin İşleri 2:29-32 “Kardeşler size açıkca söyleyebilirim ki, büyük atamız Davut öldü, gömüldü, mezarı da bugüne dek yanı başımızda duruyor. Davut bir peygamberdi ve soyundan gelen birini tahtına oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz verdiğini biliyordu. Geleceği görerek Mesih’in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ Tanrı, bu İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız.”

Yine burada gördüğümüz yola dikkat edelim:

İsa Mesih, Baba’ya yükseliyor. Rab olarak tahta oturuyor ve Tanrı Oğlu’na Kraliyet armağanı olarak, Kendi Ruh’unu veriyor. Ve Baba’sından almış olduğu bu Ruh’u, kilisesinin üzerine döküyor. İsa Mesih’in almış olduğu Kutsal Ruh, bize verdiği Kutsal Ruh ile aynı olandır. Bu yüzden de Yeni Antlaşma’nın merkezi noktası; Kutsal Ruh’un armağan olarak verilişinde yatar.

Tanrı’nın Hezekiyel aracılığıyla dediği gibi; Tanrı, “Ruh’unu insanların içine koyacak.” Yeni Anlaşma’nın vaadinin yerine gelişinin başlanıcını, Pentekost gününde görüyoruz.

İbraniler 8:10-11 “ ‘O günlerden sonra’ diyor Rab,

                               ‘İsrail halkıyla yapacağım antlaşma şudur:

                               yasalarımı onların zihnine işleyeceğim,

                               yüreklerine yazacağım.

                               Ben onların Tanrısı olacağım,

                               Onlar da benim halkım olacaklar.

                               Hiç kimse kendi yurttaşına,

                               kendi kardeşine,

                               Rab’bi tanıyın diye akıl öğretmeyecek.

                               Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar,

                               onların hepsi beni tanıyacak.”

Burada yazar Yeremya’nın, Yeni Antlaşma’ya ilişkin sözlerinden alıntı yapıyor.

Yeni Antlaşma ile bize vaad edilenlere dikkat edelim!

Tanrı yasasını zihinlerimize koyacak; onları yüreklerimize yazacak! Ve bizler Rab’bi o kadar iyi tanıyacağız ki; hiç kimsenin bize Rab’bi tanıtmasına gerek kalmayacak. Çünkü Tanrı diyor ki; “en küçüğünden, en büyüğüne hepsi beni tanıyacaklar.”

Peki Tanrı Yeni Antlaşma vaadini bizlerin içersinde nasıl gerçekleştiriyor?

Bizlere verdiği Kutsal Ruh’u aracılığıyla….

Romalılar 8:3-4 “Doğal insan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlunu günahlı insan benzerliğinde günah için kurban olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, doğal benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin.”

Yasa’nın bizleri değiştirmeye gücü olmayışına dikkatinizi çekmek istiyorum. Yasa’nın yerine getiremediğini Tanrı, Oğlunu göndererek yaptı. Ve İsa Mesih hepimiz için yapmak istediklerini, Kutsal Ruh aracılığı ile başarıyor. Çünkü pentekost günü nedeniyle bizler, Ruh’a göre yaşıyoruz.

Elçilerin İşleri 2 bölüme bakarak; Rab hakkında bilgimizin ne kadar zenginleşeceğine dikkat edelim. O’nun Yasasıyla ilgili kalbimizde olan bilgiler ne kadar daha derinleşecek. Bunların cevabı 17. ve 18. ayetlerde görülüyor.

Yoel burada Kutsal Ruh’un verilmesi olayı üzerine yoğunlaşıyor. Ruh’un verilişinin sonuçlarından bir tanesi de; “kızlarınız ve erkekleriniz peygamberlik edecekler” diyor. Erkekler ve kadınlar.  Tanrı’nın tüm hizmetkarları.

Sayılar 11. bölümde Musa, Tanrı halkının her birinin peygamberler olacağı güne özlemle bakıyor. Ve Yoel diyor ki; “bugün, (o gün) Tanrı insanların üstüne döktüğü gün gelecek. O gün de Tanrı Ruh’u aracılığıyla; Tanrı halkının hepsi peygamberlik edecek.” Ve Petrus diyor ki; “işte artık bu vaad, gerçek olmuştur.” Çünkü artık Kutsal Ruh’u aracılığıyla Tanrı, kendine ait bilgileri kalbimize yazacak. Kutsal Ruh’un içimizde oluşuyla anlayabildiğimiz Yeni Antlaşma vasıtasıyla, bir zamanlar sadece peygamberlerin sahip olduğu bilgilere, artık Tanrı’nın tüm halkı sahip olabilecek. Peygamberler, kahinler ve krallar aracılığı ile iletilen Tanrı hakkındaki bilgiler artık, tüm halkının gözleri önündedir. Eski Antlaşma’da birkaç kişinin sahip olduğu bu bilgilere, artık bizler kişisel olarak ilk Kişi’den sahibiz. Tanrı hakkındaki en derin bilgiler, artık herkes tarafından paylaşılmaktadır. Biz Pentekost aracılığıyla, Mesih’in Ruh’unu paylaşıyoruz. Ve yine bu Ruh aracılığıyla; artık sadece bu Ruh’un verebileceği, Tanrı hakkındaki bilgilere sahibiz.

Örnek olarak: 1. Yuhanna 2:20,27 “Sizler ise kutsal Olan tarafından meshedildiniz; hepiniz bilgilisiniz.” “Size gelince, O’ndan aldığınız Ruh sizde kalır ve kimsenin size birşey öğretmesine gerek yoktur. O’nun size herşeyi öğreten Ruhu gerçektir, sahte değildir. Size öğrettiği gibi, Mesih’te yaşayın.”

Artık biz meshedildik. Ve bu meshediliş, bize herşey hakkında öğretiyor. Ve bu gerçek bir meshediliştir. Peki nedir bu meshediliş?  Kutsal Ruh’un Kendisidir. Bu yüzden hiç kimsenin bize “Tanrı’yı tanı” demesine ihtiyacımız yoktur. Çünkü Tanrı halkının en küçüğünden; en büyüğüne herkes Rab’bi tanımaktadır.

Bu söylediklerimizin tümünden bir sonuç çıkarmamız gerekirse; ilk ders şu olurdu:

Pentekost’un odak noktası, Kutsal Ruh’un verilişidir. Kutsal Ruh, İsa Mesih’in kilisesine verdiği armağanıdır. Kutsal Ruh, Mesih’in kilisesinden tutun, her inanlıya bir armağan olarak verilmiştir. Ve bu armağan aracılığıyla; Kutsal Ruh’ta paydaşlık buluyoruz. Bizler, Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun yaşadığı tapınaklarız. Birey ve toplu olarak, Kutsal Ruh’un tapınaklarıyız.

Buna örnek teşkil eden birkaç ayete bakalım:

Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine bina edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh aracılığıyla, Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te bina ediliyorsunuz.”

Hezekiyel kitabının sonuna doğru baktığınızda, son zamanlarda yapılacak tapınağı anlatmaktadır. Hezekiyel bu tapınaktan bahsederken; fiziksel oluşundan ve dokunulabilirliğinden bahsediyor. Bu tanım kafanızı karıştırmasın, zira onun bahsettiği tapınak, bizleriz. Her birimiz yaşayan taşlarız. Mesih İsa’da biz diriltildik. Her birimize Kutsal Ruh armağan olarak verildi. Tanrı’nın kendisi, içimizde yaşamak için; tüm bu taşları alarak her birimizi yaşayan tapınaklar yapıyor. 12. ayette bunu diyor Tanrı.

İki yerde daha aynı temayı görebiliriz:

1. Korintliler 3:16 “Tanrı’nın tapınağı olduğunuzu, Tanrı’nın Ruhunun sizde yaşadığını bilmez misiniz?”

Mesih İsa’daki kimliğimizin harika gerçeği; Tanrı’nın Kutsal Ruhunun içimizde yaşadığı gerçeğidir. Bu nedenledir ki Pavlus, Korint’teki inanlıların arasındaki ayrılıkları çok trajik buluyor. Çünkü bölünme olduğu zaman paydaşlığın ipleri kırılıyor ve Tanrı’nın tapınağı yavaş yavaş zarar görmeye başlıyor.

1. Korintliler 6:18-20 “cinsel ahlaksızlıktan kaçın. İnsanın işlediği tüm diğer günahlar bedenin dışındadır, ama cinsel ahlaksızlıkta bulunan, kendi bedenine karşı günah işler. Bedeninizin, Tanrı’dan aldığınız ve içinizde olan Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Siz kendinize ait değilsiniz. Bir bedel karşılığı satın alındınız; bunun için Tanrı’yı bedeninizde yüceltin.”

Pavlus’un bizlerin, Kutsal Ruh’un tapınağı olmamızın ne anlama geldiği konusunda yaptığı pratik uygulamanın ne olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Pavlus, cinsel ahlaksızlıkta bulunarak işlenen günahın; kendi bedenimize karşı işlenen bir günah olduğunu vurguluyor. Ama bedenlerimizi sadece fiziksel açıdan yorumlamak; çok büyük bir hata olur. Çünkü İsa Mesih aracılığıyla bizler, Kutsal Ruh’un tapınaklarıyız.

Bunun anlamı şudur:

Yeni Antlaşma’nın kalbinde, Kutsal Ruh’un verilişi yatar. Kutsal Ruh’un armağanlarının verilişi değil.

Son günlerde Kutsal Ruh tarafından verilen armağanlara o kadar çok yoğunlaştık ki; Kutsal Ruh’un kendisini unutmaya başladık.

Pavlus’un yazdığı mektuplara bakmaya devam edersek; neden Kutsal Ruh’un armağanlarının, Kutsal Ruh’a göre ikinci derecede olduğunu açıklıyor.

1. Korintliler 12:4 “Çeşitli ruhsal armağanlar vardır, ama Ruh birdir.”

12:11 “Bunların hepsini etkin kılan bir ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları herkese dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.”

Pavlus’un ne dediğine dikkatinizi çekmek isterim: Ruh’un armağanlarının çok çeşitli olduğunu; buna mukabil Ruh’un bir tek olduğunu vurguluyor. Her birimizin farklı farklı armağanları olabilir. Kutsal Ruh’un vereceği armağanlarının tamamına hiçbirimiz sahip olamayız. Bazı insanların çok, bazılarınınsa daha az armağana sahipmiş gibi bir görüntü ile karşılaşabiliriz. Kimilerinin ruhsal armağanları hiç kimse tarafından farkedilemeyen, alçakgönüllü armağanlar, kimilerininki ise herkes tarafından alenen görülebilen ruhsal armağanlar olabilir. Ama sayısı ve türü ne olursa olsun; her birimizde aynı Ruh bulunmaktadır.

Pavlus bunun altını 11. ayette çiziyor. Kutsal Ruh bunları herkese dilediği gibi dağıtır. Ama bunu nasıl yaparsa yapsın; hepsi tek bir Ruh’un işleyişinin ürünüdür.

Pavlus’un bu bölümde, Ruh’un armağanları konusunu işleyişinde şunu görüyoruz: Kutsal Ruh’un Kendisi, verdiği armağanlardan çok daha önemlidir!

Pavlus 13. bölümde de, Kutsal Ruh’un armağanlarının, Kutsal Ruh’a göre ikinci derecede önemli oluşuna yönelik sebeplerinden bir başkasına değiniyor.

1. Korintliler 13:8-12 “Sevgi asla son bulmaz. Ama peygamberlikler ortadan kalkacak, diller sona erecek, bilgi ortadan kalkacaktır. Çünkü bilgimiz sınırlıdır, peygamberliğimiz de sınırlıdır. Ama mükemmel olan gelince, sınırlı olan ortadan kalkacaktır. Çocukken, çocuk gibi konuşur, çocuk gibi anlar, çocuk gibi düşünürdüm. Yetişkin bir adam olunca çocukca davranışları bıraktım. Şimdi herşeyi aynada silik bir görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman, bilindiğim gibi tam bileceğim.”

Pavlus burada armağanlar hakkında üç ayrı örnek veriyor.

Peygamberlikten, dillerden ve bilgelikten söz ediyor. Bu armağanların hepsinin geçip gideceğini söylüyor. Bunların geçici armağanlar olduğunu vurguluyor. Ama Kutsal Ruh, sonsuza kadar bizim olacaktır. Armağanları geçicidir. Bu nedenle ruhsal armağanlara verdiğimiz değere dikkat etmeliyiz.

Örneğin: İyileştirici mucizelere bakalım:

Müjde’yi okuduğumuzda; İsa Mesih ve öğrencilerinin, hastalar için Tanrı gücünü nasıl kullandıklarını görebiliyoruz. 1. Korintliler 12. bölüm’de gördüğümüz gibi, hastalıkları iyileştirebilmek, Ruh’un armağanlarından yanlızca bir tanesidir. Bu da, Tanrı Krallığı’nın gücünün bizlere bir şekilde gösterilişinin bir şeklidir. Ama bu tür mucizelerin hiçbirisi, Tanrı Krallığı’nın aramızda var olduğunun gerçeğini görebilmemiz için gerekli değildir. Bunlar, Tanrı Krallığını bize gösterirler. Ama bu Krallığın var olması için şart değillerdir.

Buna bir örnek vererek açıklayalım:

Yuhanna 11. bölüm’de İsa Mesih, Lazar’ı ölümden diriltiyordu. Bu tabi ki muhteşem bir iyileştirme gücü! Lazar üç gündür mezardaydı ve bedeni çürümeye başlamıştı. O gün orada bulunmanın nasıl birşey olabileceğini düşünmenizi öneriyorum! Bedenin o çürümüş kokusunu duyumsamaya çalışın! Ve İsa Mesih, mezarın önünde durarak; yüksek bir sesle “Lazar çık oradan” diyor. Lazar, ölümden dirilmiş olarak mezardan çıkıyor.

Bu mucizeden bizler ne öğreniyoruz?

Bu mucize, Diriliş ve Yaşam olan İsa Mesih’i, yani kurtuluşumuzun doğasını bizlere açıklıyor. Tanrı’nın kurtarıcı gücünün, sadece ruh ve canlarımızı değil; bedenlerimizi de kurtardığını kanıtlıyor. O gün yapılan mucize, tüm inanlıların dirilişine bir işaretti. Ama bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum: Lazar’ın mezardan çıkışı; yüceltilmiş bir bedenle gelişini göstermiyor. O son günü bekliyor. İsa Mesih, Tanrı Krallığı’nın gücünü gösteren bu mucizeyi yaptığında ve Lazar’ı dirilttiğinde; bir gün tekrar ölecek bir bedenle diriltiyor.

Elçilerin İşleri Kitabın’da da (20. bölüm) aynı şey oluyor. Elçilerin yaptığı mucizeyle, bu kez Tabita ölümden diriltiliyor. Pavlus’un vasıtası ile de Eftikus‘u ölümden diriltiyor. Ama bu insanlar dirilmiş olmalarına rağmen; yüceltilmiş bir bedene sahip değildiler. Elçiler, tüm bu mucizeleri Kutsal Ruh aracılığı ile yapmalarına rağmen; aslında bu mucizelerin tümü, daha ilerde olacak çok daha görkemli bir şeye işaret ediyordu.

Günümüzde de bizler, Kutsal Ruh’un armağanlarını en önemli şeylermiş gibi algılıyoruz. Ama Kutsal Ruh’un armağanlarının hepsi, kendilerinden daha yüce bir şeye işaret eden kısıtlı ve geçici şeylerdir. Krallığın tüm doluluğuyla geleceği güne işaret ederler. Bütün bunların hepsi, son günde Kutsal Ruh aracılığı ile alacağımız mirasın tüm doluluğuna işarettirler.

*Soru: Tanrı ile geçirilen zamanın azlığı ya da çokluğunun, daha fazla kutsallaşabilmek ya da daha fazla “Kutsal Ruh’la dolmak”la bağlantısı var mıdır?
*Yanıt: Kesinlikle bir ilişkisi var tabi ki. Baktığımız şey gibi olduğumuz gerçektir. Dua ve Tanrı Söz’ünün aracılığıyla Rab’bin güzelliğine ve Kutsallığına bakarak; O’nun benzerliğine dönüştürülerek, O’nun gibi oluyoruz. Biz İsa Mesih’i iman aracılığıyla kabul ettiğimizde; yaşamlarımıza Ruh da geliyor. Ve içimizde yaşamaya başlıyor. Pavlus’un “Ruh’ta vaftiz” olarak tanımladığı şey, inanlının hayatında gerçekleşmiş oluyor. Efesliler 5. bölümde Pavlus bizlere sürekli “Ruh’ta dolu” olmamız gerektiğini söylüyor. Bununla neyi mi kastediyor?

Bu bölümdeki benzetmede, Ruh ile dolu olmakla-şarap içmek arasında bir paralellik kuruyor. Fazla şarap içmemek gerektiğini, aksi takdirde onun hayatlarımızı kontrolü altına alacağından bahsediyor. Bunun yerine Ruh’un kontrolünde dolu olarak yaşanması gerektiğini hatırlatıyor. Biz inanlılar, Rab’bin Söz’ünü çalıştığımızda ve O’na dua ettiğimizde; O’nun yönlendirişi ve yönetiminde oluruz.

Ama aklımızda tutmamız gereken birşey de şudur: Ruh’la dolu olabilmenin yolu, asla belirli işleri yapmış olmanın getirdiği bir mükafat değildir. O’nunla geçireceğiniz zamanın çokluğu oranında mükafatlandırılmak gibi algılanması oldukca yanlış olur.

Ama olan şey şudur:

Biz Kutsal Yazılara baktığımızda Tanrı’yı görürüz ve O’nunla duada karşılaşırız. O; o kadar sadık ve güvenilirdir ki, her gün O’nun önüne gelip yaşamımızı imanla O’na sunabiliriz.

Peki nedir iman?

İman, boş ve açık ellerle Baba’ya yaklaşıp bir armağan aramaktır. Ve Baba’nızla her buluşmanızda, O’ndan Kutsal Ruh’unu ve yeni bir armağan istiyorsunuz. Böylece Kutsal Ruh her sabah Mesih’e iman aracılığıyla tazelenir. Verilen armağanın Kendisi limitsizdir. Tanrı’nın bize İsa Mesih’te verdiği armağanı hiç kimse ölçemez. Ama her sabah istediğiniz ve artan ölçülerde aldığınız armağanlarınız değil; armağanınızı veren kişiye olan benzerliğinizdir.

İmanın bir diğer ikizi tövbedir. Verilen armağanı almak üzere elimizin uzatmamızın sebebi; eksik ve ihtiyaçta olduğumuzu fark etmemizdir. İmanla elimizi uzatmamızın temelinde gönlümüzde olan kırıklık ve ihtiyacımıza olan bilinçlilik yatar.

Bununla birlikte düşünmemiz gereken bir başka şey de; Kutsal Ruh’u kederlendirmektir. Bizler günah işlediğimizde; Tanrı ile olan ilişkimizi zedelemiş ve Kutsal Ruh’u kederlendirmiş oluruz. O bizden gitmiş olmaz.

Kutsal Ruh’la dolu olup olmadığımızı anlayabilmemizin en iyi yolu, o kişinin hayatındaki ruhsal meyvalara bakmamız yeterlidir. Galatyalılar bölümüne bakarsak; bunların sevgi, sevinç, sabır, esenlik, şefkat, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetim olduğunu görebiliriz. Kutsal Ruh’la doluluğun işareti ruhsal meyvelerdir. Ruhsal armağanlar değildir. Ağaç bir günde meyve vermez. Ağacın meyve verebilmesi için aradan birkaç mevsim geçmesi gerekir. Tanrı’yla uzun bir beraberlikten sonra, bu meyveler oluşur.

Fakat ruhsal armağanlar için böylesi bir sürece ihtiyaç yoktur. Zira bu bir hediyedir. Tüm bu armağanların kökeninde sevgi yatar.
 

KUTSAL RUH’UN HİZMETLERİ:

Ruh’un yaptığı hizmetlerden ilki, bize kurtuluşumuz hakkında verdiği güvencedir. O, güvence Ruh’udur. O, kendisi evlatlık Ruh’udur. İşte bu nedenle Romalılar bölümünde şöyle der: “Ruh, içimizdeki ruhla beraber Tanrı’nın çocukları olduğumuza tanıklık eder.” Bu nedenle İsa Mesih aracılığıyla Ruh’a imanla baktığımızda; O bizlere her gün Tanrı’nın ailesine ait olduğumuz güvencesini verir.

Bir başka hizmeti de bize verdiği özgürlük ruhudur. Ör: Pavlus Galatyalılar 5. bölüm’de Mesih’in bizi özgürlük için özgür kıldığını söyler. Bu özgürlüğün anlamının ne olduğuna bakacak olursak:

Bizler Ruh aracılığıyla, Tanrı önünde Yasa’yı tutmak anlamında tüm iyi işleri yapma ihtiyacından, kısacası Yasa’dan özgür kılındık. Bu anlamda yine Ruh aracılığıyle Yasa’yı tutarak, Tanrı önünde O’nun lütfuna layık olduğumuzu kanıtlamak ihtiyacından ve Tanrı’nın önünde kendimizi aklamaktan da özgür kılındık. Böylece Yasa’dan özgür kılındığımızda; Yasa’nın lanetinden de özgür kılınmış olduk. Çünkü gerçek şu ki; hiç kimse Yasa’nın önünde aklanamaz. Zira Yasa’nın belirlediği standartlara erişmek mümkün değildir. Yasa, mükemmeliyeti gerektirdiğinden, bizler bu mükemmeliyete asla erişemeyiz.

İsa Mesih, bizim yerimize Yasa’nın bütün gerekliliklerini yerine getirdiğinden; bizler bu yükümlülükleri yerine getirme eyleminden özgürüz.

Peki bu istediğimiz herşeyi yapabiliriz anlamını mı taşır?

Lutfa eriştik diye, günahın varlığına izin mi vermeliyiz?

Elbette ki yanıtı “Hayır” olmalıdır. Çünkü içimizde yaşayan bu Ruh kudret ve güç ruhudur.

Yani üçüncü hizmeti kudret ve güç’tür.

Romalılar 8:3-4 “Doğal insan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlunu günahlı insan benzerliğinde günah için kurban olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, doğal benliğe göre değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin.”

        Pavlus’un tam olarak ne dediğine bakalım: “Yasa tam olarak bizi Tanrı’nın önünde aklamak için güçsüzdü.” Ama 4. ayete dikkat edersek, söylediği şeyi anlayabiliriz. “Biz Ruh’ta yaşadıkca, Yasa’nın gereği bizlerde yerine gelir.”

Buradan da çıkaracağımız şey şudur:

Bizlerde İsa Mesih’ten ayrıyken iki şeyin eksik olduğunu fark ediyoruz:

            a)Tanrı’nın Yasa’sını yerine getirmek isteği ve arzusu,

            b)Tanrı’nın Yasa’sını yerine getirebilme gücü.

Ama Tanrı’nın isteklerini yapma ve O’nu hoşnut etme arzusunu içimizde oluşturan, etkin olan yine Tanrı’nın Kendisi’dir. Bu yüzden tanrısal yaşam için bizlerde etkin olan şey, Yasa değil; Kutsal Ruh’un Kendisi’dir.

Kutsal Ruh’un dördüncü hizmeti Mesih’e benzeme ruhudur.

Yani Pavlus’un tüm Galatyalılar 5. bölümde bahsettiği Hristiyan hayatının çok harika özellikleri. Bunlar; sevgi, esenlik, sabır, yumuşak huyluluk gibi özelliklerdir. Pavlus bunlara “Ruh’un meyveleri” adını veriyor.

İşte Kutsal Ruh içimizde çalıştıkca; Kendi meyvelerini veriyor. Ve Kutsal Ruh içimizde meyveler verdikce, bizler Mesih’e daha da çok benzemeye başlıyoruz.

Ruh’un beşinci hizmeti yönlendirici’dir.

Bu nedenledir ki Pavlus Romalılar 8. bölümde “Ruh ile yönetilenler, Tanrı’nın oğullarıdır.”diyor.

Bizler Mesih’i izlemek istedikce, Kutsal Ruh bizi bu yolda yönlendirir.

Ruh’un altıncı hizmeti dua’yı güçlendirir.

Pavlus Efesliler 3. bölümde “Yahudi ya da Grek, hepimiz tek bir Ruh’tan Baba’nın önüne çıkabiliriz.” diyor. Ve eğer siz kendinizde dua edecek gücü bulamıyorsanız; duanızı güçlendirecek olan Kutsal Ruh’u arayın.

Ruh’un yedinci hizmeti birlik ruhudur. Bizlerin paylaştığı birliği yaratan Kutsal Ruh’tur. Çünkü hepimiz “Tek Bir Ruh Olan” Kutsal Ruh’u paylaşıyoruz. Bu Ruh, Mesih’in diriliş hayatında bizleri birleştirir. Bu inanlıların birliğinin temelini oluşturur. Birliği biz yaratmayız. Birliği bizler Kutsal Ruh’tan armağan olarak alırız.

Ruh’un sekizinci hizmeti barış ruhudur. Ör: bunu Efesliler 2. bölümde görebiliyoruz. Yahudiler ve Grekler Pavlus’un yaşadığı zamanlarda birbirlerine çok az saygı duyuyorlardı. Aslında Yahudiler, Greklere köpek muamelesi yapıyordu. Buna rağmen Pavlus “Yahudi ya da Grek, Mesih’te birleştirilerek; tek bir beden yapıldılar” diyor.

İşte Kutsal Ruh, dünyadaki her ırktan, her mezhepten, her dilden, her yaşantıdan insanı Mesih’te tek bir beden olarak barıştırır.

Ruh’un dokuzuncu hizmeti paydaşlık ruhudur. Bu yüzden Pavlus Korintliler’e yazdığı mektubun en sonunda topluluğu bereketlerken; onları Kutsal Ruh’un paydaşlığında bereketliyor. Ve bu paydaşlık da, bizlerin bir kulübe ya da bir derneğe ait olmasından çok daha farklıdır. Bizler Kutsal Ruh’un tapınan topluluğuyuz. Paydaşlığımızın, ortak bir amaçtan daha öte ve daha derin bir anlamı vardır. Bizim birliğimiz hem Tanrı Söz’üne; hem de Tanrı’nın verdiği Yüce Göreve olan ortak adanmışlıktan gelir. Ve işte bu yüzden de Kutsal Ruh’un paydaşlığını alırız.

Elçilerin İşleri 2. ve 4. bölüm’e baktığımızda; şunu görüyoruz:

Aynı zamanda Kutsal Ruh bizim tapınmamızı sağlar. Luka kendi kitabında, paydaşlığın en harika özelliklerinden bir tanesinin İsa Mesih’te olan harika tapınma olduğunu söyler. Çoğu zaman bizler, tapınmayı kendi gücümüzle yapabileceğimiz birşey gibi algılarız. Pavlus, kendi gücümüzle yaptığımız tapınmayı, kendi arzumuzla başlatılmış tapınma olarak adlandırır. Böylesi bir tapınma; putperestliktir.

Ama sadece Kutsal Ruh, Üç kişilikte “Bir Olan” Tanrı’ya çekip; bizleri bir tapınma topluluğu yapabilir.

Ruh’un onuncu hizmeti sacramentler’i Tanrı halkı arasında faydalanılabilir yapar. Bu önemli olguyu bazen inanlılar olarak yanlış anlıyor ya da karıştırıyoruz. Bizler vaftizi ya da Rabbin Sofrasını düşündüğümüzde; bunların her birinin kendi

eylemlerimiz olduğunu sanıyoruz. Bu yüzden de vaftiz, vaftiz olan kişinin tanıklığı haline dönüşür. Ya da Rabbin Sofrası, sadece İsa Mesih’in bizler için neler yaptığını anmak haline dönüşür.

Ama bu sacrametler sadece bizlerin Tanrı’ya yaklaşması ile kısıtlı olmayan, Tanrı’nın Kutsal Ruh ile bizlere yaklaşması ile alakalıdır.

Ör: vaftiz olan bir kişinin, vaftiz öncesi verdiği tanıklık, vaftiz töreninin önemli bir bölümdür. Ama bu tanıklıklıktan daha da önemlisi, Tanrı Ruh aracılığıyla, vaftiz olan kişi üzerine su vasıtasıyla Kendi işaretini koyar.

Yani vaftiz aracılığıyla Lütuf Tanrı’sı vaftiz olan kişiye yanaşır.

Aynı kaide Rabbin Sofrası için de geçerlidir. Sessizce Rabbin Sofrasına yanaşırken; elbette hepimiz Rabbin bizler için neler yaptığını düşünür, hatırlarız. Ama bu Sofranın önemi, geçmişin ne kadar önemli olduğunu hatırlamakta değil; Ruh’un Gücü ve bu sacrament (giz) aracılığıyla İsa Mesih bizlere yaklaşır ve bizleri Kendisiyle besler. Bu Sofra’da İsa Mesih’in Kendisi bizlere yaklaşarak; Kendisinden parça verir.

Aramızda evli olanlar mutlaka vardır. Zaman zaman eşinize sevgiyle yanaşıp, ona bir öpüşle bu sevginizi gösteriyorsunuzdur. Bu öpüş yanlızca sevginizin bir işareti değil, aynı zamanda ona olan sevginizi kanıtlayan bir davranış şeklidir.

Okuduğum bir kitapta şunlar yazıyordu:

“Kutsal Ruh’un Gücü aracılığıyla, Rabbin Sofrası ve vaftiz Kurtarıcımız tarafından Kendi halkına verdiği birer sevgi öpücüğüdür.”

İşte bu yüzden Kutsal Ruh, bu gizleri (sacrament) güçlendiren Ruh’tur.

Pavlus’un bizlere hatırlattığı bir başka şey de, Ruh’un onbirinci özelliği olan Tanrı’nın topluluğunu bina edişidir. Kutsal Ruh’un armağanlarını zaman zaman unutma eğilimini gösterebiliriz. Ruh’un armağanlarının veriliş nedeni, yanlızca verilişinin tadını çıkaralım diye değildir. Armağanlar topluluğun bina edilmesi için verilmiştir.

Yani kişilerin ruhsal armağanlara sahip olmasının ana sebebi, bir başka kişinin iyiliği içindir. Her birimizin sahip olduğu armağanların, birbirimizin iyiliği ve bina edilişine yönelik kullanılması gerektiğinin bilinmesi çok önemlidir. Ruhsal armağanların amacı, sadece bunları deneyimletip yaşatmak değil; Tanrı’nın topluluğunun hizmetine sunabilmektir.

Kutsal Ruh’un onikinci özelliği de vaazları güçlendirir.

Pavlus 1. Korintliler 2. bölüm’de kendisinin verdiği vaazlar esnasında Kutsal Ruh’un Gücü’nün kendisiyle beraber olduğunu söylüyor.

Bu ayetten şu anlamı çıkarmamalıyız: “Tabi ki Pavlus’la Kutsal Ruh’un Gücü birlikteydi. Çünkü Pavlus onikiler’den biriydi, elçiydi.”

Pavlus’un burada esas göstermek istediği şey; Tanrı Söz’ü ne zaman ve nerede vaaz edilirse edilsin, orada Kutsal Ruh’un Güçle bulunacağıdır.

İşte bu yüzden Tanrı Söz’ü ön plana çıkarıldığında ve yayıldığında; Kutsal Ruh’un Gücü orada etkindir. Günahta ölü olan erkek ve kadınlar, artık Mesih’te yeni bir hayata doğru dirilirler. Rabbin kutsalları artan ölçüde Mesih’e benzerliğe dönüştürülüp, değiştirilirler.

İşaya peygamberin de söylediği gibi: “Tanrı Söz’ü her zaman ileri gidecek ve hiçbir zaman boş olarak geri gelmeyecektir.” Her zaman güçlü bir etkisi olacaktır. Çünkü Tanrı Söz’ü, Kutsal Ruh’un Gücü ve hizmetiyle beraber yayılmaktadır.

Ruh Aracılığı İle Mesih’te Birliğe Alınmamız:

Kutsal Ruh bizleri Mesih’te birliğe aldıkca; bu birlikteliğe çağırır ve Mesih’te sahip olduğumuz zenginliklerin anlamını kalplerimize açar.

Mesih’te sahip olduğumuz zenginliklerin neler olduğuna bakalım:

1.Yeniden Doğuş:

Yuhanna 3. bölüm’de İsa Mesih şöyle diyor: “bir kişi yeniden doğmadıkca; Tanrı’nın Krallığını göremez.” Bu bölüm Kutsal Ruh ile ilgili olduğu kadar, yeniden doğuşla da ilgilidir. Çünkü Kutsal Ruh, “Yeniden Doğuşu” sağlayandır. İsa Mesih “Bizler sudan ve Ruh’tan doğduk” diyor. Bu konularda çalışmalar yapan kişiler “su” konusunda fikir ayrıcalığına düşüyorlar. Bunun anlamı “vaftiz” midir? Ya da Kutsal Yazılar’da geçen başka yazılara referans olarak mı verilmiştir? Veya Yeniden Doğuş’ta bir nevi ruhsal yıkama mı gerçekleşir?

Kişiler bu kelimeyi nasıl yorumlarsa yorumlasınlar; bizler “sudan” ve “Kutsal Ruh’tan” doğduk. Kutsal Ruh’un aracılığıyla bizlerin içinde “yeni bir yaşam” oluşur. Bizler günahları içinde ölmüş, gazap çocuklarıydık. Ama Kutsal Ruh aracılığıyla Mesih’in yaşamı bizlerde yetkinleşti. Ve işte bu yeni yaşamın ilk görülen meyvesi; iman ve tövbe’dir. Bu iman ve tövbenin sonucunda bilinçle bizler İsa Mesih’i “Rabbimiz ve Kurtarıcımız” olarak kalbimize çağırırız. Bunu yapmakla bizler aynı zamanda Mesih’te, Tanrı’nın vermek istediği hazinelerin geri kalanlarını da alırız.

            Ör: Kutsal Ruh bizlere “aklanma” armağanını verir.

a).Aklanma

Romalılar 3.ve 4. bölümleri okuyabilirsiniz. Ama bizler “aklanma” sayesinde, Tanrı’nın gözünde başka bir yere sahibiz. Bizlerin günahları bağışlandı ve İsa Mesih’in yaptığı herşey bizim hanemize yazıldı. Ama bunun daha da fazlası vardır. Aklanmakla kalmadık; aynı zamanda Tanrı’nın ailesine ‘evlatlar’ olarak katıldık. Yine bizler Mesih’te eriştiğimiz kurtuluş sayesinde Tanrı ile özel bir ilişkiye girerek; O’na “Baba” diyebiliriz. Bu nedenledir ki ruh aracılığıyla O’na “Abba-Baba” diye seslenebiliriz. Çünkü O, gerçekten de Oğul’luk Ruh’udur.

b)Kutsallaşma:

Tanrı’nın Ruh’u, Kutsallık Ruh’udur. Kutsal Ruh bizlere Mesih’in yaptığı hizmeti getirir. Öyle ki daha fazla Mesih gibi olabilelim. Bu nedenle ‘kutsallaştırılma’ ya da ‘kutsal olmak’, Kutsallık kavramıyla ilgilidir. Bizler kutsallaştırıldığımızda; diğer insanlardan ve dünyadan ayrılırız. Kutsallaştırılmamızın iki ana noktası vardır.

İki ayete bakalım:

İbraniler 10:14 “Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir.”

Vurgulanan ana ve temel nokta şudur: “Tek bir sunu”

Nedir bu sunu?

İsa Mesih’in Kendisi! İsa Mesih’in çarmıhtaki ölümü, yazarın bahsettiği sunudur. Ve bu sunu da iki şeyi gerçekleştiriyor:

-Bu bizleri “yetkinliğe erdirmiştir.”Yani bu iş bitmiştir. Bu sunu, şu anda kutsallaştırılan kişileri sonsuzluğa kadar yetkinliğe erdirmiştir.

Burada vurgulanan birşeyi çok iyi anlamamız gerekir:

Kutsal Ruh, işin en başından itibaren bizleri sonsuza kadar dünyadan ayrı bir pozisyona getirir. Bu aşamadan sonra Kutsal Ruh, bizlerin yaşantısını “Mesih’te kim olduğumuz” gerçeğine yönlendiriyor. İşte bu da “kutsallaşmanın” gerçek anlamıdır.

Romalılar 6:1-11.ayetlerini lütfen okuyunuz.

Pavlus gerçek olarak bilmemiz gereken birşeyden üç kez bahsediyor.

Rom.6:3 “Mesih İsa’ya vaftiz edilenlerimizin hepsinin O’nun ölümüne vaftiz edildiğini bilmez misiniz?”

“Biz de O’nunla birlikte ölüme gömüldük” diyor.

Vaftiz kelimesinin içeriğinin ilk anlamı, Kutsal Ruh’un vaftizini vurgulamasıdır. Bizi vaftiz eden Kutsal Ruh’la, Mesih’te birleştiren Kutsal Ruh ile aynı Ruh’tur. Mesih’in ölümünde birleşerek; bizler de günaha öldük.

Rom.6:6 “Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz.”

Mesih’le birlikte eski varlığımızın çarmıha gerildiğini söylüyor.

Rom.6:7 “Çünkü ölmüş olan, günahtan özgür kılınmıştır.”

Çünkü bizler İsa Mesih’le birlikte öldük ve artık günahtan özgürüz.

8. ve 9. ayetlerde Pavlus şöyle diyor: “O’nunla birlikte öldüysek, O’nunla birlikte de dirildik.”

Rom.6:11 “Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayın.”

Her birimizin zaman zaman kendimizi günaha pek fazla da ölü, ya da Tanrı’ya karşı diri olmadığımızı hissettiğimiz günlerimiz olmuştur. Belki o gün, Rabbi nasıl hayal kırıklığına uğrattığınızı, Rabbin karşısında günah işlediğinizin farkına vardığınız ya da O’na hizmet etme fırsatını kaçırdığınızı çok iyi anladığınız bir gündü. Bunun sonucunda kendinizi Tanrı karşısında harab olmuş bir kişi gibi hissedebilirsiniz.

Ama Pavlus “Bizlerin Mesih’teki konumu hislerimize göre değişebilir.” demiyor.

Bizim Mesih’teki konumumuz, Kutsal Ruh’un yaptığı işle tanımlanır.

Günümüz nasıl geçmiş olursa olsun; inanmamız gereken gerçek şudur: Bizler gerçekten de Mesih’le birlikte öldük ve O’nunla birlikte dirildik. Ve günah karşısında ölüyüz. Bunun doğruluğundan da eminiz. Çünkü bizleri Mesih’te birliğe eriştiren tek bir Kutsal Ruh ile vaftiz olduğumuz gerçeğinden güç alırız.

Bu işlenen 11 ayet, İbraniler 10. bölüm 1-14. ayetinin yarısını bizlere açıklar.

İlk 11 ayet yine ebediyete kadar nasıl yetkinliğe eriştirildiğimizi anlatır. Ama Kutsal Ruh’un “kutsallaştırma” işi bu kadarla bitmiyor elbette. Bizleri sonsuza kadar yetkinleştirdikten sonra, artık git gide daha çok “kutsallaştırma” işine başlıyor. 12. ayette yapılan geçişe dikkat edelim:

Rom.6:12 “Bu nedenle bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin.”

Bizler Kutsal Ruh aracılığıyla sonsuzluğa kadar yetkinliğe eriştirildiğimizden, Mesih’te diri olduğumuzdan; artık bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerimizde egemenlik sürmesine izin vermememizi gerektiğini söylüyor. Artık kendimizi Tanrı’ya ölümden yaşama geçirilmiş kişiler olarak sunmamızı istiyor. Tüm bunlar Mesih’in ve içimizdeki Kutsal Ruh’un işleyişinin sonucudur.

c) Dayanma Gücü:

Filipeliler 1:6 “Sizde iyi bir işe başlamış olan Tanrı’nın bunu, Mesih İsa’nın gününe dek bitireceğine güvenim vardır.”

d) Yüceliğe Eriştirilme:

Romalılar 8:30 b “Tanrı…………….,çağırdığı kişileri akladı ve akladığı kişileri yüceltti.”

İsa Mesih’in geleceği o son yüce günde, biz de O’nun gibi olacağız. Çünkü O’nu olduğu gibi göreceğiz. Pavlus’un dediği gibi bizim doğal fiziksel bedenlerimiz, ruhsal bedenler olarak tekrar diriltilecektir. Ve bizlere Kutsal Ruh aracılığıyla verilmiş olan Mesih’in işi sonsuza kadar tamamlanmış olacak.

*Soru: Tanrı için Kutsallık konusunda bizim yaptıklarımızdan çok, O’nun benzeyişine dönüşmek çok daha önemli. İbraniler bölümünde de dediği gibi “Kutsallığa sahip olmadan, kimse Tanrı’yı göremeyecek.” Tanrı’nın Kutsallığa bakış açısı nedir? Ve Kurtuluş konusunda Kutsallığın bizim için önemi nedir?
*Yanıt: Amerikan kiliselerinde son birkaç yıldır çok büyük fikir ayrılığına düşülen konu şuydu: Bir insanın İsa Mesih’i Rab olarak kabul etmeden, kurtarıcı olarak kabul edip-edemeyeceği. Yukarıda sorulan konu, tam olarak bu olayın odak noktasını oluşturuyor. Çünkü Amerikan kiliseleri olarak bizler öyle bir dönemdeyiz ki; insanlar, bir insanın sonsuz yaşamı armağan olarak alabileceğini; ama kutsallık peşinde koşmak konusunda hiç de ciddi olamayacağına inanmaktalar. Kiliselerde şöyle deniliyor: “İsa Mesih’i Kurtarıcımız olarak kabul edip sonsuz yaşam armağanını alabiliriz. Ama O’na, hayatımızı değiştirmek isteyen ve Rab oluşuna direnebiliriz. Böylesi bir düşüncenin yanlışlığını belirtmeye gerek olmadığını sanıyorum. Çünkü bizler İsa Mesih’i kabul ettiğimizde; İsa Mesih’in tümünü kabul etmiş oluruz. Yani Romalılar 3. bölümü açıp, aklanmayı almanın güzel bir şey olduğuna inanmak ve sonra Romalılar 6. bölümdeki İsa Mesih’in Rabliğini görüp kabul etmemek normal olmasa gerek.

İşte bu nedenle şunu diyebiliriz: Kutsallık olmadan hiç kimse Tanrı’yı göremez.

İsa Mesih’in söylediği şu sözü hatırlayalım: “Beni izleyen öğrencim, çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeli.” Yani bedelini tartarak beni izlemeli.

*Soru: Yuhanna 3. bölümde şunu okuduk: “Bir kişi yeniden doğmadıkca, Tanrı’nın Egemenliğini göremez.” Daha sonraki anlatılan derste, yeniden doğuş aracılığıyla Kutsal Ruh’u aldığımızı, Kutsal Ruh’un içimizde iman ve tövbe bilincini kazandırdığını öğrendik. Bizler bu bilinci kazandıktan sonra iman ederek İsa Mesih’i ve Kutsal Ruh’u da yüreklerimize çağırmış oluyoruz. Bu anlatılan sıralama doğru mudur?
*Yanıt: Yuhanna 3.bölüm: Kurtuluşa eriştiğimizde; bunun öncelikle Tanrı’nın işleyişinin önceliği sayesinde olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Yani Tanrı her zaman bizden önce çalışır. Bu nedenledir ki; aynı işlemi yeniden doğmayla beraber Yuhanna 3. bölümde görebiliyoruz.

Yuhanna 3:3 “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkca Tanrı’nın Egemenliğini göremez.”

Burada iki şey var:

a) Görmek

b) Yeniden doğmak

“Tanrı’nın Egemenliğini görmek” bir benzetmedir. Yani İsa Mesih’in, Tanrı’nın Egemenliğini fiziksel olan bu gözlerle görmeyi kastetmediğini anlayabiliyor muyuz? Pavlus “biz imanla yürürüz, (gözlerimizle) görerek değil.” diyor. İsa Mesih’in burada görmekten kasti aslında imandır. Bu yüzden bizler yeniden doğmadıkca; imanımızı kullanarak Tanrı Krallığını alamayız.

Yuhanna 3:5 “İsa şöyle cevap verdi: ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkca Tanrı’nın Egemenliğine giremez.”

Yani yeniden doğuş, Ruh aracılığıyla olur. Bu yüzden Kutsal Ruh bizleri, görüp iman edebilmemiz için önce diriltir. Bizler, Tanrı’dan gelen armağan aracılığıyla inanır, iman ederiz.

Kutsal Ruh’la İlgili Tartışılan Bölümler: (Peygamberlik, İyileştirme v.s.)

Kutsal Ruh’un armağanları ile ilgili yapılan yanlış bir varsayım şudur: Bütün bu armağanlar (iyileştirme, peygamberlik, diller v.s.) Tanrı halkının normal yaşantılarında deneyimledikleri olaylardır. Ancak bizler Kutsal Kitabı okurken; görüyoruz ki Kutsal Ruh’un doğa üstü işleyişinin yok olması, insan hayatından çıkarılmış olması, bizlerin normal hayatlarını tanımlar.

Kutsal Ruh’un hayatlarımızda yok oluşunu değil; O’nun doğa üstü işleyişinin hayatlarımızdaki yokluğunu kastediyoruz.

Çünkü çoğu zaman şöyle denir: “Eğer bizler Kutsal Ruh’un mucizevi işlerini reddedersek; bir nevi Kutsal Ruh’u kiliseden çıkarıp atmış gibi oluruz.”

Buradaki soru, Kutsal Ruh’un varlığı ya da yokluğu değil; Kutsal Ruh’un tarihin belirli dönemlerinde nasıl çalıştığıdır.

Kutsal Kitabın hikayesi binlerce yıl önce Tekvin’le başlıyor ve gelecekte belirli bir zamanda yerine gelecek olan Esinleme Kitabıyla sona eriyor. Ve tüm bu yazılan bölümler boyunca, Kutsal Ruh’un varlığını görebiliyoruz.

Kutsal Ruh daha önce anlattığımız yollarla ve daha değişik şekillerle Kendisini gösterir.

Kutsal Kitap’ta geçen ve anlamamız gereken bir başka şey de şudur:

Birçok zamanlar boyunca doğa üstü olaylara hiç rastlanmaz. Ör:Malaki ve Matta arasındaki 400 yıllık bir sessizlik dönemi vardır. 400 yıl boyunca Tanrı’nın hiçbir mucizevi işlevi kaydedilmemiştir.

Eğer Kutsal Kitabı daha derin araştırsak, başka yerlerde de Tanrı’nın bu tür doğa üstü işleyişine rastlayamadığımız yerler vardır.

Bu yüzden Kutsal Ruh’un doğa üstü işleyişinin inanlıların hayatında her zaman rastlanır bir şey olduğunu söylemek; o kişiyi tamamen Kutsal Kitapla karşı karşıya getirmek demektir. Bu da bizi bir başka önemli soruyu yöneltmeye iter:

Neden mucizevi şeyler olur?

Bunun çok açık bir sebebi var gibi görünür.

Kutsal Kitabı okurken gelişen, mucizevi veya doğal olan olayların parça parça olduğunu görürüz. Ör: Musa ortaya çıktığında doğa üstü olaylar olduğunu görüyoruz. Elişya ve diğer iki peygamberin ortaya çıkışıyla da doğa üstü olayları gözlemliyebiliyoruz. İsa Mesih geldiğinde de bu tür mucizeleri görüyoruz. Yeni Antlaşma’da Elçilerin yaptığı tüm hizmetlerin, yine mucizelerle birlikte oluştuğunu fark ediyoruz.

Peki sizce Tanrı neden tüm bu peygamberlerin, elçilerin ve İsa Mesih’in işlerini mucizelerle destekliyor?

Çünkü Tanrı peygamberler, elçiler ve de en önemlisi İsa Mesih aracılığıyla halkına, Kurtuluşa ilişkin esinlemeyi verir. Ve tabi ki Kutsal Kitap da bu Kurtuluşa ilişkin esinlemenin yazıya geçirilmiş kaydıdır.

Tanrı halkının hayatı periyodik olarak elçiler ve peygamberlerle işaretlenir. Bu nedenledir ki, mucizevi olaylar periyodik olarak ortaya çıkarlar. Çünkü mucizeler peygamberler ve elçilerin vasıtasıyla gercekleşmiştir.

Tüm bu süre zarfında söylediklerimiz; “mucizevi deneyimler Tanrı halkının sürekli yaşadığı olaylar olmalıdır.” tarzında düşünen kişilere tamamen karşı çıkmaktadır.

Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle peygamberlerden oluşan temel üzerine bine edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh aracılığıyla Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te bina ediliyorsunuz.”

Bu bölüm Tanrı için bina edilen yaşayan diri tapınaktan bahsediyor. Ve Ruh’un bu yüce tapınağı bizleriz. Her yapıda olduğu gibi, bu yapının da bir temeli vardır. Bu temelin ne olduğuna bakalım:

Bu temel, İsa Mesih’in köşe taşını oluşturduğu; elçiler ve peygamberlerden ibarettir.

Sizce bir bina nasıl inşa edilir?

Önce temel atılır. Daha sonra 1. kat. Sonra başka bir temel atılır ve 2. kat oluşturulur. Kısacası önce temel atılır, daha sonra kat çıkılır. Bu örnek elbette doğru değil.

Temel bir kez atılır. Bu örnekteki amaç şudur: Kilise’de elçilere ilişkin hizmet sürekli (devamlı) değildir. Tanrı kilisesine armağan olarak elçileri ve peygamberleri verdi. Bu peygamberler de tanrısal esini kiliseye vererek, bir temel oluşturdular ve bu esinin verilişi tamamlandığında da görevleri bitmiş oldu. Burada anlaşılması gereken nokta şudur: Temelin atılması bittikten sonra, onların hizetlerinin işaretleri de bitti. Açığa kavuşması gereken konu şudur:

Burada ele alacağımız soru, Tanrı’nın güç ve kudretle bizlerle beraber olup, olmadığı değil; Tanrı güç ve kudretle tüm zamanlar için nasıl aramızda olduğudur?

Sizce hangisi Tanrı gücünün daha kudretli bir işleyişidir?

İsrail’e çölde verilen man mı? Yoksa bu akşam sofranızda yediğiniz ekmek mi?

Bunların ikisi de Tanrı’nın halkı arasında yaptığı işleyişinin çok kudretli işleridir. Bizler man’ın verilişinin çok olağanüstü bir örnek olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu ekmek İsrail’e hiç alışılmadık bir yolla verildi. Yağmur yerine, ekmek yağdı. Ama soframızdaki ekmeği bize çiftçinin verdiğini düşünüyoruz. Hayır ama bu Tanrı’nın gücüyle dünyaya bu meyveyi verişiyle oldu. Tüm bunları Tanrı doğal yolları kullanarak; bizlere veriyor diye bu mucizevi gücünü göstermediği anlamına gelmez. Tanrı bu ekmeği bize verirken; tohumu, ekmeyi, çiftçiyi, fırıncıyı hepsini kulandı.

Tanrı Eski Antlaşma’da man’ı verirken aracı kullanmaksızın direkt olarak Kendi gücüyle verdi. Üzerinde düşünülmesi gereken şey; Tanrı’nın aramızdaki işleyişinin kudreti değil, ama bu kudreti görebilecek gözlere sahip olup-olmayışımızdır. İşte bu nedenle Rabbin Sofrası ve vaftiz gibi gizleri Kutsal Ruh güçlendirir. Vaftiz yoluyla Tanrı gücünü diğer mucizelerde olduğu kadar etkili bir şekilde dünyaya gönderir. Tanrı kilisede fakirlere hizmet eden dyakon aracılığıyla çalıştığı güçle, aynı şekilde daha önceden peygamberlik eden ve dillerle konuşan insanlar aracılığıyla sunduğu gücünü gösterir.

Ama bizler kendimizi “Tanrı şu şekilde çalışmalıdır” diye şartladığımızdan; başka bir şekilde çalışan Tanrı’nın gücünü göremeyiz. Bu yüzden Tanrı’nın gücüyle, nasıl çalıştığını tanımlarken çok dikkatli olmamız gerekir.

Tabi ki elçiler sakatları iyileştirmişlerdi. Tanrı gücünün, kudretinin direk uygulaması sonucunda sakatlar yürümüştü. Ama bir doktorun aracılığıyla da herhangi bir hastayı iyileştirmeye çalışan Tanrı’nın gücünü görmemezlikten gelemeyiz.

Bu nedenledir ki, Tanrı’nın aramızdaki varlığını görmeye olan ihtiyacımızdaki bakış açımızı değiştirmemiz gerekir.

*Soru: Gökten İsrail’e man yağdığı zaman, Tanrı’nın işleyişini direkt olarak görüyoruz. Soframızdaki ekmeğin gelişi sanki daha indirekt bir olay gibi gözüküyor. Tanrı kilisedeki dyakonları kullanırken, Ruh’un hareketleri dolaylı olarak mı var? Peygamberlere olduğu gibi, Kutsal Ruh’un direkt olarak gelişi var. Bu ayrımı yapmak gerekiyor mu?
*Yanıt: Aradaki fark şudur: İkisi de Tanrı’nın kendi halkının ihtiyaçlarını karşılamak için sunduğu bir yol ama birinde aracı kullanıyor, diğerinde ise aracı kullanmıyor.

*Soru: Ruh da bu şekilde çalışmıyor mu?
*Yanıt: Evet. Tanrı’nın Ruh’u da böyle çalışıyor. Sanki man’ı yağdırırken çok yüce bir gücü vardı. Ama soframızdaki ekmeğin gelişinde böylesi bir güç yokmuş gibi algılanmamalı.

*Soru: Peygamberliklerin sona erdiğini ve tamamlandığını söylediniz. Ama kişilerin aracılığı ile Kutsal Ruh’un işleyişi hala devam ediyor olamaz mı? Ör: Rabbin zaman zaman bir başka imanlı kardeş hakkında yüreğimize koyduğu ve gerçekleşen şeyler gibi.
*Yanıt: Peygamberlik armağının hala var olduğuna inanan insanlar onu Kutsal Kitap’tan gösteremiyorlar. Onlar bu gibi sözlerin Kutsal Kitap ayetlerinden daha az kutsal nitelikte ve hatalı olabileceğini söylüyorlar. Böylesi bir yaklaşımla Kutsal Kitap ayetlerine de ters düşmüş oldular. Kutsal Kitaptaki peygamberlik anlayışı kurtuluşa ilişkin hatasız, mükemmel esinleme sunmaktır. Ör: 1. Korintliler 13:2 “Eğer peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem ve her türlü bilgiye sahip olsam, eğer dağları yerinden oynatacak kadar büyük bir imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim.”

Buradan da anlaşılacağı gibi, bir kimsede peygamberlik armağanı varsa; bütün sırları bilebilir.

O zaman aklımıza gelen soru şudur: peygamberlikte bulunabildiğimizde hangi sırrı anlayabildiğimizdir?

Efesliler 3:2-3 “Sizler için Tanrı tarafından bana verilen kayra yöneticiliğini hiç kuşkusuz duydunuz. Önceden kısaca yazdığım gibi, bu giz bana özel açıklamayla bildirildi.”

Burada Mesih’in ona verdiği armağan, Esinleme (açıklama) aracılığıyla bildirilen sırdır. Yani peygamberin açıkladığı sırlar, Tanrı tarafından Esinleme aracılığıyla veriliyor. Ve Pavlus daha sonra bu yolla verilen sırrın ne olduğunu bizlere açıklıyor.

Efesliler 3:4-6 “Bu mektubu okuduğunuz zaman Mesih sırrını nasıl kavradığımı anlayabilirsiniz. Bu sır önceki kuşaklara açıkca bildirilmedi. Şimdiyse Mesih’in kutsal elçlerine ve peygamberlerine Ruh aracılığı ile açıklanmış bulunuyor. Şöyle ki, diğer uluslar da mirasa ortaktır, aynı bedenin üyeleridir ve Müjde aracılığıyla Mesih İsa’da vaade ortaktırlar.”

Dikkat edersek, Tanrı’nın sırrı Ruh aracılığıyla açıklanıyor. Kimlere?  Tanrı’nın elçileri ve peygamberlerine. Ve bu sır daha önceden hiçkimseye açıklanmamış bir sırdır. Diğer uluslardan olan kişiler de bu mirasa ortaklar ve bu bedenin üyeleridirler.

İşte Kutsal Kitaba uygun olan peygamberliği bu ayetler tanımlıyor. Yanlış olabilecek hiçbir yanı yoktur.

Ama bütün bunları söyledikten sonra şunu diyemeyiz: “Peygamberlik armağanları artık olmadığından, yaşadıkların doğru olamaz.”

Herhangi bir kardeşimiz bize Kutsal Kitap’tan bir ayetle fikrini bize iletirse ve bu ayet yüreğimize işlerse, ya da Tanrı’nın hayatlarımızda işleyişine ilişkin çok pratik bir görüş sunarlarsa; çoğu zaman anlamlı ve bizim ihtiyaçlarımıza yöneliktirler. (Bazen doğru olmayabilirler)

Bana göre; Kutsal Ruh bu kişilerin hayatlarında işlemiştir fakat bu peygamberlik verilmesiyle aynı şey değildir. Pavlus ruhsal armağanları sıralarken, böylesi bir durumun hangi kategoriye girdiğini söylüyor. Şöyle diyor: “Kutsal Ruh’un her insana bilgelik sözü verebilir.”

Herhangi bir arkadaşımız bize Ruh’un kendisine açıkladığı bilgeliği verdiğinde, o sözü Kutsal Kitap’taki yetkili peygamberliğe göre test edip, denemeliyiz. Böylelikle doğru olup-olmadığını anlayabiliriz.

Daha sonra Kutsal Ruh’a, arkadaşımıza bu görüşü-anlayışı verdiği için teşekkür edebiliriz.

Böyle bir durumla karşılaştığımızda bu tamamen Kutsal Ruh tarafından esinlenmiş bir açıklama, peygamberlik değil; Kutsal Ruh’un Tanrı Söz’üne bir ışık tutuşu, ya da bilgelik olarak algılayabiliriz.

*Soru: Eski Antlasma’da yukarıda açıklanan tarz davranan kişilerin, Kutsal Kitap’ta peygamber olarak adlandırıldığını görüyoruz. Yani Tanrı halkını Kutsal Kitaba göre uyaran kişilere peygamber olarak adlandırıldıklarına rastlıyoruz. Bu konuda ne dersiniz?
*Yanıt: Bazen Tanrı, peygamberlik görevine atamadığı kişileri de aracı olarak kullanabilir. Ör: Davut bir kraldı. Ama Tanrı ona Kendi esinini verirken, onu kullandı.

Bu anlatılanların tümü, Kutsal Kitab’ın sahip olduğu konumu koruyabilmek amacıyladır. Elçilerin İşleri kitabında Beriya köyündekiler gibi olmalıyız. Onlar duydukları her öğretiyi Kutsal Kitaba göre test ediyorlardı. Herhangi bir arkadaşımız gelip bize birşey söylediğinde; bu söylediği sözü Kutsa Kitapla karşılaştırmalıyız. Çünkü bu söz Kutsal Yazılarla bağdaşıyorsa; çelişki yoksa, o zaman bunun Kutsal Ruh’tan olduğuna emin olabiliriz.

Eğer elimdeki kitap, bir peygamberlik kitabıysa ve arkadaşımız da bize peygamberlik ettiğini söylüyorsa; zaman içersinde bu iki peygamberlik birbirine karışıp acaba her ikisine de aynı şekilde bir değer veriş mi çıkacak ortaya?

Bu yüzden bu iki şeyi tanımlarken, kullandığımız terimler ve dil çok önemlidir.

*Soru: Belli dönemlerde Tanrı’nın sessiz kaldığını görüyoruz. Ör: Ester bölümünde. Bunun nedeni ne olabilir?
 *Yanıt: Tanrı’nın sessiz kaldığı zamanlar, O’nun yokluğunu veya çalışmadığını göstermez. Yani bu gibi durumlarda Tanrı tüm dünya tarihini kendi amaçlarına bıraktığı anlamını da taşımaz. Böylesi bir durumu açıklığa kavuşturacak tek sebep şudur:

Tanrı sessiz kaldığı o dönem boyunca, peygamberliğe ilişkin halkına herhangi bir esin vermemiştir.

Galatyalılar 4. bölümü düşünün. Bu 400 yıllık sessizliğin doruk noktasında İsa Mesih doğuyor. Peki bu dönem süresince Tanrı işlemiyor muydu sizce?

Elbette ki, Kendi amaçlarını gerçekleştirmeden önce; İsa Mesih’i bizlere vermek için görünmeyen yollarla çalışıyordu. Ama bunları keşfedebilecek, görebilecek gözleri gerektirir.

Buna verilebilecek en iyi örneklerden biri Ester bölümüdür. Bu Kitap’ta Tanrı’nın ismi bir kez bile geçmemektedir. Devamlı olarak bu kitap’ta tesadüf üzerine tesadüflere rastlarız. Ve artık o kadar çok şeyi sizler tesadüf olarak değil, Tanrı’nın çalışması olarak görmeye başlarsınız. Bu kitap’ta Tanrı’nın işleyişi o kadar gözle görülmezdir ki; ismi bile geçmemektedir. Ama Ester ve Mordekay aracılığıyla Tanrı o kadar çok çalışmaktadır ki; bütün halk bu yüzden kurtulmuşlardır. Haman’ın Yahudileri öldürmek için yaptığı plandan kurtulabilmenin tek yolu bir mucizenin gerçekleşmesiydi. Ve Tanrı kendi halkını öyle bir mucizeyle kurtardı ki, hiç kimse bunun nasıl gerçekleştiğini göremedi. Kendilerini neyin vurduğunu hissetmediler bile.

Diller:

Elçilerin İşleri 2. bölüm

Daha önce de bahsettiğimiz gibi Kutsal Kitaba baktığımızda, bir kimsenin Kutsal Ruh’u alarak kurtuluşa eriştiğinde; ille de dillerle konuşması gerekmediğini görebiliyoruz. Çünkü Pavlus ve Filipeli gardiyan iman ettiklerinde dillerle konuşmamışlardı. Bunu belirtmekteki asıl önemli neden, kilisede iki farklı inanış ortaya çıkarılmaması gerektiğinin anlaşılması içindir. Eğer bilinmeyen dillerle konuşmak veya herhangi bir armağan Kutsal Ruh’un varlığını simgeliyorsa; o zaman İsa Mesih bu güce sahip değildi.

Diller hakkında başka bir gözlem yapalım:

Bu bölümde çok açıkca gözüken bir başka şey de; Yeni Antlaşma döneminde kullanılan diller, her zaman gerçek ve insanlar tarafından kullanılan dillerdir.

Bu bölümde Kudüs’te, dünyanın birçok yerinden bir araya gelmiş insanlar bulunmaktadır. Kutsal Ruh öğrencilerin üzerine güçle geliyor ve onlar dillerle konuşmaya başlıyorlar. Neticede orada buluna herkes öğrencilerin kendi dillerinde konuştuklarına tanık oldular. Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi, bilinmeyen dillerde konuşmanın kesinlikle hiçbir şekilde duyulmamış ya da anlamsız sözler ve seslerle birşeyler söylemek olmadığını görebiliyoruz.

Aynı şekilde İncil’de geçen diğer bölümlerin de (bilinmeyen dillerle ilgili) manasız olmadıklarını fark edebiliriz.

1. Korintliler 13:1 “Eğer insanların ve meleklerin dilleriyle konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bir bakır ya da çınlayan bir zilden farkım olmaz.”

Bu ayetlerden çıkarılan mana şudur:

1. Korintlilerde geçen bilinmeyen dillerde konuşmakla, Pentekost günündeki dillerle konuşmakla aynı değilse bile; bir nevi göksel ve gerçekten kimsenin anlamadığı bir şekilde yapılan konuşmadır. Ama “meleklerin dilleri” kelimesinin kullanılması, hiçbir şekilde normal insan dillerinden farklı bir konuşma olduğunu bize düşündürmemeli.

Bunun iki sebebi vardır:

İlk sebep çok güçlü olmamakla birlikte olası bir sebeptir. Pavlus tarafından söylenmiş olan “meleklerin dilleri” terimi, belki bugün bizlerin konuştuğu dillerin Tanrı tarafından gökten gelmiş olduğunu tanımlayabilir.

İkinci sebep ise daha olası bir sebeptir. Pavlus’un Korint kilisesini azarladığını görüyoruz. Ve sanki onların dilleri kullanış biçimiyle dalga geçiyor. Çünkü 14. bölümde göreceğimiz gibi, çeşitli dillerin kullanılması, Tanrı halkının tapınışında karmaşa ve düzensizlik yaratıyor. Bu yüzden onların bilinmeyen dilleri kullanışı “meleklerin dilleri” dışındaki herşey gibi.

İkinci sebebin olasılığı daha muhtemeldir. Nedenini alayabilmek için; 12. bölümü nasıl bitirdiğine bakabiliriz.

bölümde Pavlus’un bu dilleri nasıl yanlış olarak kullandıklarını söylemeden önce; 12. bölümün sonunda “en önemli şeyin ne olduğunu size göstereceğim” diyor. 13. bölümün sonunda da bu önemli şeyin diller değil; sevgi olduğunu söylüyor.

Bu kilisede bilinmeyen dillerde konuşan kişiler, topluluğun bedenini bina etmek için değil; insanları incitmek ve bölmek maksadıyla kullanıyorlardı.

Bu nedenle “meleklerin dilleri” teriminden göksel dillerde konuşmak anlamı çıkarılamaz.

1. Korintliler 14:14 “Bilmediğim dilde dua edersem ruhum dua eder, ama zihnimin buna bir katkısı olmaz.”

Bazı kişiler “bilinmeyen diller”i savunmak için; bu ayetleri kullanırlar. Şöyle söylerler: “Bu dua ediş, bu konuşma öylesine derinden, ruhtan gelir ki; bütün normal ve anlaşılabilir şeylerin üzerindedir.” Fakat burada Pavlus’un söylemek istediği şey; peygamberlik yanında Kutsal Ruh artık başka bir konuşma türüyle işlemektedir. Yani bu ruh, konuşmacının konuşma kapasitesini kullanmadan konuşan bir ruhtur.

Bence şunu söylemek doğru olur: Bizler kendi ana dilimizi konuştuğumuz zaman, beynimizin en çok konsantre olduğu taraf konuşmak olurdu. Kullanacağımız kelimeleri seçiyor, cümleler kuruyoruz. Oluşturduğumuz paragraflarla aklımızdakileri iletmeye çalışıyoruz.

Ama herhangi bir arkadaşınızın birdenbire Polonya’ca konuşmaya başladığını düşünün!  O anda orada bir Polonyalı’nın bulunduğunu varsayın. Bu durumda bilmediği dilde konuşan arkadaşınız kendiliğinden değil; ruhtan konuşmuş olacaktı. Yani konuşan kişinin Türkçe değil de, bilmediği bir dilde ettiği dua göksel bir dua anlamını taşımaz. Zira orada bulunan Polonyalı rahatca konuşulanları anlayacaktır.

Bu nedenle Pavlus’un burada söylediklerini “bilinmeyen bir dil” olarak yorumlamak doğru olmaz.

1. Korintliler 14:1-5 “Sevginin ardınca koşun ve ruhsal armağanları, özellikle peygamberlik yeteneğini gayretle isteyin. Bilmediği dilde konuşan, insanlarla değil, Tanrı’yla konuşur. Kimse onu anlamaz. O, ruhuyla sırlar söyler. Peygamberlikte bulunansa insanların ruhça gelişmesi, cesaret ve teselli bulması için insanlara seslenir. Bilmediği dilde konuşan, kend kendini geliştirir. Hepinizin bilmediğiniz dillerde konuşmanızı isterim, ama peygamberlikte bulunmanızı yeğlerim. Diller inanlılar topluluğunun gelişmesi için çevrilmedikce peygamberlikte bulunan, dillerde konuşandan üstündür.”

Burada dikkat edeceğimiz iki şey vardır:

En sonunda bilinmeyen dillerde konuşan kişi için ne diyor? “o ruhuyla sırları aktarır.”

Bu, 13. bölümde peygamberliğe ilişkin söylenen şeylerle aynı anlamdadır. “Eğer peygamberlikte bulunabilsem; bütün sırları bilirim.” Eğer ben bilinmeyen dillerle konuşuyorsam, bütün sırları söylüyorum.

Bütün bu şeylerin üzerine Pavlus’un Efesliler 3. bölüm’de bizlere açıkladığı sırrın ne olduğunu da açmak gerekir.

İlk kilisede bilinmeyen diller, kimsenin anlamadığı diller değildi. Müjde’nin yetkili bir esinlenişiydi.

5. ayetin sonunda ne söylendiğine dikkat edelim: Bilinmeyen diller tercüme edildiğinde, Pavlus bunları peygamberlikle eş seviyeye getiriyor. Peygamberlik sözlerinin tercüme edilmeye ihtiyacı olmaması, onları bilinmeyen dillerden daha yüksek bir konuma getiriyor. Çünkü bilinmeyen dillerin peygamberlik sayılabilmesi için, tercüme edilmesi gerekmektedir.

1. Korintliler 14:20-22 “Kardeşler, düşüncelerinizde çocuksu olmayın. Kötülük konusnda çocuklar gibi, ama düşüncelerinizde yetişkinler gibi olun. Kutsal Yasa’da şöyle yazılmıştır.

                        “Rab, ‘Yabancı dilleri konuşanlar aracılığıyla,

                         yabancıların dudaklarıyla bu halka sesleneceğim;

                         yine de beni dinlemeyecekler!’ diyor.”

Görülüyor ki, bilinmeyen dillerde konuşma, imanlılar için değil, imansızlar için bir belirtidir. Peygamberlikse imansızlar için değil, imanlılar için bir belirtidir.”

Burada Pavlus bizlere Grek kiliselerinde “bilinmeyen dillerin” neden kullanıldığını açıklıyor. İşaya 28. bölüm’den alıntı yapıyor. Ve bu bölümde Tanrı, İsrail üzerine olan yargısını söylemektedir. Diyor ki “ben size yabancı insanların kullandığı garip dillerle konuşacağım.”

Tanrı neden insanların anlamadığı bir dilde konuşsun ki?..

Şöyle diyor Tanrı: “Çünkü zaten onlar beni dinlemeyecekler.”

Bu benzetme, İsa Mesih’in İncil’de yapmış olduğu benzetmelere benziyor. İsa şöyle diyor:“Duyacaklar, işitecekler ama anlamayacaklar.”

Yani İsa Mesih’in öğrencilerinin yüreğinde bazı gerçekleri net bir şekilde ortaya çıkaracak olan bu benzetmeler, Ferisilerin gözlerinden ve yüreklerinden bu bilgileri saklayan ve gizleyen, aynı benzetmeler olacak. Ve işte Tanrı onları yargılayarak diyor ki: “Onlara bilinmeyen dillerde konuşacağım.”

Kısacası Yeni Antlaşma’daki diller olayı, bu peygamberliğin gerçekleşmesidir. Bu yüzden diyor ki: “yabancı diller inanlılar için değil; imansızlar içindir.”

Eski Antlaşma’daki insanlar, Mesih’i red ettiklerinden; yabancı dillerle yargılanmaktadırlar. Bu yüzden de Tanrı’nın Ruh’u Grek kiliselerinin üzerine dökülmüştür. Öyle ki “duyarlar ancak anlamazlar.”

Tanrı’nın merhameti ışığında, Romalılar 9. ve 11. bölümleri hatırlamamız gerekir. Tanrı sırf İsraillilerin ve Yahudilerin kıskançlığını uyandırmak için, bütün Ruh’unu Greklerin üzerine dökmektedir. Bu yüzden de Tanrı İsrail’i yargılamak amacıyla kilisesine bilinmeyen diller armağanını vermektedir.

Bütün bu söylenenlerin ışığı altında, eğer bilinmeyen diller kilisenin anlamadığı bir dua diliyse; o zaman yukarıda anlatılanların hiçbir anlamı kalmamaktadır.

İyileştirme Armağanı:

Yakup 5:14-15 “İçinizden biri hasta mı? İnanlılar topluluğunun ihtiyarlarını çağırtsın, Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler. İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracak. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacak.”

Bu ayeti okuduğumuzda şöyle düşünebiliriz:

Sırf iyileştirme armağanları ortalıkta yok diye, Tanrı halkını artık iyileştirmiyor mu? Böyle birşey yoktur. Yakub’un burada 14. ayette ne söylediğine dikkat edelim:

Bunu yapmakla kilise, kendisini iman alanına sokarak, Tanrı’nın gücünün çalışması için aracılık etmiş oluyor.

Elçilerin İşleri kitabında da gördüğümüz iyileştirme armağanı, öyle bir niteliktedir ki; elçilik görevini İsa Mesih’e olan imanla kullandıklarında, O’nun adıyla; doğuştan sakat kişilere “kalk ve yürü” diyorlar. Ve o sakat beden, iyileştirilmiş olarak yürüyerek gidiyor. Tanrı’nın bu kişilerin hayatında, direkt ve ani çalışması, sadece bu kişilere ve elçilere özgüdür. Ama Yakup diyor ki: “bu meshedilme ve kilisenin duası aracılığıyla Tanrı, eski zamanlarda Petrus aracılığıyla olduğu kadar, güçlü çalışacak.”

Ama bu sefer Tanrı’nın yüce kudreti, bir araç vasıtasıyla gelecek.

Aklımıza şu soru gelebilir:

Neden iyileştirme armağanını, Pentekostal ya da Karizmatik arkadaşlarımızın arasında daha çok görüyoruz?

Bana göre, hala onların arasında iyileştirme armağanı var demek yerine; Tanrı’nın kendi aralarında iyileştirme armağanına yönelik çalışacağına imanları var demek sanırım daha doğru olur.

Bu yüzden, onlardan bu konuda öğreneceğimiz şeyler olduğuna inanıyorum. Tabi ki bir denge sağlamak zorunda.

Çoğu zaman şu soruyla karşılaşırız:

İyileştirme armağanının amacı, anlamı nedir?

Çoğu arkadaşımız şöyle söyler: “kilise’de bu iyileştirme armağanının olması gerekir. Öyle ki Tanrı’nın gücü, bu kilise’de açıkca görülebilsin.”

Ama bana göre, Pavlus’un Romalılar bölümünde söylediği gibi, “Müjde, insanları kurtuluşa götüren güç, Tanrı’nın kudretidir.”

Bu nedenle, iyileştirme armağanının olmadığını söylemek; Tanrı’nın kilisesinde çalışmadığını söylemek anlamını taşımaz.

Bizler günümüzde de Tanrı’nın insanları iyileştirmesini bekleriz. Ama eski çağlardan daha farklı bir biçimde. Kutsal Ruh, Kutsal Ruh nedir Tanrı'nın kutsal ruhu kutsal ruh nerededir kutsal ruh nasıl alinir alınır

   

© Copyright incil.TürK