Tanrı’nın
Kutsal Ruh’u Ve İşi:
Öncelikle Kutsal Ruh kimdir sorusunu
cevaplayarak başlayalım:
Bunun ismindeki ilk söz ‘Kutsal’dır.
Kutsal Yazılara baktığımızda bu kelimenin
anlamını ‘ayrılmış,bir kenara bırakılmış’
anlamına geldiğini görüyoruz.
1. Petrus 1:15-16: “Sizi
çağıran Tanrı Kutsal olduğuna göre, siz
de her davranışınızda kutsal olun. Nitekim
şöyle yazılmıştır: “Kutsal olun, çünkü ben
kutsalım.”
Dikkat edin! Petrus burada Tanrı hakkında
anlatım yaparken; Levililer kitabından alıntı yapıyor ve
bizlere Tanrı’nın ne kadar kutsal olduğunu hatırlatıyor.
Tanrı ayrıdır. Ama neden Tanrı’nın ayrı oluşuna dikkat
edelim! Cevabını 14. ayette bulabiliriz.
1. Petrus 1:14: “Söz dinleyen çocuklar
olarak, bilgisiz olduğunuz geçmiş zamandaki
tutkularınıza uymayın.”
Dünya günah içersine düşmüştür.
Tüm erkek ve kadınların davranışları günahlılıkla
lekelenmiştir. Ve işte bu yüzden Tanrı dünyadan
ayrılmıştır. Tanrı Kutsal olduğundan; günahtan
ayrıdır. İşte bu yüzden Tanrı Petrus aracılığıyla
diyor ki: “Ben dünyadan ayrı olduğum için;
siz de dünyadan ayrı olun.” Kutsal
Ruh, Kutsal Ruh nedir Tanrı'nın kutsal ruhu
kutsal ruh nerededir kutsal ruh nasıl alinir
alınır
Tanrı Kutsal olduğu için, dünyadan
ayrıdır. Aynı zamanda Tanrı’nın Ruh’u da Kutsaldır ve O
da günahtan ve dünyadan ayrılmıştır.
İşaya 6:1-6: “Kral Uzziya’nın öldüğü yıl,
Rabbi yüce ve yüksek bir taht üzerinde oturmakta gördüm;
ve etekleri mabedi dolduruyordu. Kendisinden yukarıda
Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı vardı;
İkisile yüzünü örtüyor, ve ikisile ayaklarını örtüyordu;
ve ikisile uçuyordu. Ve biri obirine çağırıp diyordu:
Orduların RABBİ kuddustur, kuddustur, kuddustur; bütün
dünya onun izzetile dolu. Ve çağıranın sesinden
eşiklerin temelleri sarsıldı, ve ev dumanla doldu. Ve
ben dedim: Vay başıma! Çünkü helak oldum; çünkü ben
dudakları murdar bir adamım, ve dudakları murdar bir
kavmın içinde oturmaktayım; çünkü gözlerim kralı,
orduların RABBİNİ gördü. Ve Seraflardan biri bana doğru
uçtu, ve elinde bir kor vardı; maşa ile onu mezbahın
üzerinden almıştı;”
Yine bu bölümde Kutsallık kavramının
nasıl kullanıldığına dikkat edin! Tanrı o kadar Yüce ki;
O sadece Kutsal değil, “Kuddus, Kuddus, Kuddus’tür” diye
söz ediliyor. Tanrı günahlı olan şeyden ayrıdır.
Bu bölümde iki kişi görüyoruz.
Tanrı ve İşaya. Tanrı Kutsal olduğundan;
yükseltilmiş ve yüceltilmiş durumda. Tanrı
saf ve görkemli. Buna mukabil İşaya kendi
günahlılığını anlıyor. Ve Rabbin karşısında
alçaltılıyor. Kendi günahkarlılığını ve
kirliliğini fark ediyor. Bu yüzden “Vay
başıma! Çünkü helak oldum” diyor.
Tanrı’nın Kutsallığı, karşımıza insanın
günahlılığı olarak çıkıyor.
Üçlü Birliğin üçüncü kişisi olan Kutsal
Ruh ile işte bu noktada karşılaşıyoruz. Ayrı ve görkemli
olan Kişi…
Üçlü Birliğin ikinci kelimesi
‘Ruh’. Ruh kelimesinin temel anlamı ‘rüzgar’
ya da ‘nefes’tir.Kutsal
Ruh, Kutsal Ruh nedir Tanrı'nın kutsal ruhu
kutsal ruh nerededir kutsal ruh nasıl alinir
alınır
Eyüb 1:19 “Ve işte, çölün ötesinden büyük
bir yel geldi, ve evin dört köşesine çarptı, ve
gençlerin üzerine yıkıldı., onlar da öldüler; ve ancak
ben, sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum.”
Burada yazar ‘çok kuvvetli bir rüzgar’dan
bahsediyor. Burada sözü edilen ‘yel, rüzgar’ kelimesi,
Tanrı’nın Ruh’u ile aynı kelimedir. Bu rüzgarın, nasıl
bir rüzgar olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu rüzgar, bir
meltem ya da hafif serinlik veren bir rüzgar değildir.
Büyük bir rüzgar, büyük bir yel…Yani güç patlaması
şeklinde gelen bir rüzgar. Bu yel o kadar güçlü ki;
bütün bir evi yok ediyor. Bu yel ve rüzgar, Tanrı’nın
Ruh’unun gücünü tanımlayan bir rüzgardır.
Eyub 4:9 “Allahın soluğu ile yok
oluyorlar,
Ve öfkesinin yeli ile
telef oluyorlar”
Burada yine görebildiğimiz şey, Tanrı’nın
soluğunun, yelinin gücüdür. Tanrı’nın soluğu o kadar
güçlü ki; O’nun önünde yok oluyorlar. Yine bahsedilen
şey; güçlü bir rüzgardır.
Mika 3:8 “Fakat ben Yakuba günahını ve
İsraile suçunu bildirmek için RABBİN Ruhu ile, kuvvet ve
hak ve cesaretle doluyum.”
Burada konuşan Mika peygamberdir.
Kuvvetle dolu olduğunu söylüyor. Çünkü Rabbin Ruh’u ile
dolu. Kendi peygamberlik görevini yerine getirmesini
sağlayan Rabbin Ruh’unun verdiği güçtür.
Yine Tanrı’nın Ruh’unun gücünden bahseden
son bir bölüme bakalım:
Yuhanna 3:5-8 “İsa şöyle
cevap verdi: ‘Sana doğrusunu söyleyeyim,
bir kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkca Tanrı’nın
Egemenliğine giremez. Bedenden doğan bedendir,
Ruh’tan doğan ruhtur. Sana, ‘yeniden doğmalısınız’
dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser;
sesini işitirsin, ama nereden gelip nereye
gittiğini bilemezsin. Ruh’tan doğan her
adam da böyledir.”
Burada İsa Nikodim’e yeniden
doğmak hakkında birşeylerden bahsediyor.
Karşımıza çıkan şey Ruh’un iki özelliğidir:
Tanrı’nın Ruh’u yine bir rüzgara benzetiliyor.
8. ayette karşımıza çıkan yine bu yelin
çok güçlü oluşuna dair olan özelliğidir.
Tanrı’nın Ruh’u bizlerin kontrol altına
alabileceği bir güç değildir. O, Kadir bir
Ruh’tur. O, Kendi istediği yerde çalışır;
bizim istediğimiz yerde değil. İsa Mesih’in
de burada vurguladığı; Tanrı’nın gücünün
insanlar tarafından kontrol edilemeyecek
tarzda bir güç olduğudur.
Kutsal Ruh’un hizmeti de
oldukca gizemlidir. 8. ayetin son kısmına
bakalım:
Yuhanna’nın sözlerinden anladığımız
şey; Tanrı’nın Ruh’unun kuşatan vahşi bir
güç olduğudur. Tanrı’nın Ruh’u dokunduğu
herşeyi değiştiren rüzgardır.
Bir hortum’un oluştuğu ve
geçtiği andan sonra o şehrin durumuna ilişik
bir resimi ya da şehrin halini hiç gördüğünüz
oldu mu? Gerçekten de hortumun geçtiği herşey,
yerle bir olur. Rüzgarı görememiş olsanız
da; o şehirde bıraktığı etkileri görebilmek
mümkündür. Yani rüzgarın işleyişi, gizemli
ve güçlüdür. O fırtına da bir şehirden gelip
geçtiğinde; herşeyi değiştirebiliyor.
Açıkcası Kutsal Ruh da bizim
hayatlarımızda da bu şekilde çalışmaktadır. Kutsal Ruh
bizim hayatlarımıza girip; bizi değiştirmeye başladığı
veya güçle hayatımıza girdiği zaman, sanki hortumun
geçişine benzer bir alt-üst olmuş intibası belirir. Tüm
varlığımızı değiştirir. Tüm düzen kavramımızı,
duygularımızı değiştirir. Tüm varlığımızla bize ait
hissettiğimiz, değer verdiğimiz herşeyi alt-üst eder.
Rüzgarı nasıl kontrol altına alıp dizginleyemezsek;
Kutsal Ruh’u da dizginleyemeyiz.
Tevrat’da geçen Samson’un hikayesini
hatırlamakta yarar var. Çok güçlü bir aslan, Samson’a
saldırmak üzereydi. Hakimler 14. bölümde görebildiğimiz,
Tanrı’nın Ruh’u, Samson’un üzerine gelişidir. Ve Samson
Tanrı’nın gücü ile dolar. Bu güçle aslanı ikiye ayırır.
Aynı hikayede başka bir örneğe bakalım:
Rabbin Ruh’u yine Samson’un üzerine tüm
güç ve kudreti ile gelir. Samson Filistinliler
tarafından hapsedilmiştir. Bütün bağlarını Rabbin gücü
ile çözer ve 1000 kadar Filistinliyi öldürür.
Ya da İsa’nın çöle gidip denenmeden
önceki gücünü anlatan hikayeyi bir düşünün! Tanrı’nın
Ruh’u ile İsa, çöle doğru yönlendirilir Ve kötü olanla
savaşarak; sonunda kazanır.
Elçi Pavlus’un, Kutsal Ruh
hayatına geldiğinde; neler olduğunu hatırlayalım:
Kiliseye zulüm eden bir kişiyken; hizmet
eden bir şahıs haline geldi. İşte bu da Kutsal Ruh’un
doğasının gücünü bizlere açıklar. Tanrı’nın yeli,
Pavlus’un hayatına girdive herşeyi alt-üst etti.
Kutsal Ruh’un, bizleri bir başkasını
bağışlayabilmemiz için nasıl güçlendirdiği konusunda
biraz düşünelim. Ya da bizlere eziyet eden kişilere dua
edebilme gücünü veren Kutsal Ruh’u şöyle bir düşünün!
Bencil olan kişilerin hayatlarına Kutsal Ruh girdikten
sonra; tüm insanları sevip, onlara hizmet edebilecek
kadar değişen insanları hatırlayın!..
Bu nedenle hayatlarımızı Rabbin Ruh’una
açmak, hem harika hem de güçlü bir olaydır. Çünkü bizler
hayatlarımızı Rabbe açtığımızda; O bizleri hiç
beklemediğimiz şeyleri yapmaya, Krallığına girebilmemiz
için bazı riskler almaya yönlendire bilir. Hayatımızın
gidişini değiştirecektir. Yeni bir cesaret verecek.
Hayat değişti ren Kendi gücü ile bizim hayatlarımızı
dolduracak. Kutsal Ruh’un kim olduğunu iyi
bildiğimizden; tüm bunların oluşumunu beklemeliyiz.
Hayatlarımızı güçle ve kudretle istila
eden Tanrı’nın gücü hakkında biraz daha derin düşünelim:
Kutsal Ruh Kimdir?
Tekvin 1:1-2 “BAŞLANGIÇTA Allah gökleri
ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü
üzerinde karanlık vardı; ve Allahın Ruhu suların yüzü
üzerinde hareket ediyordu”
Yaradılışın en başında Tanrı’nın
Kutsal Ruh’unun çok aktif olduğunu görüyoruz.
Mezmur 33:6 “Gökler RABBİN sözü ile,
Ve onların
bütün orduları ağzının
nefesi ile yaratıldı.”
Burada Tanrı’nın nefesi ile
evrenin yaradılışı arasındaki ilşkiyi anlamamız
gerekir. Bizler için neredeyse Tanrı’nın
nefesinin gücünü kavrayabilmek imkansız.
Bir akşam dışarı çıktığınızda, gökyüzüne
bakın..Tanrı’nın yarattığı dünyanın mükemmeliğini görün.
Tanrı o kadar yüce ve güçlüdür ki; yapması gereken tek
şey, yaratmak için bir söz söylemesi yeterlidir. Ve tüm
yaradılış bu Söz aracılığı ile yaratılmıştı. Tanrı’nın
nefesi ile tüm evren var edildi. Bu nefes Tanrı’nın
Ruh’udur.
Kutsal Ruh’un hayatlarımızı bu denli
güçlü bir şekilde kontrolüne alıp, değiştir mesini şimdi
daha iyi anlıyabiliyor muyuz?
Evrenin yaradılışının en
başında suların üzerinde gezinen ve tüm
evreni yaratan O Ruh, artık bizim hayatımızdadır.
Hayatlarımızı değiştirmektedir.
İsa Mesih aracılığı ile Kutsal Ruh bizim
içimize geldiğinde, o en baştaki aynı güç bizim içimizde
yaşamaya başlıyor. Evreni yaratan aynı Kutsal Ruh,
peygamberler aracılığı ile konuşan aynı Ruh’tur.
2. Samuel 23:1-2 “Ve Davudun son sözleri
şunlardır:
Yessenin
oğlu Davud diyor,
Ve
yükseğe çıkarılan adam,
Yakubun
Allahının Mesihi,
Ve
İsrailin tatlı mezmur şairi diyor:
RABBİN
Ruhu benim vasıtamla söyledi,
Ve onun
sözü benim dilim üzerinde idi.”
Burada Davudun ne dediğine dikkatinizi
çekmek istiyorum.
“RABBİN Ruhu benim vasıtamla söyledi”.
Kutsal Kitap’ta peygamberlerin yazılı dökümanlarına
baktığımızda, onlar aracılığı ile konuşan, esinleme
veren Kutsal Ruh’tu.
1. Petrus 1:10-11 “Size bağışlanacak
lütuftan söz etmiş olan peygamberler, bu kurtuluşla
ilgili dikkatli incelemeler ve araştırmalar yaptılar.
İçlerinde olan Mesih’in Ruhu, Mesih’in çekeceği acılara
ve bu acıların ardından gelecek yüceliklere tanıklık
ettiğinde, Ruh’un hangi zamanı ya da nasıl bir dönemi
belirttiğini araştırdılar.”
İşte burada da görüldüğü gibi,
peygamberler aracılığı ile konuşan Kutsal Ruh’tu. Yani
bu dünyayı ve hayatlarımızı değiştiren Sözü bizlere
veren Kişi, bizim içimizde olan Kutsal Ruh’tu.
O gün peygamberler vasıtası ile konuşan
Ruh’la; bugün vaizler aracılığıyle konuşan Ruh aynı
Ruh’tur.
Dikkat etmemiz gereken bir başka şey de,
Tanrı Sözünün vaaz edildiğini duyduğumuzda; Kutsal
Ruh’un çalışmasına tanıklık etmiş oluruz. Ör: Pazar
günleri önderiniz çıkıp Tanrı Sözünü sizlere
bildirdiğinde onda işleyen Kutsal Ruh ile; eski
zamanlarda peygamberler aracılığıyle konuşan Kutsal Ruh,
aynı olandır. Ancak Kutsal Ruh’un hizmetini ve gücünü
kilise duvarları arasına sıkıştırıp; kısıtlayamayız. Ve
burada farkına varmamız gereken şey, bizler işyerimizde,
okullarımızda ya da yaşadığımız çevrede insanlara
Müjde’yi duyurup paylaşırken; bizde çalışan, Kutsal
Ruh’un ta kendisidir.
Kutsal Ruh’un işleyişi konusunda
birçok farklı görüşler ve iddialar var.
Benim sizlere anlatmaya çalıştığım,
yaratılışın en başında herşeyi yaratan Kutsal
Ruh, bizim içimizde; Müjde’yi paylaşırken
de işleyen aynı Kutsal Ruh’tur. İşte bu
yüzden arkadaşlarımıza ve komşularımıza
Müjde’yi duyururken bizde işleyen, kurtuluşa
götüren Kutsal Ruh’tun ta Kendisidir.
Eğer Kutsal Ruh’un işleyişini görmek
istiyorsak, yapmamız gereken tek şey; Tanrı Söz’ünü vaaz
eden ve duyuran inanlıları aramaktır. Topluluklarına
Tanrı Söz’ünü duyuran sadık çobanlara, önderlere, ya da
evlerinin sessizliğinde Tanrı Söz’ünü çalışan
inanlıların varlığına bakmamız gereklidir. Bu durumlarda
Tanrı’nın Kutsal ve Güçlü Ruh’unun hayatları değiştirmek
üzere çalıştığından emin oluruz. Bugün hayatlarımızı
kontrolü altında tutan Kutsal Ruh, yaradılışta aktifti.
Peygamberler aracılığı ile konuştu.
Bir sonraki şey ise Söz’ü esinledi.
2. Petrus 5:21 “Çünkü hiçbir
peygamberlik sözü insanın isteğinden kaynaklanmadı.
İnsanlar Kutsal Ruh tarafından yöneltilerek
Tanrı’nın sözlerini ilettiler”.
Burada Petrus’un vurguladığı,
Tanrı’nın Sözü peygamberlerin kendi istemiyle
değil; ama peygamberleri kullanarak Kutsal
Ruh aracılığıyla esinlenmiştir.
2.Timoteyus 3:16 “Kutsal Yazıların tümü
Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve
doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır”.
Tüm esinleme Tanrı tarafından
başlatıldığı, gönderildiği ve Tanrı’nın
gücüyle verildiği için; Kutsal Yazıların
tümü de Kutsal Ruh’un esinidir. Bu nedenle
Tanrı, Kutsal Ruh’u aracılığı ile, nefesiyle
tüm Sözü bize verdiğinde; bu Söz bizim her
iyi şeyi yapabilmemiz için bizleri donatacaktır.
Mesih İsa işte bu nedenle “insan sadece
ekmekle yaşamaz ama Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle
yaşar” diyor.
Yine Tanrı’nın Sözü ile nefesi ve Ruh’u
arasındaki ilişkiyi görebiliyor musunuz?
İşaya 59:21 “Ben ise, RAB diyor, onlarla
ahdim şudur: Senin üzerinde olan Ruhum, ve ağzına
koyduğum sözlerim, şimdiden ta ebede kadar senin
ağzından, ve zürriyetinin ağzından, ve zürriyetinin
zürriyeti ağzından ayrılmayacak, RAB diyor.”
Daha önceden Yeremya peygambere Tanrı
tarafından şöyle denilmişti: “Senin ağzına Ben, Kendi
Sözlerimi koydum.”
Tanrı elçilerin ve peygamberlerin ağzına
Kendi Sözünü nasıl koyuyor?
Aslında daha da önemlisi bizlerin ağzına
Tanrı Kendi Sözlerini nasıl koyuyor?
Öyle ki bizler O’nun elçileri oluyoruz.
İşte 21. ayette Tanrı bunu açıkca söylüyor.
Burada dikkat edin! Tanrı halkıyla bir
antlaşma yaparak, Kutsal Ruh’u aracılığıyla Sözlerini
ağızlarımıza koyuyor. Ve daha sonra Yeni Antlaşma’da da
görüyoruz ki; bu Sözler yanlızca ağızlarımıza konulmakla
kalmayıp, yüreklerimi ze de yazılacak. Ve işte Tanrı,
Kutsal Ruh’u aracılığıyla, Kutsal Yazıları esinleyen
Kişidir.
Bu Kutsal Yazılar, Güç ve Kudretle gelen;
hayatlarımızı değiştiren yazılardır.
Kutsal Ruh ile ilgili gözlem
yapabileceğimiz bir başka bölüme bakalım:
Luka 4. bölüm: Tüm bu dört İncil’i
okuduğumuzda, İsa’nın hizmetlerini gördüğümüzde, Kutsal
Ruh’un gücünün ne kadar harika birşey olduğunu
anlayabiliyoruz. Ama eğer Kutsal Ruh’un görevini ve
rolünü anlamazsak; ne kadar güçlü olduğunu tam olarak
kavrayamayız. Bizim hayatlarımızı güçle ve kudretle
istila eden ve yönetimi altına alan Kutsal Ruh’la, İsa
Mesih’i mesheden ve güçlendiren aynı Ruh’tur. Kutsal Ruh
İsa’nın bizim günahlarımız için yaşayıp ölmesini
tamamlayarak O’na güç vermiş, ve aynı güçle O’nu
meshetmiştir.
Yeşaya peygamberin kitabından alınan bir
bölüm İsa Mesih’e veriliyor. Ve İsa Mesih hizmetinin ilk
gününde Nasıra’da ayağa kalkıp bu yazıyı okumaya
başlıyor:
Luka 4:18-19 “Rab’bin Ruhu benim
üzerimdedir.
Çünkü O beni,
müjde’yi yoksullara iletmek için meshetti.
Tutsaklara
serbest bırakılacaklarını,
körlere
gözlerinin açılacağını duyurmak için,
ezilenleri
özgürlüğe kavuşturmak
ve Rab’bin
lütuf yılını ilan etmek için
beni
gönderdi.”
Sinagog’taki herkesin dikkati, o anda
İsa’nın üzerinde yoğunlaşmıştı. Ve İsa vaazına şu
sözlerle başladı: “Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine
gelmiştir.”
İsa’nın burada okuduğu parça, İşaya
peygamberin kitabından Rabbin hizmetkarını, kulunu Ruh’u
aracılığıyla meshedişinden bahsediyordu. İsa şöyle
diyor: “Meshedilen o kişi BEN’im. Rabbin Ruh’u Ben’im
üzerime geldi.”
Dikkat ederseniz, Kutsal Ruh burda İsa’yı
öngörülen hizmeti yerine getirmesi için meshediyor.
Yoksullara, tutsaklara Müjde’yi ilan etmesi, tutsakların
serbest kal maları ve körlerin gözlerinin açılması için
meshediyor. Kutsal Ruh’un meshedişi ve gücü aracılığıyla
tüm ezilenler özgürlüğe kavuşturuluyor. Böylece Rabbin
lütuf yılı ilan ediliyor.
Tüm bu anlatılanların doğrultusunda bir
sonuç çıkarmamız gerekirse; yaradılışta aracı olarak
kullanılan kişi, yani peygamberler aracılığıyla konuşan
ve Tanrı Söz’ünü esinleyen, gücünün tümüyle İsa’yı
mesheden ve işgal eden; Tanrı’nın kendi gücünden başka
hiçbirşey değildir. Bazen kişiler şöyle diyor: “Kutsal
Kitaptaki Kutsal Ruh’a ait ayetler sadece alıntılardır.”
Her zaman hatırlamamız gereken şey,
Tanrı’nın Ruh’u, Üçlü Birliğin üçüncü kişisidir. Babayla
aynı güce ve aynı derecede yüceliğe sahiptir. Bunu
anlamamıza yardımcı olacak birkaç ayete bakalım:
İbraniler 9:14 “Öyleyse sonsuz Ruh
aracılığıyla kendini lekesiz olarak Tanrı’ya sunmuş olan
Mesih’in kanının, diri Tanrı’ya kulluk edebilmeniz için
vicdanınızı ölü işlerden temizleyeceği ne kadar daha
kesindir.!”
Burada İsa’nın kendisini lekesiz bir sunu
olarak Tanrı’ya sunmasında, O’nu güçlendiren şeyin
Tanrı’nın ebedi Ruhu olduğunu söylüyor. Bu bölümde
anlatılan şey; Tanrı’nın Ruh’unun Tanrı’nın
özelliklerine sahip olduğu gerçeğidir. Tanrı’nın Ruh’u,
sonsuz olarak tasvir ediliyor. Ve yanlızca Tanrı
ebedidir, sonsuzdur. Bir başka örneğe bakalım:
1. Korintliler 2:9-11 “Yazılmış olduğu
gibi,
“Tanrı’nın,
kendisini sevenler için hazırladıklarını
hiçbir göz
görmemiş,
hiçbir kulak
işitmemiş,
hiçbir insan
yüreği kavramamıştır.”
Oysa Tanrı bunları bize Ruh aracılığı ile
açıkladı. Ruh herşeyi, Tanrı’nın derin düşüncelerini
bile araştırır. İnsanın düşüncelerini, insanın içinde
olan kendi ruhundan başka kim bilebilir?Bunun gibi,
Tanrı’nın düşüncelerini de Tanrı’nın Ruhundan başkası
bilemez.”
Bu örnekte de Kutsal Ruh’un, yanlızca
Tanrı’da var olabilecek özelliği taşıdığını görebiliyor
muyuz?
Sadece Tanrı’nın bilebileceği şeyleri,
Kutsal Ruh’un da bilebildiği söyleniyor. Yeni
Antlaşma’ya baktığımızda Kutsal Ruh’un, tanrısal
özelliklere sahip; açıkcası Tanrı olduğunun açıklanışını
görüyoruz. Yunus peygamber kurtuluşun Rab’den geldiğini
söyler. Kurtuluş Tanrı’dan gelir. Yeni Antlaşmaya
geldiğimizde karşımıza çıkan ilginç şey şudur: Kurtuluş,
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a atfedilmiştir.
Bununla ilgili iki örneğe bakalım:
2. Korintliler 1:21-22 “Bizi sizinle
birlikte Mesih’te pekiştiren ve bizi meshetmiş olan
Tanrı’dır. O bizi mühürledi ve güvence olarak
yüreklerimize Kutsal Ruh’u yerleştirdi.”
Pavlus kurtuluşumuzu tanımlarken;
Mesih’i, Kutsal Ruh’u ve Baba’yı ‘Bir’ ve aynı derecede
etkin oluşuna dikkat çekiyor. Burada bahsedilen bu
Üçlü’nün, hiçbirinin diğerine oranla daha fazla güçlü
olduğunu söylemiyor.
Bununula ilgili ikinci örneğe bakalım:
Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık
yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve
Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle peygamlerden oluşan
temel üzerine bina edildiniz. Köşe taşı Mesih İsa’nın
kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir tapınak
olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh
aracılığıyla, Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte
Mesih’te bina ediliyorsunuz.”
Bu örnekte de fark edebildiğimiz şey
Baba, Oğul ve Kutsal Ruh bizi Tanrı ile barıştırmak ve
birbirimizle sevgi ilişkisi içine girip; Tanrı’nın
yüceliğine yönelik bina olmamıza çalışmasldlr. İşte Ruh;
hem yaratan, hem kurtarandır. Tarihin en başında ve en
sonunda işleyen güç, aynı güçtür. Ve O da kişisel
olmayan bir güç değildir. O güç, Kutsal Yazıların
kurtaran kişisel ve yaratan gücü, Ruh’udur. Üçlü
Birliğin, üçüncü kişisidir. Kutsal Ruh’un hayatımıza
girişiyle oluşan harika şeylere neden şaşırmamamız
gerektiğini anlayabiliyormuyuz? Hem dünyaya hem de bize
kurtuluşu veren bu güç; şu an bizlerin içinde
yaşayandır.
Bu nedenle her birimizin karşı karşıya
kalabileceğimiz soru şudur: Rabbin Ruh’unun karşısında
alçakgönüllülükle diz çöküp çökemeyeceğimiz. Ya da Kendi
gücüyle bizim hayatlarımızda yapmak istediği şeyi
(hayatlarımızı değiştirmek gibi) kabul edip
etmeyeceğimizdir.
*Soru: Tevkin’in başlangıcında
dünyanın, Tanrı’nın “Ol” sözüyle yaratıldığını
biliyoruz. Bu anlatılanlar ışığında Üçlü Birliğin tümü
birbirine eşit derecede etkin ve güçlü ise; İsa Mesih’in
“Tanrı Sözü” olduğunu Yeni Antlaşmadan biliyoruz. Bu
durumda Kutsal Ruh için de “dünyayı yarattı”
diyebilirmiyiz?
*Yanıt: Aslında Üçlü Birliğin her
üç kişiliği de yaradılışta aktiftir. Genelde Tanrı’nın
yaptığı işleri haklı olarak farklı kişilikerle
özdeşleştiririz. Örneğin: Yaradılışı Baba ile,
kurtuluşumuzu İsa Mesih ile ve kutsallaştırılma işlemini
de haklı olarak Kutsal Ruh ile özdeşleştiririz. Ama
dikkat etmeniz gereken konu şudur: Üçlü Birliğin her
kişiliği, kendilerine has bazı işleri yaparken; her üçü
de aynı amaçla hareketle aktiviteleri devam etmektedir.
Bu yüzden her ne kadar yaradılışı Baba ile
özdeşleştirsek bile; Kutsal Yazıların bazı kısımları
Üçlü Birliğin geri kalan diğer kişiliklerinin
yaradılıştaki etkisini ve rolünü açıklar.
Ör: 1. Yuhanna ve 1. Koloseliler İsa’yı
“yaradılışın başlatanı ve yaradılıştaki her şeyin
Kendisi için yaratıldığı Kişi” olarak tanımlıyor. Daha
önceden baktığımız Tekvin 1. bölümde, Tanrı’nın Ruh’unun
yaradılışın tam ortasında olduğunu görüyoruz.
Başka bir örnek teşkil etmesi açısından
‘Kurtuluş’ işini ele alalım:
İsa Mesih’i düşünelim: O, hayatı uğruna
bizi sevmişti. “Ben koyunlarım için hayatımı vermeye
hazırım” demişti. Ancak Kutsal Yazıların bir diğer
bölümüne baktığımızda şöyle der: “İsa, Baba Tanrı’nın
isteği ve arzusuyla bizim günahlarımız için bir kurban
olarak sunulmuştur”.
İbraniler 9. bölümde de rastladığınız
gibi, Isa Mesih Kutsal Ruh tarafından sunuluyor. Bu
yüzden her ne kadar Üçlü Birliğin her birini farklı
rollerde önder olarak görsek de; Baba bir plan yapmışsa
da, Oğul’u ve Kutsal Ruh’u da aynı planı uygulamada
aktifdirler.
*Soru: Yuhanna 14. bölüm 28.
ayette “Çünkü Baba benden üstündür” diyor. Yukardaki
anlatılanlara bakarak, Üçlü Birliğin her üç kişiliğinin
de birbirine eşit olduğunu kabul edersek, burada
anlatılmak istenen şey nedir?
*Yanıt: Burada İsa Mesih’in
kasttetiği şey; Kendisinin Baba’dan daha az değerli
oluşu değildir. O, bizim kurtuluşumuzun başarıya
ulaştırılmasındaki ya da elde edilmesindeki rolünden
bahsediyor. Bu soruya büyük bir ışık tutabilecek bölüm,
Filipeliler 2:6 ayet olurdu. “Mesih, Tanrı özüne sahip
olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir
hak saymadı.”
Mesih tüm doğası ile Tanrı’ydı ve aynı
zamanda Tanrı’ya ait tüm görkem ve yücelik Mesihin’dir
de. Ayetin ikinci bölümüne bakarsak İsa Mesih’in
eşitliği, hak saymadığını görürüz. Bu yüzden 7. ayete
bakmakta yarar görüyorum: “Ama yüceliğinden soyunarak
kul özünü aldı ve insan benzeyişinde doğdu.” 8. ayet
“İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde
ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı.”
İşte Müjde’nin, İyi Haber’in tam kalbi
budur:Tüm görkem ve yüceliğine rağmen; bunları bir
kenara bırakarak, bizim günahlarımızın bedelini ödeyerek
kurtuluşumuz için, beden alıp dünyamıza geldi. Ve
bizlerin yararı için ‘kul’ özünü aldı. Ve işte bu
nedenle İsa Mesih “Benim yiyeceğim, Baba’mın arzusunu
yerine getirmektir.” diyor. Güç ve görkem anlamında O,
Baba’dan daha az ya da daha küçük değildir. Eşitliğine
sımsıkı sarılmayan ve bunu hak saymayan durumda da İsa
Mesih, Baba’dan daha az değerli bir varlık olarak
algılanamaz. Alçaltılmış bir kul benzeyişinde doğarak
bize gözüktüğü için; Baba’dan daha az değerli olduğunu
söylüyor. Yine İbraniler 9. bölümde şöyle bir ayete
rastlıyoruz: “Tüm günahkarların günahlarını, karşı
koyuşlarını ve suçlarını üzerinde taşıdı.”
Bu kadar görkemli olan Tanrı’nın, tüm
insanları kurtarışına eriştirmek için, beden alıp her
tür hakarete katlanarak dayanmasının, yüzüne
tükürülmesine bile tahammül göstermesinin harika
derinliğini kavrayabiliyormuyuz?
İsa Mesih’in burada “Baba’nın Kendisinden
daha üstün olduğunu” söylemesinin sebebi; O’nun arzusuna
ve isteğine boyun eğişinden, itaatindendir.
Daha önce de anlattığımız gibi şimdi
vereceğimiz örnek ayetler de Üçlü Birliğin her
kişiliğinin eşitliğini kanıtlayan ayetlerdendir.
2. Korintliler 13:14 “Rab İsa Mesih’in
lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı
hepinizle birlikte olsun.”
Amerika’da önderler ibadeti, kilise
topluluğuna bu ayetleri söyleyerek, ayini sona
erdirirler. Türkiye’de de böyle mi bilemiyorum? Bu ayet
şu açıdan çok önemlidir: Çünkü Tanrı halkı üzerinde, üç
kişiliğin bir olan tek Tanrı’daki etkinliğini ve Rab’bin
bereketini onlara sunuşunu kanıtlar. Pavlus’un, Üçlü
Birliğin üç kişiliğinden de tam bir eşitlikle
bahsedişinin derin manasını kavramamız çok önemlidir.
Eğer İsa Mesih ve Kutsal Ruh, eşit ve Tanrı değillerse;
bu ayet Tanrı’ya karşı kullanılan bir küfürden ya da
hakaretten ibaret sayılabilirdi.
Şayet eşit değillerse; Pavlus’un
Tanrı’nın ismini kullanarak, insanları Baba-Oğul ve
Kutsal Ruh adıyla bereketlemesi, Tanrı’nın Kutsallığına
yapılan çok büyük bir hakaret sayılırdı. Ama Pavlus
burada insanları Tanrı’nın ve bir insanın ve kişisel
olmayan bir gücün adında değil; üç kişilikte Bir olan
Tanrı’nın isminde bereketli yor.
Matta 28:18-20 “İsa yanlarına gelip
kendilerine şunları söyledi: gidin, bütün ulusları
öğrenciklerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve
Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum
herşeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna
dek her an sizinle birlikteyim.”
Tanrı’nın Üçlü Birlik olarak var olan
doğası burada da karşımıza çıkıyor. Tüm ulusları O’nun
öğrencileri olarak yetiştirirken, onları Bir isim
altında vaftiz etmeye de çağırıldık. Ama bu ismin kim ve
ne olduğuna bakmadan önce, biraz Eski Antlaşma’ya
dönmemiz gerekiyor.
Çıkış 20:7 “Allahın RABBİN ismini boş
yere ağza almayacaksın; çünkü Rab kendi ismini boş yere
ağza alanı suçsuz tutmayacaktır.”
Tanrı’nın emri üzerine, O’nun ismini boş
yere kullanmamamız gerektiği vurgulanıyor. Çünkü
Tanrı’nın ismi, O’nu bize belirten, açıklayan ifadedir.
Bu yüzden boş yere ağza alan suçlanacaktır. Matta 28’e
tekrar dönersek; görüyoruz ki belirli ve özel bir isimle
vaftiz etmemiz gerekiyor. Yani Tanrı’nın
isminde..Yargılanmak istemiyorsak; bu ismi boş yere
ağzımıza alıp, kullanmamalıyız. Ayrıca dikkate değer bir
başka şey de; tekil olarak kullanılan isim üç kişilikten
oluşmaktadır. Baba-Oğul-Kutsal Ruh. Tanrı’nın ismi
budur. Tanrı’nın Bir’liğindeki Üç’lüğe dikkat edin.
Yehova Şahitlerinin gittikce arttığı
ülkenizde, bu ayetlerin oldukca büyük önem taşıdığı
kanısındayım. Onlar da Tanrı’yı doğru isimle çağırmanın
önemini öğretiler. Onlar, İsa Mesih’in sadece Tanrı
tarafından yaratılmış bir kul olduğunu söyleyeceklerdir.
Böyle bir durumla karşılaştığınızda; Tanrı’nın isminin
ne olduğunu göstermek için bu ayetleri
kullanabilirsiniz.
İSA MESİH VE KUTSAL RUH
İsa Mesih’le Kutsal Ruh arasındaki
ilişkiyi anlayabilmek çok büyük önem taşır.
İncil’in hangi bölümüne bakarsak bakalım;
İsa Mesih’in yaşamında ve
hizmetinde, Kutsal Ruh’un gücünü ve
hizmetini görmemek imkansızdır. Aslında aralarındaki bu
ilişkiyi İsa Mesih doğmadan kavramak mümkündür.
Luka 1:35 “Melek ona şöyle cevap verdi:
‘Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, en yüce Olan’ın gücü
senin üstüne gölge salacak. Bunun için doğacak olana
kutsal, Tanrı Oğlu denecek.”
Luka’nın Meryem’e ne söylediğini anlamak
çok önemlidir. İsa Mesih henüz Meryem’in rahminde iken
Kutsal Ruh’un gücünü görebiliyormuyuz?
Luka 2:39-40 “Yusufla Meryem, Rab’bin
Yasasında öngörülen herşeyi yerine getirdikten sonra
Celile’ye, kendi kentleri olan Nasıra’ya döndüler. Çocuk
büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu.
Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi.”
Luka İsa Mesih’in çocukluk yıllarını
anlatırken, O’nun, büyüyen, güçlenen ve bilgelikle
yetkinleşen bir çocuk olduğunu vurguluyor.
Peki böylesi bir tasvirin sebebi sizce ne
olabilir?
Cevap açıktır: İşaya bölümünde okuduğumuz
gibi ‘Rab’bin Ruh’unun O’nun üzerinde olmas’ idi. İşaya
bu kişiyi, bu hizmetkarı Tanrı’nın ve Rab’bin seçilmiş
Kişisiolarak tanımlıyor. Ve RAB, seçtiği Kişi üzerine de
Ruh’unu koyacaktır. Bu sebeple İsa Mesih daha çocuk
yaşta olmasına rağmen bilgeliğinin görülebilmesi,
Tanrı’nın lütfu aracılığıylaydı. Bunlar da Kutsal Ruh’un
işleyişinin sonucunda oldu.
Şimdi de biraz daha ilerleyerek, O’nun
vaftizine bakalım:
Luka 3:21-22 “Bütün halk vaftiz olduktan
sonra İsa da vaftiz oldu. İsa dua ederken gök açıldı ve
Kutsal Ruh, bedensel bir görünüm alarak güvercin
biçiminde O’nun üzerine indi. Gökten gelen bir ses de
‘Sen benim sevgili Oğlumsun, senden hoşnudum’ dedi.”
İsa Mesih’in hayatında, bu noktada Kutsal
Ruh’un O’nun hayatına giriş sebebini, özelliğini anlamak
çok önemlidir. Burada İsa Mesih hizmetine başlamadan
önce, Kutsal Ruh tarafından meshediliyor. İsa Mesih
artık herkesin önünde açıkca peygamberlik olarak
görevini sürdürebilecek ve Tanrı’nın Krallığı’nın İyi
Haberini ulaştırmak için dolaşıp; konuşacak. Bir sonraki
bölüme baktığımızda İsa Mesih’in vaaz verişine
şaşırmamak gerekir. Artık açıkca bir kahin olarak görev
üstlendiğinden; Kutsal Ruh tarafından meshediliyor.
Kefaret gününde kurban sunacak olan kahinler kendilerini
yıkayarak ve meshederek temizliyorlardı. Hizmetinin bu
erken safhasında bile İsa Mesih,Kudüs’e giderek
kendisini bir kurban olarak sunmaya hazırlanıyordu. Bu
noktada bir Kral olarak da görevine başlıyordu. Bu
bölümde ilginç olan şey; gökten gelen sestir. O’ndan
hoşnut olduğunu söyleyen Baba, O’na ‘Oğlum’ diye
sesleniyor. Bu bölümde duyduğumuz şey adeta 2. Mezmur’un
yankılarıdır.
2. Mezmur şöyle diyor:
“Oğul hükmedecek ve tüm uluslar da O’nun
mirası olacak”. İsa Mesih, bu durumda Kutsal Ruh’un
meshedişiyle bizim kurtarıcımız olmak üzere hizmetine
başlıyor.
Eski Ahit’te Davut ve Golyat’ın
hikayesini hatırlayın: Davud’un kendi halkı uğruna nasıl
savaştığını düşünün. Güçlü Golyatı öldürmek için
Tanrı’nın Ruh’unun onu nasıl güçlendirdiğini
anımsıyormusunuz? Aslında işin özünde İsa Mesih,
vaftizinde Kutsal Ruh ile güçlendirilip; bizim adımıza
seçilmiş Kişi olarak savaşa hazırlanıyor.ve
meshediliyor. İşte O’nun insanlığı Kutsal Ruh’un
dökülmesiyle; bizim uğrumuza yapacağı iş için daha da
güçlendiriliyor. Vaftizden hemen sonra da İsa Mesih’in
soy ağacı ve O’nun tüm soyu Adem’e kadar geri alınıyor.
Luka 4:1-13’ü lütfen okuyunuz…Burada
gösterilen şey, sadece Tanrı’ya olan sadakatten çok daha
fazla birşeydir. İlk ayette gördüğünüz gibi, İsa çölde
dolaştırılırken; Kutsal Ruh ile dolu olarak gidiyor.
Sadece Kutsal Ruh ile dolu değildi. Ama Kutsal Ruh
tarafından bu sınanmayla karşı karşıya olmak üzere
yönlendirilmişti.
Bu hikayeden çıkarılacak şey, ‘bizlerin
de sadık olması’ gerektiği konusundan çok daha fazla
anlam taşır.
3. bölümün sonuna dönerek bir soru
yöneltmek istiyorum: Adem sınanmayı geçip, başarılı oldu
mu? Tabi ki hayır. Savaş alanına girmiş ve yenilmişti.
Kötü olan dedi ki: “Yediğin gün sen de Tanrı gibi
olacaksın”.Ve o da bu ayatmaya kanarak yedi…Bu yüzden
Adem aracılığı ile tüm insanlık günaha yenik düştü. 3.
bölüm başarısız olan ilk adamın ismiyle bitiyor.
Peki 4. bölümde ihtiyacımız olan şey
nedir?
Yani ikinci Adem olan İsa. Yeni insan.
Yani yeni bir ırkın başı olan yeni bir insan. Kendi
halkı uğruna savaş alanına giren Kişi ve Kutsal Ruh ile
dolu olarak; yönlendirilerek sınanıyor ve kazanıyor. 13.
ayete baktığımızda, şeytan yaralı bir hayvan gibi O’nun
yanından ayrılıyor. Elinden gelen tüm güçleriyle O’nu
sınamaya çalıştıysa da; kaybeden kendisi oldu. Çünkü
ikinci Adem, hepimiz için bu savaşı kazandı. 14. ayete
dikkatle baktığımızda; İsa Mesih Celileye Ruh’un gücüyle
donatılmış olarak dönüyor.
Burada içindeki Kutsal Ruh’un
doluluğundan kaynaklanan şeyin ne olduğuna dikkat edin.
Luka 4:31-32’ye bir bakalım:
“Sonra İsa Celile’nin Kefernahum kentine
gitti. Sept günü halka ders veriyordu. Yetkiyle
konuştuğu için O’nun öğretişine şaşıp kaldılar.”
Kefernahum’a gidip orada insanlara ders
vermeye başladı. İnsanlar İsa’nın öğretisine şaşıp
kaldılar. Çünkü O’nun öğretişinde yetki vardı.
Luka 4:33-37 ayetler arasına bakalım:
Cinleri çıkarararak; Şeytanın krallığı üzerindeki yetki
ve gücünü gösteriyor.
“Havrada cine tutsak, içinde kötü ruh
olan bir adam vardı. Adam yüksek sesle, “Ey Nasıralı
İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun?” diye bağırdı.
“Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu
biliyorum, Tanrı’nın Kutsalısın sen!”
İsa, “Sus, çık o adamdan!” diyerek cini
azarladı. Cin, herkesin önünde adamı yere yıktıktan
sonra, ona hiç zarar vermeden içinden çıktı.
Herkes şaşkına dönmüştü. Birbirlerine,
“bu nasıl söz? Güç ve yetkiyle kötü ruhlara çıkmalarını
buyuruyor, onlar da çıkıyorlar!” diyorlardı. Ve İsa’yla
ilgili haber o bölgenin her yanında yankılandı.”
Hasta kişiler İsa’ya getiriliyor; ve İsa
ellerini onların üzerlerine koyuyor, iyileştiriyordu.
İsa Mesih ve Kutsal Ruh’un aracılığı ile Mesih’in
çağının başlangıcını görüyoruz. Kutsal Ruh’un gücünün
tümüyle gösterileceği, iyileştireceği bir çağ bu.
İSA MESİH’İN KİŞİLİĞİ:
2000 yıl boyunca insanlar İsa Mesih’in
kimliğine ilişkin yazıyı sıkılmaksızın okudular. Matta,
Markos, Luka ve Yuhanna’da İsa Mesih’in hayatını
okuyoruz. Nazik ve hassas, Kutsal, sabırlı, sadık ve
sınırsız seven bir kişi ile karşılaşıyoruz. Bunların
ötesinde binlerce karakter özelliğine rastlamak
mümkündür. Bütün bu Müjde’leri okuduğumuzda; İsa
Mesih’in tam, gerçek, mükemmel özelliklerde bir ‘insan’
olduğunu görüyoruz. İsa’nın insanlığında bizler, ne
amaçla yaratıldığımızı görebiliyoruz. Çünkü bizim
bilebildiğimiz tek şey; günah tarafından düşmüş ve
bozulmuş insan doğasıdır. Ama burada karşımıza çıkan
şey; hayal bile edemiyeceğimiz konumda bir insan
doğasıdır.
Peki İsa nasıl böyle günahsız bir doğaya
sahip olabilir?
Örnek olarak İşaya bölümüne bakalım:
İşaya 61:1 “RAB Yehovanın Ruhu
üzerimdedir; çünkü hakirlere müjdeyi vazetmek için RAB
beni meshetti; yüreği kırık olanları sarmak için,
sürgünlere hürriyeti, mahpus olanlara zindanın
açıldığını ilan için,”
Burada söylediği şey açıkca Rabbin
Ruh’unun üzerinde olduğudur.
İşaya 42:1 “İŞTE, kendisine destek
olduğum kulum;canımın kendisinden razı olduğu seçme
kulum; Ruhumu onun üzerine koydum; milletler için hakkı
meydana çıkaracaktır.”
Biz İsa Mesih’in insanlığını
gördüğümüzde; Tanrı’nın Kutsal Ruh’uyla tam olarak dolu
bir insan olmanın ne demek olduğunu anlayabiliyoruz.
Bununla ilgili düşünebileceğimiz iki uygulama vardır.
Kutsal Ruh İle Yürümek Ne Demektir?
Pavlus bize bu soruyu sormamızı söylüyor.
Bunu bilmek için İsa’nın hayatına
bakmamız gerekir. 1. Korintliler 13. bölüm’de Pavlus’un
sevgiyi tarif edişini hatırlıyorsunuz. Tamamen İsa Mesih
gibi. Galatyalılar’da Pavlus’un Ruh’un meyveleri
hakkında neler söylediğini mutlaka okudunuz. Kendi
kendinize Ruh’un meyvelerine nasıl sahip olabileceğinizi
sorabilirsiniz. Diyeceğim tek şey; İsa’ya bakın. Çünkü
İsa Mesih Kutsal Ruh’un yaşantısını bizlere kanı-canlı
gösteriyor bir örnek olarak.
Dip not:
Belki bu Müslüman kültürde
arkadaşlarınızla, insanlarla paylaşırken; Müjde’nin
gerçeğini göstermek için, İsa Mesih’in hayatını ve
Kutsal Ruh’un gücünü onlara gösterebilirsiniz. Bazı
Müslüman arkadaşlarım Kuran-ı Kerim’i okuyup bana
“Muhammed gibi olmak”, onun gibi yaşamak istediklerini
söylemişlerdi. Muhammed’te belli başlı özelliklerin var
olduğu ve bunların güzel şeyler olduğu konusunda ben de
arkadaşlarımla hemfikirim. Ama Muhammed de Allah
karşısında düşmüş, günahkar bir insandı ve O da
Tanrı’nın görkemi ve yüceliğinden ayrıydı. Bu nedenle
Müslüman arkadaşlarımız iyi bir insan olabilmenin
yollarını Kuran’a ve hadislere bakarak bulmaya
çalışıyorlar. Bu durumda bazı şeyleri araştıran
arkadaşlarınızı İsa Mesih’in hayatına bakmaya
yönlendirmeniz, o kişiler için faydalı olacaktır.
Diğer bir uygulama şu olabilir
İsa Mesih’in hayatında olan başka
olayları anlatmaya devam edelim. O’nun ölümü hakkında
biraz düşünelim! Yine burada Mesih ve Kutsal Ruh
arasındaki ilişkiyi görüyoruz. İbraniler 9:14. bölüme
daha önce bakmış ve şunu görmüştük: İsa Kendini ebedi
Kutsal Ruh aracılığı ile sunuyordu. O’nu çarmıha
giderken güçlendiren şey; Tanrı’nın Kutsal Ruh’uydu.
Kutsal Ruh’un rolünü İsa Mesih’in dirilişinde de
görebiliyoruz.
1. Petrus 3:18 “Nitekim Mesih de bizleri
Tanrı’ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru
olmayanlar uğruna, günahlar için kurban olarak ilk ve
son kez öldü. Bedence öldürülmüş, ama ruhça
diriltilmiştir.”
Burada İsa Mesih’in dirilişinde Kutsal
Ruh’un rolünü anlamamız gerekir. O bedence öldürülmüş;
ama ruhça diriltilmişti.
Kutsal Ruh ve İsa Mesih arasındaki bu
ilişki neden bizler için bu kadar önemlidir?
İsa Mesih vaftizinde Kutsal Ruh’u ölçüsüz
olarak alıyor. Ölümünde ve dirilişinde de Kutsal Ruh’un
tümünü sahiplenmiş oluyor. O’nun göğe alınışı da aynı
derecede önem taşıyor. Tanrı Oğlu tüm yaradılışa hakim
olmak üzere Baba’nın Krallığında tahta oturtuluyor. Ve
İsa Mesih Baba’nın sağında oturtulurken; armağan olarak
Ruh’un tüm doluluğunu da alıyor. Işte burada bizim için
ne denli önemli olduğu da ortaya çıkıyor. İsa Mesih
Kutsal Ruh’u ölçüsüz olarak aldığından; Pentekost
gününde de kilisesini bu güçle donatıyor.
Sizce İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u Kendinde
bulunduruşu ne kadar büyük bir şeydir?
Bu sorunun cevabını bize iki bölüm
verebilir.
1. Korintliler 15:45 “Nitekim şöyle
yazılmıştır: ‘İlk insan Adem, yaşayan bir can oldu.’Son
Adem ise yaşam veren bir ruh oldu.”
Burada İsa Mesih ve Kutsal Ruh ile olan
ilişki ve bütünlük o kadar yüksek bir safhaya çıkıyor
ki; İsa Mesih’in Kendisi dirilişiyle yaşam veren bir
kayak olmaya başlıyor.
2. Korintliler 3:17 “Rab Ruh’tur ve
Rab’bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır.”
Burada Pavlus’un ne dediğine dikkat edin!
Yaptığı şey; Üçlü Birliği kenara atmak ya
da hepsini birbirine karıştırmak değildir. Anlatılmak
istenen şudur:
İsa Mesih Kutsal Ruhu o kadar büyük bir
derecede alıyor ki; artık İsa yani Rab, Ruh olmaya
başlıyor. Bu dolulukta ve bu birleşimde o kadar büyük
bir aşamaya ulaşıyor ki; sanki Ruh başka bir Mesih gibi
gözüküyor. İşte bu nedenledir ki İsa Mesih Yuhanna 14.
bölümde öğrencilerinin içini hüzün kaplamışken “Ben
gidiyorum ama size başka bir yardımcı gelecek.” diyor.
Ama esas dikkate alınması gereken kelimenin altını
çizmekte fayda vardır. Gelecek olan aynı türde güçlü bir
yardımcı olduğudur.
Bunu uygulamanın da iki yolu vardır:
Bizim için anlamlı olan şey; artık Kutsal
Ruh bize Mesih’e ait Ruh olarak gelmektedir. Bu
nedenledir ki bizler için olan Kutsal Ruh’un ilk görevi;
her birimizi daha fazla Mesih’e benzer yapmaktır.
Son günlerde Kutsal Ruh’un armağanları
konusunda birçok tartışmalar ortaya çıkmaktadır. Bu
tartışmalar bana göre Kutsal Ruh’un görevi konusunda
düşünmekten bizleri alıkoymaktadır.
Kutsal Ruh’un ilk görevi; bizleri
Mesih’in benzerliğine dönüştürmek.
Romalılar 8:29 “Tanrı, önceden bildiği
kişileri, Oğlu’nun benzerliğine dönüştürmek üzere
önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeşler
arasında ilk doğan olsun.”
Tüm bölümü anlayabilmek için; kendinden
önce gelen 28 ayeti de okumamız ve anlamamız gerekir.
Tüm bu ayetlerde Kutsal Ruh’ta olan yaşama ait
alıntıları görmek mümkündür. Kutsal Ruh ile yaşamak,
denetlenmiş olmak, Rabbin Ruh’unun içimizde yaşaması,
Rabbin Ruh’u ile yöneltilmek, Oğulluk Ruh’unu almak. 29.
ayette Kutsal Ruh’un işleyişinin sonucunu görüyoruz.
Hepimizin içinde var olan Kutsal Ruh, Tanrı’nın önceden
belirlediği işleri sonuca ulaştırmaya çalışıyor.
Yukarıdaki ayete göre Tanrı’nın önceden
belirlediği amaç nedir?
Oğlu’nun benzerliğine dönüştürülmemiz.
Kutsal Ruh ve bizim O’ndaki yaşantımız
hakkında.daha başka birçok ayetler vardır.
Romalılar 8:9-10 “Ne var ki, Tanrı’nın
Ruhu içinizde yaşıyorsa, siz benliğin değil, Ruh’un
denetimindesiniz. Ama bir kişide Mesih’in Ruhu yoksa, o
kişi Mesih’in değildir. Eğer Mesih içinizde ise,
bedeniniz günahtan ötürü ölü olmakla beraber, aklanmış
olduğunuz için ruhunuz diridir.”
Bakmamız gereken konu şudur:
KUTSAL RUH’UN VAFTİZİ:
Daha önce de bahsettiğimiz gibi, İsa
Mesih Kutsal Ruh’u limitsiz olarak içinde bulundurur.
Kutsal Ruh’un doluluğu Mesih’in üzerinde öylesine
bulunuyor ki; Pavlus “Rab Ruh’tur” diyor.
Kutsal Kitab’ın öğretişinde
bundan çıkaracağımız sonuç şudur:
İsa Mesih’i kabul etmekle, Kutsal Ruh’u
kabul etmeyi birbirinden ayıramayız. İsa Mesih’i kabul
etmek; Kutsal Ruh’u kabul etmektir. Kutsal Ruh’tan
mahrum olmak; İsa Mesih’ten mahrum olmaktır. 9.ayetin
sonunda Pavlus’un ne dediğine dikkat edin! “Ama bir
kişide Mesih’in Ruh’u yoksa, o kişi Mesih’in değildir.”
İşte bu nedenle İsa Mesih ve Kutsal Ruh
hayatlarımızda birlikte vardırlar. Bu yüzden bizler İsa
Mesih’l kabul ettikten sonra; hayatlarımıza Kutsal
Ruh’un gelişini beklemiyoruz. Her ikisi de tek bir olay
olarak, aynı anda hayatlarımızda gerçekleşiyor.
*Soru: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’u
aynı olarak kabul ediyorsak; bu sıralamayı yapmak
gerekli midir?
*Yanıt: 2. Korintliler 13:14 “Rab isa Mesih’in
lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı
hepinizle birlikte olsun.”
Daha önce de gördüğümüz gibi; bu Üçlü
Birliğe ait yapılan bereketleme, Üçlü Birliğin normal
sırasını yansıtmıyor. O, Baba-Oğul-Kutsal Ruh değil;
Oğul-Baba- Kutsal Ruh olarak yansıyor.
*Soru: İsa Mesih’in denenmesinde
şeytan nasıl O’nu alıp yönlendirebiliyor?
*Yanıt: Tam cevabını net olarak veremesek de;
şöyle olabilir: İsa Mesih bizim uğrumuza savaşıyordu. Bu
nedenle oraya şeytanın değil; kendi iradesiyle meydan
okurmuşcasına gitti.
*Soru: Luka 12:10. ayete göre,
İnsanoğluna kötü söz söyleyenin bağışlanabileceğini; ama
Kutsal Ruh’a küfredenin bağışlanmayacağını söylüyor.
Ölümünden sonra Kutsal Ruh’u bize gönderen İsa
Mesih’tir. Bu sözü biraz açmak mümkün mü?
*Yanıt: Açıklaması oldukca zor bir ve bütünüyle
aynı fikirde olunamayan bir bölümdür bu .Kutsal Ruh’a
küfür edilmesi, özellikle belirlenmiş bir günah olarak
karşımıza çıkıyor. Herhangi bir kişiye Müjde vaaz
edildiğinde açıkca onu reddeden bir kimse, sanki kendini
ölüme sürüklenmiş gibi oluyor.
İbraniler 4:4-6 “Çünkü bir yerde yedinci
günle ilgili şunu demiştir:
“Tanrı yedinci
gün bütün işlerinden dinlendi.”
Bu konuda
yine diyor ki,
“Onlar huzur
diyarıma asla girmeyecekler.”
Demek ki, bazılarının huzur diyarına
gireceği kesindir. Daha önce iyi haberi almış olanlar
söz dinlemedikleri için o diyara giremediler.”
Yazar burada aydınlatılan, göksel
armağanı tatmış, Kutsal Ruh’u almış, Tanrı Söz’ünün
iyiliğini ve gelecek çağın güçlerini tatmış olan
kişilerden bahsediyor. Ama bu kişiler düşerlerse; onları
tekrar tövbeye getirmek imkansız olacaktır. Buna en iyi
örnek sanırım Yahuda ve kral Saul olurdu. Bu kişilerin
hayatlarında Tanrı’nın Kutsal Ruh’u çok iyi çalışmıştı.
Yahuda 3 yıl boyunca Tanrı ile yürümüş ve daha sonra
para uğruna O’nu satmıştı. İşte Kutsal Ruh’a karşı
küfretmek…
*Soru: Kutsal Ruh’un
hayatlarımızdaki etkisinden başka, melekler de böyle bir
etkiye sahip midirler?
*Yanıt: İncil’de şöyle der: “Melekler Tanrı için
hizmet veren ruhlardır.” Bizim bilmediğimiz herhangi bir
yolla, melekler Tanrı’nın amaçlarını gerçekleştirmek
üzere dünyada etkindirler. Ama nasıl ve hangi yollarla
bunu bilmek çok zor.
*Soru: Elç. İşl. 1. bölümde
görüyoruz ki İsa Mesih, Baba’ya gideceğini ve daha sonra
Kutsal Ruh’un bizlere gönderileceğini “Kutsal Ruh’la
vaftiz oluncaya kadar bekleyin” diyor. Daha sonra
Pentekost’ un gelişini görüyoruz. Pentekost görüşe göre;
Kutsal Ruh’un verilişinin belirtisi armağanlardır.
İkinci vaftiz gerektiğine inanırlar. Bir diğer görüşe
göre; Kutsal Ruh vaftiz edildikten sonra kişiye armağan
olarak verilir. Biz Presbiteryenlere göre, Kutsal Ruh
vaftizi nedir?
*Yanıt: Kutsal Ruh’u alıp almadığımız
konusunda emin olmanın sadece bir yolu var. Bu da İsa
Mesih’e imandır. Çünkü farklı grupların da önerdiği gibi
bazı armağanların bizde olduğunu gösteren işaretleri
Kutsal Kitapta göremiyoruz. Ör: Diller armağanını ele
alalım. Bazıları şöyle diyor: “Kutsal Ruh’un bize
verilişinin belirtisi, her zaman dillerle konuşmak
şeklinde görülür.” Ama İsa Mesih, vaftizinde Kutsal
Ruh’u aldığında yabancı dillerde konuşmamıştı. Aynı
şekilde
Pavlus’a da böyle olmadı. Filipeli
hapishane gardiyanı da Kutsal Ruh’u aldığında, o da
dillerde konuşmadı.
Eğer Ruh’un bizde oluşunu gösteren işaret
her zaman dillerde konuşmak ise; o halde çok tehlikeli
bir durumla karşı karşıyayız demektir. Bu durumda ne İsa
Mesih, ne de Pavlus Kutsal Ruh’un doluluğunu almamıştır
anlamını çıkarabiliriz.
Bu prensibi diğer armağanlara da
uygulayalım:
1. Korintliler 12:11 “Bunların hepsini
etkin kılan bir ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları dilediği
gibi, ayrı ayrı dağıtır.”
Eğer bir insan “Kutsal Ruh’un alınmasıyla
beraber her zaman şu ya da bu armağan var olmalıdır”
diyorsa; o zaman bunu söyleyen kişi yukardaki ayetle tam
bir çelişki yaşıyor demektir. Çünkü bu ayet Kutsal
Ruh’un, armağanlarını istediği gibi dağıtabileceğini
söylüyor. Ve Kutsal Yazılarda hiçbir armağan her insanda
var diye tek bırakılmamıştır.
Aynı bölümde 13. ayete Kutsal Ruh
hakkında Kutsal Kitaba en uygun şeyi belirtiyor:
1. Korintliler 12:13 “İster Yahudi ister
Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden
olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz olduk ve hepimizin aynı
Ruh’tan içmesi sağlandı.”
Korint kilisesinin gerçekten de biraz
düzeltilmeye ihtiyacı vardı. İçlerinde öğretiye ilişkin
problemler yaşanıyordu. Kilise içinde problemler
mevcuttu. Tüm bunlara rağmen Pavlus şunu söylüyor:
“İstisnasız herkes bir Ruh’ta ve bir bedende vaftiz
oldular.”
Kutsal Kitap, bize hiçbir zaman iki
farklı insan grubundan bahsetmez. Yani “Kutsal Ruh’la
vaftiz olanlar” ya da “Kutal Ruh’la vaftiz olmayanlar.”
Tüm inanlılar, Kutsal Ruh’ta bir bedene vaftiz
olmuşlardır.
*Soru: İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u
alması ile; inanlıların Kutsal Ruh’u alması aynı mı?
Farklı mı?
*Yanıt: Tabi ki çok farklılık olacaktır bu
konuda. Yukardaki örneği sadece Kutsal Ruh’un İsa Mesih
üzerine nasıl büyük bir güçle geldiğini vurgulamak için
kullandım. Bunun oluşuyla birlikte, diller armağanının
gözükmemesini ayırt etmek amacıyla bu örneği verdim. Ama
hiçbir zaman Pavlus’un Kutsal Ruh’u alışıyla; İsa
Mesih’in Kutsal Ruh’u alışını aynı kefeye koyamayız. Bu
örnekten İsa Mesih’i ayırsak bile; yine de diller
armağanının oluşmadığını hem Pavlus; hem de gardiyandan
anlamamız mümkündür.
*Soru: İbraniler 8. bölüm 11.
ayette “Hiç kimse kendi yurttaşına, kendi kardeşine,
Rab’bi tanıyın diye akıl öğretmeyecek. Çünkü küçüğünden
büyüğüne kadar, onların hepsi beni tanıyacak.” diyor. O
halde bizler neden kendi aramızda da Tanrı’yı tanıtmak
gereği duyuyoruz?
*Yanıt: Kutsal Ruh insanları kullanır. Ve bizler
Kutsal Ruh’un araçları olarak işlev görürüz. Bu yüzden
pastörlerin, öğretmenlerin ya da öğrenci yetiştirmenin
var oluşu, Kutsal Ruh’un öğretişini bir kenara atmak
demek değildir. Ama burada bunlardan daha önemli bir
şeyin oluşuna dikkatinizi çekmek isterim: Burada
kastedilen “Tanrı’yı bilmek”; sistematik teolojiyi
bilmek anlamında değildir. Kastedilen şey; Tanrı’yla
yakın bir ilişki içersine girmiş olmaktır.
Karşımızda yerin ve göğün yüce Kralı var.
Ve en küçük, en genç, en eğitimsiz inanlı bile Tanrı
hakkında, dünyadaki en eğitimli insandan bile daha fazla
bilgi sahibidir. Çünkü almış olduğu Oğul’luk Ruh’u
içinde yaşamaktadır. Bu yüzden Tanrı’yı sevgili Babamız
diye tanırız. O bizim en yakın arkadaşımızdır.
*Soru: Kutsal Kitap’ta İsa Mesih’e
iman etmekle; Kutsal Ruh’u almanın aynı şey olduğunu
görüyoruz. Kutsal Ruh imanlıda öyle bir çalışmalı ki;
İsa Mesih’in adı yücelmeli. Kutsal Ruh geri plandadır ve
İsa Mesih’i yansıtır.
*Yanıt: Hatırlamamız gereken en önemli şey şudur:
Kutsal Ruh, Mesih’in Ruh’udur. Çoğu kilise kutsal Ruh’u
Mesih’ten ayrı olarak aramaya çalışıyorlar. Bu tip
şeyler elbette çok sakıncalı durumlar yaratabilir.
İbraniler 8:13 “Tanrı, ‘yeni bir
antlaşma’ demekle ilkini eskimiş saymıştır. Eskiyen ve
köhneleşen, çok geçmeden yok olur.”
*Sorulardan biri şuydu: “Eğer Eski
Antlaşma gerçekten Tanrı’nın Sözüyse; nasıl köhneleşir
ve yok olur?”
*Yanıt: Eski Antlaşma için yok
oluştan bahsetmesi, onun kötü olduğu anlamını taşımaz.
Bunun artık eskimiş sayılmasının başlıca sebebi, onun
Tanrı tarafından belli bir amaç için gönderildiğini ve
bu amacı yerine getirdiğini söylemesidir.
Galatyalılar 3:23-25 “Bu iman gelmeden
önce, biz Yasa altında hapsedilmiştik, gelecek iman
açıklanıncaya dek Yasa’nın tutuklusuyduk. Yani, Yasa
imanla aklanalım diye Mesih’in gelişine dek eğiticimiz
oldu. Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa’nın
eğiticiliği altında değiliz.”
Bu bölümde birkaç kere Pavlus “iman”
sözcüğünü kullanmaktadır. Ya da buna eşdeğer bir kelime
kullanılır. (25. ayette İngilizce çevirilerde “iman”
kelimesi yerine eş anlamlı başka bir kelime
kullanılmaktadır. Türkçe çevirilerde aynı kelime
kullanılmıştır.) Bu bölümün arka planındaki tarihsel
duruma bakalım: Pavlus, tarihteki bu dönüm noktasından
bahsediyor. Ve İsa Mesih tarihin bu tam merkez
noktasındadır. Tüm tarihi biz iki noktaya ayırabiliriz.
İsa Mesih’ten önce ve İsa Mesih’ten sonra. Bu yüzden 23.
ayette diyor ki “bu iman gelmeden önce.” Kullandığı “bu
iman” kelimesi İsa Mesih’e ilişkin. Yani İsa Mesih
gelmeden önce Tanrı halkı Yasa altındaydı. Burada
Pavlus’un üzerinde yoğunlaştığı, teke tek şahıslar
değildir. Bu nedenle diyor ki “iman gelmeden önce Tanrı
halkı Yasa altındaydı.” 24. ayete tekrar bakalım:
Yasa’nın belli bir amacı vardır. Pavlus, Mesih’ten önce
yaşayan Tanrı halkının yaşamını çocukluk dönemine
benzetiyor. Tanrı halkı (çocuklar) olarak bizle
ilgilenen, bizi eğiten birine ihtiyacımız vardı. Daha
doğru kelimelerle ifade etmek gerekirse; Eski Antlaşma
altında bulunan Tanrı halkının, kendilerini eğitecek ve
yetiştirecek birine ihtiyaçları vardı. Bu yüzden de
Yasa, Tanrı halkını İsa Mesih’e getirmek üzere
yönlendirdi, eğitti. Ör: Eski tarihte yaşayan bir
İsrailli olduğunuzu düşünelim: Ve Yasa altında
olduğunuza göre de, sünnet oluyorsunuz. Kahin
halkısınız. Aynı şekilde Yasa altında olduğunuz için
kurban sunmanız da gerekmektedir. Nesiller boyunca bunu
yapmanız şarttır. Çocukluk döneminde olan Tanrı halkının
üzerinde tüm bunların etkisi ne olmalı?
Tanrı halkının tümünü İsa Mesih’in
geleceği güne yönlendirmek. Böylece tapınakta her
seferinde bir kuzu kesilip; kan akıtıldığında insanlara
hatırlatılan şey Kurtuluşun Rab’den olduğuydu.
Sundukları her sunu ve kurban, onları Mesih’e
yönlendirdi.
Yeni Antlaşma’ya geldiğimizde; Zekeriya
ve Simon gibi insanlara rastladığımızda şaşırmamamız
gerekir. Bunların hepsi İsrailin kurtuluşu için
bekliyorlar. Tapınaktaki Simon’un ne dediğini hatırlıyor
musunuz? “Rab’bin sağladığı Kurtuluşu görmeden
ölmeyeceğim.”demişti. Yani Kutsal Yasa onu İsa Mesih’i
aramaya yönlendirdi.
Ama çocuklar büyüdüğünde artık eğiticiye
ihtiyaçları yoktur. Artık şimdi son çağda, yetişkinlik
devresine erişmiş sayılmaktadır. Bu nedenle elimizden
tutup; bizi İsa Mesih’e götüren Yasa’ya ihtiyacımız
yoktur. Pavlus’un Efeslilerde öğrettiği gibi bizde artık
ışık olduğunda, gölgeye ihtiyaç yoktur. Bu anlamda Eski
Antlaşma eskimiştir.
Bununla şunu kastetmiyoruz:
Eski Antlaşma’yı okuyup, hiçbirşey
alamayız. Pavlus’un da söylediği gibi, yazılan tüm bu
şeyler, bizlerin eğitilmesi içindir. Dolayısıyla tüm bu
kutsal yazıların hepsi Tanrı tarafından esinlenmiştir ve
bizi iyi işler için yetkin kılarlar.
*Soru: Kutsal Ruh’un
armağanlarından çok, Kutsal Ruh’un kendisinin önemli
oluşunu bizim bakış açımıza göre açıklar mısınız?
*Yanıt: Tabi ki ilk öncelik, armağandan ziyade,
onu veren üzerine yoğunlaşmaktır. Küçük çocukları
olanlar bilirler. Onları sevdiğiniz için bir armağan
verdiğinizi varsayalım. Sizden ziyade, verdiğiniz
hediyeyi daha çok sevmiş olmaları, kalbinizi kırabilir.
Çünkü sizin bu armağanı vermenizdeki asıl sebep;
aranızdaki ilişkiyi derinleştirmekti. Ne yazık ki çoğu
zaman insanlar daha ziyade armağanlara yönelirler.
Böylece armağanların kendisi, armağanları veren kişiye
yönelik olması gereken sevgimizi engelleyebilirler.
Çünkü inanlılar olarak yaşam amacımız; Tanrı’yı tanımak
ve O’nu sevmektir.
Başka bir uygulaması da olabilir.
Romalılar ve Korintliler bölümlerinde
yazarların Ruh’un armağanları üzerinde yoğunlaşması,
belki insanlar üzerinde biraz yanlış bir etki yaratmış
olabilir. Sanki Kutsal Ruh’un çalışmaları bir paket
içersine sınırlandırılarak, gerçek olmayan bir şeyi
akıllarımızla yaratmış intibasını verebilir. Romalılar
12. bölüm, 1. Korintliler 12. bölüm ve Efesliler 4.
bölümde belirtilen bu ruhsal armağanlar sadece bu
kadarla kısıtlı değildir. Verilmek istenenler bu
listeyle sınırlandırılmış değildi. Dikkatinizi çekmek
istediğim şey; bu listelerin iki kategoriye
ayrılabileceğidir.
Söz ve Eylem armağanları:
Bu nedenle yukarıda belirtilen
bölümlerdeki ruhsal armağanlara yönelik ayetleri
okurken; iki kategoriyi göz önünde tutmalıyız. Pavlus’un
sıraladığı şeyler, hem söz hem de eylem armağanlarını
kapsamaktadır.
Ruhsal armağanlar konusunda sorulması
gereken esas soru ne olmalıdır?
Verilen bu listelere bakarak, kişi
kendinde olan armağanları keşfedemez. Kişinin kendisine
sorması gereken esas soru, Mesih’in bedenine ve
komşularına bakarak şöyle olmalıdır: “İsa Mesih’in
bedeninde, topluluğumda ve kendi çevremde; hem sözde ve
hem de eylemde bu insanlara nasıl hizmet edebilirim?”
Bu sorudan sonra Kutsal Ruh’tan sizi, hem
sözde hem de eylemde güçlendirmesini istemelisiniz.
Kutsal Ruh’un armağanları aşırıya kaçıp,
abartmaya başlarsak; o zaman burçları da Hristiyanlığın
öğretileri içine alabiliriz gibi bir fikrin oluşmasına
meydan vermiş olabiliriz. “O aslan burcu, ben terazi
burcuyum. Benim yöneticilik armağanım, senin dillerle
konuşma armağanın var.”
Kutsal Ruh beden içinde böyle çalışmaz.
Bizler kendimizi belirli kalıplarda bazı armağanlarla
kısıtlarsak; Kutsal Ruh özgürce bizim içimizde
çalışamaz. Kutsal Ruh bizleri belirli bir yönde eğitmek
isterken; bizler durup; “hayır!..Ben bu yönde gitmek
istemiyorum. Çünkü benim yardım etme armağanım
var.”diyoruz.
Kutsal Ruh’a, hangi armağanlara sahip
olduğumuzu söylemek yerine; kendimizi O’na bırakıp,
O’nun bizleri yönlendirişiyle yürümeye çalışmamız daha
doğru olur.
*Soru: Bazı imanlılar ruhsal
armağanları, Kutsal Ruh’tan ayırıyor. Bu durumda Kutsal
Ruh’un bize müdahalesi nedir?
*Yanıt: Hiçbir zaman ruhsal armağanları Kutsal
Ruh’tan ayrı tutamazsınız, ayıramazsınız. Yapmak
istediğimiz herkesin belirli bir dengede durmaya
çalışmasıdır. Örnek verdiğim şeyler daha ziyade Amerikan
kiliseleri çevresindeki şeylerdir. Orada kişiler ruhsal
armağanlar üzerinde daha fazla dururlar.
Yeni Antlaşma’ya baktığımızda sanki
ruhsal armağanlar üzerinde pek fazla durmuyor gibi
gözüküyor. Ör: İncil Ruhun armağanlarından ziyade,
insanın Kutsal Ruh tarafından kutsalıkta değişmesine
daha fazla önem veriyor.
Çoğu zaman ruhsal armağanlar üzerinde
yapılan birçok tartışma ve konuşma, Kutsal Ruh’un
Kendisine verilmesi gereken önemi vermiyor.
Başka bir örnek verelim:
Yeni Antlaşma’daki Kutsal Ruh’u
tanımlayan bir başka şey de; Kutsal Ruh’un tanık olarak
işlev görmesidir. O, Kendisi bir görev ruhudur. Kilise
üzerine dökülmüştür. Öyle ki kilise dünya üzerine
yayılsın. Kutsal Ruh’un armağanları üzerine yapılan bu
kadar konuşma ve tek yönlü dikkat, daha yüce olan görev
ruhuna verilmesi gereken ilgi ve önemi engeller. Bu
sebeple de kendi bedenimizi geliştirmek, bine etmek
yerine; sürekli olarak ruhun armağanlarını nasıl
kullanabileceğimiz konusuna takılıp kalırız. Ama Yeni
Antlaşma’da İsa Mesih’in bedeni her zaman dışa açılması
için bina edilir. Sadece verilen armağanların tadını
çıkarmak için değildir.
Kısacası Yeni Antlaşma’da gördüğümüz
gibi, bu konuda da bir dengenin sağlanmas gerektiği
açıkca belirtilmiştir.
KUTSAL RUH’UN ARMAĞANLARI VE PENTEKOST’UN
ANLAMI:
Pentekost günüyle ilgili farkına varmamız
gereken ilk şey; bu günün tarihte bir dönüm noktası
olduğudur.
Hatırladığınız gibi İsa Mesih, Elçilerin
İşleri 1. bölümde Kudüs’te öğrencilerine şöyle diyordu:
“Ben size Kutsal Ruh’u gönderinceye ve O’nun
armağanlarını alıncaya kadar, burada bekleyin.”
Elçilerin İşleri 1:4-5 “Kendileriyle
birlikteyken onlara şu buyruğu vermişti: ‘Kudüs’ten
ayrılmayın, Baba’nın vermiş olduğu ve benden duyduğunuz
sözün gerçekleşmesini bekleyin. Şöyle ki, Yahya suyla
vaftiz etti, ama sizler birkaç güne kadar Kutsal Ruh’la
vaftiz edileceksiniz.”
Ve öğrenciler İsa Mesih’in dediği gibi
bekliyorlar ve Pentekost günü geliyor.
Elçilerin İşleri 2:1-13’ü lütfen
okuyunuz.
Burada da dikkat ederseniz, Kutsal Ruh
güçlü bir yel gibi yeniden geliyor. Ve Kutsal Ruh
elçilerin üzerine gelmeye başlayınca; bahsedilen harika
olay gerçekleşiyor. 12. ayette görüldüğü gibi, bu olaya
tanıklık eden birçok insan, hayret ve şaşkınlıkla
seyrediyorlar. Bazılarıysa elçilerin sarhoş olduğunu
düşünüyorlar. 14. ayetten itibaren Petrus, vaaz etmeye
ve Kutsal Yazılar’dan buna ilişkin gördüklerini
açıklamaya başlıyor. Ve Yoel peygamberden alıntı
yapıyor. “Gördüğünüz gibi bu adamlar sarhoş değillerdir.
Ama Yoel peyamber aracılığıyla daha önceden bildirilen
şeylerin yerine gelmesidir.”diyor. Yoel peygamber,
Tanrı’nın Kutsal Ruh’unu kendi halkı üzerine dökeceğini
söylemişti. Ama bizim üzerinde duracağımız ayet, 17.
ayetteki “son günlerde” kelimesidir. Yoel peygamber
geleceğe bakarak; özlemle Kutsal Ruh’un dünyaya
gönderildiği günün, tarihin bir dönüm noktası olduğunun
ve “sonun başlangıcının geldiğini işaret edeceğini”
söylüyor. Petrus şöyle söylüyor: “Yoel peygamberin daha
önceden söyledikleri bugün sizin gözünüzün önünde
gerçekleşmiştir.”
Bugün, “Son günlerin” “Başlangıcını”
belirtiyor. Ve Pentekost günüyle beraber dünya, kendi
tarihinin son aşamasına girmiş oluyor.
Değişik bir bölüme bakarak; söylenenleri
pekiştirelim:
İbraniler 1:1-2 “Tanrı eski zamanlardan
peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli
yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da herşeyin
mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni
yarattığı kendi Oğluyla bize seslenmiştir.”
Bu bölümdeki karşılaştırmaya dikkat
edin!…Eski zamanlarda Tanrı, kedisini çeşitli yollarla
belirtmişti. Ama son çağda (son günlerde) kendi Oğlu
aracılığıyla konuştu. Tanrı’ını Kendi Oğlu’nda bize
kendini açıklaması, yine dönüm noktasını belirliyor.
Başka bir bölüme daha bakalım:
Galatyalılar 4:4 “Ama zaman dolunca
Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için
kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlunu gönderdi.”
Zaman dolunca, yani tarih belirli bir
aşamaya gelince Tanrı, Oğlunu dünyaya gönderiyor ve
artık başka bir “Son çağ” başlıyor.
Son bir bölüme daha bakalım:
1. Korintliler 10:11 “Bu olaylar,
başkalarına ders olsun diye onların başına geldi ve
çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için yazıya
geçirildi.”
Pavlus’un ne söylediğine dikkat
edin!..Tanrı Eski Ahit’te bulunan hikayeleri ve olayları
bizim öğrenebilmemiz için yazıya geçirtti. Bu ayetin
bizim hakkımızda ne anlatmak istediğine dikkat
edelim!..Bizler bu çağların “doluluğa ulaştığı”
zamanlarda yaşayan insanlarız. Elç. İşl. 2. bölümde
Petrus’un sözlerinde bahsedilen “Pentekost gününde,
Kutsal Ruh’un verilişiyle” beraber, artık “sonun
başlangıcı” 2000 yıl önce başlamış oldu. Bu yüzden
Pentekost günü, Kutsal Ruh’un verilişi; Kutsal Kitap’ta
ve dünyada Mesihle beraber, Eski Ahit çağından artık
Yeni Antlaşma çağına geçişi simgeliyor. Pentekost
günüyle beraber biz peygamberler tarafından belirtilen
“Yeni Çağın” başlangıcına tanık oluyoruz. Yoel
peygamber, bu çağın başlangıcını daha önceden
belirterek; “Bu, Kutsal Ruh’un Tanrı halkı üzerine
dökülmesiyle açıkca görülecektir.” diyor.
Hezekiyel 36:25-27 “Ve üzerinize temiz su
serpeceğim, ve tahir olacaksınız; bütün
murdarlığınızdan, ve bütün putlarınızdan sizi
temizleyeceğim. Ve size yeni yürek vereceğim, ve içinize
yeni ruh koyacağım; ve taş yüreği bedeninizden
çıkaracağım, ve size et yürek vereceğim. Ve Ruhumu
içinize koyacağım, ve sizi kanunlarımda yürüteceğim, ve
hükümlerimi tutacaksınız, ve yapacaksınız.”
Kutsal Ruh’un verileceği güne değindiğine
dikkat edin!..
Hezekiyel Yeni Antlaşma çağına bakarken;
çok merkezi bir temaya değiniyor. Tanrı şöyle diyor:
“Ruh’umu içinize koyacağım.”
Petrus da diyor ki: “Bu Yeni Antlaşma
vaadinin bugün yerine geldiğini görüyoruz.” Çağların
sonu gelmiştir. İsa Mesih’in sinagog’ta dediği gibi,
Rab’bin Lütuf yılı gelmiştir. Pavlus’un da dediği gibi
“işte şimdi Rab’bin lütuf zamanıdır. Şimdi Kurtuluş
günüdür.”
Pentekost gününü önemli yapan şey;
Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun, kendi halkına İsa Mesih
tarafından bir armağan olarak verilmesidir.
Petrus’un verdiği vaaza bakmaya devam
edelim:
Elçilerin İşleri 2:29-32 “Kardeşler size
açıkca söyleyebilirim ki, büyük atamız Davut öldü,
gömüldü, mezarı da bugüne dek yanı başımızda duruyor.
Davut bir peygamberdi ve soyundan gelen birini tahtına
oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz
verdiğini biliyordu. Geleceği görerek Mesih’in ölümden
dirilişine ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına
terk edilmedi, bedeni çürümedi.’ Tanrı, bu İsa’yı
ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun tanıklarıyız.”
Yine burada gördüğümüz yola dikkat
edelim:
İsa Mesih, Baba’ya yükseliyor. Rab olarak
tahta oturuyor ve Tanrı Oğlu’na Kraliyet armağanı
olarak, Kendi Ruh’unu veriyor. Ve Baba’sından almış
olduğu bu Ruh’u, kilisesinin üzerine döküyor. İsa
Mesih’in almış olduğu Kutsal Ruh, bize verdiği Kutsal
Ruh ile aynı olandır. Bu yüzden de Yeni Antlaşma’nın
merkezi noktası; Kutsal Ruh’un armağan olarak
verilişinde yatar.
Tanrı’nın Hezekiyel aracılığıyla dediği
gibi; Tanrı, “Ruh’unu insanların içine koyacak.” Yeni
Anlaşma’nın vaadinin yerine gelişinin başlanıcını,
Pentekost gününde görüyoruz.
İbraniler 8:10-11 “ ‘O günlerden sonra’
diyor Rab,
‘İsrail
halkıyla yapacağım antlaşma şudur:
yasalarımı
onların zihnine işleyeceğim,
yüreklerine yazacağım.
Ben
onların Tanrısı olacağım,
Onlar da
benim halkım olacaklar.
Hiç kimse
kendi yurttaşına,
kendi
kardeşine,
Rab’bi
tanıyın diye akıl öğretmeyecek.
Çünkü
küçüğünden büyüğüne kadar,
onların
hepsi beni tanıyacak.”
Burada yazar Yeremya’nın, Yeni
Antlaşma’ya ilişkin sözlerinden alıntı yapıyor.
Yeni Antlaşma ile bize vaad edilenlere
dikkat edelim!
Tanrı yasasını zihinlerimize koyacak;
onları yüreklerimize yazacak! Ve bizler Rab’bi o kadar
iyi tanıyacağız ki; hiç kimsenin bize Rab’bi tanıtmasına
gerek kalmayacak. Çünkü Tanrı diyor ki; “en küçüğünden,
en büyüğüne hepsi beni tanıyacaklar.”
Peki Tanrı Yeni Antlaşma vaadini bizlerin
içersinde nasıl gerçekleştiriyor?
Bizlere verdiği Kutsal Ruh’u
aracılığıyla….
Romalılar 8:3-4 “Doğal insan benliğinden
ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı
yaptı. Öz Oğlunu günahlı insan benzerliğinde günah için
kurban olarak gönderip günahı insan benliğinde
yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, doğal benliğe göre
değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin.”
Yasa’nın bizleri değiştirmeye gücü
olmayışına dikkatinizi çekmek istiyorum. Yasa’nın yerine
getiremediğini Tanrı, Oğlunu göndererek yaptı. Ve İsa
Mesih hepimiz için yapmak istediklerini, Kutsal Ruh
aracılığı ile başarıyor. Çünkü pentekost günü nedeniyle
bizler, Ruh’a göre yaşıyoruz.
Elçilerin İşleri 2 bölüme bakarak; Rab
hakkında bilgimizin ne kadar zenginleşeceğine dikkat
edelim. O’nun Yasasıyla ilgili kalbimizde olan bilgiler
ne kadar daha derinleşecek. Bunların cevabı 17. ve 18.
ayetlerde görülüyor.
Yoel burada Kutsal Ruh’un verilmesi olayı
üzerine yoğunlaşıyor. Ruh’un verilişinin sonuçlarından
bir tanesi de; “kızlarınız ve erkekleriniz peygamberlik
edecekler” diyor. Erkekler ve kadınlar. Tanrı’nın tüm
hizmetkarları.
Sayılar 11. bölümde Musa, Tanrı halkının
her birinin peygamberler olacağı güne özlemle bakıyor.
Ve Yoel diyor ki; “bugün, (o gün) Tanrı insanların
üstüne döktüğü gün gelecek. O gün de Tanrı Ruh’u
aracılığıyla; Tanrı halkının hepsi peygamberlik edecek.”
Ve Petrus diyor ki; “işte artık bu vaad, gerçek
olmuştur.” Çünkü artık Kutsal Ruh’u aracılığıyla Tanrı,
kendine ait bilgileri kalbimize yazacak. Kutsal Ruh’un
içimizde oluşuyla anlayabildiğimiz Yeni Antlaşma
vasıtasıyla, bir zamanlar sadece peygamberlerin sahip
olduğu bilgilere, artık Tanrı’nın tüm halkı sahip
olabilecek. Peygamberler, kahinler ve krallar aracılığı
ile iletilen Tanrı hakkındaki bilgiler artık, tüm
halkının gözleri önündedir. Eski Antlaşma’da birkaç
kişinin sahip olduğu bu bilgilere, artık bizler kişisel
olarak ilk Kişi’den sahibiz. Tanrı hakkındaki en derin
bilgiler, artık herkes tarafından paylaşılmaktadır. Biz
Pentekost aracılığıyla, Mesih’in Ruh’unu paylaşıyoruz.
Ve yine bu Ruh aracılığıyla; artık sadece bu Ruh’un
verebileceği, Tanrı hakkındaki bilgilere sahibiz.
Örnek olarak: 1. Yuhanna 2:20,27 “Sizler
ise kutsal Olan tarafından meshedildiniz; hepiniz
bilgilisiniz.” “Size gelince, O’ndan aldığınız Ruh sizde
kalır ve kimsenin size birşey öğretmesine gerek yoktur.
O’nun size herşeyi öğreten Ruhu gerçektir, sahte
değildir. Size öğrettiği gibi, Mesih’te yaşayın.”
Artık biz meshedildik. Ve bu meshediliş,
bize herşey hakkında öğretiyor. Ve bu gerçek bir
meshediliştir. Peki nedir bu meshediliş? Kutsal Ruh’un
Kendisidir. Bu yüzden hiç kimsenin bize “Tanrı’yı tanı”
demesine ihtiyacımız yoktur. Çünkü Tanrı halkının en
küçüğünden; en büyüğüne herkes Rab’bi tanımaktadır.
Bu söylediklerimizin tümünden bir sonuç
çıkarmamız gerekirse; ilk ders şu olurdu:
Pentekost’un odak noktası, Kutsal Ruh’un
verilişidir. Kutsal Ruh, İsa Mesih’in kilisesine verdiği
armağanıdır. Kutsal Ruh, Mesih’in kilisesinden tutun,
her inanlıya bir armağan olarak verilmiştir. Ve bu
armağan aracılığıyla; Kutsal Ruh’ta paydaşlık buluyoruz.
Bizler, Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun yaşadığı tapınaklarız.
Birey ve toplu olarak, Kutsal Ruh’un tapınaklarıyız.
Buna örnek teşkil eden birkaç ayete
bakalım:
Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık
yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve
Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle peygamberlerden
oluşan temel üzerine bina edildiniz. Köşe taşı Mesih
İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir
tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de
Ruh aracılığıyla, Tanrı’nın konutu olmak üzere hep
birlikte Mesih’te bina ediliyorsunuz.”
Hezekiyel kitabının sonuna doğru
baktığınızda, son zamanlarda yapılacak tapınağı
anlatmaktadır. Hezekiyel bu tapınaktan bahsederken;
fiziksel oluşundan ve dokunulabilirliğinden bahsediyor.
Bu tanım kafanızı karıştırmasın, zira onun bahsettiği
tapınak, bizleriz. Her birimiz yaşayan taşlarız. Mesih
İsa’da biz diriltildik. Her birimize Kutsal Ruh armağan
olarak verildi. Tanrı’nın kendisi, içimizde yaşamak
için; tüm bu taşları alarak her birimizi yaşayan
tapınaklar yapıyor. 12. ayette bunu diyor Tanrı.
İki yerde daha aynı temayı görebiliriz:
1. Korintliler 3:16 “Tanrı’nın tapınağı
olduğunuzu, Tanrı’nın Ruhunun sizde yaşadığını bilmez
misiniz?”
Mesih İsa’daki kimliğimizin harika
gerçeği; Tanrı’nın Kutsal Ruhunun içimizde yaşadığı
gerçeğidir. Bu nedenledir ki Pavlus, Korint’teki
inanlıların arasındaki ayrılıkları çok trajik buluyor.
Çünkü bölünme olduğu zaman paydaşlığın ipleri kırılıyor
ve Tanrı’nın tapınağı yavaş yavaş zarar görmeye
başlıyor.
1. Korintliler 6:18-20 “cinsel
ahlaksızlıktan kaçın. İnsanın işlediği tüm diğer
günahlar bedenin dışındadır, ama cinsel ahlaksızlıkta
bulunan, kendi bedenine karşı günah işler. Bedeninizin,
Tanrı’dan aldığınız ve içinizde olan Kutsal Ruh’un
tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Siz kendinize ait
değilsiniz. Bir bedel karşılığı satın alındınız; bunun
için Tanrı’yı bedeninizde yüceltin.”
Pavlus’un bizlerin, Kutsal Ruh’un
tapınağı olmamızın ne anlama geldiği konusunda yaptığı
pratik uygulamanın ne olduğuna dikkatinizi çekmek
isterim. Pavlus, cinsel ahlaksızlıkta bulunarak işlenen
günahın; kendi bedenimize karşı işlenen bir günah
olduğunu vurguluyor. Ama bedenlerimizi sadece fiziksel
açıdan yorumlamak; çok büyük bir hata olur. Çünkü İsa
Mesih aracılığıyla bizler, Kutsal Ruh’un tapınaklarıyız.
Bunun anlamı şudur:
Yeni Antlaşma’nın kalbinde, Kutsal Ruh’un
verilişi yatar. Kutsal Ruh’un armağanlarının verilişi
değil.
Son günlerde Kutsal Ruh tarafından
verilen armağanlara o kadar çok yoğunlaştık ki; Kutsal
Ruh’un kendisini unutmaya başladık.
Pavlus’un yazdığı mektuplara bakmaya
devam edersek; neden Kutsal Ruh’un armağanlarının,
Kutsal Ruh’a göre ikinci derecede olduğunu açıklıyor.
1. Korintliler 12:4 “Çeşitli ruhsal
armağanlar vardır, ama Ruh birdir.”
12:11 “Bunların hepsini etkin kılan bir
ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları herkese dilediği gibi, ayrı
ayrı dağıtır.”
Pavlus’un ne dediğine dikkatinizi çekmek
isterim: Ruh’un armağanlarının çok çeşitli olduğunu;
buna mukabil Ruh’un bir tek olduğunu vurguluyor. Her
birimizin farklı farklı armağanları olabilir. Kutsal
Ruh’un vereceği armağanlarının tamamına hiçbirimiz sahip
olamayız. Bazı insanların çok, bazılarınınsa daha az
armağana sahipmiş gibi bir görüntü ile karşılaşabiliriz.
Kimilerinin ruhsal armağanları hiç kimse tarafından
farkedilemeyen, alçakgönüllü armağanlar, kimilerininki
ise herkes tarafından alenen görülebilen ruhsal
armağanlar olabilir. Ama sayısı ve türü ne olursa olsun;
her birimizde aynı Ruh bulunmaktadır.
Pavlus bunun altını 11. ayette çiziyor.
Kutsal Ruh bunları herkese dilediği gibi dağıtır. Ama
bunu nasıl yaparsa yapsın; hepsi tek bir Ruh’un
işleyişinin ürünüdür.
Pavlus’un bu bölümde, Ruh’un armağanları
konusunu işleyişinde şunu görüyoruz: Kutsal Ruh’un
Kendisi, verdiği armağanlardan çok daha önemlidir!
Pavlus 13. bölümde de, Kutsal Ruh’un
armağanlarının, Kutsal Ruh’a göre ikinci derecede önemli
oluşuna yönelik sebeplerinden bir başkasına değiniyor.
1. Korintliler 13:8-12 “Sevgi asla son
bulmaz. Ama peygamberlikler ortadan kalkacak, diller
sona erecek, bilgi ortadan kalkacaktır. Çünkü bilgimiz
sınırlıdır, peygamberliğimiz de sınırlıdır. Ama mükemmel
olan gelince, sınırlı olan ortadan kalkacaktır.
Çocukken, çocuk gibi konuşur, çocuk gibi anlar, çocuk
gibi düşünürdüm. Yetişkin bir adam olunca çocukca
davranışları bıraktım. Şimdi herşeyi aynada silik bir
görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman, bilindiğim gibi tam
bileceğim.”
Pavlus burada armağanlar hakkında üç ayrı
örnek veriyor.
Peygamberlikten, dillerden ve bilgelikten
söz ediyor. Bu armağanların hepsinin geçip gideceğini
söylüyor. Bunların geçici armağanlar olduğunu
vurguluyor. Ama Kutsal Ruh, sonsuza kadar bizim
olacaktır. Armağanları geçicidir. Bu nedenle ruhsal
armağanlara verdiğimiz değere dikkat etmeliyiz.
Örneğin: İyileştirici mucizelere bakalım:
Müjde’yi okuduğumuzda; İsa Mesih ve
öğrencilerinin, hastalar için Tanrı gücünü nasıl
kullandıklarını görebiliyoruz. 1. Korintliler 12.
bölüm’de gördüğümüz gibi, hastalıkları iyileştirebilmek,
Ruh’un armağanlarından yanlızca bir tanesidir. Bu da,
Tanrı Krallığı’nın gücünün bizlere bir şekilde
gösterilişinin bir şeklidir. Ama bu tür mucizelerin
hiçbirisi, Tanrı Krallığı’nın aramızda var olduğunun
gerçeğini görebilmemiz için gerekli değildir. Bunlar,
Tanrı Krallığını bize gösterirler. Ama bu Krallığın var
olması için şart değillerdir.
Buna bir örnek vererek açıklayalım:
Yuhanna 11. bölüm’de İsa Mesih, Lazar’ı
ölümden diriltiyordu. Bu tabi ki muhteşem bir
iyileştirme gücü! Lazar üç gündür mezardaydı ve bedeni
çürümeye başlamıştı. O gün orada bulunmanın nasıl birşey
olabileceğini düşünmenizi öneriyorum! Bedenin o çürümüş
kokusunu duyumsamaya çalışın! Ve İsa Mesih, mezarın
önünde durarak; yüksek bir sesle “Lazar çık oradan”
diyor. Lazar, ölümden dirilmiş olarak mezardan çıkıyor.
Bu mucizeden bizler ne öğreniyoruz?
Bu mucize, Diriliş ve Yaşam olan İsa
Mesih’i, yani kurtuluşumuzun doğasını bizlere açıklıyor.
Tanrı’nın kurtarıcı gücünün, sadece ruh ve canlarımızı
değil; bedenlerimizi de kurtardığını kanıtlıyor. O gün
yapılan mucize, tüm inanlıların dirilişine bir işaretti.
Ama bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum: Lazar’ın
mezardan çıkışı; yüceltilmiş bir bedenle gelişini
göstermiyor. O son günü bekliyor. İsa Mesih, Tanrı
Krallığı’nın gücünü gösteren bu mucizeyi yaptığında ve
Lazar’ı dirilttiğinde; bir gün tekrar ölecek bir bedenle
diriltiyor.
Elçilerin İşleri Kitabın’da da (20.
bölüm) aynı şey oluyor. Elçilerin yaptığı mucizeyle, bu
kez Tabita ölümden diriltiliyor. Pavlus’un vasıtası ile
de Eftikus‘u ölümden diriltiyor. Ama bu insanlar
dirilmiş olmalarına rağmen; yüceltilmiş bir bedene sahip
değildiler. Elçiler, tüm bu mucizeleri Kutsal Ruh
aracılığı ile yapmalarına rağmen; aslında bu mucizelerin
tümü, daha ilerde olacak çok daha görkemli bir şeye
işaret ediyordu.
Günümüzde de bizler, Kutsal Ruh’un
armağanlarını en önemli şeylermiş gibi algılıyoruz. Ama
Kutsal Ruh’un armağanlarının hepsi, kendilerinden daha
yüce bir şeye işaret eden kısıtlı ve geçici şeylerdir.
Krallığın tüm doluluğuyla geleceği güne işaret ederler.
Bütün bunların hepsi, son günde Kutsal Ruh aracılığı ile
alacağımız mirasın tüm doluluğuna işarettirler.
*Soru: Tanrı ile geçirilen zamanın
azlığı ya da çokluğunun, daha fazla kutsallaşabilmek ya
da daha fazla “Kutsal Ruh’la dolmak”la bağlantısı var
mıdır?
*Yanıt: Kesinlikle bir ilişkisi var tabi ki.
Baktığımız şey gibi olduğumuz gerçektir. Dua ve Tanrı
Söz’ünün aracılığıyla Rab’bin güzelliğine ve
Kutsallığına bakarak; O’nun benzerliğine dönüştürülerek,
O’nun gibi oluyoruz. Biz İsa Mesih’i iman aracılığıyla
kabul ettiğimizde; yaşamlarımıza Ruh da geliyor. Ve
içimizde yaşamaya başlıyor. Pavlus’un “Ruh’ta vaftiz”
olarak tanımladığı şey, inanlının hayatında gerçekleşmiş
oluyor. Efesliler 5. bölümde Pavlus bizlere sürekli
“Ruh’ta dolu” olmamız gerektiğini söylüyor. Bununla neyi
mi kastediyor?
Bu bölümdeki benzetmede, Ruh ile dolu
olmakla-şarap içmek arasında bir paralellik kuruyor.
Fazla şarap içmemek gerektiğini, aksi takdirde onun
hayatlarımızı kontrolü altına alacağından bahsediyor.
Bunun yerine Ruh’un kontrolünde dolu olarak yaşanması
gerektiğini hatırlatıyor. Biz inanlılar, Rab’bin Söz’ünü
çalıştığımızda ve O’na dua ettiğimizde; O’nun
yönlendirişi ve yönetiminde oluruz.
Ama aklımızda tutmamız gereken birşey de
şudur: Ruh’la dolu olabilmenin yolu, asla belirli işleri
yapmış olmanın getirdiği bir mükafat değildir. O’nunla
geçireceğiniz zamanın çokluğu oranında
mükafatlandırılmak gibi algılanması oldukca yanlış olur.
Ama olan şey şudur:
Biz Kutsal Yazılara baktığımızda Tanrı’yı
görürüz ve O’nunla duada karşılaşırız. O; o kadar sadık
ve güvenilirdir ki, her gün O’nun önüne gelip yaşamımızı
imanla O’na sunabiliriz.
Peki nedir iman?
İman, boş ve açık ellerle Baba’ya
yaklaşıp bir armağan aramaktır. Ve Baba’nızla her
buluşmanızda, O’ndan Kutsal Ruh’unu ve yeni bir armağan
istiyorsunuz. Böylece Kutsal Ruh her sabah Mesih’e iman
aracılığıyla tazelenir. Verilen armağanın Kendisi
limitsizdir. Tanrı’nın bize İsa Mesih’te verdiği
armağanı hiç kimse ölçemez. Ama her sabah istediğiniz ve
artan ölçülerde aldığınız armağanlarınız değil;
armağanınızı veren kişiye olan benzerliğinizdir.
İmanın bir diğer ikizi tövbedir. Verilen
armağanı almak üzere elimizin uzatmamızın sebebi; eksik
ve ihtiyaçta olduğumuzu fark etmemizdir. İmanla elimizi
uzatmamızın temelinde gönlümüzde olan kırıklık ve
ihtiyacımıza olan bilinçlilik yatar.
Bununla birlikte düşünmemiz gereken bir
başka şey de; Kutsal Ruh’u kederlendirmektir. Bizler
günah işlediğimizde; Tanrı ile olan ilişkimizi zedelemiş
ve Kutsal Ruh’u kederlendirmiş oluruz. O bizden gitmiş
olmaz.
Kutsal Ruh’la dolu olup olmadığımızı
anlayabilmemizin en iyi yolu, o kişinin hayatındaki
ruhsal meyvalara bakmamız yeterlidir. Galatyalılar
bölümüne bakarsak; bunların sevgi, sevinç, sabır,
esenlik, şefkat, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetim
olduğunu görebiliriz. Kutsal Ruh’la doluluğun işareti
ruhsal meyvelerdir. Ruhsal armağanlar değildir. Ağaç bir
günde meyve vermez. Ağacın meyve verebilmesi için aradan
birkaç mevsim geçmesi gerekir. Tanrı’yla uzun bir
beraberlikten sonra, bu meyveler oluşur.
Fakat ruhsal armağanlar için böylesi bir
sürece ihtiyaç yoktur. Zira bu bir hediyedir. Tüm bu
armağanların kökeninde sevgi yatar.
KUTSAL RUH’UN HİZMETLERİ:
Ruh’un yaptığı hizmetlerden ilki, bize
kurtuluşumuz hakkında verdiği güvencedir. O, güvence
Ruh’udur. O, kendisi evlatlık Ruh’udur. İşte bu nedenle
Romalılar bölümünde şöyle der: “Ruh, içimizdeki ruhla
beraber Tanrı’nın çocukları olduğumuza tanıklık eder.”
Bu nedenle İsa Mesih aracılığıyla Ruh’a imanla
baktığımızda; O bizlere her gün Tanrı’nın ailesine ait
olduğumuz güvencesini verir.
Bir başka hizmeti de bize verdiği
özgürlük ruhudur. Ör: Pavlus Galatyalılar 5. bölüm’de
Mesih’in bizi özgürlük için özgür kıldığını söyler. Bu
özgürlüğün anlamının ne olduğuna bakacak olursak:
Bizler Ruh aracılığıyla, Tanrı önünde
Yasa’yı tutmak anlamında tüm iyi işleri yapma
ihtiyacından, kısacası Yasa’dan özgür kılındık. Bu
anlamda yine Ruh aracılığıyle Yasa’yı tutarak, Tanrı
önünde O’nun lütfuna layık olduğumuzu kanıtlamak
ihtiyacından ve Tanrı’nın önünde kendimizi aklamaktan da
özgür kılındık. Böylece Yasa’dan özgür kılındığımızda;
Yasa’nın lanetinden de özgür kılınmış olduk. Çünkü
gerçek şu ki; hiç kimse Yasa’nın önünde aklanamaz. Zira
Yasa’nın belirlediği standartlara erişmek mümkün
değildir. Yasa, mükemmeliyeti gerektirdiğinden, bizler
bu mükemmeliyete asla erişemeyiz.
İsa Mesih, bizim yerimize Yasa’nın bütün
gerekliliklerini yerine getirdiğinden; bizler bu
yükümlülükleri yerine getirme eyleminden özgürüz.
Peki bu istediğimiz herşeyi yapabiliriz
anlamını mı taşır?
Lutfa eriştik diye, günahın varlığına
izin mi vermeliyiz?
Elbette ki yanıtı “Hayır” olmalıdır.
Çünkü içimizde yaşayan bu Ruh kudret ve güç ruhudur.
Yani üçüncü hizmeti kudret ve güç’tür.
Romalılar 8:3-4 “Doğal insan benliğinden
ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın yapamadığını Tanrı
yaptı. Öz Oğlunu günahlı insan benzerliğinde günah için
kurban olarak gönderip günahı insan benliğinde
yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, doğal benliğe göre
değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin.”
Pavlus’un tam olarak ne dediğine
bakalım: “Yasa tam olarak bizi Tanrı’nın önünde aklamak
için güçsüzdü.” Ama 4. ayete dikkat edersek, söylediği
şeyi anlayabiliriz. “Biz Ruh’ta yaşadıkca, Yasa’nın
gereği bizlerde yerine gelir.”
Buradan da çıkaracağımız şey şudur:
Bizlerde İsa Mesih’ten ayrıyken iki şeyin
eksik olduğunu fark ediyoruz:
a)Tanrı’nın Yasa’sını
yerine getirmek isteği ve arzusu,
b)Tanrı’nın Yasa’sını
yerine getirebilme gücü.
Ama Tanrı’nın isteklerini yapma ve O’nu
hoşnut etme arzusunu içimizde oluşturan, etkin olan yine
Tanrı’nın Kendisi’dir. Bu yüzden tanrısal yaşam için
bizlerde etkin olan şey, Yasa değil; Kutsal Ruh’un
Kendisi’dir.
Kutsal Ruh’un dördüncü hizmeti Mesih’e
benzeme ruhudur.
Yani Pavlus’un tüm Galatyalılar 5.
bölümde bahsettiği Hristiyan hayatının çok harika
özellikleri. Bunlar; sevgi, esenlik, sabır, yumuşak
huyluluk gibi özelliklerdir. Pavlus bunlara “Ruh’un
meyveleri” adını veriyor.
İşte Kutsal Ruh içimizde çalıştıkca;
Kendi meyvelerini veriyor. Ve Kutsal Ruh içimizde
meyveler verdikce, bizler Mesih’e daha da çok benzemeye
başlıyoruz.
Ruh’un beşinci hizmeti yönlendirici’dir.
Bu nedenledir ki Pavlus Romalılar 8.
bölümde “Ruh ile yönetilenler, Tanrı’nın
oğullarıdır.”diyor.
Bizler Mesih’i izlemek istedikce, Kutsal
Ruh bizi bu yolda yönlendirir.
Ruh’un altıncı hizmeti dua’yı
güçlendirir.
Pavlus Efesliler 3. bölümde “Yahudi ya da
Grek, hepimiz tek bir Ruh’tan Baba’nın önüne
çıkabiliriz.” diyor. Ve eğer siz kendinizde dua edecek
gücü bulamıyorsanız; duanızı güçlendirecek olan Kutsal
Ruh’u arayın.
Ruh’un yedinci hizmeti birlik ruhudur.
Bizlerin paylaştığı birliği yaratan Kutsal Ruh’tur.
Çünkü hepimiz “Tek Bir Ruh Olan” Kutsal Ruh’u
paylaşıyoruz. Bu Ruh, Mesih’in diriliş hayatında bizleri
birleştirir. Bu inanlıların birliğinin temelini
oluşturur. Birliği biz yaratmayız. Birliği bizler Kutsal
Ruh’tan armağan olarak alırız.
Ruh’un sekizinci hizmeti barış ruhudur.
Ör: bunu Efesliler 2. bölümde görebiliyoruz. Yahudiler
ve Grekler Pavlus’un yaşadığı zamanlarda birbirlerine
çok az saygı duyuyorlardı. Aslında Yahudiler, Greklere
köpek muamelesi yapıyordu. Buna rağmen Pavlus “Yahudi ya
da Grek, Mesih’te birleştirilerek; tek bir beden
yapıldılar” diyor.
İşte Kutsal Ruh, dünyadaki her ırktan,
her mezhepten, her dilden, her yaşantıdan insanı
Mesih’te tek bir beden olarak barıştırır.
Ruh’un dokuzuncu hizmeti paydaşlık
ruhudur. Bu yüzden Pavlus Korintliler’e yazdığı mektubun
en sonunda topluluğu bereketlerken; onları Kutsal Ruh’un
paydaşlığında bereketliyor. Ve bu paydaşlık da, bizlerin
bir kulübe ya da bir derneğe ait olmasından çok daha
farklıdır. Bizler Kutsal Ruh’un tapınan topluluğuyuz.
Paydaşlığımızın, ortak bir amaçtan daha öte ve daha
derin bir anlamı vardır. Bizim birliğimiz hem Tanrı
Söz’üne; hem de Tanrı’nın verdiği Yüce Göreve olan ortak
adanmışlıktan gelir. Ve işte bu yüzden de Kutsal Ruh’un
paydaşlığını alırız.
Elçilerin İşleri 2. ve 4. bölüm’e
baktığımızda; şunu görüyoruz:
Aynı zamanda Kutsal Ruh bizim tapınmamızı
sağlar. Luka kendi kitabında, paydaşlığın en harika
özelliklerinden bir tanesinin İsa Mesih’te olan harika
tapınma olduğunu söyler. Çoğu zaman bizler, tapınmayı
kendi gücümüzle yapabileceğimiz birşey gibi algılarız.
Pavlus, kendi gücümüzle yaptığımız tapınmayı, kendi
arzumuzla başlatılmış tapınma olarak adlandırır. Böylesi
bir tapınma; putperestliktir.
Ama sadece Kutsal Ruh, Üç kişilikte “Bir
Olan” Tanrı’ya çekip; bizleri bir tapınma topluluğu
yapabilir.
Ruh’un onuncu hizmeti sacramentler’i
Tanrı halkı arasında faydalanılabilir yapar. Bu önemli
olguyu bazen inanlılar olarak yanlış anlıyor ya da
karıştırıyoruz. Bizler vaftizi ya da Rabbin Sofrasını
düşündüğümüzde; bunların her birinin kendi
eylemlerimiz olduğunu sanıyoruz. Bu
yüzden de vaftiz, vaftiz olan kişinin tanıklığı haline
dönüşür. Ya da Rabbin Sofrası, sadece İsa Mesih’in
bizler için neler yaptığını anmak haline dönüşür.
Ama bu sacrametler sadece bizlerin
Tanrı’ya yaklaşması ile kısıtlı olmayan, Tanrı’nın
Kutsal Ruh ile bizlere yaklaşması ile alakalıdır.
Ör: vaftiz olan bir kişinin, vaftiz
öncesi verdiği tanıklık, vaftiz töreninin önemli bir
bölümdür. Ama bu tanıklıklıktan daha da önemlisi, Tanrı
Ruh aracılığıyla, vaftiz olan kişi üzerine su
vasıtasıyla Kendi işaretini koyar.
Yani vaftiz aracılığıyla Lütuf Tanrı’sı
vaftiz olan kişiye yanaşır.
Aynı kaide Rabbin Sofrası için de
geçerlidir. Sessizce Rabbin Sofrasına yanaşırken;
elbette hepimiz Rabbin bizler için neler yaptığını
düşünür, hatırlarız. Ama bu Sofranın önemi, geçmişin ne
kadar önemli olduğunu hatırlamakta değil; Ruh’un Gücü ve
bu sacrament (giz) aracılığıyla İsa Mesih bizlere
yaklaşır ve bizleri Kendisiyle besler. Bu Sofra’da İsa
Mesih’in Kendisi bizlere yaklaşarak; Kendisinden parça
verir.
Aramızda evli olanlar mutlaka vardır.
Zaman zaman eşinize sevgiyle yanaşıp, ona bir öpüşle bu
sevginizi gösteriyorsunuzdur. Bu öpüş yanlızca
sevginizin bir işareti değil, aynı zamanda ona olan
sevginizi kanıtlayan bir davranış şeklidir.
Okuduğum bir kitapta şunlar yazıyordu:
“Kutsal Ruh’un Gücü aracılığıyla, Rabbin
Sofrası ve vaftiz Kurtarıcımız tarafından Kendi halkına
verdiği birer sevgi öpücüğüdür.”
İşte bu yüzden Kutsal Ruh, bu gizleri (sacrament)
güçlendiren Ruh’tur.
Pavlus’un bizlere hatırlattığı bir başka
şey de, Ruh’un onbirinci özelliği olan Tanrı’nın
topluluğunu bina edişidir. Kutsal Ruh’un armağanlarını
zaman zaman unutma eğilimini gösterebiliriz. Ruh’un
armağanlarının veriliş nedeni, yanlızca verilişinin
tadını çıkaralım diye değildir. Armağanlar topluluğun
bina edilmesi için verilmiştir.
Yani kişilerin ruhsal armağanlara sahip
olmasının ana sebebi, bir başka kişinin iyiliği içindir.
Her birimizin sahip olduğu armağanların, birbirimizin
iyiliği ve bina edilişine yönelik kullanılması
gerektiğinin bilinmesi çok önemlidir. Ruhsal
armağanların amacı, sadece bunları deneyimletip yaşatmak
değil; Tanrı’nın topluluğunun hizmetine sunabilmektir.
Kutsal Ruh’un onikinci özelliği de
vaazları güçlendirir.
Pavlus 1. Korintliler 2. bölüm’de
kendisinin verdiği vaazlar esnasında Kutsal Ruh’un
Gücü’nün kendisiyle beraber olduğunu söylüyor.
Bu ayetten şu anlamı çıkarmamalıyız:
“Tabi ki Pavlus’la Kutsal Ruh’un Gücü birlikteydi. Çünkü
Pavlus onikiler’den biriydi, elçiydi.”
Pavlus’un burada esas göstermek istediği
şey; Tanrı Söz’ü ne zaman ve nerede vaaz edilirse
edilsin, orada Kutsal Ruh’un Güçle bulunacağıdır.
İşte bu yüzden Tanrı Söz’ü ön plana
çıkarıldığında ve yayıldığında; Kutsal Ruh’un Gücü orada
etkindir. Günahta ölü olan erkek ve kadınlar, artık
Mesih’te yeni bir hayata doğru dirilirler. Rabbin
kutsalları artan ölçüde Mesih’e benzerliğe dönüştürülüp,
değiştirilirler.
İşaya peygamberin de söylediği gibi:
“Tanrı Söz’ü her zaman ileri gidecek ve hiçbir zaman boş
olarak geri gelmeyecektir.” Her zaman güçlü bir etkisi
olacaktır. Çünkü Tanrı Söz’ü, Kutsal Ruh’un Gücü ve
hizmetiyle beraber yayılmaktadır.
Ruh Aracılığı İle Mesih’te Birliğe
Alınmamız:
Kutsal Ruh bizleri Mesih’te birliğe
aldıkca; bu birlikteliğe çağırır ve Mesih’te sahip
olduğumuz zenginliklerin anlamını kalplerimize açar.
Mesih’te sahip olduğumuz zenginliklerin
neler olduğuna bakalım:
1.Yeniden Doğuş:
Yuhanna 3. bölüm’de İsa Mesih şöyle
diyor: “bir kişi yeniden doğmadıkca; Tanrı’nın
Krallığını göremez.” Bu bölüm Kutsal Ruh ile ilgili
olduğu kadar, yeniden doğuşla da ilgilidir. Çünkü Kutsal
Ruh, “Yeniden Doğuşu” sağlayandır. İsa Mesih “Bizler
sudan ve Ruh’tan doğduk” diyor. Bu konularda çalışmalar
yapan kişiler “su” konusunda fikir ayrıcalığına
düşüyorlar. Bunun anlamı “vaftiz” midir? Ya da Kutsal
Yazılar’da geçen başka yazılara referans olarak mı
verilmiştir? Veya Yeniden Doğuş’ta bir nevi ruhsal
yıkama mı gerçekleşir?
Kişiler bu kelimeyi nasıl yorumlarsa
yorumlasınlar; bizler “sudan” ve “Kutsal Ruh’tan”
doğduk. Kutsal Ruh’un aracılığıyla bizlerin içinde “yeni
bir yaşam” oluşur. Bizler günahları içinde ölmüş, gazap
çocuklarıydık. Ama Kutsal Ruh aracılığıyla Mesih’in
yaşamı bizlerde yetkinleşti. Ve işte bu yeni yaşamın ilk
görülen meyvesi; iman ve tövbe’dir. Bu iman ve tövbenin
sonucunda bilinçle bizler İsa Mesih’i “Rabbimiz ve
Kurtarıcımız” olarak kalbimize çağırırız. Bunu yapmakla
bizler aynı zamanda Mesih’te, Tanrı’nın vermek istediği
hazinelerin geri kalanlarını da alırız.
Ör: Kutsal Ruh bizlere
“aklanma” armağanını verir.
a).Aklanma
Romalılar 3.ve 4. bölümleri
okuyabilirsiniz. Ama bizler “aklanma” sayesinde,
Tanrı’nın gözünde başka bir yere sahibiz. Bizlerin
günahları bağışlandı ve İsa Mesih’in yaptığı herşey
bizim hanemize yazıldı. Ama bunun daha da fazlası
vardır. Aklanmakla kalmadık; aynı zamanda Tanrı’nın
ailesine ‘evlatlar’ olarak katıldık. Yine bizler
Mesih’te eriştiğimiz kurtuluş sayesinde Tanrı ile özel
bir ilişkiye girerek; O’na “Baba” diyebiliriz. Bu
nedenledir ki ruh aracılığıyla O’na “Abba-Baba” diye
seslenebiliriz. Çünkü O, gerçekten de Oğul’luk Ruh’udur.
b)Kutsallaşma:
Tanrı’nın Ruh’u, Kutsallık Ruh’udur.
Kutsal Ruh bizlere Mesih’in yaptığı hizmeti getirir.
Öyle ki daha fazla Mesih gibi olabilelim. Bu nedenle
‘kutsallaştırılma’ ya da ‘kutsal olmak’, Kutsallık
kavramıyla ilgilidir. Bizler kutsallaştırıldığımızda;
diğer insanlardan ve dünyadan ayrılırız.
Kutsallaştırılmamızın iki ana noktası vardır.
İki ayete bakalım:
İbraniler 10:14 “Çünkü kutsal kılınanları
tek bir sunuyla sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir.”
Vurgulanan ana ve temel nokta şudur: “Tek
bir sunu”
Nedir bu sunu?
İsa Mesih’in Kendisi! İsa Mesih’in
çarmıhtaki ölümü, yazarın bahsettiği sunudur. Ve bu sunu
da iki şeyi gerçekleştiriyor:
-Bu bizleri “yetkinliğe erdirmiştir.”Yani
bu iş bitmiştir. Bu sunu, şu anda kutsallaştırılan
kişileri sonsuzluğa kadar yetkinliğe erdirmiştir.
Burada vurgulanan birşeyi çok iyi
anlamamız gerekir:
Kutsal Ruh, işin en başından itibaren
bizleri sonsuza kadar dünyadan ayrı bir pozisyona
getirir. Bu aşamadan sonra Kutsal Ruh, bizlerin
yaşantısını “Mesih’te kim olduğumuz” gerçeğine
yönlendiriyor. İşte bu da “kutsallaşmanın” gerçek
anlamıdır.
Romalılar 6:1-11.ayetlerini lütfen
okuyunuz.
Pavlus gerçek olarak bilmemiz gereken
birşeyden üç kez bahsediyor.
Rom.6:3 “Mesih İsa’ya vaftiz
edilenlerimizin hepsinin O’nun ölümüne vaftiz edildiğini
bilmez misiniz?”
“Biz de O’nunla birlikte ölüme gömüldük”
diyor.
Vaftiz kelimesinin içeriğinin ilk anlamı,
Kutsal Ruh’un vaftizini vurgulamasıdır. Bizi vaftiz eden
Kutsal Ruh’la, Mesih’te birleştiren Kutsal Ruh ile aynı
Ruh’tur. Mesih’in ölümünde birleşerek; bizler de günaha
öldük.
Rom.6:6 “Artık günaha kölelik etmeyelim
diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için
eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha
gerildiğini biliriz.”
Mesih’le birlikte eski varlığımızın
çarmıha gerildiğini söylüyor.
Rom.6:7 “Çünkü ölmüş olan, günahtan özgür
kılınmıştır.”
Çünkü bizler İsa Mesih’le birlikte öldük
ve artık günahtan özgürüz.
8. ve 9. ayetlerde Pavlus şöyle diyor:
“O’nunla birlikte öldüysek, O’nunla birlikte de
dirildik.”
Rom.6:11 “Siz de böylece kendinizi günah
karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri
sayın.”
Her birimizin zaman zaman kendimizi
günaha pek fazla da ölü, ya da Tanrı’ya karşı diri
olmadığımızı hissettiğimiz günlerimiz olmuştur. Belki o
gün, Rabbi nasıl hayal kırıklığına uğrattığınızı, Rabbin
karşısında günah işlediğinizin farkına vardığınız ya da
O’na hizmet etme fırsatını kaçırdığınızı çok iyi
anladığınız bir gündü. Bunun sonucunda kendinizi Tanrı
karşısında harab olmuş bir kişi gibi hissedebilirsiniz.
Ama Pavlus “Bizlerin Mesih’teki konumu
hislerimize göre değişebilir.” demiyor.
Bizim Mesih’teki konumumuz, Kutsal Ruh’un
yaptığı işle tanımlanır.
Günümüz nasıl geçmiş olursa olsun;
inanmamız gereken gerçek şudur: Bizler gerçekten de
Mesih’le birlikte öldük ve O’nunla birlikte dirildik. Ve
günah karşısında ölüyüz. Bunun doğruluğundan da eminiz.
Çünkü bizleri Mesih’te birliğe eriştiren tek bir Kutsal
Ruh ile vaftiz olduğumuz gerçeğinden güç alırız.
Bu işlenen 11 ayet, İbraniler 10. bölüm
1-14. ayetinin yarısını bizlere açıklar.
İlk 11 ayet yine ebediyete kadar nasıl
yetkinliğe eriştirildiğimizi anlatır. Ama Kutsal Ruh’un
“kutsallaştırma” işi bu kadarla bitmiyor elbette.
Bizleri sonsuza kadar yetkinleştirdikten sonra, artık
git gide daha çok “kutsallaştırma” işine başlıyor. 12.
ayette yapılan geçişe dikkat edelim:
Rom.6:12 “Bu nedenle bedenin tutkularına
uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik
sürmesine izin vermeyin.”
Bizler Kutsal Ruh aracılığıyla sonsuzluğa
kadar yetkinliğe eriştirildiğimizden, Mesih’te diri
olduğumuzdan; artık bedenin tutkularına uymamak için
günahın ölümlü bedenlerimizde egemenlik sürmesine izin
vermememizi gerektiğini söylüyor. Artık kendimizi
Tanrı’ya ölümden yaşama geçirilmiş kişiler olarak
sunmamızı istiyor. Tüm bunlar Mesih’in ve içimizdeki
Kutsal Ruh’un işleyişinin sonucudur.
c) Dayanma Gücü:
Filipeliler 1:6 “Sizde iyi bir işe
başlamış olan Tanrı’nın bunu, Mesih İsa’nın gününe dek
bitireceğine güvenim vardır.”
d) Yüceliğe Eriştirilme:
Romalılar 8:30 b “Tanrı…………….,çağırdığı
kişileri akladı ve akladığı kişileri yüceltti.”
İsa Mesih’in geleceği o son yüce günde,
biz de O’nun gibi olacağız. Çünkü O’nu olduğu gibi
göreceğiz. Pavlus’un dediği gibi bizim doğal fiziksel
bedenlerimiz, ruhsal bedenler olarak tekrar
diriltilecektir. Ve bizlere Kutsal Ruh aracılığıyla
verilmiş olan Mesih’in işi sonsuza kadar tamamlanmış
olacak.
*Soru: Tanrı için Kutsallık
konusunda bizim yaptıklarımızdan çok, O’nun benzeyişine
dönüşmek çok daha önemli. İbraniler bölümünde de dediği
gibi “Kutsallığa sahip olmadan, kimse Tanrı’yı
göremeyecek.” Tanrı’nın Kutsallığa bakış açısı nedir? Ve
Kurtuluş konusunda Kutsallığın bizim için önemi nedir?
*Yanıt: Amerikan kiliselerinde son birkaç yıldır
çok büyük fikir ayrılığına düşülen konu şuydu: Bir
insanın İsa Mesih’i Rab olarak kabul etmeden, kurtarıcı
olarak kabul edip-edemeyeceği. Yukarıda sorulan konu,
tam olarak bu olayın odak noktasını oluşturuyor. Çünkü
Amerikan kiliseleri olarak bizler öyle bir dönemdeyiz
ki; insanlar, bir insanın sonsuz yaşamı armağan olarak
alabileceğini; ama kutsallık peşinde koşmak konusunda
hiç de ciddi olamayacağına inanmaktalar. Kiliselerde
şöyle deniliyor: “İsa Mesih’i Kurtarıcımız olarak kabul
edip sonsuz yaşam armağanını alabiliriz. Ama O’na,
hayatımızı değiştirmek isteyen ve Rab oluşuna
direnebiliriz. Böylesi bir düşüncenin yanlışlığını
belirtmeye gerek olmadığını sanıyorum. Çünkü bizler İsa
Mesih’i kabul ettiğimizde; İsa Mesih’in tümünü kabul
etmiş oluruz. Yani Romalılar 3. bölümü açıp, aklanmayı
almanın güzel bir şey olduğuna inanmak ve sonra
Romalılar 6. bölümdeki İsa Mesih’in Rabliğini görüp
kabul etmemek normal olmasa gerek.
İşte bu nedenle şunu diyebiliriz:
Kutsallık olmadan hiç kimse Tanrı’yı göremez.
İsa Mesih’in söylediği şu sözü
hatırlayalım: “Beni izleyen öğrencim, çarmıhını yüklenip
ardımdan gelmeli.” Yani bedelini tartarak beni izlemeli.
*Soru: Yuhanna 3. bölümde şunu
okuduk: “Bir kişi yeniden doğmadıkca, Tanrı’nın
Egemenliğini göremez.” Daha sonraki anlatılan derste,
yeniden doğuş aracılığıyla Kutsal Ruh’u aldığımızı,
Kutsal Ruh’un içimizde iman ve tövbe bilincini
kazandırdığını öğrendik. Bizler bu bilinci kazandıktan
sonra iman ederek İsa Mesih’i ve Kutsal Ruh’u da
yüreklerimize çağırmış oluyoruz. Bu anlatılan sıralama
doğru mudur?
*Yanıt: Yuhanna 3.bölüm: Kurtuluşa eriştiğimizde;
bunun öncelikle Tanrı’nın işleyişinin önceliği sayesinde
olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Yani Tanrı her zaman
bizden önce çalışır. Bu nedenledir ki; aynı işlemi
yeniden doğmayla beraber Yuhanna 3. bölümde
görebiliyoruz.
Yuhanna 3:3 “Sana doğrusunu söyleyeyim,
bir kimse yeniden doğmadıkca Tanrı’nın Egemenliğini
göremez.”
Burada iki şey var:
a) Görmek
b) Yeniden doğmak
“Tanrı’nın Egemenliğini görmek” bir
benzetmedir. Yani İsa Mesih’in, Tanrı’nın Egemenliğini
fiziksel olan bu gözlerle görmeyi kastetmediğini
anlayabiliyor muyuz? Pavlus “biz imanla yürürüz,
(gözlerimizle) görerek değil.” diyor. İsa Mesih’in
burada görmekten kasti aslında imandır. Bu yüzden bizler
yeniden doğmadıkca; imanımızı kullanarak Tanrı
Krallığını alamayız.
Yuhanna 3:5 “İsa şöyle cevap verdi: ‘Sana
doğrusunu söyleyeyim, bir kimse sudan ve Ruh’tan
doğmadıkca Tanrı’nın Egemenliğine giremez.”
Yani yeniden doğuş, Ruh aracılığıyla
olur. Bu yüzden Kutsal Ruh bizleri, görüp iman
edebilmemiz için önce diriltir. Bizler, Tanrı’dan gelen
armağan aracılığıyla inanır, iman ederiz.
Kutsal Ruh’la İlgili Tartışılan Bölümler:
(Peygamberlik, İyileştirme v.s.)
Kutsal Ruh’un armağanları ile ilgili
yapılan yanlış bir varsayım şudur: Bütün bu armağanlar
(iyileştirme, peygamberlik, diller v.s.) Tanrı halkının
normal yaşantılarında deneyimledikleri olaylardır. Ancak
bizler Kutsal Kitabı okurken; görüyoruz ki Kutsal Ruh’un
doğa üstü işleyişinin yok olması, insan hayatından
çıkarılmış olması, bizlerin normal hayatlarını tanımlar.
Kutsal Ruh’un hayatlarımızda yok oluşunu
değil; O’nun doğa üstü işleyişinin hayatlarımızdaki
yokluğunu kastediyoruz.
Çünkü çoğu zaman şöyle denir: “Eğer
bizler Kutsal Ruh’un mucizevi işlerini reddedersek; bir
nevi Kutsal Ruh’u kiliseden çıkarıp atmış gibi oluruz.”
Buradaki soru, Kutsal Ruh’un varlığı ya
da yokluğu değil; Kutsal Ruh’un tarihin belirli
dönemlerinde nasıl çalıştığıdır.
Kutsal Kitabın hikayesi binlerce yıl önce
Tekvin’le başlıyor ve gelecekte belirli bir zamanda
yerine gelecek olan Esinleme Kitabıyla sona eriyor. Ve
tüm bu yazılan bölümler boyunca, Kutsal Ruh’un varlığını
görebiliyoruz.
Kutsal Ruh daha önce anlattığımız
yollarla ve daha değişik şekillerle Kendisini gösterir.
Kutsal Kitap’ta geçen ve anlamamız
gereken bir başka şey de şudur:
Birçok zamanlar boyunca doğa üstü
olaylara hiç rastlanmaz. Ör:Malaki ve Matta arasındaki
400 yıllık bir sessizlik dönemi vardır. 400 yıl boyunca
Tanrı’nın hiçbir mucizevi işlevi kaydedilmemiştir.
Eğer Kutsal Kitabı daha derin araştırsak,
başka yerlerde de Tanrı’nın bu tür doğa üstü işleyişine
rastlayamadığımız yerler vardır.
Bu yüzden Kutsal Ruh’un doğa üstü
işleyişinin inanlıların hayatında her zaman rastlanır
bir şey olduğunu söylemek; o kişiyi tamamen Kutsal
Kitapla karşı karşıya getirmek demektir. Bu da bizi bir
başka önemli soruyu yöneltmeye iter:
Neden mucizevi şeyler olur?
Bunun çok açık bir sebebi var gibi
görünür.
Kutsal Kitabı okurken gelişen, mucizevi
veya doğal olan olayların parça parça olduğunu görürüz.
Ör: Musa ortaya çıktığında doğa üstü olaylar olduğunu
görüyoruz. Elişya ve diğer iki peygamberin ortaya
çıkışıyla da doğa üstü olayları gözlemliyebiliyoruz. İsa
Mesih geldiğinde de bu tür mucizeleri görüyoruz. Yeni
Antlaşma’da Elçilerin yaptığı tüm hizmetlerin, yine
mucizelerle birlikte oluştuğunu fark ediyoruz.
Peki sizce Tanrı neden tüm bu
peygamberlerin, elçilerin ve İsa Mesih’in işlerini
mucizelerle destekliyor?
Çünkü Tanrı peygamberler, elçiler ve de
en önemlisi İsa Mesih aracılığıyla halkına, Kurtuluşa
ilişkin esinlemeyi verir. Ve tabi ki Kutsal Kitap da bu
Kurtuluşa ilişkin esinlemenin yazıya geçirilmiş
kaydıdır.
Tanrı halkının hayatı periyodik olarak
elçiler ve peygamberlerle işaretlenir. Bu nedenledir ki,
mucizevi olaylar periyodik olarak ortaya çıkarlar. Çünkü
mucizeler peygamberler ve elçilerin vasıtasıyla
gercekleşmiştir.
Tüm bu süre zarfında söylediklerimiz;
“mucizevi deneyimler Tanrı halkının sürekli yaşadığı
olaylar olmalıdır.” tarzında düşünen kişilere tamamen
karşı çıkmaktadır.
Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık
yabancı ve garip değil, kutsallarla birlikte yurttaş ve
Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle peygamberlerden
oluşan temel üzerine bine edildiniz. Köşe taşı Mesih
İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir
tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de
Ruh aracılığıyla Tanrı’nın konutu olmak üzere hep
birlikte Mesih’te bina ediliyorsunuz.”
Bu bölüm Tanrı için bina edilen yaşayan
diri tapınaktan bahsediyor. Ve Ruh’un bu yüce tapınağı
bizleriz. Her yapıda olduğu gibi, bu yapının da bir
temeli vardır. Bu temelin ne olduğuna bakalım:
Bu temel, İsa Mesih’in köşe taşını
oluşturduğu; elçiler ve peygamberlerden ibarettir.
Sizce bir bina nasıl inşa edilir?
Önce temel atılır. Daha sonra 1. kat.
Sonra başka bir temel atılır ve 2. kat oluşturulur.
Kısacası önce temel atılır, daha sonra kat çıkılır. Bu
örnek elbette doğru değil.
Temel bir kez atılır. Bu örnekteki amaç
şudur: Kilise’de elçilere ilişkin hizmet sürekli
(devamlı) değildir. Tanrı kilisesine armağan olarak
elçileri ve peygamberleri verdi. Bu peygamberler de
tanrısal esini kiliseye vererek, bir temel oluşturdular
ve bu esinin verilişi tamamlandığında da görevleri
bitmiş oldu. Burada anlaşılması gereken nokta şudur:
Temelin atılması bittikten sonra, onların hizetlerinin
işaretleri de bitti. Açığa kavuşması gereken konu şudur:
Burada ele alacağımız soru, Tanrı’nın güç
ve kudretle bizlerle beraber olup, olmadığı değil; Tanrı
güç ve kudretle tüm zamanlar için nasıl aramızda
olduğudur?
Sizce hangisi Tanrı gücünün daha kudretli
bir işleyişidir?
İsrail’e çölde verilen man mı? Yoksa bu
akşam sofranızda yediğiniz ekmek mi?
Bunların ikisi de Tanrı’nın halkı
arasında yaptığı işleyişinin çok kudretli işleridir.
Bizler man’ın verilişinin çok olağanüstü bir örnek
olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu ekmek İsrail’e hiç
alışılmadık bir yolla verildi. Yağmur yerine, ekmek
yağdı. Ama soframızdaki ekmeği bize çiftçinin verdiğini
düşünüyoruz. Hayır ama bu Tanrı’nın gücüyle dünyaya bu
meyveyi verişiyle oldu. Tüm bunları Tanrı doğal yolları
kullanarak; bizlere veriyor diye bu mucizevi gücünü
göstermediği anlamına gelmez. Tanrı bu ekmeği bize
verirken; tohumu, ekmeyi, çiftçiyi, fırıncıyı hepsini
kulandı.
Tanrı Eski Antlaşma’da man’ı verirken
aracı kullanmaksızın direkt olarak Kendi gücüyle verdi.
Üzerinde düşünülmesi gereken şey; Tanrı’nın aramızdaki
işleyişinin kudreti değil, ama bu kudreti görebilecek
gözlere sahip olup-olmayışımızdır. İşte bu nedenle
Rabbin Sofrası ve vaftiz gibi gizleri Kutsal Ruh
güçlendirir. Vaftiz yoluyla Tanrı gücünü diğer
mucizelerde olduğu kadar etkili bir şekilde dünyaya
gönderir. Tanrı kilisede fakirlere hizmet eden dyakon
aracılığıyla çalıştığı güçle, aynı şekilde daha önceden
peygamberlik eden ve dillerle konuşan insanlar
aracılığıyla sunduğu gücünü gösterir.
Ama bizler kendimizi “Tanrı şu şekilde
çalışmalıdır” diye şartladığımızdan; başka bir şekilde
çalışan Tanrı’nın gücünü göremeyiz. Bu yüzden Tanrı’nın
gücüyle, nasıl çalıştığını tanımlarken çok dikkatli
olmamız gerekir.
Tabi ki elçiler sakatları
iyileştirmişlerdi. Tanrı gücünün, kudretinin direk
uygulaması sonucunda sakatlar yürümüştü. Ama bir
doktorun aracılığıyla da herhangi bir hastayı
iyileştirmeye çalışan Tanrı’nın gücünü görmemezlikten
gelemeyiz.
Bu nedenledir ki, Tanrı’nın aramızdaki
varlığını görmeye olan ihtiyacımızdaki bakış açımızı
değiştirmemiz gerekir.
*Soru: Gökten İsrail’e man yağdığı
zaman, Tanrı’nın işleyişini direkt olarak görüyoruz.
Soframızdaki ekmeğin gelişi sanki daha indirekt bir olay
gibi gözüküyor. Tanrı kilisedeki dyakonları kullanırken,
Ruh’un hareketleri dolaylı olarak mı var? Peygamberlere
olduğu gibi, Kutsal Ruh’un direkt olarak gelişi var. Bu
ayrımı yapmak gerekiyor mu?
*Yanıt: Aradaki fark şudur: İkisi de Tanrı’nın
kendi halkının ihtiyaçlarını karşılamak için sunduğu bir
yol ama birinde aracı kullanıyor, diğerinde ise aracı
kullanmıyor.
*Soru: Ruh da bu şekilde
çalışmıyor mu?
*Yanıt: Evet. Tanrı’nın Ruh’u da böyle çalışıyor.
Sanki man’ı yağdırırken çok yüce bir gücü vardı. Ama
soframızdaki ekmeğin gelişinde böylesi bir güç yokmuş
gibi algılanmamalı.
*Soru: Peygamberliklerin sona
erdiğini ve tamamlandığını söylediniz. Ama kişilerin
aracılığı ile Kutsal Ruh’un işleyişi hala devam ediyor
olamaz mı? Ör: Rabbin zaman zaman bir başka imanlı
kardeş hakkında yüreğimize koyduğu ve gerçekleşen şeyler
gibi.
*Yanıt: Peygamberlik armağının hala var olduğuna
inanan insanlar onu Kutsal Kitap’tan gösteremiyorlar.
Onlar bu gibi sözlerin Kutsal Kitap ayetlerinden daha az
kutsal nitelikte ve hatalı olabileceğini söylüyorlar.
Böylesi bir yaklaşımla Kutsal Kitap ayetlerine de ters
düşmüş oldular. Kutsal Kitaptaki peygamberlik anlayışı
kurtuluşa ilişkin hatasız, mükemmel esinleme sunmaktır.
Ör: 1. Korintliler 13:2 “Eğer peygamberlikte
bulunabilsem, bütün sırları bilsem ve her türlü bilgiye
sahip olsam, eğer dağları yerinden oynatacak kadar büyük
bir imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim.”
Buradan da anlaşılacağı gibi, bir kimsede
peygamberlik armağanı varsa; bütün sırları bilebilir.
O zaman aklımıza gelen soru şudur:
peygamberlikte bulunabildiğimizde hangi sırrı
anlayabildiğimizdir?
Efesliler 3:2-3 “Sizler için Tanrı
tarafından bana verilen kayra yöneticiliğini hiç
kuşkusuz duydunuz. Önceden kısaca yazdığım gibi, bu giz
bana özel açıklamayla bildirildi.”
Burada Mesih’in ona verdiği armağan,
Esinleme (açıklama) aracılığıyla bildirilen sırdır. Yani
peygamberin açıkladığı sırlar, Tanrı tarafından Esinleme
aracılığıyla veriliyor. Ve Pavlus daha sonra bu yolla
verilen sırrın ne olduğunu bizlere açıklıyor.
Efesliler 3:4-6 “Bu mektubu okuduğunuz
zaman Mesih sırrını nasıl kavradığımı anlayabilirsiniz.
Bu sır önceki kuşaklara açıkca bildirilmedi. Şimdiyse
Mesih’in kutsal elçlerine ve peygamberlerine Ruh
aracılığı ile açıklanmış bulunuyor. Şöyle ki, diğer
uluslar da mirasa ortaktır, aynı bedenin üyeleridir ve
Müjde aracılığıyla Mesih İsa’da vaade ortaktırlar.”
Dikkat edersek, Tanrı’nın sırrı Ruh
aracılığıyla açıklanıyor. Kimlere? Tanrı’nın elçileri
ve peygamberlerine. Ve bu sır daha önceden hiçkimseye
açıklanmamış bir sırdır. Diğer uluslardan olan kişiler
de bu mirasa ortaklar ve bu bedenin üyeleridirler.
İşte Kutsal Kitaba uygun olan
peygamberliği bu ayetler tanımlıyor. Yanlış olabilecek
hiçbir yanı yoktur.
Ama bütün bunları söyledikten sonra şunu
diyemeyiz: “Peygamberlik armağanları artık olmadığından,
yaşadıkların doğru olamaz.”
Herhangi bir kardeşimiz bize Kutsal
Kitap’tan bir ayetle fikrini bize iletirse ve bu ayet
yüreğimize işlerse, ya da Tanrı’nın hayatlarımızda
işleyişine ilişkin çok pratik bir görüş sunarlarsa; çoğu
zaman anlamlı ve bizim ihtiyaçlarımıza yöneliktirler.
(Bazen doğru olmayabilirler)
Bana göre; Kutsal Ruh bu kişilerin
hayatlarında işlemiştir fakat bu peygamberlik
verilmesiyle aynı şey değildir. Pavlus ruhsal
armağanları sıralarken, böylesi bir durumun hangi
kategoriye girdiğini söylüyor. Şöyle diyor: “Kutsal
Ruh’un her insana bilgelik sözü verebilir.”
Herhangi bir arkadaşımız bize Ruh’un
kendisine açıkladığı bilgeliği verdiğinde, o sözü Kutsal
Kitap’taki yetkili peygamberliğe göre test edip,
denemeliyiz. Böylelikle doğru olup-olmadığını
anlayabiliriz.
Daha sonra Kutsal Ruh’a, arkadaşımıza bu
görüşü-anlayışı verdiği için teşekkür edebiliriz.
Böyle bir durumla karşılaştığımızda bu
tamamen Kutsal Ruh tarafından esinlenmiş bir açıklama,
peygamberlik değil; Kutsal Ruh’un Tanrı Söz’üne bir ışık
tutuşu, ya da bilgelik olarak algılayabiliriz.
*Soru: Eski Antlasma’da yukarıda
açıklanan tarz davranan kişilerin, Kutsal Kitap’ta
peygamber olarak adlandırıldığını görüyoruz. Yani Tanrı
halkını Kutsal Kitaba göre uyaran kişilere peygamber
olarak adlandırıldıklarına rastlıyoruz. Bu konuda ne
dersiniz?
*Yanıt: Bazen Tanrı, peygamberlik görevine
atamadığı kişileri de aracı olarak kullanabilir. Ör:
Davut bir kraldı. Ama Tanrı ona Kendi esinini verirken,
onu kullandı.
Bu anlatılanların tümü, Kutsal Kitab’ın
sahip olduğu konumu koruyabilmek amacıyladır. Elçilerin
İşleri kitabında Beriya köyündekiler gibi olmalıyız.
Onlar duydukları her öğretiyi Kutsal Kitaba göre test
ediyorlardı. Herhangi bir arkadaşımız gelip bize birşey
söylediğinde; bu söylediği sözü Kutsa Kitapla
karşılaştırmalıyız. Çünkü bu söz Kutsal Yazılarla
bağdaşıyorsa; çelişki yoksa, o zaman bunun Kutsal
Ruh’tan olduğuna emin olabiliriz.
Eğer elimdeki kitap, bir peygamberlik
kitabıysa ve arkadaşımız da bize peygamberlik ettiğini
söylüyorsa; zaman içersinde bu iki peygamberlik
birbirine karışıp acaba her ikisine de aynı şekilde bir
değer veriş mi çıkacak ortaya?
Bu yüzden bu iki şeyi tanımlarken,
kullandığımız terimler ve dil çok önemlidir.
*Soru: Belli dönemlerde Tanrı’nın
sessiz kaldığını görüyoruz. Ör: Ester bölümünde. Bunun
nedeni ne olabilir?
*Yanıt: Tanrı’nın sessiz kaldığı zamanlar,
O’nun yokluğunu veya çalışmadığını göstermez. Yani bu
gibi durumlarda Tanrı tüm dünya tarihini kendi
amaçlarına bıraktığı anlamını da taşımaz. Böylesi bir
durumu açıklığa kavuşturacak tek sebep şudur:
Tanrı sessiz kaldığı o dönem boyunca,
peygamberliğe ilişkin halkına herhangi bir esin
vermemiştir.
Galatyalılar 4. bölümü düşünün. Bu 400
yıllık sessizliğin doruk noktasında İsa Mesih doğuyor.
Peki bu dönem süresince Tanrı işlemiyor muydu sizce?
Elbette ki, Kendi amaçlarını
gerçekleştirmeden önce; İsa Mesih’i bizlere vermek için
görünmeyen yollarla çalışıyordu. Ama bunları
keşfedebilecek, görebilecek gözleri gerektirir.
Buna verilebilecek en iyi örneklerden
biri Ester bölümüdür. Bu Kitap’ta Tanrı’nın ismi bir kez
bile geçmemektedir. Devamlı olarak bu kitap’ta tesadüf
üzerine tesadüflere rastlarız. Ve artık o kadar çok şeyi
sizler tesadüf olarak değil, Tanrı’nın çalışması olarak
görmeye başlarsınız. Bu kitap’ta Tanrı’nın işleyişi o
kadar gözle görülmezdir ki; ismi bile geçmemektedir. Ama
Ester ve Mordekay aracılığıyla Tanrı o kadar çok
çalışmaktadır ki; bütün halk bu yüzden kurtulmuşlardır.
Haman’ın Yahudileri öldürmek için yaptığı plandan
kurtulabilmenin tek yolu bir mucizenin gerçekleşmesiydi.
Ve Tanrı kendi halkını öyle bir mucizeyle kurtardı ki,
hiç kimse bunun nasıl gerçekleştiğini göremedi.
Kendilerini neyin vurduğunu hissetmediler bile.
Diller:
Elçilerin İşleri 2. bölüm
Daha önce de bahsettiğimiz gibi Kutsal
Kitaba baktığımızda, bir kimsenin Kutsal Ruh’u alarak
kurtuluşa eriştiğinde; ille de dillerle konuşması
gerekmediğini görebiliyoruz. Çünkü Pavlus ve Filipeli
gardiyan iman ettiklerinde dillerle konuşmamışlardı.
Bunu belirtmekteki asıl önemli neden, kilisede iki
farklı inanış ortaya çıkarılmaması gerektiğinin
anlaşılması içindir. Eğer bilinmeyen dillerle konuşmak
veya herhangi bir armağan Kutsal Ruh’un varlığını
simgeliyorsa; o zaman İsa Mesih bu güce sahip değildi.
Diller hakkında başka bir gözlem yapalım:
Bu bölümde çok açıkca gözüken bir başka
şey de; Yeni Antlaşma döneminde kullanılan diller, her
zaman gerçek ve insanlar tarafından kullanılan
dillerdir.
Bu bölümde Kudüs’te, dünyanın birçok
yerinden bir araya gelmiş insanlar bulunmaktadır. Kutsal
Ruh öğrencilerin üzerine güçle geliyor ve onlar dillerle
konuşmaya başlıyorlar. Neticede orada buluna herkes
öğrencilerin kendi dillerinde konuştuklarına tanık
oldular. Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi, bilinmeyen
dillerde konuşmanın kesinlikle hiçbir şekilde duyulmamış
ya da anlamsız sözler ve seslerle birşeyler söylemek
olmadığını görebiliyoruz.
Aynı şekilde İncil’de geçen diğer
bölümlerin de (bilinmeyen dillerle ilgili) manasız
olmadıklarını fark edebiliriz.
1. Korintliler 13:1 “Eğer insanların ve
meleklerin dilleriyle konuşsam, ama sevgim olmasa, ses
çıkaran bir bakır ya da çınlayan bir zilden farkım
olmaz.”
Bu ayetlerden çıkarılan mana şudur:
1. Korintlilerde geçen bilinmeyen
dillerde konuşmakla, Pentekost günündeki dillerle
konuşmakla aynı değilse bile; bir nevi göksel ve
gerçekten kimsenin anlamadığı bir şekilde yapılan
konuşmadır. Ama “meleklerin dilleri” kelimesinin
kullanılması, hiçbir şekilde normal insan dillerinden
farklı bir konuşma olduğunu bize düşündürmemeli.
Bunun iki sebebi vardır:
İlk sebep çok güçlü olmamakla birlikte
olası bir sebeptir. Pavlus tarafından söylenmiş olan
“meleklerin dilleri” terimi, belki bugün bizlerin
konuştuğu dillerin Tanrı tarafından gökten gelmiş
olduğunu tanımlayabilir.
İkinci sebep ise daha olası bir sebeptir.
Pavlus’un Korint kilisesini azarladığını görüyoruz. Ve
sanki onların dilleri kullanış biçimiyle dalga geçiyor.
Çünkü 14. bölümde göreceğimiz gibi, çeşitli dillerin
kullanılması, Tanrı halkının tapınışında karmaşa ve
düzensizlik yaratıyor. Bu yüzden onların bilinmeyen
dilleri kullanışı “meleklerin dilleri” dışındaki herşey
gibi.
İkinci sebebin olasılığı daha
muhtemeldir. Nedenini alayabilmek için; 12. bölümü nasıl
bitirdiğine bakabiliriz.
bölümde Pavlus’un bu dilleri nasıl yanlış
olarak kullandıklarını söylemeden önce; 12. bölümün
sonunda “en önemli şeyin ne olduğunu size göstereceğim”
diyor. 13. bölümün sonunda da bu önemli şeyin diller
değil; sevgi olduğunu söylüyor.
Bu kilisede bilinmeyen dillerde konuşan
kişiler, topluluğun bedenini bina etmek için değil;
insanları incitmek ve bölmek maksadıyla kullanıyorlardı.
Bu nedenle “meleklerin dilleri”
teriminden göksel dillerde konuşmak anlamı çıkarılamaz.
1. Korintliler 14:14 “Bilmediğim dilde
dua edersem ruhum dua eder, ama zihnimin buna bir
katkısı olmaz.”
Bazı kişiler “bilinmeyen diller”i
savunmak için; bu ayetleri kullanırlar. Şöyle söylerler:
“Bu dua ediş, bu konuşma öylesine derinden, ruhtan gelir
ki; bütün normal ve anlaşılabilir şeylerin üzerindedir.”
Fakat burada Pavlus’un söylemek istediği şey;
peygamberlik yanında Kutsal Ruh artık başka bir konuşma
türüyle işlemektedir. Yani bu ruh, konuşmacının konuşma
kapasitesini kullanmadan konuşan bir ruhtur.
Bence şunu söylemek doğru olur: Bizler
kendi ana dilimizi konuştuğumuz zaman, beynimizin en çok
konsantre olduğu taraf konuşmak olurdu. Kullanacağımız
kelimeleri seçiyor, cümleler kuruyoruz. Oluşturduğumuz
paragraflarla aklımızdakileri iletmeye çalışıyoruz.
Ama herhangi bir arkadaşınızın birdenbire
Polonya’ca konuşmaya başladığını düşünün! O anda orada
bir Polonyalı’nın bulunduğunu varsayın. Bu durumda
bilmediği dilde konuşan arkadaşınız kendiliğinden değil;
ruhtan konuşmuş olacaktı. Yani konuşan kişinin Türkçe
değil de, bilmediği bir dilde ettiği dua göksel bir dua
anlamını taşımaz. Zira orada bulunan Polonyalı rahatca
konuşulanları anlayacaktır.
Bu nedenle Pavlus’un burada
söylediklerini “bilinmeyen bir dil” olarak yorumlamak
doğru olmaz.
1. Korintliler 14:1-5 “Sevginin ardınca
koşun ve ruhsal armağanları, özellikle peygamberlik
yeteneğini gayretle isteyin. Bilmediği dilde konuşan,
insanlarla değil, Tanrı’yla konuşur. Kimse onu anlamaz.
O, ruhuyla sırlar söyler. Peygamberlikte bulunansa
insanların ruhça gelişmesi, cesaret ve teselli bulması
için insanlara seslenir. Bilmediği dilde konuşan, kend
kendini geliştirir. Hepinizin bilmediğiniz dillerde
konuşmanızı isterim, ama peygamberlikte bulunmanızı
yeğlerim. Diller inanlılar topluluğunun gelişmesi için
çevrilmedikce peygamberlikte bulunan, dillerde
konuşandan üstündür.”
Burada dikkat edeceğimiz iki şey vardır:
En sonunda bilinmeyen dillerde konuşan
kişi için ne diyor? “o ruhuyla sırları aktarır.”
Bu, 13. bölümde peygamberliğe ilişkin
söylenen şeylerle aynı anlamdadır. “Eğer peygamberlikte
bulunabilsem; bütün sırları bilirim.” Eğer ben
bilinmeyen dillerle konuşuyorsam, bütün sırları
söylüyorum.
Bütün bu şeylerin üzerine Pavlus’un
Efesliler 3. bölüm’de bizlere açıkladığı sırrın ne
olduğunu da açmak gerekir.
İlk kilisede bilinmeyen diller, kimsenin
anlamadığı diller değildi. Müjde’nin yetkili bir
esinlenişiydi.
5. ayetin sonunda ne söylendiğine dikkat
edelim: Bilinmeyen diller tercüme edildiğinde, Pavlus
bunları peygamberlikle eş seviyeye getiriyor.
Peygamberlik sözlerinin tercüme edilmeye ihtiyacı
olmaması, onları bilinmeyen dillerden daha yüksek bir
konuma getiriyor. Çünkü bilinmeyen dillerin peygamberlik
sayılabilmesi için, tercüme edilmesi gerekmektedir.
1. Korintliler 14:20-22 “Kardeşler,
düşüncelerinizde çocuksu olmayın. Kötülük konusnda
çocuklar gibi, ama düşüncelerinizde yetişkinler gibi
olun. Kutsal Yasa’da şöyle yazılmıştır.
“Rab, ‘Yabancı
dilleri konuşanlar aracılığıyla,
yabancıların
dudaklarıyla bu halka sesleneceğim;
yine de beni
dinlemeyecekler!’ diyor.”
Görülüyor ki, bilinmeyen dillerde
konuşma, imanlılar için değil, imansızlar için bir
belirtidir. Peygamberlikse imansızlar için değil,
imanlılar için bir belirtidir.”
Burada Pavlus bizlere Grek kiliselerinde
“bilinmeyen dillerin” neden kullanıldığını açıklıyor.
İşaya 28. bölüm’den alıntı yapıyor. Ve bu bölümde Tanrı,
İsrail üzerine olan yargısını söylemektedir. Diyor ki
“ben size yabancı insanların kullandığı garip dillerle
konuşacağım.”
Tanrı neden insanların anlamadığı bir
dilde konuşsun ki?..
Şöyle diyor Tanrı: “Çünkü zaten onlar
beni dinlemeyecekler.”
Bu benzetme, İsa Mesih’in İncil’de yapmış
olduğu benzetmelere benziyor. İsa şöyle
diyor:“Duyacaklar, işitecekler ama anlamayacaklar.”
Yani İsa Mesih’in öğrencilerinin
yüreğinde bazı gerçekleri net bir şekilde ortaya
çıkaracak olan bu benzetmeler, Ferisilerin gözlerinden
ve yüreklerinden bu bilgileri saklayan ve gizleyen, aynı
benzetmeler olacak. Ve işte Tanrı onları yargılayarak
diyor ki: “Onlara bilinmeyen dillerde konuşacağım.”
Kısacası Yeni Antlaşma’daki diller olayı,
bu peygamberliğin gerçekleşmesidir. Bu yüzden diyor ki:
“yabancı diller inanlılar için değil; imansızlar
içindir.”
Eski Antlaşma’daki insanlar, Mesih’i red
ettiklerinden; yabancı dillerle yargılanmaktadırlar. Bu
yüzden de Tanrı’nın Ruh’u Grek kiliselerinin üzerine
dökülmüştür. Öyle ki “duyarlar ancak anlamazlar.”
Tanrı’nın merhameti ışığında, Romalılar
9. ve 11. bölümleri hatırlamamız gerekir. Tanrı sırf
İsraillilerin ve Yahudilerin kıskançlığını uyandırmak
için, bütün Ruh’unu Greklerin üzerine dökmektedir. Bu
yüzden de Tanrı İsrail’i yargılamak amacıyla kilisesine
bilinmeyen diller armağanını vermektedir.
Bütün bu söylenenlerin ışığı altında,
eğer bilinmeyen diller kilisenin anlamadığı bir dua
diliyse; o zaman yukarıda anlatılanların hiçbir anlamı
kalmamaktadır.
İyileştirme Armağanı:
Yakup 5:14-15 “İçinizden biri hasta mı?
İnanlılar topluluğunun ihtiyarlarını çağırtsın, Rab’bin
adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler. İmanla
edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa
kaldıracak. Eğer hasta günah işlemişse, günahları
bağışlanacak.”
Bu ayeti okuduğumuzda şöyle
düşünebiliriz:
Sırf iyileştirme armağanları ortalıkta
yok diye, Tanrı halkını artık iyileştirmiyor mu? Böyle
birşey yoktur. Yakub’un burada 14. ayette ne söylediğine
dikkat edelim:
Bunu yapmakla kilise, kendisini iman
alanına sokarak, Tanrı’nın gücünün çalışması için
aracılık etmiş oluyor.
Elçilerin İşleri kitabında da gördüğümüz
iyileştirme armağanı, öyle bir niteliktedir ki; elçilik
görevini İsa Mesih’e olan imanla kullandıklarında, O’nun
adıyla; doğuştan sakat kişilere “kalk ve yürü” diyorlar.
Ve o sakat beden, iyileştirilmiş olarak yürüyerek
gidiyor. Tanrı’nın bu kişilerin hayatında, direkt ve ani
çalışması, sadece bu kişilere ve elçilere özgüdür. Ama
Yakup diyor ki: “bu meshedilme ve kilisenin duası
aracılığıyla Tanrı, eski zamanlarda Petrus aracılığıyla
olduğu kadar, güçlü çalışacak.”
Ama bu sefer Tanrı’nın yüce kudreti, bir
araç vasıtasıyla gelecek.
Aklımıza şu soru gelebilir:
Neden iyileştirme armağanını, Pentekostal
ya da Karizmatik arkadaşlarımızın arasında daha çok
görüyoruz?
Bana göre, hala onların arasında
iyileştirme armağanı var demek yerine; Tanrı’nın kendi
aralarında iyileştirme armağanına yönelik çalışacağına
imanları var demek sanırım daha doğru olur.
Bu yüzden, onlardan bu konuda
öğreneceğimiz şeyler olduğuna inanıyorum. Tabi ki bir
denge sağlamak zorunda.
Çoğu zaman şu soruyla karşılaşırız:
İyileştirme armağanının amacı, anlamı
nedir?
Çoğu arkadaşımız şöyle söyler: “kilise’de
bu iyileştirme armağanının olması gerekir. Öyle ki
Tanrı’nın gücü, bu kilise’de açıkca görülebilsin.”
Ama bana göre, Pavlus’un Romalılar
bölümünde söylediği gibi, “Müjde, insanları kurtuluşa
götüren güç, Tanrı’nın kudretidir.”
Bu nedenle, iyileştirme armağanının
olmadığını söylemek; Tanrı’nın kilisesinde çalışmadığını
söylemek anlamını taşımaz.
Bizler günümüzde de Tanrı’nın
insanları iyileştirmesini bekleriz. Ama
eski çağlardan daha farklı bir biçimde.
Kutsal
Ruh, Kutsal Ruh nedir Tanrı'nın kutsal ruhu
kutsal ruh nerededir kutsal ruh nasıl alinir
alınır |