Son
yıllarda birçok Müslüman’ın iddia ettiği
şey şudur: “Kuran’da bugünkü Hıristiyanlarca
kullanılan İncil’den değil, Barnaba İncili’nden
söz ediliyor.” Bu ortaya atılan Barnaba
İncili olayı tamamen bir sahtekârlık ürünüdür.
Barnaba İncili adı ile basılmış olan kitap
incelenirse, yazarının İsa Mesih’in havarisi
değil, İsrail’i hiç görmemiş birisi olduğu
ortaya çıkar. Bu kitap aslında 16. yüzyılda
İtalya’da yazılmıştır ve yazarının Hıristiyanlık’tan
İslamiyet’e geçmiş birisi olduğu bilinmektedir.
Barnaba İncili, Hıristiyanlığı kötülemek
ve Müslümanlığı yüceltmek için İ.S. 16.
yüzyılda yazılan sahte bir eserdir. 17.
yüzyıla kadar, Hıristiyan olsun Müslüman
olsun, hiçbir yazar bu eserden aktarma yapmamış,
hatta adından bile söz etmemiştir! Bu eserin
sahteliği inkâr edilmeyecek somutlukta ispatlanmıştır
Barnaba İncili’nin
Tarih ve Coğrafya ile İlgili Çelişkileri
İncil’deki gerçek
Barnaba aslen Kıbrıslı olup asıl adı Yusuf’tu
ve Yahudiler’in en eğitimli kavmi olan Levililer’dendi.
İsa’nın havarileri onu Barnaba “Cesaret
Verici” diye adlandırmışlardı (İncil: Elçilerin
İşleri 4:36-37). Barnaba, ait olduğu milletin
yurdunu ve yaşadığı yüzyıl olan 1. yüzyıldaki
durumu çok iyi biliyordu. Barnaba İncili’nin
yazarı da bunları bildiği iddiasındadır.
Ama, buna karşın eser, 1. yüzyıl Filistin’inde
yaşayan Barnaba gibi tahsilli bir Yahudi’nin
yapmayacağı tarihi ve coğrafi hatalarla
doludur. Bu eserin 1. yüzyıl Filistin’inin
değil, ortaçağ Avrupası’nın toplumunu anlattığını
hemen anlamak çok kolaydır. Birkaç örnek
vermek gerekirse:
1. Barnaba’nın
bizi hayrette düşüren ilk hatası, Nasıra
ve Kudüs şehirlerinin bir göl ya da deniz
kıyısında bulunduğunu sanmasıdır. Bilindiği
gibi Hz. İsa’nın büyüdüğü Nasıra kenti,
en yakın göl olan Celile gölünden 600 metre
kadar yükseklikte ve 25 kilometre kadar
uzaklıkta bulunmaktadır—ve antik çağda bunun
gibi bir mesafe uzak sayılırdı. Kudüs ise
811 metre yükseklikte ve en yakın göl olan
Lut Gölü’nden 23 kilometre kadar uzaklıkta
bulunmaktadır. Ama Barnaba’nın 20. bölümüne
göre, “İsa Galile denizine gitti ve bir
gemiye binerek Nasıra’ya doğru yola çıktı...
Nasıra kentine gelince denizciler, İsa ne
yaptıysa hepsini yaydılar.” Dahası var.
151. bölüme göre Hz. İsa’nın bindiği gemi
Nasıra “limanından” (!) çıkıp uzaklaşıyormuş.
Bu gemi yolculuğu nerede son buluyormuş
biliyor musunuz? Kudüs’te!! Bölüm 152’de
şunları okuyoruz, “İsa Kudüs’e gelip de...”
Anlaşılan, Barnaba’ ya göre Nasıra’dan Kudüs’e
gemiyle gidilebilir! Tıpkı günümüzde, “Ankara’dan
bir gemiye binip Adana’ya gittim” demek
gibi!
2. Barnaba’nın
119. bölümünde İsa’nın şekerden söz ettiği
yazılıdır. Ama şeker Akdeniz yöresine ancak
İ.S. 7. yüzyılda, Müslüman Araplar sayesinde
girmeye başladı. Şeker sanayiini Araplar
İranlılar’dan, İranlılar ise İ.S. 6. yüzyılda
Hintliler’den öğrenmişlerdi. Avrupalılar
şeker sanayiini Müslüman Araplar’dan öğrendiler.
Şeker 1. yüzyıl Filistini’nde bilinmeyen
bir maddeydi. Okuyucu şunu anlamalıdır ki,
Hz. İsa’nın şekerden söz etmesi, otomobilden
söz etmesi kadar gülünç olurdu. Barnaba
İncili’nde şekerden söz edilmesi yazarın
sahtekârlığını açığa vurmaktadır. incil-i
3. Barnaba’nın
54. bölümünde 60 “minuti”ye bölünen bir
altın dinardan söz ediliyor. Hz. İsa’nın
zamanında ise, Roma İmparatorluğu’nda dinar,
altından değil gümüşten yapılırdı. Her Roma
dinarı 16 “as”a, her “as” da 4 “kuadrans”a
eşitti. “Minuti” diye bir para birimi yoktu.
“Minuti” denilen para birimi yüzlerce yıl
sonra ortaya çıkmış ve Roma İmparatorluğu’nda
değil, İspanya’da kullanılmıştır. Barnaba
İncili’nin yazarı 1. yüzyılda Filistin’de
var olmayan bir paradan söz etmekte ve uydurma
kitabında para birimi olarak bunu göstermektedir.
Alınan tüm tedbirlere rağmen, herhangi bir
sahte eser kendini ele verir. Barnaba İncili
de bu konuda bir istisna değildir.
4. Barnaba
İncili’nin 121. bölümünde anlatılan mahkeme
işlemi ancak yüzyıllar sonra ortaçağda kullanılan
usuldedir. Sanık, yargıç tarafından sorguya
çekilirken noter onun tanıklığını özetleyip
kaydeder. Hz. İsa’nın yaşadığı 1. yüzyılda
böyle bir usul yoktu.
rilmişmidir?
5. Barnaba
İncili’nin 152. bölümünde “tahta fıçılar”dan
bahsediliyor, ancak 1. yüzyılda şarabı korumak
için tahta fıçılar kullanmak hiç bilinmeyen
bir şeydi. O dönemde yaşayan insanlar deriden
tulumlar kullanırlardı. (Bkz. İncil: Matta
9:17),
6. Barnaba
İncili’nin anlatım tarzı bile dikkat çeker.
222 bölümden oluşan bu eserin İtalyanca
metni, Toskanalı ve Venedikli diatessaronları
örnek almıştır. İ.S. 13. ve 14. yüzyıllarda
hazırlanan bu diatessaronlar (yani, gerçek
İncil’in dört “müjde kısmı” özetleyip tek
cilt haline getiren eserler) İtalya’da çok
rağbet gördü. Bu ebatta diatessaronlar ilk
defa olarak 13. yüzyılda yazıldığına göre
Barnaba İncili de ortaçağda yazılmış olsa
gerek, ne diyorsunuz?
Sahte Barnaba sık sık büyük Hıristiyan bilgini
Jerom’un İ.S. 4 yüzyılda yaptığı Tevrat,
Zebur ve İncil’in Latince Vulgat çevirisinden
aktarmalar yapıyor. (Bkz. bölüm 74 ve Zebur:
Mezmur 84:6; bölüm 12 ve Zebur: Mezmur 110:3;
bölüm 118 ve Tevrat: Yeremya’nın Mersiyeleri
3:51, bölüm 4 ve
İncil: Luka 2:15). Ayrıca, Barnaba
İncili’nde Dante’nin şiirlerinden (İ.S.
1265-1321) bir sürü aktarmanın bulunması,
bu eserin ortaçağda yazıldığına dair başka
bir kanıt oluşturur (Bkz. bölüm 60, 78,
106, 135, 217).
Barnaba
İncili’nin Kutsal Kitap ile Çelişkileriin
7. Sahte
Barnaba’ya göre (bölüm 3 ve 217) Pontiyus
Pilatus, Hz. İsa’nın hem doğumunda hem de
ölümünde Yahudiye (Filistin) ilinin Romalı
valisiydi. Oysa İncil’e (İncil:
Luka 3:1), İ.S. 1 yüzyılda yaşayan
Yahudi tarihçisi Yosefus’a ve diğer 1. yüzyıl
Roma tarih kayıtlarına göre Pilatus, İ.S.
26 yılında, Roma İmparatoru Tiberyus’un
döneminde vali atandı. incil-i
8. Sahte
Barnaba, 93. bölümde diyor ki, Yahudi başkâhini
(en yüksek din görevlisi), kral Hirodes
ve vali Pilatus’la birlikte “İsa’nın önünde
rükuya varıp tapınmak istiyordu!” Ama başkâhin
ile diğer Yahudi din adamları Hz. İsa’nın
can düşmanlarıydı. İkiyüzlülüklerini açığa
vurduğu için O’nu yakalayıp ölüme mahkûm
etmek istiyorlardı. Doğal olarak, kesinlikle
O’na tapınmak istemezlerdi! (İncil:
Luka 22:47-54, 66-71; 23:1-23)
9. İncil’de
Hz. İsa’nın, “Mesih” (Tanrı’nın seçtiği
Kurtarıcı) olduğu defalarca belirtiliyor
(Tevrat: Danyel
9:24-26; Zebur: Mezmur 22:7-12; İncil: Matta
16:13-17; İncil: Yuhanna 1:41; 4:25-26),
ama sahte Barnaba (bölüm 96) bunu inkâr
ediyor. Kur’an dahi en azından 7 kere Hz.
İsa’nın “Mesih” olduğunu açıkça belirtiyor
(3:45; 4:157, 172; 5:17, 72; 9:30- 31).
10. İncil’e
göre Pavlus, İncil’de büyük yer tutan mektupların
yazarıdır. Oysa sahte Barnaba, Pavlus’un
aldatılmış biri olduğunu söylemektedir (bölüm
222). Bunun gibi sözler, sahte Barnaba’nın
bu kitabı tamamen Hıristiyanlık karşıtı
propaganda maksatlı olarak yazdığını gösterir.
Barnaba İncili’nin Kur’an ile Çelişkileri
11. Kur’an’a
göre (Kur’an:
Bakara 2:29) yedi gök vardır. Oysa
sahte Barnaba’ya göre göklerin sayısı dokuzdur.
(bölüm 178)
12. Kur’an’a
göre (Kur’an:
Meryem 19:23) doğum sancısı Meryem’i,
bir hurma dalı(nın altı)na getirdi: “Keşke
dedi, bundan önce ölseydim, unutulup gitseydim!”
Ama sahte Barnaba’ya göre “Bakire (Hz. Meryem)
çocuğunu sancısız doğurdu.” (bölüm 3)
13. Sahte
Barnaba, kitabının 44. bölümünde Yahudi
din bilginlerini Tevrat metnini tahrif etmekle
suçluyor. Bu suçlama herhalde Hz. İsa’nın
zamanında veya daha önce yaşayan din bilginlerine
yöneltilmiştir. Ama o zamanki din bilginlerinin
Tevrat metnini değiştirdiklerini iddia eden
hiçbir tarihsel kayıt bulunmamaktadır. Kur’an
da böyle bir iddiada bulunmuyor. Gerçi Yahudiler’i
Tevrat’ı kasıtlı olarak yanlış yorumlamak
ve yanlış aktarmakla suçluyor. Ama daha
önce de gördüğümüz gibi, İslam peygamberi
kendi zamanında okunan Tevrat’la İncil’in
hakiki olduğunu biliyordu. (2:113; 2:136;
3:3-4,;3:23; 3:84; 5:44)
Bu tür hatalar o kadar çoktur ki, tarafsız
Müslümanlar Barnaba İncili’nin 16. yüzyıla
ait sahte bir eser olduğunu açıkça itiraf
etmişlerdir. Örneğin, Pakistanlı Dr. Gulam
Cilani Bark, Ağustos 1975’te Lucknow şehrinde
basılan “Al-Furkan” dergisinin 48. sayfasında
şunları yazmıştır: “Hıristiyanlar eldeki
İncil-i Barnaba’nın hakiki olma iddiasını
çürütmüşlerdir. Buna göre eserin hakiki
olma iddiası ancak Hz. Muhammed’in zamanından
önce yazılmış bir kopyası ortaya çıkınca
doğrulanabilir. Bu ise şimdiye kadar mümkün
olmamıştır.” Barnaba İncili’nin sahte olduğunu
kabul eden başka Müslüman bilginler vardır.
(Abbas Mahmud el-Akkad, “News Bulletin of
the Near Christian Council” Paskalya 1961,
sayfa 9-11; Süleyman Şahid, İslam dergisi
“İmpact”, Londra, 1 Ocak 1974; Prof. E.R.
Hambye “İslam and the Modern Age,” New Delhi,
Hindistan, Mayıs 1975; Prof. Muhammed Yahya
el-Haşimi “Etudes Arabes” no. 48; vs.)
Kitabımızın
bu bölümündeki bilgiler İncil-i Barnaba,
Bilimsel Bir Araştırma adlı kitaptan (R.
Benson, İstanbul (P.K. 107 Kızıltoprak-Kadıköy):
Zafer Matbaası, 1985) özetlenmiştir. Eğer
Barnaba İncili hakkında daha geniş bir araştırma
yapmayı arzu ederseniz bu kitabı okumanızı
tavsiye ederiz
Sonuç
İ.S.
325 yılında Yeni Ahit (İncil) veya başka
bir tarihte Kitab-ı Mukaddes, esas düsturları
içinden çıkarılarak ciddi bir şekilde değiştirilmiş
olsaydı, bu uyuşmazlık en eski tanıklıklar
vasıtası ile belli olurdu. Çünkü İ.S. 325’ten
çok öncelere ait birçok eski metin halen
bulunmaktadır. Ama bunlarda da düsturları
değiştiren hiçbir uyuşmazlık söz konusu
değildir. İ.S. yedinci yüzyılda meydana
gelen Kur’an’da Kitab-ı Mukaddes’in (Tevrat,
Zebur, İncil) değiştirildiği gibi bir iddia
bulunmamaktadır. Tam tersine, Kitab-ı Mukaddes’in
okunması tavsiye edilmektedir. Kur’an’a
göre tüm gerçek inanlıların Tanrı’nın Sözü’nü
(Kitab-ı Mukaddes) benimsemesi gerekir.
“Yoksa
siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını
inkâr mı ediyorsunuz?” (Kur’an: Bakara 2:85)
“Kitab’ın hepsine inanırsınız.” (Kur’an:
Al-i İmran 3:119)
“Deyin
ki: ‘bize indirilene de size indirilene
de inandık. Tanrımız ve tanrınız birdir
ve biz O’na teslim olanlarız.’” (Kur’an:
Ankebut 29:46)
“De
ki: ‘Ben Allah’ın indirdiği her Kitab’a
inandım ve aranızda adalet yapmakla emrolundum.
Allah bizim de Rabb’imiz, sizin de Rabb’inizdir.
Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz
size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışma
(sebebi) yoktur.’” (Kur’an: Şura 42:15)
Bu kısa kitapta
Kutsal Kitap’ın değişmezliği hakkında birçok
delil verilmiştir.
Bunlar:
1. Tevrat’a
göre Tanrı’nın Sözü değişmez.
2. İncil’e
göre Tanrı’nın Sözü değişmez.
3.
Kur’an’a göre Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek
kimse yoktur.
4. Kur’an’a
göre Kutsal Kitap Hz. Muhammed’in zamanında
da sapasağlam mevcuttur.
5. Hz.
Muhammed’den önceki dönemden günümüze gelen
yüzlerce Eski Ahit el yazmaları hâlâ mevcuttur.
6. Hz.
Muhammed’den önceki dönemden günümüze gelen
binlerce İncil el yazması hâlâ mevcuttur.
7.
Bu nüshaların hepsi de aynı şeyi söylüyorlar.
Nüshaların arasındaki ufak tefek imla ve
kopya hataları, Kutsal Kitap’ın mana veya
gerçeğini değiştirebilecek bir şey değildir.
8.
İlk Hıristiyan ataların yazıları ve eserleri
de Kutsal Kitap’ın değişmezliğini açıkça
gösteriyor.
9. Tanrı,
insanları uzun bir süre Kendi gerçek mesajı
ya da vahyinden mahrum bırakacak, ve onlara
sadece büyük ölçüde çarpıtılmış, yoz ve
doğru olmayan kitaplar bırakacak kadar zayıf
ve güçsüz değildir. Tanrı insanlığa verdiği
yazılı vahyini özel olarak Kutsal Kitap’ta
saklayıp korumuştur.
Bunlar karşı konulamaz ve reddedilemez delillerdir.
Tanrı’nın Sözü’nün güvenilir olduğunu defalarca
gördük. Kitab-ı Mukaddes (Kutsal Kitap)
Allah’ın Sözü’dür ve onun değiştirildiği
iddiası uydurmadır. İslam dünyasında çok
yaygın olduğu halde sadece bir yalan ve
iftiradır. Kutsal Kitap’ın değiştirildiğine
dair hiçbir tarihsel kanıt yoktur. Üstelik
Kuran’da bile Tevrat veya İncil’in değiştirilmiş
olduğunu ileri süren hiçbir ayet yoktur!
Eğer Kitab-ı Mukaddes yüzyıllar önce değiştirilmiş
olsaydı, Kur’an bu önemli noktaya değinmez
miydi? Tersine, “Rabb’inin sözü, hem doğrulukça
hem de adaletçe tamamlanmıştır. O’nun sözlerini
değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir,
bilendir.” (Kur’an:
En’am 6:34) “Allah’ın kelimeleri
değişmez,” (Kur’
an: Yunus 10:64) diyen ayetler vardır.
Gücü her şey yeten ulu Tanrı, kendi Kutsal
Sözü’nün değiştirilmesine izin vermez. Tersine,
onu korur ve yerine getirir. “Allah sözünden
caymaz” (Kur’an:
Hac 22:47). Elimizdeki Tevrat’la
İncil sağlam ve güvenilirdir. Kaldı ki,
eğer insan Kitab-ı Mukaddes’te öğretilenleri
kabul etmek istemezse, Kutsal Kitap’ın değiştirildiği
iddiasından başka bir gerekçeye başvurmak
zorundadır.
Aklımıza gelen
şeylerden biri de şu olabilir:
İslamiyet’in
ilk çağlarında Kutsal Kitap’ın (Tevrat,
Zebur ve İncil) değiştirilmesiyle ilgili
bu tür boş iftiralar hiç yokken asırlar
sonra ortaya çıkmalarının ve günümüzde
de bazı Müslümanlar tarafından yayılmalarının
sebebi nedir?
İnsanların amaçlarını
yüce Allahımız’dan başka hiç kimse kesin
olarak bilemez ancak tarihi incelediğimizde
bazı bilimsel tahminler yürütebiliriz. İslamiyet’in
ilk çağlarında okuma yazma bilme oranı çok
düşük olduğundan ve ne yazık ki o çağda
Kutsal Kitap’ın Arapça çevirisi mevcut olmadığı
için ilk Müslümanlar Kur’an ile Kutsal Kitap’ın
çelişmediğini düşünüyorlardı. Zaman geçtikçe
Müslüman bilginler Kutsal Kitap’ı incelemeye
başladıklarında hayal kırıklığına uğramışlardır.
Kutsal Kitap’ın İslam peygamberi ve İslam
inançlarına destek vereceğine onun ana öğretileriyle
çeliştiğini görmüşlerdir. Tevrat, Zebur
ve İncil birbirleriyle uyum içinde oldukları
halde Kuran’dan çok farklıdırlar. Ama sanki
iş işten geçmişti, çünkü Kur’an’a göre Kutsal
Kitap doğru ve güvenilirdi. Belli ki İslam
öncülerinin Kutsal Kitap hakkında fazla
bir bilgileri yoktu, yoksa hem onun sağlam
olduğunu söyleyip hem de birçok konuda onunla
açıkça çelişecek öğretiler sunmazlardı.
Hem Kur’an hem de Kutsal Kitap doğru olamazdı.
Birinden biri yanlış olmalıydı. Bu yüzden
İslamiyet’i korumak amacıyla Kutsal Kitap’ın
değiştirildiği konusunda bilime ve tarihe
dayanmayan söylentiler yaymaya başlamışlardır.
Bu konuda hiçbir kanıtları yokken, İznik
Konseyi’nde toplanan Hıristiyan din adamlarının
yüzlerce İncil içinden dört tanesini seçtiği
gibi saçma sapan hikâyeler uydurmuşlardır.
Yüzyıllar sonra da “Denize düşen yılana
sarılır,” misali sahte Barnaba İncili çıktığında
ona sarılmışlardır. İslam ülkelerinde hâlâ
Kutsal Kitap’ın dağıtılıp okunması engelleniyor.
İncil’in sonradan değiştiği ve asıl İncil’in
kaybolduğu gibi hakaretleri birçok vasıtayla
yaymaya çalışıyorlar. İyi niyetli ve gerçeğe
yönelik insanlar kendi önyargılarına destek
arayışında olmak yerine, tarihi ve kanıtları
inceleyerek gerçeği bulmaya çalışırlar.
|