ALTINCI
EMİR:
Katletmeyeceksin
“Öldürmeyeceksin!”
(Çıkış, 20:13).
İnanılmaz,
Ama Gerçek Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
Kadından
doğan, babası tarafından sevilen ilk insan,
kendi öz kardeşini katletti. Kutsal Kitap
bu dehşet verici cinayeti, insan yüreğinin
inanılmaz kötülüğünü gizlemeksizin, gözler
önüne seriyor. Doğuştan her insan, yüreğinde
bir katili taşımaktadır. Adem’den bu yana
insan, Allah’tan ayrı, kendi arzu ve ümitlerinin
elinde esir, taviz vermeyen bir bencil olarak
yaşıyor. Kendi gözünde birey, önemli olan
tek varlıktır. Bir başkası, daha akıllı,
daha zengin ya da dindar olarak gözükür
gözükmez, ona kin duyar, kıskançlık besler.
İnsanoğlu, herkesin hayranlık duyduğu küçük
bir tanrı olmak dileğindedir. Kibir ve övünme,
kişiyi kin duygusuna, katil olmaya sevk
edebilecek gizli dürtülerdir. Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
İsa
Şeytan’ı, insanı Allah ile birliktelikten
koparan, “başlangıçtan beri bir katil” olarak
tanımlıyor. Bu kopukluk, ayrılıktan ötürü
her canlı ölmek zorundadır. "Ölüm,
günahın ücretidir." Ancak sevgi ve
lütfunda Allah, tekrar kendisiyle birlikte
yaşama götürecek yol açmıştır bize. Bu eşsiz
kurtuluş fırsatını değerlendiren, zihnini
değiştirip Allah’ı yeniden yaşamının merkezi
kılan kişi, sonsuz yaşamı elde eder; varlığı
yepyeni bir anlam ve içerik kazanır. Bir
insanın canına kıymak, aynı zamanda tövbe
ve kurtuluş şansını onun elinden almak demektir.
Cihat savaş
hıristiyan ve müslümanların bakış açısı
Bir
insanı öldürmek için çok çeşitli etkenler
vardır. İsa, yüreğimizden kaynaklanan çirkin
düşüncelerin en başında, öldürme düşüncesinin
olduğunu açıklıyor (Matta, 15:19) Fakat
Kutsal Allah, insana, gizli niyetlerini
uygulamayı yasaklayarak engel olmak istiyor:
Cihat savaş
hıristiyan ve müslümanların bakış açısı
“Öldürmeyeceksin!”
İntihar da dahil her türden öldürme, Allah’ın
istemine ters olup günahtır. Bir başkasına
kötü davranan, onu aç bırakan, tehlikelere
karşı uyarmayan kişi de, insanları zehirleyen,
yaralayan, bir başkası vasıtasıyla katleden
katiller sınıfına dahildir. Bir insana zarar
vermek suretiyle onun yaşamını kısaltanlara
da Kutsal Kitap “katil” sıfatını veriyor
(Romalılar, 3:10-18). Allah bizi, diğer
insanlara karşı sorumlu kılıyor. Bu durumda
kaçamaz, Kain gibi, “Ben kardeşimin bekçisi
miyim?” diyemeyiz.
Ceza
ve İntikam Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
Yıldırmak,
sakındırmak amacıyla Eski Antlaşma, her
kasıtlı öldürmeye ölüm cezasını öngördü
ve uygulattı (Çıkış, 21:12, 14, 18). O zamanlar
çokları, kendileri için bir tür yaşam güvencesi
olan kabile yaşamı sürüyorlardı. Muhtemel
bir kan davasına bulaşma tehlike ve korkusu,
birey için eşsiz bir korumaydı. “Göze göz,
dişe diş” yasası, zararın çapına göre belirlenip
uygulanıyordu. Ancak kabile önderleri öldürüldüğünde,
intikamın kapsamı genişletilebilirdi. Lamek,
öldürüldüğü takdirde, karşı taraftan 77
kişinin katledilmesini vasiyet etti. Önderlerinin
öldürülmesi durumunda bu yasa, bu gün Dürzilerde
hâlâ geçerlidir.
Samiler
(Yahudiler, Araplar ve Aramiler) kan borcunun
bağışlanamayacağı kanaatindedirler. Kefaret,
yalnızca insan kanı dökerek gerçekleştirilebilir;
bağışta bulunmak haksızlıktır. Bu zihniyete
göre, uluslara mal edilen suçlar da bağışlanamaz;
ceza yerini bulmalı; aksi takdirde kin duyguları
devam etmelidir. Mesih Ruhu’nun kök saldığı
toplumlarda, böylesi bir zihniyet geçerliliğini
yitirir.
Bir
katil, acınacak birisidir, günahının ağırlığını
boynunda hisseder. Öldürdüğü insanların
ruhları onu sürekli rüyalarında, düşüncelerinde
takip eder. İkinci Dünya Savaşında keskin
nişancı olarak savaşan bir asker, bugün
bile geceleri öldürdüğü insanların yuvarlanan
cesetlerini gördüğünü anlattı. Bir kuşak
sonra evine dönme cesaretini gösteren katil,
öldürülenin oğlu tarafından vurulmayı göze
almalıdır. Oysa cinayet asla bir yarar sağlamaz.
Tehdit ya da korku, yine de içimizdeki öldürme
tutkusunu yok edip yenmeye yeterli olmaz,
en fazla bizi frenleyebilir. İnsan yüreğini
tanıyan İsa, hepimizi bekleyen ölüm hükmünü
açıkladı: “Allah’tan başka iyi olan yoktur!”
(Matta, 19:17; Markos, 10:18; Luka, 18:19).
Aynı zamanda
O,
bizim kan borcumuzu yüklendi; ölüm düşüncesinin
yüreklerimizden silinmesini sağlayacak yeni
bir zihin yapısı doğuracak Kutsal Ruhu’nu
bize bağışladı. İsa bize, yeni bir yürek,
yeni bir ruh veriyor; bizi kendi buyruklarında
yaşayan insanlara dönüştürüyor. Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
Öldürme
ve Af Konusunda Mesih İnancı Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
Dağdaki
Vaaz’da İsa, cinayetin yalnızca bedeni ortadan
kaldırmak olmadığını; uzun süre yüreği yakan,
bir ok gibi sırtımıza saplanan sözlerin
de aynı kapsama girdiğini belirtiyor. Kötü
iftiralar, iyice hesaplanmış yalanlar, planlı
tehditler, adi ihanetler, çirkin alaylar,
zehir etkisi bırakırlar. İlkin kaynaklandıkları
yüreği zehirler, sonra da ilk bulaştıkları
insanı derinden yaralarlar. İsa şöyle diyor:
“...Kardeşine karşı öfkelenen her kişi yargılanmayı
hak edecek. Kim kardeşine aşağılayıcı bir
söz söylerse, Yüksek Kurul’un yargısını
hak edecek. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem
ateşini hak edecek.” (Matta, 5:22) Bu sözleriyle
İsa, tümümüzü katiller sınıfına sokuyor,
yüreklerimizin karanlık gerçeğini gösteriyor.
Kan
dökmek suretiyle işlenen cinayetlerin yanında,
bir de yürekteki cinayet tutkusu vardır.
Öfke, kıskançlık, uzlaşmazlık, kin ve gaddarlık
duyguları yalnızca yetişkinlerin değil,
çocukların yüreğinde bile yer edinebiliyor.
Yuhanna boş yere şu uyarıları yapmadı: “Kardeşinden
nefret eden katildir.” (I. Yuhanna, 3:15)
Şayet bir insana kin duyuyorsak, bu duygunun
üstesinden gelebilmek için Allah’a yakarmalıyız.
Aksi takdirde karanlık düşünceler içimizde
yuvarlanır. Rabb’in Duası’nı okuyan herkesten
İsa, nasıl Allah günahlarımızın tümünü bağışlamışsa,
başkalarının kusurlarını, suçlarını olduğu
gibi affetmelerini talep ediyor. Böylesi
bir bağışlama arzusuyla O, yüreğimizdeki
kin ateşini söndürmek, yok etme tutkusunu
yenmek istiyor. “Bağışlamasına bağışlarız,
ama unutmak asla!” diyebilir bazıları. Bu,
Allah’a “Günahlarımızı affet, ama asla unutma!”
diye yakarmak demektir. “Pekala, onu bağışlıyorum,
yaptığı kötülüğü de unutacağım, ama yüzünü
bir daha görmek istemiyorum” demek de olmaz.
Allah’ı bir daha görmek istemeyenimiz var
mı? O’nun bize, kendi karşıtlarımıza davrandığımız
gibi davranmasını isteyebilir miyiz?
İçimizde
esenlik yaratmak amacıyla İsa, bize bir
çıkış yolu açıyor. O, “...Düşmanlarınızı
sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle
ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız.”
diyor (Matta, 5:44-45) Ancak Tanrısal sevgide
kin duygusunun üstünden gelebiliriz. Bu
nedenle İsa bizi açıkça uyarıyor: “...Siz
başkalarının suçlarını bağışlamazsanız,
Babanız da sizin suçlarınızı bağışlamaz.”
(Matta, 6:15)
Bağışlama
hakkını Mesih İmanlıları nereden alıyor?
Günaha kefaret gerekli değil mi? İşlenen
zulüm “göğe haykırmaz mı?” Doğru, hiç bir
suç kefaretsiz kalmaz. Bundan ötürü İsa,
bütün suç ve günahlarımızla birlikte bizim
cezamızı da yüklendi. “Esenliğimiz için
olan ceza onun üzerinde indi, onun bereleriyle
şifa bulduk.” (İşaya, 53:5) O gerek bizim,
gerekse tüm katil ve alaycıların günahını
yüklendi. Bu nedenle istisnasız her insanı
affetmeye hakkımız var, bu aynı zamanda
bizim görevimizdir. Adalet talep etmeye
hakkımız yok artık! Yerimize çektiği acıları,
yerimize ölümüyle İsa, adaleti tam anlamıyla
gerçekleştirdi. O, esenliğimizdir. Yine
de kendisi için adalet isteyen, kendi kendisini
yargılar, mahkûm eder. Tek başına sevgi,
yasanın yerine gelmesidir. Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
İsa’yla
birlikte insanoğlunun yaşamına yeni bir
düşünce, dilek girdi. O’nu izleyen kişi,
ne bir insanın canına kıyabilir, ne başkalarına
herhangi bir zararda bulunabilir, ne de
artık kin, öç duygusuna yaşamında yer verir.
Onun kibir ve övüncü kırılmıştır; şiddet
yoluyla kimsenin kurtarılamayacağını öğrenmiştir.
İsa’nın yarattığı bu yeni insan, kin ve
cinayet dünyasında tek çıkış yoludur. Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
İslam’da
Dinsel Açıdan Öldürmek (İslam, Kılıç Dini
mi?)
İsa’nın
bağış lütfunu tadıp düşmanını sevmeyi öğrenen
kişi, herhangi bir kusuru şeriatla cezalandıran,
intikamı tekrar yürürlüğe sokan, dini yaymak
yolunda cihadı öngören İslam dini karşısında
dehşete düşer. Öldürmek İslam’da dinsel
açıdan kurallaştırılmıştır. Kuran’da on
altı kez, “Onları bulduğunuz yerde öldürün!”
yazılıdır (Nisa, 89, 91; Bakara 191 ). Bu
ayetlerde konuşan, İsa’nın Ruhu olamaz.
Hadislere
ve Kuran ayetlerine Baktığımız zaman şunu
görebiliriz: Muhammet, şahsi düşmanlarını
birbiri ardınca öldürtmüş, ganimeti hedefleyen
baskınlara bizzat katılmış; kentin savunmasında
hainlik etmekle suçladığı Medine Yahudileri
için kitle mezarları kazdırmıştır. Bedir
savaşından bu yana, savaşlarda düşmanlarını
öldüren Müslümanlar, Muhammet’in
ağzından aklanmıştır: “Onları siz öldürmediniz,
fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen
atmamıştın, fakat Allah atmıştı.” (Enfal,
17) Allah’ın Muhammet’e bu vahyinde, iman
yolunda savaşlarda işlenen cinayetler için
sınırsız bir af getirilmiş oluyor. Bundan
da öte, cihatta kâfirleri öldüreni, tarifsiz
bir sevinç ve zevklerle dolu cennet bekliyor.
İslam
şeriatına göre, ödenmeyen diyet, önü arkası
hesap edilemez intikamı ardından getirebilir.
İslam şeriatı kefareti öngörür. Cezalarını
yüklenerek herhangi bir “temsilci”ye, tüm
insanlığın kurtuluşunu sağlamış “Tanrı Kuzusu”na
sahip olmayan Müslümanlarda “hak”, bundan
dolayı, lütuftan önce gelir.
Din
Savaşına Karşı “Dağdaki Vaaz” Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
Eski
Antlaşma’da yaşam, Tanrısal hak üzerine
kuruluydu. Bu yasa, gerek medeni, gerekse
dini bütün bir hayat sahasını kuşatıyordu.
Yasanın çiğnenmesi durumunda cezanın uygulanabilmesi
için resmi bir kontrol cihazına gerek vardı.
Din savaşları, Eski Antlaşma’ya özgü bu
hukuk anlayışının bir sonucudur. Haçlı Seferleri
“hak” ile şiddetin bağdaştırıldığı hukuk
anlayışına dönüştü. İsa’nın, düşmanı sevmek
gerektiğini bildiren emrini verdiği günden
itibaren “din savaşları”, din kaynaklı her
tür gerekçeden mahrumdur. İsa elçilerini,
İncil’i dünyaya vaaz etmeye kılıçla, mızrakla
yollamadı. O, Petrus’a şöyle diyordu: “Kılıcını
yerine koy!... Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla
ölecek.” (Matta, 26:52) O, Baba’ya uysallıkla
boyun eğerek, suçsuz yere çarmıhta öldürülmeye
razı oldu. Düşmanlarının bir melek ordusu
tarafından yok edilmesini kabul etmedi.
İsa Mesih’in Ruhu, Muhammet’in
ruhuna taban tabana zıttır. O, “Kötülüğe
kötülükle karşılık vermeyin. Sağ yanağına
vurana, sol yanağını çevir” diyor. Eski
kendini savunma hakkı böylece geçerliliğini
yitiriyordu. İsa’nın çarmıhtaki acizliği,
şeytanı alt edip Tanrısal hukukun tüm istemlerini
karşılamanın tek yoluydu. Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
Askerlik
hizmetine çağrılıp modern silahların kullanımını
öğrenmek, sırasında harbe katılmak zorunda
olan bir Mesih İmanlısı ne yapmalı? Çoğunluğu
bir başka dine mensup bir ülkede azınlık
olarak yaşayan Mesih İmanlılarının bu konudaki
tavrı ne olmalı? Bu zor soruya, İmanlılar,
değişik zamanlarda değişik cevaplar vermişlerdir.
Bazıları barışçıl amaçlarından ötürü hapse
atılmaya ya da İsa’yı izlemek uğrunda şehitlik
mertebesine yükselmeye hazırdı. Başkaları,
kendilerini yöneten düzene boyun eğmek zorunda
oldukları kanaatine vardılar; öldürme yasağı,
kendi kişisel yaşamlarına ilişkin sınırlı
bir yasaktı onlara göre. Kimseye kin duymuyor,
düşmanlarını seviyorlardı; ama öte yandan,
gelmekte olan Allah’ın Egemenliği’ni ruhsal
olarak görüyor, bu dünya egemenliklerinin
zorlama ve dayatılarından kaçmanın imkânı
olamayacağını düşünüyorlardı. Bu soruyu
kendisine yönelten kişi, Rabb’in huzurunda,
kişisel duayla, seçmesi gereken yolu öğrenmeye
çalışmalı; ama tersi bir karar alanları
da aşağılamamayı bilmelidir. Milletimize
ve vatanımıza karşı sorumluluğumuz, düşmana
sevgi beslemek gibi yine bir Allah emridir.
Çağdaş
Katiller Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
Dağdaki
Vaaz, yalnızca kişisel yaşamda uygulanabilir;
onun siyasi alanda gerçekleştirilebilmesi
için zaman henüz uygun değil. Buna karşın,
“barış” ya da daha temiz bir çevre için
gösteri yapanlar, güce başvuranların, yanlış
bir insancıllık (hümanizm) anlayışıyla kürtaja
teşvik eden, böylece yüzyılların en büyük
katliamına ellerini bulayanlardan farkları
yoktur. Cihat
savaş hıristiyan ve müslümanların bakış
açısı
Milyonlarca
diri cenin, ana rahminde yok ediliyor. Birçok
ana baba, yüreklerinde bir katilin damgasını
taşıyor. Katillerle dolu bir kuşakta yaşıyoruz
ve bu kuşağın bir parçasıyız. Her yıl binlere
varan trafik kurbanları, modern tekniğin
“görünmez kazalarında” yitirmiyorlar canlarını.
Kazalar genellikle aşırı alkol, aşırı hız
ya da yorgunluktan ötürü oluyor. Burada,
otomobille işlenen cinayetlerden söz edebiliriz.
Altıncı emri tutabilmek için belki de sürüş
biçimimizi değiştirmemiz gerekecek.
Yaşadığımız
çağ, havası, suyu, besin maddeleriyle, yoğun
bir çevre kirlenmesine sahne oluyor. Bilinçli
bir yaşam sürüp davranışlarımızı Yaratan’ın
yöneltişinde belirleyerek, bu Tanrısal cezaları
belki hafifletebiliriz. Kapıya dayanan kendi
kendini yok etme çılgınlığından kurtulmanın
tek yolu budur.
Bir
başka -yavaş yavaş gerçekleşen- intihar
biçimi de düzensiz yiyip içmedir. Kimi varlıklılar
tek kelimeyle tıkanana, patlayana kadar
yiyorlar. Düzensiz, sağlıksız yiyip içme,
hem bedene, hem de ruha zarar verir. Bunun
ötesinde, kıskançlık ve hırsla kendi yaşamını
kendi eliyle zehir eden, canını gama, tasaya
teslim eden kişi, yaşamını kısaltır. Gereğinden
fazla çalışma, dinlenme eksikliği, insanın
kendi kendisini tüketmesidir. Düzensiz uyuyan,
düzensiz yiyip içip organlarına taşıyabileceğinden
fazla ağırlık yükleyen kişi, bedeninin sorumluluğunu
taşımakta olup bunun hesabını verecektir.
Biz kendi kendimizin sahibi değiliz, Allah’a
aitiz. İsa bize, “kendini gerçekleştirmeyi”
değil, kendini inkârı öğretti. O, “Canını
kurtarmak isteyen, onu yitirecek; canını
benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır”
diyor. (Matta, 16:25) “Allah’ın Egemenliği,
yiyecek ve içecek sorunu değil; doğruluk,
esenlik ve Kutsal Ruh’ta sevinçtir.” (Romalılar,
14:17) Yürekteki düzenli bir yaşam, insanın
dışına da akseder.
Altıncı
Emir yalnızca her türlü cinayeti yasaklamıyor;
aynı zamanda bizi diğerlerini sevmeye cesaretlendirip,
bedensel, ruhsal sıkıntı içinde olanların
acılarını hissetmemizi istiyor. Yardımımıza
muhtaç olanların yanından pervasızca geçmemeli,
onlara el uzatmalıyız. Allah’ın bedene giren
sevgisi olan İsa, bu emrin nasıl uygulanması
gerektiğini bize önce kendi yaşamında gösterdi.
Tanrısal sevgiyi başkalarına aktarmamız
için O, Kutsal Ruhu’yla bizi günlük yaşamda
yönlendiriyor; biz katilleri diğerlerini
de kurtarmak, iyileştirmek amacıyla “Tabiplerin
Tabibi”ne götürmeye çalışan Tanrı çocuklarına
dönüştürüyor.
Sonraki
Sayfa (Yedinci Emir - Zina Etmeyeceksin) |