Kayser 5. Carl'ın zayıf yanı, büyük sorunlar
önünde kararsızlık göstermesiydi. Bu duraksama
sonucu Luther'in akıllı savunucusu Akıllı
Fredrik'in yaptığı gibi, kararları iyice
değerlendiremiyordu. Tam harekete geçilecek
zamanda korku ve kararsızlığa kapılırdı.
Kayser, Katolik kilisesinde olan yeni düşünceleri
ve reformları beğendiği halde, Luther davasını
kaba güçle sonuçlandırmak istedi, Buna karşın
Almanlara yabancı olduğu için, kendisini
ve yanındaki İspanyol - İtalyan karışımı
kurulu kuşku ile karşılayan Almanları kızdırmaya
cesaret edemedi. Worms'a gelince güç kullanamayacağını
iyice anladı, çünkü çevrede Luther yanlısı
sayılan insancıl şövalye Franz Von Sicking'in
şatosu ve askerleri bulunuyordu. Kayser,
Luther'e karşı birkaç ferman yazdıysa da,
onları göndermedi.
Kayserin çevresinde dönen dolapların yönetmeni
papalık görevlisi Aleander'di. Worms'da
olup bitenleri, süreklice Papa'ya iletiyordu.
Mektuplarında tüm Alman prenslerin güvenilmez
ve gizli Luther yanlısı olduklarını yazıyordu.
Kendisi de bu dava ile uğraşan tek kişi
olmakla övünüyordu. Aleander gerçekten zor
durumdaydı. Aforoz edilen Luther'in kitaplarının
yakılması kimi kentlerde gerçekleştirildi.
Ama kayserin Luther'in kitaplarının toplatılması
için verdiği buyruğa karşın, Worms'ta onun
yazıları ve resimleri açıkça satılıyordu.
Halk Aleander'e karşı öfke gösteriyordu,
öyle ki, hanlara bile onu kabul etmek istemediler.
Luther'in Millet Meclisinin önüne çıkarılışı
--aslında ancak Meclisin atadığı bir uzmanlar
kurulunun önüne çağırılacaktı-- tek başına
dünya tarihine geçen bir olaydı. Önceleri
Papa'nın aforoz ettiği kişi, tüm yasal haklarını
yitirmiş oluyordu. Luther'in çağırılması,
Akıllı Fredrik tarafından gerçekleştirildi.
0, Luther'in suçluluğunun daha kanıtlanmadığını
öne sürdü. Herkes o çağın ünlülerinden biri
olan Erasmus'un da Luther'in ortaya çıkmasını
sevgiyle karşıladığını biliyordu. Elektor'a
bile Luther'in yalnızca iki şeyden, Papa'nın
tacına ve keşişlerin göbeklerine karşı olmaktan
suçlu olduğunu söylemişti. Ama Luther'in
çevresindeki entrikalar yoğunlaştıkça, Elektor
duraksadı, sonunda Luther'e gelmemesi için
öğütte bulundu. Elektorun danışmanı George
Spalattin, mektuplarında bu entrikaları
Luther'e anlatıp davasının umutsuz olduğunu
söylüyordu. Kayserin,Luther'in güvenliğinin
kendisince sağlanacağını söyleyen bir mektubu
verdikten sonra bile, Luther'in arkadaşları
Hus'un sonunu anımsayarak entrikalardan
korkuyorlardı. Birisi Luther'e yoldayken
yedikleri ve içtikleri konusunda dikkatli
olmasını söyledi, çünkü zehirleneceğinden
korkuyordu. Yoldayken Luther Spalattin'in
mektubunu aldı. Mektubundan Spalattin, Elektorun
Luther'in geri dönmesini istediğini yazdıysa
da, Luther kendine özgü yüreklilikle şöyle
yanıt verdi : "Worms'ta damlardaki
kiremit1erin sayısınca şeytanlar varsa de,
yine gideceğim."
Luther'in Worms yolculuğu neşeli bir zafer
alayı gibiydi. Aleander bunu anlatırken,
küplere biniyordu. Luther kimi arkadaşlarıyla
kapalı arabada oturup arkasında yüze yakın
silahlı bir alay geliyordu. Önde, gelenleri
karşılamaya gönderilen devlet habercisi,
yakışıklı ve güvenilir şövalye Kaspar Sturm
gidiyordu. Her yerde büyük bir kalabalık,
Luther'i bir ulusal kahraman gibi selamlıyordu.
Weimar'da Elektorun kardeşi Johan, ona büyük
saygı göstererek vaaz etmesini istedi. Başta
rektör olmak üzere tüm Erfurt Üniversitesi,
ünlü eski öğrencisini karşılamaya geldi.
Luther, Worms'a girdiğinde büyük bir kalabalık
tarafından kutlandı.
Kaldığı evde Luther bir an bile tek başına
bırakılmadı. Arkadaşları gelip gidiyordu.
Luther ruhsal soruları olanlara öğüt veriyordu.
Soylulardan yalnız iki kişi ziyaretine geldi.
Birisi henüz on altı yaşında olan Hessen
kontu Filip'ti. Luther'e: "Davanız
doğruysa, sayın doktor, Tanrı yardımcınız
olsun!" dedi. Luther gelenlerden huzursuz
ve sinirli oldu, dünya tarihine geçen karşılamaya
doğru dürüst hazırlanamadı. Luther'in sorgusu,
piskoposun evinde yapıldı. Oraya gizli yollardan
götürüldü, çünkü kalabalık sokaklarda ilerlemek
olanaksızdı. Eve geldiğinde, ya kötü düzenlemeden
ötürü, ya da sırf kötülük olsun diye Luther
iki saat karanlık ve nemli koridorda bekletildi.
Sonunda görkemli Meclisin önüne çıktığında,
şaşkın ve güçsüz görünüyordu. Şaşkınlığından,
süslü püslü kardinallerin arasında oturan
genç ve solgun yüzlü kayseri de diz çökerek
selamlamayı unuttu. Konuşurken sesi zayıftı.
Luther, öğrettiklerini açıklamaya çağrılmasına
karşın, Katoliklerin planlarına göre serbestçe
konuşamayacaktı. Ona yalnız iki soru yöneltilecekti:
yazdığı kitapların kendisine ait olup olmadığı,
onlardaki savlarından vazgeçip geçmeyeceği.
Luther'e önceden nasıl yanıt vereceği anlatıldı,
ama şaşkınlıktan her şeyi unuttu. Başkanlık
yapan Trier başpiskoposunun danışmanı tarafından
ilk soru yöneltildiğinde, Luther olumlu
yanıt vermek üzereyken, Wittenberg Üniversitesinin
hukuk profesörü Schuff yerinden kalkarak:
"Kitapların adları okunsun bari!"
diye bağırdı. Bir masa üzerinde Aleander'in
büyük zorlukla topladığı Luther'in kitaplarının
bir bölümü vardı. Adları okunduğunda, Luther
kendine geldi, aldığı öğütleri anımsadı.
Soru yinelendiğinde kitapların kendisi tarafından
yazıldığını kabul etti, ama bunların yazdıklarının
ancak bir bölümünü oluşturduğunu sözlerine
ekledi. Kitaplarındaki savlara gelince,
aldığı öğütler uyarınca, düşünmek için zaman
istedi. Çünkü iman, her canın kurtulması
ve Tanrı Sözü gibi önemli konularla ilgili
soruları düşünmeden ivedi olarak yanıtlamak
iyi değildi. Luther'in isteği kabul edildi,
ama ona yalnızca bir gün zaman tanındı.
Hem de yanıtının yazılı değil, sözlü olması
gerekiyordu.
Şimdi kimseye Luther'i rahatsız etmeye izin
verilmedi. Luther ertesi gün için hazırlık
yaparak, içinde savaşan düşünceleri kağıt
parçalarına geçiriyordu. Bunlar elimize
geçmiştir. Worms'ta Luther'in bazı tanrıbilimci
arkadaşları vardı, ama onlar Luther'e, içindeki
savaşımında yardım edemiyorlardı. Böyle
durumlarda insan başkasına ancak belli bir
düzeye dek yardım edebilir, büyük kararları
kendisinin vermesi gerekir. Daha önce de
gördüğümüz gibi, Luther tek başına kalmaya
alışmıştı. İstediği tek şey, Tanrı'nın huzuru
ve merhametinden emin olmaktı. 1521 yılının
17 ile 18 Nisan günlerini bağlayan gece
Luther, Yakub'un Yabbok geçitinde Tanrı
ile güreştiği gibi güreşiyordu (Tekvin,
32 : 24-32). Bitişik odada kalan Luther'in
bir arkadaşı, onun bazen dinlenmek için
yatağa uzandığını, bazen de yataktan kalkıp
diz çökerek ya da açık pencerenin önünde
durarak --genellikle böyle yapardı-- dua
ettiğini işitiyordu. Arkadaşı Luther'in
sözlerini kağıda yazdı. Bunlarda Luther
sanki Tanrı'ya kendi sözünü anımsatıyordu.
"Ey Tanrım, Tanrım, benim Tanrım, beni
bütün dünyanın akıl ve bilgilerine karşı
savun! Bunu sen yap! Bunu sen yapmalısın,
tek başına, ben yapamam. Bu dava benim değil,
senindir. Kendim için bu dünyanın önde gelenleriyle
hiçbir işim yok. Ben de iyi günler, rahat
ve kolay yaşam isteyebilirim. Ama Rabbim,
bu dava senindir, adaletli ve sonsuzlara
ait bir dava. Sadık olan, ebedi Tanrı, bana
yardım et! Hiçbir insana güvenmiyorum, zaten
bu boş ve yararsız olur... Ey Tanrım, Tanrım,
beni işitmiyor musun? Tanrım, sen öldün
mü? Hayır, sen ölemezsin, yalnızca benden
saklanıyorsun... Ey Tanrım, bana sevgili
oğlun İsa Mesih'in bağışını almam için yardım
et. Kutsal Ruh'un aracılığıyla O benim desteğim
ve kalkanımdır, sağlam kalemdir. Rab. niçin
gecikiyorsun? Tanrım, neredesin? Gel, gel,
senin için canımı vermeye hazırım! Bu savaşta
senin ellerinin işi olan bedenim yok olsun,
bana senin sözün ve Ruh'un yeterlidir...
Canım senin, sana aittir, seninle sonsuza
dek kalacaktır. Amin, Tanrı yardımcım olsun!
Amin!"
Ertesi gün Luther yine yüce Meclisin önüne
çağrılıyordu. Saat dörtte orada olmalıydı.
Yine iki saat bekletildi, ama şimdi hiç
şaşırmıyordu. Luther üç yüz kişilik Meclisin
önüne götürüldü. Karşısında çağın önde gelenleri
bulunuyordu. Aralarında kayser, onun kardeşi,
altı Elektor, yirmi dört kont, otuz piskopos,
yedi yabancı elçi bulunuyordu. Bu kez Luther
durgun, saygılı davranıyordu. Kayserin önünde
diz çöktü, önceki günün dikkatsiz davranışından
dolayı özür diledi. Başkanlık yapan Trier
başpiskoposunun danışmanı soruları yineledi:
Luther kitapların kendisi tarafından yazıldığını
kabul edecek mi; yazdıklarından vazgeçecek
mi?
Luther savunmasını dupduru bir sesle Almanca
ve Latince olarak yaptı. Konuşma sırasında
salondaki hava Sıcak olduğundan, pencereler
açıldı, böylece şatonun avlusuna toplanan
halk Luther'in savunmasını işitti. Hava
kararınca, yakılan meşalelerin hayalet gibi
ışığı, tek başına bırakılan, Tanrı'ya bağlı
vicdanına güvenerek bütün dünyaya karşı
baş kaldıran yürekli keşişi aydınlatıyordu.
Luther savunmasında kitaplarını üç kümeye
ayırdı. Birincisinde kimsenin karşı çıkmadığı
ruhsal öğütleri bulunan kitapları vardı.
Bunlardan vazgeçemezdi. İkincisinde Papa'ya
karşı yazılan kitaplar bulunuyordu. Onlardan
da vazgeçemezdi, çünkü böyle yapmakla kötülüğü
ve sömürüyü sürdürmüş olurdu. Bu arada Luther
ustalıkla halkın milliyetçilik duygularına
değinerek Alman kentlerinin sık s1k kilisenin
yozlaşmasından ve papalık sarayının bitmez
tükenmez para isteklerinden şikayet ettik1erini
söyledi. Üçüncü kümedeki kitaplarda Luther
kimi kişilere karşı çıkmıştı. Çarpışma anlarında,
bulunduğu sınıfa ait bir kişiye yakışmayan
sözler kullandığını itiraf etti, ama söylediklerinden
vazgeçmeyecekti. Yine de yanılabilen bir
insan olduğunu anımsattı. Bu yüzden, yanılamayan
İsa gibi şöyle diyordu:
"Yanlış, bir şey söyledimse, yanlışımı
göster." Böylece kayserin, soyluların,
herkesin önünde Tanrı merhameti adına yanlışlarının
Kutsal Kitap'tan gösterilmesi için yalvardı.
Gösterildiğinde, kitaplarını ilkin kendisi
ateşe atacaktı.
Başkan, Luther'i şaşırtmak isteyerek, onun
kayserin ve soylularının değerli zamanını
boşa harcadığını söyledi. Şimdi dolambaçlı
olmayan açık bir yanıt istiyorlardı. Bu
sözler de Luther'i şaşırtmadı. Sesini biraz
daha sertleştirerek şöyle dedi : "Sayın
Kayser Hazretleri benden açık ve duru bir
yanıt istediği için bunu dolambaçlı olmayan
b1r biçimde vermek istiyorum. Papa'ya ve
kilise kurullarına inanmıyorum, çünkü her
ikisi de çok kez yanılmış, çelişkili bildiriler
vermiştir. Bu yüzden kitaplarımı yalnız
Tanrı sözüne ve vicdanıma dayanarak yazdım,
Yazdıklarımın Tanrı Sözüyle ya da başka
açık belirtilerle yanlış olduğu kanıtlanmadığı
sürece onlardan vazgeçmek istemiyorum, istemem
de, çünkü vicdana karşı bir şey yapmak kötü
ve zararlıdır." O anda bir karışıklık
ve bağırma başladı. Başkan, Luther'in kilise
kurullarının yanıldığını kanıtlayamayacağını
bağırıyordu. Kimileri ayağa kalkarak cesur
keşişin sözlerini hayranlıkla karşıladılar.
Bunun için Luther'in son sözleri pek işitilmiyordu.
Onun yanında duran arkadaşları o sözleri
şu ünlü biçimde sakladılar : "Burada
duruyorum, başka bir şey yapamıyorum. Tanrı
yardımcım olsun! Amin!" Kayser öfkelenerek
yerinden kalktı, ayrıldı. Toplantı böyle
sona erdi. İspanyol askerleri kızgınlıkla
: "Yakalım onu! Yakalım onu!"
diye bağırdılar. Almanlar ise, sevgi gösterisinde
bulundular. Askerler Luther'e yaklaştığı
zaman. Almanlar onu yakalamak istediklerini
sandılar. Onlar silahlarına davranmak üzereyken
Luther : "Korumak için geliyorlar"
diye bağırdı. Olaylar hemen yatıştı. Kaldığı
eve geldikten sonra Luther, ellerini göğe
kaldırarak : "Dayandım! Dayandım!"
diye bağırdı.
Sonraki
Bölüm "Wartburg'un
George Şövalyesi"
|