Luther
tanrıbilim doktoru unvanını aldıktan az
sonra, çeşitli görevlerle uğraşan Staupitz
Katolik üniversitelerinde nadir görülen
Kutsal Kitap profesörlüğünü Luther'e bıraktı.
Luther başka önemli görevleri de aldı. Kendi
manastırının baş rahip yardımcısı ve keşişlerin
öğretim yönetmeniydi. Staupitz onu Augustinusçu
manastırların müfettiş yardımcısı yaptı.
Luther sert ve titiz bir müfettişti; on
bir manastırın başkanıydı. Bundan başka
Luther hem manastırda, hem de kent kilisesinde
vaaz ediyordu.
Çevresinde onu otuz yıl süreklice izleyen
bir halk kitlesi oluşmuştu. Her yıl yaklaşık
olarak 170 vaaz veriyordu. Hepsini yazılı
olarak hazırlıyordu. Ama kendini en çok
adadığı görev üniversite profesörlüğüydü.
Kısmen kendisinin yazdığı, kısmen öğrencilerinin
ders notlarından oluşan, arayış ve bulma
yıllarında Kutsal Kitabın çeşitli bölümlerinden
yaptığı derslerin bazı elyazmaları elimize
geçmiştir. O zamanın bilimsel Kutsal Kitap
yorumları gerçeğe aykırı, önemsiz laflardı.
Kutsal Kitabın her sözcüğünün arkasında,
sözde daha derin mecazi bir anlam bulunuyormuş.
Luther, Kitabın gerçek düşüncelerini insan
düşüncelerinin arkasına saklayan bu yorum
yönteminden ayrılmak istiyordu. Genellikle
kullanılan Kutsal Kitabın Latince çevirisiyle
yetinmeyip Eski Ahit'in ibranice ve Yeni
Ahit'in Yunanca metinlerini araştırdı.
Luther 1513-15 yıllarında Mezmurlar, 1515-16
yıllarında ise "Romalılara mektup"
üzerine yorum yapıyordu. Romalılara mektubun
yorumu, Kutsal Kitap yorumlarının arasında
en olağanüstülerden biridir. Orada Luther'in
yeni Tanrı anlayışı tatlı ve taşkın sular
gibi akar. Yıllarca uğraşan Luther araştırmacıları,
Luther'in "buluşunun" hangi tarihte
olduğunu tartışıyorlar. O zamandan kalma
tarihsel bir belge, Luther'in Mezmur yorumlarıdır.
Yeni Tanrı anlayışı, 70. ve 71. Mezmurların
yorumundan belli oluyor. Luther'in buluşu
kesinlikle 1513 ilkbaharı ile 1514 sonbaharı
arasında, büyük bir olasılıkla 1513 yılında
oldu. İncil'in müjdesini bulduğu zaman Luther'in
hangi konu üzerinde çalıştığı bellidir.
Çünkü yaşadığı son yıllara dek. Luther onu
hep aynı biçimde anlatıp durmuştu,
Hem Mezmurlar da hem de Pavlus'un mektuplarında
Luther durmadan "Tanrı'nın doğruluğu"
deyimine rastladı. Katolik tanrıbilimi,
bu sözcüklere üç ayrı anlam veriyordu. Bazen
bu 'doğrulukla' Tanrı'nın sahip olduğu doğruluk,
yani O'nun tümüyle kutsal, lekesiz ve günahsız
olduğu kastediliyordu. İkinci anlam Tanrı'nın
insanlara karşı olan tutumudur, yani kötüyü
cezalandıran ve iyiyi ödüllendiren, herkese
yaptıklarına göre davranan "etken"
ve cezalandırıcı Tanrı'dır. Üçüncü olarak
sözcüklerin anlamı, insanın Tanrı katına
kabul olunabilmesi için gerekli olan doğruluk,
yani ona verilen olağanüstü cennetsel bir
"ilaç"tır. İnsan, Tanrı'nın bu
ilacı, yani O'nun Lütfü sayesinde, yaptığı
iyi işlerle süslenerek Tanrı katında kabul
olunur hale gelebilir. Tanrı'nın "doğruluğu"
Luther için "sert ve acı bir sözcüktü.
Tanrı'nın doğruluğu her şeyi noksansız istiyordu.
Luther, kendisinde iyi işlerinin "süslerini"
bulamıyordu, aksine derin günah anlayışı
onu her an korkak, değersiz ve Tanrı önünde
suçlu yapıyordu. Tanrı'dan kaçmak istiyordu,
ama bu olanaksızdı. Tanrı sanki onu huzurundan
atıyor, ama biraz sonra yine hesap vermek
için çağırıyordu.
Çalışmak için Luther'e manastırın kulesinde
bir oda verildi. Burada işleri ve ağır düşünceleriyle
uğraşıyordu. Kutsal Kitap yorumlarında sıra
31. Mezmurun 1. ayetine geldi : "Doğruluğunda
beni kurtar!" Genç profesör korku içinde
kaldı. Mezmurların yorumlarında sözlerin
harfi anlamı, Mesih'in babasına yönelttiği
istekleri, ruhsal anlamı ise İsa Mesih inanlısının
istekleriydi. Mesih Tanrı'nın doğruluğuna
dayanarak yardım isteyebilirdi, ,çünkü günahsızdı.
Ama Tanrı'nın öfkesi altında olan cehenneme
layık günahlının onu istemesi Tanrı'ya hakaret
almaz mıydı? Adalete göre günahlı ancak
şöyle söyleyebilirdi : "Doğruluğunda
beni cehenneme at!" Bu sıkışık durumda
Luther, Pavlus'un mektuplarına başvurdu.
Romalılara mektubunun 1. bölümünün 17. ayetinde
şöyle yazılıdır: "Çünkü Tanrı'nın adaleti
Müjde'de açıklanır. Aklanma yalnız imanla
olur. Yazılmış olduğu gibi: 'imanla aklanan
kişi yaşayacaktır.'" Tanrı'nın doğruluğu
Kutsal Yasa'da değil de, Müjde'de açıklanıyorsa,
aklanmış alan kendi iyi işlerinden değil
de, iman sayesinde yaşıyorsa, o zaman "Tanrı'nın
doğruluğu" Tanrı'nın insandan istediği
ya da insanın yaptığı bir şey olamaz. "Tanrı'nın
doğruluğu" ancak Tanrı'nın, iyi işler
gerektirmeden, iman sayesinde insana verdiği
bir şey olabilir. Luther bunu anlar anlamaz
hem sevinçle, hem de korkuyla, anımsayabildiğince
bu sözcüklerin geçtigi bütün ayetleri yeni
anlamıyla okudu. İlerledikçe sevinci artıyordu.
Aynı mektubun üçüncü ve dördüncü bölümlerinde
bir yandan Tanrı'nın doğruluğunun, Mesih'in
doğruluğunun, armağan olan doğruluğun, lütuf
sayesinde alınan doğruluğun, Mesih'in bizi
kurtarmak için yaptıklarının sayesinde verilen
doğruluğun ve öte yandan insanın kendi doğruluğunun,
Kutsal Yasaya ve iyi işlere dayanan doğruluğun
birbirlerine karşıt olduğunu gördü. Tanrı
iyi işleri yapanı ve layık olanı değil,
tanrısız ve günahlıyı aklar (Romalılar,
4 : 5). Böylece Luther de Tanrı önünde kendi
yaptıklarına güvenerek değil, tamamıyla
lütuftan verilen, İsa Mesih'e olan iman
aracılığıyla alınan "armağan olan doğruluğuna"
güvenerek durabiliyordu. Tanrı "etken",
işlerden gelen doğruluğu istemeyip armağan
olan "edilgen" doğruluğu istiyordu.
Tanrı'nın doğruluğu, Mesih İsa'da gösterdiği
sevgidir. Dokuz yıl süren umutsuz bir arayıştan
sonra, Luther'in yüreğine esenlik, sevinç,
güven doldurdu. Cennet bahçesinin kapısından
içeri girmişti sanki.
Luther'in önemli "buluşu" İncil
ve Mesih deneyimiydi. insanın kurtuluş yolu
üzerine bulduğu yeni --aslında eski, Pavlus'un
açıkladığı-- anlayış olağanüstü hiç bir
olaya dayanmıyor. Tanrı ona yeni bir şey
açıklamıyordu, bir mucize olmadı, içinde
mucizevi bir aydınlanma olmadı, ama yıllarca
süren arayış ve uğraşma sonucu Tanrı sözü'nün
özünü kavradı. Tanrı insana Söz'ü aracılığıyla
konuşur, yani Tanrı kişisel olarak insana
yaklaşıyor. Vicdan azabında her inanlı Mesih
aracılığıyla Tanrı'ya yaklaşabilir. Bu yüzden
insan dinsel konularda sağlam bir temele
dayanabilir. Olağanüstü deneyimler kendi
kendini aldatması ya da iblisin işleri olabilir,
ama Tanrı'nın Söz'ü güvenilirdir. Tanrı
Söz'ünün (Kutsal Kitap) özü, kurtarıcımız
İsa Mesih'e ilişkin müjdesidir. Vicdanımız,
Tanrı Söz'ünü, özgür ve istekli yüreğimizle
Tanrı'nın Yasalarını koşulsuz ve eksiksiz
uygulamamızı isteyen emir olarak görür.
Bencilliğin bağlarında olan insan bunu yapamayınca,
vicdan azabına düşer. Tanrı'nın Yasası,
azabı, ceza korkusu, son yargısı onu sıkar.
Ama o zaman, Tanrı Söz'ünün müjdesi insana
kurtarıcı olarak İsa Mesih'i sunar. Mesih
günahı, ölümü ve iblisi kutsal ve paha biçilmez
kanıyla suçsuz olarak acı çekmesi ve ölmesi
ile yendi. Böylece de bizi Tanrı ile barıştırdı.
Mesih bütün yaşamını "bizim yerimize"
yaşadı. Tanrı tarafından bırakılmış ve lanetlenmiş
olarak çarmıhta : "Tanrım, Tanrım,
beni niçin bıraktın?" diye bağırdığı
zaman, bizim günahlarımızın cezasını çekti.
Günah yüzünden olan suçluluğumuzu karşıladı
ve Tanrı'nın öfkesini dindirdi. Bu Kurtarıcıya
ilişkin müjde yayılınca, insanların yüreklerinde
iman yaratıyor. O zaman insan alçakgönüllü,
ama aynı zamanda cesur bir şekilde şöyle
diyebilir: "Hepsi benim için, benim
günahlarım için oldu."
İman aracılığıyla Tanrı ile insan arasında
yeni bir ilişki kuruluyor. Tanrı günahlarımızı
bağışlar, yüreğimize esenlik getirir ve
bizi evlatlığına alır. Günahlı birinin böyle
aklanması insanın kendisinde olan hiç bir
şeye dayanmıyor; yalnız Tanrı'nın günahlıları
arayan, özgür, taşkın ve anlaşılmaz sevgisine
dayanır. Ancak her gün günahların bağışlanmasını
yaşayan insanın yüreğinde gerçek alçakgönüllülük,
sevinç ve gönül borçluluğu uyanabilir. Şöyle
ki, insan "sevinçle ve özgür iradesiyle"
Tanrı'nın isteğini yapmak ister. Ama şu
gerçeği de unutmayalım, günah bizi hiç bir
zaman tümüyle bırakmaz. Bu dünyada durmadan
günahla savaşmak zorundayız. Aynı zamanda
"kutsal ve günahlı" oluruz, ama
her gün çarmıh önünde günahlarımızın ona
ne denli acı getirdiğini ve hala getireceğini
gördüğümüz zaman, günahtan tiksinmeye başlıyoruz.
Mesih inanlılarının tümü, O'nun gözle görülmeyen
örgensel birliğini, imanlılar topluluğunu
oluşturur. Topluluğun başı olan Mesih'e
iman aracılığıyla ve birbirlerine sevgi
bağıyla bağlı oluyorlar. Kendileri için
değil, kardeşlerine hizmet etmek için yaşadıkları
ve kendilerinde olan hiç bir şeye güvenmeyip
Tanrı'nın armağanı olan lütfa dayandıkları
için kutsal oluyorlar. Gerçek Tanrı hizmeti,
kişinin insanların, koyduğu dinsel kuralları
yerine getirmesi değil, kendini unutarak,
alçakgönüllülükle, zorluklardan çekinmeden,
Tanrı'nın istediği yerde, O'na bağlı olarak
kardeşine hizmet etmesidir. Bunu yapmak,
her imanlı için Tanrı'nın verdiği özel bir
görevdir.
Bu buluşundan sonra Luther "doğruluk
öğretisi"nin açtığı yeni görüşlerini
dört durgun yıl boyunca kendi kendine açıklıyordu.
Mezmurların, Pavlus'un Romalılara mektubunun,
Galatyalılara ve İbranilere yazılan mektupların
yorumlarında, genç profesörün düşünceleri
sel gibi akar, bazen yeni buluşunu metinde
pek ilgisi olmayan yerlerde bile anlatır.
Şu ilginç gerçeği de belirtmek istiyoruz
: Luther elyazmalarında Katolik kilisesinin
yanlış uygulamalarını ağır biçimde eleştiriyor,
ama derslerde onlarla ilgili pek bir şey
söylemiyordu. Öğrencilerinin yazdığı ders
notlarında bu eleştiriler çok az bulunuyor.
Luther hala Katolik kilisesinin bağlı bir
üyesi olmak istiyordu ve kilisenin, yanlış
uygulamalarını görünce onları mutlaka düzelteceğine
inanıyordu.
Böylece genç, coşkun profesör sessiz
çalışmalarında 1517 yılının ilkbaharına
geldi. Mart ayında "sevgili Almanlara",
ev ibadetlerinde çok kullanılan ilk kitabı
olan "yedi tövbe Mezmurunun" yorumunu
yayınladı. Bu olağanüstü kitabında Luther'in
günahlı insanın kurtuluş yolu anlayışı,
cennetten gelen bir müzik gibi yayılıyordu.
Tanrı'nın acıması alçakgönüllüler içindir.
Tanrı'nın önünde insanın tek süsü, kırılan
kalbidir. İnsan dünyada nefret ve adaletsizlik
tattığı zaman da sabırsızlanmamalı; başka
neye layıktır ki! Ama tam böyle, Tanrı öfkesinin
ve vicdanının korkuları içinde sızlanan
kişi şu sözleri işitebilir : "Senin
günahların bağışlandı." insan. kurtuluşu
Mesih'in yaptığı özverilerin sonucu ve armağan
olarak kabul ederse, ancak o zaman Tanrı'ya
yücelik ' verir.
Luther'in bu ilk kitabı bir etki yapmadı.
çünkü zamanı onun dupduru. tertemiz bildirisini
anlayamadı. Ama aynı yılın sonlarında Luther'in
yazdığı kısa bir yazı bütün dünyanın kaderini
değiştirdi ve kendisini sessiz çalışma odasından
çıkarıp tüm dünyanın önüne çekti.
Sonraki
Bölüm "FIRTINA" |