İlk
Kiliseler ve Günümüz Kiliselerinin oluşumu
/ Uygulamaları / Farklılıkları
Kilise deyince aklımıza ilk gelen
çanı olan, içinde haç, mumlar, resimler
olan bir binadır. Her inancın bir tapınağı
olduğu gibi, kilise de Hıristiyanların
tapınağı, kutsal yeridir; sonuçta bir
binadır.
Biz kilisenin aslında bir binadan daha
fazla olduğuna inanıyoruz. Bizim inancımıza
göre kiliseyi kilise yapan bina değil
insanlardır. Tanrı için önemli olan şey
binalar değil insanlardır bu yüzden de
O'nun kilisesi bir bina değil O'na iman
eden insanlar topluluğudur. İncil'de kiliseden
bahsedilirken 'beden' benzetmesinin de
kullanıldığını görürüz; nasıl bir beden
farklı organlardan oluşan bir bütün ise,
kilise de farklı insanlardan oluşan bir
bütün, bir bedendir.
'Sizler Mesih'in bedenisiniz,
bu bedenin ayrı ayrı üyelerisiniz.' 1.Korintliler
12:27
Bir makalede kilise hakkında şunlar yazılmıştır:
'Yeni Antlaşma’da genellikle ‘kilise’
olarak tercüme edilmiş olan Grekçe kelime
ecclesia iki kök kelimeden oluşmuştur:
ek, ‘dışarı’, ve kaleo ‘çağırmak’. Bu
kelime Yeni Antlaşma yazarları tarafından
Mesih’e kurtuluşları için güvenmiş ve
O’nu takip edenlerce oluşmuş Mesih’in
bedeni anlamında kullanılmadan önce gündelik
Grek kültüründe kullanılan bir kelimeydi.
Mesih’ten önceki yüzyıllarda Büyük İskender
Grek kültürünü Avrupa ve Orta Asya’da
yaymıştı. Grekler arasında ve şehir-devletlerinde
bazı vatandaşların vatandaş olmayanlara
verilmeyen özel hakları vardı. Bazen sadece
vatandaşlara duyurulması gereken özel
haberler olurdu. Haberci kişi şehre girerdi
ve ecclesia’yı çağırırdı, şehir merkezinde
bir toplantı ilanı verilirdi. Mesajı duyması
gerekenler yani vatandaşlar toplantıya
ilgi duymayan ya da gelemeyen diğer insanların
Matta 18:17’de karşımıza çıkıyor, İsa
burada günah işleyen bir kardeşe bu özel
ecclesia grubu içerisinde nasıl davranılacağından
bahseder. İsa ne tür bir dışında olarak
toplanırdı.
Müjdelerde İsa’nın ecclesia’dan bahsettiği
iki yer kaydedilmiştir. Matta 16:18’de
İsa ecclesia’sını kuracağını söyler ve
insan elinde olmadan bu kavramın öğrencilerin
kafasında nasıl bir resim çizdiğini düşünüyor.
İsa’nın ecclesia’sı nasıl olacaktı? Bu
özel insan grubunu tanımlayan sınırlar
ne olacaktı? İkinci kullanım paradigmanın
habercisiydi?
Yeni Antlaşma’nın gerisi de bu Hıristiyan
ecclesia kavramını geliştirip genişletir.
Yeni Antlaşma’da ecclesia ‘inanmayan bir
dünya içinde Mesih’e inananlar’ anlamını
alıyor. Bu insanlar Tanrı’nın ‘kilisesi’
haline geliyor. Kilise insanlardır. Tanrı’nın
karakterini yansıtmak ve dünyaya kurtuluş
planını yaymakla sorumlu insanlar tarafından
oluşan işlevsel bir bedendir. Tanrı’nın
isteğini yaparak hayatlarında Tanrı’yı
onurlandırmak için insanlar bir araya
geldiklerinde bir şekilde kilise var oluyor.'
Bizim burada bu insanlar topluluğunun
(Kilisenin) nasıl büyüdüğünü, hizmet ettiklerini,
öğretiş ve sakrementler uyguladığını ve
bugüne kadar neyin değişip değişmediği
hakkında biraz bakıp ilk kilise ve bugünkü
kilise hakkında karşılaştırmaktır.
Kilise Tarihine Giriş
Bu konuları irdelemek için ve Kilise Tarihi
ile birçok kitap bulmak mümkündür, ve
bunlar oldukça gerçekci ve güzel eserlerdir,
Ancak Hiçbiri Elçilerin İşleri kitabı
kadar gerçekçi değildir, Çünkü Bu kitap
Luka aracılığı direk Tanrı Vahyi’dir,
ve gerçek Kiliselerin oluşumunu anlatan
en temel kaynaktır.
Kilise ile ilgili bir yazarken, İncil’in
Elçileri İşleri bölümüne bakmak en güzel
kaynaktır diyebiliriz, Bildiğimiz gibi
Bina kuran Temeli Mesih olmalıdır (1.
Korintliler 3) ama Binayı Kutsal Ruh aracılığı
ile Kuranda zaten yine kendisidir, (Efesliler
2) Ve Elcilerin İşleri kitap’ının bir
diğer adı’da Kutsal Ruh’un işleri denebilir,
Neden Kutsal Ruh’un işleri denilebilir
sorusuna ise Elçilerin İşleri’nin ilk
bölümlerini okumaya başladığımızda Mesih’in
kim olduğunu yıllarca birlikte olan ama
birçok defa anlamayan, Mesih’in ele verildiğinde
hepsi kaçan ve dağılan öğrencilerin Kutsal
Ruh’u aldıklarında cesaretle ortaya çıkıp
Mesih’in müjdesini cesaretle ve doğru
birşekilde öğreten ve hayatlarını Mesih
uğruna feda eden öğrencilerin Kutsal Görevi
Kutsal bir şekilde tamamladığını görmekteyiz,
Yani Kutsal Ruh’la dolu bir kilise, Tanrı’nın
istediği gibi bir kilise olmanın ilk adımıdır.
Kitap Luka’nın Teofilos isminde birine
yazdığını görüyoruz, Aslında bu Teofilos
Kutsal Kitap aracılığı ile öğrendiğimiz
kadar ile ilk kez karşımıza çıkmıyor ve
Luka 1:1-4’te bunu görüyoruz. Ve yazar
İsa’nın göğe alınışı ile Mesih’in yeryüzüne
getirdiği esenliğin ve mutluluğun bazen
birkaç sözle, bazen Şaşılası Mucizelerle
(Kutsal Ruh’un dökülmesi, öğrencilerin
mucizeler yapıp hastalara ve ölülere şifa
vermesi, Şehitlerin verilmesi, uzak diyarlara
geziler gibi) anlatmaktadır, Bizim burada
inceleyeceğimiz ana konu ise ilk kilisenin
/ kiliselerin kurulması, çektikleri, görevleri,
davranışlarını incelemek ve aynı konu
başlıklarında bugünkü Kiliselerin davranışlarına
bakmaktır.
İlk Kilisenin Kurulması ve Gelişmesi,
Günümüz Kiliselerin Kurulması ve Gelişmesi
Beden almış Tanrı sözü olan Mesih hayatta
iken kilise veya kiliseler kurmadı o evlerde
(Markos 2:15- 14:13….), havralarda (Markos
13:54), dağda (Matta 5:1), Su üzerinde
(Matta 14:29), deniz kenarında (Matta
4:18) öğretişler verdi, yani sadece Kilisede
öğretişler vermedi, Yani bu kilise binaları
olduğu halde Kilisede öğretiş vermedi
anlamında değil, ve Mesih şu gün şu saatte
toplanın size, öğretiş vereceğim demedi,
Buda hemen yazımızın başında ilk ders
olarak bize gösteriyor ki, Tanrı her yerdedir,
ve Tanrı’dan almak, öğrenmek istedeğimiz
ne varsa her zaman heryerde alabiliriz,
Ama böyle söylemek Kilisede toplanmanın
yanlış olduğu anlamında değil, Kilise
binası olmayan yerlerde de ibadet yapılabileceğini
göstermektedir, Ve bu görüşümüzü doğrular
tarzda Elçilerin İşleri Kitap’ın 1. bölümünde
artık topluluk diye geçmeye başlamaktadır.
Elç 1:15 O günlerde Petrus, yaklaşık
yüz yirmi kardeşten oluşan bir topluluğun
ortasında ayağa kalkıp şöyle konuştu
Evet artık topluluklar kurulmaya başlamıştır,
ve kısa bir süre sonra bu topluluklar
daha çoğalacaktır, (Elcilerin İşleri 2:41
– 4:32 – 5:11 ve daha birçok) (Topluluk
Grekçedeki ekklisia sözcüğüden türemiştir
ve İsrail halkı için kullanılırdı, Buna
göre ilk Topluluk Musa’nın Mısır’dan çıkardığı
İsrailliler içinde kullanabiliriz) ve
Elçilerin işleri 15:2 de gördüğümüz gibi
bugünün (birçoğunun ve doğru olanının)
Kiliselerinin yönetildiği gibi, Elçileri,
İhtiyarları ve Öğretmenleri bulunmaktadır.
İlk Bina olarak Kilise
Bina olarak ise Kiliseler karşımıza ancak
300’lu yıllarda çıkmaktadır, Constantinus’un
Milano Fermanıyla herkese tapınma özgürlüğü
vermesinden sonra bu ilk değişimlerden
biriside Hristiyanların Tapınma yerlerinde
olmuştur, bu tarihe kadar evlerde toplanan
topluluk artık düzenli bir şekilde kendi
ibadethanelerinde tapınmaya fırsat bulmuşlardır,
Ve bu binalardan ilki Aziz Yuhanna Lateran
adına yapılan bir binaydı, ve bu binanın
modeli tüm ev toplulukları içinde bir
model olmuştur ve imkanları olanlar böyle
bazilika tipinde binalar inşa ederek daha
çok kişinin aynı anda ibadet edebilmeleri
sağlanmıştır.
Ülkemizde de bu tür eski ibadethaneler
çok fazladır, ancak hem Tarihi, hemde
Günümüz Türkiyesinin inancının çoğunluğu
Müslümanlık olmasından dolayı bu kiliseler
kullanılmaktadır, var olanlar ise Katolik
ve Ortodoks mezhebindeki kişilerin kullanımında
bulunmaktadır, Protestanlar ise birçoğu
kiraladıkları veya satınaldıkları dairlerlerde,
işyerlerinde veya kullanılmayan ve ülkemiz
tarafından eski Kilise binaları olarak
kabul edilen binaları kiralayarak ibadetlerini
sürdürmektedirler,
Protestan toplulukların oluşması Kutsal
Kitap’daki müjdenin ilk yayılma ve oluşma
çalışmalarına çok benzetebiliriz. Ülkemizde
Protestan cemaatin gelişmesi özellikle
1950’li yillardan sonra hızlanmıştır ve
Kutsal Kitap’daki ilk Toplulukların Elçilerin
Müjde çalışmaları için veya gördükleri
baskılardan dolayı kaçıp başka yerlere
sığınmalarından dolayı bulundukları bölgedeki
insanlara Müjdeyi duyurarak olduğu gibi
kurulmuştur, Günümüzde ise Yurt dışından
gelen müjdecilerin, Müjdeyi duyurup ve
duyanlarında iman etmeleri ile kurulan
topluluklardır, bu müjdelemeler yani yaklaşık
50 yıl öncesinde ilk gelen müjdecilerin
durumu ve şartları dolayısı ile bugünkü
kadar yaygın ve rahat değildi, günümüzde
baktığımızda internetler, mektuplaşma
kursları, hemen hemen her ilde birkaçtane
müjdeci bulmak mümkündür, ancak ilk müjdeciler
bugünkü kadar müjdeyi duyuramadıkları
ve birçoğunun çeşitli baskılar gördüğü,
sınırdışı edildiği, hatta bazen aşırı
uçtaki insanlar tarafından dövüldüğüde
bilinmektedir.
Ve bunlarda bize bir teşvik olabilir,
şimdi Sıkıntı görmenin neresi teşvik olabilir
diye düşünebiliriz, o zaman Hemen Elçilerin
işleri bölümüne bakmamız yeterli olacak
ve biraz incildeki Rab’bin sözlerine,
Matta 10:16-24’e baktıgımızda Mesih Öğrencilerini
diğer uluslara gideceklerini ve orada
Mesih’İn adından ötürü baskı göreceklerini
söylüyor, ve bunuda Bana yaptılarsa sizede
yapacaklar diyor, Evet bunlar teşvik sözleridir
bizim için
1 Elçilere yapıldı ise bugünde bizlerede
yapılabilir,
2 Mesih’in bu sözleri 2000 yıl sonra bile
hala geçerliliğini koruduğu içinde ve
onun yaşayan bir Rab olduğu için bizleri
teşvik eder.
Elçilerin hepsi Mahkemelere çıkarıldı,
Elçilerin çoğu kırbaçlandı çoğu sürüldü,
öldürüldü, çarmıha gerildi, kılıçla katledildi
ve en adi olaylara maruz bırakıldı, Yani
Matta bölümüne baktığımızda Tanrı’nın
bu sözünün gerçekliği bugünde devam etmektedir,
ama sanırım biz şimdi Lütuf çağında yaşıyoruz,
ve henüz Kanımızı akıtacak kadar denenmelere
tabi kalmış değiliz (İbraniler 12:4) Fakat
bu tür olayların belki küçük miktarı şimdilerde
olmaktadır,
Konu Müjdecilerden açıldığına göre bu
müjdecilerin neler yaptığına veya yapmak
istediklerinede bakmak yerinde olacaktır,
bunun için önce ilke gidip Mesih bu müjdecileri
nasıl hazırlardı bunu bilmemiz gerek.
Mesih öğrencilerini 3 şekilde göreve
hazırlamıştır.
1 İyi bir eğitim vermiş
2 Kendisini göstermiş
3 Kutsal Ruhu vermiştir.
İyi bir eğitim vermiştir, bunu bazen
mucizelerle yapmış, bazen onları azarlayarak,
bazen sevgi ile, bazen ayaklarını yıkayarak
bazende kendisi hakkında olacakları eski
antlaşmadan gösterip (Çünkü öğrencileri
Yahudi kökenli olup, Yahudilerde bu eski
antlaşmayı iyi bildikleri için – Tıpkı
Türk vatandaşı olmuş bir Amerikalıya,
Amerikan yasalarını anlatmak gibi) yüreklerinin
neye inandıklarından emin olmalarını sağlamıştır.
Ama Elçiler bizler gibi insanlardı, dokunmatik
olmuşuzdur, Mesih çarmıha gerilmiştir,
Aslında bunu Mesih onlara anlattı ama
yinede öyle biri nasıl ölebilirdiki ?
Ama ölmüştü, öğrenciler karamsarlığa düşmüştü
bunu bilen Mesih ölümü yenerek kendisini
öğrencilerine göstererek onun hakkında
bildiklerini dahada onaylamış ve onları
cesaretlendirmiştir. Evet onlar artık
doğru kişiye inanıyorlardı. Hele bir zamanlar
Mesih’i defalarca inkar eden Petrus bile
bu olaydan sonra güçlenip Kornelyus’un
evinde çok sayıda insanın önünde tanıklık
yapmıştır. Acaba bu cesaret neredendirki?
Tabiki %100 emin olmaktan.
Ama Mesih’in lütfu buradada bitmemiş
onlara birde Gerçeğin Ruh’unu onlara yardımcı
olacak, güç verecek ve yol gösterecek
olan Kutsal Ruh’u vermiştir. Ve Kutsal
Ruh’u alan öğrenciler daha bir cesaretle
ve imanla Mesih’in Tanıkları olmuştur.
Şimdi bir de günümüze döner ve sorumuza
bakarsak, Bugünkü müjdecilerin görevleride
yaklaşık olarak Mesihin bu yaptıklarına
bir nebze ortak olmaktır.
1 Mesih’i bilmeyenlere anlatmak
2 Yerel Topluluklar oluşturmak
3 Yerel Topluluklara hizmet etmektir.
Bugün incil nedir diye sorduğumuzda eminimki
bilmeyen yoktur, Bilgi iman için gerekli
olsada kendi başına yeterli değildir.
İncil’de okuyana açıklanması lazımdır,
örneğin Elcilerin işleri 8 bölümde Etiyopyalı
Eski Antlaşma okuyor ve Mesih hakkında
olan bir önbildiriden bahsediyor, ama
orada Mesih’i bulamıyor ama Filipus gidip
ona okuduğunun anlamını açıklayınca adam
gerçeği gördü ve vaftiz oldu, Müjdecilerin
başlıca görevide budur çünkü İslamiyet’te
incilde Tanrı kelamıdır ve bugün birçok
insanda incili okumuştur ama bunlar tam
anlamıyla anlayamamışlardır bunun sebebi
1- Tanrı yüreklerine dokunmamış (seçmemiş)
2- Kendisine Kelam açıklanmamıştır. Bunun
için açıklanması gerekmektedir, Ayrıca
yine Kutsal Kitap’a baktığımızda Bir Hristiyanın
örnek yaşamıda öğretilmesi gerekmektedir,
Matta 5:16 Mesih burada örnek yaşam sürerekte
iyi birer müjdeci olabileceğimizi göstermektedir.
Bu kişilerin ikinci görevi ise, yerel
topluluklar oluşturmak ve Mesih’deki insanları
bir araya getirerek onlara öğretişler,
Kutsal Kitap eğitimleri vermek ve daha
sonra yerel toplulukdaki bazı insanların
öne çıkmalarına izin vererek, artık topluluğu
yerel önderlere teslim etmektir.
Kendilerini ön plandan çekip sadece hizmet
etmek ve kendi ayakları üzerinde durabilen
bir topluluk oluştuğunda ise başka Kelamın
ulaşmadığı yerlere gitmektir.
İlk öğrenciler, elçiler Mesih’i görmüştür
ama günümüzün kilisesi, öğrencileri, hristiyanları
görememiştir peki bunun sonuçları ne olacaktır?
Sorusu karşımıza çıkabilir, Evet bu yüzden
bazı engeller, sıkıntılar çıkmıştır ve
beklide ilk elçilerden bizlerin en önemli
farklılıklarımız onlar kadar dayanıklı
olmadığımızdır, Belki şimdi bunu okurken
birçok Hristiyan kardeş üzüle bilir çünkü
bizde onlar gibi Mesih’e bağlıyız, Mesih
için öleme bile gidebiliriz, hatta Pavlusun
Romalılara yazdığı 8:38-39’ta söylediği
gibi bizi Mesih’ten hiçbirşey ayıramaz
diye bilirler, evet samimi bir imanlı
için bundan doğal bir şey olamaz, ama
samimi olmak gerekirse acaba kaçımız bugün
ölümle karşı karşıya kaldığımızda, Hiç
yalana sapmadan, veya Policarp gibi ‘-Hadi
sadece krala efendim de ve kurtul, hayatını
bağışlayalım’ dendiğinde sona kadar bunu
yapabilir yani ‘HAYIT SADECE MESİH BENİM
EFENDİM’ diyebiliriz,
Bildiğimiz gibi misyonerlik kendini Tanrı’ya
adamaktır her şeyi ile, ama bundan birkaç
yıl önce Koreli bir Misyonerin Irak’ta
terör örgütünün eline geçtiğinde ve onu
hunharca katlederlerken ne kadar LÜTFEN
CANIMI BAĞIŞLAYIN diye yalvardığını hatırlıyoruz,
oysa o Tanrı’dan hayatı pahasına bile
olsa gidip müjdeyi yayacağı konusunda
vizyon almış, beklide Tanrı’ya söz vermişti,
ama sona kadar dayanamadı, işte o dönemdeki
o elçiler tüm bu mucizeleri Rab’bin gerçekten
Rab olduğunu anladılarkı hepsi, kılıçlara,
aslanlara, ateşe atılmalara, hatta hatta
ters çarmıhlara bile giderken dudaklarındaki
ilahileri, Tanrı kelamını düşürmediklerini
bugün elimizde mevcut olan ilk kilise
tarihi kitaplarından okuyabiliyoruz, Tabiki
bunu demekle şimdiki tüm Mesih imanlıları
böyle bir durumda inkar edecekler, hatta
canımı bağışlayın diye yalvaracaklar demek
istemiyoruz, ama yinede kendi kendimize
sormalıyız, kendimizle şu anda bunu okurken
yüzleşmeliyiz, BEN ne yapardım diye, ve
Rab’bin bu sözleri aklımıza gelmeli ‘NE
MUTLU BENİ GÖRMEDEN İMAN EDENE’ belki
elçiler gibi Mesih’i gözümüzle görmedik,
ama Mesih’in bu sözlerine baktığımızda
ise bizim o dönemdeki imanlılardan dahada
fazla Rab’den övgü aldığımız aşinadır,
Ayrıca onlarla eşit duruma geldiğimizce
Kutsal Kitap kayıtlarına göre gösterilmektedir,
Kutsal Ruh’u almadan önce Elçilerin nasıl
Mesih’i inkar ettilerini okuruz, ama Kutsal
Ruh’u aldıktan sonra imanları ve Mesih’i
yadsımamalarını görüyoruz, işte Mesih
o Ruh’u hepimize vermiştir.
Ve bence topluluklarda olan kişilerin
Kutsal Ruh’u biran önce almaları için
çok dua etmeliyiz, aksi takdirde Kilise
deyince aklımıza bol para, bereketler,
cennet gibi yanlış şeyler düşünülebilir,
tıpkı Ruh’u almadan önce öğrencilerin
Mesih’e Elçilerin işleri 1:6 da olduğu
gibi dünyasal bir egemenlik veya sadece
bu dünyada olacak bereketler gibi algılayabiliriz.
Günümüzde insanları Kilisede tutabilmek
için, onların samimi bir şekilde Tanrıda
büyüyebilmeleri için en önemli şeylerden
biride Rab’bin kelamını paylaşmaktır,
bu kilisenin bir görevidir, ancak bazen
‘Artık zaman değişti, insanlar Tanrı yargısı
duymak yerine hoş ve güzel şeyler duymak
istiyorlar’ diye bazen vaazlarımızı Stand-Up
gösterilerine döndürebiliyoruz, oysa Kutsal
Kitap’ta bunun için elimizde açık bir
örnek vardır, Elçilerin işleri 2:14-21
buna en güzel örneklerden biridir,
Petrus burada konuşmasında, Açıklama
yapar, sonra Müjdeyi duyurur, ve herkesi
tövbe etmeye çağırır, Bizlerde bugün kiliselere
gelenlere Hristyanların 3 Allah’a inanmadıklarını
ilan ederek, Mesih’in tek kurtarıcı olduğunu
anlatarak ve bu müjdeye uyanların sonsuz
hayatı, uymanların ise gazabı alarak Kutsal
Kitap merkezli vaazlar vermek zorunda
olduğumuzu görebiliriz.
Ayrıca bulunduğumuz toplumun %99’un İslam
inancında olmalarından dolayı onlara Müjdeyi
vaaz ederken seçeceğimiz vaaz tarzı ve
vaazımızın içeriğide önemli olacaktır.
Örneğin Pavlus (elçilerin işleri 17) Selanikdeki
vaazına baktığımızda ilk ve en çok gözümüze
çarpan unsur, Yahudilere ve gerçekten
Tanrı’yı bilip sayanlara yaptığıdır, ve
bu kişiler Eski Antlaşmayı çok iyi bilmektedirler,
günümüzdeki insanların birçoğuda Kutsal
Kitap’lara saygı göstermektedirler ve
bu kişilere Eski Antlaşma Peygamberliklerinde
bulunan Mesih’in geleceğinden bahsederek
ilk kez müjdeyi duyanlara vaaz vermek
Mesih’i anlatmak için güzel bir giriş
kapısı olup onların dikkatini üzerimize
toplayıp bu çevrilen gözleri Mesih’e çevrilmesine
sahip olabiliriz, ve eğer o toplulukta
seçilmişler varsa Mutlaka iki ağızlı kılıca
sahip olan Tanrı sözü onların yüreklerinde
işleyip, çalan kapının sesini duyacaklardır.
Ama yinede bazı durumlarda başka türlü
müjde şekilleride doğrudur ve uygulanmalıdır,
şimdi Pavlus kalkıpta Ares Tepesi Kurulu
önünde Felsefi anlatmayıp, eski antlaşmada
bu böyledir diye anlatsa acaba kaç kişi
samimiyetle dinlerdiki? Evet birçok zorluklar
vardır ama yinede en büyük zorluk bana
göre cahillere anlatmaktır, bazen batıdaki
şehirlerdeki insanlara müjdeyi anlatmak
daha kolaydır, çünkü genelde (tamamen
doğru olmasada) orada daha kültürlü kitap
okumayı seven insanlar bulmak daha kolaydır,
meraklılardır Tıpki Veriyadakiler gibi,
Pavlus burada vaaz’ı anlatırken hemen
‘Doğru veya Yanlış’ demek yerine dinleyip
Kutsal Kitap’ı okumuş ve kararlarını buna
göre vermişlerdir, bizde insanları Tanrı
sözünü okumaya teşvik etmemiz gerekmektedir,
sadece müjdeyi duyacaklara değil, üyelerimizde
bu alışkanlığı kazandırmak çok önemlidir,
Çünkü onlar Tanrı ile bir ilişki içerisine
gireceklerse bu yakın bir ilişki olmalıdır,
sadece Pazar günleri vaazinin anlattığı
kadarı ile Tanrıyı tanırlarsa bu tanışmanın
samimiyete geçmesi uzun yıllar alabilir.
1Ko 3:11 Çünkü hiç kimse atılan temelden,
yani İsa Mesih'ten başka bir temel atamaz.
Disiplin ve Disiplinsizliklere verilen
cevaplar
Kutsal Kitap Elçilerin işleri 5. bölüme
kadar her şey güzel gelişmekte ve Tanrı’nın
sözü büyük bir hızla duyurulmaktadır ancak
şeytan bundan rahatsız olup artık içeriden
saldırıya geçmeye başlamıştır. Ve ilk
örnek Safira ve Hananyadır, bu konuda
hepimizin bilgisi vardır, ve onlara verilen
cezada bilgimiz dahilinderdir,
Acaba bugünkü Kiliseler çalıştığı halde
ondalığını vermeyen üyelerine ne diyor?
Veya ne yapıyor, onlara ‘Olsun önemli
olan Mesih’te kalman, zaten çok az bir
insanız, sen yinede gel kiliseye o önemli
değil’ dermiyiz, veya diyormuyuz. Evet
bizler ondalığını vermeyen, veya Mesih’in
bedenine uygun yaşamayan bir kişi için
lanet etmememiz lazım, ama onlara gerekli
yaptırımı yaptırmamız lazım, Kilisenin
görevi Tanrı’dan aldığı lütfu diğer insanlara
ilan değimlidir? Kilisedeki disiplinsizliklerde
Tanrı’nın düşmanı değimlidir? O zaman
neden bundan korkmalıyız,
Safira ve Hananya olayına baktığımızda
insanlar Kilisenin gerçekten sağlam ve
disiplinli bir yer olduğunu görerek Hristiyanlara,
Kiliseye saygı duymaya başlamışlardır,
ama bugünlerde insanlar Eşcinsel kiliseler
kurmaktalar, ama bugünlerde kiliselerde
disiplin uygulanmamakta, ama bugünlerde
bu sebeplerden dolayı Tanrı’nın bize öğrettiği
kilise modelinden daha güzellerini Allah’tan
daha akıllı olduğumuz için bizler kurmaktayız.!!!!
Kiliselerimizdeki tiyatro gösterileri,
veya gençlik grubu adı altın Show gösterileri
ile, sebebide biran önce büyük bir kilise
olmak isteyişimizdir, Oysa Kutsal Kitap’a
baktığımızda Mesih’e iman edenler yavaş
yavaş büyümektedirler.
İlk kilise döneminde uygulanan bir diğer
güzel konuda her şeyi sadece pastörler,
Rahipler, Papazlar değil görev bölümleri
yapılarak herkes kendi işlerini yapmaktadırlar,
bu sayede herkes görevini daha iyi yapmaktadır,
Ama maalesef günümüzde pastörler tek yetkili
merciidir, Evet Pastörler çok önemlidir,
ama aslında diakonlar (hizmet görevlileri)
bulunmak zorundadır, Pastörlerin asıl
amacı topluluğun ruhsal gelişimini sağlamak
için daha fazla dua’ya Kelam çalışmaya
ve bunun gibi ruhsal hizmetlere ağırlık
vermesi daha önemlidir.
Hrısityan inancının yoğun olmadığı ülkelerde
Hristiyanlar’a karşı birçok defa baskılar,
aşağılamalar hakaret ve saldırılar olmaktadır,
bunlarla karşı karşıya kalındığında ilk
Şehit olan İstefanos’un kurul önündeki
savunması bizim kılavuzumuz olmalıdır,
Yani kendimizi savunurken yalana, kelimeleri
çarptırmaya değil, Kutsal Kitap bütünlüğüne
ve öğretişine göre taviz vermeden olmalıdır,
İstefanos’un öldürülmesinden sonra (Buda
kesinlikle Tanrı’nın onayladığı bir plandı,
çünkü yeruşalimden çıkmak istemeyen öğrencilerin,
imanlıların dışarı çıkıp müjdeyi paylaşmaları
gerekiyordu) birçok Hristiyan kaçarak
uzak ülkelere, şehirlere giderek müjdeyi
yaymışlardır, Ülkemizde de kendisini Rab’be
adamış, her şeylerini inkar ederek bu
hizmet için gelmiş samimi kardeşlerimiz
bulunmaktadırlar, ve bunların çok büyük
bir bölümü istanbul sonra ankara, sonra
İzmir, antalya gibi büyük ve güzel şehirler
seçmişlerdir, Rab onları devamlı bereketleyecektir,
buraların seçilmesinde büyük ve ilk sebep
bu şehirlerdeki nüfusun yani kelamı duymaya
ihtiyaç olan insanların olması, daha sonra
bu şehirde hayatın rahat ve diğer illere
nazaran daha az baskı olabilecek olması
sıralanabilir, ama acaba Rab’bin isteği
bumu diye sormak gereklidir? Diyarbakır’da,
Gaziantep’te, Van’da kaç tane Tanrı’nın
samimi işçisi bulunmaktadır? Acaba buralara
hizmeti götürmek için Tanrı’nın mutlaka
o büyük şehirlerde bir şeylermi yapması
gerekmektedir diye kendimize sormamızda
iyi olacaktır.
Şeytan devamlı çalışmaktadır, ve çalışacaktır
da ve Şeytan’ın en çok kullandığı yöntemlerden
biride Tanrı’nın kelamını evirmek, çevirmektir,
veya Tanrı’nın gücünü kendi üzerine alması,
sanki kendi yapıyormuş gibi lanse etmesidir,
Bunu yapan iki tür insanlar vardır,
1 Hristiyan olmayanlar
2 Hristiyan olduğunu söyleyenler
Birincisinde, gerçekten bugün birçok
mucize gibi görünen işler yapabilenler
vardır, ama bunu ne için ve neden yaptığına
bakmak lazımdır, büyücüler v.s. gibiler.
Bunlar genelde maddi menfaat, ün, şan,
şöhret için yaparlar. Peki ya Tanrı ün
peşinde koşanlara ne yapmıştı? Hemen aklımıza
Babil’liler geliyor değimli? Tanrı onları
helak etti. Yani böyle bir şey Tanrı’dan
değildir, şeytandandır, Bu tür olaylar
ilk kilise tarihi döneminde de olmaktaydı
Elçilerin işleri 8:9-13’te olduğu gibi,
İkinci seçenek ise bugün özel şifa turları
düzenleyenler, Stadyumlar dolduran, en
lüks otellerde kalarak sözde insanlara
şifa dağıtmak için gezen gezgin mucizecilerin
olduğunu bilmekteyiz, veya böyle olaylar
için ülkemizde de özel TV kanalları davet
edilip, önceden yerlere halılar kilimler
serilip dokunur dokunmaz kendilerini yerlere
atan insanlar vardır.. Acaba Tanrı böyle
bir şeyi ne kadar onaylar?? Acaba Televizyonda
bu yapılmaya çalışılan sözde Müjdeyi duyurma
çabalarından dolayı Tanrımıza övgümü?
Sövgümü kazandırdık? Sanırım Romalılar
2:24’ü burada okumak tam yerinde olacaktır.
Tanrıdan olan bir olay’ın sonu nasıl
kötü sonuçlanabilirki? Yusuf olayında
görüyoruz, Tanrımız nasılda kötüyü iyiye
çevirdiğini ama biz bu olaylarda görüyoruz
ki, kötü dahada kötü oldu. Bugün bazen
duyuyoruz veya okuyoruz, Büyüden kurtulmak
için bize gelin, Hristiyanlar ne zamandan
beri büyü çözme, bozma, yapma işi ile
uğraşmışlardır ki? Aksine bu tür olayların
adlandırılıp ortalıkda dolandırılması,
zaten böyle safsata ve şeytanın oyunları
olan büyücülük, falcılık işlerine insanları
yoğunlaştırmaktadır halkımızı, insanlar
‘Hristiyanlar bu büyüleri bozduğuna göre,
demekki bu XXXXXXX’lerin yaptığı büyüler
gerçekmiş’ diye düşünüp büyücülere para
kazandırmaktadırlar.
Hemen şimdi diyebiliriz, Ama Kutsal Kitapta
çok fazla böyle mucize yapanlar vardı.
Onlardamı böyle sahte işler yapıyorlardı?
Denebilirz ve bunlardan birini kendimize
örnek olarak alalım.
Elçilerin İşleri 19:11’de geçen bir olay
vardır, burada Pavlus aracılığı ile Tanrı
olağanüstü mucizeler yapmaktadır, ve Pavlus’un
her dokunduğu ama HER DOKUNDUĞU İYİLEŞMEKTEDİR.
Burada şans, tesadüf veya bekliye yer
yoktur, bunun Tanrı’dan olduğunu bizler
görüyoruz, eğer Pavlus’un dokunduklarından
birisi iyi olmazsa o zaman buna bir açıklama
bulmak zorundayız? Tanrı Pavlus aracılığı
ile şifa veriyorsa, ve o iyileşemeyen
adam, iyileşmemişse? Acaba Tanrı’nın gücümü
tükendi, yoksa başka sebepmi var.? Söylemek
istediğimiz bugün binlerce insan için
şifa turları düzenleyen bu insanlar Tanrı’dan
çok kendilerini ön plana çıkarma çabasında
oldukları için, Tanrı onlar aracılığı
ile bu işleri yapmamaktadır, belki arada
sırada bir – iki tesadüf olmuşsada, Tanrı
tesadüflerle çalışmaz, Nasıl seçtiğini
son güne kadar sıkı sıkı tutacak ve asla
bırakmayacaksa, Tanrı bir insana o yetkiyi,
gücü verdiyse ve o kişide bunu Show için
değil Tanrı için yapıyorsa mutlaka ve
mutlaka sonuça ulaşılacaktır.
Mesih İsa’nın döneminde veya Elçilerin
dönemlerinde bugünkü gibi farklı teolojiler
yoktu, Pentikostal, Calvinist, Lutheran,
Angilikan, Baptist, Katolik, Ortodoks
v.s. v.s. ve olmamasıda lazımdı çünkü
Tek bir müjde vardır, Olmaması da lazımdı. Keşke Mesih İsa'nın dediği gibi hepimiz bir olabilsek,
Yinede
iyi olan bir şey varsa bu kadar çok farklı
teolojik kiliseler olsada bunlar bazı
şeyleri çitle çevirmiştir, çitin bir tarafı
Mesih İsa’nın tanrılığı, bir Tarafı dirilişi,
Bir tarafı Kutsal Kitap yanılmazlığı,
bir tarafı teslis inancı diyebiliriz,
ama bazı teolojiler bu çitin içine bazıları
Kutsal Ruh’un etkisini daha fazla koyarak,
bazıları vaftizin önemini daha fazla koyarak,
kendi teolojilerini oluşturmuşlardır,
bu %100 doğru olmasada %100 yanlış bir
davranışta değildir.
İlk kilise döneminden beri bugüne kadar
aynı kalan birçok konu vardır, bunlardan
bir taneside Kiliselerin hizmetçileri,
önderleri birbirlerini ziyaret ederek
teşvik etmeleridir, örneğin bunu Elçilerin
İşleri 9:32-35’te görebiliriz, burada
Petrus’un HER TARAFI dolaştığını görüyoruz,
bu dolaşmanın Tabiki gezme değil, baskılar
sonucu yeruşalimden kaçıp çevre illere
sığınan ve orada küçük topluluklar inşa
eden imanlıları ziyaret edip onlarla paylaşımlarda
hatta orada mucizeler yaptığını görebiliyoruz,
Bugün bu özellik özellikle günümüzdeki
kiliselerdede mevcuttur, özellik özel
günlerde gelen vaizler gelerek hem kendi
kiliselerinin durumunu anlatır, hemde
yerel topluluğa paylaşım vererek bulunduğu
bölgede yalnız olmadıklarını, çok uzaklarda
bile kendilerini düşünen dua eden kardeşlerinin
olduğunu görebilmekteyiz.
Kilise Herkesi kabul etmelidir, ve ilk
kilise dönemindede bu böyle olmuştur,
eğer böyle olmasaydı, Pavlus’un diğer
uluslara gönderilmesine gerek kalmaz,
eğer bu böyle olmasa İstefanos öldürülüp
imanlıların çevre illere dağılıp orada
diğer uluslardan olanlara müjdeyi duyurmalarına
gerek kalmazdı, bugün bu kural günümüz
kilisesi içinde geçerlidir, Kilisenin
görevi geçmişine, kültürüne bakmadan,
rengine, ırkına bakmadan tövbe eden her
samimi insanı kardeşi gibi kabullenmek
gerekmektedir, Elçilerin İşleri 11:19-30
bölümleri arasında grekle konuştuklarını,
müjdeyi duyurduklarını görebiliyoruz,
ve yine Elçilerin işleri 16:14, 16:18
ve 19-34 ayetlerine baktığımızda değişik
mesleklerden, işlerden ve gelir grubundan
insanlarınde katıldığını görmekteyiz.
Yani sen orijinal Yahudi değilsin demediler,
veya sen esmersin, sen beyazsın, sen Akdenizlisin
demediler. Ama bugün özellikle amerikada
Zencileri gittiği özel kiliseler, Homoseksuellerin
gittiği özel kiliseler bulunmaktadır (Homoseksueller,
geçmişte yapabilirler ama tövbe edip Hristiyan
olduğunu açıklayan bir insan asla bunu
devam ettiremez, ettiren insan kiliseden
uzaklaştırılmalıdır.) İman herkese lazım
olan bir şeydir, zengin yoksul beyaz,
siyah bizde kilisemize gelmek isteyen
insanlara aynı mesafede olmak ve onlara
bu Tanrı sözünü açıklamak zorundayız.
Gal 3:28 Artık ne Yahudi ne Grek, ne
köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı
vardır. Hepiniz Mesih İsa'da birsiniz.
1Ko 12:13 İster Yahudi ister Grek, ister
köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden
olmak üzere aynı Ruh'ta vaftiz olduk ve
hepimizin aynı Ruh'tan içmesi sağlandı.
Kiliseler birbirlerine devamlı destek
ve yardımlarda bulunduğunu biliyoruz,
Filipi kilisesi bunların en önemlilerindendir,
ancak sadece Kiliseler değil samimi ve
durumu iyi olan Hristiyanlarda kiliselerine
yapması gereken ondalık, sunu gibi görevlerini
yerine getirdikten sonra dilerse bilgisi
dahilinde ve maddi sıkıntı çeken kiliselere
yardım etmeleri gerekmektedir, Elçilerin
İşleri 11.27-28 bölümünde Yahudiyede olacak
sıkıntıları rahat geçirebilmek için antakyadaki
öğrencilerin onlara güçleri oranında destek
gönderdiklerini görüyoruz, bu günümüze
kadar gelen Hristiyan inancının bir parçası
olmuştur, yalnız bunu bazen yanlış anlayıp
‘Para ile din değiştirdiler, Para alıp
ülkemizi satıyorlar’ diye yanlış algılayıp,
yanlış yorumlayanlar olsada bu Kutsal
Kitap öğretişine uygundur, Karşılıksız
aldık, Karşılıksız vermeliyiz.
Kiliselerde önder olmak her dönemde oldukça
onurlu, zor ve sorumluluk isteyen bir
iştir, bugün bir önder Kilisesi için her
şeyi yapabilen bir insan konumundadır,
onların Ruhsal Gelişimini sağlamak, Mesih
örneğindeki gibi gerektiğinde samimi üyeleri
için hayatlarını bile göze alabilecek
konumda olmalıdırlar, ayrıca bunu yaparken
sabırda çok önemlidir, bir insanla bir
yıl uğraşıp onda meyveleri hemen göremediği
zaman onu bırakmak Kutsal Kitap öğretilerine
göre çok yanlıştır, Çünkü bazısı süt ile
beslenir, bazısı katı yiyeceklerle, ilk
kilise Tarihindede bu sorumluklar oldukça
sıktır, Önderlerin tek işleri artık insanların
Ruhsal ihtiyaçlarını karşılamak bir yana
aynı zamanda günümüzde bizleri bir yıkıcı,
bölücü gibi görenlerle uğraşmak, böyle
düşünenlere basın yolu ile mesajlar vermek,
tutuklanmak, sorgulanmak (Her ne kadar
son 5 yıldır o kadar çok olmasada) yinede
bunlar önderlerin uğraştığı konulardır,
ama bunla önderlere ‘Neden bize böyle
oluyor’ diye düşünmelerine gerek yoktur,
çünkü ilk kiliseyede bunlar olmuştur,
Elçilerin işleri 16’da birçok Hristiyan
olmasına rağmen sadece Pavlus ve Silas’ı
alıp sorgulamak için götürmüşlerdir, ama
onlar samimi ve Rab için bu hizmeti yaptıklarından
aldıkları görevi sona kadar, ve bayrak
yarışını en iyi şekilde devam ettirmişlerdir.
1Pe 4:12-16 Sevgili kardeşlerim, sınanmanız
için size giydirilen ateşten gömleği,
size garip bir şey oluyormuş gibi garipsemeyin.
Tersine, Mesih'in acılarına ortak olduğunuz
oranda sevinin ki, Mesih'in görkemi görüldüğünde
de sevinçle coşasınız. Mesih'in adından
ötürü hakarete uğrarsanız, size ne mutlu!
Çünkü Tanrı'nın yüce Ruhu üzerinizde bulunuyor.
Hiçbiriniz katil, hırsız, kötülük yapan
ya da başkalarının işine karışan biri
olarak acı çekmesin. Ama bir kimse Mesih
inanlısı olduğu için acı çekerse, utanç
duymasın. Taşıdığı bu adla Tanrı'yı yüceltsin.
İlk Kilise Tarihinde olduğu gibi bugünde
yeni yeni imanlılar Tanrı’nın önünde diz
çökmeye başlamaktadırlar ve bu rakam yaklaşık
olarak 2.300 kişidir, 70.000.000 ülkemizde
çok küçük bir rakamdır, ayrıca ülkemizin
coğrafi olarak çok büyük bir topraklar
üzerinde olmamız ve bu 2.300 kişinin tüm
illere dağılmış olmasından bazı illerde
belki 1-2 kişi imanlı olmakta ve bunlar
düzenli ibadet etmekte, sakramentleri
yerine getirememekte ve teşviksiz kalmaktadırlar,
ama ülkemizde özellikle istanbul, İzmir
ve ankara gibi illerdeki üye sayısı bakımından
büyük kiliseler ve önderleri bu diğer
illerdeki kardeşleri ziyaret etmeleri,
hem ilk kilisede yapılan işler bakımından
bir mecburiyet hemde Tanrı emridir, Bir
üst konu başlığında gördüğümüz gibi Pavlus
ve Silas yargılamak için götürenler, onları
serbest bıraktıklarında hemen gidip 3-4
gün dinlenmeyi seçmek yerine daha yeni
imanlıların bulunduğu Tanrı’daki bebek
imanlıları cesaretlendirmek, onlarla vakit
geçirmek belkide Tanrı kelamı paylaştılar,
onlara teşvik verdiler, bu olayda biz
Kutsal Kitap takipçilerine bu görevi vermektedir,
Her ne kadar işlerimiz yoğun olsada, sanırım
hiçbir işimizin zorluğu Pavlus ve Silas’tan
daha acı bir iş değildir. Ama bunu onlar
yaptı ve yapıyorlarsa, içimizdeki Ruh
hepimizden böyle olmamızı istiyorsa bu
bizim eksikliğimizden veya dünyanın istatistikleri,
sistemleri arasında boğulduğumuzdanmı
kaynaklanıyor, yoksa acaba bugüne kadar
Ruh artık işlev ve görevinimi değiştirmiştir?
Bakın bize hangi görev verilmiştir.!!
Flp 1:29-30 Çünkü Mesih uğruna size yalnız
Mesih'e iman etmek değil, ama daha önce
bende gördüğünüz ve hâlâ sürdürdüğümü
duyduğunuz zorlu çabanın aynısına sahip
olarak Mesih uğruna acı çekmek ayrıcalığı
da verildi.
Tanrı neden bugün kilisesini, kilisenin
üyelerini, önderlerini sıkıntılardan korumuyor?
Neden her zaman iftiralara maruz kalıyoruz,
neden her zaman saldırılara maruz kalıyoruz,
hani Tanrı bizi koruyacaktı? Evet çok
güzel sorular ama Kutsal Kitap’ın bir
bölümüne bakılmış ve Tam yorum yapılmamış
sorular.
Tanrı bizleri koruyacağını söylemiştir,
örneğin bizi ateşe atılmayacaksınız dememiş,
ateşin içinde sizi koruyacağım demiştir,
(Daniel Peygamberin 3 arkadaşında olduğu
gibi) Ayağınızı suya dokundurmadan sizleri
kurtaracağım dememiştir, sizi karşıya
geçireceğim demiştir (Musa ve Yeşu’nun
halkı karşıya geçirişleri) Tanrı hep etkindir
hayatımızda ama Mesih’e yapılanlar bizlerede
mutlaka yapılacaktır, yapılmazsa zaten
imanımızda problem var diyebiliriz, yani
şeytan bizimle ilgilenmeye bile gerek
görmediğini düşünebiliriz. İlk kilise
dönemindede böyle oldu. Birçok örnekten
sadece birtanesi şöyledir.
Elçilerin İşleri 17 de Yahudiler Pavlus’la
Silas’ı kıskandıklarından birçok insan
Mesih’e iman ettiğinden dolayı onlara
iftiralar attılar, Yahudiliği parçalamaya,
bölücülük yapmakla suçladılar ve diyet
ödeyerek serbest bırakıldılar. 2000 Yıl
önce ve bugün. Hep sistem aynı, hep şeytanın
planları aynı tek yapmamız gereken bu
şeytanın planlarına karşı ayık ve uyanık
olmak o geçirdiğimiz küçük denenmelerde
imanımızı zedelememek gerekli.
Ef 6:11 İblis'in hilelerine karşı durabilmek
için Tanrı'nın sağladığı bütün silahları
kuşanın.
Müjdeyi duyurma şekli kadar müjdeyi duyuranın
hayatı, davranışlarıda önemlidir, Pavlus’un
hayatına baktığımızda, mütevazi, dünyasal
olan hiçbir değerin ardından gitmeyen
alçak gönüllü, bilgili birisi idi ve Öyleki
o kadar yerde Müjdeyi duyurmuş ama hiç
kimse onun arkasından eleştirebilecek
bir şey bulamamıştır, hepimiz ve herkes
teoloji eğitimi alıyor, aldık veya alabiliriz
ve bu eğitimde aldıklarımız çok kısa bir
sürede unutulabilir sadece konu başlıkları
aklımızda net kalabilir, Evet ben A Milenyumcuyum,
Ben Calvinin 5 noktasına inanıyorum ve
bu 5 noktanın isimleri şunlardır gibi
başlıkları bilebiliriz, ama zamanla bunların
açılımlarını birebir hatırlayamıyoruz,
sadece o konu ile bir soru vermeden önce
biraz düşünüp, ön hazırlıktan sonra hatırlayabiliriz,
ve bu teolojiyi başkalarına vererekte
bir şey elde edemeyiz, zamanla bizim unuttuğumuz
gibi onlarda bunu unutacaklar, ama unutulmayacak
olan sevgidir, temiz yürektir, samimi
Hristiyanların olması gerektiği gibi davranıştır,
bugün samimi Hristiyan bir insan pavlus’a
sanırım hala eleştirecek veya yanlışını
söyleyecek bir şey bulamamıştır, hiçbir
zaman Kendisini Tanrı’nın, Tanrı’nın işlerinin
ve Tanrı’ya ait olanların önüne geçirmemiştir,
onlar için hep zülmlere, baskılara dayanmıştır,
rahat yapabileceği yolculukları bile (elcilerin
işleri 18:20-23) yürüyerek o zor şartlarda
yapardıki belki yeni imalı kardeşleri
biraz daha teşvik edebilmek için onlara
yeni birşeyler öğretebilmek için vaktini
harcardı, hatta hapishanede iken bile
onlara mektup yazarak onları teşvik etmiştir,
bugünlerde biz yeni imanlı Tanrı hizmetçilerininde
böyle şeylere ihtiyacı vardır. Çünkü ülkemizde
çok yaygın incil okulları bulunmamaktadır,
ama samimi imanlıların yaptıkları dualar
ve Tanrı'nın karşılıksız lütfu sayesinde
heryerde imanlılar çıkmaktadır ve bunlara
önderler gerektir ve önderlerin eğitimleri
gerektir, eğer bu eğitimi almazsak belkide
kelamı yanlış yorumlayıp eksik öğretebiliriz
(Elçilerin işleri 18:24-28 Appollos örneğindeki
gibi) Bugün ülekmizdede onlarca yıllık
samimi ve bilgili imanlılar vardır bunlarda
yeni yetişen önder adayları ile sabırla
eğitmek, öğretmek, teşvik etmek onlarında
görevleridir.
İşte ancak o zaman Tanrı’dan karşılıksız
aldığımızı, yine karşılıksız verebiliriz,
yoksa bizdeki yanlışlıklardan dolayı Göklerdeki
babamıza küfür bile edebilirler (Romalılar
2:24) ama aksini yaparsak Babamızı yüceltebiliriz,
Mat 5:16 Sizin ışığınız insanların önünde
öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek
göklerde olan Babanızı yüceltsinler!
Müjdecilerin hayatlarına bakmışken geçimleri
konusunada değinmek yerinde olur, yine
tek sarsılmaz kaynağımız İncil şöyle diyor,
1Ko 9:14 Bunun gibi, Müjde'yi yayanların
da geçimlerini Müjde'den sağlamasını Rab
buyurdu.
Pavlus’ta gerektiğinde çadırcılık yaptı,
ama geçimini sağlayacak kazanacak kadar
geliri olduğunda (Elçilerin işleri 18:5)
hemen çadırcılığa ayırdığı vakitten de
vazgeçip tam zamanlı çalışmaya başlamıştır,
günümüzde de kiliselerde Önderlerin maaşları,
hizmetçilerin maaşları yurtdışından gelen
destekler tarafından karşılanmakta ve
buda Kutsal Kitap öğretilerine uygundur.
Rab'bin sofrasının çok büyük sevinç ve
esenlik içinde yapıldığını görmekteyiz,
yalnız o dönemde, şimdiki gibi bir parça
ekmek veya küçük bir yudum şarap değil,
normal bir sofra paydaşlığı ile bu sofradan
aldıklarını görüyoruz, Vaftizde ise tek
bir şekil söylemek imkansız (Serpme, Batırma,
Daldırma) ancak bugünle aynı olan ve en
önemli olan şeyin BABA, OĞUL ve KUTSAL
RUH'un adı ile yapılmasıdır.
Sakramenteleri uygulama konusunda ise
özellikle 2 defa vaftiz olmak mümkün değildir
ancak eksik öğretilerden sonra (Kutsal
Ruh Vaftizini bilmeyip, Yahyanın çağrısına
göre vaftiz olanlar) 1 defaya mahsus Elçilerin
İşleri 19'ta bunu görüyoruz, ancak dikkat
edilmek gerekiyor farklı teolojilerden
değil, ancak Yakınen tanıdığım birkaç
insan Amerikada farklı teolojik kiliseye
katıldıklarında 2. defa vaftiz olmuşlardır
/ oldurmuşlardır. Sanırım bu vaftizi Kutsal
Kitap'ın bu bölümüne bağdaştırmak yanlış
yapmış oluruz, veya ilk vaftiz yapan Kilise'yi
yanlış öğretiş veren bir Kilise gibi düşünmemiz
gerekir.
Sakrament olmayan ama başka ibadet türleri
bugünde hala devam etmektedir, Oruç Tanrı'yı
hoşnut eden ve diğer ibadeti pekiştiren
bir olaydır. bu ibadet bazı kiliselerde
her zaman tutulabildiği gibi bazı Kiliselerde
ise Kutsal Kitap öğretişlerine göre özel
takvim dönemleri vardır (Elçilerin işleri
27:9) (Antakya Kilisesi Barnaba ve Pavlusu
gönderirken, Pavlus ve Barnaba'nın tekrar
dönüşünde yerel topluluk önderleri)
İlk Kilise dönemindeki tapınma, müjdecilik,
iman ve diğer uygulamaları takip bizlerde
buna göre yapmamız çok isabetli olur ancak
bazı şeyleri bilmeliyizki, sadece o döneme
özel olaylardı veya o dönemdeki gibi Herkese
verilmesi gibi bir şart yoktur örneğin
Bilinmeyen dillerde konuşmak veya Hagavos
gibi Peygamberlik etmek. Veya kendimizi
bende Tanrı'nın elçisiyim diye ortaya
çıkmak, veya Pavlus'un, Petrus'un yaptığı
gibi ellerine, eteklerine dokunanların
ayağa fırlayacaklar gibi Tanrı'nın biz
günümüz Hristiyanlarına bir Armağan borcu
yoktur, bunu var diye iddia edenler ise
TV lerde yaptıklar showlar aracılığı ile
tüm samimi hristiyanları zor durumda bırakmaktadırlar,
buda gösteriyorki kendisine illa böyle
şifa armağanı, bilinmeyen dil armağanı,
peygamberlik armağanı olduğunu söyleyenlerin
bu iddaları Tanrısal değildir.
Sonuç olarak Rab hem 2000 yıl önce hem
bugün Hizmet edenleri, Ona inanları bereketleyecek
ve sonsuz yaşama alacaktır. Ama en güzeli
Doğruyu, doğru biçimde uygulamak yapmaktır.
Vahiy 2:7 Kulağı olan, Ruh'un
topluluklara ne dediğini işitsin. Galip
gelene, Tanrı'nın cennetinde bulunan yaşam
ağacından yeme hakkını vereceğim.'
Vahiy 2:10-11 Çekmek üzere olduğun
sıkıntılardan korkma! Bak, İblis sizi
sınamak için aranızdan bazılarını yakında
zindana atacak ve on gün süreyle sıkıntı
çekeceksiniz. Ölüm pahasına da olsa sadık
kal, ben sana yaşam tacını vereceğim.
Kulağı olan, Ruh'un topluluklara ne dediğini
işitsin. Galip gelen, ikinci ölümden hiçbir
zarar görmeyecek.'
Vahiy 2:17 Kulağı olan, Ruh'un
topluluklara ne dediğini işitsin. Galip
gelene, saklı mandan vereceğim. Ayrıca,
ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde
yazılı olan yeni bir ad, alandan başka
kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.'
Vahiy 2:26-29 Ben Babamdan nasıl
yetki aldımsa, galip gelene, yaptığım
işleri sonuna dek sürdürene ulusların
üzerinde yetki vereceğim. Onları demir
çomakla güdecek, çömlek kaplar gibi kırıp
parçalayacaktır. Galip gelene sabah yıldızını
da vereceğim. Kulağı olan, Ruh'un topluluklara
ne dediğini işitsin.'
Vahiy 3:5-6 Galip gelen, böylece
beyaz giysiler giyecek. Böylesinin adını
yaşam kitabından hiç silmeyeceğim. Babamın
ve O'nun meleklerinin önünde o kişinin
adını açıkça anacağım. Kulağı olan, Ruh'un
topluluklara ne dediğini işitsin.'
Vahiy 3:12-13 Galip geleni Tanrımın
tapınağında bir sütun yapacağım. Böyle
biri artık oradan hiç ayrılmayacak. Onun
üzerine Tanrımın adını, Tanrıma ait kentin,
yani gökten, Tanrı'nın yanından inen yeni
Kudüs'ün adını ve benim yeni adımı yazacağım.
Kulağı olan, Ruh'un topluluklara ne dediğini
işitsin.'
Vahiy 3:21 Ben nasıl galip gelerek
Babamla birlikte Babamın tahtına oturdumsa,
galip gelene de benimle birlikte tahtıma
oturma hakkını vereceğim. Kulağı olan,
Ruh'un topluluklara ne dediğini işitsin.'"
Hazırlayan
OrhanANT